Yara Bandı (Tamamlandı)

By selinselne

924K 60.5K 54.1K

*Yetişkin içerik!* Yaralarından köşe bucak kaçmaya çalışan küçük bir kızın hayatına aniden kimliği belirsiz... More

YB | 1 | Diriliş
YB | 2 | Yasak Meyve
YB | 3 | Şeytan'ın Kara Gözleri
YB | 4 | Cennetten Düşüş
YB | 5 | Sırt Sırta
YB | 6 | Karanlıkların Efendisi
YB | 7 | His
YB | 8 | Yeşil Çeyreklik Dilim
YB | 9 | Kötülük Tohumları
YB | 10 | Hayat Elması
YB | 12 | Sırat Köprüsü
YB | 13 | Umut Yıldızı
YB | 14 | Cehennem Planı
YB | 15 | Kırgın Ölüm Meleği
YB | 16 | Unutulmuş
YB | 17 | Nikotin Çiçeği
YB | 18 | Küçük Kıza Armağan
YB | 19 | Karanlık Azap
YB | 20 | Şeytan ile Dans
YB | 21 | Şeytan'ın İçindeki Melek
YB | 22 | Uçurum Kenarındaki Dal
YB | 23 | Sessizlik
YB | 24 | Kara İnci Taneleri
YB | 25 | Şeytan'ın Tuzağı - 1. Kısım
YB | 26 | Şeytan'ın Tuzağı - 2. Kısım
YB | 27 | Yara Bandı'ndaki Çiçekler
YB | 28 | Aile Gibi
YB | 29 | Sıcacık Bir His
YB | 30 | An
YB | 31 | Doksan Dakika
YB | 32 | Havva'nın Can Damarı
YB | Özel Bölüm | 21 Ocak 22:27
YB | 33 | Zaaf
YB | 34 | Bir An, Bir Gülücük!
YB | 35 | Çok Sevmek
YB | 36 | Yangın
YB | 37 | Tenin, Tenim
YB | 38 | Bataklığın Dibi
YB | 39 | Bir Tutam Hasret
YB| 40 | Beş, Dört, Üç...
YB | 41 - Ara Final | Havva'nın Cesedi
YB | 2 - 42 | İpek Urganın Dolandığı Gerdanlar
YB | 2- 43 | Şeytan'ın Şiiri
YB | 2 - 44 | Çırılçıplak
YB | 2 - 45 | Yaralar ve İzleri
YB | 2- 46 | Geçmiş Günlerin Arkasına Saklanan Duygular
YB | 2 - 47 | Nefs - 1. Kısım
YB | 2 - 48 | Nefs - 2. Kısım
YB | 2 - 49 | İntikam Oyunu
YB | 2 - 50 | Karanlık Gölgeler
YB | 2 - 51 | Ruhta Filizlenen Korkular
YB | 2 - 52 | Ölüme Kalkan Kadehler
YB | 2 - 53 | Hissiz Birileri
YB | 2 - 54 | Köküne Bağlı Bir Ağaç
YB | 2 - 55 | Gözyaşından Daha Acı
YB | 2 - 56 | Tehdit
YB | 2 - 57 | Ölümsüz Bir An
YB | 2 - 58 | Yıldızların Mezarı
YB | 2 - 59 | Kafesteki Kuşlar
YB | 2 - 60 | Acının Bağrında
YB | 2 - 61 | Yarına Adanmış Hayaller
YB | 2 - 62 | Kor
YB | 2 - 63| Kana Kan
YB | 2 - 64 | Güçlü Parmakların Yıktığı Prangalar
YB | 2 - 65 | Bağış Gecesi
YB | 2 - 66 | Kötülüğün Zihninde Gezinen Adımlar
YB | 2 - 67 | 09. 04. 2020 - Alaz Yargın
YB | 2 - 68 | Kanlı Kupa Kızı - Alaz Yargın
YB | 2 - 69 | Kırk Sekiz, Kırk Yedi, Kırk Altı... - Alaz Yargın
YB | 2 - 70 | Zamansız Zamanın Ölümü - Alaz Yargın
YB | 2 - 71 | Aslan, Kurt ve Kuzu
YB | 2 - 72 | Ölü Kızın Çığlıkları
YB | 2 - 73| Cehennem
YB | Final | Yara
YB | Özel Bölüm |

YB | 11 | Yalan Perdesi

20.4K 1.2K 2.3K
By selinselne

Selam canlarım!
Keyifli okumalar...
Yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.

Kara gözleri en yoğun siyahlığa bürünmüş, doğrudan yeşil çeyreklik dilimime bakıyordu. Kaskatı kesilen bedenimi milim oynatabilsem öpmek için tutuştuğum dudaklarına dokunurdum. Göğsüm her inip kalktığında nefesleri hızlanıyordu. 

''Küçük-küçücük kız mı?'' 

Çatallaşan sesim benim lanetimdi. Dudaklarımdan uzaklaşınca ikinci bir lanet daha geldi. Daha ağır bir lanet.

Dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme peydahlanırken kulağıma doğru eğildi. Dudaklarının dokunduğu nokta buz keserken kulağıma, ''Eva..." diye fısıldadı. "Sen benim sabrımın sınırı gibisin.'' 

Nefesinin süzüldüğü her bir nokta kemiklerimi titretiyordu.

 ''Sen...'' diyemedim. 

''Ben ne? Söyle...'' dedi usulca.

''Sen bana ne yapıyorsun Alaz?'' dedim sorar gibi. 

Fısıltıma kalp ritimleri hızlanmıştı. Boynuma gömüldüğü yerden kalkıp suratıma yaklaştı.

"Bu hissettiğim şey..." dedim yarım yamalak. "Ne bu hissin adı? Neden böyle hissediyorum?"

İfadesi bambaşka bir hal aldı. Gözlerindeki arzu dolu bakış gitgide yoğunlaşırken bana, dudaklarıma yaklaştı. 

"Nasıl hissediyorsun?" diye fısıldadı nefesi dudaklarıma değerken. 

"Sadece..." diyebildiğim yutkunarak. "Seni istiyorum."

Bu itiraf öyle bir itiraftı ki, Alaz Yargın'ın bakışları da ifadesi de tamamen değişmişti. Esasında ben bilgisiz, cahilin tekiydim; bundan dolayıydı ona her şeyi pat diye itiraf edişimin nedeni. Süreç nasıl işler bilmiyordum ki. Ne yapacağımı da bilmiyordum. Yalnızca karnımdaki kasılma ve göğsümdeki sıkışıklıkla hareket ediyor, konuşuyor, bakıyor ve dinliyordum. 

"Biz..." dedi ve gözlerini kapattı. Yutkundu ardı ardına. "Kalbini kırmak istemiyorum ama..."

Dudaklarımı dudaklarına sürterek, "Benim kalbim kırılmaz," diye fısıldadım. "İnan bana istesen de kırılamaz."

Ufak temasımız ikimizin de tüylerini diken diken ederken bacaklarımın arasında sertleştiğini hissettim. Ben de ondan halliceydim. Islaktım; hiç olmadığım kadar. 

"Yapma," dedi, gözlerini açtı. "Ben--"

"Açıklama yapma bana," dedim yutkunarak. "Biliyorum zaten. Yani... Bizim..."

"Odaklanmamız gereken başka şeyler var," dedi ciddiyetle. 

