PANDORA ║ Stark

By Adresteria

251K 15.3K 15.1K

O sadece zırh giymiş dahi megalomandı, çoğu kişiye göre. O tüm gezegenin kahramanıydı, çoğu kişiye göre. O sa... More

PANDORA ❂ Daughter of Stark
- Pandora Ailesi & İthaflar -
❂ Cast I - Leading Roles
❂ Cast II - The Avengers
❂ Cast III - Other Roles
Prolog | Ben Iron Man'im!
❂ 1 | Dahi, İnatçı ve Stark
❂ 2 | Soluk Mavi Nokta
❂ 3 | Sen Askersin, Yüzbaşı
❂ 4 | Dünya'da Barış
❂ 5 | Söyle, Kimsin Sen?
❂ 6 | Doğuştan Yenilmez
❂ 7 | Düş Değil, Kâbus Değil
❂ 8 | Hayatın Bir Parçası
❂ 9 | Yükselen Şehir
❂ 10 | Doğru Sorular
❂ 11 | Zırh, Benim Mirasım!
❂ 12 | HYDRA'nın Kıvılcımı
❂ 13 | Biyolojik Bir Unsur
❂ 14 | İçsel Mücadele
❂ 15 | Çok Yaşa HYDRA!
❂ 16 | Ben Buna Değmem
❂ 17 | Nokta Atışı
❂ 18 | Kalp Atışını Dizginle
❂ 19 | Sahne Sırası
❂ 20 | Unutulmuş Düşmanlar
❂ 21 | Koşulsuz Tepki
❂ 22 | Kalbin Bu Tarafta
❂ 23 | Rüyalar ve Kâbuslar
❂ 24 | Bakış Açısı
❂ 25 | Beyaz Kurt ve Ay Tanrıçası
Görev Raporu | 16 Aralık 1991
❂ 26 | Kusursuz Huzur
❂ 27 | Dikenli Teller
❂ 28 | Zayıf Halka
❂ 29 | Tanrı Kompleksi
❂ 30 | Moleküler Bütünlük
Çavuş Barnes | Defter
❂ 31 | Kırmızı Seviye
❂ 32 | Domino Etkisi
❂ 33 | Kör Netlik
❂ 34 | Çok Geç Olmadan
❂ 35 | İnsanın İntikamı
Geriye Dönüş | 3000 Kez
❂ 36 | Tek Saç Teli
❂ 37 | Her Şeye Rağmen
❂ 38 | HYDRA Gibi Düşün
❂ 39 | Başka Bir Savaş
❂ 40 | Kayıp Yapboz Parçası
❂ 41 | Ama Bugün Değil
❂ 42 | Ne Hissediyor?
❂ 43 | Sadece Bir Baba
❂ 44 | Kahraman Bir Asker
❂ 45 | Yüksek Etkilenebilirlik
❂ 46 | Melekler ve Şeytanlar
❂ 47 | Hazır Olmalıyız
❂ 48 | Benim Yüzümden
❂ 49 | Olması Gerektiği Gibi
❂ 50 | Artık Kamuflaj Yok
❂ 52 | Mutlu Yıllar
❂ 53 | Sokovya Antlaşması
❂ 54 | Yaşam Belirtisi
❂ 55 | Ayın Karanlık Yüzü
Wattys2019 ✮ Hayran Kurgu

❂ 51 | Hayaller ve Gerçekler

2.5K 181 166
By Adresteria


Dünyanın geldiği noktaya bakınca ne kadar insan olduğumuzu düşünüyorsun?

- Yenilmezler Üssü, New York | Aralık, 2015 -

Mavi gözleri bileğindeki eldivenlerde dolaşırken etrafında gezinen insanların yarı ayrıya farkındaydı Kate. Uyanalı bir saat olmuştu, bir şeyler yemeden önce Jemma başka bir tahlil yapmak için ondan yeniden kan almıştı. Bunun faydasız olduğunu içten içe biliyordu. Başına gelen bu olayı, vücudunu değiştiren bu enerjiden kurtulamayacağını, eskiye dönemeyeceğini hissediyordu.

Jemma ve Selene, üssün yarı hastane odasına çevrilmiş odaya girdiklerinde başını kaldırarak onlara baktı. Odadaki hemşire son kontrollerini yaparak dışarı çıkarken Jemma, hemen yanında duran Selene'e küçük bir bakış attı. Elinde tuttuğu tabletteki tahlil sonuçlarını uzun uzun incelemişlerdi ve sonuç belliydi; Kate'in uğradığı mutasyon geri alınamazdı.

"Üzgünüm," diye mırıldandı Selene, yatağın yanındaki sandalyeye doğru sakin adımlarla ilerledi. "Geri alınamıyor."

Kate, beklediği haberin dile gelmesiyle ellerini kısa sarı saçlarının arasına attı. "Bunun nasıl olduğunu anlamıyorum, hesaplamaları defalarca kez kontrol etmiştim."

Selene, Jemma'ya küçük bir bakış atarak sandalyeye oturdu. "Ben de doğru yaptığını düşünüyorum çünkü yapılan yanlış hesaplama çok bariz duruyordu. Deneyi yaparken yanında kim vardı?"

Kate kaşlarını çatarak ona baktı. "Bay Jones ve Profesör Primo."

"İkisi de kaçanlar listesinde," diye mırıldandı Jemma.

Kate kaşlarını daha çok çatarak onlara baktı. "Bir dakika, anlamadım. Kaçanlar mı?"

"Şöyle ki," dedikten sonra Selene yapacağı uzun konuşma için derin bir nefes aldı. "Çalıştığın yer temiz enerji üretimi adı altında yasa dışı gelişmiş teknolojili silahlar yapıyordu. Patronun Matthew Jones ve yürüttüğünüz çalışmanın başındaki profesör HYDRA için çalışıyorlardı. Patlama olduktan ve işler ters gittikten sonra kaçtılar, onlardan iz bulamadık."

Kate'in gözleri kocaman açılırken Selene ona duyduklarını sindirmesi için bir boşluk bıraktıktan sonra devam etti. "Kayıtlara göre hesaplamalar doğruydu ve sen deneye başlamadan beş dakika önce değiştirilmiş ki bunu yapan büyük ihtimal profesördü. Yani bu bir kaza değildi, bir test yaptılar ve işler düşündükleri gibi gitmedi."

Kate, iki elini birden ağzına kapatırken dudakları aralandı. Kocaman açılmış gözleri iki kadının üzerinde dolaşıyordu. Göğsü aldığı derin nefeslerle yükselirken odanın içi onun kalp atışının hızlanan sesiyle doldu. Jemma'nın gözleri endişeyle vücut değerlerinin olduğu ekrana dönerken Selene yerinden kalkarak Kate'in omzunu tuttu.

"Sakin ol," diye mırıldandı Selene. "Bundan haberin yoktu, değil mi?"

Kate başını histerik bir şekilde iki yana salladı. "Nükleer santraller yerine kullanılacak enerji türlerini araştırdığımızı sanıyordum. Aman tanrım! Ne yaptım ben?"

"Bilimin riski bu Kate, bu her zaman karşımıza çıkacak bir durum." Selene, onun sakinleştiğinden emin olunca geriye yaslandı. "Bunu söylemek istemezdim ama şu durumda sen de şüpheli konumunda bulunuyorsun. Suçsuzluğunun ispatı için Matthew Jones'un ya da profesörün yakalanması gerek, o zamana kadar tutuklanmayacaksın ama burada bizimle kalman gerekiyor. Bileklikler şimdilik gücünü baskılıyor. Wanda ve Vision sana güçlerini kontrol etmen için de yardım edebilirler."

Kate derin bir nefes alıp verdi. "Ben de mi şüpheliyim?"

"Bu almak zorunda kaldığımız bir önlem," diye mırıldandı Jemma.

Kate, bir dakika boyunca sessiz kaldıktan sonra gözlerini Selene'e çevirdi. "Annemi arayabilir miyim?"

Selene, hırkasının cebindeki telefonu çıkartarak masanın üzerine bıraktı. "Telefonun parçalanmıştı, bütün verileri bu telefona aktardım. Annenle konuştuktan sonra Jones ve Primo hakkında ne biliyorsan onları öğrenmemiz gerek. Yüzbaşı seninle konuşacak."

