PANDORA ║ Stark

By Adresteria

251K 15.3K 15.1K

O sadece zırh giymiş dahi megalomandı, çoğu kişiye göre. O tüm gezegenin kahramanıydı, çoğu kişiye göre. O sa... More

PANDORA ❂ Daughter of Stark
- Pandora Ailesi & İthaflar -
❂ Cast I - Leading Roles
❂ Cast II - The Avengers
❂ Cast III - Other Roles
Prolog | Ben Iron Man'im!
❂ 1 | Dahi, İnatçı ve Stark
❂ 2 | Soluk Mavi Nokta
❂ 3 | Sen Askersin, Yüzbaşı
❂ 4 | Dünya'da Barış
❂ 5 | Söyle, Kimsin Sen?
❂ 6 | Doğuştan Yenilmez
❂ 7 | Düş Değil, Kâbus Değil
❂ 8 | Hayatın Bir Parçası
❂ 9 | Yükselen Şehir
❂ 10 | Doğru Sorular
❂ 11 | Zırh, Benim Mirasım!
❂ 12 | HYDRA'nın Kıvılcımı
❂ 13 | Biyolojik Bir Unsur
❂ 14 | İçsel Mücadele
❂ 15 | Çok Yaşa HYDRA!
❂ 16 | Ben Buna Değmem
❂ 17 | Nokta Atışı
❂ 18 | Kalp Atışını Dizginle
❂ 19 | Sahne Sırası
❂ 20 | Unutulmuş Düşmanlar
❂ 21 | Koşulsuz Tepki
❂ 22 | Kalbin Bu Tarafta
❂ 23 | Rüyalar ve Kâbuslar
❂ 24 | Bakış Açısı
❂ 25 | Beyaz Kurt ve Ay Tanrıçası
Görev Raporu | 16 Aralık 1991
❂ 26 | Kusursuz Huzur
❂ 27 | Dikenli Teller
❂ 28 | Zayıf Halka
❂ 29 | Tanrı Kompleksi
❂ 30 | Moleküler Bütünlük
Çavuş Barnes | Defter
❂ 31 | Kırmızı Seviye
❂ 32 | Domino Etkisi
❂ 33 | Kör Netlik
❂ 34 | Çok Geç Olmadan
❂ 35 | İnsanın İntikamı
Geriye Dönüş | 3000 Kez
❂ 36 | Tek Saç Teli
❂ 37 | Her Şeye Rağmen
❂ 38 | HYDRA Gibi Düşün
❂ 39 | Başka Bir Savaş
❂ 40 | Kayıp Yapboz Parçası
❂ 41 | Ama Bugün Değil
❂ 42 | Ne Hissediyor?
❂ 43 | Sadece Bir Baba
❂ 44 | Kahraman Bir Asker
❂ 45 | Yüksek Etkilenebilirlik
❂ 46 | Melekler ve Şeytanlar
❂ 47 | Hazır Olmalıyız
❂ 48 | Benim Yüzümden
❂ 50 | Artık Kamuflaj Yok
❂ 51 | Hayaller ve Gerçekler
❂ 52 | Mutlu Yıllar
❂ 53 | Sokovya Antlaşması
❂ 54 | Yaşam Belirtisi
❂ 55 | Ayın Karanlık Yüzü
Wattys2019 ✮ Hayran Kurgu

❂ 49 | Olması Gerektiği Gibi

2.8K 187 244
By Adresteria


İyilik için icat edilen her şey kötü ellerde silaha dönüşebilir.

- Yenilmezler Üssü, New York | Kasım, 2015 -

Tony Stark, kızının büyüyüşünü izlerken onunla beraber büyüdüğünü düşünürdü. Kızına o kadar bağlıydı ki onun ilk nefesini aldığı andan itibaren hayatı bir kez daha onunla keşfetmişti. Küçük çocukların mucizevi varlıklar olduğunun farkındalığına onunla varabilmişti; ağaçta gördükleri bir kuşa bile hayret edebilme yeteneği ona göre mucizeviydi. Kızının çoğu çocuktan enerjik, meraklı ve o merakı giderene kadar durdurulamaz oluşu o mucizeyi herkesten daha iyi görmesine neden olmuştu.

Herkesin düşündüğünün aksine Tony'nin kızı için endişelenecek çok fazla sorunu olmuştu. En başında daha yirmi iki yaşındaydı ve babalık hakkında bildiği tek şey kendi babasının göstermeyi beceremediği sevgisiydi. Çoğu insan dünyanın en zengin adamı olduğu için kızına her türlü imkânı sunabildiğini düşünüyordu. Bunun yaşadıkları hayata olan katkısını reddedemezdi ama her şey para değildi. Banka hesabı ne kadar dolu olsa da bu kızının rahatsızlığına çözüm sunmuyordu.

Elindeki kumaş top bir kez daha ayaklarına çarptığında Tony eğilerek topu aldı. "Sana hala bir isim koymadılar, değil mi?"

Üssün genelde soğuk havalarda kullanılan, dinlenme alanı olarak oluşturulmuş kış bahçesinde kahverengi Border Collie cinsi yavruyla oynarken kendi düşüncelerine gömülmüştü. Selene'in psikoloğu ile konuşalı birkaç saat olmuştu ve Carol'un söylediği açıktı; artık kaçamak oynamamalı ve yüzleşmeliydi. Topu bir kez daha fırlattığında yavru köpek beyaz koltukların arasına kaçan topun peşine düştü. Kış bahçesinin kapısının açıldığını yarım yamalak duyarken gözlerini topun peşindeki köpekten ayırmadı. Kapıyı arkasından kapatarak içeri giren Steve ve Natasha, gözlerini adamın üzerinde dolaştırdı.

Natasha, kollarını göğsünde kavuşturarak bahçenin içindeki kalın gövdeli ağaca yaslandı. "Biz göreve çıkıyoruz."

Tony başını iki yana sallayarak gözlerini ona çevirdi. "Yemeğe yetişecek misiniz?"

"Sadece keşif görevi, birkaç saate dönmüş oluruz."

Steve, elindeki kalkanı bırakarak ağır adımlarla onun karşısına oturdu. "Sen iyi misin?"

"Elbette," dedi Tony kaşlarını kaldırarak. "Neden iyi olmayayım?"

"Üç gündür sorun yokmuş gibi davranıyorsunuz," dedi Steve ona bakarak. "Ama senin bir sorunun olduğu açık Tony. Bizimle konuşabilirsin."

"Carol yüzleşmesi gerektiğini söylüyor." Tony gergin bir nefes vererek topun kemiren köpeği gösterdi. "Bilmiyorum. Belki de bir süre buradan uzaklaşmalıyız. Selene her şey normalmiş gibi davranıyor ama köşe kapmaca oynuyor. Kendine gelmesi için onu Londra'ya götürmeyi düşünüyorum. Burası onun için fazla kalabalık."

"Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum," dedi Natasha kaşlarını kaldırarak. "Bu uzaklaşma mevzusu onun dışlanmış hissetmesine neden olabilir Tony, onu başımızdan savmışız gibi olur."

Steve başını sallayarak Natasha'nın söylediklerini onayladı. "Yanında olduğumuzu görürse kendini daha iyi hisseder."

"Daha aciz hisseder," dedi Tony gözlerini onlarda dolaştırarak. "Yüzleşemez Steve, sen de halini gördün."

"Başta aciz ve güçsüz hissedebilir, evet, bunu reddetmiyorum." Steve ayağa kalkarken gözlerini ondan ayırmadı. "Ama bir ailesi olduğunu fark eder. Aile olmanın anlamı budur Tony; ne olursa olsun birlikte olmak. Biri bir sorun yaşadığında onu kapı dışarı etseydik burası şu anda bomboş olurdu. Bu hepimiz için geçerli."

"Ayrıca Pierce ortalıktayken buranın güvenliğini terk edemezsiniz, onu askıya aldık gibi gözüküyoruz ama öyle olmadığını biliyorsun." Natasha gözlerini uyarırcasına kıstı. "Şu anda birbirimizden ayrılmamamız en güvenlisi, burası hepimiz için en güvenli yer."

Tony bıkkın bir nefes vererek ayağa kalktı. "Sizinle uğraşmayacağım, eve gidip Pepper'a yardım ediyormuş gibi gözükmeliyim yoksa üç gün boyunca başımın etini yer."

Natasha gülerek gözleriyle onu takip etti. Steve'e işaret verdiğinde kendisi gibi görev kostümünü giymiş adam kapının girişine bıraktığı kalkanını sırtına yerleştirdi. Natasha ile yan yana ilerleyerek uçuş pistine doğru gitti. Pistin en ucundaki büyük siyah uçağa bakarken mavi gözleri şaşkınlıkla tekrar irileşti. Nick Fury tarafından Coulson ve ekibine özel olarak tahsis edilmiş Otobüs isimli dev uçağı gördükçe teknolojinin her geçen gün daha başa çıkılmaz bir hal aldığını düşünüyordu. Selene'in kendisine yaptığı motor zaten onun sınırlarını fazlasıyla aşıyordu.

Bucky, kalkış için hazırladığı jetin ikmal kapısından inerek onlara baktı. "Jet hazır, destek lazım olmayacağına emin misiniz?"

"Sadece Ward'ın verdiği mekânlardan biri, keşif dronları boş olduğunu onayladı ama sıkıldıysan gelebilirsin."

Bucky başını iki yana salladı. "Ben gezi adamı değilim, boş binalarda dolaşmak kulağa çekici gelmiyor."

"Bina boş olmasaydı Parker göreve asla gitmez ve evde kalıp tatil projesini yapardı."

Selene'in sesini duyduklarında Bucky, Steve ve Natasha gözlerini kendilerine doğru gelen Selene ve Peter'a çevirdi. Peter, bir seviye daha geliştirilmiş kostümünün başlığını elinde tutarak Selene'in yanında yürüyordu. Peter'ın üzerindeki örümcek kostümüne Bucky kaşlarını kaldırdı.

"Fena değil," dedi Bucky genç adama bakarak. "Fazla ince."

"Vücut sıcaklığını dengede tutuyor, eksi yüz derecede bile sıcak kalacak. Ayrıca Parker senin gibi ağır silahlarla çalışmıyor, vücut yapısı senden çok daha esnek." Bucky gülerek onlara bakarken Selene gözlerini Peter'a çevirdi. "Geniş çaplı ağ bombasını dar mekânlarda sakın kullanmaya kalkışma. Ayrıca fizik projeni yanlış yapmışsın, yarın üzerinden geçelim."

Peter şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Projemin yanlış olduğunu nereden biliyorsun?"

"Senin hakkında her şeyi biliyorum," derken Selene kaşlarını kaldırdı. "May'e edebiyat sınavından B eksi aldığını söylemediğini de biliyorum."

Peter'ın gözleri iyice irileşti. "Birkaç soruyu yanlış okumuştum, aklım başka yerdeydi."

"Hı hım," diye mırıldandı Selene başını sallayarak. "Liz isminde birinde, değil mi?"

Peter kocaman açtığı gözleriyle etrafındakilere baktıktan sonra tekrar ona baktı. "Şey, bu bilgiyi herkesin içinde açık etmesen nasıl olur?"

Selene gülerek bir adım geri çıkarken Natasha kaşlarını kaldırdı. "Liz'de kim?"

"Asla hoşlanmayacağımız türde biri," derken Selene yüzünü buruşturdu. "İki bilgi edinmek yerine sürekli parti işleriyle uğraşan şu tiplerden."

Natasha yüzünü buruşturdu. "Hoşlanmadım."

"Bu benim özelimdi," derken Peter yüzünü buruşturdu. "Ayrıca sadece parti işleriyle uğraşmıyor. Gayet güzel, akıllı ve-"

Selene elini genç adamın ağzına kapatarak konuşmasını engelledi. "Senin için fazla burnu havada bir tip, ayrıca derslerinden iyi not alması akıllı demek değildir."

"Bence bu konuya bulaşmasak daha iyi Selene, ayrıca Parker daha on beş yaşında. Düşünecek çok daha önemli şeyleri var, üniversite gibi." Steve, Peter'a gözleriyle jeti işaret etti. "Hadi Parker, jete."

Natasha, elini Peter'ın omuzuna koyarken gözlerini Steve'e çevirdi. "Kadınlar konusunda örnek alman gereken en son kişi Rogers olsun."

Steve kaşlarını abartılı bir hareketle kaldırırken Selene güldü. "İşte bu harika bir tavsiye oldu. Yüzbaşının flört becerileri hala kırklarda takılı kaldı, belki de zaman makinesi üzerine çalışıp zamanına uygun birilerini buraya getirmeliyim."

Bucky, hafif bir gülme sesi çıkartarak Steve'e baktı. "Fayda edeceğini sanmıyorum, o zamanlar da berbattı."

"Öyle mi, Buck?" Steve kaşlarını kaldırarak arkadaşına bakarken ikmal kapısına geri geri yürüdü. "En azından ben kızıl saçlılara oyuncak ayı kazanmak için bütün paramızı çarçur etmedim, Dolores miydi adı?" Selene gözlerini kısarak Bucky'e bakınca Steve gülüşünü büyüttü. "Hemşire olanın adı neydi? Clara mıydı? Hayır, o kafede çalışandı. Connie idi, değil mi? Yoksa o gazeteci olmak isteyen miydi?"

Bucky kaşlarını kaldırırken ellerini hırkasının cebine soktu. "Hepsini şu anda tek tek sayacak mısın?"

"Kadınlar konusundaki maharetini dile getiriyordum," derken Steve elini ikmal kapısının kontrol paneline yerleştirip güldü. "Akşam görüşürüz."

