KUŞKU VE TUTKU

By masalgibiay

134K 14.1K 16.8K

Bölümler yeniden yazılıp DÜZENLENECEKTİR. . . . Hiç beklemediği bir anda, hiç beklemediği bir kişiden, hi... More

(👣1💕)İlk Bölümcük♡
(👣2💕)Ba-na-ne...
(👣3💕)İki Kelime🎶
(👣4💕)O Allah'a İnanmıyor
(👣5💕)Sor Bakalım!
(👣6💕)Yok Artık!
(👣7💕)Kuşku... 👤
(👣8💕) Can Parça'm♡
(👣9💕) Süt Kardeşim... 🐣
(👣10💕) Tek Şüpheli...
(👣11💕)Kaktüs 🌵
(👣12💕) Başlıyoruz!
(👣13💕) Allah'ın Pazar Günü
(👣14💕)Alaaddin'in Sihirli Lambası Gibi😒!
Bölüm Değil :')
(👣15💕)Ben İçimdeki Seni Sevmişim Anlasana 🎶
(👣16💕)Şaka Mı Bu? Ne Tarafa El Sallıyoruz?? 😨
(👣17💕)Belli Oldu...
(👣18💕) O Benim Eşim♡
(👣19💕) Ortak Yanımız💖
(👣20💕) Ben Adındaki Bir Heceyim, Adımdaki Bir Hece Olduğun Gibi...💚
(👣21💕)Ayaz Mıymış?
#(👣22💕)Sevdiğine İşarettir..❣️
(👣23💕)Bu Kadar Da Belli Etme!!😏
(👣24💕) Husumetdaş :)
(👣25💕) Şüpheliler Listesi
(👣26💕) Zoruma Gidiyor!
(👣27💕)Bir Varmış, Bir Yokmuş...
(👣28💕) Bekledim...♥️
(👣29💕) Sağ Elim, Sağ Bileğim, Sağ Kolum! 😏
(👣30💕) Bırakıyorum...
(👣31💕) Merak♡ :)
(👣32💕) Neden Ayaz?
(👣33💕) Yanlış Yol
(👣34💕) Lambasını Söndürdüğüm
(👣35💕) Fazla Güzel..♡
(👣36💕)Söz Ve Umut
(👣37💕)İntihar
(👣38💕) Kayıp...
(👣39💕)Hatırlamıyorum
(👣40💕) Aşk Lütfen Gel
(👣41💕) Tavır
(👣42💕) Kavga
(👣43💕) Format
(👣44💕) Bazı Şeyler
2 YIL OLDU! ♥️
(👣46💕) Buldun Beni
(👣47💕) AY Tutulması ♡
(👣48💕) Yavaş Yavaş
(👣49💕) Hatırla
(👣50💕) NOT
(👣51💕) Not'un Sahibi
(👣52💕) Kaktüs'ten Yeşeren Çiçek
DUYURU - ARA
(👣53💕) Hemde Herşeyi
(👣54💕) Notalar Anlatsın♡
(👣55💕) Bir Takım Telaşlar
(👣56💕) Hüngür Hüngür
(👣57💕) Kavga Değil Dayak :)
(👣58💕) Düğün Duygusallığından Uzak
(👣59💕) Ayrılık
(👣60💕) Gölge Tek, Biz Hepimiz
(👣61💕) Kapşon Da Maske De Düştü!
(👣62💕) Notalarla Film Şeridi
(👣63💕) Yaşanmış Gerçekler
(👣64💕) Yeni Başlangıçlar
(👣65💕) Hepsi Bir Oyundu

(👣45💕) Kabul Olmuş Beddua

1.3K 197 435
By masalgibiay

04.05.2018 ♥️ 04.05.2020

Evet, evet yeni bölüm geldi! 🔔

Bugün Kuşku ve Tutku iki yılını doldurdu.😍 İki yıldır Aysima Ayaz ve diğerleri hayatımda, hayatımızda... İki yılı doldurmanın mutluluğuyla yeni bölüm sizlerle!

Ayrıca okunma sayımız 40K❣️

Readerlarım :')))
Bana destek olan, kitabı devam etmemi sağlayan, beni mutlu eden herkese hepinize çok teşekkür ederim. 🤗

Kitabıma verdiğiniz ilginiz, karekterlerime olan beğeniniz ve o güzel yorumlarınızla yanımızda olduğunuz için teşekkür ederiz❤️

Bundan sonra kitapta bir paylaşım yapacağım  ama bölüm olmayacak. Panomda duyurmuştum. Bu bölümden sonraki paylaşım kitap ve benim hakkımda olan bir paylaşım olacak. Bakın bildirim gelince bölüm sanıp üzülmek yok! :'))) Orda uzun uzun konuşup teşekkür edeceğim skdkdkldf Bekliyorum sizi♥️

Siz bölümü, bende yorumlarınızı okumaya hadi bakalım 😘

Kepkeyifli okumalar! ^^
________________________________

"Aklını zaten kaçırmıştın, bir hafızan vardı onu da mı kaçırdın? Ah be Aysima senin şu kaçıklığın bela demiştim sana."

