Serçenin Gözyaşı/TAMAMLANDI

By dilabstn

6.3K 399 5.4K

KİTAP ŞARKISI: SEZEN AKSU/ Tutuklu Youtube Playlist: https://youtube.com/playlist?list=PLl-hhXM1-pJmMKD3FEMVj... More

Tanıtım
İrtihal// I- Kurban'ın Son Çığlığı
İrtihal//II- Morgtaki Kız
İrtihal//III- Aşkın Prangaları
İrtihal//IV-Kırık Hayaller Durağı
İrtihal//VI-Azrail'in Kirli Nefesi
İrtihal//VII-Umarsız Aşk
İrtihal//VIII-Bile Bile Kara Sevda
İrtihal// IX-Ölse De İnsan Biter Mi Aşk?
İrtihal//X-Oyun Kuralları ve Eksik Kartlar
İrtihal//XI-Yeminleri Tüketen Zehir Sevda
İrtihal//XII-Veca
İrtihal//XIII-Muhtazır
İrtihal//XIV-Acılara Prangalı
İrtihal//XV- Kaçınılmaz
İrtihal//XVI- İntizar
İrtihal//XVII- İnkiyad
İrtihal//XVIII-Tebah
İrtihal//XIX-Lerze
İrtihal//XX-Kanadı Kırık Kuşla Dans Eden Yaralı Dev
XXI- Satırların Sonundan Kan Damlıyor
XXII-Parçalar
XXIII- HİCRAN
XXIV-Muğber
XXV-Perestiş
XXVI- Lahza
XXVII-Karahindiba
XXVIII-Gökkuşağı
XXIX-Bugün ve Geçmiş
XXX-Eylül'ün Ali'si
XXXI-İdam
XXXII- Kalbin Sırları Her Daim Mahkumdur, Açığa Çıkmaya
XXXIII- Kim Ölü Kim Diri
XXXIV- Ceset Labirentinin annesini arayan kayıp kızı
İrtihal//XXXV- Final Ihlamurlar ve Serçenin Gözyaşı

İrtihal//V- Güzel Gözlerin Bakışı

220 14 82
By dilabstn

BÖLÜM 5

Güzel Gözlerin Bakışı

Cem Adrian / Yolun Sonu Görünüyor



***

Şehrin Günahkar ruhları çoktan geceye karışıp Şeytan'a hizmet etmeye başlamıştı. Bense haki yeşili eski koltukta katilimin benim için kurduğu oyunu tahmin etmeye çalışıyordum. Önümdeki sehpaya siyah kupa hızla bırakıldı. Çayın dumanı tütüyordu. Ellerimin arasına aldığım kupa tenimi yaktı fakat tepki vermedim. Aklım bir sürü ihtimalle dolup taşmıştı.

Boran ellerinin arasında tuttuğu siyah zarfı bana uzattı. "Daha okumadım." O porselen maskeli adamın yatağımın üzerine bıraktığı zarf olduğunu anladığımda boğazıma bir sürü can parçası doldu. Hızla bıraktım çayımı ve zarfı parmaklarımın arasına aldım. "Bu adam tanıdığımız biri. Saplantılı psikopatın teki. Öyle olmasaydı seni bugün öldürürdü."

Beni bugün öldürebilirdi. Ama Günce haklıydı. Biz nişanlı kaldığımız zaman biz bu kan oyununda harcayacaktı. Yüzüğün bir koruma kalkanı yoktu ama Boran'ın varlığı kalkan gibiydi. Beni hemen öldürmeyecekti çünkü sadece beni değil yanımdakileri de hedef edinmiş olmalıydı. Ama yanımdakileri itersem... Beklemek için bir sebebi kalmazdı.

"Kim olabilir ki?" Zarfı açmamak için oyalandığımı ikimiz de biliyorduk. "Garip Osman?" Ortaya attığı fikir sinirlerimi bozdu. "Osman sana garip. Ben o çocuğun ailesini bile tanıyorum Boran." Gözlerini kısıp başını iki yana salladı. Dudaklarında düşüncelerimi komik bulduğunu belirten bir gülüş vardı. Böyle durumlarda her zaman takındığı o sinir bozucu ifade.

"Psikoloji okuyan sen değilsin benim bu bir. İkincisi Osman'ın sana olan bakışlarını fark etmemiş olman imkansız." Alayla güldüm. "Osman'ın benden hoşlandığını biliyorum Boran! Sadece , Osman bir karıncayı bile incitmez."

