3- TOKAT

103K 5.7K 4.6K
                                    

Askerlikte insan, her duyguyu üst seviyede yaşıyor. Belki de normal hayatında yapmayacağın şeyleri burda yapıyorsun. Az önce aşçıyı oyalayıp fazladan iki peynir almam gibi. Hızla bizim koğuşta ki arkadaşların yanına oturup, bir ekmek kaptım. Sabahları çok fazla aç oluyordum.

"Benim kız acaba ne yapıyor şuan." diyen Hüseyin'e baktım. Gözleri dalmıştı. Gülümsedim.

"Çarşı izninde görüşürsünüz, gelecek değil mi?" diye sordum ağzıma bir zeytin atarken. Bana bakıp gülümseyerek basini salladı.

"He valla gelecek."

"Oğlum hiç olmazsa sevgilin var, ben çarşı izninde otobüslerde kız kesiyorum." dedi Fırat ağzına domates atarken.

Kahvaltımızı yapıp, bahçeye çıktık. Asteğmen gelip, bizi eğitim alanına götürdü. Üzerimizde ki şeyi çıkarıp, yeşil üst ve pantolonla kaldık. Etraf çamurdu ve oradan sürünerek geçecektik.

Çamurdan dirsek ve ayaklarımızın yardımıyla hızlı hızlı geçerken, gözüme giren çamurla bir küfür ettim. Fıratın ayağı da kafama deyince iyice sinirlendim.

"Ayağını sokacam ha götüne" diye bağırdım kafamızda sürekli bağıran ve düdük öttüren asteğmene rağmen. Sonunda çamurlu alandan çıktığımız da üstümüz başımız çamur içinde kalmıştı.

"Dikkat!" Tarık komutan bizim paçavra halimize kıyasla, mis gibi üzerimize doğru yürüyordu. Yüzüm gözüm çamur olmuştu. Elimizle selam verirken, yüzünde her zaman ki sert ifadesiyle yaklaşan komutana baktım. Her zaman ki selamlaşmayı yaptık.

"Bugün eğitim göreceksiniz ve ben başınızda duracağım. Kaytarmayacaksınız, eğer görürsem tüm eğitimi sabaha kadar yeniden yaptırırım size!" her zaman sesini böyle sert cikarmayi nasıl başarıyordu?

Eğitim alanına doğru yürümeye başladık, güneş fena halde yakıyordu. Demirlerin üzerinden atlayıp tırmanma bölümüne geldik, elimi ipe atıp yukarı tırmanmaya başladım. Ama sorun şu ki yüksekten hiç olmadığı kadar korkardım ben. Bir an aşağı bakınca düşecek gibi oldum ama sonra toparlanıp aşağı indim.

Herkes bunu yaparken, laz tırmandığında bizimkileri dürttüm ve  laza seslendim. Bize bakışlarını döndürdüğü an kollarımı açıp çiftetelli oynamaya başladım. Lazın bir tiki vardı, karşısında kim oynarsa oynuyordu. Herkes kahkaha atıyordu.

"Ağzına sıçtuğum yapma-" dediği anda kollarını açıp, yumuşak kum zemine düşünce gülmekten ölmüştük neredeyse. Laz kalkıp üzerime doğru koştu aynı saniyede yeniden oynamaya başladım. Laz küfür ede ede oynarken ben artık gerdan kırıyordum.

Herkes bir anda sessizleşip, selama dururken arkamda azrailin nefesini hissettim. Kollarımı oynatmayı durdurduğum anda Laz da selam verdi. Korka korka arkamı döndüm ve mavi gözler görüş alanıma girdi. Bu adamda sensör mü vardı anlamıyordum. Ne zaman eğlenmeye kalksam arkamda beliriyordu.

Aynı saniye bende selam verip, kafamı eğdim. Komutan yanıma yaklaşıp, tam önümde durdu. Ardından yüzümde hissettiğim acı ile başım savruldu. Gözlerim kocaman açıldı. Tokat atmıştı ama tokat değil, o iri sert elleriyle yumruk gibi gelmişti.

"Ben size kaytarmak yok demedim mi?" diye bağırdı. Gözlerim dolmuştu, tamam eğlence adamıydım ama bana babam bile böyle tokat atmamıştı ulan.

"Saygı, disiplin diye ben kime konuştum!" dedi bu sefer bana bakmayıp tüm herkese bağırırken "Siz askersiniz asker! Gerektiğinde gülüp, gerektiğinde ciddi olacaksınız!"

"Yeniden başlıyorsunuz eğitime, ayrıca elli şınav çekilecek!" dedi yanımızdan giderken. Gözlerim dolsa da sert sert arkasından baktım.

---

"Komutan olmasa gösterirdim ben ona tokat atmayı ama..." yatağıma uzanırken konuştum sinirli bir şekilde.

"Adam seni Allah'ına kavuşturdu." dedi laz gülerek. Ona yanımda ki nemli havluyu fırlatınca o da bana geri fırlattı.

"Bu adam harbiden insan değil."

"Bir de gerektiğinde gülüp falan diyor, daha kendisinin tebessüm ettiğini bile görmedik."

"Bahar ya beni aldatıyorsa..." konuya alakasız bir şekilde giren aşığa hep beraber küfür ettik. Daha sonra koğuşun ışıkları sönünce yastığa sarılıp uykuya daldım.

Koğuşta kimse yoktu, çıt sesi bile çıkmıyordu. Ne ara bahçeye çıkmıştım onu da bilmiyordum. Neden hiçbir nöbetçi yoktu? Beni burada bırakıp nereye gitmişlerdi?

Acaba saldırı mı oldu ben uyurken, herkes silahları kuşanıp yola mı çıktılar? İyi de o zaman benim ne özelliğim var beni neden almasınlar. Bir rüzgar bedenimi delip geçerken ürperdim. Üzerimde siyah atletim ve eşofmanım vardı.

Bahçeye göz gezdirince, ortada duran iki kişi gördüm. Kim oldukları belli olmuyordu.

"Millet nerede? Biliyor musunuz?" diye sordum hızlı adımlarımı onlara yöneltirken. Ama daha sonra gördüğüm şey ile olduğum yerde durdum. Bu iki kişi, öpüşüyordu. Kaşlarımı çattım.

Yanlarına biraz daha yaklaşınca, arkası dönük bir şekilde önde ki kendinden biraz kısa olan gencin dudaklarını iştahla öpen kişinin Tarık komutan olduğunu gördüm. Kalbim hızla atarken, kafamı eğerek yaklaştım. Gördüğüm manzara beni şok etmişti. Öpüştüğü kişi, bendim.

Korku ile inleyerek yattığım yerde doğruldum, kalbim dehşetle atıyordu. Sırılsıklam olmuştum terden. Bu nasıl bir rüyaydı? Kaşlarım çatılırken niçin böyle bir rüya gördüğünü düşündüm. Cevap ile telaşla atan kalbim dışında boştu.

Üzerime baktım, yorgan üzerimden düşmüştü. Hemen üzerime alıp, yastığı başımın altına hızla yerleştirdim. Kıçım açıkta kalmış saçma sapan rüya görmüştüm, kıçımı iyice örttüğümden emin olup nefesim düzene binince yeniden uykuya teslim oldum.

KOMUTAN Where stories live. Discover now