Konuşan kişinin defterin sahibi olduğunu düşündüğümden midir, yoksa bu kişinin sesinden midir bilmiyorum heyecan sarmıştı beni. Olduğum yerde durmuştum sadece. Ona dönmeden, cevap vermeden, kim olduğunu sormadan öylece duruyordum. Aklım da tek birşey geçiyordu,  defterin sahibi o muydu?

Onun olması için tüm o öğrendiklerimin sonuç bulması gerekiyordu. Defterin sahibi olması için önce o öğrendiklerime sahip olması gerekiyordu. Daha kim olduğunu bilmediğim bu kişiye defterin sahibi diyemezdim. Öğrenmeliydim önce kendisi kimdi?

Hemen toparlanıp döndüm. Karşımda esmer, siyah ve dağınık saçlı bir erkek duruyordu. Saçları dağınık olsa da rahatsız edici değildi. Onu tanımaya çalıştığımı anlamış olacak ki tanıttı kendini :

-Doğukan, Doğukan. Demek unutulduk ha!

Mahçup bir şekilde hemen cevap verdim :

-Ben, kimseyi hatırlamıyorum. Ve gerçekten bunun için üzgünüm.

-Şaka mı yapıyorsun? Bu harika birşey!

Söyledikleri kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Ne demek harika birşey?

Yüz ifademden ötürü kahkaha atıp konuşmaya devam etti:

-Çok dolu bir kafan vardı zaten. Bak ne güzel şimdi boş. Otur kalk dinlen.

İçimdeki ses "Benim kafam boşsa senin ki baya hoş." deyince  kahkaha atmıştım. Doğukan olduğunu öğrendiğim karşımdaki çocuk şaşkın şaşkın bakınca gülmeyi kestim. Bozuntuya vermeden ona ayak uydurdum.

-Komik çocuk seni!

Doğukan zoraki bir şekilde kahkaha atınca bulunduğum durumun saçmalığını izliyordum. Ne kadar saçma bir konuşmaydı bu! Hayır saçma konuşan o değilmiş gibi birde zoraki gülüyor!

-Neyse yeter bu kadar goy goy. Nasılsın kuzen?

Bu sefer sesinde ciddiyet hakimdi. Az önce yaptığı gibi bu sefer ben zoraki gülümsedim. Daha  çok bariz bir  samimiyetsizce. Ardından cevap verdim :

-İyiyim. Daha iyi olacam inşaAllah.

Doğukan başını aşağı yukarı sallayıp konuştu :

-Buna sevindim. Bu halin hiç çekilmiyor çünkü.

-Pardon? Dedim anlamayarak. Sensin çekilmeyen!

Ellerini üzerindeki kapşonlunun ceplerine koyup sırıtarak cevap verdi :

-Hiç değişmemişsin hiç!

Gözlerimi kırpıştırıp konuştum :
-Anlamadım?

Doğukan arkasını dönüp salona giderken cevapladı beni:

-Bunu diyorum işte. Hiç şaşırmadım.

Arkasından bakakaldığımda bir 'hah' çıkmıştı ağzımdan. Ne kadar da sinir bozucuydu bu çocuk. Sensin anlamayan! Dişlerimi birbirine bastırıp arkama döndüm. Sinir!

Odamın kapısını açıp kendi kendime konuşarak içeri girdiğimde herkes bana dönmüştü :

-Aysima geldin mi?

Az önceki sinirimi Ablam'dan çıkarmak istercesine ağzımdan çıkanlar herkesi güldürmüştü.

-Hayır daha gelmedim(!)

-Dur tahmin edeyim Doğukan'la karşılaştın?

Dicle'nin kulağında telefon, söyledikleriyle çenemi sıkıp başımı salladım. Dicle kahkaha atıp devam etti konuşmaya :

-Ah şu sinir çocuk! Fırat; Doğukan hakkında her dediğinde haklı. Ve Aysi sıkma canını, o her zaman böyle. Sana karşı, hepimize karşı.

Bu durumu uzatmayıp gülümseyerek kabullendim durumu. Herkese karşı öyleyse sıkıntı yoktu.

Dicle telefona doğru konuşunca onu dinledim.

-Tamam sen sus. Pişman ettirme beni seni haklı bulduğuma. Dur veriyorum.

Dicle telefonu kulağından çekip bana uzatınca ona doğru yürüdüm.

