O SEN DEĞİLDİN (Atos Serisi :...

By BetlEldoan

711K 48.8K 3.3K

Benim beklediğim adam sen değildin ama kalbim.. Kalbim neden senmiş gibi atıyor. *-* Jessica Atos üç abisi v... More

Tanıtım
Geçmişin Yüzü
SOĞUK ÖLÜM
BİNLERCE HİS
UYANIŞ
KADER
KARŞILAŞMA
YAKIN MESAFE
AÇIKLAMA
KAÇAK
KARANLIĞIN GÜNEŞİ
ÖPÜCÜK
HIRÇIN DALGALAR
EYVAH BASILDIK!
BU AŞK MI? (Part 1)
Yazardan Küçük Bir Not
BU AŞK MI ? (Part 2)
O SEN DEĞİLDİN
O ADAM OLMAK
BENCİL ADAM
HİCRAN
KÜÇÜĞÜM
RUHUNDAKİ YARALAR
BEKLENEN
YARIM KALAN HER ŞEY
MUTLULUK
AV MEVSİMİ
AVA GİDEN AVLANIR
KUTUP YILDIZI
ESKİ BİR DOST
AYICIK
KIRILAN KALPLER
YENİ ATOS
PASCAL
TARÇINLI KURABİYE
ANNE
TEHLİKE
OYUN PART 1
OYUN PART 2
İTALYA BİLETİ
YALANCININ MUMU
DEĞİŞİM
SANTOS POULOS
SORU-CEVAP
AKŞAM YEMEĞİ
ÜZÜMLÜ KEK (YENİ HİKAYE)
B PLANI
TEKLİF
FİNAL
UNUTULMAZ (YENİ HİKAYE)
LİMONLU KEK (YENİ HİKAYE)
ÇETO C

KENDİNİ ÖLDÜREN ADAM

12.6K 1K 70
By BetlEldoan

Esta hala ona anne dediğine emin olmadığı oğlunu yüzüne boşluğa bakar gibi bakıyordu. Heyecandan elleri buz gibi olmuş, dili damağı kurumuştu. Sadece bir tek kelimesiyle onu yok edip birleştiren kuvvete sahip oğluna bakıyordu. Her şeyin gerisinde yıllarca oğluna kavuşmak için sabreden bedenine ağır gelen o tek kelimenin hasreti sarmıştı her yerini. Tekrar duymak ister gibi oğluna doğru yanaştı.

"B-bana" dedi kadın zorlukla, tek elini göğüs kafesine yerleştirmiş şekilde.

"Ba-ana anne mi dedin sen?"

Pedro kadının her an düşüp bayılacak gibi solgun cildinden endişe etmişti. Usulca ona doğru döndü.

"İyi misin?"

"B-en" dedi kadın iki gözünden akan yaşlara inat gülerek.

"27 senedir hiç bu kadar iyi olmamıştım tatlım, lütfen" dedi yalvaran bir ses tonuyla.

"Lütfen tekrar söyle.." umutla ona bakan yaşlı kadını incitmek istemiyordu. Pedro kadının koyu kahve gözlerinin harelerinin hareketlendiğini görebiliyordu. Tıpkı nefesini tuttuğu için artık titreyemeyen bedeni gibi.

"Anne" dedi Pedro duru bir ses tonuyla. Esta 27 senedir tuttuğu nefesini bırakırken artık ağlamadan geri durmuyordu.

"Ah, oğlum.." diye oğluna doğru sarıldı. Pedro kolları havada şaşkın bir şekilde kalmış onun sıcaklığına sığınan kadının kokusunu içine çekiyordu. Bir annenin kokusunun ekmek gibi olduğunu okumuştu. Ekmek gibi taze, sımsıcak içini açan bir kokusu vardı. Yağmur sonrası toprağın kokusu gibi, tatlı dükkanlarında ki en pahalı pastanın kokusu gibi. Kadının beyaz saçları yüzüne değdiğinde kollarını artık ona doğru dolamıştı.

"Neden ağlıyorsun?" dedi adam endişeyle.

Esta bir süreliğine oğlundan uzaklaşıp gülümsedi diğer yandan da gözyaşlarını elinin tersiyle sildi.

