KUŞKU VE TUTKU

By masalgibiay

134K 14.1K 16.8K

Bölümler yeniden yazılıp DÜZENLENECEKTİR. . . . Hiç beklemediği bir anda, hiç beklemediği bir kişiden, hi... More

(👣1💕)İlk Bölümcük♡
(👣2💕)Ba-na-ne...
(👣3💕)İki Kelime🎶
(👣4💕)O Allah'a İnanmıyor
(👣5💕)Sor Bakalım!
(👣6💕)Yok Artık!
(👣7💕)Kuşku... 👤
(👣8💕) Can Parça'm♡
(👣9💕) Süt Kardeşim... 🐣
(👣10💕) Tek Şüpheli...
(👣11💕)Kaktüs 🌵
(👣12💕) Başlıyoruz!
(👣13💕) Allah'ın Pazar Günü
(👣14💕)Alaaddin'in Sihirli Lambası Gibi😒!
Bölüm Değil :')
(👣15💕)Ben İçimdeki Seni Sevmişim Anlasana 🎶
(👣16💕)Şaka Mı Bu? Ne Tarafa El Sallıyoruz?? 😨
(👣17💕)Belli Oldu...
(👣18💕) O Benim Eşim♡
(👣19💕) Ortak Yanımız💖
(👣20💕) Ben Adındaki Bir Heceyim, Adımdaki Bir Hece Olduğun Gibi...💚
(👣21💕)Ayaz Mıymış?
#(👣22💕)Sevdiğine İşarettir..❣️
(👣23💕)Bu Kadar Da Belli Etme!!😏
(👣24💕) Husumetdaş :)
(👣25💕) Şüpheliler Listesi
(👣26💕) Zoruma Gidiyor!
(👣27💕)Bir Varmış, Bir Yokmuş...
(👣28💕) Bekledim...♥️
(👣29💕) Sağ Elim, Sağ Bileğim, Sağ Kolum! 😏
(👣30💕) Bırakıyorum...
(👣31💕) Merak♡ :)
(👣32💕) Neden Ayaz?
(👣33💕) Yanlış Yol
(👣34💕) Lambasını Söndürdüğüm
(👣35💕) Fazla Güzel..♡
(👣36💕)Söz Ve Umut
(👣37💕)İntihar
(👣38💕) Kayıp...
(👣39💕)Hatırlamıyorum
(👣40💕) Aşk Lütfen Gel
(👣41💕) Tavır
(👣42💕) Kavga
(👣43💕) Format
(👣44💕) Bazı Şeyler
(👣45💕) Kabul Olmuş Beddua
2 YIL OLDU! ♥️
(👣46💕) Buldun Beni
(👣48💕) Yavaş Yavaş
(👣49💕) Hatırla
(👣50💕) NOT
(👣51💕) Not'un Sahibi
(👣52💕) Kaktüs'ten Yeşeren Çiçek
DUYURU - ARA
(👣53💕) Hemde Herşeyi
(👣54💕) Notalar Anlatsın♡
(👣55💕) Bir Takım Telaşlar
(👣56💕) Hüngür Hüngür
(👣57💕) Kavga Değil Dayak :)
(👣58💕) Düğün Duygusallığından Uzak
(👣59💕) Ayrılık
(👣60💕) Gölge Tek, Biz Hepimiz
(👣61💕) Kapşon Da Maske De Düştü!
(👣62💕) Notalarla Film Şeridi
(👣63💕) Yaşanmış Gerçekler
(👣64💕) Yeni Başlangıçlar
(👣65💕) Hepsi Bir Oyundu

(👣47💕) AY Tutulması ♡

1.8K 187 463
By masalgibiay

السلام عليكم  ReaderAylarım🌚♡

S O N U N D A! dediğinizi duyar gibiyim :'')  ama çok geçerli sebeplerim var,  o yüzden bence direk bölümü okumaya geçelim😂😂

Bu arada uyarı! Bölüm çokça aşk içerir 😍♥️geçen bölüm neden bölümü orda bitirdiğimi soranlara gelsin bu bölüm skkdkdjfj bakın bakalım niyeymiş... Hayır yani var bir bildiğimiz 😎

Siz yeni bölümü,
bende yorumlarınız okumaya...^^

Hadi bakalım Keyifli okumalar!🤗

Aklımız çoğu zaman bizi yanıltabilirdi. Gözlerimizle gördüklerimiz yanıltabilirdi bizi. Kulaklarımızla duyduklarımız yanıltabilirdi. Elimizle dokunduklarımız yanıltabilirdi. Dilimizle tattıklarımız da öyle.

Peki ya kalbimiz, ve kalbimizle hissettiklerimiz?