-Seninle konuşucak Emiray.

Telefonu alıp konuştum :
-Efendim?

-Ooo sabahı şerifleriniz hayırlı olsun bacım sultan.

Yüzümü buruşturup cevap verdim :
-Sen insanlara böyle mi günaydın diyorsun Fırat. Hem Dicle Emiray'ın benimle konuşmak istediğini söyledi?

Fırat ağlamaklı bir sesle konuşunca gülmüştüm:

-Duydun mu sesi? Kırdın kırdın. Eski Aysima olsa, "Oo sizin de sabahı şerifleriniz hayırlı olsun paşam derdi" rahmetli kuzenim, nasıl da belli yeri. Ah ah!

Kızlar kendi aralarında konuşurken, Nil güldüğüm için bana dönmüştü. Gülerken cevap vermiştim :

-Ooo sizinde sabahı şerifleriniz hayırlı olsun paşam. Oldu mu?

Fırat memnunniyet dolu sesiyle cevaplamıştı:

-Hah şöyle! Bak sana da söylüyorum, Doğukan gıcığı bizi sorarsa sakın bize yollamayın. Sinir krizi geçirmek için çok gencim ben.

Cevap vermeyip güldüğümde devam etmişti konuşmaya :

-Neyse ben veriyorum telefonu. Kıskanıyor da bizim şu velet. Al sevimsiz mavi süt!

Yine gülmüştüm. Emiray 'ın sesini duyunca kahkaha atmıştım hatta.

-Seni kıskancağıma gider muz yiyen maymunu kıskanırım be. Sensin sevimsiz.

Emiray gülüşümü duyunca cevap vermişti:

-Simay?

-Efendim, dedim gülerken.

-Sabah sabah sen gelmediğin halde senin için okula geleyim ben, ama sen bu saate kadar uyu. Ne kadar ayıp!

Kendimden emin bir şekilde cevap vermiştim :

-Sana gitme demiştim?

-Herneyse olan oldu. Uydum bunlara geldim okula. Taha ve Doğukan ne zaman geldiler? Hani sadece Yasemin ve Buket gelecekti?

Gözlerimi kızlarda gezdirirken cevap verdim :

-Şey bilmiyorum ki. Hem sadece onlar da değil. Çocukluk arkadaşlarım da burda. Masal, Ayemir v-

Telefondan öksürme sesleri gelince sustum.

-Ne oldu?

Ardı kesilmeyen öksürükler devam edince telefondan başka sesler de duymuştum.

-Ne oldu lan? Helal helal. Ayaz sırtına vır şunun.

Ayaz'ın ismini duymamla bir an duraksasamda hemen toplardandım. Ayaz'ı aklımdan çıkaracaktım! En sonunda öksürükler durmuş Emiray konuşmuştu :

-Ayemir mi dedin sen?

Bir dakika. Ayemir dediğim için mi öksürmüştü. Gözlerimi Ayemir'e çevirdiğimde o da şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Ayemir'e bakarken cevapladım :

-Sadece Ayemir demedim. Masal, Nil ve Ayemir dedim. Neyin var senin Emiray?

Tam o esnada başını benden yana çeviren Ayemir'in yüzündeki kızarıklığı farkettim. Saniyeler içerisinde al al olan yanakları yüzümde kocaman bir gülümseye sebep olmuştu.

Telefonun birden kapanmasıyla kahkaha atmıştım. Ayemir ve Emiray demek. Bir dakika isimlerin uyumu. Ağzım açık şaşkın bir şekilde Ayemir'e baktığım sırada Ayemir yüzünü kapatıp konuştu :

-Ya bakma öyle. Öf.

Odadaki herkes gülünce Selin konuştu :
-Emiray ne dedi Aysi?

Selin'e dönüp :
-Ayemir'in burda olduğunu öğrenince boğulurcasına öksürdü. Sonra kapandı telefon. Umarım hala yaşıyordur. Dediğimde Ayemir'in tepkisini ölçüyordum. Hızla bana doğru çevirmişti yüzünü.

Sarışın olduğunu ayan beyan ortaya çıkaran kaşları havalanmış, kahverengi gözleri kocaman olmuştu.

Ayemir'in yanına gidip yanaklarını sıkma istediğimi bastırdım. Herkesin içinde değilde yalnızken yapacaktım bunu. Çok tatlıydı!

Ablam ellerini birbirine vurup ortamdaki havayı dağıttı.

-Hadi kızlar biz çıkalım da üstünü değiştirsin Aysima. Sonra da çıkarız. Diğerleri bekliyor.

