KİRALIK CEHENNEM

By cerennmelek

3.9M 234K 129K

Aksiyon 1. sıra 30.09.2017 Yalnızdı. İlk doğduğu andan itibaren, emeklemeye başlarken, ilk harflerini söyler... More

1.Bölüm: YABANCI
2.Bölüm: TEKLİF
3.Bölüm: ILGAR
4.Bölüm: YEDİ TEPELİ ŞEHİR
5.Bölüm: KİMSESİZ
6.Bölüm: EĞİTİM
7.Bölüm: SAVAŞ ÇANLARI
8.Bölüm: İLK İŞ
9.Bölüm: BAŞLANGIÇ
10.Bölüm: DAVET
11.Bölüm: VANİLYA
12.Bölüm: GEÇMEMİŞ
13.Bölüm: ANNE
14.Bölüm: YENİ YAŞ
15.BÖLÜM: ÖFKE
16.Bölüm: HARABE
17. Bölüm: SERGİ
18.Bölüm: UNUTMAK VE UYUŞMAK
19. Bölüm: RUHTAKİ İZLER
20. Bölüm: BİR ADAM BİNLERCE HAYAL
21. Bölüm: İLKLER
22.Bölüm: GÜVEN
23.Bölüm: BOYNUZ KULAĞI GEÇER
24.Bölüm: Cennet Ve Cehennem
25.Bölüm: YAŞAM OYUNU
26.Bölüm: SON PİŞMANLIK
27. Bölüm: İNTİHAR
28.Bölüm: TUTKUYLA HARMANLANMIŞ BEDENLER
29.Bölüm: VURGUN
30.Bölüm: ALEDA
31.Bölüm: KATİL
32.Bölüm: ILGAR HARİKALAR DİYARI
33.Bölüm: AYRILIK
34.Bölüm: TALİHSİZLİKLER SERÜVENİ
35.Bölüm: TANRININ UNUTTUĞU YER
36.Bölüm: İKİLEM
37.Bölüm: BİLİNMEZLİKLER TEKNESİ
38.Bölüm: İHANET
39.Bölüm: MERAK
40.Bölüm: RUH KATİLLERİ
41.Bölüm: SATILIK CENNET
42.Bölüm: İNTİKAM ATEŞİ
43.Bölüm: ŞEYTAN VE İBLİSLERİ
44.Bölüm: KIR ZİNCİRLERİNİ
45.Bölüm: SON PLAN
46.Bölüm: VAHŞİ
47.Bölüm: BOYNUZ KULAĞI GEÇTİ
48.Bölüm: KÖRDÜĞÜM
49. Bölüm: ÇIPLAK RUHLAR
50.Bölüm: SONUN BAŞLANGICI
51.Bölüm: YARA
52.Bölüm: FİNAL
Teşekkür
ÖZEL BÖLÜM: ADALET BEKÇİLERİ
2.Kitap: ADALET BEKÇİLERİ
2. Kitap Yayında!

Özel Bölüm

51.6K 2.6K 1.8K
By cerennmelek

Merhabalar! Uzun uzun bir zaman sonra buradayım. Dürüst olmak gerekirse, burada olmayı çok özlemişim.

Her karakteri ayrı ayrı özlemişim. Bu özel bölümü yazarken karakterlerin ne kadar değiştiklerini fark ettim. Hiçbiri ilk bölümde ve son bölümde aynı değildi. Bu beni biraz duygulandırdı :)

Bu özel bölüm 23. Bölümün ardından gerçekleşen ve sizlerin hiç okumadığı bir bölümdür.

Keyifli okumalar dilerim...











1.08.2017 İstanbul

Hayatımda her şey çok hızlı değişiyordu, bir yerden sonra yetişememeye başlamıştım bu yeni düzenime. Farklı bir insana dönüşüyordum, hem çok hızlı hem çok yavaş.

Yabancının biri girmişti hayatıma ve sen artık "Efsa'sın." Demişti. Bende kabul etmiştim ancak gerçekten Efsa olacağımı düşünmemiştim. Efsa'nın sadece bir isim, bir lakap olduğunu düşünmüştüm. Bu yanılgıdan ise daha çok yeni uyanmıştım.

Sadece ismim değildi değişen; hislerim, aruzlarım, hayallerim ve ben değişmiştim. Bu ne tür bir değişiklikti bilmiyordum. Dönüştüğüm insanı tanımıyordum.


Parmak uçlarım dudaklarımda gezindi. İlk defa birini öpmüştüm, o da ilk defa birini öpmüştü. İlklerimizi birbirimizde kaybetmiştik ve ikincilerimizi de. İlk defa bir adamla uyumuştum. Bunlar Duru'nun yapacağı şeyler değildi, Duru bu kadar arsız değildi.

Kahvaltıdan sonra kendimi yatağa atmıştım tekrar, şu eğitim dedikleri şey beni çok yoruyordu.

Ilgar. Onu düşünmek bile nasıl kalbimi bu denli hızlandırabilirdi? Halbuki o bu sabah beni azarlamıştı.

'Öpüşmemiz ya da aynı yatakta uyumamız korkumu tamamen yendiğim anlamına gelmiyor. O yüzden farkında olmadığım zamanlarda bana dokunma kafana estiği gibi.' Demişti sert bir şekilde. Haklıydı, kalbim bu kadar kırılmamalıydı ama kırılmıştı işte.

Öpse geçerdi.





Yatmaktan sıkılarak ayağa kalktım, aşağı kata indim. Karan ve Çağkan bir şey tartışıyorlardı. Aleda'da keyifle onları izliyordu, bir yandan da Kontes'in tüylerini okşuyordu.

"Ne mızıkcısın Çağkan!" Dedi Karan çatık kaşlarıyla.

"Karan haklı, kaybettin. Sözünü yerine getir."

"Daha çok erken, kaybettiğim belli değil." Dedi Çağkan'da kucağındaki güzel kediyi severek.

"Aynı yatakta görmüşsün işte sabah onları! Sen Ilgar'ın bir kadına yaklaştığını gördün mü hiç? Ilgar çok fena tutulmuş Efsa'ya." Kalbim hızlandı, gerçekten tutulmuş muydu bana? Benim o yeşil gözlere tutulduğum gibi?

"Aferin, yapın dedikodumuzu." Diye homurdandım boş olan ikili koltuğa oturarak.

"Dedikodu falan yapmam ben!" Dedi Karan yüzünde samimi bir ifadeyle. Kirli sakallarını okşadı, o sırada bakışlarım yanında oturan Aleda'ya kaydı. Birini bu kadar hayranlıkla izlemek mümkün müydü? Gözleri, gözleri konuşuyordu onunu Karan'a bakıyordu. Işıl ışıl parlıyordu mavileri.