Bucky, Selene'in kısılmış gözlerini üzerinde hissederek gergin bir nefes aldı. "Bunu ödeyeceksin."

Steve, gülerek ikmal kapasını kapatırken jette kalkışa geçmişti. Selene, kollarını gövdesinde kavuşturarak gözlerini dikmiş Bucky'e bakıyordu. Bucky, gözleriyle jeti takip ederken ona bakmaktan özellikle kaçınıyordu. Koyu gri jet görüş açılarından kaybolunca bile Bucky gözlerini gökyüzünden ayırmamıştı.

"Harika bir özgeçmişin var."

"Seni kızdırmak için yapıyor, bahsettiği kişileri hatırlamıyorum bile." Bucky kaşlarını kaldırarak ona baktı. "Yetmiş sene öncesi için yargılanmayacağım değil mi? Sen daha doğmamıştın."

Selene dudaklarını büzüp düşünür gibi yaptıktan sonra omuz silkerek yürümeye başladı. "İleride sana kızmak isteyip bir bahane bulamazsam bunları öne sürerim, cepte kalsın."

Bucky gülerek onun peşinden gitti. "Öyle yaparsan görmezden geleceğim, biz ne yapıyoruz?"

Selene kolundaki saate baktı. "New Jersey'e gidip geri dönmeliyiz, saat dörtte havalimanında olmamız gerek. Sonra da hep beraber mutlu şükran günü yemeği yiyeceğiz."

"Kimlerle?"

"Hepimiz, kaçmayı aklından bile geçirme," dedi Selene ona bakarak. "Bütün ekip ve aileleri davetli, sadece Peter ve Clint ailesiyle geliyor ama olsun. Thor'u da aramak isterdik ama telefon kullanmıyor."

Bucky, Selene'in anahtarı kendisine fırlatmasıyla siyah arabanın sürücü koltuğuna yerleşti. New Jersey'de ne işlerinin olduğunu bilmiyordu ama Selene jet yerine arabayla oraya gitmek istediyse sorun yoktu. Gidiş geliş olarak yol sadece üç saat sürecekti ki bu Selene ile baş başa geçireceği üç saat demekti. Üssün kalabalığından kaçmak için mükemmel bir fırsattı.

Selene, ona durmasını söyleyince arabayı klasik müstakil evlerden birinin önünde durdurdu. Bakışları bahçeli evlerin olduğu sokakta gezindikten sonra Selene'in bakışlarını takip ederek onun baktığı eve baktı. İki katlı müstakil ev sokaktaki diğer evlerden daha eski dursa da onlardan daha bakımlıydı. Bahçesindeki çiçekler birinin özenle evine baktığını belli ediyordu.

"Peki," diye mırıldandı Bucky. "Neden bu evi gözetliyoruz?"

"Ben sana sormadan bir halt yediğim için." Selene, alt dudağını ısırarak başını ona çevirirken yan tarafında kalmış evi gösterdi. "Orası kız kardeşinin evi."

Bucky'nin gözleri bu sözler üzerine kocaman açılarak kadının gözlerine takılı kaldı. Direksiyonu tutan gerçek eli kaskatı kesilmişti. Bakışları kadının gözlerinden ayrılıp eve dönerken nefesini tuttu. Camlardaki yavaş hareketlilik içeride birilerinin olduğunu belli ediyordu. Selene, alt dudağını kemirerek Bucky'nin tepkilerini izlerken bir dakikanın sonunda Bucky nefesini verdi.

"Rebecca..." Bucky derin bir daha nefes alıp verirken gözlerini kadına çevirdi. "Hala yaşıyor mu?"

Selene ağır ağır başını salladı. "Evraklarını bulması biraz zor oldu. Sen orduya girmeden çok önce evlendiği için soyadı değişmiş. O günlerde kayıt tutma işine pek önem vermiyorlarmış. Üç çocuğu ve yedi torunu var. Eşiyle beraber burada yaşıyor. Çocuklarından biri Fransa'ya, diğeri Virginia'ya yerleşmiş ama biri New Jersey'de."

Bucky gözlerini eve dikti. "Yüzünü bile zar zor hatırlıyorum."

Selene ileri doğru uzanarak Bucky'nin direksiyonu tutan elini kavradı. "Belki onunla konuşabilirsin... Yani, seni haberlerde mutlaka görmüştür."

"Ben bundan emin değilim." Bucky gözlerini önüne düşürürken direksiyonu bıraktı. "Hayatına bu şekilde dalmak... Neredeyse doksan yaşındadır. Karşısında beni görünce kalp krizi bile geçirebilir."

"Bir ihtimal," derken Selene gözlerini ondan ayırmadı. "Ama haberlerden sonra hala yaşıyorsa bence bayağı dayanıklı bir kalbi vardır."

Bucky, derin bir sessizliğe daha gömülünce Selene ona düşünmesi için zaman tanıdı. Çelik mavi gözler tekrar eve doğru dönünce nefesini verdi. Arabayı kapattığında Selene yavaşça araba kapısına uzandı. İkisi aynı anda arabadan çıkarak sokağın diğer tarafına geçti. Bucky'nin gözleri bir süre bahçede dolaşırken ağır adımlarla yürüdü. Selene, kapının önüne gelince gözlerini ona çevirdi.

"İstersen arabada bekleyebilirim."

"Hayır," diye mırıldandı Bucky. "Sensiz yapamam."

Selene, uzanıp Bucky'nin metal elini sıkınca Bucky derin bir nefes aldı. Gerçek eliyle kapıya bir kez vurdu. Eğer kimse duymamış olursa geri gitmeyi içinden geçiriyordu ki kapı ağır ağır açıldı. Kır rengi saçları zarif bir topuz yapılmış, üzerinde klasik turkuaz bir elbise olan yaşlı kadın karşılarındaydı. Mavi gözleri ilk başta tanımayarak kısılsa da Bucky'e bakmasıyla irileşti.

Rebecca şaşkınlıkla bir adım geri çıkarken elini ağzına kapattı. "Aman tanrım."

Bucky gözlerini kız kardeşinin yaşlı yüzünden ayırmadı. "Rebecca."

"Kim gelmiş?" diyen yaşlı bir adam yanlarına geliyordu ki Bucky'i görmesiyle durması bir oldu.

"Benim," diye mırıldandı Bucky, merdivenden bir adım yukarı çıktı. "Çok ani olduğunu biliyorum ama ben..."

Rebecca'nın Bucky'e kollarını dolaması fazla uzun sürmedi. Kız kardeşinin güçsüz kolları bedenine sarıldığında Bucky bir an afallasa da sonra ona sarıldı. Rebecca, yaşının getirisiyle yorgun bakan ıslak gözleriyle onları evin içine davet ederken elleri titriyordu. Bucky, gözlerini sıcacık bir yuva hissi veren evde dolaştırırken gerçek elindeki teri pantolonuna silerek koltuğa oturdu.

