Slytherin Varisi (Harry Potte...

By LadySlytherin7

357K 20.9K 19K

"...Onunla savaşmayacağım, onunla birlikte savaşacağım." More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
55
56
57
Final
Epilog
OKUR İSTEKLERİ

54

3.8K 260 447
By LadySlytherin7

Sahne geçişlerinin biraz kafa karıştırıcı olduğunu fark ettiğim için tek '*'la ayırdım, mekan farklılıkları her zamanki gibi '*****' şeklinde.

Olayın geçtiği alanı medyaya koydum, umarım kafanız karışmaz.

Bol bol yorum bekliyorum, iyi okumalar :)

Dünyada modanın başkenti sayılan Paris, o gün için pek de öyleymiş gibi görünmezken, kendi dünyalarında oldukça kaliteli ve pahalı sayılan cüppeleriyle ölümyiyenler Grindelwald'ın geliş saatinden yaklaşık yarım saat önce Champ De Mars* ve civarında konumlanmış, etrafın güvenliğini kontrol altına almıştı. Üç haftadır yaptıklarından farklı değildi ancak Yoldaşlık baskınıyla birlikte desteğe gelecek ölümyiyenler hazırda işaret verilmesini bekliyordu.

Yakın hat henüz orada değildi, orada olmaları şüphe uyandırırdı. Harry gizlenerek gitmeyi düşünse de Dumbledore'un sihrini fark etmesi büyük bir olasılık olduğu için vazgeçmiş, yakın hatla birlikte beklemeye karar vermişti.

Cisimlenmede vakit kaybı yaşamamak adına Slytherin Kalesi yerine Hogsmeade'de Domuz Kafasında beklemeyi tercih ediyorlardı. Barda toplandıklarını içeridekiler haricinde kimse bilmiyordu, Yoldaşlığın şüphelerini kabartacak her türlü ayrıntıyı düşünmüş, önlemlerini almışlardı.

Paris'te beklemekse tamamen aptallık olurdu. Gözcülerin konuşmanın tam yerini öğrenmek için şehri dolaşacağını tahmin etmek zor değildi. Fark edilme olasılıkları yüksekti.

Grindelwald, Champ De Mars'a, Eyfel Kulesi'nin altına cisimlendi. Kulenin dört ayağının içinde kalan meydan, çeşitli gösterilerin yapıldığı zamanlardaki gibi tiyatro alanına çevrilmişti.

Karanlık Lord'a sadık Fransız safkanlarsa çoktan yerlerini almışlardı. Hepsi gizli bir çağrıyla İngiltere'de yeni düzenin sorunsuz işlemesinin önündeki küçük pürüzü ortadan kaldırmaya yönelik bilgilendirilmişti.

Daveti tereddüt etmeden kabul etmişlerdi. Hâli hazırda Fransa'da yaşıyor olabilirlerdi ancak Karanlık Lordun ülkesi için savaşmaktan çekinmezlerdi. Ayrıca İngiltere mugglelardan bağımsız yeni yönetim rejimi kusursuz işliyorken kaybedilmemeliydi. Fransa başta olmak üzere tüm Avrupa bu yeni rejimi kabul etmeli ve İngiltere'yi örnek almalıydı.

Gellert, ölümyiyenlerden birini yanına çağırırken meydanda gözlerini gezdirdi. Noel arifesinde Paris dünyanın her yerinden gelen ziyaretçileri ağırlarken Champ De Mars, Eyfel Kulesi'ni ziyaret etmek isteyen turistlerle doluydu. Ne yazık, ülkelerinden güzel bir Noel tatili geçirmeyi umarak ayrılmışken aslında ölmeye geldiklerinin farkında değillerdi.

Sarışın adam kendi kendine omuz silkti. Onlara Eyfel Kulesi'nin altında ölme imkanı verdiği için kesinlikle bir teşekkür hak ediyordu. Ölümleri kuleden atlayarak intihar edenlerden bile eşsiz olacaktı çünkü katilleri Gellert Grindelwald'ın ta kendisiydi.

Yoldaşlığın katliamı önlemek adına onurlu mücadeleleri işe yaramayacaktı. Ölüm o an orada bulunan mugglelar için kaçınılmazdı. Safkan lordlar Fransız Sihir Bakanlığı'nda oldukça etkili konumlardaydı, olayı örtpas etme görevi onlarda olacaktı. Zaten Fransa Sihir Bakanlığı da çoğunluk olarak -bu gruba bakan da dahildi- Karanlık Lord destekçisiydi. Sadece dünyaya karşı resmen duyurmaktan çekiniyorlardı.