Yutkundum. "Biz... Bir an önce şu lanet işten kurtulalım."

"Bir an önce," dedi ve hızla üzerimden kalktı. 

Benden uzaklaşacağını zannettim önce. Ancak sonra beni göğsüne çekince rahatladım. Anlaşılan yine ona sarılarak uyuyacaktım. 

''Uyu ufaklık, hemen," dedi yorganı kafama kadar çekerken. 

İçeriye onun kokusuyla boğulma riskini göze aldım ve gözlerimi kapattım.

Neydi bu his? Aramızda neler oluyordu?

•••

Kahvemden büyük bir yudum alırken üst kattaki terasa doğru çıkmaya başladım. Güneş yeni doğmuştu, Alaz ise henüz uyanmamıştı. Dün eve gelir gelmez bütün planımızı gözden geçirmiştik. Gece ikimizin arasında olanları saymazsak yorucu ve çirkin bir gündü. Enes yurt dışındaydı. Birkaç hafta sonra İzmir'deki barına geri dönecekti.

Doktor Mert Bey'e hiçbir yerden ulaşamıyorduk. İletişim bilgilerini tamamen kapatmış, dış dünyadan uzaklaşmıştı. Bugün Yargın ailesinin basına açıklama yapacağı gündü. Gerçek hırsızlardan haber yoktu. Rüzgar'ların çetesi, çalınan çini mozaiklerini kara borsadan araştırmaya devam ediyordu. En ufak bir gelişme olduğunda hırsızların izini sürüp aklanmak için onları bulacaktık. Hüseyin amcanın evinden parmak izi çıkmamıştı. Torunu Eymen ise beni tanırdı ancak yine de beni suçluyordu. 

Magazin çalkalanıyordu. Sosyal medya üzerinden paylaşılan gönderiler canımı çok sıkmıştı. Tecavüze karşı eylem yapan insanları her zaman desteklerdim çünkü tecavüzün her türlüsü, affedilmez bir kötülüktü ancak bu durum bambaşkaydı. Bana yapılan kötü ithamlar zirvede, sinirim tavan, kötülüğüm tahtına kurulmuş...

Alaz, ailesi yüzünden fazla tanınan biri olduğu için, insanlar bana ve ona fazla tepki gösteriyordu. Bu cinayetler artık sadece polisin elinde değil, durumu öğrenen herkesin de dilindeydi.

Koca bir kaos, boktan bir durum!

Küfürler havada, lanetler dudağımda... Haksızlık içimde kırgınlıktan ziyade nefrete yol açıyordu. Ben artık hissizliğimi hissedemiyordum. Değişiyordum. Alaz beni bir çiçeği sularmış gibi suluyor, büyütüyordu. Benim çiçeğim çirkindi. Tamamen erdiğimde topraktan koparacaktı. Biliyordum.

Dün gece birbirimizin arasındaki çekimden kaçmaya çalışmıştık. Benimle tanıştığı ilk gün bana 'Küçük bir kız olarak kalmaya devam edersen seni istemeden öldürürüm' demişti. İçimdeki kız boy çizgilerinin üzerine uzadıkça sözleri bende anlam kazanıyordu. Anlıyordum. Şimdi ne demek istediğini çok iyi anlıyordum. Bana ruhumu öldürmekten bahsetmişti.

''Üzerine bir şeyler al Eva,'' dedi aniden terasa gelen Alaz. "Hasta olursan canını yakarım."

Ona baktım. Elindeki battaniyeyi görünce de gülümsedim. Sözlerinin aksine benim için bir battaniye getirmişti bile. Fazla düşünceli...

Sonra aniden elindeki battaniyeyi bana doğru atınca elimdeki bardağı, kahvem dökülmesin diye havaya kaldırmak zorunda kaldım 

''Yakıyordun beni Alaz!'' diye yakındım.

Kaşlarını çatarak karşımda dikildi. ''Evet, amacım oydu.'' dedi dalgayla.

Battaniyeyi üzerime örttüm. ''Ailen televizyona ne zaman çıkacaklar?''

İfadesi daha da sıkıntılı bir hale bürünürken yanıma oturdu ve yüzünü sıvazladı. Kahvemi içmesi için ona uzattığımda elimden alıp, ''Saat onda ufaklık, canlı yayın olacakmış. Ateş de katılacak.'' diye açıkladı. Ağır kahvemden bir yudum içince suratı gevşemişti. ''Çok acı, tadı fazla güzel olmuş.''

Gülümsedim. Damak tatlarımız benziyordu.

''Aklımda bir fikir var," dedim ona doğru dönerken, "Acaba ailen canlı yayındayken Foca'ya mı gitsek? Dikkatler onların üzerinde olur, biz de evi inceleme fırsatı buluruz.''

Yüzü anında bana döndü. Gözlerini kısılınca fikrimi düşündüğünü anladım. Güzel fikirdi. Bence...

''Mantıklı ama ne söyleyeceklerini bilmiyoruz. Aleyhimize olacağı kesin, bu yüzden riske atmamak lazım. Belki yeniden soruşturma açılabilir, aynı zamanda arama emirleri genişletilebilir. Yağmurdan kaçarken doluya tutuluruz.'' dedi ve elindeki bardağı bana uzattı.

Elinden bardağı alırken parmaklarıma temas eden parmakları içimde amansız bir heyecanı meydana getirdi. Alaz da aynı benim gibi hissetmiş olacak ki hemen elini geri çekmişti. Harika!

''İçim bayıldı, birlikte olacaksanız olun artık aptallar! Gerçekten bu samimiyetsiz samimiliğinize kusacağım.'' 

İyi ki Alaz ölü kızı duyamıyordu, yoksa tek hamlede kafasını bedeninden ayırırdı. Bu düşünceme içimden, alaylı bir gülüşme duydum.

''İşin bir de o tarafı var tabi, riskli olabilir," dedim başımı sallayarak. "Sabah telefondan biraz haberlere bakındım, sosyal medyada bile bizden bahsediyorlar.'' 

Sinirle gülerek ensesini ovuşturdu.

''Gördüm," dedi siniri bozulmuş gibi. "Bir de başlık açmışlar; tecavüzcü katil ve yeni kurbanı arsız kadın diye. Sinirlerim çok bozuldu.'' 

Bir gönderi, binlerce küfür!

''Hayır, gerçekten hak etsek bu ithamların hepsini hiç gocunmam ama durduk yere küfür yiyoruz, sinirlerim hopluyor,'' dedim çatık kaşlarla. ''Haberler ise ayrı bir dünyada, gazeteciler çini mozaikleri hakkında bomboş anlamlar çıkartmış. Aman Alaz be herkesten bıktım!'' 

Omuzlarını oynatarak güldü. ''Sakin ol, zaten zamanı geldiğinde herkes haksızlık ettiği için kendini suçlu hissedecek. Enes buraya gelir gelmez planı gerçekleştireceğiz. Ondan önce de boş durmayacağız tabii, para lazım.'' 

Merakla tek kaşımı kaldırdığımda sırıtmaya başlamıştı.

'' Yolumuzun neden kesiştiğini öğrenmek ister misin küçük kız?''

•••

Kristale benzeyen cam tanelerine daha yakından baktım. Alaz'ın meşhur çantasında demek ki uyuşturucu vardı. Bildiğin uyuşturucu. Vay canına!