Bence bir insan aklına, diline, gözüne, eline, kulağına değil. Kalbine ve hislerine inanmalıydı en çok. Çünkü kalp ve hisler yanıltmazdı insanı.

Ben bu gece bunu öğrenmiştim. Hayatım boyunca artık en çok kalbime ve hislerime güvenmem gerektiğini öğrenmiştim. Kalbimin gösterdiği yolu izlemeli, hislerimin peşinden gitmeyi öğrenmiştim.

Ayaz...

Değişik bakışlı çocuk.

Ona karşı hissettiklerimin sebebi aradığım kişi olmasıydı. Aklım onu hatırlamıyor olsa da kalbim unutmamıştı onu. Ben defterin sahibini bulmak isterken o hep benim gözlerimin önündeymiş meğer. Ben onu ararken o hep benimleymiş.

Oysa sormuştum benim için tam olarak kim olduğunu. Sıradan biri olmadığının farkındaydım. Ama o sıradan biri olduğunu söylediğinde kuruntu yaptığımı düşünmüş öyle kabul etmiştim. İçten içe aklımı ve kalbimi meşgul etse de bunu çok da önemsememeye çalışmıştım. Çünkü düşününce aklım ve kalbim karışıyordu. Ve ben Defterin sahibini üzecek birşey yaşamaktan korkuyordum. Bu yüzdendi ki onu önemsememeye çalışıyordum.

Ben iki ayrı kişiye aynı şeyi hissetmiyormuşum. Ben aynı kişiye aynı şeyi hissediyormuşum. Ben Ayaz'ı seviyormuşum.

Defterin sahibi O'ydu. O sayfalarda yazılan her güzel satırın sahibi O'ydu. O güzel kalbin sahibi O'ydu. Benim kalbimin sahibi de O'ydu!

Elimde titreşen telefondaydı gözüm. Hala kapatmamıştı, ısrarla çalıyordu. Ama ben açamıyordum. O kadar çok şaşkındım ki şu an. Defterin sahibini bulmuştum. Derin bir nefes almak isterken aldığım titrek nefes beni daha da heyecanlandırmıştı. Titreyen parmaklarımla aramayı sonunda yanıtlamıştım. Kalbim ağzımdan atacak gibiydi. Sakin olmalıydım, sakin olmalıydım.

-Açmayacaksın sanmıştım?
Telefonun ucundan Ayaz'ın sesini duymamla içim sıcacık olmuştu. Konuşurken keyfi yerinde gibiydi.

İçimden bir ses ona cevaben şunu söylemişti : "Aynen açmayacağımı sandığın için uzun uzun çaldırdın." İçimden geçirdiklerime gülüp dile getirerek cevap verdim :

-O yüzden mi uzun uzun çaldırdın?

Ayaz'ın da gülüşünü duyduğumda gözlerimin önünde hayal ettim. Mutluydu. Tıpkı benim gibi.Gülüşü durmuş iç çekerek konuşmuştu.

-Kaçık...

Sesinde yorgunluk vardı, belki özlenmişlik, belki acı ama en çokda sevgi vardı. Bunu hissettirmişti. Tek kelimesiyle bir insan, bir insana sevgiyi de hissettirebiliyordu demek. Ya da sesinin tonu sevdiğini hissettirebiliyordu.

-O sendin, dedim tıpkı onun gibi sesime yansıyan duygularımla. Ve devam ettim:

- Madem öyle neden bana yalan söyledin. Sana gelip benim için kim olduğunu sorduğumda neden doğru cevap vermedin? Kaç gündür defterin sahibi olan sana, ihanet ettiğimi düşünüyorum ben. Kaç gündür Ayaz'ı yani yine seni, aklımdan çıkarmak için uğraşıyorum ben. Eğer defter olmasaydı belki, belki hiç gelip bana kim olduğunu söylemeyecektin? Neden Ayaz? Neden seni bulmamı istiyordun da kendin gelmiyordun?

Ayaz'ın derin bir iç çektiğini duydum. Bir açıklaması muhakkak olmalıydı.

-Sana yalan söylemedim söylediklerim doğruydu, sadece eksik söyledim. Sen daha aileni, en yakınlarını herşeyi geçtim daha kendini bile hatırlamıyorken gelip sana kendimi nasıl hatırlatabilirdim ki? Bu bencillik olmazmıydı? Sen bana ihanet edemezsin, kalbin izin vermez. Ve şu an kızıyorsun ama ikisi de benim işte rahatlayabilirsin. Aslında defter dışında başka birçok şey vardı. Ama hepsi bir formatla yok oldu. Ve eğer defter olmasaydı ben yine inanıyordum kalbinin beni hatırlayacağına.

