KUŞKU VE TUTKU

By masalgibiay

134K 14.1K 16.8K

Bölümler yeniden yazılıp DÜZENLENECEKTİR. . . . Hiç beklemediği bir anda, hiç beklemediği bir kişiden, hi... More

(👣1💕)İlk Bölümcük♡
(👣2💕)Ba-na-ne...
(👣3💕)İki Kelime🎶
(👣4💕)O Allah'a İnanmıyor
(👣5💕)Sor Bakalım!
(👣6💕)Yok Artık!
(👣7💕)Kuşku... 👤
(👣8💕) Can Parça'm♡
(👣9💕) Süt Kardeşim... 🐣
(👣10💕) Tek Şüpheli...
(👣11💕)Kaktüs 🌵
(👣12💕) Başlıyoruz!
(👣13💕) Allah'ın Pazar Günü
(👣14💕)Alaaddin'in Sihirli Lambası Gibi😒!
Bölüm Değil :')
(👣15💕)Ben İçimdeki Seni Sevmişim Anlasana 🎶
(👣16💕)Şaka Mı Bu? Ne Tarafa El Sallıyoruz?? 😨
(👣17💕)Belli Oldu...
(👣18💕) O Benim Eşim♡
(👣19💕) Ortak Yanımız💖
(👣20💕) Ben Adındaki Bir Heceyim, Adımdaki Bir Hece Olduğun Gibi...💚
(👣21💕)Ayaz Mıymış?
#(👣22💕)Sevdiğine İşarettir..❣️
(👣23💕)Bu Kadar Da Belli Etme!!😏
(👣24💕) Husumetdaş :)
(👣25💕) Şüpheliler Listesi
(👣26💕) Zoruma Gidiyor!
(👣27💕)Bir Varmış, Bir Yokmuş...
(👣28💕) Bekledim...♥️
(👣29💕) Sağ Elim, Sağ Bileğim, Sağ Kolum! 😏
(👣31💕) Merak♡ :)
(👣32💕) Neden Ayaz?
(👣33💕) Yanlış Yol
(👣34💕) Lambasını Söndürdüğüm
(👣35💕) Fazla Güzel..♡
(👣36💕)Söz Ve Umut
(👣37💕)İntihar
(👣38💕) Kayıp...
(👣39💕)Hatırlamıyorum
(👣40💕) Aşk Lütfen Gel
(👣41💕) Tavır
(👣42💕) Kavga
(👣43💕) Format
(👣44💕) Bazı Şeyler
(👣45💕) Kabul Olmuş Beddua
2 YIL OLDU! ♥️
(👣46💕) Buldun Beni
(👣47💕) AY Tutulması ♡
(👣48💕) Yavaş Yavaş
(👣49💕) Hatırla
(👣50💕) NOT
(👣51💕) Not'un Sahibi
(👣52💕) Kaktüs'ten Yeşeren Çiçek
DUYURU - ARA
(👣53💕) Hemde Herşeyi
(👣54💕) Notalar Anlatsın♡
(👣55💕) Bir Takım Telaşlar
(👣56💕) Hüngür Hüngür
(👣57💕) Kavga Değil Dayak :)
(👣58💕) Düğün Duygusallığından Uzak
(👣59💕) Ayrılık
(👣60💕) Gölge Tek, Biz Hepimiz
(👣61💕) Kapşon Da Maske De Düştü!
(👣62💕) Notalarla Film Şeridi
(👣63💕) Yaşanmış Gerçekler
(👣64💕) Yeni Başlangıçlar
(👣65💕) Hepsi Bir Oyundu

(👣30💕) Bırakıyorum...

1.7K 196 245
By masalgibiay

2019'un son bölümüyle geldik!!📌

♡ Kasım ve Aralık ayı boyunca ben;

Yoğun ve yorgun geçen zamanların ardından sizlerleyiz..❣️🎆

Keyifli okumalar readerlarım.. 🖤

_______________________________

İnsanları ayakta tutan bir et parçası ya da kemik yığını değil. İnançları ve umutlarıdır...

Merak ediyordum, inançsız insanlar neye dayanarak yaşamlarını sürdürebiliyorlardı?

Biz Allah'ın varlığına, birliğine onun şüphesiz Rabbimiz olduğuna, peygamberlerin onu Rasulü olduğuna, Allah'tan gelip Allah'a gideceğimize, ölümden sonra hesap gününe ve ahiret hayatının varlığına dinimize dair herşeye şüphesiz inanıyoruz. İnancımızla yaşıyor, inancımızla umut doluyuz..

Peki ya inanmayanlar?

-İçinden bana küfür mü ediyorsun çok bilmiş?

Hı? Kaktüs'e bakarak düşünüyordum. O da bunu farketmiş olmalıydı. Gözlerini kısmış benden cevap bekliyordu.

Gözlerimi kırpıştırarak düşüncelerimi bir kenara bırakıp cevap verdim:

-Küfretmek yapacağım son şey bile değil kaktüs.

Saçlarının yeşil tutamını arkasına atıp devam etti :

-O zaman içinden saydırıyorsun?

Gülerek konuştum :
-Sana hakaret etmemi bu kadar çok istediğini bilmiyordum. Ardından cevap verdim :

-Ve hayır saydırmıyordum. Dalmışım sadece.

-İyi. Şuraya bak, sana demiştim gelecek diye.
Kaşlarıyla arkamı işaret edip konuşmuştu. Arkamı döndüğümde İlkay'ın söylene söylene yanımıza geldiğini gördüm. Önüme dönüp gülerek konuştum :

-İlkay'ın tanımışsın bakıyorum?