Kate, dolmuş gözleriyle başını sallarken Selene ayağa kalktı. Ellerini kotunun arka cebine koyarak bakışlarını Kate'in iki ton solmuş yüzünde dolaştırdı. Uzanıp Kate'in elini sıktıktan sonra istediği zaman onu çağırabileceğini söyleyerek Jemma ile beraber odadan çıktı. Jemma, tableti kapatarak iki koluyla sıkıca sardı.

"Yerinde olmak istemezdim. Sence HYDRA için çalıştığını biliyor muydu?"

"Mevzu insanlar olunca kesin konuşamıyorum." Selene yüzünü buruşturarak yanından geçen iki görevliye baktı. "Değişkenliğimiz çok fazla, sıfırlar ve birlerden ibaret olsaydık her şey çok daha kolay olurdu."

Jemma hafifçe gülümsedi. "O zaman duygulara sahip olacağımızı sanmıyorum, bizi insan yapan her şeyi yitirirdik."

Selene yüzüne buruk bir gülüş yaydı. "Dünyanın geldiği noktaya bakınca ne kadar insan olduğumuzu düşünüyorsun, Simmons?"

"Olabildiğimiz kadar," diye mırıldandı Jemma. "Bu arada dün Daisy ile aranızda geçenler hakkında konuşmak istiyordum. Sanırım bunu hiç kimse yapmadı. Daisy zor bir dönemden geçiyor ve öyle olması yanlış olsa da bu çok fazla kişiyi etkiliyor. Zor şeyler yaşadı ve biraz zamana ihtiyacı var."

Selene, gözlerini ona çevirdi. "Karşılıklı birbirimizi kışkırttık, sadece ilk saldıran o oldu. Kimsenin bu durum için özür dilemesi gerekmiyor. Konuşma hızıma yetişebiliyor olsaydı Rogers bunun için bana güzel bir nutuk çekerdi. Yine de Melinda'nın onu bir süreliğine görevden almasını istemezdim."

"Sadece o yüzden değil," dedi Jemma adımlarını durdurarak. "Kendisinin güvenliği içinde bunu yaptı, görevlere dikkatini vermekte zorlanıyor."

"Belki de tatile ihtiyacı vardır," dedi Selene dudaklarını büzerek kolundaki saate baktı. "İki saat sonra film gecesi yapacağız. Katılmak isteyeniniz olursa ki bu davet hepiniz için geçerli, sinema odasındayız. Patlamış mısır makinemiz bile var. Önce kiler odasına gidip abur cubur alabilirsiniz."

"Bobbi ve Hunter göreve gideceklerdi ama diğerlerine sorarım," dedi Jemma gülümseyerek. "Doğru düzgün bir film gecesi yapmayalı uzun zaman oldu, umarım Fitz'in işi yoktur."

Selene, onunla vedalaştıktan sonra hızlı adımlarla Steve'in odasına yürüdü. Süper askere Kate'in durumu hakkında bilgi verdikten sonra laboratuvarına inerek büyük masanın başına oturdu. Artemis'e ekranları açmasını söyledikten sonra maillerini kontrol etti. Pepper'ın gönderdiği iki maili dikkatle inceledikten sonra AR-GE departmanının çıkardığı raporu inceledi.

"Artemis, müziği aç ve yapılacaklar listesini not etmeye hazırlan. Mart 2016'ya kadar bu listeyi bitireceğiz, ona göre bir program çıkaralım."

Artemis'in kendisini onaylamasıyla şirket için yapacak işleriyle ilgili bir plan oluşturmaya başladı. On beş dakika sonra şirketin yeni sene de piyasaya süreceği ürünlerin üzerinde çalışmaya, kaba bir taslak oluşturarak zemin hazırlamaya başlamıştı. Parmakları, gözleri karşısındaki üç büyük bilgisayar ekranı üzerinde sürekli hareket halindeydi.

Bucky, ağır adımlarla merdivenden inerken bakışları camın ardında bilgisayarın başında kendini kaybetmiş kadına odaklandı. Cam kapı taramayla açılırken sessiz adımlarla içeri girdi. Laboratuvarın tamamında eşit derecede duyulan alternatif Rock müzikle hafif bir ritim tutarak masaya doğru yürüdü. Selene'in gözleri kendisine doğru kaydığında adımlarını hızlandırarak Selene'in olduğu tarafa geçti.

"Ne kadar işin kaldı bebek?"

"Birkaç dakika, ne oldu?" dedi Selene, parmakları ekranlar üzerinde gezinirken.

"Saat dokuz oldu," dedi Bucky, onun sandalyesini tutarak.

"Fark etmemişim," derken Selene kaşlarını kaldırarak masaya doğru eğilmiş adama baktı, Bucky'nin toplanmış saçlarından çıkmış bir tutamı hala nemliydi. "Rogers seni bayağı terletmiş."

Bucky gülerek başını ona çevirdi. "Sen bir de onu gör, film izlerken uyuya kalacağına bahse girerim."

Selene, ekranları kapatarak sandalyeden indi. "Bahse gerek yok. Gidip Kate'i alalım, odaya kapanmasına gerek yok."

"Ne izleyeceğiz?" dedi Bucky onun yanından yürürken.

"Çekiliş torbasından bu hafta Transformers serisi çıktı." Selene, Kate'in olduğu kata gelirken ona bakıp güldü. "Ne olduğu hakkında bir fikrin var mı?"

Bucky başını yana eğerek güldü. "Robot arabalar, biliyorum. İnternet denen bir şey var."

"Zekânın hakkını veriyorsun." Selene, yanında yürüyen adama gülerek Kate'in kaldığı kata çıkıp kapısını iki kez tıklattıktan sonra içeri girerek doğruca odadaki dolaba yürüdü. "Kalk bakalım, film gecesi yapıyoruz. Genç gözüken ihtiyarlar bile gelirken burada yatmayacaksın."

Bucky, omzunu kapıya yaslarken hafifçe güldü. "Ben ve Steve'den bahsediyor."

Kate kaşlarını kaldırarak Selene'e baktı. "Bu iyi bir fikir mi?"

"Odaya kapanmayı planlamıyorsun herhalde, alt tarafı film izleyeceğiz."

Selene, dolaptan çıkardığı kıyafetleri Kate'in kucağına bıraktı. Kate, banyoda üzerini değiştirirken Selene üstün körü onun kalktığı yatağı topladı. Kate hazır olunca üçü de kiler olarak kullandıkları, mutfağın arkasında kalan odaya girdiler. İlk gelen onlar olmuştu. Selene, odanın köşesindeki sepetlerden birini masanın üzerine bırakınca Bucky kaşlarını kaldırarak ona uzun uzun baktı.

"O kadar şeyi elinde taşımayı mı planlıyorsun?"

Bucky kaşlarını çattı. "Ne kadar şey götürmeyi planlıyorsun?"

"Canımın isteyebileceği her türlü şeyi," dedi Selene dudaklarını büzerek.

Kate, onlara hafifçe gülümseyerek dolaplara doğru eğildi. Bucky, Selene'in sevdiği abur cuburlardan ikişer tane sepetin içerisine atmakla işe başladı. Kate, çikolata dolabına denk gelince herkese nasıl yiyeceğini sorarak paketleri aldı. Son kalan iki fıstıklı çikolata paketini kendisi için aldıktan sonra sepete doğru yürüyordu ki aniden yere düştü. Kate, sızlayan kalçasını ovuştururken Pietro aniden durdu.

"Af edersin," dedi Pietro ona doğru eğilerek. "Geldiğimi görmedin elbette."

Kate, gözlerini kocaman açarak aniden karşısında belirmiş gri saçlı adama baktı. "Ama sen... Nasıl ya?"

"Hızlı hareket ediyor," dedi Selene elindeki iki paket cipsi sepete bırakarak.

"Sana defalarca kez dikkatli ol diyorum," dedi Wanda odanın köşesindeki sepetlerden birini alarak. "Bari kalkmasına yardım et Pietro."