''Bu gördüklerin yüzünden bindim arabana.'' dedi ciddiyetle. ''Senin o sokağa gittiğin gece ben uyuşturucu çalmak için gelmiştim Antalya'ya. Eskiden tanıdığım bir dostum vardı, onun bir arkadaşının uyuşturucu sattığını biliyordum. Suç benim üzerime kalınca ben de hemen Antalya'ya geldim. Param bitmeden önce uyuşturucu çalarsam İzmir'de satıp para toparlayabileceğimi düşündüm. Cinayetin bütün dosyalarına ve gerçek kanıtlarına ulaşmam için çok para lazımdı. Kimseden para dilenmeyeceğimi bildiğimden, bu yöntem aklıma yattı. Sonra o sokakta seni gördüm. Ben bunları çalıp kaçtığımda silahlı çatışma çıktı. Sende arabana koşturuyordun, arkandan geldim ve arabana bindim. Gerisini biliyorsun zaten.'' 

"Gerçekten pes," dedim alayla. "Bu... Bu çok akıllıca ama tehlikeli. Eğer yakalansaydın başın daha çok belaya girerdi ayrıca yaralıydın.''

Hafiften gülümsedi. ''Evet ama yakalanmadım ve şu an buradayız.''

Ondan biraz uzağa kayarak arkama yaslandığımda bana dikkatle bakmaya başlamıştı. Gözlerini kıstı ve dudaklarını ıslattı. Ne zaman bir şeyler düşünse aynı böyle bir ifadeye bürünüyordu Alaz. Neler düşündüğünü anlayamasam da... Onu saatlerce bıkmadan izleyebileceğimi iyi biliyordum.

''Tamam anladık aptal, Alaz mükemmel anladık. Kes artık, baydın ya yeter! Ne adammış arkadaş, öve öve öve... Gerçekten yaka silktim Eva. Bir kadının düşünceleri bile bu kadar beyinsizce olabilir mi? Türünün tek örneğisin. Türün de beyinsizlik!'' diye yakındı Ölü Kız.

Surat astım. Haklıydı; Alaz benim gözümde günden güne büyüyordu. Yakınlaştığımız zamanlarda daha çok kapılıyordum büyüsüne. Buna engel olmam lazımdı.

''Daha şimdi söyledim Eva! Sus düşünme, sus! Tabutumun kapağı nerede benim ya? Gidiyorum artık salak, yoksa ben bile kafayı yiyeceğim!" 

Ölü Kız'ın isyanına içimden kıkırdadım.

''Dondun kaldın küçük kız, suskunlaştın. Ne oldu?'' dedi Alaz.

İçimden kopup dışarıya geri döndüm. Tek kaşını kaldırıp sorarcasına kafa salladı.

''Hiç, hiçbir şey... Dalmışım öyle bir anlığına. Neyse, ne diyorduk? Uyuşturucu evet...'' 

''Peki... Öyle olsun, bunları akşam üstü satmaya gideceğiz. Ben bütün planı ayarladım. Bana yardım edeceksin ve şimdi canlı yayın başlamadan önce birlikte kahvaltı hazırlayacağız. Git ellerini yıka, pijamalarını çıkart-"

''Evet kremimi süreceğim, üstümü giyineceğim ve saçlarımı yemek yaparken dağılmasın diye toplayacağım. On beş dakika değil mi?'' diye dalgayla lafını böldüm.

Karşılık olarak bana yaklaştı Alaz. Dibime kadar girince geriye doğru gitmek yerine bekledim. Kaşınıyordum.

''On dakika, ufaklık.'' dedi ciddiyetle.

Benden uzaklaştığı an, hızla yerimden kalkarak yatak odasına gittim.

On dakika, on küfür!

Atıma siyah, spor bir şort, üstüme de Alaz'ın kolsuz, gri sweetshirtlerinden birini giydim. Kıyafetlerini giymek için ondan izin almamıştım ama o da benden izin almıyordu.

Kremimi sürüp saçlarımı parmaklarımla tarayarak salona döndüğümde Alaz, televizyondaki haberlere göz atmakla meşguldü.

Onun yanına giderek haberlere bakmaya başladım. Bir yandan da saçlarımı toplamaya çalışıyordum. Fakat... Alaz, aynı dün geceki gibi bacağıma fiske atınca kaşlarım çatıldı. Elimdeki tokayı topuzuma dolamaya çalıştım. 

''Yapma Alaz, huylanıyorum,'' dedim altta yazan yazıyı okurken.

''Dolabımı mı karıştırıyorsun? Hırsız,'' dedi sahte bir kızgınlıkla.

Bir fiske daha... Bacağımı sallayarak parmaklarından kurtulmaya çalıştım. Canımı yakmıyor, tam aksine kaşındırıyordu. Benimle inatlaşmak için yaptığını bilsem de onunla didişmeyi seviyordum.

Bir tane daha fiske atınca sinirle ona doğru döndüm. ''Aldım, ne olmuş? Sen de benimkini almıştın, paylaşmayı öğren biraz Alaz ya! Hiç mi birine kıyafetlerini vermedin sen?'' diye yakındım.

Alayla gülümsedi. ''Hayır küçük kız, ilksin.''

İlksin...

''Hadi mutfağa, çabuk..." dedi muzip ve tatlı bir ifadeyle. Şaşkınlıkla ona bakmaya devam ettiğim zaman, "Dikilme önümde hadi!'' diye söylendi. "Daha çok işimiz var ve açım."

Derin bir nefes vererek hemen karşımdaki cam kapıyı araladım ve mutfaktan içeriye girdim. Mutfak salondan bile güzeldi. Yine L şeklinde olan tezgahın uç kısmı, mutfağın ortasından geçiyor, kapının olduğu tarafta geniş bir alan yaratıyordu. Ortadaki tezgahın diğer tarafında ise küçük bir yemek masası vardı. Dün gördüğümde incelemiştim fakat yorgunluktan yemek yapmamıştık. Bugün ilkti.

Hemen solumdaki buzdolabının kapağını açtım. Dün eve birçok yiyecek stoklamıştık. 

''Ne yersin?''

Ellerini yıkarken, ''Her şeyi ama yumurtayı sade şekliyle asla yemem.'' diye cevapladı. 

''Güzel, ben de sevmiyorum zaten. O zaman krep yapalım mı? Imm... Ya da pizza tostundan yapalım. Bayılırım!'' dedim. Evde kendi kendime bulduğum tariflerdendi. Ağız sulandırıcı...

''Pizza tostu mu?'' diye sordu. Bir elini dolabın kapağına koyunca nefesini ensemde hissettim.

''Evet, yapalım hadi. Eminim çok beğeneceksin.''

•••

Kare dilimli ekmeklerin üzerine sırayla kaşarları dizdiğimde bana bakarak aynısını yaptı. Küçük çocuklar gibiydi gözümde. Sosisleri de koydum. Aynen koydu. Yüzüne baka baka güldüğümde kaşlarını çattı. 

''Küçük erkek çocuğu, adımlarımı aynen izliyorsun.'' 

''Ben silahımı kaldırarak hata mı ettim acaba diye düşünüyorum biliyor musun Eva?" dedi alayla ve sosislerden birini ağzına attı. "Küçük erkek çocuğuymuş, gidiyorum ben, seninle uğraşamam.'' 