Kızlar ayaklanmış kapıya doğru gitmişlerdi. Dışarı çıkıp diğer kuzen ve arkadaşlarımla topu buluşacaktık sanırım. Dün geceden sonra kendimi iyi hissediyordum. Belki de bu çok daha iyi gelirdi.

Herkes odadan çıkarken ablam hızlı olmam konusunda beni uyarmış öyle çıkmıştı.

Saat sabahın onuydu. Kimse üşenmeden sabahın köründe kalkıp bana gelmişti. Ve burdalardı. Bense kalkmaya üşenmiştim.

Dolabımdan kot askılı bir elbise çıkardım. Dün verdiğim kararda kararlıydım. Namaz da giymediğim şeyleri dışarda da giymeyecektim. Askılının altında penyesi vardı. Turuncu mavi çizgili penye geniş ve güzeldi. Uzun kollu bilekleri lastikliydi. Çıkardıklarımı üzerime geçirirken altına tayt ve çorap da giymiştim. Bonem ve şalımı alıp aynamın önüne geçtim. Saçlarımı bonenin altına almış, şalımı da özenle iğnelemiştim. Şalın bir ucunu önümdeyken, diğerini arkaya attım. Boynum ve saçlarımın görünmediğimden emin olduktan sonra gözlüğümü takıp çıkmıştım odadan.

Mutfakta gelen sesler kızların orda olduğuna işaretti. Mutfağa doğru giderken salonda Doğukan'la oturan bir başka erkek görmüştüm. O da benim kuzenim oluyordu. Abilerim ve diğerleri burda olmadığı için ikisi yalnız kalmıştı. Annemlerle beraber sohbet ederlerken onların yanına gittim önce.

-Kızım, çıkıyor musunuz?

Annemin sorusuna başımı sallayarak cevap verdim :
-Nereye gittiğimizi ve kimlerle görüşeceğimizi bilmediğim yere çıkıyoruz evet.

Annemler verdiğim cevaba gülerken başımı çevrip Doğukan ve Taha olduğunu söyledikleri kuzenlerime dönmüştüm :

-Bu arada hoşgeldiniz!

-Hoşbulduk.
Taha sevecen ve samimice karşılık verirken, Doğukan bana bakmadan cevap vermişti. Hey Allahı'ım!

-Çok geçmiş olsun Ayss.

Ays? Harika, Aysi, Sima, Simay, Adıgüzel ve Ays. Daha başka nasıl hitaplar duyacaktım acaba? Bana Aysima diye seslenen kişilerin sayısı bir elin parmak sayısını geçmiyordu resmen. Komikti gerçekten!

-Teşekkür ederim Taha' ydı değil mi?
Taha eliyle saçlarını tarayıp cevap vermişti.

-Nasıl da tanırmış biricik kuzenini! Ah evet o benim.

Gülmüştüm. Çekik yeşil gözleri, siyah gür saçları ve her iki yanağında bulunan gamzesiyle çok farklıydı. Hatta çok şirindi.

Taha'ya bakarak "Yılışık!" diyen Doğukan'a ters bir bakış atıp konuştum:

-En azından bazıları gibi gıcık değil.

Taha kahkaha atarak konuştu :
-Birde sinir bozucu.

Doğukan hiç üstüne alınmayıp sırıtarak sormuştu :

-Ne zaman gelecek senin o ergen tayfan?

Henüz cevap vermmeiştim ki Taha ayağa kalkıp pencereye doğru gitti. Perdeyi çekerek söyleniyordu:

-Bir saate geleceklerini söylediler. Üç saat geçti aradan. Kesin o gevşek Fırat bilerek bekletiyor bizi. Ay yok ya da o boşboğaz Furkan. Belki de geveze Anıl.

Taha'nın söylediklerine sadece gülmüştüm.
Fırat da onlar hakkında böyle düşünüyor olmalıydı ki onları bizim yanımıza yollamayın demişti. Niye anlaşmıyorlardı ki acaba?

Sadece onlar da değil ki Dicle Selin ve Derin de Yasemin ve Buket'le anlaşmıyorlardı. Buket ve Yasemin de aynı şekilde onlarla anlaşmıyordu. Çok da ciddi olduğunu düşünmemek suretiyle yine gülmüştüm.

Ablam içeriye elinde  dört fincan kahveyle girdiğinde bana bakarak konuştu :

-Hadi mutfağa gel sende, kızlarla bir kahve içelim öyle çıkarız.

Annemlere bakıp ablama döndüm :
-Ben burda içeyim. Annemlerle oturucam.

Kendime kahve almak için ayağa kalktığım sırada Ablam beni engellemiş kendi getireceğini söyleyince boş koltuğa geçtim.

-Aysima hiç değişmemiş öyle değil mi hala?
Doğukan'ın konuşmasıyla süt annem gülerek cevaplamıştı.

