17- BEKLENMEDİK

106K 4.6K 5.7K
                                    

"Alo Müco?" dedim oturduğum koltukta daha çok yayılırken. Garson bir bardak çay getirip önüme koyunca kafamla teşekkür ettim.

"Lan kuzey, özledim oğlum seni." yoğun kalabalıktan çıktığını belli edip, sakin bir ortamda konuştuğunu anlamıştım. Bu saatte bile ortamlardaydı.

"Bende çok özledim seni kardeşim, napıyorsun nasıl gidiyor?" dedim çayımdan bir yudum alıp. Fıratlar bir işleri olduğunu, bir şeyler alacaklarını söyleyip gitmişlerdi. Ama ben soğuk olduğu için kafede kalmış, uzun zamandır kullanmadığım telefonumu açıp en yakın arkadaşımı aramıştım.

"İyi, her şey aynı. Sürüyoruz buralarda. Asıl sen napıyorsun nasılsın?"

"İyiyim askerlik işte, gün sayıyoruz kral."

"Ee çarşı izninde falan buldun mu güzel karılar?" dediğinde elimde ki kaşıkla oyalanmayı bırakıp, telefona dikkat kesildim. Karı bulamamıştım, adam bulmuştum.

"Gelince anlatırım." dedim ısrar etse de söylemedim. Telefondan söylenecek bir şey değildi, yüz yüze söylemem gerekiyordu. Homofobik olmadığını biliyordum. Lisede zaten gay olan bir çocuğu kavgadan kurtaran bizlerdik. Biraz daha sohbet edip bizimkiler gelince kapattım. Başka arkadaşlarım da vardı ama en yakınım Mücoydu. Arada ben istemesem bile bana para gönderiyordu. Bir nevi kardeşimdi.

Otobüse binip, kışlanın önüne geldik. Girişlerimizi yaparken emanetleri verdik. İçeri girip üzerimi giyindim ve akşam yemeğini beklemeye başladım. Tarık'ı özlemiştim ama muhtemelen işleri vardı, sabah yanına gittiğimde beni sinek gibi kovalamıştı.

Uyku tutmayınca kalkıp üzerime hırkamı aldım, bahçeye çıkıp bir sigara yaktım. Kar yağmadığı için hava oldukça soğuktu. Dışarda talim yapan yenilere bakıyordum. Bu soğukta koşuşturuyorlardı. Elimde ki bitmiş sigarayı yere atıp elimi cebime koydum. Komutan dışarı çıkıp, daha yeni farkettiğim kavga eden iki askerin yanına gitti. Oldukça sinirliydi, çocukların yerinde olmak istemezdim şuan. Sesi buraya kadar geliyordu. Elimi cebime koyup titreyerek izledim, sabahtan beri görmemiştim. Bir iki adım daha atıp tam olarak izledim. Sarışın, yüzü soğuktan donmuş olan askere bir tokat attı. Uzun zamandır onu kedi gibi gördüğüm için bu durum ürkmeme neden oldu.

Biraz daha bağırıp, diğer askerlere de birşeyler söyledi. Konuşması bitip arkaya dönünce beni gördü, kaşları sinirle çatıldı. Hızla yanıma gelirken, kaçmayı düşündüm. Ama nereye kaçacaktım.

"Bu soğukta neden dışarıdasın?" öfkeli sesini duymayalı uzun zaman olmuştu. Elim ayağım birbirine dolanmıştı.

"Sigara içmeye çıktım." dedim elimi gereksizce çok oynatarak. Daha fazla sinirleri bozuldu. Elini kaldırıp işaret parmağı ile kapıyı gösterdi.

"Siktir git içeri gir, sinirlerimi bozma. Hastalanıp başıma kalacaksın." dedi sinirle. Kalbim kırılmıştı ama sinirle gözlerinin içine bakıp yanından geçip kapıya yöneldim. Göte bak, sanki ben ne yaptım.

İçeri girip, yemek saati geldiği için yemekhaneye gittim. Patates ve pilav vardı. Sinirle çatalımı patatese sapladım. Ruh hastası manyak. Yemeğimi yiyip, koğuşa giderken komutan hızla içeri girmişti. Beni görünce önümde durdu. Yüzüne bakmıyordum.

"Noldu, karı gibi trip mi arıyorsun şimdi de?" dediğinde sinirlenip bağırmak istemediğimden yanından geçip gitmeye çalıştım. Kolumu sıkıca tuttu. Kolumu öyle bir sıkıyordu ki, acıdan yüzümü buruşturdum.

"Bana cevap vermemezlik yapma." dişlerinin arasından tısladı. Ağlayacak gibi olmuştum.