Pietro, gözlerini kırpıştırarak bir adım geri çıktı. "O tuhaf ışık yüzünden bu kadar güzel olduğunu fark etmemiştim."

Wanda gözlerini yuvarlayarak Kate'in yanına gelerek onun kalkmasına yardım etti. "Salyalarını sil Pietro."

Kate, küçük bir gülüşle yere düşen çikolataları toparlarken Pietro otuz iki diş sırıttı. "Selam. Bizi tanıştırmadılar, ben Pietro, Quicksilver."

"Selam," diye mırıldandı Kate, tezgâhın üzerindeki sepete doğru yürürken. "Kate ben de."

Pietro, kadına doğru bir adım atıyordu ki aniden kafasına gelen darbeyle başını çevirdi. Başını çevirip gözlerini kocaman açarken Selene sırıttı. Elindeki kuruyemişi ağzına atarak uzun uzun çiğnerken Bucky, kucağındaki kaseleri sıkıca kavramış gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu.

"İşine bak Gonzales. Kate senin bar kızlarından biri değil."

"Kesinlikle değilim," dedi Kate başını sallayarak.

Pietro bir şey söylüyordu ki gözleri Wanda dolaptan doğrularak cips paketlerini sepete bıraktı. "Fıstıklı çikolata kalmamış Pietro."

"Sanırım sonuncuları ben aldım," dedi Kate elindeki çikolataları göstererek. "Birini verebilirim."

"Hayır, hayır, sen ye," dedi Pietro, kocaman açtığı gözleriyle. "Sorun değil, istersen markete gidip birkaç tane daha alabilirim, bir dakika içinde dönerim."

Wanda ve Selene, afallayarak başlarını birbirlerine çevirdiler. Pietro ilk defa biri ona söylemeden markete gitmeyi teklif ediyor ve son kalan fıstıklı çikolata için biriyle kavga etmiyordu.

"Sorun değil," dedi Kate bir adım geri çıkarak, çikolatalardan birini Wanda'nın sepetine bıraktı. "Sonra görüşürüz."

"Görüşelim. Mutlaka görüşelim yani. Zaten buradasın, ben de buradayım. Mutlaka görüşürüz."

"Evet," diye mırıldandı Kate başını sallarken. "Aynı yerde olduğumuz için mutlaka görüşürüz."

"Pietro'nun beyin devreleri sistem hatası verdi," dedi Selene sepeti kavrayarak kapıya doğru yürümeye başladı. "Peter'ın istediklerini de aldım, burayı hemen terk edelim yoksa Pietro benim bile IQ seviyemi düşürmeyi başaracak."

"Beni küçük düşüyorsun," dedi Pietro kaşlarını kaldırarak.

"Yeterince düştün bence," dedi Wanda gülerek.

Bucky, onun peşinden gülerek kâseleri alarak odadan çıktı. Sinema odasına geldiklerinde bakışları dikkatle odada dolaştırdı. Ekranın karşısında en uygun yükseklikte kalmış duvar boydan uzun ve geniş koyu kırmızı bir koltukla kapanmıştı. Onun önünde dört kişilik duran başka bir koltuk, odanın bazı yerlerinde ise yere atılmış armut koltuklar vardı. Duvara yerleştirilmiş büyük ekranın yanındaki cihazlarda Peter filmleri ayarlıyordu. Sam sehpalara mısır kaselerini ve içecekleri bırakırken yüz ifadesi Peter ile geçirdiği yirmi dakikadan sonra genç adamın konuşmasından bezdiğini gösteriyordu.

Selene, en arkadaki koltuğa doğru giderken Kate ve Bucky'de onun peşinden geldi. Yanlarına aldıkları abur cuburları masanın üzerine çıkartırlarken diğerleri de gelmiş ve yerleşmişlerdi. Selene, koltuğun tam ortasına yerleşip ayakkabılarını ayağından çıkartarak sepeti ayaklarının dibine bırakıp içindeki abur cuburları sehpaya çıkarmaya başladı. Peter, filmleri ayarlayarak sakin adımlarla Selene'in yanına doğru ilerledi.

Peter endişeyle elini saçlarının arasında dolaştırırken Bucky ve Selene'e baktı. "Bay Stark ikinizin yanından ayrılmamamı söyledi, hatta ortanıza oturmamı tembihledi."

Selene tek kaşını kaldırdı. "Bunu yapacak mısın?"

"Bunu yaparsam başıma iyi şeyler gelmez," dedi Peter gözlerini kocaman açarak. "Yapmazsam da gelmez ama senden daha çok korkuyorum."

Selene yüzüne bir gülüş yaydı. "Sorarsa seni kostümüne pire dökmekle tehdit ettiğimi söyle, geç yanıma."

Peter, rahatlayarak Selene ile Kate'in arasına otururken Bucky güldü. "Baban kendisi olmayınca vasisini bırakıyor."

Kate aniden çığlık attığında üçü de gözlerini onlara çevirdi. Pietro, gülerek daha yavaş hareketlerle Kate'in yanına yerleşti. Kate gözlerini kocaman açarak ona bakarken Selene eline ilk gelen şeyi – çerez paketini – Peter ve Kate'in üzerinden Pietro'ya fırlattı. Pietro paketi yakalayarak ona baktı.

"Bir daha bunu yaparsan Kate'in eldiven ayarlarını kapatır ve onu yasak bölgeye çeviririm."

Pietro gülerek çerez paketini açtı. "Ben de karşılık olarak sen daha ne olduğunu anlamadan laboratuvardaki tüm eşyaların yerini değiştiririm."

Selene ona cevap veriyordu ki Pietro, aniden yüzüne çarpan paketle neye uğradığını şaşırdı. Selene, yanlarına gelen Wanda'ya bakarak gülmeye başlarken Pietro gözlerini devirerek kardeşine baktı. Wanda, yüzünde müzip bir gülümsemeyle Pietro'nun diğer tarafına oturdu. Pietro ona ağzını açıyordu ki kırmızı dumanla yükselen patlamış mısırlar Pietro'nun ağzına girdi.

"Kapa çeneni demek istedi," dedi Selene kahkaha atarak.

Bucky derin bir nefes alıp verdi. "Bu gece çok zorlu geçecek gibi duruyor."

Peter endişeli bir ifadeyle ona baktı. "Keşke halamla talk-show izleseydim diye düşünmeye başladım."

"Ben bunu yapman gerektiğini yarım saattir düşünüyorum," dedi Sam koltuğa otururken.

Selene, gülerek kasenin içinden bir avuç mısır aldı. "Kuş cıvıltısı duydum."

"Evet, ben de," dedi Peter gülerek.

"Yapma ama," dedi Sam başını kaldırarak. "Neden benimle uğraşmaktan bıkmıyorsun?"

Selene kendini tutuyormuş gibi yaparak güldü. "Dayanamıyorum, takma ismin dalga geçmeye çok müsait. Clint ile harika bir takım oluyorsunuz."

Bucky gülerek kendini geriye bıraktı. "Av sezonu ne zaman başlıyordu?"

"Ha ha," dedi Sam ona bakarak. "Biz seninle hiç antrenman yapmamıştık değil mi Syborg?"

Natasha, Steve ve Sharon odaya girip yanlarına gelirken Bucky gülerek başını Sam'e çevirdi. "Bence antrenmana ihtiyacımız yok, çünkü sadece bir halat kullanarak kanadını kopardığımı hatırlıyorum, ha bir de arabanı pert etmiştim."

Odada ki herkes yüksek sesle kahkaha atınca Sam derin bir nefes aldı. Steve, Bucky'nin yanına otururken Natasha gülerek Sam'e baktı. "Elini tabandan geçirip direksiyonu kopartmıştı."

Peter gözlerini kocaman açarak Bucky'e baktı. "Bunu cidden yaptın mı?"

"Çok zor değildi," diye mırıldandı Bucky.

"Yeni favorimsin," dedi Peter gözlerinde hayran bir parıltıyla.

Onlar gülüşürken hepsinin gözleri odaya giren SHIELD ekibine döndü. Selene, gözlerini kısa bir an Daisy'nin üzerinde dolaştırdıktan sonra çikolata paketine uzandı. Arka koltuk tamamen dolduğu için ön koltuğa oturan Jemma, Fitz, Daisy ve Lincoln onlara baktı.

"Eksik var mı?" dedi Sam etrafına bakınarak. "Rhodey zaten yok, Tony gelmiyor mu?"

Selene başını salladı. "Pepper ile resim sergisine gittiler, herkes burada. Başlayabiliriz."

Filmler sessizlik içerisinde izlenirken Bucky'nin çelik bakışları bir ekranda, bir de hafifçe başını göğsüne bırakmış kadındaydı. Odanın karanlığından istifade ederek Selene'in elini avucunun arasına aldı. Selene, ona küçük bir bakış atınca hafifçe gülümsedi. Bucky'nin kolunun altına iyice sokulurken gözleri tekrar filme döndü.

Küçük molalarla geçen dört film bitince herkes tutulmuş kaslarını esnetmek için gerinerek yerinden kalkıyordu. Selene, kasenin içinde kalmış iki cipsi ağzına atarak boynunu iki yana esnetti.

"Kendime bir Autobot yapacağım."

"Bunu cidden yapabilir misin?" dedi Peter, gözlerini kocaman açarak ona baktı.

"Canım sıkılıp yapmak istersem evet, uğraştırır biraz tabii," dedi Selene gülerek.

"Optimus Prime'ı ben alabilirim," dedi Bucky, boynunu iki yana esneterek.

"Beni cidden endişelendiriyorsun," dedi Steve koltuktan kalkarken sehpanın üzerindeki kaseleri toparlamaya başladı. "Siz bir şey yapmaktan bahsedince cidden endişeleniyorum."

"Uykularını da kaçırıyor muyum?" dedi Selene gülerek.

Steve, ona yarım ağız gülerek toparladıklarıyla odadan çıkarken diğerleri de yavaş yavaş odadan çıkmaya başlamıştı. Herkes birkaç parça şeyi toparladığında odanın dağınıklığı hızla toparlanmıştı. İki ekipte yarım saat sonra odalarına dağılmıştı. Bucky, uyku öncesi rutinlerini yapıp banyodan çıkarak yatağa doğru yürüdü. Üzerindeki tişörtü çıkartıp sandalyenin üzerine bıraktı. Örtünün altına girerken tabletiyle uğraşan Selene'e küçük bir bakış attı.

"Ne yapıyorsun?"

Selene kocaman sırıttı. "Bumblebee."

Bucky, Selene'in kendisiyle dalga geçişine gülerek yatağa iyice yerleşti. "Uyumayı düşünüyor musun?"

"Belki, neden sordun?" dedi Selene gülerek.

Bucky gülerek başını yastığa bıraktı. "İnsanlar geceleri uyuduğu için sormuş olabilirim."

"Onlar normal insanlar." Selene tableti kapatıp yerleşme atağına geçtiğinde Bucky, sol kolunu kaldırarak onu göğsüne yatması için çağırınca başını oraya bıraktı. "Ne isim verdin?"

"Neye?"

"Benimle ilgilenmediğin zamanlarda ilgilendiğin kıza," dedi Selene gözlerini tavana hafifçe vuran ışığa çevirerek.

"Vermedim," dedi Bucky kaşlarını kaldırarak. "Açıkçası ne isim vereceğimi bilmiyorum. Bir önerin var mı?"

"Şu anda aklıma gelmedi," diye mırıldandı Selene. "Ben kesin yıldız ismi falan koyardım, küçükken teleskopla yıldızları izlemeyi severdim."

Bucky yüzüne küçük bir gülümseme yaydı. "Venüs'e ne dersin?"

"Aynı zamanda aşk tanrıçası," dedi Selene kaşlarını kaldırıp gülerek. "Pabucumu dama atıyormuşsun gibi hissetmeye başlamalı mıyım?"

Bucky keyifle gülerken elini kadının saçlarının arasına daldırdı. "Belki, o fazla inatçılık etmiyor."

"Trip atma havamda olmadığım için şanslısın." Selene gülerek gözlerini kapatırken yanağını adamın göğsüne yasladı. "Sevdim."

Bucky, bedenini hafifçe yan döndürerek kollarını Selene'in ince bedenine sararken başını Selene'in başının üzerine bıraktı. "Bu gece çok tuhaftı."

"Ne anlamda tuhaf?" diye mırıldandı Selene gözlerini açmadan.

"Konuştuğumuz, dalga geçtiğimiz şeyler," diye mırıldandı Bucky gözlerini kapatarak. "Bir gün bunlardan böyle bahsedeceğimi düşünmezdim."

Selene, onun hangi konuşmayı kast ettiğini anlayarak gözlerini açtı. Başını hafifçe kaldırarak gözlerini Bucky'nin kapalı göz kapaklarına dikti. Bir eliyle adamın yanaklarını kavrayarak parmaklarını sakallarının üzerinde dolaştırdı. Bucky, gözlerini açmadan kendini Selene'in sıcak ellerinin dokunuşuna bıraktı.

"Farkında mısın bilmiyorum ama," diye mırıldandı Selene. "Gerçek olmayacağını düşündüğün her şey gerçek oluyor. Çekim yasasını duymuş muydun? Evren mesajlarını tersten algılıyor olmalı, bence bunu kullanmalısın. Yani istediğin şeyler için gerçek olmayacağını düşün."

Bucky, yüzüne küçük bir gülümseme yaydı. Gözlerini çok az aralayarak Selene'in karanlıkta ışıldayan gözlerine baktı. Bakışları dikkatle kadının yüzünde dolaşırken aklında gezinen düşünceler derin bir nefes alıp vermesine neden oldu.

Selene, onun hareketini yakalayarak küçük bir gülümsemeyle kaşını kaldırdı. "Bir şey mi kaçırdım?"

"Biraz," diye mırıldandı Bucky, yüzündeki gülümseme büyüdü. "Bu taktik gerçekten işe yarıyorsa bizi çok zor günler bekliyor. Sanırım en çok beni."

Selene kaşlarını çatarak ona baktı. "Peki, başka neyin gerçek olmayacağını düşünüyorsun?"

"Bunu duymaktan hoşlanacağını sanmıyorum," dedi Bucky gülerek gözlerini kapattı.

"Beni merakta bırakıp uyuyamazsın," derken Selene onun yanağına hafifçe vurdu. "Bucky, aç gözünü. Ne düşündün?"

"Söylersem dehşete düşersin."

"Söylemezsen uyuyamam," dedi Selene gözlerini kocaman açarak.

Bucky derin bir nefes alıp verdi. "Uyu hadi, başka zaman söylerim."

"Söylediğinde umursamayacağım," dedi Selene bıkkın bir nefes verip gözlerini kapattı. "Kulaklarımı kapatacağım, sırf seni gıcık etmek için."

Bucky, yüzündeki gülümsemeyi silmeden gözlerini kapalı tuttu. Selene'in bıkkın nefesleri daha düzenli bir seviyeden, uykusundaki o hafif nefeslerine dönünce gözlerini açtı. Bakışları bir süre kadının uyuyan, huzurlu ve durgun yüzünde dolaştıktan sonra karnının üzerinde kalan gerçek eliyle Selene'in göğsünün üzerindeki sol elini kavradı.

İki parmağı nezaketle kollarındaki tanrıçasının ince yüzük parmağını okşarken hayaller aleminin kendisini kucaklayışına itiraz etmeden uykuya daldı Kış Askeri.

- Washington D.C. | Aralık, 2015 -

İnce parmakları beyaz kahve bardağını kavrarken bakışları koyu kahve sıvının dalgalanması üzerindeydi. Önündeki sade kahveden henüz iki yudum almıştı. Gözlerini saklayan güneş gözlükleri bazen etrafta dolaşıyor, bazen de mahkemeye sunacakları dosyanın üzerinde çalışan Andrea'nın üzerine odaklanıyordu.

"Psikolojik değerlendirme mahkemede ne kadar etkili olacak?" diye mırıldandı Selene, kahve bardağından bir yudum daha aldığında kahvesini tekrar fazla soğuttuğunu fark etti.

Andrea, dosyadan başını kaldırırken topuzundan kurtulmuş bir tutam saçı kulağının arkasına itti. "Siz de hissettiğim endişe mi, Bayan Stark?"

