16- İHTİYAÇ

118K 4.9K 3.4K
                                    

"Çavuşum, şu gelen kadın da kim acaba?" eğitimden yırtmak için bize biraz daha samimi olan çavuşun yanına geçip kadına bakarken söylendi Fırat. Adamın iyi niyetini süistimal ediyorduk. Oturduğum yerden kalkıp bende kadına baktım. Sarışın, uzun boylu baya güzel bir kızdı. Benden büyük olduğu aşikardı.  Çavuş kafasını çevirip düz bir ifade ile kadına baktı. O sırada kadın yürümeye devam ediyordu, elinde tuttuğu kol çantası ile.

"Aylin hemşirenin arkadaşı sanırım." çavuş da kıza hayran hayran bakarken, kurban olduğum sıfat birden kapıdan dışarı çıktı. Her daim bu kadar kusursuz olmayı nasıl başarıyordu?

Kadın komutanı görüp el sallayıp gülümsediğinde kaşlarımı çattım. Komutanım hafif bir tebessümle yanına varıp kadının uzattığı eli sıktı, ama kadın onla yetinmeyip kendine çekip öptü. Dişimi sıktım sinirle.

"Tarık komutanın sevgilisi mi bu?" diye sordu Fırat şaşkınlıkla. Hayalleri yıkılmış gibi duruyordu. Ona da sinirlendim, kimi kime yakıştırıyordu?

"Sanmam.... ama olabilir de. Tarık komutanın yanına yakışıyor." çavuş halen önünde ki manzarayı izlerken konuştu. Daha sonra kafasını hızla salladı ve bize baktı.

"Lan beni de kendinize benzettiniz, hadi yerinize." sinirlendiğinde tam bir atom karıncaya benziyordu. Yerime geri geri yürürken halen onlara bakıyordum. Bir şeyler konuşuyorlardı, komutan ayıp olmasın diye gülümsüyordu. Daha sonra beraber içeri girdiler. Karnıma kramp girdiğini hissettim.

Kıskançlık damarlarımda hain bir asker gibi gezerken, eğitime geçtim. Neyse ki yirmi dakika sonra çavuş eğitimi tamamlayıp bizi bıraktı. Millet koğuşa ve bahçeye işlerine dağılırken kendimi komutanın katına çıkan merdivenlerde bulmuştum. Ne yaptığımı sorgulamadan hızlı hızlı çıkıyordum ki düşününce vazgeçmeyeyim. Kapıyı çalıp olumlu komutu alınca içeri girdim. O sarışın kadın, Aylin hemşire ve benimki  odada sohbet ediyorlardı. Komutan şimdi biraz daha samimi duruyordu.

Ben gidince hepsinin yüzü bana döndü, sohbeti kesmişlerdi. Bende serada Bihter ile Behlül'ü yakalayan Beşir gibi kapının önünde duruyordum. Komutan bana çatık kaşları ve meraklı gözleriyle bakıyordu. Boğazımı temizleyip kendime geldim.

"Beni emretmiştiniz komutanım." dediğimde afallamıştı.

"Seni mi emr-... ha evet asker." bakışlarımı görünce kendine gelip cümleyi böyle tamamlamıştı. Makam koltuğundan, önünde tekli koltuklarda oturan kadınlara baktı. Ama gözü iki saniyede bir bana kayıyordu.

"Meryem'de bugün yanıma uğradı işte, dedim Tarık komutan ile tanışsınlar." Tarık gülümseye çalıssada başaramadı.

"İyi yapmışsınız." gözleri yine kayarken Aylin hemşire de bana doğru kısa bir bakış attı.

"Neyse senin işlerin vardır seni fazla tutmayalım." deyip ayaklandığında Meryem denilen kadın da ayağa kalktı. Komutanda ayağa kalkınca el sıkıştılar.

"Memnun oldum." dediğinde Tarık da aynı şekilde cevapladı yapmacık bir gülümseme ile. Yanımdan geçip giderken hemşire bana gülümsedi, Meryem yanımdan geçip gitti ve arkalarından kapıyı kapattılar. Aynı saniyede çatık kaşlarımla ona döndüm. Bana anlamayan gözlerle bakıyordu.

"Noldu?" dedi, cidden aşırı masum görünüyordu koskoca adam. Kedi gibiydi şuan.

"Niye kadını odana getirdin?" kaşlarını anlamadığını belirten bir şekilde çattı.

"Nerede konuşsaydım?" ona bir adım attım, şuan oldukça tehditkâr konuşuyor olmam gerekiyordu.

"Selam ver geç, niye konuşuyorsun?" şuan gereksiz kıskançlık yaptığımı biliyordum ama o kadın normal bir arkadaş gibi konuşmuyordu belliydi.

