Yara Bandı (Tamamlandı)

By selinselne

924K 60.5K 54.1K

*Yetişkin içerik!* Yaralarından köşe bucak kaçmaya çalışan küçük bir kızın hayatına aniden kimliği belirsiz... More

YB | 1 | Diriliş
YB | 2 | Yasak Meyve
YB | 3 | Şeytan'ın Kara Gözleri
YB | 4 | Cennetten Düşüş
YB | 5 | Sırt Sırta
YB | 6 | Karanlıkların Efendisi
YB | 7 | His
YB | 8 | Yeşil Çeyreklik Dilim
YB | 9 | Kötülük Tohumları
YB | 10 | Hayat Elması
YB | 11 | Yalan Perdesi
YB | 12 | Sırat Köprüsü
YB | 14 | Cehennem Planı
YB | 15 | Kırgın Ölüm Meleği
YB | 16 | Unutulmuş
YB | 17 | Nikotin Çiçeği
YB | 18 | Küçük Kıza Armağan
YB | 19 | Karanlık Azap
YB | 20 | Şeytan ile Dans
YB | 21 | Şeytan'ın İçindeki Melek
YB | 22 | Uçurum Kenarındaki Dal
YB | 23 | Sessizlik
YB | 24 | Kara İnci Taneleri
YB | 25 | Şeytan'ın Tuzağı - 1. Kısım
YB | 26 | Şeytan'ın Tuzağı - 2. Kısım
YB | 27 | Yara Bandı'ndaki Çiçekler
YB | 28 | Aile Gibi
YB | 29 | Sıcacık Bir His
YB | 30 | An
YB | 31 | Doksan Dakika
YB | 32 | Havva'nın Can Damarı
YB | Özel Bölüm | 21 Ocak 22:27
YB | 33 | Zaaf
YB | 34 | Bir An, Bir Gülücük!
YB | 35 | Çok Sevmek
YB | 36 | Yangın
YB | 37 | Tenin, Tenim
YB | 38 | Bataklığın Dibi
YB | 39 | Bir Tutam Hasret
YB| 40 | Beş, Dört, Üç...
YB | 41 - Ara Final | Havva'nın Cesedi
YB | 2 - 42 | İpek Urganın Dolandığı Gerdanlar
YB | 2- 43 | Şeytan'ın Şiiri
YB | 2 - 44 | Çırılçıplak
YB | 2 - 45 | Yaralar ve İzleri
YB | 2- 46 | Geçmiş Günlerin Arkasına Saklanan Duygular
YB | 2 - 47 | Nefs - 1. Kısım
YB | 2 - 48 | Nefs - 2. Kısım
YB | 2 - 49 | İntikam Oyunu
YB | 2 - 50 | Karanlık Gölgeler
YB | 2 - 51 | Ruhta Filizlenen Korkular
YB | 2 - 52 | Ölüme Kalkan Kadehler
YB | 2 - 53 | Hissiz Birileri
YB | 2 - 54 | Köküne Bağlı Bir Ağaç
YB | 2 - 55 | Gözyaşından Daha Acı
YB | 2 - 56 | Tehdit
YB | 2 - 57 | Ölümsüz Bir An
YB | 2 - 58 | Yıldızların Mezarı
YB | 2 - 59 | Kafesteki Kuşlar
YB | 2 - 60 | Acının Bağrında
YB | 2 - 61 | Yarına Adanmış Hayaller
YB | 2 - 62 | Kor
YB | 2 - 63| Kana Kan
YB | 2 - 64 | Güçlü Parmakların Yıktığı Prangalar
YB | 2 - 65 | Bağış Gecesi
YB | 2 - 66 | Kötülüğün Zihninde Gezinen Adımlar
YB | 2 - 67 | 09. 04. 2020 - Alaz Yargın
YB | 2 - 68 | Kanlı Kupa Kızı - Alaz Yargın
YB | 2 - 69 | Kırk Sekiz, Kırk Yedi, Kırk Altı... - Alaz Yargın
YB | 2 - 70 | Zamansız Zamanın Ölümü - Alaz Yargın
YB | 2 - 71 | Aslan, Kurt ve Kuzu
YB | 2 - 72 | Ölü Kızın Çığlıkları
YB | 2 - 73| Cehennem
YB | Final | Yara
YB | Özel Bölüm |

YB | 13 | Umut Yıldızı

16.2K 1.2K 906
By selinselne

Selam!
Çok hoşuma giden bir bölüm yayımladım, umarım siz de beğenirsiniz...
Keyifli okumalar...