"Rahatla," diye mırıldandı Selene Bucky'nin elini tutarak.

"Rahatım," diye soludu Bucky.

"Çayın yanında süt ister misiniz?" dedi Rebecca, elinde bir tepsiyle yanlarına dönerken.

"Ben alırım, sizin zahmet etmenize gerek yok." Selene ayağa kalkarak tepsideki fincanlardan birini alarak mutfağı gösterdi. "Sakıncası yoksa tabii."

"Sorun değil, John sana yardımcı olacaktır." Rebecca, Selene'in kalktığı yere oturarak gözlerini erkek kardeşine çevirdi. "Gerçekten burada olduğuna inanamıyorum."

"Ben de öyle." Bucky derin bir nefes alıp verdi. "Özür dilerim. Seni yalnız bıraktım, sen okula gittikten sonra seni aramalıydım."

Rebecca, yaşlı elleriyle Bucky'nin gerçek elini kavradı. "Bunun tek sorumlusu sen değilsin. Ben hayatımı yaşamam gerektiği gibi yaşadım. Keşke sen de öyle yaşayabilseydin, olması gerektiği gibi. Kim bilir ne acılar çektin."

Bucky, dudaklarına yayılan buruk gülümsemeyle metal elini kardeşinin yaşlı elinin üzerine bıraktı. Yaşlılıkla bakan mavi gözlerden ayırarak gözlerini mutfağın olduğu bölüme çevirdi. Selene'in onları yalnız bırakmak için kaçtığı mutfağa bakarken yüzündeki gülümseme büyüdü.

"Olması gerektiği gibi olmadığı için mutluyum."

Avucunun içine konan bir başka öpücükle Selene, daha yüksek sesle kıkırdadı. Rebecca'nın yanından ayrıldıklarından beri Bucky'nin avuç içine kaç öpücük bıraktığını en başta saysa da bir süre sonra bununla baş edemeyeceğini anlamış ve saymayı bırakmıştı. Bucky'nin çelik mavi gözlerine bakarken şimdi neden Peggy Carter'ın gökyüzü benzetmesi yaptığını anlıyordu. Bucky, mutlu olduğu zamanlarda gözleri gökyüzü gibi bakıyordu.

"Buna devam edersen avucumda bir göçük açılacak," dedi Selene gülerek.

Bucky gülerek gözlerini boş yoldan ayırıp ona baktı. "Bu nereden aklına geldi?"

"Günlüğünü okuduğumdan beri aklımdaydı, hastaneden çıktığımız da Artemis'i araması için görevlendirmiştim. Anca bulabildim."

Bucky, parmaklarının arasında Selene'in elini tutmaya devam ederken havalimanı yoluna girdi. "Teşekkür ederim."

"Bunu milyon defa söyledin. Mükemmel olduğumu zaten biliyorum, egomu daha fazla yüceltmek zorunda hissetme kendini."

Bucky, kahkaha atarak arabayı havalimanının otoparkına park etti. Selene, ayaklarını konsoldan indirerek arabadan adamla aynı anda indi. Yürüyen merdivenlerden çıktıktan sonra güvenlik cihazına doğru ilerledi.

Selene, metal eşyalarını üzerinden çıkartarak cihazdan geçen insanlara gözlerini kıstı. "Seni buradan geçirirler mi yoksa platin takılan kişiler gibi yandan mı geçirirler?"

Bucky yüzünü buruşturdu. "Bu iğrenç bir espriydi."

"Değildi," dedi Selene gülerek. "Bence çok başarılırdı."

Bucky, kemerini çıkartırken ona baktı. "Sam'in ya da Pietro'nun yapacağı türde bir espriydi."

"Pietro belki ama Sam asla bu kadar yaratıcı olamaz," dedi Selene gülerek, metal zımbaları olan ceketini sepete bırakıp cihazdan geçti.

Bucky metal kolunu güvenlik görevlisine gösterdikten sonra kemerini, anahtarlarını ve telefonunu sepete bırakarak cihazdan geçti, cihaz yüksek seviye de ötünce Selene gülmemek için kendini tuttu.

"Devam edebilirsiniz Çavuş," dedi güvenlik görevlisi sepeti ona uzatarak.

Bucky kaşlarını kaldırarak ona baktı. "Gördün mü?"

"Buna torpil deniyor," dedi Selene ceketini üzerine giyerken. "Kafelerin oraya gideceğiz."

Selene, onu kafelerin olduğu yere doğru sürüklerken kafeye varmaları düşündüğünden çok daha uzun sürmüştü. Üç adımda bir birileri Selene'in adını söyleyerek onu durduruyor ve fotoğraf çektiriyordu. Kendisine atılan kaçamak bakışların farkında Bucky, yavaşça kafelerden birine sandalyesine oturdu. Selene'in sade kahve içeceğini bilerek sipariş verirken gözleri onun fotoğraf çekildiği genç kız grubunda dolaştı. Onlardan ayrılarak tereddütle etrafına bakındı.

"Kimse sana bakmıyor," diye mırıldandı Selene, kahvesinin içinden kaşığı çıkartıp masaya otururken.

Bucky kaşını kaldırarak ona baktı. "Herkes buraya bakıyor Selene."

"Çünkü Kış Askeri ve Lunarmor tam burada oturuyor." Selene gülerek ona bakarken kahvesini kavradı. "O anlamda bakmıyor demek istemiştim, rahat ol biraz. Sadece gülümseme, birilerinin kalp krizi geçirmesini istemiyorum."

Bucky dolaylı iltifatla gülerek önündeki kahve bardağını kavradı. "Kimi bekliyoruz?"

"Babamın bir arkadaşı, tanıyınca sinir olacağına zırhım üzerine bahse girerim."

"Zırhın üzerine olduğuna göre kesin sinir olacağım, o yüzden bahse gerek yok."

Kahvelerinin yarısına gelmişlerdi ki Selene, kendilerine doğru yaklaşan bedeni fark etti. Elini yavaşça kaldırıp sallarken Bucky arkasını dönerek kendilerine doğru gelen on beş yaşlarındaki genç adama baktı. Küçük bir valizle kendilerine doğru gelen mavi gözlü kumral genç adama bakarken Selene ayağa kalktı.

"Keener, ne haber ufaklık?"

"Beni yabancıların önünde rencide ediyorsun." Harley kaşlarını kaldırarak, kısa bir an Bucky'e baktı. "Onu neden getirdin?"

Bucky kaşlarını çatarken Selene güldü. "Hiç sorma, peşimden ayrılmıyor. Gevezeliği bırak da gidelim artık, daha yapacak bir sürü işim var."

On beş dakika sonra Bucky, dikiz aynasına küçük bir bakış atmıştı ki aynadan kendisine dikilmiş gözleri fark etti. Harley'in kısılmış gözlerine gözlerini kısarak karşılık verdi. Kırmızı ışığın yanmasıyla ayağını yavaşça frenin üzerine yerleştirdi.