"Yapmaz." Dedi Aleda onu destekleyerek. Karan'da kafasını ona çevirdi. Ve sanırım onlar için zaman bir süreliğine durdu. Soluksuzca kitlendi kara gözleri Aleda'nın çehresine.

"Bunlar yine uçtu! Kıskanıyorum artık." Diye bağıran Çağkan'la tüm romantik havaları bozuldu.

"İddiayı kazandım! Ilgar, Efsa'ya daha çok yaklaştı. Bir Nusret bekliyoruz senden." Dedi ciddi ciddi Karan.

"Şaka yapıyorsunuz değil mi?" Diye sordum şaşkınlıkla.

"Aslında benim bildiğim daha lezzetli ve pahalı bir yer var, biraz uzak ama çok güzel. Oraya gidelim."Dedi Aleda hevesle.

"Daha kaybettiğim belli değil!"

Çağkan konuşmaya devam edecekti ki Ilgar'ı fark ederek vazgeçti. Ilgar, üzerine giyindiği gözlerinin rengi tişörtle yanımıza yaklaştı. Daha bu sabah yanında uyandığım için göğsünün ne kadar yumuşak olduğunu biliyordum. Altın sarısı saçları yine parlıyordu. Çok güzeldi.


Yanıma oturdu, sabahtan sonra hiç konuşmamıştık. Odadaki herkesin bakışları üstümüzdeydi.

Ilgar bana bakıyordu, dikkatlice. Ona kırgındım, bakmamak için direndim güzel yüzüne. Beklemediğim bir şey yaptı, yumuşak eli yanağıma dokundu. Onun ne yaptığını anlamaya çalışırken, yine ritmini bozmuştu kalp atışlarım.

"Kirpiğin, düşmüş." Dedi tane tane. Benimde nefesim kesildi, etkileyici ses tonunda.

"Siz yeri seçin, hesaplar benden." Dedi Çağkan yüzünü buruşturarak. Karan ve Aleda aynı anda sesli sesli gülerken, bende kendimi tutamadım. Hem utandım, hem hoşuma gitti.

Ilgar Bey, çok hoşuma gidiyorsunuz.

"Ne oluyor?" Dedi gür sesiyle.

"Aşk oluyor." Dedi Aleda biraz daha kahkaha atarak. Ilgar onların davranışlarına karşın sadece gözlerini kıstı siz iflah olmazsınız dercesine.

Salonun girişinde Demir belirdi. "Bu kadar komik olan ne gençler?" Dedi yüzünde her zaman duran yarım ağız, ona yakışan gülüşüyle.

"Çağkan bugün bizi yemeğe çıkaracakmış." Dedi Aleda. Demir'in kaşları hayretle havalandı.

"Kızıl kar falan mı yağdı?"Dedi yanımıza yaklaşırken.

"Abartın abartın, görende beni cimri sanır!" Diye homurdandı Çağkan.

"Cimrisin." Demişti hepsi bir ağızdan. Hepimiz gülerken bakışlarım Demir'e takıldı. Dikkatle bana bakıyordu. Pek tatlı bir konuşma yapmamıştık bugün. Gülüşüm soldu yavaşça. Bakışlarını çekti Demir üzerimden.

"Ben duş almaya çıkıyorum, birkaç saate çıkalım o zaman." Dedi ve ayrıldı yanımızdan.

"İyi bari Demir çok sorgulamadı Çağkan'ın bizi yemeğe çıkarmasını." Diyerek kıkırdadı Aleda. Çağkan yüzünü şekilden şekle sokarak Aleda'nın taklidini yaptı.

Aleda, Çağkan'ın yüzüne yastık fırlattı.

"Benim çok tadım kaçık, odama çıkıp yemek parasını denkleştireceğim." Dedi Çağkan yerinden kalkarken.

"Cimri ya." Dedi arkasından Aleda.

Bir süre sessizlik oldu salonda. Aleda yandan yandan Karan'la bakıştı ancak konuşmadı.

"Bende gidip hazırlanayım, acıktım artık." Dedi Aleda ayağa kalkarak. Onun salondan çıkışı arından Karan'da kalktı hızla ve bir şey demeden peşinden gitti.

İşte yine tek kalmıştık.

"Kırıldın mı?" Dedi hiç beklemediğim bir anda. Kafamı ona doğru çevirdim. "Seni üzmek istemedim." Ah yapma böyle, sonra rüya sanıyorum.

"Özür mü diliyorsun?" Diye sordum şaşkınlıkla. Alt dudağını ağzının içine yuvarladı, aynı anda omuz silkti. Hem karizmatik hem tatlı olmak mümkün müydü? Demek mümkünmüş.

Yine derin bir sessizlik oluştu aramızda. Yeşilleri parlıyordu, o hep parlıyordu.

"Sorun değil Ilgar, haklıydın. Seni anlamam lazım, bencilce davrandım." Kafasını iki yana salladı yavaşça.

"Haklı değildim, sadece alışıyorum kimsesiz." Kimsesiz, bana hala kimsesiz diyordu. Bana ne zamana kadar kimsesiz diyecekti?

Ben artık kimsesiz değilim sanırım Ilgar.

"Bana mı alışıyorsun?" Dedim gerçekliğini sorgularcasına.

"Sana alışıyorum." Dedi dürüstçe, gülmüyordu ama yüzünde gamzesini ortaya çıkartan, tatlı bir ifade vardı.

"Bende." Dedim utanarak, hatta kafamı öne eğmiştim. O yeşillere bakarak söylemeye cesaret edememiştim.

"Sende ne?" Bilerek yapıyordu! Ben zaten kafamı kaldırıp ona bakacaktım ancak buna gerek kalmadı. Güçlü elleri yumuşakça tuttu çenemi ve havaya kaldırdı.

"Bende alışıyorum, sana." Dedim bir fısıltının ilerisine gidemeyen sesimle, zorlukla.

Kırpıştırdı sarıya dönük gür ve kıvrık kirpiklerini. Çenemdeki eli inmedi, hatta biraz daha yukarı çıktı. O koca ve sıcak eliyle okşadı yanağımı. Nefes alışlarım sıklaşırken, dayanamadım. Dayanamadım ve gözlerimi yumdum. Başımı biraz da ben yasladım o koca eline. Güvende hissediyordum, tam da bu an. Onun o güzel eli benim yanağımda gezinirken çok güvendeydim.

Yakındı, çok yakındı.

Ilgar acaba öfke değil de bir kasırga mısın sen? Kalbimi birden yerle bir edip, hırçın rüzgarlarına kaptırdın da.











Ellerim boynumdaki kolyede gezindi, yakışıyordu. Demir'in hediye ettiği ve takmamdan zevk duyduğu kolye. Bu kolyenin bir anlamı var mıydı? Yoksa sadece öylesine bir kolye miydi?

Sadece bu kolyeyi değil, üstümdeki elbiseyi de o hediye etmişti. Gece elbisem vardı ancak gelip odama bırakmıştı bu kısa siyah elbiseyi. Bedenime tam oturmuştu ve oldukça güzeldi. Uzun çizmelerim bacağımın çoğunu kapatıyordu. Elbise de uzun kolluydu, bu soğuk için uygundu.

Aleda'ya da elbise hediye etmiş miydi?

Dudağımdaki kırmızı rujun abartılı olduğunu düşünürken kapım çaldı, hemen arından ise açıldı.

Ilgar, yine giymişti beyaz gömleğini ve yine o ilk üç düğmesini açık bırakmıştı. Sarı sakalları hafiften çıkmıştı, bronz teni parlıyordu.

Bakışları üzerimde gezindi uzunca arından yutkundu. İkimizde konuşamadık tuhaf bir şekilde.

"Üstüne ceket al, üşürsün." Güzel bulmuş muydu beni? Hayatımda ilk defa, birisine güzel olmak istiyordum. O beni güzel görsün istiyordum.

Ceketimi üstüme geçirdim, bu esnada hiç konuşmadı.

"Herkes hazır mı?" Dedim ancak cevap vermedi, hatta hareket bile etmedi. Yeşilleri öylece gözlerime kilitlenmişti. "Ilgar?" İrkildi birden.

"He, efendim?" Onu ilk defa bu şekilde afallarken görüyordum. Dürüst olmak gerekirse çok tatlıydı.Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Odamın kapısı hızla açıldı. "Açlıktan öleceğim ya." Diye içeri dalmıştı Çağkan. Ilgar'ı görmesiyle gözleri irileşti ve eliyle ağzını kapattı.

Ilgar arkasını dönüp, kapıyı açan Çağkan'ı gördü."Sen neden kızın odasına kapıyı çalmadan dalıyorsun dallama?" Diye aniden çıkıştı Ilgar. Gözlerimi şaşkınlıkla kırpıştırdım.

"Ben şimdiye hazırlanmıştır diye şey ettim..." Dedi Çağkan birkaç adım kapıya doğru, geri geri atarak.

"Bugün sen şansını çok zorladın." Dedi Ilgar ciddi ciddi Çağkan'ın üstüne yürürken. Çağkan, Ilgar'ın karşısında baya küçük kalıyordu ve komiklerdi. Yine de dayanamadım. Ilgar'ın yanına yaklaştım ve bir elimle o kalın kolunun bir kısmını tutabildim.

Durdu Ilgar, eğdi bakışlarını yüzüme. Sanki kasları gevşemiş gibi düştü geniş omuzları. Halbuki normalde ona yaklaştığımda daha da gerilirdi.

O sırada Çağkan odadan kaçtı. Ilgar kapıya hiç bakmadı, hatta o güzelim yeşillerini gözlerimden bir an bile ayırmadı.

"Gidelim mi?" Diye sordum kısık sesimle.

"Gidelim." Elimi yavaşça çektim kolundan. Yeşilleri elimi takip etti, ardından önüne döndü. Birlikte aşağı indik. Herkes salondaydı, demek bizi bekliyorlardı.

"Sonunda inebildiniz." Dedi Demir. Üstüne yine siyah bir gömlek giyinmişti. Karalarla kaplanmak ona yakışıyordu.

Aleda kumaş bir pantolon ve siyah dantelli bir üst giyinmişti. Anlaşılan Demir ona bir elbise hediye etmemişti.

Karan hemen Aleda'nın yanındaydı. Hem çok yakınlardı hem çok uzak.

Evden çıktık ve arabalara geçtik. Demir arabasına binmem için beni çağırmadı bu sefer. Ve ben Karan'ın arabasına bindim. Çağkan, Demir'in arabasına binmişti. Aleda, Karan'ın yanında oturuyordu. Ilgar ise benimle arka koltuktaydı. İkimizde cam kenarlarına geçmiştik, ortamızda koca bir koltuk vardı!

Hava yeni kararmıştı. Hiçbir şey yapmamıştım ancak yorgun hissediyordum. Gözlerimi yumdum bir süre, düşünmek artık yorucu geliyordu.

Yaptığımız soygun, bizzat şahit olduğum bir cinayet, hiç tanımadığım ailem ve birden  bire kalbimi kaptırdığım Ilgar...

Bunları kaldırabilecek kadar güçlü müydüm? Eminim Duru değildi, Efsa güçlüydü.

Koltuğun üstüne öylece duran elimden bir sıcaklık hissettim. Tanıdık bir sıcaklık. Elimin üstünü kapatan, koca bir el. Ilgar'ın eli...

Bakışlarımı kaldırdım, ona baktım. Camdan dışarı bakıyordu, sanki elimi tutmuyormuş gibi. Ama tutuyordu. Güvende hissettim kendimi, zaten aksini hissetmem için bir sebep soktu aslında. Ama hiç hissetmediğim kadar güvende hissettim, sanki hiçbir şey bana zarar vermezmiş gibi.

Bende kafamı cama doğru çevirdim. Yol boyunca birbirimizin yüzüne hiç bakmadık ama ellerimizi de hiç ayırmadık.








Daha görür görmez Aleda'nın neden burayı seçtiğini anlamıştım. Tam anlamıyla ben pahalıyım diye bağırıyordu. Çağkan ise geldiğimiz yeri gördüğünden beri fenalık geçiriyordu.

"Ay benim tansiyonum düşüyor." Dedi kendi bileğini ovalayarak Çağkan. Aleda sinsice kıkırdadı.

"Şimdi güzel bir yemek yiyelim, içelim, tatlımızı da yiyelim kendine gelirsin." Dedi Aleda'nın hemen yanında oturan Karan keyifle.

"Bir iddiaya falan mı girdiniz siz?" Diye sordu Demir, karşımda oturuyordu. Koyu gözlerini kısmış, şüpheyle bize bakıyordu. Hepimiz ise kafamızı iki yana sallayıp saçma sapan şeyler söylememiz işi hiçte kolaylaştırmadı. Ilgar hariç! O da bilmiyordu. Öğrense rezil olurdum, yine.

"Yok canım ne olacak?" Dedi Aleda hemen.

"Yani nereden bilelim Ilgar böyle değişecek." Demişti Çağkan kendini tutamayarak. Ardından ne söylediğini fark ederek gözlerini irileştirdi.

"Benim ne ilgim var?"