Selene dudaklarına bir gülümseme yaydı. "Endişe pek alışık olduğum bir duygu değil, benim için tanımlamanız gerek."

Andrea, dudaklarına küçük bir gülümseme yayarken bakışları masaya oturan Steve'e döndü. Steve, elindeki tabağı Selene'in önüne bırakırken kendi kahve bardağını alarak iki kadının ortasına kalacak şekilde oturdu. Kahvesinden bir yudum almadan önce kolundaki saate baktı, Bucky'nin psikolojik değerlendirmeye girmesinin üzerinden sadece yarım saat geçmişti.

"Bir saati bulacaktır," dedi Andrea, Steve ne kadar süreceğini sormadan. "Endişe etmeyin, her şey yolunda gidecek."

"Bucky'e fazla gelmesinden endişe ediyorum," dedi Steve kahve bardağını kavrayarak. "Umarım fazla sarsılmaz."

"Bay Barnes'ın kaya gibi bir iradesi var," dedi Andrea dosyadan gözlerini ayırarak süper askere baktı. "Endişe etmenizi gerektirecek bir durum yok."

Selene, derin bir nefes alarak kahvesinden bir yudum aldıktan sonra Steve'in getirdiği büyük kurabiyeyi ikiye kırdı. "Ben bunu endişe olarak değil, yanılma payı olarak düşünüyorum."

"Buradan bakınca yanılma payınızın üzerine odaklandığınız için endişeli gibi duruyorsunuz," dedi Andrea yüzünde küçük bir gülümsemeyle.

Selene hafifçe güldü. "Bilim kesinliğin peşinde olsa da ben her zaman yüzde sıfır bir yanılma payı bırakırım, konu insanlar olunca bu oranı yükseltmeyi tercih ediyorum ki şu anda konumuz insanlar."

"Şüpheci olmak her zaman iyidir, kişiyi tetikte ve hazırda tutar." Andrea gözlerini dosyada dolaştırırken kalemini elinde döndürmeye başladı. "Zira insanlar çoğu zaman onlara verdiğimiz güvenleri hayal kırıklığına uğratır."

"Beni hayal kırıklığına uğratacak olsa da insanlara güvenmeyi tercih ederim," dedi Steve kaşlarını kaldırarak.

"Bense sizin bu dünya için fazla iyi biri olduğunu düşünüyorum, Bay Rogers," dedi Andrea gözlerini adama çevirerek. "Kırklar için bile fazla iyi birisiniz, bir asker olduğunuza, savaştığınıza ve insanları öldürdüğünüze inanmak zor."

"Zorbaları ve kötüleri," diye düzeltti Steve alçak sesle. "Pis işler yaptık, uykularımızın çoğu bu yüzden kaçtı ama tüm bunlar insanlar güven içinde özgürce yaşasın diye yaptık."

"Peki, bunu yaparak ne elde ettiniz?" dedi Andrea kaşlarını kaldırarak. "Sizce insanlar güven içerisinde özgürce mi yaşıyor? Yoksa üçüncü dünya savaşının hangi ülkeyle çıkacağını düşünerek endişe içerisinde mi? Ya da çoğu komplo teoristinin söylediği gibi üçüncü dünya savaşı çoktan başladı mı? Bize dayatılan tüm bu kanunlar gerçekten toplum düzeni korumak adına mı? Yoksa diğerlerinden daha güçlü olduğunu düşünen birilerinin içindeki kontrol etme arzusunu tatmin etmek için mi? Yaşadığımız yer bir ütopya mı daha yakın yoksa distopya mı?"

Selene ve Steve, önlerine sıra sıra konan sorularla kaşlarını kaldırdı. Selene, dudakları arasından bir nefes verirken Steve kahvesinden bir yudum aldı. Andrea, dosyayı kapatarak yuvarlak masanın üzerine bıraktı. Bakışları iki Yenilmez üzerinde dolaşırken gözleri parlıyordu.

"Sizce?" diye mırıldandı Selene, kahve bardağını kavrarken. "Siz ne düşünüyorsunuz?"

"Yalnız olmadığımızı öğrendiğimden beri sık sık düşündüğüm bir şey var." Andrea, gözlerini irileştirerek onlara baktı. "Hükümetler olgusunun bizi yavaşlattığını düşünüyorum. Aynı gezegen içerisinde yaşıyoruz ve yaptığımız tek şey birbirimizle savaşmak. Tarih üstünlük mücadeleleri ile dolu. Bir ülkenin diğer ülkeden daha üstün olduğunun savaşı sürdüğü sürece bu gezegen her zaman istila için uygunluk teşkil edecek. Özgür gibi duruyoruz ama değiliz. Güvende gibi duruyoruz ama değiliz." Andrea derin bir nefes alırken kalemini döndürmeyi bıraktı. "Tüm ülkeler gelişmiş bir ülke olmaya çalışmak yerine tek bir ülke altında toplansa, tüm insanlık Amerikan, İngiliz, Rus veyahut Çinli demeden aynı amaç için, sadece bu gezegen için çalışmaya başladığında gelişmiş bir gezegen oluruz. Bana kalırsa işte o zaman hem özgür, hem de güvende oluruz."

"Bu çok hayalci bir düşünce Bayan Prince," dedi Selene, kahvesinden bir yudum alarak geri çekildi. "Bu bir ütopya; hükümetler yerine tek bir hükümet, insan ırkları yerine tek bir insan ırkı. Kendi ülkemizde bile sırf ten renkleri daha koyu diye hala zencileri dışlayan insanlar varken bu kulağa çok sevgi pıtırcıklığı gibi geliyor."

"Çocuk yetiştirmenin önemi burada devreye giriyor," derken Andrea tekrar geriye yaslanarak dosyasını açtı. "Babanız sizi bir aptal olduğunuza inandırsaydınız bir aptal olurdunuz ama o sizin bir dahi olduğunuza inandı. Picasso bu hayalci düşüncenin cevabını yıllar önce verdi, hayal edebildiğiniz her şey gerçektir. Umarım çok geç olmadan, daha gelişmiş ırklar bizi köleleri yapmadan gelecekte bizi bekleyen bu tehdidin farkına herkes varır ve müdahale eder."

Selene, derin bir nefes alırken gözlerini kadından ayırarak kafenin dışındaki cama çevirdi. Klasik etekli takımı içerisindeki Carol ve spor yerine daha resmi bir kıyafette olan Bucky'nin sokağı geçtiğini görünce Steve'e başıyla orayı işaret etti. Carol ve Bucky, kafenin içine girerken üçü de yavaşça ayağa kalktı. Carol, elindeki psikolojik değerlendirme dosyasının aslını Andrea'ya verirken Selene ve Steve, dikkatle Bucky'e bakıyordu.

"Nasıldı?" diye mırıldandı Steve.

"Terletti," diye mırıldandı Bucky yorgun bir sesle, gözlerini Andrea'ya çevirdi. "Başka bir şey var mı?"

Andrea, göz attığı değerlendirmeden başını kaldırarak ona baktı. "Bugünlük yok, Salı günü üsse uğrarım ve son bir görüşme yaparız."

Selene ve Steve kadınlar vedalaştıktan sonra Carol'da onunla beraber ayrıldı. Selene, Carol'un değerlendirmeyle ilgili detaylı bilgi verişiyle onların kafeden çıkışını izledi. Onlar dışarı çıktığında gözlüklerini çıkartarak gözlerini Bucky'nin çelik gözlerine dikti. Bucky'nin yüzündeki dümdüz ifadeden hoşlanmayarak ona doğru bir adım atıp yavaşça kolunu kavradı.

"İyi misin?" diye mırıldandı Selene.

"İyiyim," diye mırıldandı Bucky başını sallayarak. "Ve teşekkür ederim, ikinize de."

"Gene başladık, ben yasaklı kelimeler listesi yapmayı düşünmeden gidip yemek yiyelim." Selene gözlerini yuvarlayarak geri çekilirken sandalyeye astığı çantasını aldı. "Harika peynirli hamburger yapan bir yer biliyorum."

