Ferfecir (ZOR AŞKLAR SERİSİ...

By _mavipapatyaa_

2.9M 116K 21.3K

Aydeniz.. Annesinin ölümü ile kendini kaybeden babasının, şiddetine maruz kalan, okuduğu üniversiteyi bitirme... More

💜 TANITIM 💜
💜 BÖLÜM 1 💜
💜 BÖLÜM 2 💜
💜 BÖLÜM 3 💜
💜 BÖLÜM 4 💜
💜 BÖLÜM 5 💜
💜 BÖLÜM 6 💜
💜 BÖLÜM 7 💜
💜 BÖLÜM 8 💜 MARDİN
💜 BÖLÜM 9 💜
💜 BÖLÜM 10 💜
💜 BÖLÜM 11 💜
💜 BÖLÜM 12 💜
💜 BÖLÜM 13 💜
💜 BÖLÜM 14 💜
💜 BÖLÜM 15 💜
💜 BÖLÜM 16 💜
💜 BÖLÜM 17 💜
💜 BÖLÜM 18 💜
💜 BÖLÜM 19 💜
💜 BÖLÜM 20 💜
💜 BÖLÜM 21 💜
💜 BÖLÜM 22 💜
💜 BÖLÜM 23 💜
💜 BÖLÜM 24 💜
💜 BÖLÜM 25 💜
💜 BÖLÜM 26 💜
💜 BÖLÜM 27 💜
💜 BÖLÜM 28 💜
💜 BÖLÜM 29 💜
💜 BÖLÜM 30 💜
💜 BÖLÜM 31 💜
💜 BÖLÜM 32 💜
💜 BÖLÜM 33 💜
💜 BÖLÜM 34 💜
💜 BÖLÜM 36 💜 FİNAL
💜 SONSÖZ 💜
💜 TÜM HİKAYELERİM 💜
💜 SOSYAL MEDYA 💜

💜 BÖLÜM 35 💜

39.9K 2.1K 355
By _mavipapatyaa_


'Amerika '

Sözleriyle birlikte görünmez bir el boğazımı sıkmaya başlamıştı. Ben aynı şehirde olamama ihtimalini düşünüp kafayı yerken, Araf bana Amerika'dan bahsediyordu. Benim yavrumun ne işi vardı oralarda?!

"Ciddi olamazsın Araf. Bu gerçek olamaz."

Ayağa kalkıp ellerimi saçlarıma geçirmiştim hırsla. Canımı yaktığımın farkında bile değildim. Camı açarak uzun bir soluk çekmiştim ciğerlerime fakat ne fayda..
Canımdan can bana öylesine uzaktı ki şu anda.

"Ne yapacağız Araf, ne yapacağız?" dedim hıçkıra hıçkıra yere çökerken. Gözümde akacak yaş kalmamıştı artık.

"Ben birkaç adamım ile birlikte Amerika'ya gidiyorum yarın.
Söylediğim gibi bu durum ne kadar sürer bilmiyorum ama oğlumuzu almadan asla dönmeyeceğim."

"Allah kahretsin! Allah kahretsin!" dedim yüreğimin en derininden kopan haykırışlarım ile.

Bir günahın bedeli neden minik bir bedene kesiliyordu ki?
Bu günahı işleyenden sorulsaydı ya hesabı! Tüm bunlar Hulusi ağanın başının altından çıkmıştı. Bu aileyi o pisliğe nasıl bulaştırdıysa şimdi de öyle temizleyecekti.

"Her şey Hulusi ağa yüzünden oldu. Gidip ondan alacağım hırsımı, ona soracağım sebebini! Ne amaçla yaptı bunu?"

Ayağa kalkmış bir hışımla odadan çıkacak iken Araf kollarını belime sararak mani olmuştu.

"Olan oldu. Bundan sonraki yakarışların, kavgaların kimseye ne bir zararı ne bir faydası yok. Ben oğlumuzu alıp, ailemi bu pislikten kurtaracağım."

"Barış ve Cihan da seninle gelsin."

"Olmaz.
Barış ailenin başında kalacak, Cihan ise şirketlerin başında. Aklım burada kalmamalı."

Başımı göğsüne gömerek hıçkırıklarımı serbest bırakmıştım. Ne kadar ağlarsam ağlayım sönmüyordü içimdeki yangın. Oğlumu kucağıma alana kadar da sönmeyecekti elbette.

Sabaha kadar gözüme uyku girmemişti. Oğlumdan sonra kocamla yaşayacağım büyük ayrılık beni kahrediyordu. İlk kez bu kadar uzun süre ayrılacaktık. Sonu yoktu, tarihi, zamanı yoktu. Kim bilir ne zaman yazılmıştı kavuşmak..

Sabahın ilk ışıkları ile bir şey söylemeden usulca kalkmıştı yataktan. İkimizde konuşmuyorduk. Söyleyecek çok şey vardı fakat susarak da anlaşabiliyorduk o anda. Aldığı duşun ardından, hazırladığım kıyafetleri giymişti. Onu bir süre idare edecek küçük bir de bavul hazırlamıştım.
Telefonunu alıp ceketinin cebine koymuş ve yanıma gelerek sımsıkı sarılmıştı.

Hali hazırda bekleyen gözyaşlarım her zamanki gibi akmaya başlarken kollarımı boynuna dolamıştım kocamın. Başımı sakladığım boyun girintisini gözyaşlarım ıslatıyordu. Uzunca bir süre konuşmadan bu pozisyonda kalmıştık. Daha sonra elimden tutarak bavulunu almış ve aşağı inmiştik.

Herkes birer birer uyanıp salonda toplanırken Araf, hem durumu açıklayacak hemde veda edecekti herkese. Hale ve Barış da son birkaç gündür burada bizimle kalıyorlardı. Bana destek olmak istiyordu Hale, her zaman olduğu gibi.
Herkesin toplanmasıyla tüm meraklı bakışlar kocama dönmüştü. Araf ise bir süre herkesi izleyip girmişti konuya.

"Karan'ı buldum. Zor oldu fakat oğluma ulaştım çok şükür. O gün kafeden kaçırıldığında korumalarımdan biri peşine takılmış, Emre.
Uzun bir süre takip edip nereye götürüldüğünü öğrenmiş fakat o esnada fark edilmiş.
Adamlara bir süre dirense de tek başına başarılı olamamış.

Karan'ı tutan adamlardan biri o anda 'Araf, oğlunun Amerika'ya götürüldüğünü hiçbir zaman öğrenemeyecek. Yazık!' diyerek Emre'yi vurmuş.
Tabi öldüğüne emin olduktan sonra onu orada bırakıp gitmişler.

Olanları uzaktan izleyen bir amca Emre'nin yaşadığını fark ederek onu hemen hastaneye yetiştirmiş. Sonradan öğrendim ki bu amca, Emirhan'ın aşiretindenmiş. Biz dört bir yana haber salınca herkes gözünü kulağını açmış. Amca da bu yüzden olayları izlemiş ve Karan'ı görmüş. Tabi tek başına müdahale edemeyeceği için önceliği Emre'yi hastaneye yetiştirmek olmuş.

Emre çok şükür ki uyandı ve bana bu bilgileri aktardı. 3 gündür bu yüzden konağa gelmiyorum. Dün gece yarısına kadar kendime bir ekip hazırladım ve az sonra yola çıkıyorum."

Herkes gözyaşlarıyla dinliyordu anlatılanları. Naze annem dayanamayıp çıkmıştı salondan. Kimsenin yanında ağlamak istemiyordu.

"Bende geliyorum seninle abi."

"Hayır Barış. Eğer gelirsen aklım burada kalacak ama burada olduğun sürece ailemin güvende olduğunu bileceğim.
Cihan da gelmiyor. Onu da şirketlerin başına bırakıyorum. Ne zaman döneceğim belli değil ama oğlumu almadan dönmeyeceğim."

Yavuz babam en başından beri suskundu fakat bakışları çok şey anlatıyordu.
Hulusi ağaya olan öfkesini anlatıyordu.
Araf'ın çabasıyla gurur duyduğunu anlatıyordu.
Torununa kavuşmanın özlemini anlatıyordu.

Boğazımızdan zoraki geçen lokmalar ile tamamladığımız kahvaltının ardından veda vakti gelmişti. Araf önce anne ve babasının elini öpmüş daha sonra herkesle vedalaşmıştı. Son olarak bana ve kızımıza sıra geldiğinde ne sözlere ihtiyacımız vardı ne başka bir şeye. Alnıma uzun bir öpücük bırakarak yapmıştı vedasını.

"Verdiğim kıyafetlerin tümünü giymeye vaktin olmasın. O kadar çabuk git ve oğlumuzla gel."

Gözlerine biriken yaşlara şahit olduğumda sımsıkı sarılıp yüzümü saklamıştım ondan.

"Seni seviyorum."

"Seni seviyorum."

Kızımızı da kucağına alıp uzun süre çekmişti kokusunu içine. Minel ise babasından ayrı kalacağını hissetmiş gibi ağlıyordu. Araf'ın kucağından kızımı almak hiç kolay olmamıştı. Kapıdan çıkıp araca binmesi ile daha fazla dayanamayıp yere çökmüştüm. Ağlamıyordum çünkü gözümde yaş kalmamıştı. Yalnızca canım yanıyordu, çok yanıyordu hemde.
Öylece kalmıştım dakikalarca. Kimsenin gelip kaldırmasına müsade etmemiştim.
Her şey sırayla geçiyordu gözlerimin önünden.

Istanbul'a kaçışımız, Araf'ı ilk gördüğüm an, midemde uçan kelebekler ve buraya gelişim..
Oturup düşündüm o an. Bunları yaşayacağımı önceden bilsem acaba Araf'ı seçer miydim yine?
Elbette seçerdim.
Araf beni sürüklenmekte olduğum karanlıktan çekip almıştı. Şimdi de aynı şekilde oğlumuzu alıp gelecekti.

Yavaşça yerden kalktığımda hareketsizlikten uyuşan bacaklarım yüzünden sendelemiştim. Avluya girdiğimde sedirde oturmuş beni bekleyen Hale koşarak yanıma gelmiş ve koluma girmişti.

"Eniştem bey diye söylemiyorum fakat eli kolu baya uzundur. İnan bana getirecek bal böcüğümüzü."

Beni gevşetmeye çalıştığının farkındaydım. Hale çok başkaydı benim için. Biz, birbirimiz için dünyayı yakabilirdik. İyiki zamanında tanışmış ve bu zamana getirebilmiştik dostluğumuzu. Salona girdiğimizde kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Herkes köşesine çekilmiş, düşünceli bir halde oturuyordu. Biri bir şey söylese akmaya hazırdı halbuki gözyaşları.
Minel'e baktığımda odanın ortasında oturmuş, oyuncakları ile oynuyordu.
Büyüdüğünde bu günleri hatırlamayacaktı. Ona anlattığımızda hayretle dinleyecekti belki de.

'Kardeşin kaçırılmıştı ve baban onu almak için Amerika'ya gitmişti.'

Şimdi zorluk yaşadığımız bu günler ilerde kötü bir yaşanmışlık olarak rafa kaldırılacaktı.
Tek duam, kocam ve bebeğimin sağ sağlim dönmeleriydi.

••••

Geçip giden zaman oğlumu getirmediği gibi kocamı da almıştı benden..
Tam tamına 7 ay olmuştu oraya gideli.
Ondan son haber alışımızın üzerinden ise 4 ay geçmişti.

Amerika'ya gittiği ilk zamanlar sürekli iletişim halindeydik. Yanında götürdüğü küçük ekibiyle tüm ipuçları üzerinde duruyor ve karış karış oğlumuzu arıyorlardı.
O son gece..
Ondan haber aldığım son gece çok yaklaştıklarını ve oğlumu bana getirmesinin an meselesi olduğunu söylemişti fakat o günden sonra bir daha hiç aramadı..

Araf'tan haber gelmemesi üzerine defalarca aramıştık fakat ulaşım sağlayamamıştık bir türlü. Barış ve Cihan, ekiple iletişim kurmaya calışsa da başarılı olamamışlardı.
Ne yaşadıklarını biliyorduk ne öldüklerini.
Ismi gibi arafta bırakmıştı her birimizi ve buhar olup gitmişti.

Onsuz geçen 7 ayda kızım için elimden geldiğince ayakta kalmaya çalışmıştım. İhtimalini bile aklıma getirmek istemiyordum fakat onlara bir şey olduysa, Minel bana kocamın son emanetiydi.
Her gece kızımı uyuttuktan sonra Araf'ın ve Karan'ın yastığını alıp sabahlara kadar ağlıyordum. Bir an olsun dilimden eksilmeyen dualar, yüreğimin en derinin gelip dökülüyordu dudaklarımdan.

'Allah'ım kocama ve oğluma sağsalim kavuşmayı nasip et.'

Her gece bir umut, kapı açılıp kucağında oğlumuz ile gelecek diye uyumaz olmuştum. Bazı geceler gözüm kapıda avluda sabahlıyordum. Bazen ise camın iç kısmına oturup sokağı dönmelerini..
Gelmiyordu ama..
Tüm bekleyişlerime, dualarıma rağmen gelmiyorlardı.

Sabahın ilk ışıkları odama dolarken uyuduğum yaklaşık 1 saatlik uyku ile gözlerimi aralamıştım. Yan tarafıma baktığımda aynı boşluğu görmek içimde oluşan boşluğun daha da büyümesine sebep olmuştu. Her geçen gün biraz daha çöküyordum.
Her ne kadar ayakta dursam da, bedenim durumun iyi olmadığı sinyalini açıkça veriyordu zaten.

Dolaptan aldığım kıyafetleri giyerken aynadaki yansımama takılmıştı gözlerim. O kadar çok kilo vermiştim ki kaburga kemiklerim sayılacaktı neredese. Göz altlarımda oluşan mor halkalar, uykusuzluğumun en büyük göstergesiydi.
Çöken omuzlarım, rengi solmuş yüzüm, feri gitmiş gözlerim..
Aslında her şeyi çok net anlatıyorlardı.

Üzerimi giyinip kahvaltıya indiğimde konakta son 7 aydır hakim olan hava vardı yine.
Ölüm sessizliği..
Ekim ayının hissedilen soğuk havası, bedenimde hiçbir etki bırakmazken ağır ağır girmiştim içeri.

"Günaydın."

Masaya geçtikten sonra önce Minel'e tabak hazırlamış ve onu yedirmeye başlamıştım.

"Minel'i Gonca yedirsin bugün."

Yavuz babamın sesi ile bakışlarımı ona çevirdiğimde neden bunu istediğini anlamamıştım.

"Her sabah aynısını yapıyorsun kızım.
Minel'i yedirme bahanesiyle sofrada oyalanıyor ve tek lokma yemeden kalkıyorsun. Araf yarın birgün çıkıp gelecek.
'Karıma böyle mi baktınız?' dediğinde ne diyeceğiz biz? Oğlum yokken onun emanetisin sen bizlere.
Şimdi bırak torunumu, kahvaltını et güzelce."

Burukça gülümsedikten sonra kızımı Gonca'ya vermiş ve kahvaltı etmeye başlamıştım. İyice küçülen midemin kabul ettiği kadar bir şeyler yediğimde Yavuz babamın içinin rahatladığını biliyordum. Naze annem de günden güne ağır ağır çöküyordu. Kimseye belli etmese de gizlice döktüğü gözyaşlarına arasıra şahit oluyordum.
Bazen dizine yattığımda saçlarıma düşüyordu birkaç damla yaş. Bazen odasının önünden geçerken duyuyordum ağlamasını. Ikimizin de derdi aynıydı aslında. Ben kocamı ve oğlumu bekliyordum, annem oğlunu ve torununu..
Duygularımız ilk günlerdeki gibi değildi elbette. Alışılmış fakat aynı zamanda tazeydi.
Hem özlüyorduk, hemde beklemeyi öğrenmiştik.

Bu zaman diliminde babam destek olmak için birkaç kez gelmişti Mardin'e.
Araf'tan haber kesildiğinden beri o da çabalıyordu tanıdıklar vesilesiyle. Eski çevresindeki dostlarına durumu anlatmış ve yardım istemişti fakat bizler gibi onlar da bir iletişim kuramamışlardı Araf ile.

Hale ise zor bir hamilelik geçiriyordu. Ayağa kalktığı anda başlayan baş dönmeleri ve mide bulantıları bir türlü bırakmamıştı yakasını. Cinsiyetini ise inatla öğrenmemişti. Aldığı tüm eşyaları beyaz seçiyor, her ihmali göz önünde bulunduruyordu. Günden güne büyüyen karnı ile aldığı kilolar oldukça yakışmıştı ona. Fiziğine düşkün olan arkadaşım, şimdiden nasıl kilo vereceğini araştırıyordu.

Günler günleri kovalarken hala bir haber yoktu kimseden.
Her zaman olduğu gibi camın önünde oturmuş beklerken, Minel'in ağlama sesi gelmişti kulağıma. Gece uykusunda pek uyanmazdı fakat şu an ağlıyordu. Odasına girdiğimde hemen kucağıma almıştım. O an vücudundaki belirgin ateş çekmişti dikkatimi.
Bir anda panikleyip ne yapacağımı şaşırırken kıyafetlerini çıkarmak gelmişti aklıma. Son zamanlarda ara ara oluyordu ateşi fakat bu defaki çok yüksekti.
Evdekileri de kaldırıp panik yaptırmak istememiştim. Alışkındım aslında bu duruma.

Üzerindekileri tamamen çıkarıp ince bir şeyler geçirmiştim üzerine.
Yeniden yatağına bırakıp, koşarak mutfaktan ateş düşürücü şurubunu alıp gelmiştim yanına.