Karanlık Lord bunu bir sorun olarak görmeyerek, hatta gizli bir müttefikin yeri geldiğinde oldukça faydalı olabileceğini düşünerek görmemezlikten gelmeye karar vermişti.

"Yoldaşlık burada mı?"

Ölümyiyen sırıttı. "Evet. Üç ayrı yerde gözcüleri tespit ettik. Fark edilmediklerini sanıyorlar. Biri siz geldikten sonra kalabalığa karışıp uzaklaştı."

"Güzel, benim geldiğimi haber verdiklerine göre burada olmaları uzun sürmez. Dumbledore gelene ve karşıma çıkana kadar sakın destek çağırmayın." dedikten sonra elini sallayarak ölümyiyeni gönderip sahneye çıktı. Bu seferki konuşmasının çok uzun süreceğini sanmıyordu.

"Lady'ler, Lordlar ve Fransa'nın karanlığa sadık hizmetkarları!" Tüm ilgi zaten üzerinde olduğu için, giriş cümlesi diğerleri üzerinde pek bir etki bırakmamıştı. Ancak cisimlendiği andan beri etrafta yayılan yoğun sihri için aynı şey söylenemezdi. Büyücüler neredeyse eşsiz olan -Karanlık İşareti alanlar bizzat Lord Slytherin'in gücüne şahit olduklarından, Grindelwald'ın sihir gücüne eşsiz demeleri imkansızdı- güç karşısında mest olmuşken yakınlardaki mugglelar havada aniden artan basınç yüzünden nefes almakta zorlanır olmuşlardı.

Gellert, Yoldaşlığın gelecek olmasına karşı tetikte kalarak konuşmasını sürdürdü. "Yaklaşık bir hafta önce Fransa'da yaşanan bazı olayların bizi son derece öfkelendirdiğini bilmenizi istiyorum. Son bir aydır Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden bazı büyücüler, faaliyetlerimize karşı çıkmak üzere toplanmış bir örgütün çatısı altında Karanlık Lord'a sadık büyücülere saldırmaya cüret ediyorlar..."

Mugglelar, konusunu henüz anlayamadıkları garip tiyatroyu ilgiyle izlemeye devam ederken, kendileriyle birlikte seyirci koltuklarında bulunan -daha çok ön sıralarda, diğerlerinden ayrı oturmaya özen göstermiş halde- garip elbiseli insanların konuya ne zaman dahil olacaklarını merak etmeye başlamışlardı. Sahnedeki sarışın, yakışıklı aktör sadece onlara hitap ediyordu, bu oyunun bir parçası olmalıydı.

Grindelwald gözlerini büyücülerin öfkeli yüzlerinde gezdirirken devam etti. "Elbette, saldırılar başarılı olmaktan aciz olsa da hepsinin karşılığını misliyle veriyoruz. Ne için savaştıklarını bile bilmeyen, tek amaçları yükselen bir ideolojinin önünü kesmeye çalışmak olan kör ve geri kafalı büyücüler sürüsüne karşı üstünlüğümüz son derece açık, dostlarım. Gölgelerin ardında saklanarak kaderlerinden kaçmaya çalışan, birkaç başarısız saldırıyı öne sürerek kendilerini kahraman ilan eden korkaklar sizi endişelendirmesin. Bizi tahrik ederek sadece kendi ölümlerini kesinleştirdiler."

Ölümyiyenlerden coşkulu sesler yükselirken sırıttı. "Evet, dostlarım! Karanlık Lordun yükselişinin önüne kimse geçemeyecek! Dünya karşısında diz çöktüğünde, biz sadık askerler olarak onurlanacağız!"

Kalabalığın coşkusu gittikçe artarken sonunda beklenen şey gerçekleşmişti. Yoldaşlık duvarların olmamasından faydalanarak direkt olarak Champ De Mars'a cisimlenmiş, vakit kaybetmeden önceden yerlerini bildikleri ölümyiyenlere ardı ardına lanet yollamaya başlamıştı.

Grindelwald bulundukları meydanın dışında kopan kıyameti neredeyse anında fark ederek bulundukları alanı çevreleyen sessiz bir büyü yaptı. Bu muggleların kulenin altından çıkmasını, daha doğrusu kaçmasını engellemek içindi.

Champ De Mars'ta kulenin altında bulunanlardan başka muggle yoktu, park Grindelwald'ın konuşmasının başladığı sıralarda nöbetteki ölümyiyenlerin kafa karıştırma büyüleriyle boşaltılmıştı.