-Çok boş bir kız. Hayatı takmayıp, her şeyin güzellik ve maddiyattan ibaret sanıyor. Faydasız biri. Ama kini ve kibri onu yönlendiriyor. Böyleleriyle hiç işim olmaz sanıyordum ama -
Umursamazca konuşurken aynı zamanda İlkay'ın gelişini izliyordu. Bu arada İlkay yürümeyi bırakmış telefonuyla ilgileniyordu. Sözünü kesip devam ettim :

-Ama düşmanım düşmanı dostumdur diyorsun.

Kaktüs İlkay'ın üzerinde olan bakışlarını bana çevirdi. Sağ dudağını yukarı kıvırırarak konuştu :

-Nerde ne konuşacağını ve kendini nasıl ifade edeceğini çok iyi biliyorsun. Akıllı ve zekisin. Aslında biliyor musun cahil bir dostum olacağına, akıllı bir düşmanım olmasını tercih ederim.

Beni övmüş olmasını göz ardı edip hafif sırıtıp konuştum:

-Oysa arkadaş da olabilirsin.

Arkasına yaslanarak konuştu :

-Güldürme beni çok bilmiş. Hiç, çöl kaktüsü güllerle yaşayabilir mi?

Kaktüs'e birşeyler olmuştu belli. Çünkü ikidir iltifat ediyordu. Buna inanmalımıydım bilmiyordum ama bana beyaz bayrak sallayan birini geri çevirecek değildim. Öne doğru eğildim ve gülümseyerek cevap verdim :

-O çöl kaktüsü unutuyor ki, güller de dikenlidir. Ve o çöl kaktüsü unutuyor ki hala hayatta olduğu müddetçe umut hep vardır... Ve son olarak iklime uygun gül de kaktüs de vardır. Çölde gülde olabilir. Toprakta kaktüs de yetişebilir... Umutsuz olanlar imkansız sanırlar herşeyi. Oysa ki gül kuruyunca dikenleriyle adeta bir kaktüs, kaktüs de yeşerince çiçek veren bir gül dikeni olur...

Kaktüs etkilenmiş olmalıydı çünkü gözlerini kırpmadan duruyordu.

Söylediklerimin bitmesiyle yanımdaki sandelyenin çekilmesi bir olmuştu.

Selin ve Derin elleri dolu oturmuşlardı masaya. Önüme meyveli sodami bırakıp kahvesinden bir yudum aldı Selin. Ardından konuştu :

-Dicoyla Kıvırcık gelmediler mi hala?

Derin etrafına bakıp ben cevap veremeden konuştu :

-Hayır arkadaş anlamıyorum, sırf derste yanlış cevap verdi diye elli soru çözdürmek ne ya? Hayır insaflıymış gibi birde yardım etsin diye yanına Dicle'yi de ekledi. Bence Ozan hoca yıllarca atanmadığı için bizden çıkarıyor hınçını.

Kahkaha atmıştım. Olan şuydu ki, Beray derste bir soruya yanlış cevap verdiği için Ozan hoca o konu üzerinden elli soru çözmesini ve soruları kendisinin çıkaracağını söylemişti. Dicle 'yide Beray' a yardımcı olsun diye görevlendirmişti. Şimdi de ikisi öğretmenler odasında Ozan hocanın yanındaydılar... Selin ve Derin de kantin sırasında olunca Kaktüsle ikimiz kalmıştık. O' da zaten ders notlarını defterime geçirmekle meşguldü.

-Sen nasıl bir belasın anlamıyorum ki?

Sonunda gelmişti boya fırçamız. Derin gözlerini devirmiş ne diyecek diye beklerken, Selin laf atmak derdindeydi . İlkay'ın duyacağı bir şekilde söylendi :

-Anlayacak beynin olmadığı içindir.

Kaktüs gülerek konuşmuştu:

-Ne oldu? En son müdürden başka ceza almaya gitmiştin?

İlkay hızlı bir şekilde Kaktüs'e dönüp sinirle konuştu :

-Bana bahçedeki çevre temizliğinden iki ay boyunca sorumlu olduğumu söyledi. Ya resmen çöp toplamamı istedi.

Selin iki ellerini yanaklarına koyarak sahte bir şekilde ve abartarak şaşırmış gibi konuştu :

-Neeee inanamıyorum! Senin gibi barbieye yapılacak şey mi bu?Bak nasıl umurumda anlatamam. Hiihhh!! Manikürüne ne olacak öyle?

Sonra ciddi bir hale bürünüp tükürürcesine devam etti:

-Beter ol emi!

Derinle kahkahalarla gülerken Kaktüs de bize katılmıştı. İlkay bana yalvarırcasına bakıp konuştu :

-Bak sen kötü olamazsın, gidip cezadan vazgeçtiğini söylesen ve bende bir daha seninle uğraşmasam? Bak söz veriyorum adının geçtiği yerde bile yorum yapıp laf atmam.

Bu sefer kahkaha atan Selin olmuştu. İlkay'ın bana yalvarırken de görmek varmış demek ki.

Başımı sağa eğip, gıcık bir ifadeyle dudağımı büktüm. Sonra da iç çekerek cevap verdim :

-Olmadı! Etkilenmedim. Ayrıca seni yanımda istediğimi de hiç zannetmiyorum zaten sevgili çevre koruma sorumlusu! Sana i̇yi hizmetler dilerim.

Masada kahkaha tufanı koparken, titrek bir nefes almıştı. Ağlayacak mıydı? Hadi canım!

-Asla. Çevre sorumlusu falan değilim ben! Bak tamam sağ elin iyileşene dek yanında olup yardım etmeyi kabul ediyorum tamam.
Ama çöp falan toplamam ben.

Konuşan Derin olmuştu :
-Şu günleri de gördüm ya, hayatta artık hiçbir şeye imkansız demem.

Selin elini çakması için ona uzatırken ben İlkay 'a dönüp cevap verdim:

-Bak bir konuda haklısın ben kötü olamıyorum. Bu yüzden çöp toplamanı değilde yanımda sağ elim olarak kalmanı kabul ediyorum. Anlaştığımıza göre sağ elim, şu ses kaydını yazıya dökersin artık? Malum eğer sağ elim bu halde olmasaydı kendim yazıya geçirecektim ama işte...