Söyledikleri susturmuştu beni. Aksini düşünmemiştim bende ama yinede ondan duymak istemiştim. Bana inanıyordu, kalbime inanıyordu. Ne güzel bir insanı sevmiştim ben böyle.

- Peki ben birşey soracağım, defterde hakkımda bir sürü bilgi vardı neden onlardan yola çıkmak varken, direk bana ulaşmaya çalıştın?

Sorduğu soruyla dikkatimi ona verdim. Ne diyeceğimi bilemeyerek mırıldandım.

"Bir sebebi vardı evet. Bunu da unutmuş olamam herhalde?"

Duymadığını düşündüğüm sözlerim onun gülmesine sebep olurken duyduğunu anlamıştım. Gülüşü benimde gülmeme sebep olurken aklıma gelen şeyle hızla cevap verdim:

-Hatırladım tamam. Seni senden öğrenmek istedim. Yoksa evet, Nilay'ın abisini olduğunu, benimle birlikte ders çalışan kişi olduğunu, bizim sınıfımıza bu dönem nakil olduğunu, birlikte şarkı söylediğim kişi olduğunu, sürekli didiştiğim kişi olduğunu ve-

Sonrasını söyleyip söylememek de kararsızdım. Bu yüzden aniden durmuştum.
Beşik kertmem mi diyecektim?

-Ve?
Ayaz'ın devam etmemi istediği belliydi. Sesi oldukça keyifli ve neşeli geliyordu. Ne diyeceğimi biliyor gibiydi. Mutluydu ve mutlu oluşu beni mutlu hissettirmişti.

Geçen gün okuduğum bir kitaptan, aklıma gelen cümleyle gülümsedim.

"Sevgi; sevdiğinin mutluluğuyla mutlu olabilme sanatıdır." diyordu.

Gülümsemem büyümüş gamzemin belirginleştirecek hale gelmişti. Beklediği cevabı verdim:

-Ve beşik kertmem olduğunu biliyordum. Aileme, arkadaşlarıma, kuzenlerime veya sınıftan herhangi bir öğrenciye sorsam seni bulabilirdim. Ama ne kadar güvenirdim bilemiyorum. Ben seni kuşkusuz, içimde bir şüphe olmadan bulmak istiyordum. Fırsatçılara fırsat vermek istemedim. Bu yüzden de en doğrusu buydu. Seni, senin bana gelmenle bulmak.

Onca söylediğim şeyde Ayaz tek bir yere takılmıştı. Da ben anlamamıştım.

-Bir daha söylesene!

-Neyi? Diye sorduğumda gülerek cevap vermişti :

-Beşik kertmen olduğumu.

Telefon birden kucağıma düşünce sessizce gülmüştüm. Fırat'la takılanların sonu bu oluydu sanırım.

Benden cevap alamayınca konuştu :

-Peki bana dair içinde bir şüphe, merak ya da herhangi birşey kaldı mı? Yani defterin sahibi olduğuma kuşkusuz inandın mı?

Odamda göz gezdirip çekinerek cevap verdim :

-Aslında içimde birşey kalmış. Birşey var.

Ayaz sesine yansıyan endişeyle:

-Nedir o? Diye sorduğunda gülümsemiştim. Onu daha fazla endişelendirmemek için cevap verdim.

-Sana olan sevgim.

Karşı taraftan hiçbir ses ve tepki alamayınca telefonu kulağımdan uzaklaştırıp ekrana baktım. Kapanmamıştı. Arama da açıktı. Kaşlarım çatılırken seslendim :

-Ayaz?

Cevap alamayınca yerimde dikleştim. Ne olmuş olabilirdi? Belki de o da heyecanlanmıştı.

-Aysima...

Sonunda konuşmuştu. İçim rahatlarken konuşmasını bekledim.

-Seni ilk gördüğüm güne, seni sevdiğim güne, kalbimde yer edindiğin güne, kalbinde yer edindiğim güne, yaşadığın onca şeye rağmen şu an iyi olduğunu bildiğim bu güne. Beni bulduğun ve sevdiğini hissettiğin bu güne... Şükürler olsun. Seni bana, beni sana sevdirene şükürler olsun. Beni kalbine unutturmayana şükürler olsun. Sana tüm bu güzellikleri verene şükürler olsun. Seni sevdiklerine, bana bağışlayana şükürler olsun. Seni benden ayırmayana şükürler olsun. Allah'a şükürler olsun!

Gözlerimden bir damla yaş süzülürken neden ağladığımı bile bilmiyordum. Sessizce onu dinliyor, sevgimin anlık nasıl arttığını hissetmeye çalışıyordum. Her kelimesi, her şükrü biraz daha sevmeye sebepti. Her sözü bir ritim demekti kalbimde.

-Şükürler olsun, diye katıldım ona.