Seyirciler arasındaki safkanlar zamanın geldiğini anladığında ayaklanarak bulundukları alanın çevresini sarmaya başladı. Mugglelarsa korkmakla etkilenmek arasında kararsız kalmıştı. Olanların gerçekçiliği onları korkutuyordu ancak imkansız olduğu düşüncesi onları görsel efektlerin kusursuzluğunu takdir etmeye itiyordu. Arkalarında, parkta kopan kıyamettense habersizlerdi.

Yoldaşlık üyelerinin sayıca üstünlüğü Eyfel Kulesinin altına konuşmanın yapıldığı yere ulaşmalarını kolaylaştırırken Fransız safkanların çatışmaya katılması uzun sürmedi.

Gellert, Yoldaşlık hâla kendisine ulaşamamışken daha fazla ertelememesi gereken şeyi yaptı. Birkaç tereddütsüz asa hareketi, kulenin altındaki tüm muggleların ölmesi için yeterli olmuştu. Bu üç haftadır yaptığı konuşmaların en zevkli kısmıydı. Her ne kadar artık savaşmak yerine gizlilik politikasını savunsa da hâla mugglelardan nefret ediyordu. Aciz ve aşağılık tür ölmeyi hâla hak ediyordu.

Üstünlük Yoldaşlık'ta gibi görünürken Dumbledore memnun ancak gelecek desteğe karşı dikkatli halde kulenin altında Grindelwald'ın konuşma yaptığı sahneye, eski dostunun tam arkasına cisimlendi.

Gellert yoğun sihir gücünü anında hissederek arkasını döndü. Herkes o anı beklediğinden Dumbledore'un gelişinin fark edilmesi çok kısa sürdü, ihtiyarın Grindelwald'ın yakınlarında belireceğini herkes tahmin edebiliyordu.

Gellert, duygu barındırmayan sesiyle "Sonunda geldin." dediğinde ihtiyar kaşlarını kaldırdı.

"Beni beklediğini bilseydim daha erken gelirdim, eski dostum."

Grindelwald ihtiyarın hitabına karşılık öfke dâhi hissetmezken asasını kaldırdı. "Bundan sonrası ikimizin savaşı, Albus. Korkaklığı bırak ve savaş."

Dumbledore, sarışın adamın ağzından kendi adını duymasıyla ürperirken asasını elinde hazır tutuyordu ancak hâla kaldırmamıştı.

*

İhtiyarın gelişi üzerine vakit kaybetmeden gönderilen işaretle birlikte hazırda bekleyen ölümyiyenler parka cisimlenmiş, iki tarafın sayılarının neredeyse eşitlenmesini sağlamışlardı. Tabi bu durumda üstünlük karanlık tarafa geçmiş sayılırdı.

Harry, Draco'yla birlikte direkt olarak kulenin yanına cisimlenmişti. Grindelwald'ın Dumbledore'u orada bekleyeceğini biliyordu, planı birlikte yapmışlardı. Gözlerini tiyatro alanına çevirdiğinde gördüğü cesetler bir an için zevk verirken iki eski dostun hâla orada olduğunu teyit edince Draco'ya "Sen sağdan git." diye basit bir emir verdi.

İki genç neredeyse aynı anda uçuşa geçerken yere yakın halde kulenin etrafında çember çizerek ilerlemeye başladılar. Tabi sadece uçmuyorlardı. Yanlarından geçtikleri her Yoldaşlık üyesini tereddüt etmeden öldürüyorlardı.

Fransız safkanlar çatıştıkları adamların nasıl öldüğünü sorgulamayıp vakit kaybetmeden kuleden uzaklaşıp asıl savaşın olduğu yere yönelmişlerdi.

Yarım bir çember çizdikten sonra birbirleriyle tekrar karşılaştıklarında yere indiler. Harry aceleyle sarışının kolundan tutarken "Sen diğerlerinin yanına git, Hermione'den fazla uzaklaşma." diye emretti.

Draco, barda bekledikleri tüm süre boyunca sıkça duyduğu emri bu sefer diğerlerinin aksine ciddiyetle karşılayıp başını sallayarak onaylamıştı. Vakit kaybetmeden tekrar uçuşa geçti.

*

Destek kuvvet Champ De Mars'ta belirdikten sonra vakit kaybetmeden savaşa dahil olurken, yaklaşık on ölümyiyen diğerlerinden ayrılarak parkın etrafına cisimlenme duvarı yapmaya koyuldu. Yoldaşlık buradan kesinlike sağ çıkmamalıydı.