İlkay sinirlenip sevinmek arasında kalmıştı sanırım. Aksi takdirde dişlerini sıkıp gülmesine başka anlam veremiyorum şu an.

Gülmemek için dudağımı ısırıp sol elimle gözlüğümü geriye ittim.

O sırada Dicle ve Beray da gelmişti. Beray elindeki soruları masaya bırakıp kendini sandalyeye atmıştı. Aynı zamanda da söyleniyordu :

-Esprili,alem, keyifli, hoş bir hoca dedik onun yaptığına bak! Öğle arası bunları çöz dedi ya.. Elli soru! Hayır elli soru olduğuna değil, soruların uzun paragraf soruları olması canımı sıkan! Neyim ben soru makinesi mi?

Dicle Beray'ın kolunu sıvazlayip gülüyordu.
Bense gülüp gülmemek arasında kalmıştım.
Yani şimdi uzun paragraflı elli sorunun tüm öğle arası boyunca çözülmesi gerektiğini göz önünde bulundurunca gülmek bir yana acımıştım. Ama yinede gülmeden edememiştim. Nasıl bir dengesizlikse benimkisi! Hem bu tür cezamsı sorulardan hemen hemen sınıftaki herkes nasibini almıştı.

Konuştuğumuz ve güldüğümüzden dolayı kantinde okul nöbetçisi tarafından öğrencilere duyuru yapıldıǧını yeni farkettik. Bugün yapılacak olan yazılı sınavları iptal edilmişti. Onu duyuyordu. Yarın olacağını söylüyordu nöbetçi. Sonra da ekledi:

-Sadece Gamze hoca, müzik sınıfında kendi öğrencilerinin sınav olacağını söyledi. Sınav olacaklar son kez enstrüman ve şarkılarıyla çalışsmasını, enstrüman ve ses sisteminin başkan tarafından kontrol edilmesini söyledi. Zil çalınca sınıfta olmalıymışsınız

Yerimde kıpırdanmıştım. Ben ne gitar çalabilir nede şarkı söyleyebilirdim. Artık şarkı söylemeyecektim. Çünkü Müslüman bir kadın-kızın sesinin yabancı helal olmayan erkekler tarafından duyulması haramdı. Ben bunu önceden de biliyor olmama rağmen söylüyor olsam da artık söylemeyecektim. Çünkü elimin bu durumda olması yaşadıklarıma daha dikkat etmemi kendime bir ders çıkarmamı gerektiriyordu.

Ben bunları biliyordum da evet ama bilip de amel etmediǧimiz o kadar çok şey var ki hayatımızda... Bu da onlardan biriydi işte...

Bu günden sonra yabancıların yanında şarkı söylemeyecek, gitar çalmayacaktım. Hoş elim gitar çalabilir hale gelir mi daha onu bile bilmiyordum!

Dîcle'nin sesiyle ona döndüm :

-Bu tamamen çıkmıştı aklımdan! Gamze hoca elinin durumunu biliyor mu Aysi?

Omuzlarımı silkip, konuştum :

-Bilmem. Bilmiyorsa da öğrenir zaten. Siz ne yapacaksınız, çalıştınız mı?

Dördü birden omuz silktiklerinde tam konuşuyordum ki Çağla'nın arkadan bize seslendiğini duyduk. O tarafa döndüğümüzde, yanımıza gelmesini bekledik.

İlkay ayağa kalkıp konuştu :
-Ben çalışmaya gidiyorum.
Cevap vermemizi beklemeden arkasını dönüp gitmişti.

Bu kız adam olmayacak!

Sesimi etmeyip, gitmesini izledim. Neyse okul üniformasını üzerinde görünce benden mutlusu olamazdı! Şimdilik sesimi etmemin tek sebebi o üniformayı üzerinde görmek boya fırçası!

-Kızlar, duydunuz mu? Gamze hoca sınavı bugüne almış. Ben kemanı tamire verdiğim için sınava girmiyeceǧim. Dicle kusura bakma, seninle çalacaktık sözde. Ama ben haber vermeyi unuttum sana. Kemanım kırıldı.

Mahçup bir şekilde konuşan Çağlay'ı Dicle gülümseyip cevapladı :

-Evet az önce öğrendik bizde. Sorun değil canım bizde sınava girmiyeceǧiz zaten.

Şaşırmıştım. Sınava girmiyeceǧiz derken?
Çağla bana dönüp konuşmuştu:

-Senin ne kadar güzel çaldığını ve sesinin güzelliğini hepimiz biliyoruz zaten Aysima, eminim Gamze hoca sınavsız da verir yüksek puanı.

Buna sevinmelimiydim? Sesimin güzel olduğunu bilmeyen yoktu, buda demektir ki sesimi duymayan yoktu! Ve ben farkında olduğum bu günaha elbette ki sevinecek değildim. Hatta şimdi üzülmüştüm. Oysa annem ne de çok uyarırdı beni!

Buruk bir gülümseme yerleştirdim yüzüme. Puan kimin umrunda... Resmen elimin bu duruma geldiğine sevinecek haldeydim. Bu olanların farkına varmamı sağlamıştı. Masal haklıydı. Belkide farkına varmam için böyle olması gerekiyordu.

Zil çalınca müzik sınıfına gitmek için ayaklandık. Kaktüs kendi sınıfına gidecekti. Müzik sınıfında toplam da yirmi kişi olacaktı. Merdivenleri inip, sınıfın olduğu koridordaydık ki, Fırat ve Ayaz 'ın da sınıfa doğru gittiğini gördüm. Ayaz' ı görmezden gelip yürümeye devam ettim.