-O hep özünde nasılsa öyle olduğu için, evet bu hafıza kaybı da onda hiçbirşey değiştiremedi.

Annem konuşurken ablam getirdiği kahveyi bana uzatmıştı. Teşekkür edip aldım elimden. Ablamın tekrar çıkmasıyla annemi dinledim :

-Evet Cennet, benim kızım hiç değişmedi. Hep özünde neyse oydu. İnsanların onu değiştirmesine izin vermedi. Hep bildiği ve inandığı yolda yürüdü. Bulunduğu ortamlarda değişmedi insanları değiştirdi.
Tıpkı bir kahve gibi.

Annemin gururla bana baktığını hissettiğimde içtenlikle gülümsemiştim. Sözleri beni çok mutlu etmişti. Yalnız anlamadığım birşey vardı. Nasıl yani kahve gibi. Fincandaki kahveye bakıp sordum :

-Nasıl yani kahve gibi?

Annem kahvesinden bir yudum alarak gülümsedi. Ardından cevapladı beni:

-Bunu sana yıllar önce anlatmıştım kızım. Bunun bir hikayesi vardır.

Taha ve Doğukan da merakla dinliyordu annemi. Süt annem bana bakıp gülümserken annem konuşmaya devam ediyordu:

-Bir baba kızının günden güne çevresinden etkilenip değişime uğradığını farkeder. Gerek düşünce, gerek giyinme, gerekse konuşma olsun yavaş yavaş değişimler farkeder kızında. Onunla bu konuda konuşmak için yanına çağırır. Ona çevresinden etkilenmemesini anlatır. Nasihatler eder. Sonra kızına örnekle göstermek için şöyle der;
"Bir yumurta, bir havuç, ve biraz kahveyi kaynayan suda beklet." Aynı zamanda da kaynatmasını söyler. Kızı dediğini yapar, yumurta, havuç ve kahveyi üç ayrı cezveye koyup kaynatır. Daha sonra bu cezveleri babasının yanına getirir. Babası sorar kaynar suda kaynatılan yumurta ne hale geldi diye. Kızı yumurtanın haşlandığını söyler. Baba havucun durumunu sorar, kızı havucun yumuşak eciş bücüş olduğunu söyler. Baba kahveyi sorunca kızı kahveye birşey olmadığını söyler. Babası hikmetle anlatır bu durumu." Kızım" der. "Görüyorsun ki su yumurtayı kanatarak değiştirdi. Yumurta eskisinden çok farklı bir hal aldı. Su havucu da değiştirdi. Havuç sertken yumuşacık oldu. Ama gördüğün gibi su kahveyi değiştiremedi. Kahve suyu değiştirdi. ". İşte sende yumurta ve havuç gibi değil, kahve gibi ol der.

Ne de güzel anlatılmıştı. Hayranlıkla annemi izlerken annem gülümseyerek sormuştu bana:

-Şimdi anladın mı neden kahve dediğimi? Sen asla özenmedin insanlara, sen hep farklıydın. İnsanlar değiştirmedi seni, sen onları değiştirdin.

Başımı salladım hayranlıkla. Annemin benim hakkımda söyledikleri çok mutlu etmişti. Benim hakkımda böyle düşünüyor olmaları. Yerimden kalkıp her iki annemede teşekkür edip sarıldım. Biri Cennet'di, biri Melek. Ne de güzellerdi!

Biraz daha sohbet edip kahvemi içmiştim. Boşları alıp mutfağa gittiğimde kızların da kalktığını gördüm. Fincanları hızlıca yıkayıp çıkmıştık evden. İki gruba ayrılıp iki ayrı asansöre binip inmiştik aşağıya.

Zemin katta buluşup binadan çıkarken yine ikiye ayrılmamız gerekiyordu. Çünkü tek bir arabaya sığmayacağımız aşikardı.

-Masal yakala şunu. Birileri arabasını sadece senin sürebiliceğini söyledi. Bende Arda'nınkini alıyorum.

Masal Ablam'ın attığı anahtarı havada yakalayınca anahtara bakıp gülümserken sebebini anlamaya çalışıyordum. Sanırım sebebini öğrenmek için de aynı arabada olmamız gerekiyordu.

Ablam yanına Selin, Beray, Yasemin, Derin ve Buket'i alırken Ayemir, Dicle, ben ve Nil kalmıştık.

Herkes arabalara geçerken, Selin Yaseminle, Derin de Buket'le didişiyor, Beray da bu duruma kahkahalarla gülüyordu. Başımı iki yana sallayıp gülmüştüm bende.

Masal şoför koltuğuna geçerken bende hemen yanına oturmuştum. Dicle'nin arkadan konuşmasıyla gülmüştük.