Gözlerim karardı, görüş açım bulanıklaştı. Hızlanan nabzım, parmaklarımın titremesine neden oluyordu. Korku. Hayır, hissettiğim bu değildi. İçimdeki his tedirginliğin doğurduğu endişe yavrusuydu. Bu küçük yavru aniden büyümeye başladı. Erişkin oldu, yanına dost olarak umutsuzluğu çağırdı. Umutsuzluk daveti kabul etti. Beni belimden kavrayan güç, umutsuzluğu kovdu, umudu sürükleyerek getirdi.

Ensemde hissettiğim nefese tutundum. Şakağıma dayanan metalin soğukluğu, tetiğin ucunu kavrayan parmakların sahibi adamın sayesinde, beni ısıtıyordu.

''Eva..." diye fısıldadı Alaz. "Sakın telaş yapma." 

Anonslar yükselirken bütün ekipler arabaların arkalarına siper olup silahlarını kuşandılar. Parkın aşağısındaki tel örgünün altında kalıyorlardı. Bizden baya uzakta ve çimenlerin arasında...

''Kızı serbest bırak!'' dedi polislerden biri. "Silahını at, hemen!"

Bir silah sesi duyduğumda sakince gözlerimi kapattım. Kurşun, Alaz'ın silahından çıkmıştı.

"Sakin ol!" diye bağırdı polis. "Ve hemen kızı bırak!"

''Hepiniz geri çekilin!" diye bağırdı Alaz. "Yoksa kızı öldürürüm."

Bu sözler bana nafileymiş gibi geliyordu. Sanki hiçbir işe yaramayacakmış gibi. 

''İşimizi zorlaştırma, hemen teslim ol!" diye uyarı yaptı polis.

''Bana dön ve yerdeki çantayı elime ver,'' dedi Alaz fısıldayarak. 

Sakince ona doğru döndüm ve başıma dayadığı silahla beraber yere eğilerek çantayı aldım, Alaz'a verdim. 

''Arkamızda orman var," dedi gözlerimin içine bakarken. "Yavaş yavaş yaklaşacağız." 

Endişeliydi Alaz Yargın. Polislere yakalanmamak için bir sonraki adımını milimine kadar hesapladığına emindim ancak o endişe, yine de gözlerinden okunuyordu. 

Polislerse uyarı vermeye devam ediyorlardı. Alaz bir kez daha havaya sıktı. 

''Arkama bak Eva," dedi ciddiyetle. "Ne görüyorsan aynını söyle.''

"Arkaya doğru yürü," diye fısıldadım. "Ormanda kimse yok."

Sakince arkaya doğru adımlar attı. Peşi sıra kafamdaki silahla beraber takip ettim. Boynumu kavradığı parmakları sıkı değildi. Polisler ise bizden uzak, parkın dışındaydı. Her tarafımızda yüksek duvarlar, kavisli parkurlar vardı. Muhtemelen polislerin tel örgülerden buraya geçmeleri çok zaman alırdı.

''Sakın yaklaşmayın sıkarım!'' diye bağırdığında yalancı büyük bir yardım çığlığı attım. Bu alana geçiyor olmalılardı. Acele etmeliydik.

''Arkanda parkur var, sola kay, iki adımlık mesafe kaldı,'' diye fısıldadım.

Beni çekiştirerek sola ittirdi, deli gibi bağırmaya devam ettim. 

''Hala diğer taraftalar," dedi kulağıma. "Ormanın girişine kaç adım var?'' 

''On iki, on üç adımlık mesafe kaldı," dedim nabzım hızlanırken. "Koşmamız lazım.'' 

"Tel örgüler arasında boşluk var mı?"

Gözlerimle arkayı taradığım sırada gördüğüm küçük bir boşluğa şükür ettim. ''Benim sağımda kalan küçük bir boşluk var. Buradan geriye beş adım, sağa doğru üç adımlık mesafede, eğilmen gerekiyor.'' 

''Çantayı al ve hızla orman tarafına geç, eğilerek yürü, hemen arkandan geleceğim.'' 

Göz göze geldik. 

"Koş!"