Arkamdan İlkay'ın seslendiğini duydum. Ona döndüǧümde bana yaklaşıp konuştu :

-Sen çalamayacaǧın için senin yerine gitarı ben mi çalacaǧım Ayazla? Sağ elin oluyorum ya hani?

HasbinAllah! Az önce sağ elim olup, yazması gereken yazı varken, bırakıp giden mi söylüyor bunu? Sakin kalmaya çalışıp cevap verdim :

-Acaba diyorum İlkay, sen şansını fazla mı zorluyorsun?

İlkay omuz silkip cevap verdi:
-Yo! Sadece soruyorum.

Bak hala konuşuyor! Sakinim evet sakinim.
İlkay'ı geride bırakıp sınıfa doğru yürüdüm. Aksi takdirde saçma bir tartışma içine girecektik.

Nasıl da gelip pişkin pişkin soruyor ama!
İçsesimin dediğine hak vermiştim.
-Makyaj yüzünde yoğun olunca yüzsüz kalıyorsa demek...

Aferin icses, arada sen de doğru şeyler söylüyebiliyorsun. Ee bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir.

İçsesim cevap verince gülmüştüm.
-Sana da yaranamadım bir türlü. Ne halin varsa gör.

Güldüğümü gören Dicle koluyla beni dürtüklemiş ve kulağıma fısıldamıştı:

-Yine ne diyor o Arsima?

Böyle deyince de kahkaha atmıştım. Dicle i̇çsesime bu hitabı kullanmayalı baya olmuştu. Evet bu ismi de zaten o koymuştu. Gayet de uygun bir isim aslında... "Arsız-Sima" nın birleşik hali... Anlayanlar anlamıştır.

Sınıfa girince herkes her zaman ki puflarina oturmuştu. Bizde yerlerimizi almış, enstrüman çalanları izliyorduk.

Kızlara dönüp sordum :

-Siz niçin sınava girmeyecekmişsiniz?

Selin gülümseyerek cevap verdi :
-Bizi zorla bu sınıfa yazdıran biricik arkadaşımız sınava girmiyorken biz niye girecekmişiz?

Derin de ona katılarak devam etti:
-Hem zaten biz senin ısrarların sebebiyle, seni yalnız bırakmamak adına buradaydık. Yani severek çalmak değildi bizimkisi. Ayrıca pek başarılı olduğumuz da söylenmiyor zaten.

Selinle birbirlerine güldüklerinde, bu sefer konuşan Dicle olmuştu :

-Zaten çalarken hep bir huzursuzdum. Sanırım bırakmak için bizim için bir sebep oldu bu.

Gülmüştüm. Onları nasıl zorladiysam artık, Bir şey olsunda çıkalım diye bekliyorlarmış demek ki.

Gülerek söyledim içimden söylediklerimi :

-Sizde birşey olsa da çıkmak için bir sebebimiz olsa diye mi beklediniz?

Söylediğime onlar da gülmüştü. İyi ki varlardı gerçekten!

Yok ben doğumda ellerini tutmakta kararlıyım. Hakediyorlar çünkü.

İçesim :
-Sende bir doğumdur tutmuşsun. Doğumda olsan ne olmasan ne? Deyince kendimden emin bir şekilde cevap verdim:

-Her kadının en büyük korkusudur doğum. Yani her kadında az da olsa o korku vardır. Korkmayanlar varsa onlar istisna tabi , ama genel olarak bakacak olursak, doğum yapmak kadınların en büyük korkuları arasındadır. Korkularımızda yanımızda birinin hele ki bir yakınımızın olması, bize güven verir. İşte bu yüzdendir ki ben de onların yanında olmak istiyorum. O korkularında yanlarında olmak, destek, moral olmak istiyorum. Bu korku farklı ve büyük bir korkudur.

Mesela kimisi doğumda ölür diye korkar, kimisi bebeği için korkar. Kimisi her ikisi için korkar, kimisi basaramayacaǧından korkar. Hangi sebepten olursa olsun, hepsinde korkmaktan haklıdır kadın. İster istemez olan bir korkudur bu.
Ama sonunda ardından getirdiği güzellikleri de çoktur.

Mesela sevabı çok, değeri yüksektir. Tertemiz olmuşsundur. Annelik rütbesine erişmişsindir günahlarından arınmışsındır... Düşünsene temiz masum, günahlardan arınmış bir anne duası.... Yanında olduğum için benim için dua edecek birinin duası ne de makbuldür. Şu hayatta duadan çok başka neye ihtiyacımız vardır ki hem?

İşte bu yüzden içses, ben doğumda yanlarında olmak isterim. Sonunda bir "Allah razı olsun" demeleri yeter bana.

Ama tabi içsescim sen anca bana laf yetiştirirsin. Herneyse, arkadaşlarımla ilgileneceğim rahat bırak beni!

Gamze hocanın kapıda görünmesiyle uğultular kesilmiş, enstrümanıyla ilgilenenler enstrümanlarını bırakmıştı.

Hal hatır sorulup, yoklama alındıktan sonra listeye göre sırasıyla gruplar olarak çağrılmaya başlandık. Öğrenciler sahneye çıkıp, performanslarını sunup alkış eşliğinde yerlerine geçiyorlardı.

Gamze hoca yanındaki iki enstrüman hocasıyla değerlendirme yapıp hataları söylüyordu. Puanlar sonra açıklanacaktı. Sıra bana geldiğinde Gamze hocanın ilk dikkatini çeken elim olmuştu. Olanları oda duymuş olmalıydı ki şunları söyledi :

-Senin başarını ve sesini fazlasıyla zaten iyi biliyoruz Aysima, ona göre puan vereceğim. Dert etme ve üzülme.

Üzüldüğüm tek birşey varsa o da sesimin bu kadar bilindik olması be hocam!

Ayağa kalkıp konuştum :
-Hocam, doğruyu söylemek gerekirse üzülmüyorum ve bir puana ihtiyacım olduǧunuda sanmıyorum. Bazı şeylerin farkına vardım bu yüzden gitar çalmayı ve şarkı söylemeyi bırakıyorum... Tek isteğim, sesiminde başarımın da herkes tarafından unutulması...