Duvarlarla birlikte, içerideki kıyametin dikkat çekmemesi adına önceden yapılan kafa karıştırıcı büyülere yenilerini de eklemeye koyulmuşlardı. Davetsiz misafirlerin önlenmesinin yanı sıra dışarıdan bakıldığında her şey normalmiş gibi görünmesi de sağlanmalıydı.

Bellatrix, Hermione'nin etrafında kalmaya dikkat ederek önüne gelen herkese zevkle öldürücü lanetler gönderiyordu. Draco gibi hatta tüm elit grup gibi o da bizzat Prens tarafından uyarılmıştı ama işin aslı Hermione'ye göz kulak olmak için birilerinden emir almasına gerek yoktu, tabi kızın korunmaya ihtiyacının olup olmaması da tamamen farklı bir tartışma konusuydu.

Biraz ilerisinde kendisine neredeyse tıpa tıp benzeyen cadıyı gördüğünde yeni hedefi belirlenmişti. Arkasının dönük olduğu bir anda tereddüt etmeden asasını salladı. Andromeda tam sırtından yediği lanetle yere yığılmıştı.

O sırada yanına konan siyah sis hızla dağılırken Draco vakit kaybetmeden çatışmaya dahil oldu. Bakışları sık sık kız kardeşinin bedenine dönse de savaşmayı bırakmamıştı.

"Bella! Git!" diyen sesle bir an için yeğenine baktı, bir yandan da üzerine gelen bir laneti kalkanla savuşturmuştu.

"Ne?!" diye sorduğunda Draco kadına dönmeden seslendi.

"Git ve Andromeda'yı al. Sirius ve Rodolphus burada, sensiz birkaç dakika idare edebiliriz!" Bellatrix sanki bu teklifi bekliyormuş gibi tereddüt etmeden uçtu. Birkaç saniye içinde Andromeda'yı almış ve cisimlenme duvarlarının dışına çıkmıştı.

*****

Daha önce sadece bir kez, kız kardeşinin nasıl bir yerde yaşadığını merak ettiği için gelerek uzaktan incelediği evin önüne cisimlendikten sonra, hafifletme büyüsü yaptığı kadını kucağında taşıyarak hızla kapıyı yumrukladı.

Kapı bir dakika bile sürmeden açılırken, Nymphadora karşısında gördüğü sahneyle donakaldı. Bella'ysa bunu umursamayacak kadar panik içindeydi. "Çekilecek misin yoksa zor mu kullanmalıyım!" diye bağırdığında kız şoktan çıkarak yerinde sıçramıştı.

Aceleyle kapının önünden çekilirken teyzesini salona yönlendirdi. "Neler oluyor?" diye panikle sorarken Bellatrix kucağındaki kadını koltuklardan birine yatırıyordu.

"Onu sersemlettim..." dediği sırada yeğeninin çığlığa benzer bağırışı sözünü kesmişti.

"Annemi mi lanetledin! O senin kız kardeşin!"

Bellatrix, yeğeninin kolunu yakalayıp kendine doğru çekerken yüzü korkutucu bir hâl almıştı. "Onu sersemlettim çünkü bundan daha ağır büyülere maruz kalabilirdi. Özellikle senin tahmin etmenin çok kolay olduğu büyülere! Şimdi sakin ol ve onun yanında kal. Benim geri dönmem gerekiyor."

Bakışlarında Blacklerin tanıdık deliliği olmasaydı ve sesi son derece duygusuz çıkmasaydı Nymphadora teyzesinin annesine karşı merhametli davrandığını düşünebilirdi.

Bellatrix yeğeninin gözlerine birkaç saniye daha baktıktan sonra kızı ileriye doğru savurarak hızla salondan çıktı. Nymphadora, teyzesinin ardından şok içinde bakarken sızlayan kolunu ovalıyordu. Sonunda gerçekliğe döndüğünde hızla annesine yöneldi.

*****

Draco'nun uzaklaşmasından sonra Harry düello yapan iki büyücüye baktı. Dumbledore'un eski dostuna karşı sadece kendini savunduğunu görebiliyordu. Bu sefer ihtiyarın kaçmasına müsaade etmeyecekti.

Gözlerini bir an için kararsızlıkla etrafta gezdirdi. Bakışları Seine Nehri'nde biraz daha fazla oyalanırken zihninde babasına seslendiyordu. "Sence Gellert ihtiyarı tek başına yenebilir mi?"

Lord, "Bildiğin soruları neden soruyorsun?" diye cevapladığında kendi kendine omuz silkti.

"Emin olmalıyım, bu da sadece senden duyarsam olur." Lord, çocuğun zihninde dönen planları duyduğu için vakit kaybetmeden cevapladı.