Onu hızla kolundan yakaladım. ''Tamam, tamam, kızma... Ama hakikaten çocuk gibisin Alaz, komik geliyor bana," dedim gülerek. "Bir de giderim diye naz yapıyorsun."

Kahkaha attığımda dişlerini sıktı. 

''Kirli ellerini kolumdan çek bu birincisi, ikincisi canını yakacağım haberin olsun. Buradaki her şeyi tek tek...'' diye yanlış bir şey söylermiş gibi sustu. ''Burnundan sokarım.''

Elimi kolundan çektim ve omuz silkip, ''Sok.'' diye karşılık verdim. Sabır diler gibi kafasını yana eğdi. Tezgahın diğer tarafına dolanarak hazır olan tepsiyi elime aldım. ''Zengin olmak nasıl bir şey? Yani ailenin yanındayken nasıl kahvaltı ederdiniz? Hizmetçileriniz var mıydı?''

Konu değişince ifadesi de değişti. Ben mikrodalgayla uğraşırken o, ekmekleri gösterdiğim gibi yapmaya devam ediyordu. 

''Evet, vardı," dedi ifadesizce. "Ama ben öyle hitap etmezdim. Ayşegül abla... Çocukluğumdan bu yana bizim evde çalıştı. Bahçeyle ya da etraftaki işlerle uğraşan Ramazan abi var, karı kocalar zaten bizimle yaşıyorlar... Ve tabi geriye kalan onlarca kişi daha.'' 

''Epeyce kalabalıkmış, evinizi kocaman hayal ettim." dediğimde güldük. "Ben de iki yıl önce Antalya'da, Lara'da ki bir villaya temizliğe gitmiştim ama aile düzenleri garipti. Yani her şey aynı saatte olurdu. Sizde de öyle miydi?'' 

''Evet," dedi sabır ve sukunetle. "Kahvaltı sabah sekizde, öğle yemeği on bir, akşam yemeği ise altı buçuk. İş konuşulacaksa Cuma akşamı yemek bir saat erken yenir, yedide toplantı odasında buluşuruz. Yazın bahçedeki havuz 25 Mayıs günü doldurulur, aşağı kattaki kapalı havuz ise her zaman doludur. Annem çatı katında Ateş'le, babamla ben de zemin kattaki salonda spor yaparız. Sabah yedide annem koşuya çıkar, ben uyurum, babam makale yazar, Ateş üçüncü kattaki ameliyat odasında çalışır. Pazar ise aile günü klasiklerinden, hep beraber koca salonumuzda boş boş otururuz. Peki ya sen?''

Aralanan dudaklarımı kapatıp havalanan kaşlarımı indirdiğim sırada gülerek tepsiyi mikrodalgaya koydu.

''Çok... Enteresan bir düzen, ben de genelde arabamda oturur kitap okurum ya da koltukta cips yerken televizyon izlerim,'' dedim komik bir sesle. ''Bu kadar planlı olmana artık şaşırmıyorum, ben de öyle bir ailede büyüsem senin kadar düzenli olurdum herhalde.''

Sıkıntıyla nefes verdiğı sırada zıplayarak tezgahın üzerine oturdum. 

''Aslında çok sıkıcı.'' dedi ve ikimiz için portakal suyu kattıktan sonra birini bana verip hemen karşımdaki sandalyeye rahatça yerleşti.

''Neden sıkıcı olsun ki? Sonuçta anlattığın kadar büyük bir evse, her türlü donanıma sahiptir. Canın sıkılmaz, her istediğini bedavadan yaparsın. Yüzersin, bilgisayar oyunu oynarsın, spor yaparsın vesaire vesaire işte...'' diye karşılık verdim. 

Haklıydım. Ben bütün yapacaklarıma gereksiz para verir, boşa zahmete girerdim. Kafasını iki yana sallarken bardaktan bir yudum portakal suyu içtim.

''Her şey elinin altında olunca sıkılıyorsun Eva. Bazen ulaşmak zor olmalı, öyle daha çok keyfi çıkıyor çünkü. Ben istediğim çoğu şeye hemen ulaştım, aklına ne geliyorsa.''  

Sesinin tınısında büyük bir ima mı vardı? Kesinlikle vardı.

''Yanılıyorsun çünkü ben her şeye zorlukla ulaştım, çaldığım zamanların dışında tabi... Ama kolaylıkla ulaşabilseydim daha iyi bir hayatım olurdu emin ol. Adaletsizlik. Bence ulaşmak kolay olmalı, zor değil.'' 

Dudaklarını yaladı, gözlerini tam üzerime dikti.

''Her şey için değil Eva," dedi adımı bastıra bastıra. "Zor olan cezbedicidir. Bazen ulaşmak ne kadar zaman alırsa, o kadar zorlaşır ve sonunda istediğini aldığın zaman keyfini çok daha fazla sürersin. Haz alırsın, doyamazsın, daha çok istersin, belki bağlanırsın, belki de asla bırakasın gelmez. Bu süreç hemen elde etmekten çok daha muazzam.'' 

Söylediği herhangi bir eşya ya da bir eylem değildi. Esas bahsettiği yoğun bir istekti. Birine karşı duyulan istek... Bana.

Yutkundum ve kaşınmaya karar verdim. ''Bu kadar istekli anlattığına göre gerçekten ulaşmak istediğin bir şey olmalı Alaz Yargın."

''Doğru," dedi ciddiyetle. "Haddinden fazla istediğim bir şey var küçük kız.''

Baskılayarak söylediği 'küçük kız' kelimesine ani bir sıkışıklık yaşadım. Bilmem kaç uzun zaman bakışmaya devam ederken girdiğimiz çekimden bizi ayıran bir ses duyuldu. Mikrodalga... Tuttuğum nefesimi dışarıya verdim, Alaz ayağa kalkıp tepsileri çıkarttı. Oturduğum tezgahtan kalkamadan bekledim.

''Bacağına ne oldu? Yanık olan kısmından bahsediyorum.'' dedi konuyu dağıtmak istercesine.

Umurumun kıyısından bile geçmediğini belli eden bir ifadeye bürünüp soğukça cevap verdim. ''Babaannem yaktı, babamla beraber desem daha doğru olur ama tam öyle de değil.''

Tam önüme gelerek ellerini iki yanıma koydu, bacağıma doğru hafiften eğildi. ''Nasıl?''

''On bir yaşımdaydım..." dedim umursamaz bir tonda. "Bir gün babaannemin köyüne gittik, Alanya'da yaşıyor. Ben de pek umursamadım ama genelde babam beni odaya kitler, ışığı da kapatırdı. Günlerce içeride kaldığım için... Yani işte... Neyse, bu yüzden dışarıya çıkınca azda olsa sevinmiştim, en azından gün ışığı görecektim çünkü mevsim yazdı ve okul yoktu. Sonra köye gittik; ben çok minik bir kaplumbağa buldum, gizlice alıp eve götürmek istedim ama babaannem yakaladı. Çok kızdı, köpürdü ki zaten benden nefret ederdi. Gözleme yapıyordu ateşin başında... Küçücük kaplumbağayı o ateşe attı Alaz... Onu ben öldürdüm diye ağladım, annem içinde babam böyle derdi çünkü... Katil olduğumu söylerdi, annem beni doğururken öldüğü için... Ağlayınca babaannem beni öldüresiye dövdü, kafamı balkon demirlerine vurduğunda sinirle babaannemin üzerine gözleme yaptığı ocağı devirdim. Yanmadı ama babam benim kolumu kırdı ve bacağımı ateşte yaktı... Yani yine sonunda ben yandım.''