Şükürler olsun...

Bir müddet ikimizde sessiz kaldık. Gözlerimi kırpıştırarak gözyaşlarımı geri göndermeye çalışıyordum. O sırada söylediği şeyle elimle hızla gözyaşımı sildim.

-Bu bizim ilk telefon konuşmamız biliyor musun? Ve sanırım aynı zamanda son. Bu gün bir sürü ilki yaşadık hatta.

Merakımı gizlemeden konuştum :
-Daha önce hiç konuşmamışmıydık? Neden son dedin?

-Daha önce hiç konuşmadık.
Diyerek cevaplamıştı beni. Nedenini soracakken konuşmaya devam etmesiyle onu dinledim.

-Daha öncemiz defterde yazdıklarımdı zaten. O defter de sana geçen haftasonu verildi. Daha bir hafta olmadı yani. Senin hislerini senden duyduğumun üzerinden sadece altı gün geçti. Yani 145 saat 8.643 dakikadır bu defter seninle.

Söyledikleri benim hızla duvar saatine bakmama sebep oldu. Saat 01.03'tü. Bu da şu demek oluyordu ; Bir saat üç dakikayı da şu an yaşıyorduk. 144 saat altı günün toplam saat sayısı oluyordu. 8.640 dakika da altı günün toplam dakika sayısıydı. Yani yaklaşık bir haftadır mı biz bizdik?

Aklıma dank eden şeyle gözlerim kocaman açıldı. Altı gün önce hastanedeydim ya ben!

-Ayaz! Aynı gün müydü? Defteri verdiğin, konuştuğumuz o gün ve benim kaza geçirdiğim gün... Aynı gün müydü?

Ayaz'ın iç çektiğini işittim. Cevap vermemesi aynı gün olduğunu anlatıyordu. Kim bilir ne kadar çok üzülmüştü. Ne kadar çok acı çekmişti. Onun yerine kendimi koymaya çalışmamla kalbim sızlamıştı sanki, eş zamanla burnum sızlarken her an ağlayacak durumdaydım. Titrek bir nefes alırken sordum:

-Çok üzdüm seni değil mi? Çok üzüldün? Düştüğüm zaman kim bilir sen neler yaşadın? Ben bir anlamı yok belki ama, çok üzgünüm...

Sessizce beklediğim sırada konuştu. Sözleri gözümden bir diğer yaşı düşürürken hızlanan kalbimle dinliyordum onu:

-Ben yaşamıyordum ki Kaçık. Düştüğün andan gözlerini açmanı beklediğim tüm o zaman içinde ben yaşamıyordum ki. Nefesim kesilmişti, kalbim durmuştu, yaşam sebebim o haldeyken ben nasıl yaşayabilirdim? Üzülmek... Ben üzülmedim, ben kahroldum. Sadece yarım saat yarım saat yanında değildim. Senin düştüğünü görüp, hiç birşey yapamamak... Biliyorum bu kazanın önüne geçemezdim, engel olamazdım ama hiçbir yapamamış olmam kahrediyor en çok. Düştüğünü izlemek... Anladım ki bir daha asla gözümün önünden ayırmamalıyım seni.

Öyle içtendi ki konuşması, sevgisi, hissettirdikleri. Gözyaşlarım ardı ardına düşerken, elimle ağzımı kapattım hemen. Şimdi ağlamamalıydım. Ama gözlerimi kırpıştırdıkça yeni yaşlar akıyordu. Derin bir nefes almaya çalıştıkça titrek titrek nefesler alıyordum. Peki Ayaz şu an ne hissediyordu? Ne yapıyordu mesela? Yutkunup ağlamamı belli etmeden konuşmaya çalıştım :

-Gözlerimi açtığım ana kadar yaşamadığını söyledin ya. Gözlerimi açtığımda sana verilen yaşamı, seni hatırlamadığımı öğrendiğinde yine mi elinden aldım?

Sona doğru ağladığım için kısılmıştı sesim.

-Sen ağlıyor musun?
Hıçkırığım sanki bu soruyu bekliyor gibi firar ederken Ayaz'ın sesi endişeli gelmeye başlamıştı :

-Aysima! Ne oldu? Ağrın mı var?

Görmeyeceğini bile bile başımı iki yana sallamıştım. Daha fazla endişelendirip üzmemek için ağlayarak cevap verdim:

-Be-ben bilmiyorum. Çok üzgünüm. S-sana yaşattıklarım için ger-çekten çok üzgünüm.

Aynı gün mutlu edip aynı gün üzmüştüm onu. Aynı gün ona dünyaları verip, aynı gün yıkmıştım dünyasını. Aynı gün kalbinde çiçek açtırıp, aynı gün soldurmuştum o çiçekleri... Belki elimde değildi, belki suçlu değildim ama üzülüyordum işte.