"İkisinde de asa avantajı yok. Gellert geçmişte mürver asaya rağmen kaybetmişti ancak kazanmak istiyor da sayılmazdı. Şimdiyse o zamanların aksine Dumbledore'u eski bir dost olarak görmüyor. Dumbledore içinse Gellert hâla gençliğinde ortak tutkular paylaştığı eski bir dost. Son karşılaşmalarında sadece savunma yapması bunu fark etmeyi yeterince kolaylaştırıyor. Güç olarak şansları yarı yarıya sayılsa da duygusal olarak Grindelwald avantajlı durumda. Duyguların önemini ilk elden öğrendiğimiz için bunu göz ardı edemeyiz. Yani evet, Gellert ihtiyarı tek başına yenebilir. Yenmeli de. İkinci kez elinden kaçırırsa ilki kadar hoş karşılamayacağım." Tabi, ilkini ne kadar hoş karşıladığı tartışılırdı.

Harry hem aldığı cevapla hem de paylaştığı fikrin açıkça reddedilmemesiyle tereddütünün ortadan kalktığını hissederken memnuniyetle sırıttı. "Güzel, o halde Gellert Dumbledore'la savaşırken ben de ihtiyarın bu sefer ölümünden kaçamamasını sağlacağım."

Lord, varisine cevap vermedi. Sessizliği yapacaklarına onay verdiğini gösteriyordu.

Harry vakit kaybetmeden yerden havalandı. Seine Nehri ve Eyfel Kulesi arasında bir yerde durduğunda yerden yaklaşık yüz metre yüksekteydi. Siyah sis dağılmıştı ve varis havada asılı duruyordu. Eyfel Kulesiyse tam olarak Champ De Mars ve varisin ortasında kalıyordu, yani Yoldaşlığın ya da ölümyiyenlerin kulenin etrafında dolaşmadan onu görmesi veya hedef alması imkansızdı.

Karanlık Lordun nazik ama itiraz istemeyen önerisi sayesinde yanına aldığı Mürver asayı cüppesinin iç cebinden çıkardı. Gün boyunca kullama niyeti olmamıştı hatta kullanmamakta son derece kararlıydı ancak şimdi kullanması oldukça faydalı olacak gibi görünüyordu.

Nehre yönelttiği asayı hafifçe sallayıp yukarı doğru kaldırdığında su direktiflerine uyarak havalanmıştı. Kontrolü kaybetmeden yönünü kuleye çevirirken suyu da beraberinde götürüyordu.

Mürver asanın ucuyla küçük bir çember çizdiğinde su Eyfel Kulesinin etrafını sardı. Çizmeye devam ettiği çemberlerle birlikte kalın bir tabaka halindeki su kulenin yarısını içine hapsetmişti. Kendi kendine sırıttı. Albus Dumbledore'a kaçacak tek bir delik bile bırakmamıştı.

*

Eyfel Kulesini saran su Champ De Mars'taki büyücülerin dikkatini çekerken bir an için hepsinin hissettiği şaşkınlık yüzünden dikkati dağılmıştı.

Bu tarz büyülere alışkanlıkları sayesinde yakın hattın kendini toparlaması kısa sürmüştü. Birkaç kişiyi hazırlıksız yakalayarak etkisiz hâle getirdiklerinde, diğerleri de büyünün etkisinden çıkmıştı.

Yoldaşlık kaybetmek üzereydi. İki tarafta da kayıplar vardı. Bartemius Crouch'un ölümü yakın hat için büyük bir kayıptı. Aynı şekilde Crabbe Sr. ve Yaxley de öyleydi.

Bunun yanı sıra Bellatrix ve Rodolphus, Rabastan'ı uzun süredir göremiyorlardı. Bu yüzden resmen gözleri dönmüştü, kontrol edilemez hâldelerdi. Neyse ki kontrol edilmelerine gerek yoktu, oradaki herkesin ölümü kesinleşmişti.

Hermione "Hey Granger!" diye kendisine seslenildiğini duyunca karşısındaki adamın karşılamakta geç kaldığı bir lanet gönderdi. Adam büyü çarptığı an toza dönerken kız sesin geldiği tarafa döndü.

Kızıl saçları gördüğünde şaşırdığını inkar edemezdi. Kızın bu zamana kadar dayanması imkansızdı. "Ginny! Burada ne işin var? Karargâhtan burnunu bile çıkartman yasak sanıyordum." diye alay etti eskiden arkadaş olduğu kızla.