-Ah senin şu ön koltuk sevdan!

Ben sadece Masal'ı anlamaya çalışmak için oturmuştum. Dicle ortaya geçerken, Nil ve Ayemir cam kenarına oturmuşlardı. Masal arabayı hareket ettirince arabanın dikiz aynasından sarkan M harfi çarpmıştı gözüme. Ablam'ın dediğine göre araba Musab'a aitti. M harfi de abimin isminin ilk harfi olduğu için olsa gerekti. Radyoyu kurcalayıp rastgele bir müzik açmıştım.

Masal'ı yüzünde geçmeyen tebessüm dikkatimi çekerken dikiz aynasından sarkan süse baktım tekrar. Ablamın dedikleri!

"Masal yakala şunu. Birileri arabasını sadece senin sürebiliceğini söyledi."

Olabilir miydi? Daha Ayemir ve Emiray çiftini hazmedememişken birde Masal ve Musab mı? Birden gülmeye başladığımda Masal bana bakmış sonra tekrar yola dönmüştü. Hem şaşkın hemde gergindi.

-Aysima iyi misin?

Diğerleri arkadan şaşkın şaşkın bir cevap vermemi beklerken konuştum:

-Birşey söyleyeceğim bana doğruyu söyleyin tamam mı?

Masal gözlerini kısıp bana bakarken ben gülümsüyordum. Gri gözleri kısıldığı için görünmüyordu. Sağ göz kapağının üstünde, kirpiğinin sonunda küçük siyah bir ben vardı. O ben şu an resmen kaybolmuştu. Gülmem şiddetlenince Masal cevap vermişti :

-Pek hayra alamet bir gülüş olduğunu düşünmüyorum ama sor bakalım.

Gülüşümü de tanıyordu demek. Ayemir arkadan öne doğru uzanıp hızla konuşmuştu :

-Ya bak Emiray ne dedi bilmiyorum. Ama be-

Konuşmasını böldüm :
-Hadi ama seni gördüm. Anlatsana Emiray seni mi seviyor?

Dicle ve Nil gülerken Ayemir yutkunup boğazını temizlemek adına iki kez öksürmüştü.

-Şey yani o -

Ona daha çok dönüp tekrardan araya girdim :

-Anladım, sende onu seviyorsun?

Ayemir eliyle yüzünü kapatıp başını sallayınca küçük bir çığlık attım. Dicle hayretle konuşunca ona dönmüştüm :

-MaşaAllah Aysi hiç paslanmamışsın. Nerden anladın diyecem de sen yere düşen yaprağı bile bizden önce farkedersin. Tek bir sorunun var sadece kendi söküğünü dikemiyorsun.

Sona doğru daha çok kendi kendine konuşmuştu. Bu yüzden anlamamıştım son söylediklerini. Tam cevap verecekken önüme dönüp Masal'a baktım.

-Sen peki? Abimle aranız-

Masal o an direksiyon hakimiyetini kaybediyordu ki son anda dikkatini topladı. Öyle çok gülmüştüm ki bu duruma. Heyecanlanmıştı ya da beklemiyordu. Allah'tan kazaya mahal verecek bir caddede değildik.

-Ya direksiyon başındaki şoförle konuşulmaz, dikkati dağıtılmaz bilmiyorsun musun sen!

Daha çok kendini kurtarmak için söyledikleri hepimizi güldürmüştü.

-Tamam aldım ben cevabımı yengecim.
Söylediğim üzerine Masal bana dönmüş gözlerini kocaman açmıştı. Gri gözleri şaşkın şaşkın bakarken yolu işaret ederek keyifle konuştum :

-Direksiyon başındaki şoför dikkat eder misiniz lütfen?

Masal hızla önüne dönerken konuşuyordu:

-Dicle Aysima'nın hafızasını kaybettiğine emin miyiz? Ben bir değişiklik göremiyorum da.

Dicle kahkaha atıp cevaplamıştı onu:
-Değil mi ya, bazen bana da öyle geliyor.

Biraz daha yol gittikten sonra Masal arabayı durdurunca neden durduğumuzu anlamak için etrafıma baktım. Bir marketin önündeydik.

-Ben verdiğim siparişleri alıp geliyorum. Ayemir sende gelmek ister misin?

Masal emniyet kemerini çözerken Ayemir bana bakıp dünden razı olup hızla kabul etmişti. Bu duruma  gülmüştük. Onunla Emiray hakkında daha çok konuşurum diye düşünüş olmalıydı sanırım. Ki çok da doğru düşünmüştü. Masal gelene kadar konuşmayı düşünüyordum.

