23- DUYGUSAL

83.9K 4.1K 1.2K
                                    

Güneş ışığı göz kapaklarımdan bana ulaşırken, gözümü açtım. Altımda hissettiğim beden ile kafamı biraz yaşlandığım göğüsten ayırdım. Penceren aşırı güneş ışığı geldiğine göre sanırım geç kalmıştım.

"Tarık..." dedim dürterek, ama o bana daha çok sarılmıştı. Dün geceden beri fazla hareket etmediğimiz için bedenlerimiz birbirine yapışmış gibiydi. Biraz kıpırdanınca gözlerini açtı.

"Geç kaldık... bırak üzerimi giyinmem gerekiyor." sesim aceleci çıkmıştı. Birkaç saniye bana kısık gözleriyle baktı, ardından da pencereye bakıp gözlerini ovdu.

"Sana erkenden koğuşa git dememiş miydim?" sesi aşırı uykulu çıkıyordu, çok tatlıydı şuan.

"Çalar saat miyim? Ne bileyim." dedim hızla ayağa kalkıp yataktan kalkarken. Yere saçılan kıyafetlerimi alıp giyindim. O da gövdesini kaldırmış halen uyanmaya çalışıyordu.

"Düzgün konuş benimle, keserim dilini." dedi dünyanın en normal olayından bahsediyormuş gibi. Kemerimi takarken gözlerimi devirdim.

"Bugün banyo yapacağım..." dediğimde ayağa kalktı. Çırılçıplak duruyordu önümde ama onun umrunda değildi. Bakışlarım akşamdan beri içimde olan aletine kaydı.

"Tamam burada yaparsın." dedi ve o da üzerini giyinmeye başladı. Üzerimi tamamen giyinip, dışarı koşar adımlarla çıktım. Burada görünmemem gerekiyordu. Bahçeye doğru adımlarımı yöneltince bizim koğuşun sıraya geçtiğini görüp, koşarak oraya gittim. Laz çavuş ben yerime geçerken bana bağırıyordu.

"Neredesin sen asker!" bu soru değil, bir kızma cümlesiydi. Cevap vermedim çünkü cevabımı dinlememişti. Fırat bana yan gözle bakarken, ona nasıl açıklayacağımı bilmiyordum.

----

Komutan sayım yapıp, günlük işleri olanlarla konuştuktan sonra bizi bıraktı. Fırat direkt koluma girip ağaçların olduğu yere sürükledi. O yüzüme bakıp konuşmamı beklerken, ben onun cebinden gözüken bir paketten sigara alıp dudağımın arasına koydum. Cebine elimi sokup çakmağı bulup sigarayı yaktım ve çakmağı geri cebine attım.

"Anlatacak mısın artık? Neredeydin?" bir duman çekip bırakırken gözlerinin içine baktım.

"Akşam sıkıldım, nöbetçinin yanına gitmiştim. Onla sohbet ederken orada uyumuşum." bu kadar kolay yalan söylemem bir yandan beni mutlu etse de diğer yandan kendi kendime sövmeme sebep oldu.

Fırat ilk başta şüpheyle baksa da, daha sonra elini cebine atıp sigarasını yaktı. Bir rüzgar esince, gözlerimi kapattım. Ankara'da hissediyordum.

"Askerliğin bitmesine de az kaldı, çok şükür." dediğinde gözlerimi açtım.

"Evet, keşke buraya gelmeden önce orada düzenli bir hayat bıraksaydım. Şimdi dönünce ne yapacağımı bilmiyorum." ve Komutanla neler olacak bilmiyordum. Şuan bunu düşünmek istemiyordum.

"Arkadaşının yanında devam edersin, mekanda" dediğinde kafamı salladım. Muhtemelen öyle olacaktı.

Sigarayı içip içeri geçtik. Akşam yemeğinden sonra, komutanın odasına doğru ilerledim. Etrafıma baktım ve içeri girdim binadan. Odada yoktu, üzerimi çıkarıp direkt odanın içinde açılan küçük yere gidip banyoya yöneldim.

Çıplak bir vaziyette banyoda sıcak suyu açtım ve bedenimde ki tüm yorgunluğu götürmesini bekledim. Sıcak su gerçekten iyi geliyordu yorgunluğa.

Komutanın şampuanından elime döküp saçımı köpürtürken, onun kokusu banyoya doluşmuştu. Derin bir nefes alıp, gözlerimi kapattım.

Duştan çıktığımda, yine çekmeceleri karıştırıp bulduğum havluyla üzerimi kuruladım ve belime bağladım. Duştan çıkınca, eşofmanla odada ki küçük televizyona bakan komutanı beklemediğim için korkudan banyoya doğru geri adım attım. Yüzü bana dönmüştü.

"Ne ara geldin, bende sen burada yap deyince buraya geldim..." dedim gözleriyle beni süzüyordu.

"Aferin, orda onlarca kişinin arasında yıkanmana izin verecek değilim." dedi kumandada düğmeye basarken. Elinde halen yüzük takılıydı, aferin. Sanırım yüzdüğü her gördüğümde içim şey olacaktı.

Onun görmeyeceği köşeye gidip, üzerimi giyindim. Havluyu kirli sepetine attığımda ıslık çaldı. Dönüp yatakta seksi bir şekilde uzanmış haline baktım. Çenesiyle yanına gelmemi emredince yavaş adımlarla yanına gittim. Banyodan sonra baya mayışmıştım. Gidip yatağa tırmandım ve bir bebek gibi üzerine yattım. Kafamı boynuna gömdüm. Beni sıkı sıkı sardı.

"Niye sarhoş gibisin?" diye sordu yumuşak bir sesle. Daha çok gömüldüm boynuna.

"Bilmiyorum, sıcak beni mayıştırdı."

Tam bir şey diyecekti ki telefonu çaldı, kafamı kaldırıp ona baksam da kimin aradığını görmemiştim. Telefonu kulağına götürdüğünde bir erkek sesi duymuştum.

"Söyle..." sesi nasıl bir anda bu kadar sertleşmişti? Kaşlarını çattı, sinirlendiğini anlamıştım. Kasları gerilmiş, dişlerini sıkıyordu. "Tamam yarın gelirim..." dedi ve adam bir şeyler söyleyince görüşürüz bile demeden kapattı. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldığını görünce uzanıp dudağını öptüm. Anında gözlerini açtı ve yüzüme baktı. Kaşları halen çatıktı.

"Kötü birşey mi?" diye sordum gözlerinin içine bakıp yumuşak bir şekilde fısıldarken. Halen gözlerime çatılmış kaşları ile bakıyordu, cevap vermemişti. Uzanıp yanağını öptüm.

"Ben burdayım, kötü olma..." diye fısıldadım. "Seni çok seviyorum..."

Bir an afalladı, sonra suratımı avuçlarının arasına alıp, dudağıma bir öpücük kondurdu. Elini çekmeden, dudağımın kenarı ve yanağım arasına da derin sulu bir öpücük bıraktı.

"Bana bir kez seni seviyorum der misin?" diye sordum mırıldanarak. Fazla duygusallık ve mayışmaktan dolayı sarhoş gibiydim. Gözlerimin içine baktı yeniden ama yine bir şey söylemedi. Ona sarılıp gözlerimi kapatırken mırıldandım yeniden.

"Lütfen..."

Hiçbir şey söylemedi, sadece daha sıkı sarıldı. Sadece sarıldı... Sıkıca...

KOMUTAN Where stories live. Discover now