Alaz'ın ifadesi öyle bir hal aldı ki, sanki karşısında babam olsa onu tek hamlede öldürecek gibiydi. Elini yanık bacağımın üzerine koyup okşayınca yaramın olduğunu unuttum bir an. Sanki bu olay hiç olmamış gibi hissettim. Minik kaplumbağa hâlâ yaşıyormuş gibi...

''Eğer bu işin sonunda babanla karşılaşırsam ufaklık, işte o zaman gerçek bir cinayet nasıl işlenir görmüş olacaksın.'' 

Alayla güldüm. Aslında yapabileceğini biliyordum ama yine de birinin hayatımda ilk kez beni koruyup kollaması beni güldürmüştü. Üstelik Alaz Yargın sadece bunu da yapmıyor; benim anlattıklarımı dinliyor, bana değer veriyordu. 

Bacağımı ilgiyle okşamaya devam ettiğinde kuruyan boğazımı ıslatmak için bardağıma uzandım. Ancak görmediğim için elim, sıcak tepsiye değmiş, parmağımın kenarı yanmıştı. 

''Ah kızım ya! Görmüyor musun sıcak tepsiyi?" dedi Alaz kızgınca. "Bakayım..." Parmağımı tutup yakından baktı, inceledi. "Çok yanmamış, krem sürsek yarına geçer.'' 

Donakaldım. Parmağımın ucuna dahi zarar gelmesini istemeyen bu adam bana fazlaydı. b-Bence ben Alaz'ı hak etmiyordum. 

Yine de naz yapmadan duramadım. Canım yanıyormuş gibi suratımı buruşturduğumda Alaz kıyamayan gözlerle bana baktı. 

"Krem süreriz şimdi, üzülme," dedi yanağımı okşayarak. "Bekle beni, hemen geliyorum, tamam mı?"

"Tamam," dedim küçük kızlar gibi. 

Koşar adımlarla mutfaktan çıkınca arkasından kıkırdadım. Çok geçmeden geri geldiğinde hemen suratımı buruşturdum ve parmağım acıyormuş gibi üflemeye başladım. 

Bana yaklaştı. Bacaklarımdan kavradı ve bacaklarımın arasına girerek parmağımı tuttu. Elindeki kremi yavaş yavaş kırmızı görünen parmağımın ucuna yedirdiğinde gülümsedim. 

"İyiyim," dedim kısık sesle. "Ama sen... Neden içindeki vicdanı saklamaya çalışıyorsun Alaz Yargın?"

Sessiz kaldı. 

"Seni ilk tanıdığım zamanla şimdi arasında mesafeler var. Şimdi bambaşkasın. Merhametlisin, vefalısın, hatta şefkatlisin bile... Kendinden kaçıyorsun bazen.'' 

Yine konuşmadı. 

"Her ne olursa olsun seni iki halinle de seviyorum," dedim pat diye. 

Gözleri gözlerimi buldu. Şaşkın gibiydi... Sanki...

"Salak!" dedi Ölü Kız. "Adama seni seviyorum dedin, alo-o!"

"Yani... Seviyorum... Derken şey... İnsan olarak," dedim apar topar. 

Başını sıkıntıyla iki yana salladı. 

''Çok konuşuyorsun," dedi umursamaz gibi görünürken. "Kalk, pizza tostlarını hazırla, ben kahve yapacağım, sen kahvaltıları salona götür. Birazdan canlı yayın başlayacak. Beş dakika.'' 

"Beni tehdit etmekten vazgeç..." dedim alayla. "Senden korkmuyorum."

Her şeyi salona taşıdım ve televizyonun karşısındaki koltuğa oturdum. O da kahveleri alarak yanıma geldi, arkamdan geçti ve koltuğa oturdu. 

"Pekala," dedi yanıma yerleşirken. "Belki birazdan annemden korkarsın.''

Sesindeki alaya kaşlarım çatıldı. ''Neden annenden korkayım ki? Farkındaysan ben bir hırsızım Alaz Yargın... Aynı zamanda insanlar beni arsız bir katil sanıyor. Kadınlar beni korkutmaz."

''Evet teknedeyken hiç korkunun olmadığını anladım zaten Eva," dedi alayla. "Ha bir de dün kabus görüp yanıma geldin. Otelde bana sarılıp uyuduğun gece de var. Alaz katiller var, Alaz polisler, Alaz palyaço, Alaz köpekbalıkları, Alaz beni sakın suya atma, Alaz benimle uyu!'' 

Söylediklerine ağzım bir karış açıldı. 

O ise umursamazca pizza tostundan yiyordu. "Tadı güzelmiş, beğendim."

''Oha!" dedim pat diye. "Sana söylediğim her şeyin çetelesini mi tuttun? Yaka silktim, harbiden yaka silkiyorum."

Tişörtümü çekiştirdiğimde gözleri aşağı kaydı. Boğuklaşan kara gözleri benim kollarımın göğüslerime kadar açık olduğunu hatırlamama neden oldu. Kahretsin! İçimde sütyen bile yoktu ki...

Hızla gözlerini kaçırdı ve televizyona doğru döndü. ''Evet, tuttum... Neyse, ye hadi, birazdan iştahın kaçar.''

Önüme dönerek üstümü düzelttim ve kalmamış iştahımla beraber tosttan küçük bir ısırık aldım. Televizyonun sesini açtı Alaz. Canlı yayına son beş dakika kalmıştı. 

''Neden annenden korkacağımı söyledin?'' diye sordum konuyu değiştirmek ister gibi. 

''Çünkü acımasız ve fazla dobra," dedi netçe. "Söyledikleri canını yakmaktan ziyade içini ürpertir. Ses tonundaki otoriteye boyun eğersin, felaket bir kadındır. İyi tarafları da çoktur ama yönetmeyi, kontrol altında tutmayı sever. Bunu da bazen tatlı dille yaparak insanların aklını kurnazlıklarıyla çeliyor. Çok zeki bir kadın, bazı yönlerine hayranım.''

Şaşırdım. Gerçekten ifadesinden ailesini biraz da olsa özlediği belliydi. 

''Aranız nasıldı peki?" diye sordum dostane bir tavırla. "Ailenden bahsederken ilk defa güzel kelimeler kullandın, merak ettim.''

Lokmasını hızla yuttuktan sonra gülümsedi. ''Orta halli diyelim, ben pek yakın durmazdım aileme, Ateş'le yakındık ama... " diyemeden sustu.

"Annemle çocukken bazı geceler birlikte uyurduk, bana beni sevdiğini söylemedi, Ateş'e söylerdi. Çocukken buna üzülürdüm fakat büyüdükçe, benim söylenenlere değil, davranışlara değer verdiğimi bildiği için böyle yaptığını anladım. Çünkü Ateş'le hiç uyumadı.'' 

''Nabzına göre şerbet," dedim ciddiyetle. "Zeki kadınmış ama bir yerde yine haksızlığa girer. Sonuçta Ateş'in arkasını kollamaları, sana inanmamaları benim gözümde yanlış. Ne olursa olsun yanlış.'' 