Gamze hoca şaşkınlıkla dinledi beni. Kaşlarını kapatan kahkülleri, kaşları havaya kalmış olacak ki kıpırdamıştı. Şaşırdı tabi kadın, sürekli şarkı söyleyip deli gibi gitar çalan kız kalkmış ben artık bunları bırakıyorum diyor.

-Sırf böyle bir kaza başına geldi diye bırakman çok yanlış. İyileşebilir çabalarsan yeniden çalabilirsin. Neden pes ediyorsun böyle? Sen hırslı ve azimli bir öğrenci-

Gamze hoca ne derse desin etkisi altında kalmayacaktım. Etkisi altında kalmamak için de onun hakkımda konuşmasına müsaade etmeyecektim. Sözünü keserek müdahale ettim :

-Lütfen hocam, öncelikle bu bir kaza değil, bilhassa bana yapılmış bir zulümdür. Ve evet elimin bu duruma gelmesi bu kararı vermemde en büyük etken ama hayır iyileşemeyeceǧimi düşündüğüm yada pes ettiğim için değil. Sadece ben istediğim için.

Gamze hoca bozulmuşa benziyordu. Sesinden de bu anlaşılıyordu zaten:

-Sonra tekrar katılmak istersen gelemeyeceğini biliyorsun öyle değil mi?

-Sonrası olmayacak hocam emin olun.
Dediğimde Gamze hoca ısrarla konuşmaya devam etti:

-Dönem bitmeden ayrıldığın için, başarı belgen de iptal edilecektir. Bunu biliyor musun peki?

Gülmemek için dudağımı ısırıp bekledim. Böyle ciddi konuşmalarda içimdeki gülme isteğine hala anlam verebilmiş değilim. Tam konuşacakken Dîcle konuşmuştu :

-Öyleyse hocam, başarı belgelerinden dört tane daha eksiltin. Bizde ayrılıyoruz.

Gamze hoca neye uğradığını şaşırmış, durumu idrak etmeye çalışıyordu. İdrak etmiş olacak ki konuştu :

-Bu ne demek ya? Sabah biri geliyor, müzik beni çok meşgul ediyor, ara vermek istiyorum deyip ayrılmak istediğini söylüyor. Bir diğeri canı istediği için ayrılmak istiyor. Ardından dört kişi de onunla ayrılıyor. Ne burası? İstediğiniz zaman girip çıkabileceğiniz bir park alanı mı?

Ses tonumu ayarlayıp, aynı zamanda sakin kalıp cevap verdim :

-Buraya katılırken bize, bu kurstan ömür boyu çıkmazsınız diye bu kural sunulmadı hocam. Üstelik ilk defa ayrılanlar oluyor ve bu durum gayet normal. Oysa siz sanki her zaman böyle bir durum içindeymiş gibi konuşuyorsunuz?

Gamze hoca daha fazla konuşmayıp sert bir dille :

-Peki madem, ayrılmak isteyenler dışarı!
deyince, saygısızlık etmek istemediǧim için ilk olarak sınıftan ben çıktım. Ben ona düzgün bir dille ayrılacağımı söylüyorum, oysa olayı başka yere götürüp kendisi kovuyormuş gibi davranıyor. Hah!

Ardımdan Dicle, Derin, Selin ve Fırat da çıkınca yürümeye başladım. Fırat sesini incelterek takli etti :

-Kadın; benim size ihtiyacım var, sizinle ilgili gelecekte planlarım vardı gidmezsiniz demiyordaa...

Bu doğruydu, Gamze hoca bir seferinde bunu ima etmişti. Ama ben o zaman da zaten lisenin sonunda müziğe dair birsey yapmayacaǧımı sadece hobi olarak burda olduğumu söylemiştim.

Aklıma takılan şeyle, merakla sordum :
-O değilde, hoca birinden daha söz etti. Başka ayrılan kimdi ki?

Fırat kolunu Dîcle'nin omzuna atarak keyifli bir şekilde cevap verdi :

-Eşi'nin eli bu duruma gelince, kurstan ayrılacağını düşünüp önceden kendisinin ayrılacağını hocaya bildiren kişiyi mi diyorsun sen? Ha yok ya çok da önemli biri değil. Boşver.

Daha neler! Ne olur ben yanlış anlamış olayım lütfen.

Selin, Derin ve Dicle yürümeyi kesip, aynı anda :

-Nee! Diye çığırırken, gerçekler çarptı yüzüme. Ne yazık ki çok doğru anlamışım.

Donmuş bir ifadeyle kızlara bakarken, başımı yanımdaki Fırat' a çevirdim.
Bana başını 'seni gidi gidi' dercesine sallıyordu. Fırat ne biliyordu bilmiyorum ama az önce imalı imalı gönderme yaptığı kesindi.

Sınıfın kapısının kapanma sesi gelince arkama dönüp bakma gereği duydum. Evet sınıftan çıkan Ayaz'dı!

Onu gördükçe heyecanlanmamın saçmalığına bakar mısınız? Peki ya sırf bu yüzden gün boyu onu görmezden gelen çabalarımı?

Neydi bu başıma gelen Allah'ım!?

Ayaz gülümseyerek ellerini pantolonun cebine koyup bize doğru yürüyordu. Derin kulaǧıma eğilip fısıldadı :

-Yani bu demek oluyor ki, senin için ayrıldı.

Derin'e dönüp dudağımı ısırdım. Derin kocaman gülümseyip ellerini birbirine kenetledi. Ardından :

-Ya ama bu çok tatlı!
Diyerek ellerini çenesinin altına yerleştirdi. Aynı zamanda bana ve Ayaz'a bakıyordu.