Biricik sevgilisi (!) sayesinde korumaları çevresini sarmıştı bu yüzden rahat sayılırdı. Kızıl, bunu nereden bildiğini sorgularken cevap vermekten geri kalmadı. "Anlaşılan sen de korumaların olmadan çıkamıyorsun."

Hermione gözlerini devirirken bir an için Harry'den bunun acısını nasıl çıkaracağını düşündü.

Tam cevap verecekken Ginny, kendisine çarpmak üzere olan büyüyü son anda fark ederek saptırmıştı. Hermione bakışlarını lanetin geldiği yöne çevirince Bellatrix'in kendisine baktığını gördü.

'Gerçekten mi?' der gibi bir ifadeye büründüğünde cadı cevap olarak omuz silkmekle yetişmişti.

O sırada Molly Weasley kızını arkasına alarak "Benim kızım değil, sürtük!" diye meydan okudu.

Bellatrix sırıtırken Hermione tekrar karşısında dikilen kıza dönmüştü. Cadı, "Seni öldürdüğümde çocuklarına ne olacak?" diye alay etti. "Üstelik emanet edeceğin bir babaları da yok." dedikten sonra üzülmüş gibi dudaklarını büzmüştü.

Kadın, "Çocuklarıma dokunamayacaksın!" diye çığırarak güçlü bir lanet gönderdiğinde Bellatrix kolaylıkla karşıladı.

"Aydınlığın böyle büyülere karşı olduğunu sanıyordum." diye alay ettiğinde kadından gelen ikinci bir büyüyü daha karşılamak zorunda kalmıştı.

Öğretici bir edayla, "Hayır hayır! Yanlış yapıyorsun!" diye seslendi. "Doğrusunu zevkle gösterebilirim!"

Bellatrix ardı ardına lanet göndermeye başladığında Ginny, bir an için endişeyle annesine bakmıştı. Hermione kızın dikkat dağınıklığını affetmedi.

Kızıl, çarpan büyüyle geriye doğru savruldu. Birkaç metre ileride yere düştüğünde çoktan ölmüştü.

Molly, kızıyla aynı hatayı yaparak cansız bedene doğru döndüğünde, acısını haykıracak kadar bile vakti olmamıştı. Öldüren lanet sırtından vurduğunda yere yığıldı.

Bellatrix ellerini çırparak kahkaha attı. "İşte benim kızım! Bunu ona ben öğrettim!"

Hermione kadının haline gülmek istese de, eski bir arkadaşını bu şekilde öldürmek kalbine büyük bir vicdan azabı çökmesine neden olmuştu.

*

Kulenin altındaki iki büyücü, etrafında gerçekleşen olayların ve yalnız kaldıklarının farkında olarak düellolarına devam ediyorlardı. İkisi de yakınlarındaki üçüncü sihir kaynağının farkındaydı. Yayılan güç fark edilmeyecek gibi değildi.

Dumbledore, çoğunlukla savunma büyüleri yaptığı düello sırasında bir yandan da bunu düşünüyordu. Harry Potter olduğundan emindi, Voldemort çocuk olmadan oraya gelmezdi ve dördüncü bir gücün varlığını hissettiği yoktu.

Asıl soru nerden orada olduğuydu. Çocuk savaşmaktan kaçmazdı, meydanda diğerlerinin yanında olması gerekiyordu. Eğer ikiliye müdahale etmeyi düşünseydi zaten çoktan kendini gösterirdi ancak bunu da yapmamıştı. Sadece orada durması ihtiyara pek de işine gelmeyecek hamleler yapacağını hissettirmeye başlamıştı.

Kulenin etrafındaki yeni hareketliliği fark ettiklerinde, Grindelwald tetikte kalsa da lanet göndermeyi keserek etrafında hızlıca göz gezdirdi. Büyük bir su kütlesi etraflarını bir kafes gibi sardığında Dumbledore'un merakı giderilmiş oldu. Karanlık Prens onun kaçmasını önlemeye çalışıyordu.

"Anlaşılan birimiz ölmeden buradan çıkamayacağız." diye seslendiğinde ihtiyar ilgisini tekrar eski dostuna yöneltmişti. Gellert memnuniyetle sırıttı. "Ben seni öldürdükten sonra buradan rahatlıkla çıkabilirim ancak senin için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, Albus. Muhtemelen beni öldürdükten sonra tonlarca suyun içinde boğulacaksın."

"Seni öldürmek gibi bir niyetim yok. Ancak esir almayı düşündüğümü inkar edemem." derken ses tonu yatıştırıcıydı. Grindelwald soğuk bir kahkaha attı. Gerçekten kendisini yumuşatabileceğini falan mı sanıyordu?