-Bu muydu? Güzel kalplim benim, şu an benide üzüyorsun ama. Lütfen ağlama.

Ağlamamın birden kesilmesiyle söylediğini içimden tekrarladım.

"Güzel kalplim benim?"

Artık hıçkırmıyordum. Ama hala gözlerim yaşlıydı. Ağlıyordum ama sesim çıkmıyordu. Gözyaşlarım akıyordu ama iç çekmiyordum.
Şaşkındım, ağlamaklıydım, üzgündüm ama herşeyden önce tüm kalbimle aşıktım. Buna emindim. Elimi kalbime koyup gözlerimi kapattım. Aklım unutmuştu ama kalbim hatırlıyordu onu!

Ayaz'ın sesini duyduğumda gözyaşlarımı silerek dinledim onu:

-Bu gece Ay tutulması olacak. Birlikte izleyelim diye bu saate kadar bekledim. Hem bu saatte müsait olacağından hemde bu gecenin anlamlı oluşundan gün içerisinde sana mesaj atmadım. Birazdan başlayacakmış. İzler miyiz?

Gözlerimin yaşlı, yanaklarımın ıslak oluşunu unutup gülümsedim. Ay tutulmasını izlemek...

-Ay tutulması... diyebilmiştim sadece.

Şimdi anlamıştım AY yazılı bilekliğin anlamını. İsimlerimizin ilk hecesi bizi sembol ediyordu!

-Bizim tutulmamız.
Ayaz'ın söylediği gülümsememi artırırken ayağa kalkmış penceremin hemen önüne geçmiştim. Odamın ışıkları kapalı olduğu için perdeyi çekerek gökyüzüne kaldırdım başımı. Ay oradaydı.

-Pencerenin önündeyim, tam olarak nasıl tutulacak Ay ?

Telefondan duyduğum hışırtılar onun da şu an pencerenin önüne gittiğini anlatırken Ayaz konuştu :

-Ay tutulması, dolunay zamanında ve Ay'ın düğüm noktalarına yakın olması durumunda gerçekleşir. Ay, Dünya'nın gölgesine girerek, Güneş'ten aldığı parlaklığı kaybeder ve bu olayın sonucunda da Ay Tutulması meydana gelir.

İlgimi çekmişti.  Gözlerim Ay'dayken konuştum :

-Peki nasıl görünecek? Şu an normal duruyor?

-Ay tutulması, yeryüzünden Ay'ın ufuk çizgisinin üzerine olduğu herhangi bir bölgesinden gözlenebilmektedir. Ay'a karşı olan Dünya yüzeyine çarpan Güneş ışınları Dünya'nın atmosferinde kırıldığından dolayı, Ay tutulmasında, Ay tamamen kaybolmaz ve Dünya'nın gölgesi kırmızı renkte görülür. Bu güçsüz ışık kalıntıları görünürlüğü mahallî atmosferik şartlara bağlı olarak Ay'ı tuhaf bir bakır renginde ortaya çıkarır.Bunun sonucunda Ay tutulması olur.

-Çok merak ettim şimdi. Ne kadar sürecek peki? Ya kaçırırsak?

Sorduğum soruyu gülerek  cevaplamıştı:

- Söylediğim şartlar sağlandığında Dünya'nın gölgesi Ay yüzeyine düşer. Bu 42 milyar kilometreye uzanan gölge konisi Ay'ın uzaklığından yaklaşık 8800 kilometre daha geniştir. Ay, saatte 3456 kilometre hareket ettiği için ortalama Ay tutulmasının zamanı yaklaşık 40 dakika ile 1 saat arasında değişir. Yani hızlı ve anlık değildir. Kaçırmayız merak etme.

Bilimsel açıklama yapması bu konu hakkında bilgisi olduğunu kanıtlıyordu. Anladığımı belirtmek için "Hımmm" diye mırıltı çıkarmıştım. Ardından yeni bir soru sormuştum :

-Peki ne kadar sürede bir oluyor Ay tutulması?

-Ay tutulması genellikle yılda iki kez olur. Ama yılda üç kez meydana geldiği de görülmüştür. Bazı özel durumlarda ise Ay tutulması hiç ortaya çıkmaz.

Cevabı üzerine daha da sabırsızlanmıştım. Daha önceden Ay tutulmasına şahit olmuşmuydum bilmiyordum ama bu gece olacak olan tutulma çok anlamlıydı.

-Onunla tek bir farkım var.

Söylediği sözler kaşlarımı havalandırırken ardından hemen sordum :

-Ay 'la mı?

Ayaz cevap vermişti :
-Daha doğrusu Ay tutulmasıyla.

Nasıl bir fark olduğunu düşünürken sordum :
-Neymiş o fark?

Ayaz' ın derin bir nefes aldığını işittim sonra da kalbimi hızlandıran o sözlerini:

-Ay tutulması belirli bir süre içinde yaşanıyor. 40 dakika, belki bir saat. Belki de birkaç saat. Ama benim Ay yüzlüm'e tutulmam ne bir dakika, ne bir saat ne de bir anlık. Benim bir ömürlük. Ben sana sadece tutulmadım ben sana tutulu kaldım. Ay tekrar eski haline dönecek, ama Ayaz Aysima'sız bir hale geri dönmeyecek. O hep  onda tutulu kalacak.

Hangi cümleyi kurup hangi kelimelerle anlamatlıydım duygularımı? Bende ki yerini nasıl söylemeliydim ona? Kalbimdeki etkisini nasıl dile getirmeliydim? Peki ben ona bana hissettirdiği gibi hissettirmişmiydim sevgimi, hissettirebiliyormuydum? Ne kadar değerli olduğunu söylemişmiydim mesela? Ne kadar sevilesi olduğunu, aşık olunası olduğunu, sevgisinin bir ömürlük  yüreğimde taşınası olduğunu...

İçimden geçeni söyleyebilirmiydim?
Gözlerimi yumup konuştum :

-Söyleyecek o kadar çok şey olmasına rağmen söyleyecek birşey bulamıyorum, ya da söyleyemiyorum...

Önce tatlı bir gülüşünü duydum sonra da güzel sesini :

-Sen dile getirmesende hissettiriyorsun. Şu an kalbinin beni hatırlıyor olmasına, benimle konuşuyor olmana o kadar çok şükrediyorum ki bunu dert etmiyorum bile. Ama benim sana söylemek istediğim artık içimde tutamadığım o kadar çok şey var ki...

Gözlerimi kırpıştırıp yutkunurken gökyüzünde farkettiğim şeyle göz bebeklerimin kocaman olduğunu hissettim :

-Başladı! Tutuluyor.

Ay'ın az bir kısmı kararmıştı. Bu böyle devam edecekti. Nedense heyecanlanmıştım. İlk kez mi şahit oluyordum acaba?

-En son seni ilk gördüğüm günün gecesi tutulmuştu Ay. Sanki benim sana tutulduğumun ispatı gibi... Ve bu gece yeniden tutuluyor. Bu sefer de sana tutulu kaldığımın ispatı gibi.

Nefesim kesildi desem yeriydi. Kalbim durdu desem yeriydi. Sözler hem kalbimi hızlandırıp hemde nasıl durdurabiliyordu?

Aşk böyle birşey mi oluyordu?
Hem nefes kesen, hemde nefes olmak...
Hem kalbini durdurup hemde ritmini değiştirmek, hızlandırmak?

-Belki de bu gece sadece senin değil benim de tutulu kaldığımın ispatıdır.

Kendimden beklemediğim ve nasıl dile getirdiğimi bilmediğim sözler söylerken son anda ne dediğimi idrak etmiştim.

Ben ne demiştim öyle!

-Sana Ay yüzlüm diyebilir miyim?

Avuç içlerim terlerken telefonu diğer elime aldım. Ne demeliydim? Benden neden izin alıyordu ki? Yutkunup çekinerek konuştum :

-Bunu neden bana soruyorsun?

-Karşılıklı sevgi sözcükleri olmayacak diye bir şartın vardı da. Az önce  söylemiş olsam da ağzımdan ve kalbimden kaçtı afedersin. Şimdiyse izin alıyorum. Ay yüzlüm diyebilir miyim?

Cevabı beni güldürümüştü. Az önce  kalbinden kaçtığını söylediği sözler benim kalbime girmişti de haberi yoktu.

-Başka ne şartım vardı? Diye sorduğumda gülerek cevaplamıştı :

- Karşılıklı sevgi sözcükleri, farklı bakışlar, bazı şeylere müdahale etmeler, herkese duyurmalar en önemlisi bu konu hakkında muhabbet olmayacak demiştin. Yani okul arkadaşıyız. Zamane sevgilileri değil. Ancak böyle olursa olur, demiştin. Ama hepsi benim için çok zor şeyler orası ayrı tabi.

Mutlu olmuştum. Bu söylediklerim fazlasıyla hoşuma gitmişti. Hele ki Ayaz'ın bunu unutmayıp bana söylemiş olması daha da mutlu etmişti beni. Bunları unuttuğum için fırsatçılık yapmayarak aksine bana hatırlatarak ne kadar farklı ve değerli olduğunu yeniden hissettirmişti. Şimdi anlamıştım neden ilk ve son telefon konuşmamız olduğunu söylediğini.