"Kapıyı kitle..." dediğinde sinirli de olsam dediğini yaptım. Çenesinin ucuyla kucağını gösterdi biraz sandalyesini geri çekip, hiç ikiletmeden çatık kaşlarımla yanına ilerledim. Kucağına oturup bacaklarımı koltuğun iki yanından uzattım. Şimdi bedenlerimiz birleşmişti. Sıcaklığını hissediyordum.

Bir elini belime koydu, diğeri ise boşta duruyordu. Sinirli oluşuma aldiris etmeden alt dudağımı dişinin arasına alıp çekiştirdi, daha sonra da emip bıraktı. İçim gitse de kaşlarımı çatmaya devam ettim.

"Bir daha o kadınla konuşma, hoşlanmadım." dedim, sesimin şöyle durumlarda çocuk gibi çıkması sinirlerimi bozuyordu. Halen dudağıma bakarken konuştu.

"Aylin hemşirenin arkadaşı, onu görmeye gelmiş yolda karşılaşınca bana eşlik eder misin diye sordu, içeri girince de ikisi de senin odanda konuşalım dedi." açıklama yapması hoşuma gitmişti.

"Olsun, sevmedim yaklaşmasın sana." aralık olan dudaklarımı sulu öpücüklere boğuyordu.

"Cevap versene!" dediğimde yeniden dudağıma uzanmıştı ki kafamı çevirdim. Dudaklarım sanki bir panzehirdi, o da zehirden her an ölebilecek biri gibiydi. Kafamı çevirince yeniden dudağıma uzandı.

"Tamam çocuk tamam, yaklaşmayacağım. Bırak şimdi öpeyim." dediğinde gülümseyip ona döndüm.

Aç bir kaplan gibi dudaklarıma yapıştı. Su içermiş gibi davranıyordu, dudağımı emerken o kadar hırslı emiyordu ki, birden ağzını açıp çeneme kadar ağzına alıp dudaklarımı yermiş gibi emiyordu. Bende ona karşılık vermek istesem de ona yetişemiyordum.

Olduğum yerde ileri geri yaparken altımda ki sertliği hissettim. Boynunu tuttuğum elimi boşta ki eliyle tutup, yüzünün hizzasına getirdi. Dudağımı emmeyi bırakıp, işaret ve orta parmağımı ağzının içine aldı. Sıcak dilini ve ıslaklığı hissedince inledim. Isırır biçimde parmağımı emiyordu. Elimi tamamen tükürük içinde bırakmış, her yerini emmişti. Bileğimi derin bir şekilde öptü.

"Her hücrene kurban olayım senin" diye fısıldadı. Nefesim kesilirken sadece ağzımdan hafif inlemeler çıkarak ağzım hafif aralık bir biçimde onu izliyordum. Elimi bırakıp boynumu yaladı ve öptü. Derin bir nefes aldığında beni kokladığını anlamıştım.

"Deli ediyorsun beni..." öperken yeniden tahrik olmuş bir sesle fısıldadı. Gözlerim yarı açık bir şekilde öpüşlerini bedenimde hissediyordum. Kulağıma yaklaşıp kulak mememi emdi. Nefesini oraya verdi.

"Şimdi git, birazdan talim yaptırmak için aşağıda olacağım..." usulca kafamı sallarken mal gibiydim. Bir daha eğilip dudaklarımdan öptü, beni ayağa kaldırdı. Kemerimden tutup kapıya kadar yürütürken diğer yandan da elimi emiyordu. Sıcak ve yumuşak dili elime değdikçe deli oluyordum.

Kilidi açarken halen üç parmağımı da emiyordu. Salyası bileklerime kadar akmıştı. Elim istemsizce aletine gidince gözlerini kapattı. O kadar sert olmuştu ki morardığına emindim.

"Hadi git bakalım..." dedi istemeyerek ağzını ayırıp. Aletini avuçlarken kafamı salladım ama mal gibiydim. Elimin her yeri salyalıydı. Biraz daha ona dokunup, kafamı salladım ve odadan çıktım. Kapıdan çıkar çıkmaz hiçbir askere görünmeden bu katta ki tuvalete girdim, her şeyi tek elimle yapıyordum. Salyalı olan elimi bir yere sürmüyordum. Bir tuvalete girip hızla kitledim kapıyı. Tek elimle fermuarımı açıp aletimi çıkardım. Salyalı olan elimi direkt aletime sürttüm. Sıcak değildi, soğumuştu ama bu bile güzel hissettiriyordu.

Kayganlaşınca hızla duvarlara tutunup, kendimi çekmeye başladım. Zaten gelmem çok uzun zaman almamıştı. Fermuarımı çekip pis olan elimi yıkadım.

Rahatlamış bir şekilde odaya dönerken, vücudum halen ateş gibi yanıyordu. Komutan beni delirtmişti. Hem de çok fazla.

KOMUTAN Where stories live. Discover now