Fırat :
-Biliyorum öyleyim. Diyerek üstüne alınınca, Dicle Fırat 'in kolunun altından çıkıp koluna vurdu.

-Boloyorom oyloyom. Ukala şey!

Kızlar buna gülmüştü. Bense hala olayın etkisindeydim. Herşeyi anladım da, benim kurstan ayrılacağımdan nasıl bu kadar emindi de benden önce ayrılmak istediğini söylemiş? Çok merak etmiştim. Ayaz yanımıza gelmişti. Bize bakarak gülümsüyordu. Ona baktığımı farkedince gözlerimi kaçırdım. Biliyorum çok saçma tavırlar ama ne yapayım?

Fırat Ayaz'la önden ilerlediler. Gözden kaybolmalarını bekledim. Merdivenleri çıkmak için sağa döndüklerinde hemen Dicle'e çevirdim bakışlarımı:

-Fırat ne biliyor?

-Hiçbir fikrim yok.
Dedi Dicle.

Selin araya girip konuştu :
-Birşeyler bildiği kesin. Az önce nasıl da ima etti öyle gördünüz.

Beray da Selin'i onaylayıp konuştu :
-Peki sadece Fırat mı biliyor dersiniz?

Kimseden ses çıkmayınca birden aklıma canparçam gelmişti. O da birşeyler biliyor olabilir miydi? Son günler de tuhaf davranışları vardı. Bunu öğrenmeliydim.

Korîdor sessiz, ve sadece biz vardık. Herkes dersteydi. Derse gireli henüz on beş dakika olmuştu. Sınıfa dönüp derse yetişebilirdik. Gamze hoca çağırdığı için müzik sınıfına gitmiştik ama ders hocasının bundan ne kadar haberi vardı bilmiyordum. Üstelik izin almamıştık.

Merdivenlere doğru ilerlerlerken aşağı kattan birkaç adam sesi duymuştuk. Biraz sonra ellerinde kolilerle merdivenleri çıkan iki adam yanımızdan geçti. Ne olduğunu sormak istesemde vakit kaybetmeyip sınıfa doğru yürümeye devam ettim.

Derin de izin almadığımız için kapıyı tıklatıp geri çekilerek :

-Aysima ilk sen gir, deyince Selin :

-Ne abartıyorsunuz ya çekil ben girerim ilk,diyerek içeri girmişti.

Bende içeri geçiyordum ki nöbetçi öğrencinin sınıftan çıktığını görünce durdum. O da beni görünce konuştu :

-Veli hoca seni çağırıyor.

Arkasından sınıfa doğru bakıp, sınıftaki ders hocasına baktım. Bana eliyle gitmemi işaret edince gülümseyerek nöbetçi kızla beraber alt kattaki müdür odasına doğru ilerledik.

Veli hoca az önce elinde koliler olduğunu gördüğüm iki adamla koridorda konuşuyordu. Yanına varıp konuştum :

-Beni çağırmışsnız hocam, buyrun.

Veli hoca gülümseyerek yanıtladı beni :
-Evet. Gel bakalım Adıgüzel.

Odasına doğru ilerleyince arkasından takip ederek bende yürüdüm. Müdür odasına girmemle gözüme bir kız bir erkek olmak üzere, üzerlerinde benim istediğim gibi okul üniforması olan iki manken çarptı. İnanamıyorum bunlar çok güzel olmuşlar!

Mankenlerden gözümü ayırmadığım için içeride kimler olduğunu bilmiyordum.

Veli hocaya dönüp :
-Ama hocam bunlar çok güzel olmuşlar! Dedim. O sırada Veli hocanın karışsında oturan bir kadın ve müdür yardımcısı Emrah hocayı farkettim.

Veli hoca yerine oturup başıyla onayladı beni. Tekrar mankenlere dönüp, daha yakından görmek için yaklaştım.

Kızların giyeceği üniforma şöyleydi;
Siyah düz ve dar olmayan bir pantolon. Pantolonun üzerinde renkli kare çizgiler vardı. Ve bu çizgilerin tamamı dikişti. İşte bu! Pantolonu daraltmak isteyenler, darlatamayacaklardı. Çünkü dikişler pantolon üzerinde başka dikiş attıracak tarzda değildi. Harika olmuştu.

Krem yakalı bir gömlek, ve yaka kısmında gömlek kumaşına yapışık olan iki uzun şerit kumaş. Bunlar kravat gibi boğazda fiyonk atmak için olacaktı. Gömlek ütü gerektirmiyordu.

Okulda ben ve Dicle gibi başörtülü birkaç kız daha vardı. Bu yüzden başörtülü bizleri düşünüp ekstra bir parça daha eklemiştik üniformaya... Gömlek üzerinde kolsuz kiremit renginde diz üstü, bol bir tünik tarzında bir giysi tasarlanmıştı. Çok çok güzel görünüyordu.

Erkekler ise kızlarla aynı şekilde sadece kızlara nazaran biraz daha bol ve koyu renkli dikişli çizgileri olan bir pantolondu.
Gömlek de krem ve yakalıydı. Gömlekler standart ve ütü istemeyen kumaşa sahipti. Bu yüzden beğenileceğini düşünüyordum.

Aşırı güzellerdi.

Veli hoca'nın konuşmasıyla gülümseyerek döndüm onlara :

- Sen tasarımına ufak dokunuşlar yapıp, yeniden tasarladılar. Ama bu yinede senin tasarımın olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Velilerle görüştük, üniforma fikrine itiraz eden olmadı. Öğrenciler zaten zorunlu giyeceklerdir. Biz öğretmenler ve idari olarak zaten çok memnun kaldık. Ve gerçekten on numara görünüyorlar. Birazdan sınıflara öğrencilerin bedenlerine göre dağıtılacak. Öğleden sonra tüm okul giymiş olacak. Seni tebrik ediyorum kızım. Harika bir iş çıkardın! Başarılarının devamını diliyoruz.