Onlar arabadan inerken koltuğun üs kısmından arkama dönmüş gülen Nil'e çevirmiştim gözlerimi. Nil ona baktığımı gördüğü anda kahkaha atarak ellerini siper alırcasına önünde tutarken konuştu :

-Hayır hayır ben aşık falan değilim.
Dudağımı büzüp önüme döndüm. Sadece şaka yapacaktım. Tam o sırada radyoda çalan şarkı şöyle diyordu ;

"Kim bilir belki de bir aşk başlar."

Dicle'ye ikimiz şarkının sözüne gülerken Nil somurtup konuşuyordu.

-Allah korusun ya. Kapat şu radyoyu saçma sapan şarkı.

Dicle öne eğilip şarkının sesini ona inat yükseltince aynı zamanda eşlik etmişti. Şarkıyı biliyor olmalıydı. Arkama yaslanıp bende dinlemeye başladım.

"Dalgalanır deniz ne çıkar, durur yavaşlar. Kim bilir belki de bir aşk başlar. " diyordu şarkı. Aklıma defterin sahibi gelmişti. Camdan dışarıya baktım. Onu bulmalıydım.

"Ben özledim galiba seni, bu yüzden bu kadar sitemlerim." diye devam ediyordu şarkı. Hatırlamadığı bir insanı özleyebilir miydi insan. Ben de onu özlüyor olabilir miydim mesela? Bu şarkıyı defterin sahibinin dinlediğini düşününce içim burkulmuştu.

"Sen üzülme acıdan bu sözlerim. Karşımda görsem dolar gözlerim." Beni görünce üzülüyor muydu o? Ben onu görünce nasıl hissederdim peki?

Şarkı tekrar edince derin bir nefes aldım. Şarkı sözleri duygulandırmıştı beni. Tam o sırada bulunduğumuz caddede durakta  otobüsten inen  kişiyi görmemle donmuştum. Sadece yutkunabiliyordum. Onu düşünürken Ayaz'ı görmem etkilenmem ne demek oluyordu? Bu da mı bir imtihandı?

"Ben özledim galiba seni, bu yüzden bu kadar sitemlerim. Sen üzülme acıdan bu sözlerim, karşımda görsem dolar gözlerim..."

Ağlayacak gibi olmuştum. Defterin sahibini düşünürken böyle bir şarkıda onu görmem de ne demekti? Ben böyle hissetmemeliydim. Defterin sahibine bunu yapmamalıydım. O şu an benim için üzülürken ben bir başkasına böyle hissetmemeliydim. Bu benim elimde değildi ki ama! Dudaklarımı ısırdım ve başımı çevirdim hemen. Bulmalıydım. Gözlerimi kapatıp düşünmeye başladım. Bulmalıydım, bulmalıydım.

Bir müddet gözlerim kapalı şarkıyı dinleyerek bekledim. Birden aklıma gelen şeyle gözlerimi açıp oturuşumu düzelttim. Evet evet en iyisi buydu. Defterin sahibini bulmak için başkalarına değil direk ona soracaktım. Bunu da sadece yarın okula giderek yapabilirdim! Onu başkasına sormadan, direk ona sorarak bulucaktım. Böylelikle Ayaz denen şu değişik bakışlı çocuğun aklımı kurcalamasına daha fazla müsaade etmeyecektim. Yarın herşeyin açığa kavuşması için en büyük adımı atacaktım. Heyecanlandığımı hissettim. Yapacağım şeyi kimseye söylemeden yapacaktım. Bu yaptığım kesin bir sonuç verecekti. Bu yüzden en ufak bir şüpheye yer vermeyecek, kimsenin haberi olmadan yapacaktım. Böylelikle ne fırsatçılara mahal verecektim, nede bana yalan söyleyecek ve aklımı karıştıracak kişilerle muhattap olacaktım!

Biraz olsun kendimi iyi hissettiğimde derin bir nefes aldım. Yalnış şeyler yapmaktan, yanlış kimselere güvenmekten ve yanlış şeyler hissetmekten öyle çok korkuyordum ki...

Şarkı hala çalıyordu. Ayaz hala gördüğüm yerde miydi bilmiyorum açıkçası bilmek de istemiyordum. Sürekli bir şekilde karşıma çıkması onu görüyor olmam aklımı ve kalbimi karıştırıyordu. Cama bakmıyordum artık. Arabanın içinde dolanıyordu gözlerim. Radyoya dönüp elimi uzattım, şarkıyı kapatacakken camın tıklatılmasıyla irkilmiştim. Cama döndüğümde Emiray ve Fırat'ın tıklatıyor olduğunu gördüm. Camı indiririken diğerlerini de görmüştüm. Markete girmişlerdi. Ayaz'ın da aralarında olmaları beni biraz sakinleştirirken hala neden burda olduklarını sorguluyordum.