"Benimse tek niyetim seni öldürmek. Artık kaçış yolun da kalmadığına göre, savaşmayı seçebilirsin. Tabi yenebileceğine inanıyorsan." Dumbledore, küçümsenmesine karşılık sadece anlayışla gülümsedi.

"Bana öfkeli olduğunu biliyorum..."

Grindelwald düz bir sesle "Sadece kendini fazla önemli sanıyorsun." diyerek sözünü kesti. Dumbledore'sa gülümsemesini bozmamıştı. Mimiklerini kontrol etmede son derece profesyoneldi.

"Yine de birkaç şey söylememe izin ver..." Duraksadığında bir cevap alamayınca bunu sessiz bir onay kabul ederek devam etti. "Yıllarca senden kaçtığım için üzgünüm, senden hiç özür dileme fırsatım olmadı. Eğer yanında olsaydım işlerin kontrolden çıkmasını önleyebilirdim, yıllar içinde amaçlarından saparak bir katile dönüşmende en büyük suçlu benim."

Grindelwald ihtiyarın sözlerine karşı hiçbir şey hissetmezken, tereddütlüymüş gibi bakışlarını kaçırdı. Gerçekten konunun nereye varacağını merak ediyordu.

Dumbledore eski dostundan aldığı tepkiyle cesaretlenerek bir adım öne çıktı. "Ariana'nın ölümü beni oldukça sarsmıştı, gerçeklerden korkuyordum. Ve sen de ortadan kaybolarak beni bilinmezliğin içinde bırakmıştın."

Grindelwald ihtiyara yaptığı şeyin işe yaramayacağını, onun bir vicdanı olmadığını söylemek istese de sessiz kaldı. Ariana'yı manipülasyonlarına alet etmeye cüret etmesi daha da meraklanmasını sağlamıştı. İhtiyar gerçekten kaçabilmek için her yolu deniyordu.

Ancak göz önünde bulundurmadığı bir gerçek vardı. İnsanları kullanmak veya manipüle etmek onun uzmanlık alanıydı. İnsanların tutkularını veya duygularını kullanmakta ustaydı. Birini kandırmak için nelere başvurması gerektiğini, insanların neye nasıl tepki vereceğini ondan iyi kimse bilemezdi. Bu yüzden kolay kolay da kandırılamazdı.

Ayrıca karşısındaki insanı okumakta da son derece iyiydi. Birinin ne zaman yalan söylediğini, ne zaman mutlu olduğunu veya ne zaman üzüldüğünü mimikleri hiç değişmese bile anlayabilirdi. Çünkü gözler yalan söyleyemiyordu. Bu zihinfend değildi, onun temeliydi. Zihinfend ilmi tamamen buradan yola çıkarak keşfedilmiş ve geliştirilmişti.

Dumbledore sessizlikten daha da cesaretlenerek devam etti. Buradan çıkmak için tek yolu vardı, o da Grindelwald'ı ikna etmekten geçiyordu. Kullanabileceği her kozu kullanmalıydı."Birlikte savaşmayı çok isterdim. O zaman tutkularının peşinde giderken yanında olmak tek hayalimdi. Senin yanında olmak tek hayalimdi."

Gellert konunun gideceği yeri anladığında elini kaldırarak ihtiyarı susturdu. Elbette Albus'un kendisine karşı arkadaşlıktan daha fazlasını hissettiğini biliyordu. Bunu kullanmaktan hiçbir zaman çekinmemişti. Evet, Albus onun her zaman kendine denk tuttuğu tek arkadaşıydı ancak idealleri her şeyden önemliydi. Çıkarları uğruna kimseyi kullanmaktan çekinmemişti. Ariana'nın sarsıcı ölümü kendisine gelmesini sağlamasaydı buna tereddütsüz devam edeceğinden şimdi bile emindi.

Ariana'nın hastalanma nedeni her aklına geldiğinde Grindelwald'ın mugglelara öfkesini daha da alevlendiriyordu. Bu yüzden her zaman gezilerinde onu da yanında götürmeyi savunmuştu. Kızdaki muazzam gücün belki de bir tek o farkına varıyordu.

Albus Dumbledore tutkularına kız kardeşi yüzünden bağlanmış olabilirdi ancak sonunda fikirleri değilmiş, mugglelarla dostluk kurmayı savunur olmuştu. Bundan utanmalıydı. Şimdi hissettiği aşkı canını kurtarmak uğruna kullandığı için de utanmalıydı.

Daha fazla buna dayanamayacağına karar verirken ifadesiz bakışları hâla kulenin çevresinde dönen suda geziyordu.

