Komutanın bana yalvarmasından sonra, hiçbir şey demeyerek yukarı çıkmıştım. Ne kadar zorlasa da kahvaltı yapmamıştım, o gittikten sonra kahvaltı yapacaktım.
Bana böyle yalvarması kendimi daha güçlü hissetmeme sebep oluyordu. Askerden önce ki o Kuzey, ortaya çıkıyordu. Açıkladıkları yaptıklarının bir kısmını ortaya çıkarsa da ben halen o aylar boyunca yaşadığım acıyı düşünüyordum.
Pencereden dışarı bakarken, kapı açıldı. Kafamı çevirip baktığımda Komutan kapının kolunu tutmuş bir şekilde yüzüme bakıyordu. İçeriye girmemişti. Üzerinde ceketi vardı.
"Benim bir işim var..." birini öldürmeye gidiyordu. "Aşağı inebilirsin... Ve eğer kaçmaya çalışırsan kendini boşa yormuş olursun." dediğinde boş gözlerle baktım. Yüzüme birkaç saniye daha bakıp derin bir nefes alarak kapıyı kapatıp gitti.
Pencereye yeniden döndüğümde dakikalar sonra Komutan yanında iki adamla beraber aşağı inmişti. Rüzgardan dolayı takım elbisesinin ceketi havalanıyordu. İki adamı ona yetişmek için hızlı hızlı arkasından yürürken Komutan aşırı lüks olan siyah arabasının sürücü koltuğuna aşırı karizmatik bir harekerle bindi ve saniyeler sonra gözümün önünden ayrıldı.
Derin bir nefes verip pencerenin kenarından ayrıldım ve odadan çıktım. Aşağı inerken, dış kapıdan giren Samet'i gördüm. Elinde bir bavul vardı. Kafasını kaldırıp bana baktı.
"Abi, evinden kıyafetlerini getirdik." dediğinde gözlerimi şaşkınlıkla açtım.
"Evime nasıl girdiniz?" diye sordum. Saf saf yüzüme baktı.
"Abi verdi anahtarı." dediğinde elimi cebime attım ve anahtarımı aradım, Samet bana anahtarımı uzatırken nerde olduğunu anlamıştım.
"Yukarı çıkarıyorum." dedi ve benden cevap beklemeden yukarı çıktı. İki elimi bacaklarıma vurup mutfağa girdim. İki kadın haldır haldır yemek yapıyordu. Buzdolabını açtığımda ikisi de irkilerek bana baktı.
"Efendim, hemen bir şeyler hazırlayabilirim." dedi panikle. Ağzıma aldığım zeytini çiğnerken ona dönüp gülümsedim.
"Gerek yok abla." dediğimde ilk afallasa da daha sonra içtenlikle gülümsedi. İkilemde kalsa da işine geri döndü.
----
Samet'in getirdiği eşyalarımdan beyaz dövmelerimi açıkta bırakacak bir bol tişört, altına da siyah bir pantolon giyinmiştim. Araba sesi geldiğinde bahçede havuza tuttuğum bakışlarımı kapıya çevirdim. İki araba kapının önünde durdu, Komutan içinden kıvrak bir hamle ile çıkıp anahtarı kendisini iliklenen ceketi ile bekleyen korumaya attı. Gözleri beni bulduğunda büyük adımlarla yanıma geldi. Ben halen koltukta oturmuş ifadesiz bir şekilde onu izliyordum. Hava kararmaya yakındı.
Yanıma gelip gozlerimin içine baktı, kafamı çevirdiğimde sıkıntı ile ceketini çıkarıp koltuğun üzerine attı. Şuan aynı kocası elinde çiçekle gelmemiş diye trip atan kadınlara benziyordum. Mutfakta çalışan ablalar masaya yemeği hazırlamışlardı bir iki dakika önce.
"Masaya geç, yemek yiyelim." dedi emreder gibi ama daha çok tepkimi ölçer gibi. Bakışlarımı ona çevirmeden karşıya bakmaya devam ettim. Bu sefer dibime gelmişti.
Kolumdan çekip sinirle beni ayağa kaldırdı. Dudaklarımı ince bir çizgi haline getirip kolumu kurtarmaya çalışsam da izin vermedi. Beni sandalyeye oturtup, kendisi de masanın başına, benim hemen yanıma geçti. Kolumu bırakmadı ve önüme yemeklerden koydu. Gözlerimin içine baktı.