Hızla kolundaki çantayı alarak eğildim. Polisler ateş açmaya başlasa bile yüksek parkur duvarları bizi koruyordu. Hızla tellerin arasındaki boşluktan geçtim. Çantayı aceleyle kapattığım sırada Alaz arkamdan bağırdı. 

''Koş, çok hızlı!''

Elimdeki çantayı kapar kapmaz sırt çantamın kollarına tutunarak koşmaya başladım. Karanlık orman yolundayken Alaz bileğimi kavradı ve beni sürüklercesine arkasından çekiştirmeye başladı. Hala siren seslerini duyabiliyordum. 

Bacaklarım cayır cayır yanarken son hızımızla koşmaya devam ediyorduk. Varmak üzere olduğumuz taşlı yola doğru döndüğümüz zaman, gecekondu evleri gördüm. Alaz da fark etmiş olacak ki, o tarafa doğru hızla ilerledik. Ciğerlerim sıkışıyordu, her yerim ter içinde kalmıştı.

Karanlık bir köy gibiydi burası. Dar sokaklardan geçerek henüz yeni bitmiş bir inşaatın bahçesine girdik. Arkasındaki yokuştan aşağı sallanıp hemen sağdaki birkaç katlı ve birleşik olan evlerin arka bahçesine girdiğimizde nefesimin tamamen tükendiğini hissettim.

Merdivenleri dışarıda olan eski usul evlerdendi. Şanslıydık. Hızla yukarıya tırmandık ve geniş çatıya çıktık. Bina bomboş, yıkık bir harabeydi. Çatısı diğer binalarla birleşik denebilirdi. Kolumu bir an bile bırakmayan Alaz, yan binaya koşarak geçti. Çatıdaki küçük asansör dairesine kendini atıp beni de üzerine çekti.

Resmen üzerine attım kendimi. Nefes nefese göğsüne uzandım. Her yanım sızlıyor, başım zonkluyordu. Alaz'ın hızla alıp verdiği nefeslerin saçlarımı havalandırdığını hissedebiliyordum. 

Siren sesleri buradan dahi duyulurken içinde bulunduğumuz asansör dairesi en güvenli yerdi. Şimdilik... 

Nefeslerim hala düzene girmemişken başımı kaldırıp ona baktım. Kara gözlerine. O kadar yakındık ki burnum, burnuna değiyor, nefeslerimiz birbirine karışıyordu. 

"Korktun mu?" diye sordu fısıldar bir tonda. 

"Sen yanımdayken mi?" diye fısıldadım. "Asla."

"Fakat ben korktum..." dedi, elini kaldırıp yüzüne dökülen saçlarımı kulağımın arkasına atarken. "Seni kaybetmekten. Bizi... Kaybetmekten."

Donakaldım. Alaz Yargın öyle bir adamdı ki, bazen ettiği itiraflar beni başka alemlere sürüklüyordu. Onunla birlikte olabileceğim bir aleme. 

"Senin korkabileceğini hiç düşünmezdim," dedim uysalca. 

Alayla, belli belirsiz gülümsedi. "Sana bu kadar yakınken de korkuyorum."

"Neden?" dedim, istemsizce kaşlarım çatıldı. 

Bana daha da yaklaştı. Dudaklarımız arasında neredeyse hiç mesafe kalmadığında, "Sana söyledim küçük kız," diye fısıldadı. "Sana neyi arzuladığımı söyledim."

O gece geldi aklıma...

"Küçücük bir kızı istiyorum Eva."

"Korkma," dedim ben bile kendimden bunu söylediğime emin olamazken. "Ben korkmuyorum çünkü."

Alaz sessiz kaldı. Bense ondan uzaklaştım ve bedenimi yan tarafa attım. Neydi bu aramızdaki çekimin adı? Bu kadar bilgisiz oluşum, kelimelere sığmayan duygunun adını bile bilmeyişimi yüzüme vuruyordu.

Yarısı yıkık asansör dairesinin üstüne, lacivert gökyüzüne baktım uzun bir süre. 

"Takım yıldızlarını biliyor musun Eva?"

"Hayır," dedim şaşkınca. 

Elimi tuttu ve parmaklarımızı birleştirdi. Ellerimdeki yaraları görünce kaşlarının çatıldığını fark ettim. İşaret parmağımı usulca okşadı. 

''Fena zedelenmiş küçük kız," dedi kısık bir tonda. "Deli gibi yumruk attın."

İkimizin de gözleri karanlıkta parlayan, lekeli ellerimizdeyken ben de onun iri parmaklarının etrafını okşadım. 

''Adamın kolunu kırdın, hala sağlam olmana şaşırıyorum.''

"Kimse, ama hiç kimse sana o lafları söyleyemez, söyletmem," dedi sertçe. 

İkimiz de derin nefesler aldık ve sustuk.

Sessizlik. Sadece ufak dokunuşların aklımda çaldığı melodiler vardı. Kıskançlık adında bir keman... Oturmuş birileri başına, yayı sürttükçe benimsemek, kendine katmak, bütünleşmek istiyorsun, sadece senin olmasını diliyorsun. Çalan müzik aitlik... Kimseyle paylaşmamak notalarının adı... Do notasından bir tınıyı, sahiplenmek olarak duyuyorsun. Re notasında, onun kötülüğünün bile sadece senin için olduğu çalıyor. Mi ise, tamamen bütün olduğunuzu söylüyor. Bu şarkı bizim bütünlüğümüzün şarkısı.

Bir aslanın pençeleriyle, kedinin patileri kadar farklıydı. Aynı tür, benzer hırçınlık, ortak izler, bambaşka boyutlar... Birbirimize saldırdığımızda bıraktığımız pençe izleri, en mükemmel dokunuştu. Bir başkası bize saldırdığında sırt sırta veriyor, bütün vahşiliğimizi öne çıkartıyorduk. Tıpkı bir olmak gibi...

''Ellerin çok küçük... Parmakların incecik, gördüğüm en biçimli kadın eli... Hoş.'' dedi uyuşmuş bir sesle. Ben de uyuştum.

''Ellerin çok iri... Parmakların benimkilerin iki katı kadar, gördüğüm en kusursuz erkek eli... Hoş.'' diye yanıtladım. Aynı ton, aynı uyuşukluk...

Ellerimiz de, nefeslerimiz gibi bir anlığına titredi. Avuç içlerimizi birbirine bastırdığımızda aradaki farkı gördük. Mükemmel bir uyum, muazzam bir fark, tek kelimeyle muhteşem bir birleşim...

Parmaklarımız dansına devam ederken gözlerimiz birbirine döndü.

''Hissediyor musun Eva?''

''Neyi?'' 

''Sana her duyguyu hissettirebileceğimi söylemiştim," dedi ciddiyetle. "Artık hissedebiliyor musun?'' 

''Her duyguyu mu?'' 

''Her duyguyu,'' dedi fısıldayarak. 

Bu bir itiraftı, ya da değildi. Şu an umurumda da değildi.

''Hissedebiliyorum," dedim yalnızca. 

Onun parmaklarının arasındaki parmaklarımı kıskanan boştaki diğer parmak uçlarımla, yarılmış elmacık kemiğine dokundum. Hafiften kan sızıyordu. Yüzümden uzaklaştı, gözleri çeneme doğru kayınca, kaşları sinirlenmiş gibi ama belli belirsiz çatıldı. Neden ifadesinin değiştiğini anlayamadan, yattığı yerden derin bir nefes alarak doğruldu. Hemen ardından ben de doğruldum. Parmaklarımız yeniden hasret düşmüştü.

''Arabadaki her şeyi aldın değil mi?'' 

Koca bir gün, koca bir küfür!

''Evet aldım ama arabamız gitti," dedim oflayarak. "Ayrıca polislerin ne işi vardı? Anlayamıyorum, bizi nasıl tanımış olabilirler?'' 

''Araba önemli değil," dedi düşünceli bir tonda. Ayağa kalktı ve gezinmeye başladı. "Polisleri de muhtemelen... Siktir!'' 

''Ne oldu?'' diye sordum çatık kaşlarla.

Hata yapmış gibi gözlerini kapattı. ''Aklıma tüküreyim..." dedi dişlerinin arasından. Ardından gözlerime baktı. "İzmir'de ki bir arkadaşımdan buldum onların adresini, uyuşturucu istediklerini öğrenince kendi aramızda anlaştık. İyi fiyat verdiler zaten görüyorsun ama iki hafta önceden anlaştığım için eski halimle beni tanımışlardır. Eh, benim yanımda da seni tabi... Haberlerdeyiz, internetteyiz, aranıyoruz. Bizi ifşa ederlerse kahraman olacaklarını düşünmüş olmalılar. Ayrıca büyük bir çıkarları olmalı bu işten." 