"Sanki Osman babanın oğlu. YIllardır tanıyorsun, hatta çocukluktan arkadaşsınız değil mi? Üç yıldır görüştüğün adamı tanıdığını zannediyorsun?" Bu alaycı tavrı sinirlerimi bozdu. "Aslında haklısın biliyor musun? Osman değil ama sen yıllardır arkadaşımsın. Ve ben seni de tanıdığımı iddia ediyordum."

"Beni zaten tanıyorsun Eylül?" Güldüm. Dilime yayılan zehir birazdan onu dumura uğratacaktı. "Benim tanıdığımı sandığım Boran nişan günümde bana o lafları etmezdi. Seni tanımadığımı yüzüme öyle bir çarptın ki..." Önce dudakları düz bir hal aldı. Sonra o içerde tutamadığı diliyle dudaklarını ıslattı ve gözlerini saniyelik kaçırdı. Bu kazandığımın işaretiydi. "Her neyse. Bu katil kimse mektubu okumadan kim olduğu hakkında fikir yürütemeyiz."

Sözleriyle bakışlarım zarfa kaydı. Kaygılı ve tereddüt dolu bir nefes aldım. "Okumak istemiyorum. O gözleri sanki hala gözlerimdeymiş gibi." Bakışları kahır doldu. Bu durumun ister istemez onu üzdüğünü fark etmemek aptallık olurdu. "O zaman o güzel gözlerinde hep benim gözlerim olsun Eylül."

Sadece bir cümle. Basit altı kelimelik lanet olası bir cümle. Kalp atışlarımı anında değiştirdi. Gözlerimin parladığına yemin edebilirdim. O gözlere bakarken içim gidiyor, nefesim şenleniyordu. Yeşil mi ela mi hiçbir zaman çözemediğim o gözleri... Şimdi yerini korkunç maviler almak üzereydi.

Üzerimde bıraktığı etkiyi fark ettirmeden, aceleyle açtığım zartfen bembeyaz bir kağıt çıktı. Kırmızı mürekkeple yazılmış kelimeler öyle garipti ki... Yazısı fazlasıyla karışıktı. Değiştirmek için epey uğraşılmış gibi. Gözlerim kelimelerde gezindi fakat yüreğime çöken melal ile kağıdı sehpanın üzerine attım.

"Yok hayır. Okuyamayacağım." Boran elindeki kupayı bırakıp omzumu sıktı. Asker arkadaşının omzunu sıkar gibi. "Yaparsın sen.Aslansın aslan!" Gözlerimi devirmeden edemedim ama bir yandan da gülüyordum. Durduk yerde takındığı komik tavrıyla içimdeki buhranın birazını almayı başarmıştı. "Turnuvaya çıkmıyorum Boran." Kağıda attığım bakışlar hala bir hayvanın ölüsüne attığım bakışlarla eş değerdi. Tek fark suratımda garip bir tebessüm vardı.

"Tamam o zaman sabah okursun olur mu?" Başımı sallayarak onu onayladım. "Artık uyumalıyız. Benim sekizde dersim var." Uyku demek benim bu salonda yalnız kalacağım demekti. Onunla yatacak halim ve seçeneğim yoktu. Telaşla kolunu tutup aklıma gelen ilk fikri söyledim. "Nolur karşı koltukta yat. Kapıyı pencereyi de kilitleyelim."

Telaşım ve korkum sesimden ve hatta gözlerimden bile belliydi. "Tamam. Ben yorgan yastık getireyim." Ayağa kalkıp koridora ilerlediğinde gözlerimi korkarak camdan dışarıya çevirdim. Sokağın aydınlık olduğu tek bir yer bile yoktu. Ay dünyadan bir haber bulutların ardına saklanmış, camda yağmurdan kalma su damlaları asılı kalmıştı.

Boran içeriye iki yastık iki battaniye ile girdi. Yumuşak yastığa başımı koyduğum an onun kokusu burnuma doldu. Ne çiçek ne deniz gibi kokardı Boran. Her daim farklı ve hiçbir yerde denk gelinmeyecek bir kokusu vardı. Hem keskin hem yumuşaktı. İnsan onu nefesledikçe mutlu olur, yaşadığını hissederdi.

Her kapıyı kilitleyip ışıkları söndürdü ve karşı koltuğa uzandı. Kolu başının altında gözleri tavanda sabitti. O karışık uzun saçları alnına dökülüyor uzamaya başlayan sakalları nefes kesiyordu. Yine bir gece yarısı ona düşmüş bense başımdaki dertleri, elemi , kederi umursamadan sadece onu düşlüyordum pervasızca.