"Ondan hoşlanmadım." Harley, gözlerini devirerek iki koltuğun arasından çıkıp Selene'e baktı. "Bence daha iyi birini bulabilirdin, yine de metal kolu havalı."

Selene elini ağzına götürerek güldü. "Öyle deme, özünde iyi biridir."

"Buradayım," dedi Bucky başını onlara çevirerek. "Sen de geri yaslan velet."

"Yüzüne söyleyemeyeceğim şeyi dile getirmem." Harley gülerek geri yaslandı. "Saçlarını daha düzgün bir şekil vermelisin bence ya da adına toka denen şeyi kullanmalısın. Keşke sana kız kardeşimin Hello Kity'li tokalarından getirseydim."

Bucky derin bir nefes aldı. "Sen kendi saçlarına bak asıl."

"Benim saçlarımın bir tarzı var," dedi Harley, elini kıvırcık saçlarından geçirdi. "Seninkilerin doğru düzgün bir kesimi bile yok, paslanmış makasla mı kesmeye çalıştın?"

Selene, dudaklarını içe kıvırıp gülerek onlara baktı. "Keener, kapa çeneni."

Harley gözlerini aynadan Selene'e dikti. "Bu kadar zevksiz olacağını tahmin etmezdim."

"Keener," dedi Selene daha sert bir sesle. "Patates silahını kafanda kırmadan sus."

"Artık patates silahı yapmıyorum, çok daha iyi projelerim var." Harley başını kaldırarak ona baktı. "Ayrıca ben olmasaydım Tony hayatta olmayacaktı, hatırlatırım."

Selene koltukta hafifçe yan dönerek ona baktı. "Alt tarafı ateş saçan bir herifle dövüştün."

"On iki yaşında olmam dışında normal bir durum elbette," dedi Harley başını sallayarak. "Ayrıca kız kardeşimin saati gitti."

Selene gözlerini yuvarladı. "Bunun intikamını babam almıştı."

"Yine de gitti," dedi Harley dudaklarını aşağı sarkıtarak. "Cidden çok üzülmüştü, sınırlı üretimdi."

"Duygu sömürüsüne bağışıklığımız var," dedi Selene yarım ağız gülerek.

"Denedim," dedi Harley gülerek. "Daha tarz birini bulmalısın. Kaptan Amerika bile olurdu, en azından bir karizması var. Tony bu işe ne diyor?"

Bucky, üssün giriş kapısının açılmasını beklerken arkasını dönerek Harley'e baktı. Ağzını açıyordu ki Selene'in elini ağzına kapatmasıyla dudaklarının ucuna gelen sözcükler geri gitti. Kapının açılmasıyla önüne dönerek arabayı binaya doğru sürdü. Harley, arabadan inerek ilk defa geldiği Yenilmezler Üssü'nde gözlerini dolaştırırken jetten daha yeni inmiş Steve onlara doğru yürüyordu.

"Jocasta sana misafir odalarının yerini söyleyecek." Selene, gözlerini Bucky'e çevirdi. "On beş dakika sonra laboratuvarda ol, kolunu bitirmeliyim."

Bucky, onu başıyla onayladıktan sonra Selene'in hızlı adımlarla üsse girişini izledi. Arabanın arka tarafına giderek Harley'in üç gün için hazırladığı valizini bagajdan çıkarttı. Valizin tutacağını kavramıştı ki Harley ondan önce davranarak valizi eline aldı. Yanlarına gelen Steve'e şöyle bir baktıktan sonra gözlerini Bucky'e çevirdi.

"Çantamı kendim taşırım ahbap."

Bucky sinirle kaşlarını çattı. "Dua et ki on dört yaşındasın."

"On dört yaşında olduğum için asıl sen dua et dostum, biraz daha büyük olsaydım onu kapan ben olurdum."

Steve kaşlarını şaşkınlıkla kaldırırken Bucky, çocuğa doğru bir adım atıyordu ki son anda durdu. "Biraz daha büyüyünce şansını denemeye kalkış ufaklık."

Harley gülerek arkasını döndü. "Sen yaşlanınca deneyeceğim, ihtiyar."

Bucky, ona doğru bir adım atıyordu ki Steve onu tuttu. "Bucky, sadece bir çocuk."

"Dili pabuç gibi bir çocuk," derken Bucky gergin bir nefes alıp verdi. "Üç gün boyunca velet katili olmama mücadelesi vereceğim."

Bucky, gergin bir halde laboratuvara yürürken Steve gülerek onu izledi. Kendisinden beş dakika sonra Selene'de laboratuvara girmişti. Kolun yarım kalan parçalarının olduğu çantayı aldıktan sonra tekrar kaynak gözlüklerini takarak alçak taburesine oturdu. Cımbızla tuttuğu parçayı yerine yerleştirdikten sonra Bucky, omuz sinirlerine bir saniye için çarpan elektrik ile ona baktı.

"Bu neydi?" dedi Bucky ona bakarak.

"Daha bitmedi." Selene yerinden kalkarak çantanın içindeki bölmeyi açtı, küçük çipleri ve tabancayı alarak Bucky'nin koluyla birleştiği kısma doğru ilerledi. "Kıpırdama, bu çok az acıtacak."

Selene, parmaklarıyla ölçü alarak Bucky'nin derisine çipleri yerleştirirken Bucky gözlerini derisine yerleşmiş çiplerde dolaştırıyordu. Metal kolunun birleştiği, yaralar üzerinde kabarık olan kısma yerleştirilmiş küçük çiplerde gözü dolaştı. Selene, çipleri yerleştirdikten sonra geri çekildi.

"Hazır mısın?" dedi Selene, dudağının bir kısmını yana kıvırarak.

"Neye olduğunu sormak bile istemiyorum."

Selene, gülüşünü büyüterek bir adım geri çıktı. "Artemis, WS Metal Arm M1'i aktifleştir."

"Sesli onay kodu isteniyor."

"Selene Maria Stark."

"Ses analizi onaylandı, WS:1 Metal Arm aktifleştiriliyor."

Bucky, kaşlarını çatarak gözlerini koluna çevirmişti ki kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. Selene'in koluna son taktığı çipler nanoteknolojiyle yayılarak omuzunu kaplamaya başladı. Yara izlerini kapatarak metal koluna doğru ilerledi. Beş saniye içerisinde Bucky'nin kolundaki tüm yara izleri yok olmuştu. Selene, memnun bir gülümsemeyle bakarken gri metal koldaki çiplerde aktifleşti. Koldan bir milimlik bir seviyede yükselen çipler Bucky'nin ten rengiyle tamamen uyumlu bir katman halinde yayılmaya başladı. Bileğinde bir saat belirirken Bucky, elini çevirerek avuç içindeki çizgilere baktı.

Bucky'nin irileşmiş gözleri metal katmanı saran doku üzerinde dolaşırken gerçek elini uzatarak hafifçe yeni koluna dokundu. "Bu gerçek gibi."