''O zaman bizi bilerek oyaladılar," dedim ayağa kalkarken. "Dayak yiyeceklerini tahmin etmediler ama oyalamak için laf atmanın en iyi yol olduğunu düşünmüş olmalılar. Aptalca, bu kendilerini riske atmak olur.''

Söylediklerime başını sallayarak katıldı.

''Evet, aptalca," dedi sinirini yutarak. "Zaten amaçları uyuşturucu ya da para değildi. Bizi daha da zora sokmak için bütün suçu üstümüze yıkacaklardı. Zengin birileriyle anlaştıkları belli.'' 

Şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. Alaz'ın söylediği şey...

"Ateş," dedi dilim benden bağımsızca. 

"Evet, Ateş..." dedi Alaz da. 

"Bizi köşeye sıkıştırmak için o çocuklara para teklif etmiş!" dedim öfkeyle. "Sen uyuşturucuları çaldığında bu Ateş'in kulağına gitti ve araştırdı. Sonra senin izini o çocuklar sayesinde bulunca anlaştılar. Seni bütün suçlardan dolayı hapse tıkmak, yakalatmak istedi çünkü—"

''Çünkü onun suçlu olduğunu ortaya çıkartacağımı çok iyi biliyordu, aynen öyle,'' diyerek cümlemi tamamladı. ''Benim bütün dosyalara para sayesinde ulaşacağımı anladı tabii... Ah ya!'' 

Ellerimle boynumu ovuşturup kafamı gökyüzüne kaldırdım. Bu çok adi bir oyundu. 

Merakla, ''Nereden duymuş olabilir?'' diye sordum.

''Bilmiyorum ama aklımda birileri var," dedi çantadaki paraların hepsini kontrol ederken. "Muhtemelen uyuşturucuyu çaldığım adam söylemiştir. Polise ihbar edemeyeceğine göre Ateş'e söylemek daha mantıklı çünkü. Hem parasını, hem de benden intikamını alacaktı.'' 

Kirli çatıda volta almaya başladım. Alaz çatının kenarına oturunca etrafıma bakındım. Hiçbir ses yoktu, kimse görünmüyordu. 

"Şükür!" dedi Ölü Kız. 

''Uyuşturucuyu çaldığın adam seni nereden tanımış olabilir ki?" diye sordum çatık kaşlarla. "Yüzünde maske vardı o gece ben hatırlıyorum.'' 

''Yüzümü gördü..." dedi durağan bir tonda. "Adam silahla bana ateş ettiğinde tökezledim. O sırada sokaktaki kadınlardan biri bana yumruk attı, yüzümdeki maske açıldı. Kaçtım ama yine de gördü. Biliyorsun, beni tanıyorlar.''

''Seni zaten ailen yüzünden tanıyorlar, soyadını biliyorlar asıl," dedim hüsranla. "Ateş'e ulaşmaları zor olmamıştır. Tabii Ateş de hemen parayla tuttuğu köpeklerini, etrafa salıp araştırmıştır. Senin parktaki çocuklarla anlaştığını öğrenmiştir, sonuçta sen daha uyuşturucuları çalmadan anlaşmışsın. Yani, biz taşınalı hemen hemen iki hafta oluyor."

Düşünceli bir halde, ''On iki gün küçük kız, biz tanışalı on iki gün oldu,'' dedi. Bileğindeki saate bakarak ''Dokuz dakika sonra on üç...'' dedi. "Henüz iki hafta sayılmaz."

Ben yerimde dolnakalırken Alaz ayağa kalktı, bana yaklaştı ve çenemden tutup yüzümü yüzüne kaldırdı. Başparmağıyla çenemin etrafını okşamaya başladığında yutkundum. 

"Çantanda krem ya da ilk yardım malzemeleri var mı?"

"Yara bandı var," dedim belli belirsiz gülümserken. "Yara bandıyla kapanır mı?"

Parmağı durdu, gözlerime baktı. 

"Dalga mı geçiyorsun benimle?" dedi tam on iki gün önce söylediği gibi.  

''Hayır, geçmiyorum..." dedim gülümseyerek. "Sadece yara bandım var.''