Her iç çekişimde ruhuma dolan koku yüzüme nişan gecesini tokat gibi çarpmaktan geri kalmıyor, beni hem öfkelendiriyor hem de üzüyordu.

Ondan kaçırdığım bakışlarım sehpadaki elem kağıda kaydı. Kırmızı harfler karanlıkta bile gözüme giriyordu sanki. "Günce'yi öldürdü." Sözlerim neye veya kimeydi bilinmez? Fakat daha fazla içimde tutamayacağım cümleleri evrene hediye etmeliydim. "O şerefsiz benim kardeşimi öldürdü. Toprak, Elif, babam, Duru , Sen... Sizi öldürmekten hiç çekinmez Boran."

BU gerçekler zihnime birden inivermişti. Hızla kalktım yattığım yerde. "Kimseyi öldüremez.Şu an herkes onu arıyor bir süre kenara çekilmek zorunda."

"Bu oyunu bitiremediğimiz sürece tehlikedesiniz. Özellikle sen!" Yattığı yerde yan döndü. "Ne demek özellikle sen?". Ellerimi darmadağın olan saçlarımın arasından geçirdim. Saçlarımdaki el sanki yeniden oradaymış gibi hissettim. " Bana sevgilim dedi. 'Aşığın ve senle kedinin fareyle oynadığı gibi oynayacağım' dedi Boran." İşte bu cümle onu yattığı yerden kaldırdı.

"Bizi aşık bir çift sanıyor." Kaşlarımı çattım. Ne demek istiyordu şimdi? "Yani yakından tanıdığımız biri değil. Nişanı gerçek sanan diğerlerinden."

"Zaten tanıdığımız biri olamazdı." Dizlerimi kendime çektim. "Bu her kimse sana saplantılı. Günce'nin mektupta dediği gibi derdi sensin. Sen ve sana yakın olan herkes."

"Bu aşk değil. Beni öldürmek istediğini kendi ağzıyla söyledi. Kanımı hayal ettiğini söyledi. Boran o adam açıkça beni ele geçirip yok etmek istediğini söyledi." Oturduğu yerden kalkıp volta atmaya başladı. "Bu bir hastalık Eylül. Sağlıklı bir insan değil karşımızdaki."

Alay ve öfkeyle güldüm. "Hangi katil hasta değil Allah aşkına. Bizde biliyoruz hasta olduğunu. Sadece aklım almıyor daha düne kadar böyle bir sapık yoktu hayatımızda."

"Ya da vardı. Vardı ve doğru zamanı bekliyordu." Odada dönüp durması beni iyice gerdi. "Doğru zaman neden şimdi. Neden bir yıl önce değil. Bir ay önce değil."

"Çünkü biz nişanlandık. Seninle ilgili düşlediği her şey parmaklarımızdaki yüzükle boğuldu." Duygularımın bir tarifi yoktu. Hem korkak hem öfkeliydim. Dostumu öldüren adama boyun eğecek adar korkak ama onu yaşatmayacak kadar öfkeli. Zaten zor olan hayatımın cehenneme çevrilmesi gerekmiyordu. Bu kadar kederin üstünden gelmem nasıl bekleniyordu?

"Neden hep ben? Neden hep benim canım yanıyor?" Koltuğa iyice sindim. Gözlerim yeniden dolmuş ruhumu buhran sarmıştı. "Çok sıkıldım artık bu zorunlu elem hislerden. Yeter artık Boran. Neden hep benim canım yanıyor?"

Önce bakışları sonra adımları buldu beni. " Hem Günce hemde o..." aklıma geldiği an düğümlendi cümlelerim. Durdu zaman. Külleri yeniden alevlendi. Bu nasıl bir acı, nasıl bir pişmanlıktı? "Hem Günce hemde o bebek benim yüzümden öldüler"

***

Bölüm Sonu

Continue Reading

You'll Also Like

13.1K 1.1K 18
Aşkın kaç kolu vardı yöresinde? Akif,şiir gibi bir adam ama satırlarında acıyı nakşettiren benim. Birleşmemiz için hükmü verenlerin kalemini kırdık,h...
6.1K 263 3
İki beden birbirinden uzak Savaşıyorlardı. Birinin sözleri silah diğerinin yüreği ise mermiydi. "Sen ne dediğinin farkında mısın Elzem?" Dakikalar s...
1.4M 529 1
Hayat bazen hiç istemediğimiz tercihler yapmaya mecbur bırakır. İnsanın vicdanı "yapma" diye bağırırken, aklı ise "başka yol yok, yapmak zorundasın"...
15.2M 615K 54
"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu...