Slytherin Varisi (Harry Potte...

By LadySlytherin7

357K 20.9K 19K

"...Onunla savaşmayacağım, onunla birlikte savaşacağım." More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
Final
Epilog
OKUR İSTEKLERİ

35

4.5K 310 99
By LadySlytherin7

Karanlık Lord kahvaltı saatinde salona girince varisini koltukta oturmuş gazete okurken buldu. Göz ucuyla bakarken gazetenin Gelecek Postası olmadığını fark etti. "Ne okuyorsun?"

Harry bakışlarını gazeteden çekerken "Bir muggle gazetesi," dedi. "Yoldaşlık mugglelarla ne kadar iç içe diye kontrol ediyorum. Sihir dünyası kadar muggleları da takip etmeliyiz. Ölümyiyenler böyle bir konuda bocalayacağı için kendim yapmaya karar verdim. Gerçekten, düşmanını tanımak adına hiçbir şey bilmiyorlar."

Voldemort çocuğun iki konuda da haklılığını kabul ederken kahvaltı masasındaki yerine oturdu. Bunun üzerine Harry de gazeteyi bırakıp masaya yöneldi.

"Dikkatini çeken bir şey var mı?"

"Bir hafta önce başbakanın savunma ve içişleri bakanlarıyla toplantı yapması dikkatimi çekmeli mi?" Elbette dikkatini çekmişti, başbakan halkına yansıtmasa da kesinlikle bakanlarını uyarmıştı.

"Mugglelar arasında ajanımız yok. En kısa zamanda birkaç üst düzey yetkiliye imperius yapmalıyız."

Harry başını sallarken adamın düşüncelerini takip ettiğinin farkında olduğundan konuşmadı. İmperius lanetinin fark edilme risklerini uzunca tartışmaları gerekecekti çünkü lanet mugglelarda daha fark edilir olabilirdi. Ayrıca eğer yapacaklarsa, kontrol altına alacakları kişiyi kendileri seçmeli ve kesinlikle bir ölümyiyene yaptırmamalılardı.

Safkanlar muggle yaşantısından çok uzaktı, mutlaka iz bırakırlardı ve bunu bir yoldaşlık üyesinin anlaması kötü olurdu. Muggle sevgileri yüzünden kirli kan olarak adlandırılan Weasleyler bile onların yaşantısı hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı.

Neyse ki ölümyiyenlerin liderleri birer melezdi ve ne kadar memnun olmasalar da Hogwarts'a çağırılana kadar mugglelarla yaşamışlardı.

"Hermione'ye kalede kalmayı teklif etmek istiyorum." dediğinde daha çok soru soruyordu.

Voldemort varisine kısa bir bakış attı. "Bunu konuşmaya bile gerek görmemiştim. Tabi kendisi de isterse isterse, ailesinin yanında kalmak isteyebilir."

Cisimlenmek muazzam bir büyü olabilirdi ama Harry kızın her gece dünyanın diğer ucuna gitmesini istemiyordu.

"İkna edebileceğimi düşünüyorum." demekle yetindi.

Öğleden sonra yapılacak toplantıdan önce gece malikaneye geri dönen oğlundan olanları öğrenen Lucius Malfoy, ayrıyetten konuşmak için kaleye geldi. Zaten söylemesi gereken başka şeyler de vardı.

Lordunun izniyle salona girdiğinde olması gerektiği gibi, önce dizlerinin üstüne çökerek efendilerini selamladı, sonra yine lordunun izniyle ayağı kalktı.

"Olanları duydun mu, Lucius?"

"Draco'dan öğrendim, lordum. Söylediklerinden anladığım kadarıyla mugglelarla işbirliği yapıyor olabilirler. Bayan Granger'ın adresi dediği gibi bakanlıkta kayıtlı değil hatta iz sürülmemesi için eski kayıtları da sildirmiştim."

"Birini sorguladık. Tahmin ettiğimiz gibi Yoldaşlıktan çıktı. Dumbledore adresi nereden bulduğunu diğerleriyle paylaşmamış. Ayrıca muggle başbakanının bakanlarıyla konuştuğunu da biliyoruz. İhtiyarın başbakanla işbirliği yaptığı çok yüksek bir ihtimal, hatta neredeyse kesin." Harry kısaca açıklarken Lucius Malfoy ona dönmüştü. Düşüncelerini dile getirmekten çekinmedi.

"Bayan Granger'a karşı böyle bir hamle yapılmasının nedeni size ulaşmak veya gözdağı vermek olabilir, prens. Anladığım kadarıyla çok geç fark edilmişler, saldırmak için yeterince vakitleri olduğunu düşünüyorum."

Harry dişlerini gıcırdatarak konuştu. "Zaten öyle, Lucius. Dumbledore turnuvada başaramadığı şeyi yapmaya çalışmış. Beni öldürme emri vermiş."

Lucius Malfoy bakışlarını kızıl gözlere çevirdi. "Efendim, böyle bir hamleyi karşılıksız bırakamayız. İzin verirseniz misilleme yapmak için en doğru yerleri seçip saldıralım."

"Bunu toplantıda konuşacağız Lucius. Şimdi söylemek istediğin konuya gelebiliriz."

Lucius Malfoy yerinde kıpırdanmamak için kendine engel olurken "Tabi, efendim." dedi. "Kovuk'ta ele geçirilen iki esirden biri hakkında konuşmak istiyordum."

Harry kaşlarını kaldırırken "Nymphadora Tonks?" diyerek tahmin yürüttü. Lucius başını salladı.

"Bayan Tonks'un yoldaşlık üyesi olmadığını biliyorum..." Harry şaşırdığını belli etmekte bir sakınca görmedi.

"Bir bulanığın kızına kefil mi olacaksın, Lucius? Sana bunu yaptıran ne?" Bu kelimeyi kendi düşündüğü için değil, Malfoyların düşüncelerini yansıtmak için kullanmıştı.

Odadaki üç kişi de, Malfoyların büyücüler arasında en çok safkan takıntısı olanlardan biri olduğunu biliyordu. Blackler ve Malfoylar mugglelara olan düşmanlıklarını göstermekte asla çekinmemiş, ailelerinden böyle düşünmeyenleri afaroz etmişlerdi. Bahsedilen kişinin, Nymphadora Tonks'un annesi Andromeda Tonks bir muggle doğumluyla evlendiği için evlatlıktan reddedilmişti. Andromeda, Bellatrix'in kız kardeşi, Narcissa Malfoy'un ablasıydı.

Lucius, "Narcissa..." diye mırıldandı. "Ara sıra ablasını ziyarete giderdi. Andromeda gelmese de Nymphadora Hogwarts'ta okuduğu zamanlarda bazen tatillerde bize gelirdi. Narcissa çocuklara karşı fazla merhametli."

Lucius, her ne kadar anlaşmalı bir evlilik yapmış olsa da karısını seviyordu, isteklerine karşı çıkıp üzmek istememişti. Kendisi bakanlıkta her gün melezlerle muhattap olmak zorundayken karısının safkan ablasıyla görüşmesini kabullenebilmişti.

Narcissa Malfoy, üç Black kız kardeşin en küçüğüydü ve istisnalar hariç her Black gibi ailesine ve ailesinin savunduklarına bağlıydı. Ne var ki aile bağları kendisi için her şeyden önemliydi. Zaten, Andromeda da kardeşlerinden nefret ediyor sayılmazdı, sadece zıt ideolojileri savunmak onları ayrı düşmeye mecbur bırakıyordu.

Narcissa'nın aileden aforoz edilmiş ablasını çok nadir de olsa ziyarete gittiği olmuştu, tabi bundan kocasından başka kimsenin haberi olmuyordu. Hatta kadının bulanık kocası bile Narcissa'nın isteği üzerine uzun süre bunu öğrenmemişti. Zaten asla karşılaşmamışlardı.

Andromeda safkan tutkunluğu olmasada da kız kardeşleri gibi bir Slytherin'di. Konu kan statüsüne gelmediği sürece ikisi oldukça iyi anlaşabiliyorlardı. Tabi, Bellatrix için durum böyle değildi. Safkan tutkunu kadın, kardeşi aforoz edildikten sonra asla anmamış, ne durumda olduğunu merak dahi etmemişti. Sevgisini nefrete dönüştürmekte ustaydı.