"Mutluluktan oğlum, ben mutluluktan ağlıyorum. 27 senedir duymadığım bir şeyi duydum dudaklarından" durdu kadın usulca oğlunun sert yüz hatlarında gezdirdi parmaklarını.

"Kaybettiğim oğlumu buldum, tanrı gerçekten beni seviyor olmalı" dedi kadın gülümseyerek. Tanrının varlığına artık şüphesi olmayan adam usulca gülümsedi.

"Belki de zor olan kısmı sadece bize yüklemiştir"

"Her ne olmuşsa olsun seni bana ulaştırdığı için minnettarım." Dedi kadın.

Jessica birbirlerine sımsıkı sarılmış ikiliye gülümseyerek baktı. Bahçede oturan baba ve kızı da kontrol etti.

Bazen diye düşündü genç kız, kaybolduğumuz da bizi bulan birilerini beklememiz gerekir. Bazense bizi sevdiklerimizi ulaştıran sevdiğimiz insanlar olur. Kaybolan sevgilisinin ailesine ulaştığı için tekrar kendi içinde mutluluk geçirdi. Yalnızlığını paylaştığı adamın kalbine üç kişiyi daha kattığı için huzurla doldu kalbi.

Pedro bütün gece kollarında olan annesiyle sohbet etmişti. Babası da onların yakınlığından hoşnut gibi sürekli ona hiç düşünmeden evlat diye hitap etmişti.

"Jessica söyledi sende benim gibi boya yapmaktan hoşlanıyormuşsun" demişti gururla. Pedro gülümsedi, yaşlı adamın sürekli ahşaplar ve boyalar hakkında ki sohbetine dahil oldu.

"Sanatı seviyorum"

"Ah Paulo oğlumuz gerçekten sana benziyor. Babanda gençliğinde beni kendisine aşık etmek için birkaç portemi çizmişti"

"Demek ki Martine erkeklerinin genel özeliği bu" dedi Jessica gülerek. Onların tanıştıktan hemen sonra Pedro'nun onun resmini çizmek için zorladığı anılarını anlattıklarında herkes daha fazla gülmeye başlamıştı. Esta güzel kızın elini tutup bıraktı.

"Tatlım Martine erkeklerinden korkmamız gerektiğini sana söylemeliyim. Paulo hala çok yakışıklı ve oğlumun da yaşlandığında ondan daha yakışıklı olacağına eminim"

Sara hafif uyuklayarak annesine gülüyordu.

"Neden benden daha yakışıklı olacakmış Esta?" dedi adam alıngan bir şekilde.

"Çünkü annem fazlasıyla güzel" dedi Pedro. Paulo sert bir şekilde içkisinden yudumlayıp yalandan yere onlara somurturken Esta oğlunun iltifatına uzun uzun güldü.

***

"Aşkım ne olur gül" dedi genç kadın kucağında sürekli hareket eden minik bebeğini zaptetmekte zorlanıyordu. Chistian zoraki dişlerini göstererek gülümseyen kadının yanında dik bir pozisyonda tek kolunda küçük kızıyla hazır ol da bekliyordu ve elbette somurtuyor. Onları bekleyen kabusun endişesi şimdiden bütün bedenini sarmıştı. Hilal havaalanında ailesini karşılamak için büyük harflerle YILMAZ AİLESİ! yazan kağıdı tutan adamı kontrol ediyordu şimdide.

"Havaya kaldır şunu Ewan!" diye söylendi. Ewan güneş gözlüklerini asla çıkarmadan çevresinde ki insanların ona tuhaf bakışları altında pembe kalemle yazdığı kağıdı tutuyordu.

"Siktiğimin işini bana kim ayarladı?" diye mırıldandı.

"Ben bu sıkıntı yalnız başıma çekemezdim!" diye araya girdi Chis. Hilal sıkıntıyla nefes alıp verdi. Ailesinin uçağı çoktan piste inmişti ama belli ki annesi assolistler gibi sonradan gelecekti, terlemiş ve daha on beş günlük bebeği kucağında zor tutuyordu. Daha fazla dayanamayıp bebeği bebek arabasına bıraktı.

"Benim karımın ailesi değil gelen!" diye bağırdı bu seferde Ewan. Hilal daha fazla ikilinin didişmesine dayanamamış öfkeli bir biçimde ikiliye döndü.