"Vibranyumla geliştirilmiş yapay doku, Doktor Cho'dan biraz yardım aldığımı itiraf edebilirim. Bir de şuna bak."

Selene, parmak uçlarıyla Bucky'nin avuç içine dokundu. Bucky'nin gözleri bu dokunuşla kocaman açıldı. Bir zamanlar sadece ağırlık olarak hissettiği dokunuşu şimdi tamamen hissediyordu; sıcaklığını, dokunuşun yumuşaklığını. Parmakları ağır ağır kapanarak Selene'in elini kavradı.

"Vay canına," diye soludu Bucky.

"Yapay sinirler, Vision'ın vücudunda kullanılan dokunun daha gelişmiş bir hali. Şu çok önemli çip hissetmeni sağlıyor. Bu arada şunu da görmelisin." Selene, Bucky'nin elini çevirerek saate dokundu, çıkan gri hologram ekranla Bucky gözlerini oraya çevirdi. "Buradan istediğin görünüş ayarları yapabilirsin. Kolunu neon ışıklı bir fenere bile dönüştürebilirsin. Acı reseptörleri kapalı, ısıya dayanıklı ve bir de şu var." Saatten çıkan hologram yuvarlak bir hal aldı. Gri yuvarlak ışığın ortasında kırmızı bir yıldız olan kalkan belirdi. "Bu sadece enerji ve kurşun atışlarından korunmak için." Selene, saatin üzerindeki diski aldı, üzerine dokunmasıyla disk genişleyerek yuvarlak bir kalkan halini aldı. "Diski ayırarak kalkanı fiziksel olarak kullanabilirsin."

Bucky, küçük diskin genişlediği kalkanı eline aldı. "Teknolojiye bayılıyorum."

"Asıl bayıldığın Stark teknolojisi," dedi Selene gülerek. "Artemis senin için bir kılavuz hazırladı. Bu arada bu kolun enerji emme özelliği var. Yani Thor o koluna bir şimşek gönderdiğinde onu emerek geri gönderebilirsin."

Bucky afallamış bir halde kaşlarını kaldırdı. "Gerçekten iyilerin tarafında olduğun için mutluyum."

Selene gülerek omuz silkti. "Sen bir de zırhları bitirince bizi gör, Thor bile benimle başa çıkamayacak."

- Yenilmezler Üssü, New York | Aralık, 2015 -

"Bunlar cidden harika."

Leo Fitz'in hayranlık dolu sesi, Lincoln'ün ellerini ve bileklerini yarım şekilde saran metal mavi bilekliklerdeydi. Jemma ile beraber tasarladığı bilekliklere Selene birkaç ekleme yaparak geliştirmişti.

Jemma, kollarını göğsünde yaslamış şekilde bilekliklere bakıyordu. "Gümüş harika iletkenlik sağlıyordu ama erime sıcaklığı yüzünden sürekli eldiven yenilemek zorundaydık. Tungsten ile karıştırmak iletkenliği etkilemediği gibi daha dayanıklı hale getirdi."

"Bunu cidden akıl etmeliydik," dedi Leo gülerek. "Dene hadi Lincoln, güçlendiricileri görmeliyiz."

Lincoln, mavi gözlerini etrafta dolaştırarak hedef alacak bir şey arıyordu ki Selene adımlarını ondan uzaklaştırdı. Lincoln'ün tam karşısında dururken tişörtünün yakasını hafifçe açtı. Derisine yerleştirilmiş parlayan ark reaktörün mavi ışığı parladı. Üzerine iki kez dokunmasıyla reaktörün parlaklığı arttı.

Reaktörden çıkan nanotek parçalar göğsünden başlayarak vücudunu sarmaya başladı. Mavi ve gümüş rengindeki zırh katmanlar halinde ince bedeni sardı. Beş saniye içerisinde vücudunu tamamen kaplamış zırh alanın beyaz ışığıyla iyice parladı. Vibranyum ile birleştirilmiş ham elmas zırhı olduğundan daha parlak hale getiriyor ve ışıldamasına neden oluyordu.

"Bunu yakından gördüğüm için çok mutluyum," diye mırıldandı Leo.

Selene, zırhın başlığını kapatmadan saçlarını geriye atarak elini Lincoln'e uzattı. "Nişan al hadi."

Lincoln gözlerini eldivenlerden alarak ona çevirdi. "Zırhına kısa devre yaptırmak istemiyorum."

"Thor bile zırha kısa devre yaptıramıyorken sen mi yaptıracaksın?" Selene gülerek zırhın başlığını kapattığında maskenin mavi ışık yayan gözleri parladı. "Hadi Sparky."

Lincoln, derin bir nefes alarak gücünü vücudundan ellerine yönlendirdi. Gözleri mavi şimşeklerle parlarken eldivenin etrafında elektrik kıvılcımları gezindi. Selene, ayaklarını yere daha sağlam basarken tek kolunu önünde savunacak şekilde kaldırdı. Lincoln, ellerini ileri doğru uzattığında yoğun elektrik akımı Selene'in zırhla kaplı koluna çarptı.

Selene, gözlerini önündeki verilerde dolaştırırken Artemis zırhın içinden konuştu. "Ark reaktörün gücü yüzde yüz elli yükseldi, enerji manipüle ediliyor."

"Enerji toplayıcılar tam güç çalışıyor ama en iyi atışın buysa senden bir cacık olmaz Sparky."

Lincoln kaşlarını çattı. "Sen benim gücümü mü emdin?"

"Birkaç tür enerjiyi zırhta kullanacak şekilde dönüştürebiliyorum, elektrik o listede başı çekiyor."

Bucky, gözlerini bıkmış bir halde yuvarlarken olduğu yükseltiden aşağı bakmaya devam etti. Pierce'den iz bulamadıkları müddetçe Phil Coulson ve yarısı uzaylı yarısı da tuhaf ekibi burada olmaya devam edecekti. Selene, Leo ve Jemma'nın özel laboratuvarını kullanmasına izin verdiği için Lincoln'de sürekli orada onlarla beraberdi.

Sam, elindeki cips paketinden ağzına bir tane atarak Bucky'nin yanında durdu. "Herifi öldürecekmiş gibi bakmayı kesmelisin."

"Öyle bakıyorum çünkü öyle yapmak istiyorum," derken Bucky gözlerini ona çevirdi.

"Bana sorarsan gidip bölgeni işaretle derim. Kadınlar bu sahiplenme olaylarına bayılır."

Bucky gözlerini ona çevirdi. "Daha zeki kadınlarla takılmalısın."

"Kadınlar yerine arabalarla takılmayı tercih ederim, onların dilini anlamak daha kolay."