Emiray arabaya yaslanıp keyifle konuşunca dikkatimi ona verdim :

-Yakaladık sizi!

Kaşlarım havalanmıştı. Bize yetişmeye mi çalışmıştı? Gülmüştüm. Cidden mi, dercesine bakıyordum.

-Sen ne yaptın be Aysi, çocuk neredeyse boğuluyordu . Hani benim Ayemir yengem?

Fırat konuşurken arka koltuklara bakmıştı. Tam o sırada kaşlarını çatıp konuşmuştu Dicle'yle:

-Doğru söyle Rıfat, nereye sakladın onları?

Dicle' ye döndüğümde göz devirip başını sallamıştı. Dicle cevap vermeye bile tenezzül etmezken Fırat üsteliyordu. Arkadan Nil'in cevap verdiğini duyunca hemen arkama döndüm.

-Markete gittiler markete! Hem sanane ya sen baksana işine!

Fırat cam kapalı olduğu için Nil'i görmüyordu duyduğu sese sadece şaşırmış ve gülmüştü. Emiray'a bakıp kim bu dercesine başını sallayınca bu sefer bende gülmüştüm. Emiray sırıtarak cevap vermişti :

-Özel numara.

Fırat'ı dikkate izlediğimde gözlerinin büyüdüğüne şahit oldum. Sonra tam arkamda oturan Nil'e "camı indir camı" dercesine elini oynamıştı. Tek kaşı havada Nil'in camı indirmesini beklerken Nil'e döndüm hemen. Bir oraya bir buraya  dönmekten de yorulmuştum. Özel numara da neydi? Nil kendinden emin bir ifadeyle  umursumaz bir halde indirmişti camı.

Fırat Nil'in camının önünde bir kolunu arabaya yaslamış hafif eğilmişti. Cam indiği esnada konuşmuştu ki cam tam indiğinde konuşması yarım kalmıştı :

-Demek sensin özel nu-

Nil sarıya yakın olan  gözlerini Fırat'a dikmiş, adeta kafa tutuyordu. Fırat konuşmasına devam edemediği gibi birde hareketsiz kalmıştı. Bir iki dakika boyunca Fırat'dan ses gelmeyince Nil bıkkınca nefesini bırakıp konuştu :

-Söyle ne diyeceksin?
Aralarında ne geçmişti bilmiyorum. Ama sanırım tanışıyorlardı. Fırat'ın yüzünde anlam veremediğim bir şaşkınlık vardı. Konuşmuyor, gözlerini dahi kırpmıyordu. Ne olmuştu ona? Nil 'in terslemesinden sonra kendine gelmiş olmalıydı ki bir adım geri gidip  kendi kendine mırıldanmıştı.

-Ulan Anıl, ulan Anıl!

Anıl mı, o ne alaka şimdi? Emiray hayretle konuşunca ona dönmüştüm. Ne oluyor burda ya?

-Hadi canım!

Dicle' ye dönmüştüm bu sefer ne oluyor dercesine. Dicle gülmüş ve sessizce
"sonra anlatırım" demişti.

Nil tahammül edemezcesine bakıyordu Fırat'a artık konuşsun diye. Sonunda Fırat konuşmuştu :

-Sensin o!

Nil göz devirip başını sallamıştı bıkkınca 'Benim o' dercesine. Fırat tekrar susunca Nil oflamıştı. Fırat düşünceli ve şaşkın görünüyordu. Tam önüme döneceğim sırada
Fırat'ın gülümseyerek söyledikleri Emiray'ın kahkaha atmasına sebep olurken Dicle'yle benim aynı anda "Ne!" dememize sebep olmuştu. Bu da ne demekti böyle?

-Sensin evet, sen kabul olmuş bedduamsın!

___________BÖLÜM SONU______________

Veeeee "Fırat nehri, Nil nehrinin sularına kapılır.❤️"

Ben yine çok eğlenerek yazdım, sizde eğlenmişsinizdir umarım ^^

Bu arada Gölge'yi soranlar var. Gölge neden ortalıkta yok, nerde diye.

👣Gölge aramızda! Yani kitapta, bir yere gitmedi. Ve emin olun şu an ona dair birşeyler okumuysanız onun planları dahilinde olduğu içindir. O istemediği içindir. Ama sıkı durun, sahalara dönüşü beklediğinize değecek!

Neyse çok da şey yapmayayım şimdi skskdkld

Bir sonraki bildirim paylaşım olacak unutmayın 🤗bölüm değil diye gelmemezlik okumamazlık yapmayın olur mu? ^^ o da bugün içerisinde gelecek.

See you!💁🏻

Continue Reading

You'll Also Like

589K 21.4K 50
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
868K 38.7K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
376K 24.2K 24
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
25.6M 909K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...