"Esir alınalı uzun zaman oluyor, neden şimdi söyleme gereği duydun?"

Lucius, lordunun sessiz kalmasıyla tedirginleşmeye başlarken Karanlık Prens'e cevap verdi. "Vaktimin çoğunu bakanlıkta geçiriyorum, efendim. Esirler Bellatrix ve Sirius'un yetkisinde, sorgu sonuçları hakkında rapor alıyordum ama aralarında Tonks'un olduğunu yeni öğrendim."

Karanlık Lord, "Onu serbest bırakmamızı mı istiyorsun Lucius?" diyerek ilk kez konuştu.

"Eğer müsaade ederseniz, lordum."

Harry lorduna baktı. Ona göre kızın serbest kalması pek de önemli değildi. Yoldaşlıktan değilse işlerine yaramazdı. Ayrıca tarafsız kalanlara zarar vermemekte kesinlikle kararlıydı.

"Kovuk'ta ne işi varmış?"

Lucius "Çağırıldığını düşünüyorum..." derken yüzünden memnuniyetsizliğin okunmasına engel olamamıştı.

Karanlık Lord kızı serbest bırakmak için bir sakınca görmedi. Lucius ondan her zaman istekte bulunmuyordu. "Pekâla Lucius kızı serbest bırakabilirsin. Ancak kıza kefil oldun, beni hayal kırıklığına uğratırsan senin için pek de iyi olmaz."

Lucius lordunun karşısında eğildi. "Elbette, lordum." derken yutkunmadan edememişti.

Lord Malfoy, normalde böyle bir kumar oynamazdı ancak karısı yeğenini fazlasıyla seviyordu. Ayrıca Nymphadora bazen Black kanını taşıdığını oldukça belli edebiliyordu. Özellikle kendisine Nymphadora dendiğinde.

*****

Lucius Malfoy, toplantıdan sonra haber bekleyen oğluna kadını malikaneye götürmesini söyleyip kaleden ayrıldı. Yeni alınan kararları uygulaması gerekiyordu.

Ayrıca sihir bakanı emirleri yerine getiren bir kukla olduğu için gününün çoğunu orada geçirmek zorunda kaldığı da oluyordu. Rolü öncekinden farklı sayılmazdı. Karanlık Lordun dönüşüne kadar Fudge'u da parmağında oynatmıştı, şimdi tek fark bakanın yönetildiğini biliyor oluşuydu.

Odasına girmeden önce kapısının önünde dikilen adama sihir bakanını çağırmasını emretti. Elbette normalde bakanın olması gerektiği odaya kendisi geçmişti.

Bakan olarak atadığı üçüncü sınıf ölümyiyen, Pius Thicknesse odasına geldiğinde her zamanki üstün ifadesiyle emirlerini sıraladı.

"Yeni bir yasa hazırladık, Pius. Sihirli yaratıklarla ilgili. Devlere izin verilen yaşam alanını genişleteceğiz. Kurtlara özgürlüklerini vereceğiz, sadece dolunaydan beş gün öncesinde İskoçya ormanlarında onlara hazırlayacağımız yere gitme zorunlulukları olacak. Dolunaydan iki gün sonraya kadar kalacaklar. Hidebehindlerin* av yasaklarını sadece büyücüler olmak üzere değişiyoruz. Aynı şekilde vampirlerin de. Atadamlarla ilgili henüz bir karar yok. Başka birkaç ufak düzenleme olabilir ama en önemlileri bunlar. Sen şimdilik bunlarla ilgili bir yasa taslağı hazırlayıp bana getir."

Bakan, bir an için pek de hoşnut görünmedi. Yine de, adamın emirlerini sorgulamadı. "Elbette, efendim. En yakın zamanda taslağı hazırlamayı umuyorum. " Adam tereddütlü bakışlarla devam etti. "Fenrir Greyback, efendim. Biliyorsunuz ki dolunay haricinde de güçlerini kontrol etme yeteneğine sahip. Bu konuyla ilgili bir şey yapacak mıyız?"