"Ya benim kan şekerim düştü, biliyor musun? Ondan saçmalıyorum." Dedi ve önündeki suyu kafasına dikti. Masada derin bir sessizlik oluştu. Karşımdaki Demir'le kesişti gözlerim, tek kaşı havalanmıştı.

Omuz silktim tedirgince gülümseyerek. Sorgulamadı daha fazla, hatta o da güldü. Siparişlerimizi verirken Çağkan ikinci bir fenalık geçirmek üzereydi. Aleda ve Karan menüde ne varsa sipariş etmişlerdi. Üstelik en pahalı içkilerden söylemişlerdi.

"Dışarıda o kadar aç insan var, şu yaptığınıza bakın!" Dedi Çağkan hala son çırpınışlarını yaparak.

"Eminim gelen şeyleri biz bitiremezsek sen bitirirsin. Sırf para verdin diye." Dedi Aleda Çağkan'a öpücük atarak.

Yemeklerimizi yerken keyifli bir sohbet içindeydik. Ben olmadan önceki soygunlarını anlatıyorlardı.

"Önce Aleda sırnaştı adama, çokta güzeldi o gün." Dedi  Demir ardından Aleda'ya döndü. "Yanlış anlama güzelim, sen her zaman güzelsin." Dedi göz kırparak, Aleda kıkırdarken Demir devam etti. "Baya uğraştı ama adamda tık yok. Sonra baktık adam salonun köşesinde onları izleyen Çağkan'ı kesiyor." Çağkan tiksintiyle yüzünü kapattı. "Dedim gel Aleda sen, Çağkan'ı gönderdik adamın yanına."

Aleda karnını tutarak gülüyordu.

"Ee sonra ne oldu?" Diye sordum merakla.

"İşte Çağkan'ı zor kurtardık adamın odasından." Dedi Ilgar'da büyük bir keyifle. Herkes gülerken Çağkan biraz daha sindi oturduğu yere.

"Siz bugün beni çıldırtmaya yemin etmişsiniz. Ben o anı hatırlamak istemiyorum ya, unutun o soygunu. Bir daha da kimseye anlatmayın. Size komik geliyor olabilir ama benim namusum elden gidiyordu az daha!" O kadar büyük bir ciddiyet ve hassasiyetle söylemişti ki yine hepimizin gülmesine sebep olmuştu.

Hatta gözümden yaş gelmişti gülmekten.

Kuruyan boğazımı, önümdeki pahalı içkiden koca bir yudum alarak tazeledim. O sırada, hemen kulağımın dibinde sıcak bir nefes hissettim.

"Dikkat et, çarpar." Dedi o etkileyici sesiyle ve geri çekildi. Yeşil gözlerinin içine bakarak koca bir yudum daha aldım beyaz şaraptan. Kafasını iki yana salladı dudağındaki tatlı sırıtışla. O güzel, öptüğüm dudakları!

"Bana bir şey olmaz!" Dedim burnumu dikleştirerek.

"Olmuş bile." Dedi Ilgar. Hafif başım dönüyordu ama iyiydim. Sadece yemeği çok kaçırmıştım.

Başımı camdan dışarı çevirdim, güzel manzarayı seyrettim. Karanlıkta bile nefes kesici bir manzaraydı. Güzel vakit geçiriyordum, mutluydum. Onlara her geçen gün daha fazla alışıyordum.

"Ali konusunda ne olursa olsun dikkatli olmamız lazım." Dedi Ilgar, yine rahatsız olduğu konuyu ısıtıp Demir'in önüne sunarak.

"Dikkatliyim Ilgar, bir oyun oynuyorsa amacı ne olabilir ki? Ne çıkarı var?"

Ilgar içkisinden küçük bir yudum aldı Demir'le konuşurken. "Bilmiyorum belki bir tuzaktır, belki-"

Boştaki eli bacağının üstündeydi. Bu sefer ben uzandım onun eline. Büyük elinin üstüne küçük elimi bıraktım ve parmaklarımı sardım sıkıca.

Demir'le konuşurken, birden sustu. Kafasını bana çevirdi, belki o an Demir'i bile unuttu. Yeşilleri biraz şaşkınlık biraz da farklı parıltılarla süslenmişti. O parıltılara bir anlam vermek istemiyordum, sonra çok hevesleniyordum.

Birden dokunduğum için kızmış mıydı? Pek öyle durmuyordu. Sanki nefesi kesilmiş, ne söyleyeceğini unutmuş gibiydi.

"Belki?" Diye sordu Demir. Ancak sesi sanki çok uzaklardan gelmişti. Ilgar ona bakmadı, yutkundu derince.

Aleda'nın kahkahasıyla kendime geldim. Aleda'ya baktım, başını Karan'ın omzuna yaslamıştı. Çağkan'la konuşuyordu. Karan'da kolunu Aleda'nın omzuna atmıştı ve sıkıca sarmıştı onu. Demir'i bugün takmıyor gibiydiler.

Demir'in tepkisini görmek için bakışlarımı Demir'e çevirdim. Demir bana bakıyordu, onlara değil. Yüzünde bir ifade yoktu. Neden böyle bakıyordu? Ilgar'la yakınlaştığımızı anlamış mıydı?

Sanırım bugün Aleda ve Karan'ı da kendi hallerine bırakmıştı. Şaşırtıcıydı.

"Gülümseyin, çekiyorum." Diyen Çağkan'la bakışlarımız ona döndü. Ön kamerayla çekmeye çalışıyordu ancak hepimizi alamıyordu kadraja. En sonunda garsondan rica etti ve fotoğrafımız çekildi.

O fotoğrafta Ilgar'la el ele tutuştuğumuzu kimse bilmeyecekti. Sadece biz bilecektik. Ve o karede onunla el ele tutuşarak sonsuza dek kalacaktık.

"Ne kadar güzel bir gece." Diye konuştu hafif sarhoş Aleda, yüzünde güzel bir gülümsemeyle.

Karan eğilip ona bir şeyler söyledi ve Aleda'nın yüzündeki gülümseme daha da anlam kazandı. Gözleri parlayarak baktı Karan'a.

"Ne kadar tuzlu bir gece olsa da evet, birlikteyiz ve önemli olan bu." Dedi Çağkan yerinden doğrularak. Bakışlarını üzerimizde gezdirdi. "Burada olmaktan mutluyum, sizle olmaktan mutluyum." Bakışları en son Demir'in üstünde gezindi. "Ailemleyim."

Masada bir durgunluk oluşurken Demir elini Çağkan'ın omzuna koydu. Yenilenen kadehini kaldırdı. "Ailemize..." Dedi Demir ancak gözlerinde hüznü gören tek ben miydim?

Hepimiz kaldırdık kadehlerimizi.

Demir'in gözlerinde bir buğu vardı. Görmesi zordu ancak ben şuan onun kara gözlerine bakarken görüyordum. Diğerleri görmüyor muydu? Oysa çokta barizdi.

Kahdeh kaldırmamızın hemen ardından Demir kalktı masadan. O yokken Ilgar'a daha yakın olabilirdim.

Dirseğimi masaya yaslamıştım ve yüzümü de elime. Öylece onun güzel yeşillerini izliyordum. El ele tutuşmuyorduk ama olsun.

"Bakma şöyle." Dedi ancak güzel yüzünde eşsiz bir gülümseme vardı. Gamzesine takıldı gözlerim.

"Nasıl bakıyorum ki?" Gözleri masada gezindi, herkesin kendi halinde olduğundan emin olduğunda tekrar bana döndü.

"Yiyecekmiş gibi." Dedi kısık sesle. Başımı elimden ayırdım, biraz ona yaklaştım.

Bende sesimi onun gibi kısarak konuştum. "Belki de yemek istiyorumdur seni." Tamam biraz sarhoş olmuş olabilirdim.

Şaşırdı yine, hatta yanakları mı kızardı öyle? Tanrım çok tatlıydı.

"Sen sarhoş olmuşsun!" Evet sana.

Bakışlarım bize bakarak konuşan üçlüye kaydı. Dedikodumuzu yapıyorlardı, biraz da şaşkınlardı.

"Bakmayın öyle! Sonra Ilgar utanıyor." Aleda bir kahkaha attı.

"Efsa'da çok fena ya iyice arsızlaştı. Yakında Ilgar'ın ırzına da geçer. Ilgar bak dikkat et, odanı kilitle geceleri." Dedi Çağkan keyifle. Dil çıkardım ona.

Ilgar hiçte gergin gibi gözükmüyordu hemde! Hatta kolunu sandalyemin arkasına atmıştı. Sandalyeme yaslandım, elleri saçlarıma değdi ancak elini çekmedi.

"İşine bak Çağkan!" Dedi Ilgar beni savunarak.

"Bu da az değil bak, nasıl da hoşuna gidiyor. Cidden ne yaptın kızım sen Ilgar'a?" Diye devam etti Çağkan.

"Salsana çiçeği burnunda çiftimizi. Dur daha yeni yeni alışıyorlar, korkutma gözlerini." Dedi Karan bu sefer keyifle.

Aleda, kafasını Karan'ın göğsüne yaslamış gülerek bizi seyrediyordu. Ilgar onlara gözlerini kısarak baktı.

"Siz bizim üzerimizden iddiaya mı girdiniz?" Kızgın bir ifadesi yoktu.

"Şimdi siz öpüşmüşsünüz ya, ben dedim ki Ilgar kesin kaçar şimdi. Karan'da dedi ki yok yakınlaşır. Öyle iddiaya girdik. Bir baktık adam uçuyor; yanına oturmalar, ilgilenmeler, yatağına almalar. Haklısın tabi kaç yılın birikintisi sonuçta." O kadar şaşırdı ki Çağkan'a bile kızmadı. Bana çevirdi güzel yeşillerini.

Ancak bir şey söylemedi, kızmadı da. Sadece tüm gece yüzündeki o yumuşak ifadeyle bana baktı.

"Kabul et Ilgar, ona alışıyorsun." Dedi Aleda kıkırdayarak.

"Sizinle özel hayatımı paylaşmayacağım." Onun özel hayatıydım!

"Tavsiye istersen buradayım ben." Dedi Çağkan göz kırparak.

"Tavsiye isteyeceğim son insan bile değilsin." Demek tavsiye isteyebilirdi. Parmak ucu çıplak sırtıma değiyordu.

Ilgar'la aramızda derin bir sessizlik oluştu. O sırada başımı dışarı çevirdim, cama düşen manzaramızı seyrettim. Heybetli bedeniyle ve güzel yeşilleriyle her an parlıyordu.

O manzaranın ardında ise bir beden gördüm. Demir, dışarıdaydı. Bu sabah söylediği sözler zihnimden çıkmıyordu. 'Boynuz kulağı geçer.' Demişti. Neden? Neden öyle bir şey demişti?

Katil olacağımı mı iddia ediyordu? Bu asla olmayacaktı.

Yine o sıcak nefesini çok yakınlarımda hissettim. "Öpüştüğümüzü onlara mı anlattın?" Kınar gibiydi. Kafamı ona çevirdim, iki yana salladım hemen.

"Ben sadece Aleda'ya anlatmak istedim ama onlar bizi duymuşlar. Vallahi bak, bilerek söylemedim." Dedim hızlı hızlı. Çok mu sıcak olmuştu burası?

Gülümsedi. Tanrım ne güzel bir geceydi bu böyle.

"Tamam inanıyorum sana."

"İnan bana." Yüzünde değişik bir ifade vardı, onda daha önce hiç görmediğim bir ifade. Ancak çok sevmiştim ben bu ifadeyi.

Karan, Ilgar'a bir şey sordu. Ilgar o güzel bakışlarını benden çekti. Ne konuştuklarına kulak asmadım, sadece onun o güzel mimiklerini izledim. Kaşlarını çatışını, arada kıvrık kirpiklerini kırpıştırışını ve pembemsi dudaklarının hareketlerini...

Tekrar dışarı baktım, sırtı bize dönük olan Demir'e. Kalktım sandalyemden ve kalkar kalkmaz başımın döndüğünü hissettim. Ilgar'ın bakışları bana döndü.

"Düşeceksin!" Ellerimi havaya kaldırdım.

"İyiyim." Benim için endişelenmişti.

"Daha gözlerimle kontak kuramıyorsun, emin misin?"

"Evet eminim. Demir'le konuşmam gerek! Bana bugün bir şeyler söyledi." Kaşları çatıldı yine.

"Ne söyledi?"

"Bilmiyorum, Demir işte. Kafa karıştırıcı şeyler söyler ve aradan çekilir. Geriye sadece iç içe dolanmış düşünceler bırakır."

"Sana ne söyledi?" Diye tekrarladı. "Neden bu kadar öfkelendin?"

"Katil olacağımı ima etti. Ben katil olmayacağım! Ben asla bir can almayacağım."

"Olmayacaksın." Dedi yüzündeki keskin ifadeyle. "Şimdi otur, düşeceksin." Kafamı iki yana salladım. Uzaklaştım ondan ve arkamı döndüm. Sarsak adımlarla dışarı çıktım, Demir'in yanına ulaştım.

Beni gördüğünde şaşırdı, gülümsüyordu. "Şuraya bakın, küçük bir sarhoşumuz varmış." Dedi sarsak adımlarıma bakarak. Sigarasından bir duman çekti.

"Sarhoş değilim!"

"Orada değilim ben." Dedi sesli gülerek. Bulanık gözlerimi kırpıştırdım. Üzerindeki ceketi çıkardı. "Şuraya bak, donacaksın." Omuzlarıma bıraktı ceketini.

Dalgalanan denizi seyrettim bir süre. Ne için gelmiştim ben buraya?

Hatırladım. "Sabah, ne demek istedin?" Bir an hatırlamazcasına gözlerini kıstı. "Ben katil olmayacağım! Ben senin gibi olmayacağım." Gülüşü yavaşça soldu. İçine çektiği sigara dumanını yavaşça verdi.

"Aynı çatı altında yaşadığın tek katil ben değilim. Ilgar'da bir katil. Peki bana nefretle bakarken ona neden hayranlıkla bakıyorsun?" Gerçekten merak ediyor gibi soruyordu.

"Sana nefretle bakmıyorum." Dedim kısık sesimle, kafamı öne eğerek. "Senin gözlerinde karanlık var, bir gün o karanlık hepimizi yutacak sanki." Yüzü biraz daha ciddileşti. Önüme geçti yavaş hareketlerle. Sigarasından son dumanı aldı ve attı.

"Bende görüyorum Efsa. Senin gözlerinde görüyorum."

"Ne görüyorsun?"

"Sonumu. Sanki sonum bu gözlerde olacak." Titredim. Elleri omuzlarımı kavradı. "Benden çekinme, korkma. Sana asla zarar vermem." Neden böyle bir şey söyleme gereği duymuştu ki? Ondan zaten korkmuyordum. Ona güveniyordum. O benim kurtarıcımdı.

Gülümsedim. "Biliyorum."

O da gülümsedi beyaz dişlerini göstererek.

"Bana kızgınsın, bunun nedeni hangi hareketimin sonucu bilmiyorum. İnsanların benden nefret etmesini sağlayacak çok hareketim var. Ama sen etme, olur mu?"

"Etmem ki." Yakınlaştı biraz daha, yanağıma yumuşak bir öpücük bıraktı ve geri çekildi.

Hareketlerini sorgulayacak kadar kendimde değildim. Bir eli belime sarıldı ve kendine yasladı, yürümeme yardımcı oldu.

Durdum birden, o da benimle birlikte durdu. "Demir." Yüzüme baktı dikkatlice. "Bende evimde hissediyorum. Ben evin ne olduğunu hayatımda ilk defa öğrendim. Ne olursa olsun sana teşekkür ederim, bana bir aile verdiğin için." Gamzesini belli ederek gülümsedi. Ama onun gamzesi Ilgar'ımın ki kadar güzel değildi.

"Demek duygusal bir sarhoş oluyorsun."

"Dalga geçme!" Dedim kıkırdayarak. Yürümeye devam ettik, içeri geri girdik. Demir yerime oturmama yardımcı oldu ve geri yerine geçti. İçerisi sıcak olduğu için çıkardım ceketini.

Ilgar'ın keskin bakışlarını üzerimde hissediyordum ancak konuşmuyordu. Etrafta içkinin etrafında yavaşça dans eden birkaç çift vardı. Ilgar beni neden kaldırmıyordu ki?

İçki bardağımda yenilenmişti ben yokken. Yoksa bitirmemiş miydim bu bardağı? Önemi yoktu.








Karan, Aleda'yı dansa kaldırmıştı. Birlikte sarmaş dolaş dans ediyorlardı. Hatta Çağkan bile bir esmer güzeli bulmuştu dansa kaldırmak için. Ilgar Bey'in dans edesi yoktu anlaşılan.

İçki içmeye devam ederken bir el bardağımı aldı elimden. Şaşkınlıkla Ilgar'a baktım. "Yeter, komaya gireceksin artık." Omuz silktim.

"Kimse beni dansa kaldırmadığı için bende kendimi içkiye vurdum." Dedim o çakmak çakmak yeşillerine bakarak.

O sırada Demir'in güldüğünü işittim ancak ona bakamayacak kadar yeşillerinde kaybetmiştim buğulu zihnimi.

"Hadi Ilgar, beni dansa kaldır." Dedim hevesle ancak o sadece bakmakla yetindi. Cevap bile vermedi.

Neden kaldırmıyordu beni? Hala alışamamıştı işte! Neden aptal gibi onu zorluyordum ki?

Omuzlarım düştü, onun bardağına uzandım ve dibini görene kadar içtim.

Demir karşımda değildi, bir yere mi gitmişti? O sırada omzumda bir el hissettim. "Dans et benimle güzelim." Dedi Demir kara gözleriyle. İlk önce kabul etmemeyi düşündüm, Ilgar'a kaydı bakışlarım. Bize bakmıyordu bile, karşındaki meyve tabağına sanki çok ilgi çekici bir şeymiş gibi bakıyordu.

Kabul etmemem için bir sebep yoktu. Ayağa kalktım, Demir'in beni dans eden insanların içine çekmesine izin verdim. Işıklar ne kadar da parlaktı böyle.

Kaslı kollarını belime sardı Demir, bende onun boynuna sardım ince kollarımı. Ancak kafamı dik tutamadım, hatta dikte duramıyordum. Eğer Demir'in beni tutan kolları olmasaydı ayakta durabileceğimden bile emin değildim.

Başımı dik tutmaya dayanamayarak göğsüne yasladım. Gözlerimi ise Ilgar'dan ayıramıyordum. Yeşillerini üstüme dikmişti, ifadesiz yüzüyle beni izliyordu.

"Çok güzel." Dedim hayranlıkla. Demir saçlarımı okşadı.

"Neresi güzel?" Dedi Demir dalga geçerek. Kafamı hafif kaldırıp Demir'in koyu gözlerine baktım.

"Her şeyi, her şeyi çok güzel." Dedim sarsak adımlarla, onun dansına eşlik ederek.

"Peki ben güzel miyim?" Demir'in sorusuyla kıkırdadım.

"Sende çok yakışıklı bir adamsın, her kadını elde edebilirsin."

Kafasını iki yana salladı. "Edemiyorum." Güldüm yine.

"Yalancı, çok yakışıklısın sen." O da güldü bu sefer.

"Ama güzel değil miyim?"

"Güzelsin de ama onun kadar değil. Ilgar çok güzel bir adam." Güzellik, dış güzellik değildi burada. Ilgar, her şeyiyle mükemmeldi. Bana bakmayacak kadar!

"Şuraya bak! Kör kütük sarhoş olmuşsun. Ne dediğinin fakında olmadığına o kadar eminim ki. Yarın çok pişman olacaksın." Omuz silktim.

"O kadar sarhoşsam hatırlamam! Sende hatırlatma bak ama bana, utanırım sonra." Yüzündeki gülümsemeyle, kafasını inanamazcasına iki yana salladı.

"Tamam söz, sana bu gece olan hiçbir şeyi hatırlatmayacağım."

Sessizlik oluştu aramızda ancak bunu pek umursamıyordum. Gözlerimi ondan ayırmam imkansız gibiydi.

"Neden beni dansa kaldırmadı ki?"

"Kadınlardan korktuğu için diyeceğim ancak bariz ki yeniyor korkusunu. Bence üzerine sigara kokusu sindiği için istemedi." Bu nasıl aklıma gelmemişti?

"Of ya keşke gelmeseydim yanına." Demir bu sefer gülmüyordu, hatta yüzünde ciddi bir ifade vardı.

"Onunla ne kadar yakınlaştınız?" Diye sordu kısık bir sesle. Hıçkırdım.

"Çok yakınlaştık ama Demir duymasın, ayırır bizi sonra. Gerçi daha birlikte değiliz ama olsun bence oluruz."

"Demir neden ayırır sizi?"

"Çünkü grup içinde ilişki istemiyormuş!" Kafasını iki yana salladı.

Dudakları kulağıma değdi ve konuştu. "Bu yüzden değil."

"Neden peki?" Dedim tekrar hıçkırarak. Dudakları uzaklaşmadı kulağımın dibinden. "Belki de seni kendisine saklamak istiyordur." Dudaklarımdan birkaç kıkırtı çıktı. Sahiden neye gülüyordum?  "Sarhoş halin çok daha eğlenceli oluyormuş." Dedi geri çekilirken.

Bir süre daha dans ettik sanırım, sonra ise kendimi tekrar masada buldum. Yine Ilgar'ımın yanındaydım ancak o benimle pek konuşmuyordu.

Masadan kalktığında bende kalktım hemen ardından. Bir süre önümden yürüdü, zorlukla yetiştim ona. "Nereye gidiyorsun?"

"Lavaboya, neden beni takip ediyorsun?"

"Seni takip etmiyorum, bende gideceğim. Ama sanırım bir sorunumuz var, yürüyemiyorum." Ve Ilgar kolunu bana uzattı, hevesle girdim koluna. Masadan çok uzağa gelmiştik.

"Küs müsün bana?"

"Küsmem için bir sebep yok, hem çocuk musun?" Omuz silktim. Bir kapının önüne geldiğimizde kolunu indirdi, bende mecburen arkamdaki duvara yaslandım. "Neden bu kadar içtin?"

"Bilmem, hoşuma gitti." Hıçkırdım. Kollarını beline koydu, onaylamazcasına bakıyordu bana. "Sende hoşuma gidiyorsun." Gülmemek için alt dudağını ağzının içine yuvarladı. "Neden benimle dans etmedin?" Alt dudağımı sarkıttım.

"İstemedim, kötü kokuyordun."

"Keşke kötü kokmasaymışım, ben seninle çok dans etmek istemiştim."

"Demir'le dans ederken öyle görünmüyordun!"

"Kıskandın mı beni?" Kıkırdadım.

"Senin lavaboya girmen gerekmiyor muydu?" Ona yakınlaşmaya çalıştım ancak topuklu çizmem buna izin vermedi. Az kalsın düşüyordum ki onun o güzel kolları tuttu beni.

Onun tutuşunun aksine ben ona sıkıca sarıldım. O an kokumu bile umursamadım, sadece sıkıca sarıldım.    

Ilgar beni çekmedi ama itmedi de, sadece durdu. "Almasınlar beni buradan hiç, çok rahatım."

"Almayacaklar."








Masaya döndüğümüzde herkes ayaklanmıştı. Biri ceketimi omzuma bıraktı ancak o kadar bulanık görüyordum ki bu kişiyi seçemedim. Hatta hangi arabayla ve hangi ara eve geçtik onunda farkında değildim.

Etrafımda olan şeyleri takip edemiyorum, konuşulanları anlamıyor ve hiçbir şey algılayamıyordum. Bir ara birinin yüzüme su çarptığını hatırlıyordum. Aleda neden yanımda değildi ki?

Gözlerimi ovuşturdum. Beni kim az önce yatağıma yatırmıştı ki? Ben Ilgar'ın yanına gitmek istiyordum. Onun sıcak tenine sokulmak istiyordum.

Dönen başımla birlikte kalktım yatağımdan, odamdan çıktım ve her an düşecekmiş gibi hissederek merdivenleri çıktım.

Kapısını açtım ve içeri girdim. Bulanık görüşümle onu aradım.

"Efsa?" Demir.

"Ilgar nerede ya?" Neredeyse ağlayacaktım.

"Odasında uyuyordur. Yanlış odaya gelmişsin."

"Ben Ilgar'a gideceğim." Arkamı döndüm gitmek için ancak gidemedim. Hatta havalandım. Uçuyordum!

"Hayır küçük hanım, uyumaya gidiyorsun." Omuz silktim.

"Bana ne ya ben Ilgar'a gideceğim." Demir beni kucağında taşıyordu ve yürüyordu.

Beni odama geri getirdi ve yatağıma yatırdı. "Ilgar gelsin."

"Yok Ilgar falan!" Sesi neden bu kadar sertti? Uzun çizmelerim çıkardı, yorganımı üstüme örttü.

"Ama ben tek uyuyamam, Ilgar gelsin."

"Tamam sen dalana kadar buradayım." Ama ben seni değil onu istiyorum yanımda.

Bir süre sessizce durduk, esnedim. Saçlarımı okşadı Demir. "Neden ağlıyorsun?" Ağlıyor muydum?

"Bilmiyorum, yalnız hissediyorum."

"Yalnız değilsin, bundan sonra hiç olmayacaksın."

"Demir, sanki çok kötü şeyler olacak. Sanki sizi kaybedeceğim, ben sizi kaybetmek istemiyorum."

"Kaybetmeyeceksin. Hep böyle kalacaksın, hep böyle güzel olacaksın." Yüzümü okşuyordu büyük eli.

"Senden bazı zamanlar korkuyorum, bazen gözün çok kara oluyor."

"Benden korkmalısın zaten Efsa, güvenmemelisin."

"Ama güveniyorum." Kafasını iki yana salladı Demir, yüzünü bana eğdi.

"Bir gün gözlerinde hayal kırıklığını gördüğümde, çok daha pis bir adama dönüşeceğim."

"Sen pis değilsin!" Uzandı ellerim, kirli sakallarını okşadım. Demir gözlerini yumdu, başını ellerime yasladı.

"Sanki sonum bu ellerde olacak." Açtı gözlerini, gözlerime baktı. "Sanki bu gözler son gördüğüm gözler olacak."