Yüzüme doğru eğildi. Dudakları tam yaramın üzerine dokununca kalbimden büyük bir ses duyuldu. Belli belirsiz bir dokunuş... Öpücük gibi ama değil. Sadece bir dokunuş. 

Geriye çekildi ve gözlerime baktı. 

''Bunu yara bandıyla mı kapatacaksın?'' dedi ve ben yandım.

''Sanırım çiçekli yara bantlarımı yeniden takmak zorunda kalacaksın,'' dedim elmacık kemiğine dokunurken. "Çünkü senin de bir yaran var."

"Var," dedi gözlerinin ışığı söndü aniden.

Ne demek istediğini anlayamamıştım. 

"Ayrıca çiçekli yara bantların hoşuma gidiyor küçük kız," dedi geriye çekilirken. "Bunu daha önce de söylemiştim."

"Unutmadım," dedim gülerek. 

"Hadi," dedi ciddiyetle. "Git, su, yara bandı, yiyecek, peçete getir. Ben de uyuyabileceğimiz bir yer yapacağım. Bu gece buradayız."

"Hay hay," dedim yalnızca. Ve istediklerini yapmak için işe koyuldum. 


•••

Okuduğum listeden gözlerimi ayırıp Alaz'a baktım. Bacaklarını huzursuz bir şekilde sallayarak benim listeyi bitirmemi bekliyordu. "Cehennem Planı" adında bir liste oluşturuyordum ve birçok maddeden yer alıyordu. 

"Az kaldı..." dedim Alaz'ın minderlerden yaptığı yatakta kıpırdanarak. 

"On saniye," dedi tek kaşını kaldırırken. 

Aceleyle son maddeyi listeye ekledim. "Bitti!" dedim hızla. 

"Oku," dedi sertçe. 

Aniden gülmeye başladım. "Yüzünde çiçekli bir yara bandı taşıyorsun ve hala emir veriyorsun Alaz Yargın, cidden komiksin."

Kaşlarını çattı. "Çok konuşuyorsun Eva, oku."

"Tamam, tamam!" dedim teslim olurcasına ellerimi havaya kaldırırken. "Okuyorum."

"Hadi..." dedi huzursuzca. 

"Tamam ya, dinle," dedim ve listeyi elime alıp boğazımı temizledim. "Birinci maddeyi geçiyorum, çünkü orada alınacak eşyaların listesi var. Evet... İkinci madde, araba satın alacağız. Peki, arabayı nereden satın alacağız?"

Sırıttı. "İşin o kısmını çoktan düşündüm. Sanayide illegal iş yapan bir adam tanıyorum. Ondan araba alacağız."

"Sen de çok pis insanlar tanıyormuşsun," dedim başımı iki yana sallayarak. 

Kaşlarını kaldırdı. "Madde üç?"

"Madde üç... Gölgeleri araştıracağız," dedim dikkatle. "Onu yarın yaparız, zaten şimdi bilgisayarımız da yok. Uyuyalım mı?"

"Uykun mu geldi?" diye sordu şaşkınca. "Bu kadar erken uyumazsın normalde?"

"Geldi işte... Yorgunum," dedim ve listeyi çantama koydum. 

"Pekala," dedi yalnızca. 

Minderin üzerindeki her şeyi toparladık. Hafif esen rüzgarda minderlerin üzerine uzandığımda biraz üşümüştüm. Üstüm inceydi. Yanıma uzanan Alaz bunu fark etmiş gibi kolunun birini açtı ve gelmemi bekledi. 

Gülümseyerek kolunun üzerine yattım ve başımı göğsüyle kolu arasındaki o sıcak noktaya yasladım. 

Elini saçlarıma attı. "Uyu bakalım ufaklık."

"Çok rahatım böyle," dedim bacağımı üzerine atarken. "Sen üşümüyor musun? Ben donuyorum!"

Kış ayına, binlerce küfür!

''Hayır pek değil.'' dedi. ''Soğuk olduğunu düşünmezsen ısınırsın.''

''Beş yaşında değilim, beni böyle kandıramazsın şeytan."

Güldü. "Aklın hala beş yaşında ama." 

"Sen öyle san," dedim ve ona arkamı döndüm. 

Alaz pes etmedi. Beni hızla kendine çekerek arkamdan sarıldı ve yeniden kolunun üzerine yatırdı. Çenesini de başımın üzerine yasladı. 

"Şimdi tam ufaklık oldun işte."

Kollarının arasında kaybolduğum için böyle diyordu. 

"Bence sen kocamansın," dedim omuz silkerek. 

"Sen kendine bakıyor musun?" diye sordu alayla. "Boyun kaç Eva? Ayrıca çok zayıfsın. Belin de incecik, bazen kopacak diye korkuyorum."

"Boyum kısa olabilir ama kilom boyuma göre ideal, söylemiştim."

"Boyunu söyle," diye diretti. 

"Of... Tamam," dedim göz devirerek. "1.60 falandır herhalde."

"Kilon?"

"Kırk yedi."

Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra, "Tamam, normalmiş," dedi. Sanırım aklından vücut kitle indeksimi hesaplamıştı. 

"Senin boyun kaç?" diye sordum ben de merakla. 

''Tam olarak 1.88'' Çıkarttığım şaşkınlık nidasına güldü.

''Aman Alaz ya, gülme," dedim sinirle. "Aramızda otuz santim olması benim suçum değil."

Gülmeye devam ederek, ''Benim yarım kadarsın... minicik.'' dedi komik bir ses tonuyla.

''Ama bu haksızlık bana onlarca sıfat takıyorsun.'' diyerek parmaklarımla saymaya başladım. ''Küçük ve türevleri, eğer buna parantez açmamı istersen açabilirim. Sonrasında ufaklık, minik... Başka var mı aklına gelen?''

Havadaki ellerimi yakalayıp parmaklarımızı birleştirdi. Bir arada olan ellerimiz aniden kasılmama neden olurken belli belirsiz gülümsedim. O böyle yapınca içim içime sığmıyordu. 

"Ama küçüksün," dedi ciddi bir tonda. "Hele burnun... Yok denebilecek kadar küçük bir nokta gibi."

Kıkırdadım. Haklıydı;yay gibi kavisli ve küçücük bir burnum vardı. 

''Gözlerin de suratının tamamını kaplayacak kadar iri ve..." dedi, duraksadı. "Kocaman işte. Aynı baykuşlar gibi.'' 

Şaşkınlıkla ona baktım. ''Yeni bir sıfat daha, mükemmelsin Alaz Yargın.'' 

''Doğrular minik kız, doğruları söylüyorum.''

Derin bir nefes alarak kafamı gökyüzüne çevirdim. ''Baykuşlar çirkin olur. Yani herhalde öyle, hiç gerçekte baykuş görmedim ki bilmiyorum.'' diye mırıldandım.

''Çirkin olmazlar.'' dedi. İtirafına nefesim titredi.

Uzunca bir süre konuşmadım, konuşmadı. Keşke bu gece hiç sabah olmasaydı ve biz öylece sonsuza kadar sarılsaydık. Her olay bitse gitse sadece geriye biz kalsa... Mümkün değil gibiydi. Bundan sonrasında ne olacak bilmiyordum fakat her şey bittiğinde yollarımız hiç kesişmemiş olarak devam edecektik hayata. Asla tanışmamış iki insan... Acı verici.

Şimdiyse belki de en rahatsız yatakta, soğuk havada, kirli bir şekilde, başımızda onlarca kötü olayla beraber gökyüzünü izliyorduk birlikte. Bu gece bütün uykulardan en muazzam olanıydı. Birlikteyken hayat muazzamdı.

Keşke... Keşke bu hayattaki her şeyi bu adamla beraber doyasıya yaşayabilseydim. Keşke hep bu adamın kollarının arasında... Gökten kayan bir yıldız bana gülümsedi. Gözlerimin gördüğü olayın hayal olmadığına inanmak için ona baktım. Aynı benim gibi şaşkın bir ifadesi vardı.

Gözlerimiz birleşti. ''Gerçek miydi Alaz?''

''Gerçekti Eva.''

Tatlı bir bölüm oldu gibi, çok severek yazdım...
Cuma günü yeni bölüm gelecek, bekleme kalın...
Sizleri seviyorum!
🖤

Continue Reading

You'll Also Like

981K 54.3K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
32.2K 6.5K 71
ZEMHERİ ( SESSİZ ÇIĞLIKLARIN YANKISI) Bana bir adım yaklaşarak okyanus mavisi gözlerini, gözlerim ile kavuşturdu ve sesi olan ellerini oynatarak dili...
1.7M 109K 59
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru ke...
2.8M 144K 16
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.