Beni onaylayarak kafasını salladı. ''Öyle, yanlış... Artık pek umursamıyorum, her zamanki halleri, gün geçtikçe düşünmeye fırsat buluyorum ve haksızlıklarına alıştığımı fark ediyorum.''

Televizyondan gelen sesle ikimizde birbirimizden gözlerimizi ayırdık, ekrana odaklandık. Birkaç muhabir canlı yayına başlamak için konuşma yapıyordu.

"Bugün Yargın ailesinin gözde bekarı Alaz Yargın'ın işlediği cinayetler hakkında ailesiyle röportaj yapacağız. Selçuk Yargın, eşi Ahsen Yargın ve diğer oğulları Ateş Yargın bizlere aklımızdaki soruları sormamız için büyük bir fırsat tanıdılar.''

Muhabir kadın ve kameralar geniş bir toplantı odasında oturan üç kişiye doğru yönelince gözlerim irileşti. Aynı Alaz'a benzeyen orta yaşlarının sonunda yakışıklı bir adam, güzel kelimesinin yanında kesinlikle hafif kalacağı, taş gibi gencecik görünen kızıl saçlı bir kadın ve Alaz'a ilk bakışta benzeyen fakat detaylara indiğimde çok bariz farklarının olduğunu görebildiğim bir genç... 

Ateş'i zaten fotoğrafta görmüştüm ama burada daha farklıydı. Gözlerinin mavi olduğu ekrandan belli oluyordu. İkisinin arasındaki en büyük fark, göz renkleriydi. 

''Alaz annen.." dedim hayret edercesine. Çok güzel bir kadın. Annenin ikinizi birden karnında taşıyıp bir de doğurduğuna emin misin?'' 

Şaşkınlıkla gülümsedi. ''Evet, Eva eminim.''

Bir ekrana, bir de Alaz'a baktım, sonra yeniden ekran ve tekrar Alaz. ''Babana benziyorsun, o da senin gibi çok yakışıklı... Oha, şokumu atlatamadım.''

Egoist bir surat ifadesine büründü. ''Benim yakışıklı olduğumu, düşündüğünü öğrendiğim iyi oldu küçük kız.''

Çatılan kaşlarımla beraber elimle ekranı göstererek, ''Bir tek ben düşünmüyorum, baksana senin için 'Yargın ailesinin gözde bekarı Alaz Yargın' diye hitap ediyorlar.'' dedim reklam tanıtımı yapar gibi.

Omuzlarını oynatarak güldü. ''Çok konuşuyorsun sus, başlıyorlar.''

Ekrana geri döndüm. Alaz'ın annesine soru soruyorlardı. 

''Ahsen Hanım muhabir arkadaşlarımız hazır, siz de hazırsanız sorularımızı sormaya başlayabiliriz.''

Ahsen Hanım büyüleyici bir şekilde gülümsedi. Ela gözleri ve uzun kirpikleri hafiften kısıldığında bu kadının muazzam bir edası olduğunu bir kere daha anladım. 

''Tabi, buyurun hazırız.'' dedi naif bir ses tonuyla. 

''Evet... İlk olarak bizlerin merak ettiği çok önemli bir husus var. Bir önceki verdiğiniz kısa röportajda oğlunuzun suçlu olmadığını, cinayet işlemeyeceğini, Asya M.'nin vefatının ardında başka nedenler olduğunu ve Alaz Yargın'ın tuzağa düştüğünü söylemiştiniz. Bütün kanıtlar ise bizlere aksini söylüyor Ahsen Hanım. Sizce Asya M.'nin tecavüzcüsü ve katili oğlunuz değil mi? Bu cinayetin altında başka birileri mi var? Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?''

Ahsen Hanım anında ciddileşti fakat hâlâ surat ifadesinin altında bir tatlılık vardı. Sanki kurnazlık yapıyor gibiydi, bakışlarından ilginç bir sezgi yansıyordu.

''Oğlum Alaz cinayet işleyecek kapasitede bir insan değildir. Genç bir kıza tecavüz etmeyi kendisi bile kaldıramaz. Bu olayın ardında mutlaka bir tuzak ya da Asya M'nin oynadığı bir oyun var. Biz zengin ve güçlü bir aileyiz, bizlere çamur bulaştırmak isteyen, ünümüzü kaldıramayan birçok şirket sahibi insan var. Yargın ailesini batırmak için oynanan bir oyun olduğunu düşünüyorum. Bizler ve avukatlarımız bu cinayeti hâlâ araştırıyoruz. Oğlum Alaz'ın en kısa sürede aklanacağından emin olabilirsiniz.'' 

Bu ne tür bir kadındı böyle? Ölü bir genç kızı suçlamaya vicdanı nasıl el veriyordu? 

''Uzakta arama anne," dedi Alaz, ifadesiz bir tonda. "Senin yarattığın küçük dağları deviren eden tam yanında oturuyor.'' 

Alaz'ın kırgın, sinirli, nefret dolu sesine karşılık ona destek verici bir şekilde gülümseyip bir elimi bacağına koydum.

''Bir sonraki sorumuz ise hırsızlık cinayetiyle alakalı. Bildiğiniz üzere Antalya'da yapılan hırsızlıktan sonra Hüseyin A.'nın ölümünün olduğu olay saatinde oğlunuz Alaz Yargın da oradaydı. Ortağı olduğuna kesin kanıtlar sunulan Eva T., Alaz Yargın ile büyük bir işbirliği yaparak, hem cinayet işleyip hem de hırsızlık yaptılar. Bir önceki röportajınızda asıl suçlunun Eva T. olduğunu söylemiştiniz fakat magazin gündemi farklı düşünüyor. Birçok insan Eva T.'nin cinsel istismar zoruyla oğlunuza  yardım etmek zorunda kaldığını söylüyor. Diğer büyük bir kesim ise Eva T.'nin  Alaz Yargın'ı  'ayartarak' ortağı olduğunu, birlikte altınları ve ülkemizin çok değerli çini mozaiklerini alarak kaçtıklarını söylüyorlar. Polisler olay saatinde Alaz Yargın'ın ve Eva T.'nin ortaklık yaptığına dair delil sundular. Alaz Yargın'ın elinde büyük bir çanta olduğu deliller arasına eklediler. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?''

Şoka girdim. Bu iftiralar... Bunlar nasıl insanlardı? Alaz, gerildiğimi hissedince kolunu omuzuma sardı ve beni kendine doğru çekti. 

"Sakin ol..." dedi rahatlatıcı bir tonda. "Sadece izle, daha bitmedi." 

''Az önce de söylediğim ve sizlerin de bildiği gibi Yargın ailesinin paraya ihtiyacı yoktur," dedi Ahsen Hanım. "Oğlum Alaz, para için birilerinin canına kast etmez, hırsızlığı aklının ucundan bile geçirmez. Sizce de bu kadar varlığın içinde oğlumun hırsızlık yapması garip kaçmaz mı?

Akıl karışıyordu, bu kadın çok fena insanın aklını kurcalıyordu. Ses tonuna bile itaat etmeye meyilli olabilirdim. Zekiydi. Alaz bu konularda kesinlikle annesine çekmişti. Ahsen Hanım cevabını beklemeden konuşmasına devam etti.