- Washington D.C. | Aralık, 2015 -

Üzerindeki elbisenin etekleri, koyu kahverengi saçlarıyla beraber rüzgârda dalgalanıyordu. Üzerindeki kalın mont havanın soğukluğunu fazlasıyla kesse de çıplak elleri üşümüştü. Tony ile beraber altında durduğu şemsiyeye vuran yağmur tanelerinin sesi iç seslerine karışıyordu. Selene, derin bir nefes alarak büyükbabasının ve büyükannesinin mezar taşlarından gözlerini ayırarak yanında duran babasına çevirdi.

"Sence ne düşünüyorlardır?" diye mırıldandı Selene alçak sesle.

"Annemin ne olursa olsun seninle gurur duyduğuna eminim," diye mırıldandı Tony. "Keşke onu tanıma şansın olsaydı. Piyano çalmayı ve dans etmeyi öğreten o olurdu."

Selene derin bir nefes alarak babasının şemsiyeyi tutan koluna girdi. "Ya büyükbabam?"

Tony yüzüne buruk bir gülümseme yayarken montunun cebindeki elini çıkartarak Selene'in elinin üzerine koydu. "O videoda bana ne dediğini hatırlıyor musun? Yaptığım ve yapabileceğim en iyi icat sensin. Bununla ne demek istediğini ancak şimdi anlayabiliyorum." Tony gözlerini kendisini dikkatle dinleyen kızına çevirdi. "Eğer o reaktörü tasarlamış olmasaydı o mağaradan asla çıkamaz ve geri dönemez, Iron Man olamazdım. Bizimle gurur duyup duymadığını bilmiyorum ama ben bizimle gurur duyuyorum." Tony, Selene'in elini sıkarak gözlerini kendisinin aynısı olan gözlere dikti. "Ben seninle gurur duyuyorum."

"Sen dünyanın en muhteşem babasısın." Selene, dudaklarına buruk bir gülümseme yayarken babasına doğru bir adım attı. "Seni 3000 kez seviyorum, baba."

Tony, elini kızının yanağına atarak alnına bir öpücük bıraktıktan sonra gözlerini mezar taşlarında dolaştırdı. Aklına istemsizce düşünmek istemediği görüntüler süzülürken nefesini verdi. Arkasına dönerek üç adım arkalarında Happy ve Steve ile beraber kendilerini bekleyen Pepper'a doğru yürüdü. Selene, Steve'in şemsiyesinin altına girerken Pepper yavaşça Tony'nin yanına gelerek koluna girdi.

"Bucky, Natasha ile beraber duruşma salonuna geçiyor," diye mırıldandı Selene.

Steve, derin bir nefes aldı. "Sanki özellikle bugünü ayarlamışlar gibi."

"Düşünmedim değil ama bunu sadece biz biliyoruz," diye mırıldandı Selene. "Andrea'ya verdiğimiz evraklardan bu kısımları çıkardık. Karpov'un defteri dışında HYDRA dosyalarında zaten ismi yazmıyordu."

Steve, Selene'e doğru gergin bir bakış attı. "Hükümeti yanıltmış olacağız ama bu ortaya çıkarsa Kennedy suikastı yanında sönük kalır. Kontrol altında olsa bile..."

"İnsanların gözünde ailesinin katiliyle birlikte olan kişi olurum," diye mırıldandı Selene alçak sesle. "Bunu yapanın o olmadığını biz zaten biliyoruz ama Bucky her şeyin sorumlusu olarak kendini görüyor ve insanların söyleyeceklerini düşünmek bile istemiyorum."

Steve, onu başıyla onaylarken mezarlığın çıkışındaki siyah arabaya yöneldi. Dördü de geniş araca binerken Happy sürücü koltuğuna yerleşti. Selene, üzerindeki kalın montu çıkartıp kucağına alırken gömlek yakalı klasik siyah elbisesinin yakalarını düzeltti. Saçlarını el yordamıyla düzelttikten küçük el çantasından bir toka çıkartıp saçlarının üst kısmını toplayarak daha resmi bir havaya soktu. O bunları yaparken Pepper Tony'nin kravatını takıyordu.

"Lütfen mahkemede sadece ifade vermekle yetinin," dedi Pepper onlara dikkatle bakarak. "Yeterince şeyle uğraşıyorum."

"Sanırım bu sefer sınırların içerisinde kalacağım," dedi Selene ona güven verici bir gülümseme sunarak.

Pepper derin bir nefes alıp verdi. "Nedense buna inanmakta zorlanıyorum."

"Deneyeceğiz, söz," dedi Tony ona dönüp gülerek.

Pepper, Happy ile aynı anda derin bir nefes alıp verdi. Steve, gergin bir halde gözlerini yola dikmişti. Duruşmanın yapılacağı binaya yaklaştıklarında binanın önünde, şemsiyelerin altındaki basın mensuplarıyla Selene derin bir nefes aldı. Tony ile beraber aynı anda gözlüklerini takarak derin bir nefes alırken Natasha'nın sürdüğü araç onlardan önce salonun önünde durmuştu.

"Mükemmel zamanlama Nat," diye mırıldandı Selene.

Happy arabayı durdurur durdurmaz Steve, sakin bir tavırla arabadan inerek kapıyı Selene'in geçmesi için açık tuttu. Bucky, araçtan inmekte tereddüt ediyordu ki Selene'in arabadan indiğini fark etti. Kameraların bir kısmı kendisinin üzerinden ayrılırken Selene, topuklu ayakkabıları üzerinde onların yanına doğru yürürken duruşunu dikleştirdi.

Bucky, kameraların kendisinden uzaklaşıp Tony ve Selene'in üzerine dönmesiyle rahat bir nefes verdi. Steve, iki Stark basının dikkatini toplamışken hızlı adımlarla Bucky'nin yanına giderek onunla beraber binanın içine girdi. Kapıda bekleyen asistanların yanına vardıklarında Natasha ellerini düzleştirdiği saçlarından geçirerek düzeltti. Tony ve Selene, yanlarındaki Pepper ile içeri girdiklerinde Pepper'ın asistanlarından biri ellerini uzatınca üzerindeki montu çıkartarak ona verdi.

"Teşekkür ederim."

Selene, gözlerini Bucky'e çevirdi. Bucky'nin üzerine tam oturmuş klasik siyah takıma, düzgün şekilde kesilmiş saçlarına ve geriye doğru taranmış saçlarına bakarken bir dudağını hafifçe yukarı doğru kıvırdı. Sakin adımlarla onun yanına giderken göz ucuyla Natasha'ya baktı.

"Bu işten cidden anlıyorsun."

Natasha hafifçe gülümsedi. "Halkla ilişkiler için fena sayılmam."

"Ya da hukuk," dedi Tony, Natasha'yı ilk tanıdığı zamana gönderme yaparak.

Natasha, gülerek ona bakarken yanlarına gelen Andrea'nın, duruşmanın birkaç dakika içinde başlayacağını söylemesiyle salona doğru yürüdü. Bucky, sıranın sonunda kalırken Selene küçük bir gülümsemeyle ona baktı. Bucky'i durdurarak hafif yamulmuş kravatını düzelttikten sonra yürümeye devam etti.

"Bu kadar rahat olmana dayanamıyorum," diye mırıldandı Bucky.

"Rahat değilim, öyleymişim gibi davranıyorum. Mahkeme çıkışında seni tutuklamaya kalkarlarsa diye her yere bomba yerleştirdim. Onları patlatırken biz de tüyeriz."

Bucky, gergin bir tavırla gülerek ona baktı. "Bu planı sevdim, nereye kaçacağız?"

Selene, alt dudağını ısırarak ona baktı. "Seni o takımdan çıkaracağım herhangi bir yer bana uyar."

"Bu plana bayıldım," dedi Bucky gülerek.

Selene, yüzündeki kocaman gülümsemeyi kontrol altına alarak mahkeme salonuna girerken gözlerini etrafta dolaştırdı. Jüri ve hakimler hariç herkes salonda yerleşmişti. Basın kendileri için açılmış bölümdeydi ve yapılan canlı yayını sunan muhabirlerin konuşması salonda bir uğultuya neden oluyordu. Kameralar kendilerine doğru dönerken Bucky, duruşunu düzelterek isminin yazılı olduğu yere oturdu. Sırayla Pepper, Tony, Selene, Steve ve Natasha Bucky'nin çaprazında kalacak şekilde arka sırasına oturmuşlardı.