Sona doğru ufak bir alkışlar eşliğinde konuşmuştu. Utanmıştım. Başımı hafif eğip konuştum :

-Estegfirullah hocam. Ben sadece teklif sundum. Siz kabul edip, bana güvenmeseydiniz bu üniforma olayını gerçekleştiremezdim. Çok teşekkürler.

Emrah hoca gülümseyip konuşmaya katıldı:
-Doğruyu söylemek gerekirse Aysima, başlarda sürekli kulüp değiştirip, okul aktiveterinde sürekli olarak bulunman biz öğretmenler tarafından eleştiriliyordu. Yani başarılı bir öğrenciydin evet. Ama daha başarılı olabilirdin. Bunun içinde her kulüpte olmak yerine kütüphanede olup, daha sıkı çalışmanı görmek istiyorduk. Oysa şimdi görüyorum ki sen sadece derslerinde değil, aklın ve becerilerinlede başarılısın. Her konuda kendini geliştirmeye çalışıyorsun. Seni takdir ediyor, ve hayatında sana başarılar diliyoruz. Unutmadan bugün müzik kursundan ayrıldığını öğrendim. Olurda yeni bir kursa katılmak istersen, medya okur-yazarlığına bekliyoruz seni.

Veli hoca ve Emrah hoca buna gülerken, yanlarında oturan kadın da tebessüm etmişti. Kadının boynunda ki karta, "Student Butik " yazısını görünce üniformaların yapıldığı butikin çalışanı olduğunu düşündüm.

Emrah hocaya bakarak cevap verdim:
-Çok teşekkür ederim hocam. Böyle düşünmeniz çok mutlu etti. Siz imkan tanıyıp destek olmasaydınız bunları yapamazdım. Davetiniz için teşekkürler. Onur duyarım.

Bu sefer butik çalışanı da gülmüştü. Son kez teşekkür edip, odadan çıktım. Çok fazla mutluydum ve yüzümde gülücükler açılıyordu. Sınıfa doğru yürürken, ellerinde koliler olan o iki adamı tekrar gördüm. Üniformalar sınıflara dağıtılıyordu.

Sınıfa girdiğimde yüzümdeki o gülücükler hala yerinde olacak ki, Dicle ve diğerleri ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Ders kaldığı yerden devam ettiği için konuşmayıp yerime oturdum. Zaten benden hemen sonra kapı çalınıp o iki adam girdi içeriye.

___________________________________

-Ya ben, bu harika!!! Ayy çok yakışmadı mı sizcede? Şunun dikişlerine bakın, olağanüstü. Aysima sen moda tasarımcısı olmalısın.

Ben günlerce İlkay'ın tepkisinin çok kötü olacağını düşünürken, kendimi onunla avuturken bu olanlar sizce ne kadar adildi? Bence hiç adil değildi! Kız resmen üniformalara hayran kaldı. Ama bu böyle olmamalıydı! Üstelik bana örümcek kafa diye hitap eden kız bugün adımla hitap etmeye başladı.

Benim gibi olanları izleyen Selin, Derin Dicle ve Beray da çok şaşkındı. Öyle ki sürekli İlkay'a "Sen pantolon giymezsin ki, ", "Sen üniformadan hoşlanmazsın ki! ", "Bu senin tarzın değil ki" gibi şeyler söylüyorlardı. Amaçları İlkay'ın kendine gelmesiydi. Ama o hiç oralı bile değildi. Soyunma odasının büyük duvar aynasından kendine bakıp, beğeni dolu sözler söylüyordu İlkay!

Selin diretmeye devam etti:
-Senin normal şartlarda, "ben bunu asla giymem" demen gerekiyordu. Sonra da sinirlenip, boş tehditler savurup, topuklarını yere vura vura burayı terketmen gerekiyordu. Kendine gelsene boya küpü!

İlkay aynadaki yansımasından fiyonkuyla oynayıp, cevap verdi :

-Keyfimi bozamazsın şiddet ustası! Uğraşma benimle. Bunlar çok güzel bir kere.

Selin şoka tekrar tekrar uğradı. Bense hüsrana uğradım. Cidden bu muydu yani ya!!

Icsesim konuşunca dinledim onu :
-Ya üzüleceğine artık pantolon giyecek olmasına sevinsene! Baksana nasıl da çok sevdi.

Haklıydı aslında. Ama şimdi icsesime haklı olduğunu söyleyip, egosunu şişirmeye gerek yoktu.

Beray kahkahalara gülüyordu olanlara. Aynı zamanda İlkay telefonunu Beray'a verip fotoğraf çekmesini istemişti. Neymiş, bunu kesinlikle insatgrama atmalıymış! Ne tarafa ağlıyoruz ya. Acayip sinirlerim bozuldu şu an.

İlkay poz verip, fotoğraf çektirirken, birden durup hevesle konuştu :

-Ay şimdi de Aysima'yla çekinelim. Tasarım ona ait nede olsa.

Yok artık! Ayağa kalkıp, ellerimi yelpaze gibi yüzümde yelleyerek konuştum :

-Ayh bunaldım. Hava almaya gidiyorum ben. Yoksa deliricem.

Soyunma odasından çıkıp, koridorun sonundaki pencereye doğru gittim. Şaka gibi ya! Acaba İlkay bunu kasıtlı olarak, bize oyun olsun diye mi böyle davranıyordu. Yok, bence o kadar iradeli olamaz. İlkay'dan bahsediyoruz sonuçta. İki kelimemle çıldırttığım kızdan.

Pencereden dışarıyı izlerken, penceredeki yansımam çarptı gözüme. Cidden üniformalar bir harikaydı!

Neyse İlkay'dan başka şekilde de hıncımı çıkarabilirim. Ama şimdi asıl çıkarmam gereken hıncım değil, bu üniformanın beğenilmesi sebebiyle mutlu olmamın keyfi.

