19- İLK

131K 4.5K 3.1K
                                    

"Bu aralar çok solgun görünüyorsun, sende bir şeyler var." yan yatağa oturmuş Fırat'a döndüm. Hemde neler var Fırat bir bilsen.

"Ne olacak oğlum, yoruldum bu ara sadece." dedim geçiştirmek için. Tam ağzını açmıştı ki koğuşa hızla giren nefes nefese kalmış Ferhat ile kapattı. Koğuşta olan herkes kapıya döndü. Yutkunup konuşmak için birkaç saniye nefesini düzene sokmaya çalıştı.

"Yeni gelenlerden birinin eline silahı vermişler, Çavuşları kovalıyormuş." kahkaha atarak yataktan kalktığımda herkes benimle aynı şeyi yapıp dışarı koştu.

Bahçede tam bir kaos hakimdi, kısa boylu bir er kendi kadar bir tüfeği yukarda tutmaya çalışıyor, çavuşlarda ona sakin olup silahı indirmesini söylüyordu. Kahkaha atarken o tarada doğru yürümeye başlamıştık.

"Komutanım, aldatmış beni. Daha askere geleli iki hafta oldu." çocuk ağlayan tonda söylemişti. Çavuşlar sinirli olsalar da sakin bir şekilde konuşuyorlardı.

"Asker o silahı indir yoksa bir daha evlenemeyecek kadar uzun süre asker ocağında kalırsın." dedi başçavuş. Asker hızla başını sallayıp olumsuz şeyler söylüyordu. Silahı hangi tarafa doğrultursa o taraftakiler bir iki adım geri gidiyordu. Çavuşlar harici herkes gülüyordu.

"Ben onsuz ne yaparım, bana nasıl bunu yaptı."

"Böyle aşkın ızdırabını..." diye söylendi çavuş, herkes kahkaha atınca ortada silah doğrultan asker günlere aldırmadı. Ardından ölüm gibi bir ses geldi arkamdan.

"Bu ne saygısızlık böyle!" kükreyen bir aslan misali tüm gülüşmeleri, sesleri susturan kişi bir iki adım yürüyüp yanımdan geçti. Ortada ki asker korkudan silahını bırakmıştı. Şuan o asker için üzülüyordum. Komutan askere birkaç saniye bakıp çavuşlara döndü.

"Yeni gelen bir askerin eline, eğitim ya da nöbet olmadan nasıl silah verirsiniz!" diye bağırdı.

"Komutanım biz vermedi-" çavuş açıklama yapacakken komutan hızla eliyle durdurdu.

"Şu terbiyesiz askeri alın götürün, cezasını vereceğim. Bu sorumsuzluğun bedelini herkes ödeyecek!" dediğinde çavuşlar hemen askeri alıp götürdüler. Millet esas duruşta komutana bakarken sinirle kalabalığa döndü.

"Burası çocuk parkı değil, eğlence yeri hiç değil!" kükrüyordu yeniden, birkaç şey daha bağırıp eliyle herkese dağılmasını emretti. Millet dağılırken, ben onun gözünün içine bakiyodum. Sinirli bir şekilde yüzüme baktı. Beni yanına çağırınca direkt adımlarımı oraya yönlendirdim. Çatık kaşları ile bakmayı ne zaman bitirecekti acaba?

"Bu soğukta bir daha bu kadar ince bir üstle çıkma."

"Tamam... sadece aceleyle çıktım." dedim masumca gözlerinin içine bakarak. Gözlerimin içine baktı ama bir şey söylemeden yanımdan geçip gitti.

---

"Alptuğ bak yakalanırsak yakarlar bizi."

Sivil üstünü giyinmiş Alptuğ bana bakmadan ayakkabısını da giyindi. Bugün acil bir işi olduğu için firar edecekti. Ama bu çok tehlikeliydi ve ikimizin de başı yanabilirdi.

"Yardım etmezsen sıkıntı olmaz ama ben gitmek zorundayım." dediğinde sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim. Akşam yemeğinden sonra çoğunluk uyumuştu. Dışarıya doğru yönelince bende arkasından gittim. Dışarı çıkıp etrafımıza bakınarak arka tarafa gittik. Nöbetçi askere yakalanmamız gerekiyordu.

Arkada ki ağaçlık alana gidip, biraz yürüdükten sonra çantasını yere bırakıp parmaklıkları tırmanmaya başladı. Yukarda ki tel örgüyü hırkasının ucu ile tutup aşağı atladı. Ben arkama bakınıyordum. İnerken kolunun hafif gidildiğini görmüştüm. Aceleyle çantasını yukardan attım ve direkt tuttu.

KOMUTAN Where stories live. Discover now