"Annemm..
Aç ağzını haydi, iyi olacaksın."

Verdiğim bir kaşık şuruptan sonra ıslattığım bezleri tedbir amaçlı alnına ve bileklerine koymuştum. Aradan geçen saatlerde ateşinde hiçbir değişiklik olmuyordu maalesef.
Kendinden geçmiş gibi bir hali vardı. Yeniden ateşini ölçtüğümde biraz daha yükseldiğini görmüş ve telefonu alarak hızla Barış'ı aramıştım.
Yavuz babam yaşlıydı ve gecenin bu saatinde telaş yaptıramazdım.

"Efendim Aydeniz? Hayırdır inşallah?" demişti uykulu sesiyle.

"Minel'in ateşi düşmüyor Barış. Bu saatte tek sen geldin aklıma. Annem ve babam telaş yaparlar diye korktum."

"İyi yapmışsın. Hazırlanın, 5 dakikaya oradayım."

Araf'ın yokluğunda Barış, elim ayağım olmuştu sağ olsun. Cihan da işlerden fırsat buldukça geliyor ve elinden gelen desteği esirgemiyordu.
Minel'i alıp sessizce aşağı indiğimde Barış gelmişti.
Kapıdaki adamlara nereye gittiğimizi haber verip yola koyulmuştuk.

Hastaneye vardığımızda hızla muayeneye almışlardı kızımı. Uzun bir süredir içerideydiler ve kimse bir şey söylemiyordu.
Nihayet doktor odadan çıktığında hızla gitmiştim yanına.

"Ne zamandır ateşleniyor?"

"Son zamanlarda ara ara oluyor fakat doktorumuzun önerdiği ateş düşürücüyü kullandığımda geçiyordu. Bu gece ne yaptıysam düşüremedim."

"Çocuklarda böyle ateşlenmeler normal, panik yapmayın fakat bu gece hastanede tutacağım sizi.
Birkaç kontrol yapmamız gerekiyor."

Korku dolu bakışlarım Barış'ı bulduğunda bunun gayet normal olduğunu söylemişti. Kızımı başka bir odaya aldıklarında ondan kan aldıklarını görmüştüm. Sürekli bir odadan başka bir odaya taşınıyordu ve kimse bir şey söylemiyordu.
Hemen hemen sabaha kadar bu durum böyle devam etmişti. Sabaha karşı normal odaya aldıkları kızımın başında uyuklamaya başlamıştım bende.
Onu uyutması çok zor olmuştu.
Barış da bir an olsun ayrılmamıştı yanımızdan.

"Hale biliyor mu?"

"Yok. Sen aradığında uyuyordu. Sabah kalktığında da işe gittiğimi düşünecektir."

"Çok sağol Barış. Hakkını nasıl ödeyeyim?"

"Olur mu öyle şey?
Tabiki yanınızda olacağım."

Kapının açılması ile içeri giren hemşire, kızımın serumunu kontrol etmiş ve doktorun beni beklediğini söylemişti. Barış'ı kızımın başında bırakarak doktorun yanına gitmiştim bende.

"Aklımızda tek bir soru işareti kalmayana kadar tüm testleri yaptık Aydeniz hanım.
Söyleyeceklerim sizi üzmesin lütfen, sonuçlara baktım henüz çok başındayız"

Cümlenin devamının iyiye gitmeyeceğini biliyordum bu süreden sonra. Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken doktorun söyleyeceklerine odaklamıştım kendimi.

"Kızınız Minel'e koyduğumuz teşhis, lösemi!"

--------------



Bölümde en sevdiğiniz/etkilendiğiniz kısım neresiydi?

Continue Reading

You'll Also Like

170K 9.8K 10
Aşık olduğu adamın gözlerinin içine bakarak "Ben...ben seninle evlenemem" dedi. Adam artık kızın diretmesinden sıkılarak "Evlenmek zorunda olduğumuz...
1M 66.4K 77
~ Aşk, masumiyetini kirleten kan lekesini affetmedi. ~ Her yer kapkaranlık olduğunda hesaplamayı beceremediğim bir süre boyunca karanlıkta tutsak kal...
5.8K 367 14
Rüyamda gördüğüm benden yardım isteyen güzeller güzeli Avzeme aşık oldum. Rüyam gerçek oldu. Ona yardım ettim. Hayatımı ortaya koydum. Evet meğerse...
1.8K 87 7
Genç kadın hızla Arkasını döndü ve adamın yüzüne en sert darbesini indirdi. "Ordu hem sana hem bana küçük Çınar Karaman! Yıllar önce ben gittim. Şimd...