Bakan, yapmamayı diledi. Greyback kurtadam olmanın yanısıra bir sadistti. İnsanları öldürmekten zevk alıyordu. Ona karşı bir sınırlama koymak kendisini direkt açık hedef yapardı.

Zamanında sırf aralarındaki husumet yüzünden Lyall Lupin'in oğlunu dönüştürdüğünü biliyordu. Böyle bir adam her şeyi yapabilirdi.

"Zamanı geldiğinde Fenrir'i ben halledeceğim. Sen sana söylenileni yap." Ölümyiyen rahatladığını hissederken, verilen emir için hazırlıklara başlamak amacıyla izin isteyip odadan ayrıldı.

*****

Draco, kucağındaki yaralı kadınla zindanlardan çıkarken hızlı davranmaya çalışıyordu. Kovuğa yaptıkları baskında kadını tanımış ama dile getirmemişti. Amacı saklamak değildi, teyzesi Bellatrix'in olanları böyle öğrenmemesi gerektiğindendi.

Kaleden çıktıktan sonra, Malfoy malikanesine cisimlendi.

"Dobby!" Ev cinine seslenirken kadını kendi yatağına yatırıyordu. Ev cini anında yanında belirdi. "Anneme geldiğinizi söyle."

Birkaç dakika sonra Narcissa Malfoy odaya girdi. Oğlunu kenara çekip kadının yaralarını tespit etmek amaçlı incelemeye başladı.

"Andromeda'ya söyleyecek miyiz? Bir keresinde şifa gücü oldukça iyiydi dediğini hatırlıyorum."

"Şimdi söylersek çıldırır. Lucius'u bir kez zor duruma düşürdüm zaten, böyle bir rezillik çıksın istemiyorum." Narcissa, yeğeninin oldukça ağır yaralandığını kabullenince oğlunu odadan kovup şifa büyüleri yapmaya koyuldu, bir yandan da Severus Snape'ten yardım alıp almamaya karar vermeye çalışıyordu.

Draco, evde bir işi olmadığı için tekrar kaleye cisimlenmişti. Önce babasını bulup, kuzenini zindandan alıp eve götürdüğü haberini verdi sonrasında Prens'in yanına gitmek için ayrıldı.

Varisin çalışma odasına geldiğinde onu ellerini masaya dayamış halde üstündeki yığınla parşömene bakarken buldu. "Yeni bir plan?" diyerek masaya yaklaşırken Prens'in bakışları bir anlığına kendisine çevrilip tekrar kâğıtlara dönmüştü.

"Bir misilleme." diye mırıldanırken düşünüyordu. Önünde baskın yapabileceği çokça adres vardı. Adreslerin çoğu yoldaşlıkla ilgili değildi, zaten Kovuk'la eş zamanlı olarak esirlerden öğrendikleri yerlere baskın düzenlemişlerdi.

Şu an önünde duran parşömenlerde karanlığa tamamen karşı çıkmamış ancak aydınlığa yakın davranan kişilerin adresleri vardı. Yoldaşlıkta oldukları veya taraf tuttukları kesin değildi, sadece bir köşeye çekilerek savaştan uzak kalmayı seçenler arasında en çok şüpheli görünenlerdi.

Bunlar kendisine karşı, Hermione'ye karşı yapılan hamle için yetersizdi. Verecekleri cevap kesinlike göz alıcı olmalıydı.

Draco sabah babası teslim etmeden önce incelediği kağıtlara hızlıca göz gezdirdi ama kendisi de bir cevap için yeterli olacak kadar önemli bir adres olmadığının farkındaydı.

"Bunlar işimize yaramaz," dediğinde varis 'bak ben bunu düşünenemiştim' dercesine alayla baktı. Draco açıklamaya devam edeceğini belli etmek adına hafifçe boğazını temizledi. "Bence yanlış taraftan bakıyoruz. Bu hamle yoldaşlıktan gelmedi, direkt olarak Dumbledore'un emriydi. Seni sevdiklerinle vurmaya çalıştı."

Harry demek istediği şeyi az çok anlarken ilgiyle sandalyesine oturup çocuğa da oturmasını işaret etti. Draco oturduktan sonra devam etti. "Sen de onu sevdiğiyle vurmalısın." diye basitçe söylediğinde Harry göz devirmek istedi.