"Daha gençsin! Neden öyle diyorsun?" Yüzümdeki saçı çekti ve okşadı yanağımı baş parmağıyla.

"Çok kötü şeyler yapacağım Efsa. Çok zarar vereceğim, yıkıp dökeceğim. Size zarar vereceğim."

"Sen bize zarar vermezsin, bizi seviyorsun."

"Evet, sizi seviyorum Efsa. En korkuncu da bu, onları ellerimden alınmasına neden olan insanları onların yerine koyuyorum. Sizi artık ailem olarak görüyorum." Neden bu kötü bir şeymiş gibi konuşuyordu?

"Ailen olmamız neden bu kadar kötü?" Güldü Demir.

"Peki sen sarhoşken neden bu kadar mantıklı konuşuyorsun?"

"Demir, ben ailemi görmek istiyorum. Beni neden bıraktıklarını öğrenmek istiyorum. En kötü şey annesiz babasız büyümek, biliyor musun?" Akan yaşlarımı sildi elleriyle. "Sadece onun yanında kimsesiz hissetmiyorum, o da benden korkuyor. Ben ona zarar vermem ki, çok severim."

"Senden korkmuyor, o da sana alışıyor. Ama bu olmamalı Efsa."

"Bana ne." Yüzümü okşadı.

"Seni ilk gördüğümde hissettim Efsa."

"Neyi hissettin?"

"Efsa olduğunu."

"Hiçbir şey anlamıyorum."

"O yüzden anlatıyorum." Demir her geçen dakika bana daha mı yakınlaşıyordu? Yoksa sadece benim mi başım dönüyordu.

"Midem bulanıyor!" Dünya çok hızlı dönüyordu.

"Hastaneye gidelim mi?"

"Ilgar'a gidelim."

"Ilgar falan yok! Şuraya bak sorsam adını hatırlamazsın hala Ilgar diyorsun." Sesi yüksekti.

"Tamam kızma."

"Artık uyumalısın, sabah çok baş ağrısı çekeceksin."

Birden uykum gelmişti, esnedim. Demir gitmedi yanımdan, ona sorular sormaya devam ettim. O da cevapladı.

"Kuş olmak çok güzel olmaz mıydı? Kanatların var ve tüm gün istediğin yere uçabiliyorsun."

"Sorduğun soruların gittikçe daha da saçmalaştığının farkında mısın?"

"Biz kötü adamlarız değil mi? Soygun yapıyoruz."

"Kötü adamlar değiliz. Bu hikayede sadece bir tane kötü adam var, o da şuan yatağında." Güldüm yüksek sesle. "Sessiz ol, milleti uyandıracaksın." Gülmeye devam ettim. Kollarımı açtım ona ve yatağımdan doğrularak sıkıca sarıldım.

"Sen kötü adam değilsin, sen benim kahramanımsın." Sarılışıma belimi sararak karşılık verdi. Bir süre yorgunca yattım omzunda, ardından kafamı geri atıp yüzüne baktım.

Değişik bakıyordu ancak nasıl baktığını çözemeyecek kadar bulanık görüyordum. Yatırdı tekrar beni yatağıma, attığım yorganı yine örttü üstüme.

"Bir gün kanatlarını kopardığımda, kötü adam olduğumu anlayacaksın." Dedi, çok yakındı.

Dudakları dudaklarıma kapandı. Ne olduğunu algılayamadım. Bir şey hissedemeyecek ve düşünemeyecek kadar sisliydi zihnim.

Dudaklarının kıvrımlarını dudaklarımda hissettim bir süre, ardından yavaşça ayırdı dudaklarını.

"Sanki dokunduğum son dudaklar bu dudaklar olacak. Özür dilerim, yaptığım ve yapacağım her şey için özür dilerim." Gözlerim kapandı. "Sözümü tutacağım."














15.09.2022  Norveç/ Bergen

Gördüğüm rüyayla nefes nefes uyandım. Yanımda yatan Ilgar'a baktım, uyuyordu. Saat sabaha karşı dört olmuştu.

Komidinin üstünde duran suyu içtim. Oda üstüme üstüme geliyordu. Ayağa kalktım, cama yürüdüm. Boş ve karanlık sokağı seyrettim bir süre, kendime gelmeye çalışarak.

Öyle bir gece gerçekten yaşanmış mıydı? Demir gerçekten beni öpmüş müydü o gece?

Evet o gece yemeğe çıktığımızı hatırlıyordum ancak çok sarhoş olduğum için hiçbir detayı hatırlamıyordum. Şimdi zihnime acımasızca dolan şeyler anılar mıydı yoksa zihnimin bana kirli bir oyunu muydu?

Sanırım buna hiçbir zaman emin olamayacaktım.

Şayet bu sırrı saklayacağını söyleyen kişi şuan yaşamıyordu.

Henüz otuz beş gün önce öldürdüğüm bir adamın hatırlarını yaşayacak kadar güçlü değildim. Kocaman olan karnımı okşadım, her şey bitmişti işte. Buradaydık ve her şey bir rüya gibiydi. Oldu ve bitti. Sanki hiç kayıplar vermemişiz gibi...

"Duru?" Sesiyle arkama döndüm. "Neden uyanıksın aşkım?" Sesleniş şekline güldüm istemsizce. Bir aralar kimsesizken, şimdi aşkı olmuştum. Hayat çok değişikti.

Ona döndüm, yatağa geri girdim. Kollarının arasına aldı yine beni. "Kabus mu gördün?"

"Kabus değildi ama rüya da değildi." Dedim kısık sesimle. Okşadı karnımı, öptü dudaklarımı.

Geçmiş hep günün sonunda kapımızı çalacaktı.

Buradaydık işte. Yeni bir başlangıçta, yeniden başlamak ve son kez bitmek için buradaydık.

Continue Reading

You'll Also Like

142K 4.9K 6
Annemin kanı avuçlarımın arasından süzülüp giderken, onun dudaklarında kaybolmanın nefretini içimde bir kere daha yaşadım, yaşattım. Bu duyduğum sons...
8.9M 184K 15
••••• Derler ki; "Tesadüf diye bir şey yoktur..." ••••• Ateş'ten korkan bir kız... Ateş'i görmeyen bir günü bile olmayan bir adam... Kahramana ihtiya...
581K 16.7K 19
Zamanın elinden söküp aldıkları ne kadar çoksa sahip oldukları da pek az, pek acınasıydı. O soğuk geceyi hatırlıyordu, sonbaharın sonları, hayatını...
1.5M 43.7K 82
sse-sen uzak dur benden!! "Benden kaçışın yok" diyerek adamlarını üzerime saldı..