Mahkeme kurulunun ve jürinin salona gelmesiyle salona sessizliğin çökmesi bir oldu. Senatonun duruşmayı başlatmasıyla Bucky'nin yargılandığı suçlar sıralanmaya başlamıştı. Bucky, masanın üzerindeki elleriyle oynayarak suçlarını okuyan adamı dinliyordu. Savunma sırası geldiğinde Andrea, Steve ve Selene'in tanıklığı için onları kürsüye çağırdı. İkisi de olanlar hakkında konuştuktan sonra Andrea, itiraza yer bırakmayacak şekilde üst üste kanıtlarını sunuyordu. Kuruldan biri her sıkıştırmaya kalkışında Andrea ustaca bir manevrayla sıyrılıyordu.

Senatör gözlerini Andrea'ya dikti. "Arkasında cinayetlerden oluşan bir yol bırakmış olan müvekkilinizin bunları kendi iradesi dışında yaptığını mı söylüyorsunuz?"

Andrea çenesini yukarı kaldırarak hafifçe gülümsedi. "Ben sadece size sunulan dosyalarda bulunan kanıtlarla desteklenmiş gerçekleri dile getiriyorum Sayın Senatör. Müvekkilim bir katil değil bir savaş kahramanıdır. Cinnet geçiren veya akli dengesi yerinde olmayan biri nasıl işlediği suçlardan sorumlu tutulamıyor ise, müvekkilimde özgür iradesi HYDRA isimli terör örgütü tarafından elinden alındığı için sorumlu tutulamaz."

"Kanıtlarınızın ve değerlendirmelerinizin iddianızı desteklediğini reddetmiyoruz," dedi kuruldan bir kadın gözlerini Andrea'ya dikerek. "Ama mahkemeye sunduğunuz şahitlerden biri müvekkilinize yardım ve yataklıkta bulunduğu için başka bir mahkeme tarafından yargılanıyor, diğeri ise bilindiği üzere müvekkilinizin yakın dostu."

Andrea, yüz ifadesini kontrol ederek kendisine gözlerini dikmiş kadına baktı. "Maalesef deneyi ilk başlatan Arnim Zola 1972 yılında, Alexander Pierce ise Washington D.C. olayında vefat etti. Kendilerini şahitlik için getiremediğimiz için mahkemeye özürlerimi sunuyorum."

Salonda alçak sesli bir gülüşme sesi duyulurken Selene gülüşünü saklamak için burnunu kaşıyormuş gibi yaptı. Kadın, tersleşen bakışlarını yanındakilerde dolaştırırken Andrea bir adım geri çıkarak Bucky'nin oturduğu masaya yaklaştı.

Kadın duruşunu düzelterek gözlerini Andrea'ya çevirdi. "Mahkemeye sunacakları daha tarafsız bir tanıkları yoksa bu verilerin bilişim incelenmesinin yapılması üzerine uzmanlara gönderilmesini, duruşmanın ertelenmesini ve bir sonraki duruşmaya kadar halkın ve hükümetin güvenliği için Bay Barnes'ın tutuklanmasını talep ediyorum."

Selene ve Steve kaşlarını çatarak kadına bakarken Bucky gergin bir nefes aldı. Andrea, kimseye fark ettirmeden derin bir nefes alırken duruşunu dikleştirdi. Gözlerini kadından ayırarak mahkemeyi yöneten senatöre çevirdi.

"Sunacağınız başka bir tanık yoksa tutuklama işlemini başlatmak zorundayım."

Selene ve Steve yerlerinde dikilirken Tony çenesini yukarı kaldırdı. Bucky, dudaklarının arasından alçak sesli bir küfür savurarak gözlerini sıkıca yumdu. Andrea, arkasında kalan insanlara küçük bir bakış atarken gergin bir nefes aldı.

"Bir tanığımız daha var," dedi Andrea net bir sesle, gözlerini senatöre dikti. "General Vasily Karpov'un sorgulanması için mahkeme salonuna çağırılmasını rica ediyorum."

Bucky'nin gözleri anında açılırken gözleri diğerleri Andrea'ya döndü. Andrea, duruşunu ve yüz ifadesini bozmadan senatörün onay vermesiyle asistanına işaret etti. Asistanı mahkeme odasından çıkarken geriye dönerek sandalyeye bıraktığı çantasına doğru yürüdü. Çantasından ince bir dosya çıkartırken kendisine şaşkınlıkla bakanların üzerinde gözlerini dolaştırdı.

"Yapmak zorunda olduğum bir hamleydi," diye mırıldandı Andrea onlara bakarak. "Sakin kalın."

Bucky, elini gergin bir tavırla çenesine götürerek sıkıca avuçladı. HYDRA generalini en son Pierce'in emriyle buzdan çıkarıldıktan sonra görmüş, bir daha ondan iz bile bulamamıştı. Andrea, General Karpov için hazırladığı dosyanın kopyalarını mahkeme kurulunun önüne sunarken konuşuyordu.

"Size verdiğim dosyalarda General Karpov hakkında detaylı bir bilgi mevcut. Rus ve Sovyet Silahlı Kuvvetleri'nde albay olarak görev yaparken aslında gizli bir HYDRA ajanıydı. HYDRA'nın Sibirya tesislerinin ve Kış Askeri programının bizzat başındaydı. Bayan Stark'ın kaçırılmasının sorumlularından biri olan Helmut Zemo, onu Ohio, Cleveland'da buldu. İhtiyacı olan bilgiyi aldıktan sonra Karpov saklandığı evde ağır yaralı bir halde bulundu, tedavisi yapıldıktan sonra Rusya hükümetine teslim edildi." Andrea gözlerini tutuklanma kararı isteyen kadına çevirdi. "Bir HYDRA generalinin şahitliği sizin için yeterlidir umarım."

Kadın, kendisine sadece bakmakla yetinirken Andrea geri çekildi. Bucky, eliyle çenesini ovuştururken duruşma salonun kapısının açılmasıyla başını oraya çevirdi. Karpov, yanındaki iki Rus e iki Amerikan askeriyle, elleri kelepçeli olarak yavaşça içeri girdiğinde bütün kameralar adamın üzerine dönmüştü. Tony ve Selene, birbirlerine bakmadan ailelerinin ölüm emrini veren adamın duruşma salonuna girmesini keskin bakışlarla izliyordu. Karpov sanık kürsüne çıkmadan önce Rus askerlerden biri kemerindeki anahtarı çıkartarak adamın kelepçelerini çözdü.

Senatör eliyle işaret verdiğinde kuruldan biri Karpov'a kendisini tanıtmasını söyledi. Karpov, kendisini tanıttıktan sonra senatörün solunda oturan adam gözlerini ona dikti. "Kış Askeri kod isimli Bay Barnes hakkında bize ne söyleyebilirsiniz?"

Bucky, nefeslerini ve hızlanan kalp atışlarını dizginlemeye çalışırken kendisine gözlerini çeviren Karpov'a gözlerini dikti. Karpov, hafif Rus aksanıyla konuştu. "Ne bilmek istiyorsunuz?"

Andrea derin bir nefes aldı. "Bay Barnes'ı kendi iradesi dışında mı tutuyordunuz?"

"Evet," dedi Karpov gözlerini Andrea'ya çevirerek. "Ona ihtiyacımız olmadığı zamanlarda onu buzda bekletiyorduk. Göreve çağırılması gerektiğinde onu çıkarıp beynini yıkıyorduk."

Andrea gözlerini hafifçe kıstı. "Neden beynini yıkıyordunuz?"

"Anılarını hatırladığı için direniyor ve bize saldırıyordu. Doktor Zola'nın ona verdiği yeni kimlik HYDRA'nın yaratmak istediği dünya için düşünmesini istedikleriydi ama anıları bunlarla çelişiyordu."

Andrea, kuruldaki kadına baktı. "Bu sizin için yeterli mi?"

"Kennedy Suikasti emri kime aitti?"