"Eğer biraz daha söylenirsen seni gördüğüm ilk Türk kızıyla zorla evlendiririm Ewan! Şaka yapmıyorum, çok ciddiyim!" diye tamamladı.

"Neden Türk kızıyla evlendiriyorsun!" dedi öfkeyle Ewan.

"Senin anca o paklar da ondan!"

"Paklamak?" dedi Chistian.

"Aşkım şimdi sana anlatmak için hiç uygun bir an değil, ben seni paklarken de anlamış olursun"

"Anladığım kadarıyla pek de iyi bir şey değil dostum" diye araya girdi Ewan. Üzerinde ki siyah deri ceketinin iç cebinde ki telefon çalmıştı.

"Efendim?" dedi bıkkın bir tonda.

"Gelirken on kilo zeytinyağı al, birde küçük hanımın sevdiği kurabiyelerden"

"Şu anda seninle uğraşamam Eleanor"

"Sende haklısın o küçük aklın benimle uğraşamayacak kadar çabuk yorulur, sen en iyisi gelirken kendini de bir yerlerde unut! Odanda ki iki kızı yataktan spatula ile kazıdım. Kızlar beni sen zannedip salak saçma şeyler yapana kadar zarar da vermedim ama sarışın kızın saçları hala parmak aralarımda"

"Rus'a neden dokundu! O benim favorimdi!" diye bağırmaya başlayan adama şaşkınlıkla bakındı ikili.

"Sence de son zamanlarda Eleanor ile fazla yakın değiller mi?" dedi Hilal merakla.

"Bilmem öyleler mi?" dedi Chistian. Hilal birkaç dilini damağına vurup garip sesler çıkarıp yüzünde yarım gülümsemeyle eşine döndü.

"Aşkım bazen gözünün önünde dönenleri çok sonradan fark etmene hayret etsem de sadece benim için açık olan gözlerinin varlığına hayranım"

"Tanrım Hilal, aileni havaalanında Ewan'la bırakıp bir otele gidelim"

"Çocuklar var Chis! Ayrıca asla olmaz, annem neler der arkamızdan." Hilal huzursuzca omuzlarını salarken Chis kızın ince beline tek elini doladı. Hala tek kolunda bebeğini seven küçük kızının hafif ağırlığı vardı.

"O zaman bana arzularımı körükleyecek şeyler söyleme"

"Konu sadece Ewan ve Eleanor'du."

"Konu bizim üçüncü çocuk olsa" dedi Chis gülümseyerek.

"Aldığım 15 kilo sonrasında mı! Asla! Unut onu!"

"Bir süreliğine belki" dedi Chis.

"Saçmaladığının farkında mısın-"

"Hilal!" diye bağırdı Sevgi hanım kızına doğru aralarında ki demirliklere rağmen oldukça yakındaydılar. Hilal endişeyle annesine doğru döndü. Usulca elini havaya kaldırdı.

"Hoşgeldiniz!"

"Tanrım bu kez daha kısa sürede ölmek istiyorum" dedi Chistian.

"Bende" diye tamamladı Hilal sessizce. En son İzmir'e gittiklerinde annesi ve abileri onlardan intikam alır gibi kanını emmişlerdi.

***

Sarı saçlara sahip kadının dokunuşuyla uyanmak git gide daha fazla anlamlaşıyordu. Zamanla içinde büyüyen bir aşka sahipti. Önceleri umuttu sevdiği kadın sonra kadın olmuştu şimdi ailesi. Tamamıyla kendisine ait olan kadını seyrederken bile onu daha fazla istiyordu. Jessica kulağını sol tarafında doğru yatırmış yeşil gözlerini nedense o gece ondan sakınır gibi sürekli kapalı tutuyordu.

"Esta bizimle gelmek için heyecanlanıyor, Sara da öyle."

Konuşmadı yeni yeni çözülen kalbine fazla bir aileye sahipti. Daha fazlasını isteyip o uçurumdan bir kere daha düşmek istemiyordu. Aile zayıflıktı onun için, aklında bir kere sorun varken şimdi üç kişi daha. Başında ki belaları düşündü, onları uzaklaştırmalarıydı, ailesini koruması için çalışmalıydı. Kafasının içinde dönen tilkilerle iç hesaplaşma yaşıyordu.

