18- İTAATKÂR

121K 4.6K 5.8K
                                    

"Düzgün yapın şu hareketleri!" tepemizde bağıra bağıra bize mekik çektiren Tarık komutana ters ters baktım. Daha nasıl düzgün yapabiliriz hasta adam. Mehmet'in kalkan bacağına ayağını koyup ezdi. Yüzümü buruşturdum.

Etrafta dolanıp bir şeyler bağırıyordu. Artık o kadar mekik çekmiştik ki karnımı,kolumu hissetmiyordum. Elleri arkasında bağlı bir şekilde, dev gibi aramızda dolanıyordu. Benim olduğum tarafa geldiğinde sinirli bir şekilde bana baktı ve birkaç adımda yanıma geldi. Hareketleri en düzgün yapanlardan biri bendim, neye sinirlenmişti yine.

Elini karnıma doğru yaklaştırıp açıldığını yeni fark ettiğim tişörtümü hızla aşağı çekti. Aynı saniye içinde geri ayağa kalktı. Manyak olduğunu daha kaç bin defa söylemem gerekiyordu.

Yaklaşık bir beş dakika daha mekik çekip, sıraya geçtik. Birşeyler bağırdı yine, ardından bizi bıraktı. Ter içinde kalmıştım.

"İflahımızı sikti." dedi yanıma gelip bir sigara yakan Fırat. Bende onun paketinden bir sigara alıp yaktım.

"Bana da bir sigara verir misiniz?" duyduğumuz sesle arkaya baktık. O dövmeli çocuk, Kutay. Gülümseyerek bize bakıyordu. Kafamı salladım ve Fırat'ın kötü bakışlarına aldırmadan bir sigara da ona doğru uzattım. Fırat muhtemelen paketimden alacaktı bunun hesabını.

"Benim paketim bitmiş, alamadım da daha..." diye açıkladı kendini Kutay. Dumanı dışarı üflerken gözümü kıstım.

"Bir sigara... lafı olmaz." dedim, gülümseyip o da bir duman çekti.

"Askerlik öyle zor ki bunun bile lafı yapılıyor haklı olarak." dedi bana gülümserken.

"Öyle valla, alıştın mı sen?"

"Alıştım, alıştım."

"Tarık komutan neden buraya kötü kötü bakıyor?" Fırat'ın sözleri ile kafamı ona çevirdim hızla daha sonra da bakışlarını takip edip karşı tarafta iki başçavuşla konuşan komutana gözüm kaydı. Çenesi kasılmıştı. Başçavuşlar da buraya doğru bakınca onlar sigaradan dolayı olduğunu düşünüp sinirli bir şekilde kafalarıyla sigarayı gösterdiler. Hızla yere atarken, ben onun neden sinirli olduğunu biliyordum. Bir daha konuşmayacaksın dediği kişiyle mal gibi gülerek sohbet ettiğim için. Götüm tutuşurken, hızla yerimden kıpırdanıp içeri doğru adımlarımı yönlendirdim. Eğer biraz daha durursam sanırım beni öldürebilirdi.

Tam içeri girdiğimde ne ara yanıma geldiğini anlayamasam da arkamdan bana seslenince titredim. Sesi oldukça sinirli çıkıyordu.

"Er Kuzey Yıldırım, odama gel!" kendisi merdivenleri tırmanırken, istemye istemeye de olsa peşinden yavaş adımlarla gittim. Yine sinirlenecek bir şey bulmuştu. Odanın kapısını açık bırakmıştı, ben girdiğim anda kapıyı kapatıp kitledi. Daha ne olduğunu anlayamadan boğazıma yapıştı. Sırtım duvarla birleşince yüzümü buruşturdum.

"Ben sana ne demiştim?" dedi her kelimeyi bastırarak. Gözlerimi açıp korkuyla yüzüne baktım.

"Özür dilerim, ben sadece.... unuttum." dedim onu daha fazla sinirlendirmemek için. Boğazımı biraz daha sıktı.

"Unutmayacaksın!" bağırmıştı. Eh sikerler!

"İstediğimle konuşabilirim karışamazsın!" diye çıkmıştım ve kolunu itmeye çalıştım. Ama yeniden aynı pozisyona döndük hem de en sert şekilde. Şimdi hiç nefes alamıyordu.

"Sana sen benimsin dedim" dedi dişlerinin arasından elini biraz daha sıkılaştırdı.

"Nefesin bile benim! İstemezsem almazsın!"

Dişlerini sıkıp, birkaç saniye daha beni nefessiz bıraktı. Ellerini birden çekince öksürmeye başladım, öksürürken salyam dudaklarıma bulaşmıştı. Kolumdan çekip, boynumu sert bir şekilde emmeye başladı.

Canım acıdığında ağzımdan bir inleme kaçtı. Boynumu ısırıp bıraktı ve hızla kemerini çözdü. Beni omuzlarımdan itip yere çömeltti. Aletini baksırının arasından çıkardı ve ben daha ne olduğunu anlamadan ağzıma girdi. Ellerimde bacaklarından tutundum. Boğazıma kadar itince öğürdüm, kafamı kendine bastırıyordu ve ileri geri yapıyordu.

Aleti boğazıma değip ses çıkarırken gözlerim yaşarmıştı. Sona doğru kafamı tam anlamıyla bastırdı ve aletinin boğazımın en derinlerine girdiğini hissettim. Hatta dışardan bile gözüktüğüne emindim. Ağzımın içine sıcak sıvı bulaşınca inleyerek geri çekildi. Sıvıyı mecburen yutarken beni birden ayağı kaldırdı.

"Bana karşı gelmeyeceksin!" dudağımı öperken. Dudağım hep salya olmuştu, gözlerimden yaş akıyordu öğürmekten dolayıydı. Dudağımı yalayıp bütün salyaya kendi, salyasını buluşturdu. Boynumdan tutup kafamı biraz aşağı eğdi, açık olan gözlerimle ona bakıyordu. Bir eliyle ağzımı açtı, ardında ağzımın içine tükürdü. Bu tükürük normalde midemi bulandırması gerekiyorken o an hiç bulandırmamıştı. Tükürüğü gözlerinin içine bakarak yuttum.

"Kiminsin sen?" diye sordu, halen kaşları çatıktı. Akıl sağlığımı tamamiyle kaybetmiştim.

"Senin..." diye fısıldadım.

"Aferin oğlum." dedi ve dudağımdan öptü. Üzerimden çekildiğinde derin bir nefes aldım. Aletini baksırına koyup fermuarını çekti. Gözlerimin içine bakıyordu. Bense derin derin nefesler alıyordum.

Yanımdan geçip kapının kilidini açtı, halen orda dikilmiş nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. Ama o sanki az önce o kadar sinirli değilmiş gibiydi.

Bu adamın çift kişilikli olduğuna artık tam olarak kanaat getirmiştim. Bir yandan benim zarar görmemi istemiyordu, diğer yandan kendisi öldürecekti. Sayesinde benim de iki karakterim olmuştu. Bir asi, bir itaatkâr.

KOMUTAN Where stories live. Discover now