''Diğer bir konuya gelirsek... Eva T. hırsızlığın ve cinayetin asıl sahibidir. Oğlum Alaz, tanınan biridir, cazibesine kapılmayan kadın yoktur. Zengin, yakışıklı, Yargın Holdingin varisi ve en büyük hissedarlarından biridir. Eva T. oğlumu tabiri caizse 'ayartarak' onu suca sürüklemiştir. Biz olayı en derinine kadar araştırdık. Eva T. herkesin bildiği üzere Hüseyin A'.nın komşusuydu, yani anlayacağınız onun evinde neler olduğunu bilen biriydi. Ayrıca Eva T.'nin aile yaşantısına ve hayatına kısa bir göz attığımızda paraya çok ihtiyacı olan genç bir kız görüyorum. Eva T., Alaz'ı parası için ayartmış, sonra da hırsızlık yapmıştır. Alaz'ın aşk hayatına karışamam fakat böylesine gurursuz aynı zamanda da hırsız bir kadın tarafından kandırıldığı için hüsran duyuyorum. Eva T. kesinlikle oğlum Alaz'ın yanına yakışacak karakterde bir kadın değildir, en kısa zamanda Eva T.'nin suçun asıl sahibi olduğunu kanıtlayacak ve yakalanması için elimizden geleni yapacağız. Oğlum Alaz bu cinayette tamamen suçsuzdur.''

Seğiren gözkapaklarımın ardındaki renkli irislerim kapkara oldu. Nefretle kasılan çenem ağzımın içindeki otuz iki adet dişi kırmak için son kuvvetini baskılıyordu. Tırnaklarımı avuç içime bastırken hızla oturduğum yerden ayağa kalktım. 

Ekrana daha çok yaklaştığım sırada Alaz arkamdan sinirle soludu. 

''Sakin ol, yakında bütün-"

"Kes sesini!" dedim sertçe. "Sakin falan olamam Alaz! Duymadın mı annenin ne söylediklerini? Ben seni ayartmışım! Ben! İnsanlar her gün boktan püsürükten beyinleriyle bizim hakkımızda konuşuyor. Bana fahişe muamelesi yapıyorlar Alaz... Fahişe!'' 

Hızla oturduğu yerden kalktı ve yanıma geldi. Başımı avuçlarının arasına alınca sinirden kapattığım gözlerimi açarak ona, gözlerine baktım. Gülümsüyor, tebessüm ediyordu. 

''Bana teknedeyken ne söylediğini hatırlıyor musun?" diye sordu yumuşacık bir tonda. "Her şeyi yaparsın ama tecavüz, asla, dedin Eva... Seni tanıyorum, dedin. Ben de seni tanıyorum, senin bahsettikleri gibi bir kadın olmadığını en iyi ben biliyorum. Bırak! Kim ne derse desin, neye inanırsa inansın, ben yine de senin öyle bir kadın olduğuna inanmam. Asla inanmam!''

Kahverengi gözümden aşağı, sinirden akan bir damla kor parçasını parmağının ucuyla sildi. Gevşeyen omuzlarımla beraber destek verici tebessümüne ben de tebessüm ettim. Canım yanıyordu. Böyle bir muamele görmek gururumu parçalıyordu. Bu kara gözler ise acımı alıyor yerine güçlü bir destek ateşi koyuyordu. 

''Soğukkanlı ol küçük kız," dedi ciddiyetle. "Hemen köpürme, sinirlenme. Eğer sakin olursan mantıklı düşünürsün ve diğer herkesin karşısında birlikte dimdik durabiliriz. Sakın yıkılma... Yıkılmana asla müsaade etmem, şimdi sırası değil.'' 

Bu destek çok güçlüydü, sayesinde ayakta duruyordum.

Yüzümü daha çok sıkınca kollarına tutundum. ''Dimdik duracağız.'' dedim içimden geçenin bu olduğunu belli etmek adına. 

''Gel, oturalım, izleyelim şu siktiğimin röportajını,'' dedi sinirden gülerken.

''İzleyelim hadi siktiğinin röportajını.'' dedim onu taklit ederek

Aynı benim gibi sinirden gülmeye başladığında koltuğa geri oturduk. 

Televizyonun sesini yeniden açınca bu sefer sorunun Selçuk Bey'e sorulduğunu gördüm.

 ''Selçuk Bey, Oğlunuz Alaz Yargın'a yapılan suçlamalar hakkında neler düşünüyorsunuz? Ülkenin en iyi avukatlarına sahip bir ünlü iş adamı olarak oğlunuzun aklanması için çabaladığınızı duyuyoruz. Oğlunuzun yaptıkları Holdinginizi zarara uğrattı mı? Eva T. hakkında ne düşünüyorsunuz? Alaz Yargın bütün olaylardan sıyrılınca yeniden şirketin varisi olacak ve işlerin başına geçecek mi?''

''Hayır geçmeyeceğim. Aptal şirketiniz için bir çocuk daha yaparsınız baba,'' dedi Alaz.

''Neden?" diye sordum çatık kaşlarla. "Ben olsa hepsinin paralarını yer, şirketi batırır, intikam alırdım.'' 

Bana yandan bir bakış atıp sırıttı. ''Fena fikir değil ufaklık.''

Selçuk Bey sorulara cevap vermeye başlayınca ikimiz de sustuk. '

"Oğlum Alaz akıllı ve kariyeri parlak bir çocuktur. Soyadımızı ve şirketimizin ününü karalayan suçlamaların hiçbirini Alaz hak etmiyor. Anlaşmalı olduğumuz şirketler ve yatırım yaptığımız bütün projeler Yargın Holdingin yanında, bünyesi altındadır. İş kayıplarımız olmadı aksine gayrimenkul mallarımızın yoğunluğu arttı. Şirket camiasından olan herkes oğlum Alaz'ın suçsuz olduğuna inanarak ailemize ve holdingimize destek çıktı. Oğlum Ateş doktorluk kariyerine devam ederken, Alaz suçlamalardan aklanınca şirketimizin başına geçecektir. Alaz'ın da yıllardır istediği ve eğitildiği gibi şirketimiz, onun yöneticiliğine hazırdır. Eva T. hakkındaki düşüncelerimde eşim Ahsen Hanıma katılıyor, onaylıyorum. Oğlum Alaz, yeniden bir tuzağa düşmüş ve haksız yere hırsızlıkla suçlanmıştır. Asıl suçlu Eva T.' dir. Alaz hırsızlık ve cinayet suçundan haksız yere hüküm giyiyordur.''

Derin bir nefes alarak Alaz'a baktım. Dudaklarını kemiriyor, bir şeyler düşünüyordu. 

''Ateş Bey, sizler içinde birkaç soru hazırladık.'' 

Muhabirin sesiyle ikimiz de gerildik. 

''Kardeşinizin işlediği düşünülen cinayetlerin doktorluk kariyerinize bir zararı oldu mu? Sizin de varisi olduğunuz Yargın Holdingin anlaşmalı olduğu, Civan Holdingin sahibi olan Civan ailesinin tek kızı Şule Civan ile evlilik yolunda olduğunuzu, yaz başında  bir düğün yapacağınızı duyduk. Kardeşinizin suçlamaları yüzünden Şule Civan ile aranızda anlaşmazlıklar oldu mu? Kardeşinizin suçsuz olduğuna inanıyor musunuz?''

