13- KISKANÇ

107K 5.4K 2.6K
                                    

Elimde tuttuğum sigaramı dudaklarımın arasına alıp, belimi biraz büküp ayağımı da önümde ki ağaca koyup açılan bağcığımı bağladım. Gözüme duman geldiği için gözümü kısmıştım. Ayağımı yere indirip dudaklarımın arasında ki sigaradan derin bir nefes çekip elime aldım. Fırat ile beraber yeni gelen Erleri bekliyorduk.

"Çavuşta kendi işlerini bize hallettiriyor kendisi Aylin hemşireye yavşıyor." dedi sigarasından bir duman çekerken. Yüzüme bakmıyor, kışlanın kapısına bakıyordu. Elimi boş ver anlamında salladım.

"Aman sanki boş oturup ne yapacağız."

"Uyuruz ne yapacağız. Uykusuzluktan geberiyorum."

Cümlesini bitirmişti ki kapının girişinde askeri otobüsü görmemizle sigaralardan bir zehir daha çekip yere attık. İzmariti postalımın ucuyla ezip şapkamı taktım ve hızlı adımlarla duracak olan otobüse ilerledim.

Otobüs durduğunda kenarda bekliyorduk Fırat ile. Aşağı inen askerlere bakarken her yaştan insanın var olduğunu gördüm. Bazı erler çok küçüktü ama ve korkulu gözlerle bakıyorlardı. Üniformalı olan bizleri görünce otobüsten iner inmez saygıyla kenarda durup bize bakıyorlardı. Onlardan kıdemliydik. Otobüs tamamen boşalınca, gözüme benim gibi dövmeleri olan oğlan oğlan çarptı. Gözleri ilk başta kışlayı taradı daha sonra bize doğru döndü. Elinde bir spor çantası vardı. Gözlerimiz buluşunca ifadesiz bir şekilde baktı, daha sonra gözleri dövmelerime kaydı.

"Hoşgeldiniz." dedim toplu bir şekilde, hep bir ağızdan olmasa da hepsi "Sağol." dediler. Nizamiyeye gidip, orda ki yan koğuşta ki Hamza'ya baktım.

"Her giren askerin kaydını al." dediğimde kafasını salladı. Askerlere komut verdim ve teker teker kimliklerini verdiler. Otuz sekiz kişilerdi, sonunda hepsinin işi bitince Fırat'a baktım, biriyle gülerek sohbet ediyordu. Ne çabuk arkadaş buluyordu böyle it herif.

Erleri koğuşlarına götürüp, belli başlı şeyler konusunda bilgi verdik. Daha sonra çıktık ve Fırat uyumaya gitti. Ben çavuşa haber verip, bahçeye geri döndüm. Paketimden bir sigara çıkıp yakacakken, elimi cebime soktum ama çakmak yoktu, ceplerimi tararken yanımda bir hareketlilik hissettim. O dövmeli çocuk yanıma gelmişz çakmağını yakmıştı. Birkaç saniye yüzüne baksam da daha sonra eğilip ateşi elimle siper ederek sigaramı yaktım. Bir duman çekip bırakırken kendi sigarasını yakan çocuğa baktım.

"Eyvallah" dediğimde kafasını salladı, benden birkaç yaş büyük gibi duruyordu. Dövmeleri benim ki kadar yoktu ama yine de dikkat çekiyordu. Yeni tıraş olmuştu, esmer ve kalıplı bir çocuktu. Önüme dönüp bir duman daha çektim.

"Adın ne?" dediğinde ona dönmeden yanıtladım. "Kuzey." dedim onun adını sormadan.

"Bende Kutay." dediğinde göz ucuya baktım. O da benim gibi önüne bakıyordu.

"Burada da benim gibi birinin olduğunu görmek beni mutlu etti." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Senin gibi?"

"Dövmelerden bahsediyorum işte, Otobüste falan hepsi ana kuzusu duruyordu. Burası çekilmez diye düşünecektim." neden çekilmez olsun ki? Belki o ana kuzusu dediği çocuklar baya eğlenceli insanlar ve belki de ben sıkıcıyım.

"Güzel arkadaşlar bulursan burası daha çekilir olur, ön yargılı davranma." dediğimde bana dönüp gülümsedi.

"Buldum." deyip sırıtınca, bende ona döndüm başımı ne anlamında salladım. Çenesinin ucuyla beni gösterince kaşımı kaldırdım, o da diğer kaşını kaldırınca kendimi tutamayıp kahkaha attım. O da gülerken saçma bir şekilde kahkahalara boğulmuştuk. Haklıymış, benim gibi biriymiş.

"Asker!" arkamdan gelen sert ses ile gülümsemem aniden durdu ve elimde ki sigarayı direkt yere atıp selam verdim. Kutay'da paniğimi görüp önemli birinin geldiğini anlayıp elinde ki sigarayı bırakıp, acemice bir selam verdi.

Tarık komutan, kaşları çatık bir şekilde Kutay'a doğru bakıyordu. Oldukça sinirli gözüküyordu. Dudaklarına gözüm kayınca kendime küfür edip bakışlarımı başka yöne çevirdim.

"Ne bu sivil kıyafet? Tatile mi geldin sen?" bağırır gibi söylemişti ama bağırmamıştı. Oldukça sert bir şekilde söylemişti.

"Komutanım ilk gün diye..."

"Lan kazma! Okul mu burası ilk gün sivil takılacaksın!" dediğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. İlk defa ağzından argo bir kelime duymuştum. Kutay kıpkırmızı olurken, bir yandan da sinirlendiğini hissedebiliyordum. Tabi bu korkusunun önüne geçemeyecek kadar küçük kalıyordu yanında.

"Git üniformanı giyin!" dediğinde Kutay yeniden bir saygı belirtisi ile selam verip hızlı adımlarla yürüdü. Korkudan bana dönüp bakmamıştı bile.

İşte şimdi öfkeli bir kaplanla baş başa kalmıştım. Bu sefer de bana sinirle bakıyordu. Dibime kadar geldi, nefesini hissedebiliyordum. Ne çok yakındı ne de çok uzak. Etrafıma bakındım birileri var mı diye. Kimseler yoktu.

"Ne yapıyorsun?" diye fısıldadım korkarak. Normalde hep dikkatli davranan oydu ama şimdi umrunda değil gibiydi.

"Bana bak çocuk, seni bir daha başkalarıyla öyle yakın görürsem..." dediğinde ilk başta affalasam da daha sonra sinirli bir şekilde yüzüne bakıp lafını kestim.

"Ne yaparsın, askerliğimi mi yakarsın?" alaylı konuşmam onu daha fazla sinirlendirmişti.

"Öldürürüm Kuzey, Allah belamı versin ki öldürürüm." deyip bir kaç saniye yüzüme sinirle bakıp arkasını dönüp gitti.

Beni afallamış bir şekilde bırakarak. Ne olmuştu böyle?

Tarık'ı değiştim... medya

KOMUTAN Donde viven las historias. Descúbrelo ahora