"Doktor Zola'nın emriydi. Kış Askeri'nin sorumluluğu 1975 yılında bana devredildi, 1995 yılına kadar ondan sorumlu kişi bendim."

Kadın, gözlerini sanık kürsüsündeki adama çevirdi. "Kaç göreve gönderdiniz?"

"Benim emrim altındayken on bir."

Kadın önündeki dosyalara baktıktan sonra tekrar Karpov'a baktı. "Size ait defterden oluşturularak bize sunulan dosyaya göre burada Kış Askeri'ni sadece on göreve gönderdiğiniz yazıyor. İlk görev 1976 yılında ve son görevde 1989 yılında."

"1991 yılında benim emrim altında son bir göreve çıktı. 1995 yılında ise sorumluluğu Alexander Pierce devir aldı."

"Son görevi neydi?" dedi kadın, gözlerini Karpov'a çevirerek.

Bucky'nin arkasındaki dört kişinin de kasları bu soruyla kilitlenmişti. Tony çenesini kasarken Selene nefesini tutmuş, ölümcül bakışlarını karşısındaki adama dikmişti. Andrea, açık kollarcasına deştikçe deşen kadına keskin bakışlar atıyordu. Davayı kaybetmenin özgeçmişine atacağı çentikten çok bu kadına haddini bildirmeyi istiyordu.

Bucky, irileştirerek çelik gibi parlayan gözlerini Karpov'a dikmişti. Kendini sandalyenin üzerinde tutmaya çalışırken Karpov gözlerini kendisine doğru çevirince dişlerini daha çok sıktı. Neredeyse çenesini parçalayacak olması umurunda değildi. Karpov'un kendisine bakarken ne gördüğünü biliyordu. HYDRA'nın metal yumruğu, acımasız bir suikastçıdan insanlığına, bir geleceğe kavuşmuş bir adamdı.

Karpov, bir saniye ona baktıktan sonra gözlerini kadına çevirdi. "Süper asker serumunu ele geçirmek için Howard Stark ve Maria Stark suikastı."

Mahkeme salonu Karpov'un dudaklarından dökülen kelimelerle şaşkınlık nidaları atarken Selene, yüz ifadesini korumak için bütün yüz kaslarını sıkıyordu. Andrea, kendisine verilmemiş bilgiyle yüzündeki şaşkınlığı bastırmak için uğraşarak onlara bakarken Bucky gözlerini Karpov'a dikmişti. Steve, gözlerini kapatırken Tony kastığı çenesiyle Pepper'ın elini sertçe çıkan elini sardı. Pepper, onun sinirden titreyen parmaklarını sıktı.

Selene, Bucky gibi gözlerini Karpov'a dikmişti. İkisi de gözlerini kırpmadan adama bakıyordu. Steve kulaklarında insanların nefret çığlıkları duyuyor gibiyken Natasha yarınki haber manşetlerini şimdiden görüyordu. Duruşma salonundaki seslerin artmasıyla senatör sessiz olmaları için iki kez uyardı. Tony, kravatını gevşetmemek için kendisini tutarken Karpov sanık kürsüsünden indirildi. Kendisini bekleyen asker kelepçeleri takarken duruşma salonun çıkışına doğru yürüdü.

Elaya çalan açık kahverengi gözlerini Bucky, Steve, Tony ve Selene üzerinde dolaştırırken net bir sesle konuştu. "Çok yaşa, HYDRA."

Tony, adama bakarak yerinden fırlıyordu ki Selene ve Pepper'ın kollarını tutmasıyla hareketlerini zapt etti. Öfkeyle açılmış kahverengi gözleri adamın duruşma salonunu terk edişini izlerken Steve, gerilen yüz kasları yüzünden eliyle çenesini ovuşturuyordu. Bucky, başını önüne eğince Selene ayağını ileri uzatarak onun bacağına vurdu.

Andrea, uğradığı şaşkınlıktan profesyonel bir tavırla hızla silkinerek çıktı. Karpov'un söylediklerini özet geçtikten sonra itiraz kabul etmeyen net bir savunma yapmasıyla kararın açıklanması için yerine geçti. Kendisiyle paylaşılmayan bilgi nedeniyle Selene, Tony ve Steve'e sert bir bakış atarak sandalyesine oturdu. Basın, tüm detayı yakalamaya çalışarak canlı yayın yaparken kurul ve jürinin ortak kararıyla karar verilmişti.

James Buchanan Barnes, kontrol altında işlediği tüm suçlardan suçsuz bulunmuştu.

Mahkeme salonunun boşaltılmasının söylenmesiyle Selene'in yerinden kalkması bir oldu. Diğerleri de hızla yerinden kalkarken Selene sakin tutmaya çalıştığı sert adımlarla kamera ışıklarının arasından geçti. Mahkemedeki görevliler basını onlardan uzak tutmaya çalışırken dışarı çıktılar.

Bina çıkışındaki basının daha da çok kalabalıklaştığını içeri gelen seslerden anlamak çok rahattı. Canlı yayın yapan muhabirler durumu an be an bildirirken Bucky, derin bir soluk aldı. Tony ve Selene, gözlüklerini gözlerine takarken Selene adımlarını hızlandırdı. Bucky ile arasındaki iki adımlık mesafeyi kapıya varmalarına üç adım varken aştı.

"Sakın başını eğme," dedi Selene net bir sesle.

Bucky, başını ona çeviriyordu ki Selene'in gergin ve ince parmakları parmaklarının arasından geçti. Bucky'nin elini sıktığında Bucky derin bir nefes alarak başını kaldırdı. Kapıdan dışarı adım atmalarıyla muhabirler soru yağmuruna başlamıştı. Selene, Bucky'nin elini iyice sıkarken muhabirlerden birinin sorusuyla adımını durdurdu.

"Bay Stark, kızınızın ailenizi öldüren kişiyle olan ilişkisini gerçekten onaylıyor musunuz?"

Tony ve Selene'in adımları aynı anda dururken ikisi de aynı anda gözlüklerini hışımla çıkarttı. Tony, kendisine soruyu yönelten muhabire bakarken Selene gözlerini kıstı. Tony, muhabire doğru bir adım atarken Pepper nefesini tutmuştu. Tony bir basın muhabirine en son böyle yaklaştığında Malibu'daki evlerine bir füze uçmasına neden olmuştu.

Tony, kaşlarını kaldırarak adama bakarken hızlı hızlı konuştu. "Kör müsün yoksa öyle gibi mi davranıyorsun? Onaylamıyor gibi mi duruyorum?" Tony muhabire doğru bir adım atarken basın onu daha iyi çekebilmek için geri çekildi. "Ailemin intikamını almamı mı istiyorsunuz?"

"Şey, bunu kast etmedim," dedi muhabir bir adım geri çıkarken.

Tony babacan bir tavırla muhabirin omuzunu sıkarken muhabir endişeyle ona baktı. "İşte sana aradığın o terfi, beklediğin o sansasyonel haber, yarın ki gazeteye atacağın manşet; Yenilmezler HYDRA'nın kalbini sökecek." Tony gözlüklerini takarken kibirle gülerek bir adım geri çıktı. "Iron Man, bu sefer dünyayı kurtarmak için değil intikam için savaşıyor."

 Karpov'un kellesini isteyenler, o çok fazla yaşamaz zaten. Çıldırttılar sonunda Tony'i, gitmeyin bu adamın üstüne bu kadar be.

Bir sonraki bölümü bir tür özel bölüm olarak düşünebilirsiniz. Malum, kurgu da Aralık ayındayız, yeni yıl partisi yapmayalım mı? (:

Oy ve yorum hatırlatması!

 The Score - Unstoppable

Instagram; NecibeYavuz & CalypsoNisiHikayeleri

Hikâye Tanıtımları & Şarkı Listeleri; Youtube, CalypsoNisi

Continue Reading

You'll Also Like

39.5K 2.2K 17
❝Benim ezbere bildiğim tek şey senin gözlerin.❞ kenan yıldız fanfic|23.01.24 ❥en cok okunan kenan yildiz kurgusu! ༶•┈┈┈┈┈┈୨♡୧┈┈┈┈┈•༶ Bin 01.02.24 5...
12.1M 588K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
876K 70.3K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
20.9K 1.2K 35
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...