Jocasta'nın öğle yemeği saatinin yaklaştığını söylemesinden sonra Bucky, gözlerini Lincoln'ün üzerinde biraz daha dolaştırdı. Selene, zırhını kapatarak diğerleri ile merdivenlere yönelirken o da ortak alana doğru yürüdü. Mesafe yüzünden en erken gelen onlar olmuştu. Bucky, iki tabak hazırladıktan sonra bar taburesinin üzerine yerleşti. Selene, çevik bir hareketle taburenin üzerine çıkarak oturdu. Pietro ve Wanda tabaklarını alarak yanlarına oturdu.

"Bu işi ikiniz yapmalısınız," dedi Pietro ağzına bir tavuk parçası atarken Wanda ve Pietro'ya baktı.

"Kendine bir aşçı tut," dedi Wanda ona göz devirerek.

"Kırklarda asla hayatta kalamazmışsın," derken Steve, Bucky ve Sam'in ortasına oturdu. "En azından şimdi her şeyi haşlamıyorlar."

"Kulağa berbat geliyor." Selene yüzünü buruştururken saatinden gelen aramayla elini cebine atıp kulaklığını çıkardı. "Önemli bir iş üzerinde çalışıyorum Fury, meşgule atmadan önce on saniyen var."

"Ne üzerinde çalışıyorsan bırak, bir kuantum uzmanına ihtiyacım var."

"Dinliyorum," diye mırıldandı Selene, tavuğundan bir parça ağzına atarak.

"İki saat önce Indiana'da ki bir bilim laboratuvarında patlama oldu. Kuantum enerjisini açığa çıkarmak için yapay bir büyük patlama yaratmışlar ancak hesaplamalar yanlış yapılmış. Patlamanın şiddeti yarım nükleer atom bombası seviyesinde ama etki çapı sıfır."

Selene kaşlarını çatarken çatalını bıraktı. "O şiddette bir patlamanın etki çapının sıfır olmasına imkân yok, anaokulu çocuğu bile bunu bilir Fury."

"İşte bu yüzden seni aradım, bu görüntüler canlı yayın."

Selene, kolundaki saatin yanıp sönmesiyle oraya dokunarak görüntüyü odadaki ekrana yansıttı. Odadakilerin gözleri ekrana dönerken Selene yerinden kalkarak televizyona doğru yürüdü. Ajanların etrafını çevirdiği beyaz odanın ortasında mavi-beyaz bir ışık vardı. Ortasındaki beden bir görünüp bir kayboluyordu. Selene, kürenin ortasındaki kısa sarı saçlı kadına gözlerini kıstı.

"Kırk beş dakika içinde oradayım. Sakın Katherine'e dokunmayın."

Steve, ellerini silerek masadan kalktı. "Görev vakti, yemeği dönüşte hallederiz. Sam, sen Natasha'yı bul."

"Evrenin yemek saatimizle bir sorunu var," diye söylenerek Pietro yerinden kalktı. "Daha çeyreğine bile gelmemiştim."

"Söylenme," dedi Wanda yerinden kalkarak.

On beş dakika sonra Bucky jetin uçuş koltuğundaydı. Selene, jetin içindeki ekrandan bir yandan verileri okuyor diğer yandan da önündeki bilekliklere ayar yapıyordu. Steve, canlı görüntüdeki genç kadına dikkatle bakıyordu.

"Nedir bu?" dedi Wanda, gözlerini Selene'e çevirerek.

"Kuantum dengesizliği," dedi Selene bileklikleri ayarlarken. "Ben MIT'de doktoramı yaparken Kate yüksek lisansını yapıyordu. Tezini araştırmalarımı kaynak kullanarak temiz ve tükenmez enerji üretimi üzerine yazıyordu. Patlama sırasında açığa çıkan kuantum enerjisi bedenine çarpmış olmalı."

Pietro kaşlarını çattı. "Bu mümkün mü?"

"Mümkün, kuantum boyutu riske gelmez. Bu yüzden kuantum işini ağırdan alıyorum." Selene bileklikleri masanın üzerine bıraktı. "SHIELD'in raporlarında benzer bir durum söz konusuydu. Ghost isimli bir ajanları vardı, yanlış zamanda yanlış yerdeki bir patlamaya maruz kaldı. Kuantum dengesizliği yüzünden bir çeşit hayalete dönüşmüştü."

Bucky derin bir nefes aldı. "En tuhaf şeyin Steve olduğu günleri hatırlıyorum."

"Ya da Red Skull," dedi Selene ona bakarak. "Ne kadar kaldı?"

"Yirmi dakika," dedi Bucky yerinden kalkarak onlara doğru yürüdü. "Plan nedir?"

"Bileklikleri gücünü baskılayacak şekilde şekillendirdim, işe yaramalı."

"Büyük ihtimal panik içinde, sakinleştirici verebiliriz," dedi Steve.

"Gücünü kontrol edemiyorsa uyurken de o kalkan açık kalabilir, yakından görmeden net bir şey söylemem ama kalkan güç yayıyor gibi duruyor. Konuşmakla işe başlayalım, işe yaramazsa keskin nişancımız var."

Olay yerinde kendilerini karşılayan SHIELD ajanlarını hızlı adımlarla takip ederlerken Steve, önlem olarak kalkanını kavrayıp önüne açmıştı. Geniş test alanına girdiklerinde ajanlar kenara çekilirken Selene zırhını açtı. Mavi küreye belirgin bir mesafede duran ajanların ortasındaki bedene baktı. Üzerinde yarısı yanmış kıyafetleriyle Kate, kürenin ortasında duruyordu. Selene, kalkanın ortasında bir görünüp bir kaybolan kadına bakarken öne doğru yürüdü.

"Kate," dedi Selene öne çıkarak. "Beni hatırladın mı?"

Kate, kısa sarı saçlarını savurarak başını kendisine çevirdi. "Ben... Ben bunun nasıl olduğunu bilmiyorum."

"Sadece yanlış hesaplama," dedi Selene, kalkana doğru bir adım attı. "Çevrendeki bir çeşit kuantum enerji kalkanı ve kaynağı şu anda büyük ihtimal senin vücudunun, kalkanı kapatmayı denemelisin."

"Denedim," dedi Kate başını iki yana sallayarak. "Uzaklaşın, lütfen. Bunu kontrol edemiyorum. Kimseye zarar vermek istemiyorum."

"Biliyorum ama seni bu halde bırakamayız. Yanına gelirsem gücünü bastırmana yardım edebilirim."

"Git," dedi Kate inleyerek. "Gidin, lütfen. Yaklaşmayın."

Selene gözlerini Steve'e çevirdi. "Şu meşhur konuşmalarından birini yapsan iyi olur."

Steve, ona yarım ağız güldükten sonra kalkanı kaldırarak öne doğru çıktı. "Kate, sana yardım etmek için geldik. O yüzden gitmeyeceğiz ama bu kısımda sen de bize yardımcı olmalısın. Kimseye zarar vermek istemediğin açık ama yanına gelmeliyiz."

Kate gözlerini ona çevirdi. "Bana yardım edebilir misiniz?"