''Siktir! Biz nelerle uğraşıyoruz, adam evlilik diyor," diye yakındı Alaz.  "Ah anne ah, gözlerinden belli Ateş'i zorladığın! Alaz'la kaybettiği itibarını Ateş'le toparlayacak tabi... Hepinizin canı cehenneme!'' 

Tam o esnada Ateş konuştu.

''Evet, düğün hazırlıklarımız hızla devam ediyor. Şule Civan ile aramızda büyük bir gönül bağı var. Müstakbel eşim Şule Civan ve soyadını taşıdığı Civan ailesi de kardeşim Alaz'ın suçsuz olduğuna inanıyorlar. Doktorluk kariyerimde hiçbir aksaklık olmadığı gibi, iş arkadaşlarım ve profesör hocalarım bana destek çıkıyor, aynı zamanda Alaz'ın suçsuz olduğunu savunuyorlar. Düğünümüzden sonra soyadımızın sahibi olacak Yargın Özel Hastanesi adı altında büyük bir sağlık kurumu açacağız; Alaz aklandığında hem hastanemizin açılışına, hem de düğünümüze katılacaktır. Kardeşim Alaz suçsuzdur, annem Ahsen Hanım'ın ve Babam Selçuk Bey'in de söylediği gibi, bu cinayetlerin ardında piyasadaki rekabete girdiğimiz başka şirketlerin temsilcilerinin kurduğu büyük bir tuzak vardır. Asya M. cinayetinde kardeşim suçsuzdur, Eva T.nin yaptığı hırsızlıkta hiçbir payı yoktur. Aklını çelen kadınların kurbanıdır ve iki kere talihsizlik yaşayarak oyuna gelmiştir. İkiz kardeşim Alaz'a anne karnından bu yana sonsuz bir güven ve büyük bir sadakatle bağlıyım, Alaz'ın suçsuzluğuna inanıyorum ve en kısa zamanda suçlamalardan aklanması için elimden geleni yapacağım. Kardeşim Alaz'ın gün geçtikte ailemize geri dönmesini istiyor, onu özlüyorum. Aklandığında birbirimize yeniden destek olacak ve her zaman olduğu gibi yan yana duracağız. Teşekkürler.''

''Siktir git piç kurusu!" dedi Alaz öfkeyle, bağırıyordu. "Eva kalk şu televizyonun fişini falan çek yoksa dağıtacağım bütün evi!''

Hızla oturduğum yerden kalkıp televizyonun arkasındaki fişi çektim. Ayağa kalktı, volta atmaya başladı Alaz. Sinirden tırnaklarımı kemirerek onun adımlarına eşlik ettim. 

''Bana anne karnından bağlıymış! Sadakat dedi Eva, güven dedi! Kadınlar benim aklımı çeliyormuş, siktir oradan! Ulan bu nasıl bir mide? Asya'ya yaptıklarından sonra bir de çıkmış yalanına devam ediyor, sesi bile titremedi anasını satayım... Birde seni suçluyor puşt! Tanrım sen bana sabır ver, ver ki gerçekten katil olmayayım.''

Alaz kesinlikle haklıydı. Bu işin sonunda birileri çenesini tamamen kapatmazsa ben de onun cinayetlerine eşlik edecektim. Camı sonuna kadar aralayıp ellerini beline koydu. Derin nefesler alırken pencereyle arasına girdim. Pencerenin üzerine oturup kollarından kendime çektim.

''Beni iyi dinle," dedim kaşlarımı kaldırarak. "Ateş'in hastalıklı beyninde neler dönüyor bilmiyorum ama kesinlikle kendi bile söylediği yalana inanmış. Zaten hepsinin söyledikleri de sadece insanların gözünü boyamak adına kurulmuş bir senaryo. Sakın olalım, birbirimizi telkin edelim. Eğer sen köpürürsen ben de köpürüyorum. Kötülük ve nefret ikimizin de gözünü döndürüyor... Şeytanlaşacaksak bunu şimdiye değil, yüzleşeceğimiz zamana saklayalım. Biz birbirimizi harlıyoruz çünkü.''

Konuşmadı. Ellerini kalçamın iki yanında kalan boşluklara koydu. Bana doğru eğildi. Derin nefesler alarak omuzlarımın ardından dışarıyı seyretti. Kollarını saran parmaklarımla tenini sevdiğimde gözleri gözlerime döndü.

''Yalan Eva," dedi ciddiyetle. "Yalan bu hayattaki en berbat şey fakat güvensizlik... İşte bu en beteri. Sırtımı yaslamaya çalıştığım ailemden gelen güvensizlik beni... " diyemeden gözlerini kısa bir anlığına yumdu. "Sinirleniyorum çünkü kırılacak tek bir noktam kalmadı. Ben burada canım için uğraşırken, biri kariyerinin derdinde, diğeri şirketinin. En boktan olanı da utanmadan evlenmek istemesi, bir de hastane açacaklarmış... Bu bende hayal kırıklığı yaratıyor. Keşke ben hiç doğmasaymışım diyorlar gibi. Sanki ben hiç olmasam daha mükemmel bir aile olacaklarmış değil mi? Bir de Asya'yı düşün... Ulan ben düşündükçe kahroluyorum. Bu nasıl bir acımasızlık. Ölen bir genç kızın arkasından nasıl böyle bir saygısızlık yapabilirler. Anlamıyor musun, kırılıyorum...''

Kırgınlığı bana bulaştı, içimde bir yerlerde acı ses tonunun yansımasını hissettim. 

''Birilerinin keşke dediğine başka birileri iyi ki diyor Alaz. Onlar istediği kadar itin götüne soksunlar seni, ben sana iyi ki diyorum.'' dedim gururla.

Gözleri yeniden dışarıya döndü. ''Sende de durumlar aynı küçük kız... Baban da sana keşke diyor, birileri de iyi ki.''

Birileri... Bu birileri tek bir kişiydi. Bu biri her zamanki biriydi. 

''Bizim yarattığımız cehenneme düşmelerine çok az kaldı, artık iyi olan hiçbir duyguya yer yok. Şeytanla şeytan olacaksın ve biz herkesten bir bir intikam alacağız.''

''Ben zaten çoktan şeytan oldum. Bizde bir gram iyilik bırakmadılar çünkü...''

Yüzüme yaklaştı. Aynen karşılık verdim.

''O zaman cehennemimize daha çok kötülük bulaştıralım Eva.'' dedi. 

Gülümsedik.

''Cehennemimize en kötüsünü bulaştıralım Alaz.''

Continue Reading

You'll Also Like

362K 43.2K 40
"O Doğu'ysa ben Batı'ym." "O siyahsa ben beyazım." Diye haykırdı genç kız. Fakat bu cümleleri kurarken bu hikâyenin aslında Doğu'yla Batı'nın kavuşm...
1.3M 44.6K 70
"Sessizliğin bu kadar gürültülü olacağını senden önce bilmezdim." (Kitap yetişkin içeriklidir.) 02.12.21
1.8M 78.8K 32
🦋 O, kanatlarında ölümü taşıyan mavi bir kelebekti. Hüznün mavisi, ölümün uykusuyla birleşti. Kadın ve adamın dudakları son bir kez titredi. ◆◆◆ Ma...
1.7M 109K 59
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru ke...