"İhtiyarın sevdiği tek şey güç, mürver asayı alarak onu sevdiği tek şeyle zaten vurdum." Mürver Asa, Kader Asası veya Ölüm Değneği, ya da adı her neyse, şu an Salazar Slytherin'in değerli ve tarihi eşyalarını sakladığı odada tılsımlı bir kutunun içinde duruyordu.

Harry odaya ilk girdiğinde oldukça şaşırmıştı. Dünyanın çeşitli yerlerinden toplanmış onlarca efsanevi eşya kalede saklanıyordu. Salazar Slytherin her nesneye ayrı ayrı koruyucu tılsımlar yapmış, ayrıca soyundan gelenlere miras olarak ayrıntılı açıklamalı notlar bırakmıştı. Kutularsa sadece çataldiliyle açılıyordu.

Lord Slytherin büyünün en eski miraslarını oldukça iyi bir şekilde korumaya almıştı. Odada Mısır Piramitlerinde öldükten sonra dirilişinde lazım olacağı için firavun mezarlarının yanına saklanmış altın kadehler ve süs eşyaları bile vardı.

İlgisiz çoğu büyücünün bilmediği bir gerçek vardı ki, o da piramitlerin firavunlar zamanında yaşamış güçlü büyücüler tarafından inşa edilmiş olduğuydu. Büyücüler piramitleri mezarları merkeze alarak inşa etmiş, çeşitli tuzaklarla dokunulmaz kılmışlardı. Tuzaklar öylesine fazla ve karmaşıktı ki, inşa ettikten sonra kendilerinin bile mezarlara ulaşmayı başaramadığı biliniyordu. Ve, Salazar Slytherin o mezarlara ulaşmış, ödül olarak da kendine 'birkaç' hatıra almıştı.

Konu bir anlığına dağılırken Draco, "Sahi," dedi ilgiyle. "Mürver asa senin, neden kullanmıyorsun?"

Harry 'gayet açık' der gibi baktıktan sonra konuştu. "Lord Slytherin varken o asayı ben kullanamam. Haddim değil. Ayrıca adı boşuna ölüm değneği değil, seni ölüme sürüklüyor. Hikâyesini hiç duymadın mı sahiden?"

Ayrıyetten Harry kullandığı asadan oldukça memnundu. Lorduyla kardeş asalara sahip olmaktan onur duyuyordu ama bunu sarışın çocuğa söyleme gereği duymadı.

"Duydum, elbette. Pelerin ve asa sende. Diriltme taşına da ulaşabilirsen ölümün efendisi olabilirsin." dediğinde Harry bunu hiç düşünmediğini fark etti. Yine de şimdilik kayıp bir taşın peşine düşmekten daha acil konuları olduğundan bunu düşünmeyi erteledi.

"Herneyse. Dediğim gibi Dumbledore'un sevdiği tek şey zaten bizde. Başka bir şey düşünmeliyiz."

Draco'nun maviye çalan gri gözleri garip bir ışıkla parlarken "Yanılıyorsun," dedi. Varisin yeşil gözleri grilerle buluşunca çocuğun savunmasız zihninden düşüncelerini duyması oldukça kolay oldu.

Keyifle arkasına yaslanıp bir elini masaya koyarken gözlerinde Draco'nun anlamlandıramadığı bir bakışla çocuğu süzdü.

"Lord Slytherin'in Malfoyları neden onurlandırdığını şimdi daha iyi anlıyorum."

******

*Uzun ve gümüşi Hidebehind gececi bir hayvan ve kendini gizlemek için neredeyse her şeyin arkasına saklanabilir. Rowling'e göre sadece bir cadı veya büyücünün bu yaratığın saldırısından kurtulması muhtemel.

Continue Reading

You'll Also Like

19.4K 1.8K 31
"Kokunu yeniden hissedebilmek için tüm servetimi önüne serebilirim Romanoff"
2.6K 184 14
Sadece hayal edip rahatla.
55K 4.1K 29
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
598 90 8
"Yakından herkes sever. Sürekli gördüğü birini her anını paylaştığı birine herkes tutulur. Ben seni uzaktayken de sevdim, aklımdan hiç çıkmadın Defne...