"Tamam ne cevap vereyim?" dedim ağlak bir tonda. Bu adam bana yeni yönlerimi keşfettiriyordu. Bu durum değişik hissettiriyordu.

"Uslu bir çocuk ol, lafımı dinle."

"Tamam."

"Beni görmezlikten gelirsen bundan sonra, ağzını sikerim." 

"Tamam."

"Tamam deyip durma lan!" dedi kolumu daha çok sıkarak, sinirle dişlerinin arasından konuşarak. Dudağımı büktüm.

"Bırak beni." sesim ağlayan bir tonda, yumuşak bir şekilde çıkmıştı.

"Siktir git zırla yatağında, akşama yanıma geleceksin." beni kolumdan ittiğinde hıçkırığımı durduramamıştım. O çoktan yanımdan geçip gitmişti. Bu halde koğuşa giremeyeceğim için hızla bahçeye çıktım. Göz yaşlarım kendiliğinden akıyordu. Orda ne kadar ağladım bilmiyorum ama soğuk vücudumu ürpertince içeri girip yatağıma yattım direkt.

Ben sadece kızlarla birlikte olmuştum, burada ilk defa böyle bir şeyle karşılaşmıştım. İlk başta sadece eğlence ve sex ihtiyacımı karşılamak için yaptığım şey şimdi bana daha farklı geliyordu. Ne zamandır kendimi engellesem de ona bir şeyler hissetmekten kendimi alamamıştım. Ona karşı bir şeyler hissediyordum ve bu durumla ilk defa karşılaşıyordum. Hiç kimseye anlatamıyordum. Ben hiçbir zaman böyle olmamıştım.

Bu durum eğlenmekten daha farklıymış. Kızlarla sevgili olmaya alışık olduğum için bu durum beni kötü etkiliyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Hatta şuan sevgili dediğim için kafayı yemek üzereydim. Biz onunla sevgili miydik ki? Lanet olsun. Sinirle yorganı ittim üzerimden. Ne olursa olsun bana öyle bağırmaya hakkı yoktu onun.

Düşündükçe sinirim daha üst bir seviyeye ulaştı. Hızla yorganı üzerimden atıp sinirli bir şekilde koğuştan çıktım. Dişlerimi sıkmaktan başım ağrıyacaktı neredeyse. Komutanın odasına doğru gidip kapıyı çalmadan direkt açıp girdim. Çok şükür kimse yoktu yoksa bu hareketim cidden ölüm fermanım olurdu. Kafasını gömdüğü kağıtlardan kaldırıp çatık kaslarıyla bana baktı. Sinirle odanın ortasına yürüdüm.

"Bir daha bana sakın bağırma!" sesim aşırı öfkeli çıkmıştı. Hızla koltuktan kalktığında biraz ürksemde belli etmedim. Yanıma gelip karşımda durdu ve kolumu yakaladı. engel olmaya çalışsam da yapamadım.

"Kuzey... bak yeni yeni sinirlerim gevşemiş beni ayar etme yeniden." dedi dişlerinin arasından.

"Sende beni ayar etme." dedim ama sesim eskisi kadar cesaretli çıkmıyordu. Kolumu biraz daha sıktı.

"Dilin bana uzamasın, yemin olsun seni öldürürüm." psikopattı bu adam. Gerçek anlamda manyaktı. Sesimi çıkarmayınca kolumu bıraktı.

"Eğer bir daha bana böyle davranırsan, yanına gelmem." evet kendimle tehdit etmiştim. İlk ifadesiz bir şekilde baksa da dudakları alayla kıvrıldı. Daha sonra kahkaha attı. Kaşlarım çatık ona bakmaya başlamıştım. Tamam belki kendimle tehdit etmem saçmaydı, sonuçta çok umrunda değildim. Ama böyle gülmesi sinirlerimi bozuyordu.

"Sen benimsin çocuk, beni kendinle tehdit edecek kadar cesaretlenme. Sabrımı sınama." sen benimsin dediği yerde kalbim durmayı bırakmıştı. Affallamıştım.

"Hadi git şimdi, bugün beni haddinden fazla uğraştıracaksın gibi geliyor. Zorla bir şeyler yapamam millet duyar." alayla konuşmaya devam ediyordu.

Koltuğuna dönerken, yüzüme bakmadı. Birkaç saniye daha orada öylece dikilip adımlarımı kapıya yönelttim ve dışarı çıktım. Koğuşa doğru yürürken halen mal gibiydim.

Sen

Benimsin

demişti.

KOMUTAN Where stories live. Discover now