-Kabul etmişsin belli ki?Diyerek gülmüştüm.

Ayaz'ın da güldüğü sesinden anlaşılıyordu:
-Kabul etmek için sana da bazı şartlar kabul ettirmiş olabilirim.

Onun şartlarınıda merak ettiğim için sordum :
-Senin şartların neydi peki?

-Benim şartlarım da şunlardı; Çok fazla gülmek, tatlı tatlı konuşmak, başka erkeklerle muhattap olmak, çok göz önünde olmak, başını belaya sokmak, varsa bir derdini benden saklamak, benimle çalışmayı kesmek ve benden kaçmak olmayacaktı. Ve olmayacak.

Ay'ın yavaş yavaş tutulduğunu izlerken dinliyordum onu. Aynı şekilde onun da izlediğini biliyordum. Duyduğum bu şartlar beni güldürürken konuşmuştum :

-Herşeyi anladım da, başımı neden belaya sokayım? Sanki böyle bile isteye yaptığım birşeymiş gibi söylüyorsun.

Ayaz gülerken cevap vermişti :
-Hobi olarak yapıyorsun arada.

Gülmekten gözlerim kısılmıştı. Az önce ağlarken şimdi gülüyordum. Onun için az önce ağlarken, onun dedikleriyle şimdi gülüyordum. Bulunduğum durum farklı, tuhaf ve inanılmaz birşeydi.

Ay'ın neredeyse yarısı kararmıştı. Tutuşunu tutularak izliyorduk. Birşeyi merak etmiştim, bu olayda müslüman olarak yapılan herhangi bir ibadet var mıydı? Sonuçta tüm evren Allah'ın isteği ile oluşuyor, hareket ediyor ve farklılıklar gösteriyordu. Etmemiz gereken bir dua falan olmalı diye düşünüyordum.

- Ay tutulmasında yapmamız gereken herhangi bir ibadet söylememiz gereken bir dua falan yok mu?

Ayaz'a sorduğum soruyla cevabını bekliyordum. Muhakkak biliyor olmalıydı.

-Evet var. Nerden aklına geldi bilmiyorum ama bu beni mutlu etti.   Arapça da  Güneş tutulmasına ''الكسوف - Küsuf''، Ay tutulmasına' ' الخسوف - Husuf'' denir. Her iki tutulmanında namazı vardır. İki tutulma namazı müekket sünnettir. Müekket sünnet, sevabı çok olan ve Peygamber Efendimiz (s.a.v) 'in hiç terketmediği, bizim de yapmamızı istediği sünnete denir. Yani farz değildir ve vakti geçerse kaza edilmezler.

Birşey olması gerektiğini biliyordum! Yerimde hareketlenerek konuştum :

-Tutulma sırasında kılınıyorsa bitmeden kılalım o zaman. Bizimkiler uyanıktı en son.

Ayaz cevap verince Ay'a kaldırdım başımı yeniden :

-Seninle kılmak isterdim, cemaatim sen ol isterdim...

Ne diyeceğimi bilemediğim için susmuştum. Ne diyebilirdim ki?

-Anlaşılan ilk ve son telefon konuşmamızın sonuna gelmiş bulunmaktayız. Bizimkiler de beni bekliyordur namaz için.

Başımı aşağı yukarı sallamıştım görmeyeceğini bilerek. Sonra da cevap vermiştim :

-Allah kabul etsin şimdiden.

Ayaz iç çekerek karşılık vermişti :
-Cümlemizin inşaAllah. Hoşça, sağlıkla, mutlulukla, huzurla ve aşkla kal. Ve bir daha unutma beni. Gördüğün yerde de kaçma benden. Hafızanı geri kazanmak için yorma kendini. Vee Beni bulduğun için teşekkür ederim. Allah'a emanet ol.

Bu bir veda mıydı yoksa istek miydi anlamamıştım. İkisi de oluyordu sanırım. Gülümsemiş ve yine düşünmeden konuşmuştum:

-İyi ki varsın...

Ne dediğimi farkettiğimde hızla :

-Iıı şey, Sende Allah'a emanet ol. Görüşürüz, diyerek cevabını ve tepkisini beklemeden telefonu kapatmıştım.

Ne yapıyordum ben böyle!
Gözlerimi sımsıkı kapatıp nefesimi tuttum. Neden içimdekileri hem dile getirmek isterken hemde dile getirmek istemiyordum. Ya da neden dile kolaylıkla getiremiyordum? Herneyse de hissettiklerim mutluluk veriyordu. Hissettirdikleri mutlu ediyordu. Telefonu böyle kapatarak ayıp etmiş oluyormuydum?

Kendi kendime düşünürken gözlerimi açıp Ayı izlemeye devam ettim. Elimde titreşen telefonumun bildirim sesiyle hızla  telefonuma çevirdim gözlerimi.

Mesaj atmıştı! Heyecanla önce ne yapacağımı bilemeyerek ekrana takılı kalmış ardından  bir mesaj daha gelince hemen açmıştım.

0541....... : Bende telefonu nasıl kapatacağım diye düşünüyordum. Beni büyük bir dertten kurtardın. Teşekkür ederim.

Kendi kendime gülerken diğer mesajı okudum.

0541....... : Bu arada sende İyiki varsın ! ;)

Mesajı tekrar tekrar okuyup duruyordum. O nasıl kapatacağını düşünürken ben yüzüne kapatmıştım. Gülerek son kez mesajı okuduğumda yaşadıklarıma inanmıyordum.
Başımı kaldırıp yarısı kararmış Ay'a çevirdim gözlerimi. Ayaz'a söyleyemediğim ama  içimden geçirdiklerimi mırıldandım kendi kendime.

"Ay ışığını güneşten alıyorsa benim ışığımda sensin Ayaz. "

Derin nefes alıp verdikten sonra telefonumu masaya bırakıp odamdan çıktım. Kimler uyanıktı bakacaktım. Salonun ışığını açık gördüğümde salona doğru yürüdüm. Babamlar oturuyorlardı. Dicle, Yasemin ve Buket bu gece ablamın odasında kalacaklardı. Emiray, Abim, Taha ve Doğukan da Fırat'larda kalacaklardı.

Salona babamların yanına gittiğimde babamın beni gördüğü gibi söylediği şeyle gülümsemiştim:

-Aysima annenleri ve ablanları çağır abdest alıp gelsinler. Ay tutuluyor, namaz kılalım.

Başımla onaylayıp sesimi yükselterek herkese seslendim :

-Annelerim! Abla! Dicle! Yasemin! Buket!
Ay tutuluyor! Namaz kılacağız!

Babamın ardımdan sesimi alçaltmam konusunda uyarmasıyla tamamen susmuş ablamın odasının önüne gelmiştim. Kapıyı açmadan önce yaşadıklarımı düşündüm bir müddet, hafıza kaybımı, unuttuklarımı...

Buna rağmen mutluydum , çok fazla mutluydum. Mutluluk sebeplerim vardı. Hafızamı kaybetmek üzücü bir şeydi ama buna rağmen mutlu eden kişilerle olmak bunu önemsiz bırakıyordu. Ailem, sevdiklerim, yakınlarım... Ve Ayaz. En büyük pay onun oluyordu.

Bu gece Ay tutulmasının anlamı çok başkaydı. Buna anlam katlandı o. Bundan sonra Ay'a her baktığımda aklıma gelecek olan kişiydi o. Bir hafıza kaybı yaşasam kalbimin bana yeniden hatırlayacağı kişiydi o. Benim kalbimdi o. Bu yüzden bu geceki Ay tutulması başkaydı. Anlamlıydı.

Bu gece Ay bizimle tutulmuştu!

____________BÖLÜM SONU_____________

BENN YENİDEEEN AŞIIIIK OLDUUM!❤️

Şimdi anladınız mı neden geçen bölümü orda kestiğimi. Çünkü bu bölüm böyle anlam kazanıyordu ^^

Biliyorum yeni bölümler sıklıkla gelsin istiyorsunuz ama benden bu kadar oluyor :'') ve her zaman bölümler uzun olmuyor, her bölümün ayrı bir anlamı var. Bu yüzden o anlamını yitirmeden bölümü bitiriyorum. Böylelikle her bölüm sıkmadan tadında kalmış oluyor.🖤

İlk 20 bölümü düzelteceğim ve bu ay sınavım olduğu için yeni bölüm muhtemelen temmuz ayında gelecektir. Üzülmeyin lütfen, çünkü çok güzel bölümler okuyacağız! 😍Ve emin olun, beklediğinize değecek. Ben şu yirmi bölümü düzenleyeyim ondan sonra gelsin her hafta yeni bölümler! 🎉 Bu konuda söz vermiyorum ama öyle düşünüyorum.

Oldu o zaman, Hoşça, sağlıkla, mutlulukla, huzurla ve aşkla kalın!! Allah'a emanet olun. 🤗

See You! 🤗

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 38.7K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1.1M 23K 13
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik ve fiziksel şiddet gibi r...
1.1M 59.4K 34
İclal Akbulut sosyal medyada "Foxy" nickiyle bilinen yayıncı Berkay Kurnaz'a bakmayacağını düşünerek mesajlar atar. #1 - gençkızedebiyatı [16.08.2023...
7M 405K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...