"Malları durdurduk ama Ruslar sıkıştırıyor efendim" demişti Mio öğlen yemeğinden önce. Uzun zamandır işlerden uzak kaldığı içinde endişeleri büyüyordu. Kafes dövüşlerinden birkaç kişi arayıp onu sorduğunda artık hareket etmesinin zamanı geldiğini anlamıştı.

"Atina'ya dönüyoruz" dedi aniden. Jessica donuk bir şekilde bekliyordu şimdi. Kızın bunu kabul etmesi çok zor olacaktı, bir Atos ile savaşmanın zorluğun biliyordu.

"Neden?" dedi şaşkınlıkla.

"Her şeyi geride bırakmam için önce yok olmam lazım tabi sizin de"

"Kimden kaçıyoruz?" dedi Jessica endişeyle.

"Geçmişimin pisliğinden meleğim, korkacak bir şey yok sadece bir süre ortalıklarda olmamalıyız"

Jesssica adamın göğsünden kaldırdı başını ince beyaz teninde ki damarlarını okuyabiliyordu Pedro. Usulca kızın pembeleşmiş yanaklarına dokundu.

"Peki ailem, onlara ne diyeceğim? İzin vermezler ki" dedi endişeyle.

"Biliyorum meleğim o yüzden haber vermeyeceğiz, bizi bulmaları biraz uzun sürecek o sürede Mio ile işleri halledeceğiz."

"Tanrım" dedi Jessica endişeyle. Kocaman yeşil gözleri açılmıştı şimdi.

"Bırakacaksın, beyaz satmayacaksın"

Pedro sadece başını yatağın başlığına dayayarak kızı onayladı. Jessica karanlık dünyanın sadece ön yüzünü bilsede bu işin asla kolay olmayacağını biliyordu.

"Pedro bu çok zor, silah belki ama beyaz-"

"Halletmem için birkaç polisle görüşmem gerekiyor-"

"Dur! Dur biraz kendini mi ihbar edeceksin sen!" dedi Jesssica şaşkınlıkla. Genç kız kafasında binlerce tilki dolaşan adama endişeyle bakıyordu şimdi. Kendi kafasına sıkarak ölmek dediklerini yapacaktı Pedro. Sadece onun kadar gözü kara bir insanın yapabileceği şeyi.

"Sen bunları düşünme sadece test sonuçları çıkana kadar bekleyeceğiz. Sara'nın durumu düzelince de bombayı patlatıp kaçacağız"

Jessica Rusya gittikleri zaman masada ki insanların yüzlerini görüyordu şimdi. Endişeyle sevdiği adama baktı.

"Seni öldürürler Pedro, gördüm onları çok tehlikelilerdi!"

"Benim kadar değil" dedi Pedro gülerek.

***

"Çocuğun daha kırkı çıkmadı ama sizde örf adet ne gezer bir de sürüklemişsin bu gavuruda peşinde-"

"Anne hani o benim kocam ya"

"Ee!" dedi kadın öfkeli bir şekilde. Hilal daha geleli yarım saat olmadan formuna hazır annesine bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

"Hani iki çocuğumun babası ya sence de benimle sizi karşılamaya gelmesi normal değil mi?"

Sevgi hanım bavulları öfkeyle kaldırıp yatağın üzerine içlerini boşaltmaya başlamıştı bile.

"Kafasız kızım benim! Adam sanki çok memnun bizden, belli ki zorla getirmiş"

"Sizde ona hayransınız zaten" dedi Hilal mırıldanarak.

"Bi şey mi dedin sen?" dedi kadın öfkeyle.

"Çok özledim annecim sizleri ondan öyle bir an dedim iyiki geldiniz"

"Geleceğiz tabi, torunum doğdu ben gene gittim Gonca'dan öğrendim. Ah o kafasız abinde kızla daha ciddi düşünmesin!"

Kerem hızlıca araya girdi.

"Anne Gonca benimle ciddi düşünmüyor"

"Haklı kız, sen ciddi düşünülecek adam mısın oğlum?" dedi kadın.

"Valla Allahını seven üstüme toprak atsın da kurtulam!" dedi Kerem öfkeli bir biçimde. Kemal küçük kardeşinin sırtına vurdu.

"Ben evlenmedim diye size sarıyor oğlum takma kafaya"

"Hala bu!" dedi Sevgi hanım işaret parmağını en büyük oğlunun üzerinde kenetledi.

"Buna ay parçası gibi bulduğum kıza hangi tür kitaplardan hoşlanırsınız demiş! Ay şimdi çıldıracağım sanki kız buna akşam yemeğinde şiirler, romanlar okuyup doyuracak! Canan'ın yaptığı böreklerin tatlıların dili bütün İzmir'de kaçırdı kızı kaçırdı! Kız da garibimim demiş ki en son yemek kitabı okudum diye!"

"Yemek kitabını bütün yutmuş anne kız en az iki Hilal eder" dedi Kerem alayla. Sevgi hanım öfkeyle getirdiği bir çift terliği oğlunun kafasına fırlattı.

"Elimde patladı bu üçü! Gonca belki evlenir bizimkisiyle dedim de kız yanaşmıyor bile! Kenan desen tam deli, Karşıyaka maçı var sal beni ana dedi kaçtı evden! Başlatacak deplasmanından o ayrı konu"

"Anne ya sen neyle besleniyorsun bu kadar söylenip mutsuzluğunu pekiştirmek için?" dedi Kerem merakla. Nil dayısının lafı üzerine bir süre güldü Hilal gülmemek için dudaklarını ısırıyordu. Bütün Yılmazlar anne ve babalarının odasındaydı. Büyük babası yolda aldığı iki hap sakinleştiriciyle yan odada uyuyordu. Babası ise dedesinin başında nöbet tutuyordu. Olurda uyanır aniden yabancı bir yerde kendisini bulursa delirip herkesi topa dizmesinden endişe ediyordu.

"Gülün siz gülün daha! Sevgi'nin oğlanlar evde kaldı diye adım çıktı İzmir de! O küçük Habibe bile evlendirdi sümüklü oğlunu! Ben daha kızımın düğününü görmeden kaçtı gitti, millet hala düğün resmi yok mu damadın diyor!"

"Anne of ya deşme kalbimi tamam bende gelinliksiz evlendim olabilir yani" dedi Hilal içinde ki bir ukde kalan düğünü düşünmemek için kendisini zorluyordu.

"Ya oğlanlar evde kalır mı bu nerden çıktı?" dedi Kerem şaşkınlıkla.

"Kalır! Siz kaldınız işte başıma, Kenan'a da buldum böyle eli yüzü düzgün kız kızı almış salak oğlum benim götürmüş halı sahaya! Bi de demiş benim tek tatil günüm bugün de halı saha var.kız beni bir top parçasından daha değersiz görenle olamam falan demiş annesine. Ay ne utandım haberiniz var mı?" dedi kadın öfkeyle.

"Yok valla" dedi Kemal gülerek.

"Sende bir şey de şu abilerine Hilal evlensinlerde bende babanızla ikinci baharımım yaşayayım"

"Ya anne ikinci bahar dediğin şey ikinci evlilik değil mi? Anlamadım ben şimdi sen babamı boşayıp ikinci kez mi evlenmek falan istiyorsun?" dedi Kerem.

"Cici annem gelin mi olacak anne?" dedi heyecanla Nil.

"Tövbeler olsun, bu çocuk beni de öldürecek dediydi dersiniz Hilal!"

"Yok annecim sen hepimizi gömer öyle rahat ölürsün maşallahın var" diye araya girdi Kemal.

"Ulan keşke ölü taklidi yaptığımda hemen bozmasaydım da kalsaydım Kenan'la İzmir'de abi"

"Endişelenme annem biraz daha sana ve bana yüklenirse fazla yüklenmekten gideceğiz"

"Hilal, eğer abimin dediği gibi ölürsem söyle o Gonca'ya hemen birisini bulmasın bir on yıl falan yasımı tutsun sonra baksın çaresine"

"Kerem sende annem gibi türbülansa sokma beni! Yoruldum hem-" bir bahane için düşündü hızlıca minik yavrusunu hatırladı.

"Ben anayım ya! Bebeğimi doyurmadım daha!"

"Heh! Ana olacak başımıza sen emzirmiyor musun paşamı bakayım?"

"Anne daha nasıl emzireyim günde kaç kez onu emzirdiğimi bi allah biliyor. Nil hadi annecim"

Sevgi hanım hemen kızına engel oldu.

"Alma hemen güzel torunumu, cici annesiyle uyusun bu gece"

"Olmaz anne, rahatsız eder sizi"

"Aman ne edecek ben bir yaşına kadar koynumda uyuttum onu, gel cici annen bak neler aldı kuzuma"

Hilal beni belki böyle hiç sevdi mi diye düşündüğü annesine şaşkınlıkla bakıyordu. Kerem ve Kemal de aynı anda ayaklandı.

"Hadi uzayalım annem Nil'e sardı şimdi pamuk şekeri kıvamına gelir bir güzel uyur bizi unutur" dedi Kerem. Hilal iki abisyle beraber odadan çıktı. Önce abilerinin odaları için onları odalarına bıraktı hemen sonra da Eleanor'un kucağında ki minik Tuna'ya koştu.

"Seni de uyutmuyor değil mi? Acıkmıştır" dedi Hilal endişeyle. Evin en serin odasında dinlenme koltuklarına geçtiler. Eleanor siyah ince topuklu ayakkabılarını çıkarıp kenara bırakmıştı. Yorgunluğu yüzünden belliydi. Hilal bir yandan onu sömürerek emen bebeğini sakinleştirmek için onu okşuyor diğer yandan Eleanor'u süzüyordu.

"Çok yoruldun değil mi?"

"Yo hayır Hilal hanım" Eleanor evde ki bütün Atos kadınlarının yanında dileği gibi davranma özgürlüğünden hep yararlanmıştı. Özellikle Hilal hanımın onun yanında oturmasına hep izin vermesini seviyordu. Evde ki en huysuz gibi görüncese de kızıl saçlı kadın bile onunla sohbet etmekten çok hoşlanırdı.

"Burada büyüdün değil mi? Ewan gibi" Hilal hafiften asıl mevzuyu açıyordu şimdide.

"E-evet"

"Hera annem ve Dimitri baba seni çok seviyorlar, özellikle de büyük baba."

Eleanor da kıza uymuş şimdi gülümsüyordu. Onları büyüten aileye minnet borçluydu.

"Bende onları çok seviyorum ailem hep Atoslar için çalıştı onları erken kaybettiğim için bu evde büyüdüm" diye tamamladı.

"Ewan gibi" dedi Hilal.

"O biraz farklıydı, Hera hanım onu evlat edinmek istedi ama Ewan istemedi"

Hilal ilk defa duyduğu bu şeyle dik bir pozisyona geçti.

"Nasıl?"

"Şey onu Hera buldu çok küçük değildi sadece fazla öfkeliydi ve buraya geldiği günden beri hep bir Atos gibi büyüdü. Hera ve Dimitri ona soyadını vermek istediklerinde ise bunu istemedi çünkü asla mirastan pay istemiyordu"

"Chistian hiç anlatmamıştı."

"Bu normal bir durum değildi beraber büyüdükleri için kardeşlerini arasında o da hep vardı. Onun çok becerikli olması ve zekası bu evde hep el üstünde tutulmasını sağladı"

Hilal güldü, bugün zorla elinde pankart tutan adamı düşündü.

"Şey o üstün zekaydı Alex bey gibi iki sınıf erken bitirdi okulu"

"Sanrım Alex'le o yüzden daha iyi anlaşıyor" dedi Hilal gülümseyerek.

"Hey burada mıydın?" Chistian yarı yorgun bir vaziyette onu seyrediyordu. Hilal üzerinde ki dar kesim pantolonu düzeltip Tuna'nın da artık onu emmek istemediğine kanaat getirerek çocuğu babasına bıraktı.

"Annem nasıl?" dedi Chistian somurtkan bir şekilde.

"Yakışıklı damadım neden yemekte bize katılmadı diye söylendi"

"Ona söyle Türkçe'yi çok güzel bir kadından öğrendim ve bana ettiği bütün hakaretleri duyabiliyorum"

"Lütfen sevgilim sadece birkaç günlüğüne idare edelim, onlar sadece uzakta yaşadığım için bana kızgın."

"Sana değil, büyük babanın sakinleştireceklerinden bana da ver"

Eleanor ve Hilal adamın bir çocuk gibi söylenmesine gülmeden edememişti. Hilal Eleanor teşekkür edip odadan ayrıldı sevdiği adamla. Kuzey koridorunda dolaşırken sakin bir ses tonuyla onu ikna etmeye çalışıyordu.

"Farklı iki kültürden geldiğimiz ve onlarında bizler gibi uyumlu anlaşabileceklerini düşünüyorum" dedi kız. Chis son umudunu kaybetmiş bir savaş askeri gibi önlerinde ki manzarayı görmeyen sevgilisini uyardı.

"Bence aşkım hiç sanmıyorum"

Hilal itiraz edecekken Chis önlerinde duran iki yaşlı adamın birbirleriyle girdikleri mücadeleyi gösterdi.

"Aman allahım! Chistian dedem senin büyük babanı bastonuyla öldürmeden engel ol!"

***

Esta bütün geceyi uykusuz ve sürekli farklı düşüncelerle geçirmişti. Paulo'nunda ondan bir farkı yoktu. Evde ki herkesin o sonuçları eline alması için daha bir saati daha vardı ama Pedro sürekli ayağını yere vurup duruyordu.

"Düşünsenize bir de abimin iliği uyumsuzmuş" dedi küçük kız gülümseyerek. Pedro soluğu kesilir gibi oldu. Esta haç işareti çıkarıp inledi.

"Tanrım bebeğim lütfen böyle düşünme, abinin iliği elbette ki uyuyabilir kardeşiniz ve-"

"Eğer uymazsa ne olacak?" dedi kız yüzünde ki yarım gülümseme git gide siliniyordu. Jessica içemediği soğumuş kahvesine uzandığında yanı başında ki adamın güçlü sesini işitti.

"Uymazsa bile dünyada uyacak birileri vardır, onları buluruz"

Sara ona güven veren bir şekilde bakan abisine tebessüm etti.

"Abin haklı tatlım, o senin için elinden gelini yapıyor." Diye tamamladı Esta.

"Ben sadece daha fazla kemoterapi almak istemiyorum, saçlarımı uzatmak istiyorum o kadar.."

"Ah!" dedi Jessica heyecanla.

"Bunu şimdi de yapabiliriz" diye tamamladı. Pedro sevdiği kadının nasıl yapacaksın der gibi bakışına güldüğünü görüyordu.

"Üçümüz beraber kısacık bir alışverişe çıkarız ve bir peruk, ne dersin? İstediğin renkte uzunlukta elbette ki?"

Pedro gözleri heyecandan kocaman olmuş küçük kızın ağırlığını hissetti. Uzun zamandır bu dört duvara sıkışıp kalmıştı.

"Lütfen abi gidelim" dedi heyecanla.

"Ben de sizinle gelirsem olur" dedi Pedro.

"Kurallara uy evlat kızlar gününe biz dahil olmayız"

"Ama-" diye itiraz edecekken Pedro Jessica onun elini tuttu.

"Sen babanla beraber sonuçlar için hastaneye uğra sevgilim bizde sadece birkaç saatliğine kafa dağıtalım nasıl olur?" dedi gülerek.

"Olmaz Jessica, tehlikeli-"

"Mio da bize katılır" diye tamamladı.

***

"Tanrım bir ara asla izin vermeyeceğini düşündüm" dedi Sara gülerek. Onun arabasını süren Mio sürekli gözlem halindeydi.

"Zordur ama içi yumuşak bir çikolata kıvamındadır" dedi Jessica. Mio dudaklarını ısırdı, patronun en karanlık yüzünü gören o değilmiş gibi anlatan kadına hayran kalmıştı.

"Önce kuaföre uğrayalım, değişiklik iyi gelir" dedi genç kız. Napoli'den sadece bir saat uzaklıkta ki Novara şehrinin renkli sokaklarında oldukça şık bir kuaförün önünde durdular. Jessica onlarda içeriye girmeye çalışan Mio'ya engel olmuştu.

"Kahve almaya ne dersin Mio?"

Mio kahve için uzaklaşmazdı. Arkalarında gizliden onları takip eden iki korumaya bir bakış atıp telefonundan hızlıca emir verdi.

Jessica saçlarını kesmek istediğiyle hala mücadele etsede yenik düşmüştü.

"Şey kahkül yakışır mı bilmiyorum" dedi endişeli bir şekilde diğer tarafta oturan Esta kızın miyon yüzüne döndü.

"Bence çok tatlı olursun Jesssica, kesinlikle denemelisin."

Jessica bu durumdan pek emin olmasada saçlarını kesecek kadına dönüp kısaca nasıl bir şey istediğini tarif etti. Esta ise kızı için hazır perukları inceliyordu.

Genç kız saatini kontrol edip sesli bir şekilde yutkundu. Telefonuna gelen üç bildirimden sadece bir tanesi sevdiği adama aitti.

"Sonuçlar çıktı (P)"

"Ah tanrım" diye mırıldandı Jessica. Hala saçlarını kesen kadını engel olmamak için kısacık diğer mesajı kontrol etti.

"Tehlikedesin hemen karşı caddede duran araca bin Isabella Vitale"

Ne? Sadece bir yanılma sandığı şeyde duraksadı ve etrafını kontrol etti. Mio dışarıda yoktu. Telaş yapmamak için ayağa kalktığında az ileri de koşan iki adamları gördü hemen arkalarında Mio silahını çıkarmış vaziyette koşuyordu.

"Neler oluyor?" dedi kapı dibinde oturan saçları havlu ile sarılmış kadın. Dışarıda ki çığlıklar çoğaldığında Jessica gerçek anlamda tehlikede olduğunu hissetti.

"Esta!" dedi endişeyle.

"Gitmemiz lazım"

"Ne?" dedi Esta anlamsız bir şekilde. Jessica çantasını ve diğer şeyleri çoktan toparlamıştı.

"Şey bu kapıdan başka bir çıkış var mı?"

"Var ama kullanılması yasak hanımefendi" dedi kadın. Jessica çantasında ki cüzdanı düşünüp geri adım attı ve küpelerini çıkardı.

"Dinle bunlar gerçek elmas anlıyor musun? Eğer o kapıdan bizi çıkarırsan sana bu küpeleri veririm." Hızlıca çantada ki küçük not defterini çıkardı.

"Bu numarayı ara ve Jessica ailenizle beraber Vitale ailesinin yanında de! Ona başımızın belada olduğunu şu kafaya sıkma olayından haberdar olduklarından bahset"

"Anlamadım-"

"Ona sadece Jessica Atos Vitale ailesinin yanında de! Anladın mı! Eğer buraya birileri gelir ve bizi sorarsa da bizi tanımadığını söyleyeceksin"

"Neler oluyor?" dedi endişeyle Esta. Jessica ikiliyi peşine katıp diğer çıkıştan çıktı.

"Nereye gidiyoruz anne?" dedi Sara.

"İzimizi bulmuş olmalılar" diye söylendi Jessica.

"Kimler tatlım?"

Jessica sokağa çıktıklarında arka kısımda koşan iki sarı saçlı adamı fark etti, ellerinde babasının koleksiyonunda Rus sr-1 ve sr-12 vardı.

"Ruslar" diye tamamladı.

*-*

Heyecana hazır mıyız? Ay bayıldığım sonlardan bir tane dahası daha :) Sınır için 830 vote isteyeceğim bu bölümden sonra işler fazla pisleşecek ve tahmin bile edemeyeceğiniz şekilde yol alacak bakalım neler olacak :)

Continue Reading

You'll Also Like

2.4M 121K 64
"Bırak artık!" diye bağırdım. Canım burnumdaydı, korkudan gözlerimi kocaman açmıştım. O derin yeşil gözleri beni her saniye daha da öldürüyordu, nefe...
72.5K 1.6K 50
Ben Nefes 17 yaşımda üniversite hayalleri kurarken yâşça büyük Urfanın en zengin en tehlikeli Şariwan ailesine gelin giden Nefes. Babam doğduğumda...
CÂNBÂZ By Ayça

General Fiction

208K 17.7K 36
...Askeri Kurgu... Açılmayan kapı ile birkaç kez daha kapıya vurduğunda keskin kulaklarına içeriden gelen ufak, tanıdık adım sesleri doldu. Maskenin...
80K 2.1K 36
"Nefret ediyorum senden anlamıyormusun?"dedim titreyen korku dolu sesimle "Sevemiyorum ben seni olmuyor işte artık vazgeç benden izin ver gideyim"ded...