"Ye!" sinirle baktım yüzüne.
"Yemiyorum!" dedim, dudaklarını sinirle ısırdı.
"Bak elimde kalacaksın." dedi korkutucu ses tonuyla. Kolundan zorla kurtulup masadan kalktım ve adımlarımı odama yönelttim.
Arkamdan bir şeylerin devrildiğini duydum, odama çıkıp kapımı kapattım hızla ama saniyeler içinde kırılacak gibi yeniden açıldı. Karşımda kızgın bir boğa vardı sanki. Korksamda ifadesiz bir şekilde bakmaya devam ettim yüzüne.
"Derdin ne oğlum senin?" dedi kontrol ettiği sesiyle. Bağırmamak için zor tutuyordu sanki kendini. "Daha ne kadar dil dökmem gerek sana? Burdan gidemeyeceksin zaten, ama bunu anlaman ve uslu uslu durman için daha ne yapabilirim?."
Alayla sırıttım. Bana yaptıklarını bağırarak,sinirlenerek değil de daha fena bir şekilde ödetecektim. Öyle kolay değildi.
"Yapar mısın? Her şeyi?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak. Gözlerini kısıp bana baktı ve kafasını salladı.
"Yalar mısın mesela?" dedim ellerimi ceplerime koyup aletimi gösterdiğimde, gözleri aletime kaydı. İlk afallayarak baktı, ardından alayla sırıttı.
"Kuzey şakanın sırası değil." dedi alayla gülerken. Zorlama bir gülüş gibiydi. Endişeli.
"Şaka yapmıyorum." dedim tek kaşımı kaldırıp. Yüzünde ki gülüş solduğunda gülmemek için kendimi zor tuttum. Yutkunmuştu.
"Kuzey... ben yapamam." dediğinde kafamı yana eğdim.
"O zaman bende kalamam." dedim, aslında burada mecburen kalacağımı biliyordu. Ama benim inadımı ve kurallara uymayacağımı da bildiği için sürekli tedirgindi. Elini ensesine atıp kaşıdı, sanki kendisini öldürmesini söylemiştim. Öyle bir korkuyla bakıyordu ki. Onun yapamayacağını anladığımda arkama döndüm.
"Tamam." dedi tok bir sesle, afallamış bir şekilde ona dönüp baktım. Gözlerime kısa bir bakış atıp kapıyı kapattı ve kilitledi. Yanıma gelirken ben halen afallamış bir şekilde ona bakıyordum.
Gözlerimin içine bakarak belinde ki silahı alıp yavaşça komidinin üzerine bıraktı. Beyaz gömleğinin kollarını katlarken, halen yüzüme bakıyordu. O kadar erkeksiydi ki şimdiden benimki kalkmaya başlamıştı.
Ellerim halen cebimdeyken beni yatağa doğru ittirince ellerimi cebimden hızla çıkardım ve havada tuttum. Üzerime çıkıp gözlerimin içine bakarak pantolonumun düğmesini çözdü, ardından baksırımın içinden aletimi tutup serbest bıraktı. Karşımda ki erkeksi adamın önümde böyle durması gözlerimin içine baksa bile boşalabileceğimi hissettiriyordu.
Aletimi birkaç defa çekip, birden ucunu ağzına alıp dil darbesi vurduğunda gözlerimi kapatıp inleyerek başımı arkaya attım. Sakalları değiyordu. Ucunu emmeyi bırakıp birazını ağzına alıp dil darbesi vurmaya başladı ucuna. Çok fazla sertleşmiştim. Elimi kaldırıp kafasına koyacakken, elimi havada yakaladı ve sıkıca tuttu. O kadar da değildi Kuzey, hafif aralık olan dudaklarım kıvrıldı.
Yavaş yavaş hızlanmaya başladı, bedenimi yukarı kaldırıp daha çok inledim. Onun ıslak dudakları, sıcaklığı beni deli ediyordu. Geleceğimi anladığımda çekilmek istemesem de daha çok ağzına aldı. En sonunda kıvranmayı boşverip ağzına sıcaklığımı boşalttım. Nefes nefese kalmış bir şekilde kendimi yatağa bıraktım. O ise dudağının kenarını baş parmağı ile silip yüzme baktı, dudakları kızarmış ve nemli duruyordu. Hayranlıkla gözlerinin içine baktım.