Hem zaten İlkay bedelini güzel bir şekilde ödüyor zaten. Bugün onbes sayfa yazı yazdırmıştım. Seçil zaten yaptıklarının farkındaydı ve üzgündü. Bu ona zaten yeterdi. Kaktüs ise işte onu hala anlamış değildim. Ama az da olsa vicdan azabı çektiğini düşünüyordum. Belki de gerçekten davranışları samimidir bilmiyorum. Ne kadar doğru bunu bana zaman gösterecekti.

Alara'ya gelince, ismi bile sinirlerimi bozuyordu. Ele başları oydu çünkü. Yoksa İlkay elimi kırmaya kalkışacak kadar cesaretli bir kız değildi. Başına geleceklerden korkardı. Ama ne olduysa Lamba bir şekilde aklını çelmişti anlaşılan.

Kaktüs desem okula yeni gelen, ve olanları yanlış anlayan birinden ibaretti benim için.
Onunda böyle bir risk alacağını düşünmüyorum. Çünkü şikayetçi olunca okuldan atıladabilirdi. Uğruna okul değiştirdiği böyle bir dönemde geldiği okuldan atılmayı göze alması saçmalık olacaktır. Bu yüzden Alara diyorum, onun aklını çelen de oydu. Bu sebeple benim asıl bedel ödetmem gereken de Alara olmalı. Evet Kaktüs, Seçil ve İlkay da ona uymakla suçlu ama asıl suçlu Lamba'nın ta kendisiydi.

Onun için ne yapabilirdim, ne yapalirdim?
Aynı okulda değiliz, ceza alamaz. Kendi okulunda ne kadar, ne şekilde ceza alıyor bilmediğim için bu içimi soğutmuyordu. Peki ben ne yapabilirdim? Nasıl ödetmeliydim yaptıklarını...

Ben düşünürken yan sınıftan dışarı çıkan iki kızın konuşmaları koridorda yankılanıyordu :

-Bak İlkay insatgrama bile atmış. Şimdi nasıl da beğeni toplayacaktır kim bilir?

-Evet. Beğeni toplamasını ve takipçilerinin birden böyle artmasının sebebi güzelliği değil ama, bak en son şu kız onu takip edince olmuş herşey. Kızın milyon takipçisi var.

-Haklısın, bizde takip edelim ikisini.

Sesleri ve kendileri uzaklaşınca, dediklerini düşündüm. Bu zaten olağan birşeydi, Takipçi sayısı çok olup, takip ettikleri az olan fenomenler kimi takip ederse, takipçileri de aynı kişiyi takip ediyorlardı. Ve buda o kişinin birden takipçilerinin artmasına sebep oluyordu.

Telefonumu çıkarıp, İlkay'ın sayfasına girdim. Sekiz dakika önce üniformayla çekindiği fotoğrafını paylaşmıştı.

Ben sosyal medya da fotoğraf paylaşılıyor olmasına anlam vermiyor ve doğru bulmuyordum. O fotoğraf kimlerden kimlere geziniyor bilmiyorlardı. Kimler ne niyetle bakıyor bilmiyorlardı. O fotoğrafı kim nerde kullanıyor bilmiyorlardı. Sonra öğrenince de telif hakları diye tutturur şikayet ederler.

Şimdi şöyle düşünelim, yolda yürürken biri çıkıp da fotoğrafımızı çekmek istediğini söylese azarlar, bağırır çağırırız. Kimisi taciz edildiğini bile söyler. Bakın sadece fotoğrafımızı çekmek istemesi bile yeter böyle çıkışmamız için...

Peki siz fotoğrafalrınızı sosyal medya da paylaşırken de aynı şey olmuyor mu? Tanımadığınız insanlar görmüyor mu?
O kimselerin telefonun da yer edinmiyor musunuz?

Cidden, kendini beğendirme çabasında olan insanlara (kadın-erkek) anlam veremiyorum. O sosyal medyada paylaşılan resimlerin doğal olmadığını söylememe gerek yoktur sanırım. Kaç aşamadan ve değişimden geçiyor hepimiz biliyoruz.

Bunun farkında olup, bunu devam ettirenlere ben beğenmem, sadece acırım onlar için...

İlkay'ın sayfasında gezinirken, takipçilerinde gördüğüm isimle telefona biraz daha yakından baktım.

'Alara Çetîn '

Demek İlkay'ın takipçi sayısını arttıran fenomen bizim lambaymış. Baksen!

Aklıma gelen şeyle ekrana doğru sırıttım. Alara Çetin hesabınız elden gidince ne yapacaksınız çok merak ediyorum.

Sana o bedeli ödeteceǧim, Alaaddin'in sihirli lambası. Demek ışığının kaynağı sosyal medyadan geliyor. Bizde ışığını söndürürüz o zaman!

___________BÖLÜM SONU______________

Yılın son bölüm sonu.:))

Seneye artık yeni bölüm atarım inşaAllah skdkrkjfkfkg... 🗓️

Oldu o zaman, mutlu kalın..
💖

Ha unutmadan şunu da söylüyelimm;⤵️

'YILBAŞI' kutlamak, Hristiyanların adetidir. Müslümanların değil!!!

Hristiyanlar gibi Müslümanların da yılbaşı kutlama sebebiyle korkum o ki, Papa her an açıklama yapabilir;

"Müslümanlara benzememek için artık Noel kutlamayacağız..!"

Diyeceklerim bu kadar. 🤐

Buda burada kalsın.. 📌

Yeni bölümde,
See you! ♥️

Continue Reading

You'll Also Like

814K 36.9K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
64.1K 623 18
"Git başımdan çoluk çocukla uğraşacak vaktim yok" dedi sinirle. Hızla kucağına yerleştiğimde eteğimin altında bir sertlik hissettim. "Senin vaktin ol...
161K 10K 25
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
131K 7.2K 50
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...