"Bir şeyi anlamıyorsun, Albus." derken sesi son derece sakindi. "Benim duygularımla oynayamazsın." Yüzü hâlinden memnun bir ifadeye büründü. Dumbledore eski dostunun yüzündeki ifadeyi okumaya çalışırken, asa tutan elin sıkılaştığını fark etmemişti.

Grindelwald gözlerini tekrar karşısındaki adama çevirdi. "Çünkü benim duygularım yok."

Asanın havada düz bir çizgi çizişiyle yapılan sessiz büyü karşılanmaya fırsat vermeden etkisini gösterirken, Albus Dumbledore boğazındaki kusursuz kesikten akan kanlarla birlikte yere yığıldı.

Gellert, karşısındaki cesede bakarken hiçbir şey hissetmedi. İdealleri onun için her zaman öncelikli olmuştu. Ve bu yolda kimin öldüğü pek de önemli değildi.

Yavaşça sol kolunu sıyırdıktan sonra ölümyiyenlere bekledikleri işareti verdi.

*

Harry Dumbledore'un öldüğünü haber veren işareti aldığında memnuniyetle sırıttı. Suyu kulenin etrafından çekerek tekrar ait olduğu yere bırakırken çıkan tüm sese rağmen ölümyiyenlerin kahkahalarını duyabiliyordu.

Kulenin altına geldiğinde gördüğü manzara garip bir haz hissettirmişti. Grindelwald'a doğru yaklaşırken "Bu anı uzun zamandır bekliyorum." diye seslendi.

Sarışın adam bakışlarını cesetten çekerek Slytherin varisine çevirdi. "Benim kadar değil, prens."

Harry güldü. "İmza büyün, ha? Eminim ilk gösterdiğin kişi odur, ne kadar ironik değil mi?"

"Evet öyle." diye basitçe söyledikten sonra aklına bir şey gelmiş gibi kaşlarını çattı. "Bizi buraya hapsetmenin nedeni onun kaçışını önlemek miydi yoksa benim onu öldürmeden burdan çıkamayacağımı göstermek miydi?"

Harry soruya şaşırarak kaşlarını kaldırsa da cevaplamakta bir sakınca görmedi. "Kaçmasını önlemekti. Ayrıca eğer onu öldürmeyi ikinci kez başaramazsan bu utanç yüzünden intihar edeceğini düşünmüştüm. Bu yüzden sana bir iyilik yaparak başarısızlığının sonucunu garantiledim. Kötü mü yapmışım?" Son cümlesini kurarken yüzüne saf bir merak yerleştirdiğinde adam güldü.

"Ah, hayır kesinlikle doğru düşünmüşsün. Belki intihar etmezdim ama Karanlık Lord olanları öğrenince intihar etmeme gerek kalmazdı değil mi?"

Harry bir kez daha güldükten sonra ciddileşerek "Hadi," dedi. Parktaki savaş hâla sürüyor sanırım, müdahale etsek iyi olur, fazla uzadı."

Aslında savaş çoktan bitmişti ancak bundan henüz haberdâr değillerdi.

Grindelwald başını sallayarak onayladıktan sonra Prens'in arkasında yürümeye başladı. Harry arkasını dönmeden "Bu arada," diye seslendi. "Kazanacağından emin olmadan hiçbir şey yapmadım."

*****

*Champ De Mars, Paris'teki halka açık, büyük ve yeşil alanın adıdır. Eyfel Kulesi bu parkın içindedir.

Evet, beklenilen an sonunda gerçekleşti ve uzun zaman sonra ilk kez 3200 kelime...

Artık kurgunun hemen bitmesini istiyorum çünkü işler ciddileştikçe etkişelim azalıyor :(

Kalemimden okumak isteyeceğiniz bir kurgu varsa ve paylaşmak isterseniz önerilerinize açığım. Aklımda bir kurgu var ama daha fazla içime sinen bir fikir olursa değerlendirebilirim. Mesaj atabilirsiniz. :)

*****

Continue Reading

You'll Also Like

16.9K 1.1K 32
"Kaç yaşındasın?" "Se-Sekiz..." "Annenin adı ne?" "A-annem yok," dedi Uralp yutkunmaya çalışarak. Kadın gülümsedi. "Babanın adı ne?" Uralp sarışın...
3.7K 257 41
Çünkü sonunda Kakashi amacına ulaştı. Sadece Konoha'daki en ölümcül silahları yaratmakla kalmadı, aynı zamanda tüm ninja dünyasının en ölümcül silahl...
396K 36.3K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
883K 70.7K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...