"Edebiliriz," dedi Steve yatıştırıcı bir sesle. "Wanda, kalkanı ayırabilir misin?"

Selene kaşlarını çatarak solunda duran Pietro'ya baktı. "Ben de aynı şeyleri söylememiş miydim?"

Pietro boğazına vurdu. "Ses tonu farkı, sen tonlama da o kadar iyi değilsin."

"Çok komik," dedi Selene gözlerini yuvarlayarak.

Steve'in işaretiyle Wanda ellerini ileri doğru uzattı. Elinde beliren kırmızı duman mavi kalkanın çevresini sardı. Tek noktada toplanarak bir çizgiye dönüştü. Kate'nin kaşları çatılırken kalkana yapılan baskıyı bedeninde hissediyordu. Wanda baskıyı arttırdığında Kate acıyla inledi. Kalkan ağırlıkla genişlerken odadakiler beyinlerinde yankılanan tiz sesle ellerini başlarının arasına aldı. Wanda, gücünü aniden geri çekerek dizlerinin üzerine düştü. Pietro anında onun yanına giderken ellerini Wanda'nın başına yerleştirdi.

"Yapmayın!" diye inledi Kate.

Selene, buruşturduğu yüzüyle ona baktı. "Kate, dur."

"Özür dilerim," dedi Kate titreyen sesiyle.

Wanda gözlerini Steve'e çevirdi. "Sanırım zihin kontrol gücü de var."

"Bilerek olmadı, özür dilerim. Bunu kontrol edemiyorum."

Selene nefes nefese ona bakarken yerinde kalktı. "Sorun değil, yanına geleceğim."

"Zırh buna dayanır mı?" dedi Bucky, elinde ki sakinleştirici iğne takılmış tabancayı kavrarken başına vuran ağrıyla yüzünü buruşturdu.

"Göreceğiz." Elini yavaşça kalkana doğru uzattı, ekrandaki hasar durumuna baktı. "İçeri gireceğim. Zırh şu anda kalkana dayanacak gibi duruyor ama kalkana aşırı güç yüklersen bana zarar verirsin. Kalkana yapılan baskıyı hissediyorsun, karşı koymamaya çalış."

"Yapma," dedi Kate titreyen sesiyle. "Lütfen, uzaklaşın."

"Başka seçeneğimiz yok Kate." Selene kaşlarını çatarken sol kolunu kaldırdı. "Kalkan."

Zırhın kalkanı çevresine yayılırken derin bir nefes aldı. Zırhın başlığı kapanırken yavaşça ayağını kaldırsa da kendini hızlı üç adımla içeri itti. Kolunu indirirken kalkan çevresinde kapandı. Bakışları zırhın gözlerinden kalkanın iç kısmında dolaşırken nefesini tuttu. İçerideki ışık dışarıdan gözüktüğü kadar yoğun değildi. Bileklikleri iki eline alarak Kate'in önünde diz çöktü.

"Kollarını buraya yerleştir." Kate, titreyen bedeniyle kollarını ona doğru uzattı, bileklikler kollarını kavradığında Selene gözlerini ona dikti. "Kuantum yönlendiriciyi çalıştıracağım. Eldivenler bedenindeki fazla gücü toplayacak, karşı koymamaya çalış. Sonra da bunun icabına bakacağız." Kate gözlerini ona çevirerek başını sallarken bir görünüp bir kayboldu. "Artemis, çalıştır."

Bileklikler mavi ışıkla yanarken mavi güç küresi geri çekildi. Kate, yorgun bir halde öne yığılırken Selene onu yakaladı. Mavi küre bedenini saran ince bir dalgaya dönüştü. Selene, onun ağırlığını yüklenerek onu kucağına alarak ayağa kalktı.

"Sorun yok," dedi Selene, başlığı açarak Kate'e baktı. "İyisin."

Selene, bedeninde kapanan zırhla çalışma alanına girerken odadakilere baktı. Üsse geleli bir saat olmuştu. Kate'e verilen sakinleştirici deliksiz bir uyku çekmesine yardım edecekti. Çalışma alanına girerken odadaki kalabalık gözlerini ona çevirdi.

"Bilekliklerde birkaç değişiklik yaptım, şimdilik tüm gücü kontrol altında."

Steve gözlerini ona çevirdi. "Geri alınabilir mi?"

Selene başını iki yana sallarken dudaklarını aşağı sarkıttı. "Enerji hücrelerini mutasyona uğratmış. Vücudundan çıkartamam ama güçlerini bastırmasına yardım edecek bir şeyler bulabilirim."

Kendilerine yaklaşan adım sesleriyle Bucky, Selene, Steve, Wanda ve Pietro oraya döndü. Hızlı adımlarla odaya giren Natasha gözlerini onların üzerinde dolaştırdı. Sam kollarını göğsünde kavuştururken yüz ifadesi bir sorun olduğunu belli ediyordu.

"Güç çekirdeği ile ne yapacaklarını söyledi mi?" derken Natasha elindeki dosyayı salladı.

Selene kaşlarını çatarak ona baktı. "Temiz ve yüksek enerji, bir çeşit kuantum ark reaktörü."

"Temiz enerji olduğuna emin misin?" dedi Natasha şüpheyle.

Selene dudaklarını büzerek ona baktı. "İyilik için icat edilen her şey kötü ellerde silaha dönüşebilir. Zırhı benim kullanmam onu iyi yapıyor."

Natasha nefesini vererek elindeki dosyayı masanın üzerine bıraktı. "Patlamadan sonra bu araştırma ekibinden birkaç kişi oradan topuklamış. Bilim merkezinin başındaki adam, yani Katherine Holden'in patronu Matthew Jones'ta kaçanlar arasında."

"Neden kaçmışlar?" dedi Wanda kaşlarını çatarak.

Sam başını iki yana salladı. "Orası enerji araştırma tesisi değilmiş, yani enerji tesisi ama temiz enerji değil."

Natasha kollarını göğsünde kavuşturdu. "Katherine, HYDRA için çalışıyormuş."

 Yeni bir karakterimiz mi var sanki? (Dipnot: Kate Mara Fantastik Dörtlü 2015'te Susan rolünü, Iron Man 2'de Tony'i mahkemeye çağıran kişiyi oynamıştı, burada farklı bir karakter olarak rol alacak.) Bu arada fark etmişsinizdir, bu bölüm bayağı uzun oldu. Bundan sonraki bir kaç bölüm de normallerden uzun olacak büyük ihtimal. Ona göre hazırlıklı gelin. (:

Oy ve yorum hatırlatması!

 Mountains vs. Machines - Chosen Ones

Instagram; NecibeYavuz & CalypsoNisiHikayeleri

Hikâye Tanıtımları & Şarkı Listeleri; Youtube, CalypsoNisi

Continue Reading

You'll Also Like

27.8K 2.6K 12
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
152K 16.1K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
61.4K 3.1K 42
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
114K 19.4K 16
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting