FRIENDS🦋🍀🌈

By tjsunnyday

159K 10K 6.6K

Onlar kimsenin birbirine yakın olmadığı kadar yakın olan arkadaşlardı. Ya da öyle sanıyorlardı. Birbirlerine... More

TANITIM
BAŞLANGIÇ
1.bölüm
2.bölüm
3.bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.bölüm
7.bölüm
8.bölüm
9.bölüm
10.bölüm
11.bölüm
12.bölüm
13.bölüm
14.bölüm
15.bölüm
16.bölüm
17.bölüm
18.bölüm
19.bölüm
20.bölüm
21.bölüm
22.bölüm
23.bölüm
24.bölüm
25. bölüm
26. bölüm
27.bölüm
28. bölüm
29.bölüm
30.bölüm
31.bölüm
32.bölüm
33.bölüm
34.bölüm
35.bölüm
36.bölüm
37. bölüm
38.bölüm
39.bölüm
40.bölüm
41.bölüm
42.bölüm
43.bölüm
44.bölüm
45.bölüm
46.bölüm
47.bölüm
48.bölüm
49. bölüm
50.bölüm
51.bölüm
52.bölüm
53.bölüm
54.bölüm
Bölüm Değil..
55.bölüm
56.bölüm
57.bölüm
58.bölüm
59.bölüm
60.bölüm
61.bölüm
62.bölüm
63.bölüm
64.bölüm
66.bölüm
67.bölüm
68.bölüm
69.bölüm
70.bölüm
71.bölüm
Bölüm Değil
72.Final

65.bölüm

1.5K 76 141
By tjsunnyday

Güneş batmıştı. Yine bir gün bitmişti. Gece henüz geçmemişti ama gün içinde o kadar çok olay olmuştu ki günün yarısından sonra bir şey olacağa benzemiyordu. Bu gün içerisinde o kadar çok şey olmuştu ki gençler anca nefes almak için vakit bulmuş gibiydiler.

Hobi kendini salondaki koltuklardan birine attığında kolunu gözlerinin önüne koymuştu. Gözlerini kapatmış ve biraz dinlenmeyi düşünmüştü. Yoongi ise odasına adımlamış ve üzerindekilerden kurtulmak ister gibi temiz kıyafetlerini almış ve banyoya koşmuştu.

Jisoo ile birlikte onun evine giden Namjoon, kız için birkaç parça bir şey almış ve eve geri dönmüşlerdi. Eve gelene kadar bir süre orada beklemişti Namjoon. Hatta kız kendi çantasını hazırlarken, sözde birkaç kıyafetini alırken, Namjoon kendini uykuya teslim etmişti. Kız onu gördüğünde şaşkınlık ile kalakalmış olsa da bir süre sevgilisini uyandırmak yerine onu izlemeyi tercih etmişti. Bugüne kadar onu bir gün olsun uyurken görmemişti. Şimdi ilk kez şahit olduğu bu görüntü karşısında elbette onu izleyecekti. Hatta birkaç fotoğraf bile çekebilirdi. Gelecek zamanda lazım olabilirdi.

Namjoon eline aldığı liste ile birlikte salona gelmişti. ''Akşam için ne sipariş edelim?''

Hobi kolunu gözlerinden çekmeden derin bir nefes verdi. Aynı şekilde cevap verdi. ''Bilmem. Bir şey yemek istediğimi sanmıyorum.''

''Aç değil misin?'' diye sordu Namjoon. Şaşkın gözlerini arkadaşına çevirmişti. Kendini deli gibi aç hissediyordu oysaki. En son yemeğini dün arabanın içinde yemişti. Sabah bir telefon ile uyanmış ve sevgilisini alıp hastaneye koşmuştu.

''Açım ama midem bir şeyi kaldırabilecek gibi değil.'' Diye cevapladı onu Hobi. Sabah kahvaltı yapmıştı. Fakat şimdi aç hissetmiyordu kendini.

''Sende sanki bir şey var.'' Dedi Namjoon. Yerine oturmuş elindeki kağıtta gözlerini gezdirmeye başlamıştı. Kendine yiyecek bir şeyler arıyordu.

''Aslında evet. Seçtiğim mesleği sorgulamaya başladım.'' Dedi Hobi hüzün ile. Kollarını göğsünde birleştirmiş ve gözleri ile tavana bakmaya başlamıştı.

''Buna neyin sebep olduğunu sanırım anlayabiliyorum.'' Dedi Namjoon. Bir tane menü beğenmiş içinde yer alan yemeklere bakmaya başlamıştı.

''Ben, bilmiyorum. Sanırım mesleğim için yeterli değilim.'' Dedi Hobi. Dudaklarını büzmüştü. Gözleri dolu dolu olmuştu. Bugün arkadaşının ambulanstan indirilişi gözleri önüne gelmişti. Onun acı çeken yüz ifadesinin gördüğünde elinden hiçbir şey gelmemiş öylece bakakalmıştı.

''Neden böyle düşünüyorsun? Sen başkalarına yardım etmek için dünyaya gelmiş sayılı meleklerden birisin. Gülüşün bile insanlara umut kaynağı olurken neden böyle düşünüyorsun?'' diye sordu Namjoon. Gözlerini elindeki listeden ayırmış bir şekilde arkadaşına bakmaya başlamıştı. Onun dolu gözlerini gördüğünde elinden gelen tek şeyin konuşmak olduğunu yeni fark etmişti.

''Taehyung'u gördüğüm an dondum kaldım. İlk defa bir yerlerimin tutmadığına şahit oldum. Kalbim atıyor kulaklarımda, tüm yaşam belirtilerim var. Var ama kıpırdayamadım. Hiçbir şey yapamadım. Onu gördüğümde elim ayağım buz kesildi. Ben bu şekilde nasıl insanlara yardım edebileceğim ki?'' diye sordu hobi. Bu olay onu sandığından daha çok etkilemiş gibi görünüyordu. İnsanlara yardım etmek en büyük hayallerinden biriydi. Ama yaşadığı bu durum onun hayalinden korkmasına neden olmuştu.

''Seni gördüm. Sunkyu Hanım kriz geçirirken ona nasıl yardımcı olduğuna kendi gözlerim ile şahitlik ettim. Kendine haksızlık yapma. Kolay bir şey değildi. Senin yerinde kim olsa aynı tepkiyi verirdi.'' Dedi Namjoon. Arkadaşına destek olmak için elinden geleni yapmaya hazırdı.

''Sahi, sen ne yapacaksın? Onun yanına gittin mi öğrendikten sonra?'' diye sordu. Burnunu çekmiş arkadaşına doğru çevirmişti gözlerini.

''Gitmedim. Gitmeye cesaretim yok sanırım.'' Alay ile güldü Namjoon. ''Onu kendime yakın görmedim hiçbir zaman. Ona gidip ne diyeceğim ki? Ben geldim mi? Benim varlığımdan bile haberdar olmayan bir insana ben kimim, ne diyebilirim?'' dedi Namjoon. Dirseklerini dizlerinin üzerine koymuştu. Gözlerini amaçsızca etrafında dolaştırıyordu.

''Nereye gidiyorsun?'' diye sordu merdivenlerden inen sevgilisi. Jin'in odasına geçmişti. Eşyalarını yerleştirmiş ve yer yatağı yapmıştı. Sadece birkaç gün kalacaktı bu evde. Ama onun rahat etmesi için düşünülmüş gibiydi her şey. Kız onların, onun için yaptıkları hakkında gerçekten çok minnettar hissediyordu.

Namjoon merdivenlerden inen sevgilisine çevirdi bakışlarını. Yeşil eşofmanlarını giymiş, eski haline dönen kıvır kıvır saçlarını tepesinden tutturmuştu. ''Büyükannemin yanına.'' Dedi sahte bir gülüş ile.

Kız mutfağa geçti ve dolaptan su çıkardıktan sonra sevgilisinin yanına doğru yürüdü. ''Gitmeyi düşünüyorsan, seninle birlikte gelebilirim. Hem ben de gitmedim henüz. Belki bizi birlikte görürse mutlu olur.'' Dedi kız gülümserken.

''Nasıl biriydi? Onu çok tanıma şansımız olmadı.'' Diye sordu Hobi ilgi ile. Koltukta öne doğru gelmiş arkadaşlarına bakmaya başlamıştı.

''Benim için çok iyiydi. Beni düşünürdü sürekli. Zaten düşündüğü için değil miydi bana sahte bir baba bulması?'' Kız da alay ile güldü. ''Ne zaman yanına gitsem sevdiğim yemeklerden yapardı. Kendi evime geldiğimde bana yemekler getirirdi. Anahtarım onda da vardı. Evime gelir bazen temizlik yapardı. Ben yapma yoruluyorsun desem de sen benim kızım oldun derdi. Ona çok şey borçluyum.'' Dedi kız. Konuşurken gözleri dolmuştu. Namjoon sevgilisinin sırtına elini koydu ve usulca okşamaya başladı.

''Gidenin arkasından konuşmak istemiyorum ama bana pek iyi biri gibi gelmedi.'' Dedi Namjoon. Sevgilisine destek veriyor olsa bile kendi annesine yapılan şeyi unutmayacaktı. Kendilerine yapılan onca şeyi unutmayacaktı.

''Haksızlık yapıyorsun. Onunla normal bir şekilde tanışmanızı dilerdim. O zaman onun kalbini görebilirdiniz. Yaptığı bir sürü şey var inkar edemem. Ama bunları çocuğu için yaptığını duyunca bir tarafım ona hak veriyor.'' Dedi kız.

''Öyle ama bir çocuğunu koruyacağım derken diğerini elinden kaybetti.'' Dedi Hobi. Ellerini birbirine kilitlenmişti.

''Belki de cezası buydu. Tamamıyla yalnız kalmak, bilmiyorum. Bu konu beni hala rahatsız ediyor. Kapatalım.'' Dedi Namjoon derin bir nefes vermiş ve elindeki listeye gözünü çevirmişti yeniden.

Kız sevgilisinin omzu üzerinden yaklaştı. Sevgilisinin elindeki listede göz gezdirdi. Şimdi kendi evinde olsaydı onlara sayfalarca çeşit sunabilirdi. Sürekli dışarıdan yediği için bu işte uzman olmuştu. Nerenin kullandığı yağ kokuyordu bunu bile ezberlemişti. Sevgilisinin elindeki listeyi aldı. ''Bana güvenin.'' Dedi göz kırptığında.

--

Elindeki sıcak çikolata ile girdi odaya Jin. Odanın içi karanlıktı. Şehrin üzerine gece çöktüğü an ışıkları kapatmışlardı. Taehyung verilen ağrı kesicilerin etkisi ile uyuyordu. Derin nefes alış verişleri odayı dolduruyorken Jin onun nefes sesinde huzur buluyordu. Koridordan gelen ışık hüzmeleri odayı aydınlatırken kapıyı çok fazla açık bırakmadı Jin. Sevgilisi gelen ışık dalgalarından uyansın istemiyordu. Kapıyı kapattı ve odanın ortasına doğru yürüdü.

Kendini koltuğa atmadan önce sevgilisinin yattığı yatağa doğru yürüdü. Elini komodinin üzerine dayamış yatağa doğru eğilmişti. Sevgilisinin alnına düşen perçemleri okşadı parmakları ile. Parmaklarının dokunuşu çok zarifti. Bir ceylanı ürkütmeyecek kadar narindi. Bir kelebeği okşuyormuş gibi sevecendi. Jin ona gelecek zarardan ölümüne korkuyorken ona istediği gibi dokunamıyordu.

Parmakları ile sevgilisinin perçemlerini alnı üzerinden çekti. Sıcak dolgun dudaklarını sevgilisinin alnı ile buluşturdu. Öpücük de tıpkı dokunuşu gibi narindi. Uyandırmaya kıyamayan birinin öpücüğü gibi özeldi. Gözlerini kapatmış dudakları altındaki sıcak teni hissetmişti. Tae'nin sıcaklığını kaybetme hissi tüm gün hayatını sömürmüştü. Yaşam enerjisini kaybetmişti. Sevgilisinin kendinden gitme ihtimali bile onu kavuruyorken, bugün bu ihtimal ile yüz yüze gelmişti. Bu onu öylesine korkutmuştu ki Jin bundan sonra ne adım atarsa atsın sevgilisini korumak için atacaktı. Ne olursa olsun ona gelecek tüm zararlardan koruyacaktı onu.

Dudaklarını ayırdı sıcak tenden. Bardağını koyduğu yerden aldı ve kendini koltuğa bıraktı. Deli gibi uykusu olsa da gözlerini kırpmıyordu. Sevdiğini gözlerinin önünden bir dakika bile ayırmak istemiyordu. Gözlerini kapatıp açtığı o kısacık anda bile onu kaybetmekten korkuyorken, onu öyle çok özlüyorken uyumak gibi bir derdi yoktu Jin'in.

Cebinde hissettiği titreşim ile yüzünü buruşturdu. Odaya girmeden önce telefonunu titreşime aldığı için şanslı hissediyordu kendini. Bir de gururlu. Telefonun sesinden sevgilisi uyanır da ağrısı olur diye korkmuştu. Tae gecenin sonuna doğru daha çok ağrı çekmeye başlamıştı. Her ne kadar ben iyiyim bir şeyim yok demeyi sürdürse de Jin onun gözlerindeki gölgeden anlamıştı ağrısı olduğunu. Yüzündeki ifaden anlamıştı ne kadar acı çektiğini.

Telefonu çıkardı ve bilinmeyen numaraya baktı. Kaşlarını çatmıştı. Gecenin bu saatinde kimin aradığını merak edemeden duramamıştı. Ayağa kalktı ve elindeki kağıt bardağı tekrar komodinin üzerine koydu. Kapıyı açarken oldukça hassas davrandı. Israrla çalan telefon umurunda bile değildi. Tek derdi sevgilisinin uyanmamasıydı.

Koridora çıktıktan sonra odanın kapısı önünde kendini duvara dayadı. Telefonun açma tuşunu kaydırdı ve kulağına götürdü. Önünden geçen bir hasta yakınına kafası ile kısa bir selam verdi. "Efendim."

"Seokjin ile mi görüşüyorum?" Diye sordu telefondaki tiz ses. Jin sesi duyması ile çatık olan kaşlarını biraz daha çatmıştı.

"Evet, benim. Siz kimsiniz?" Diye sordu Jin saygılı bir şekilde. Tanımadığı bir kızın sesi kulaklarında çınlamaya başlamıştı şimdiden.

"Ben Haera." Dedi kız utangaç bir şekilde. Jin akıl süzgecinden geçirmeye başladı tüm isimleri. Tanıdığı kızların isimlerini tartmaya başladı. Böyle birini tanımıyordu.

"Pardon, tanıyamadım. Ne için aramıştınız?" Diye sordu Jin aynı saygı ifadesi ile.

"Siz beni tanımazsınız. Ama ben sizi tanıyorum. Hakkınızda çok fazla şey duydum. Kusura bakmayın, ilk önce kendimi size tanıtmam gerekiyordu. Ben Dongmin'in ablasıyım."

Jin duyduğu isim ile nefesinin hızlandığını hissetti. Adını duymak bile vücudunda değişim tepkimelerin oluşmasına neden olmuştu. Gün içinde ne de çok duymuştu adını. Artık gına gelmişti. "Beni neden aradınız? Daha fazla ne yapacaksınız?" Diye sordu Jin hiddet ile. Aklı almıyordu. Sevgilisinin burada olmasına sebep olan isim söz konusu olduğunda sakin kalmayacaktı.

"Ben, çok özür diliyorum. Biliyorum bir özür ile telâfi edilecek bir şey değil bu. Ben çok üzgünüm. Benim kardeşim böyle bir insan değildir emin olun."

Jin'in boynundaki damarlar gerildi. "Kardeşininiz nasıl bir insan olduğu ile uzaktan yakından ilgilenmiyorum. İlgilendiğim tek şey hastanede olan sevgilim. Sizin kardeşinizin bu hale getirdiği sevgilim."

"Bakın çok zor bir durum olduğunun farkındayım ama bir yerlerde oturup konuşabilir miyiz? Ben size karde-"

Jin konuşan kızın sözünü kesti. Daha fazla dinlemek istemiyordu. "Sizinle oturup konuşabileceğim hiçbir şeyim yok benim. Artık konuşma evresini çoktan geçtik. Mahkemede konuşulacak ne konuşulacak ise."

"Size bundan bahsetmek istiyorum. Kardeşim henüz çok genç. Eğer şikayetinizi geri a-"

Bir kez daha böldü Jin tiz sesi. "Ben de çok gencim. İçeride kardeşinizin yaraladığı sevgilim de çok genç. Bunları yaşıyor olmak yaşa bakmıyor ne yazıkki. Siz şikayeti geri çekeceğimiz ihtimaline nasıl inandınız? Nasıl, bu olan şeye tepkisiz kalacağımızı düşündünüz?" Sesi oldukça yüksek çıkıyordu Jin'in. Gelen nöbetçi hemşirenin uyarması ile ancak kesebilmişti sesini.

"Ama sevgiliniz zamanın da benim kardeşimin burnunu kırmıştı. Ameliyat olmak zorunda kaldığını hatırlatırım size. Olay polise gittiğinde biz şikayet etmedik." Dedi kadın. Kibar sesi değişmeye başlamıştı.

"Bu onun sorunu. Edebilirdi ama etmemeyi tercih etti. Neden mi? Bugün bunu yapıyor olabilmek için. Ve sevgilimin neden bunu yaptığı konusuna gelecek olursak bu konuda da konuşmaya hakkınız yok. Ben tırnak içinde iyi bir insan olan kardeşinizden bugüne kadar işitmediğim sözler işittim. Bana yapılan bu hakaretleri göz ardı ettim. Eğer bununla alakalı bir sorununuz varsa bu konuyu da mahkemede görüşebiliriz." Dedi Jin. Yüzü kızarmıştı. Kulakları yanıyordu. Böyle bir şeyi düşünemezdi bile. Kadın hangi hakla arıyordu ki onu? Hangi hakla geri çekin şikayeti diyordu? Yaşadığı onca şeyi görmezden mi gelecekti? Sevgilisi ile bunun yüzünden kaç gün ayrı kalmışlardı. Birbirlerine ağza alınmayacak birçok şey söylemişlerdi. Sırf acılı bir abla istiyor diye bunların hiçbirini yok sayamazdı ki. Bir de o pisliğin sevgilisine yaptığı şey vardı ortada. Kimsenin sineye çekmeye gücü olmayacak bir şey.

"Nasıl böyle konuşabilirsiniz? Onun bunu planladığını siz mi söylediniz polislere? Benim kardeşim bunu yapacak bir değil. Anlatamıyorum sanırım o sadece okulunda olan bir insan. Kimsenin etlisine sütlüsüne karışacak biri değil." Diyordu kadın ısrar ile. Sesinin yankılı gelmesinden dolayı Jin onun boş bir koridorda olduğunu anlayabiliyordu. Kadının sesi de yüksek çıkmaya başlamıştı.

"Evet ben söyledim. Bir şey sorabilir miyim? Kardeşiniz madem hiçbir şeye burnunu sokmuyordu da gelip keyfinden mi size benim hakkımda bir takım şeyler anlatıyordu? Kusura bakmayın ama buna inanmamı bekleyin benden. Madem bu kadar kendi işinde meşgul olan biriydi neden şikayet etmedi? Etseydi." Dedi Jin. Sesine hakim olmak için cidden çok çabalıyordu. Kızgındı. Sinirini çıkarmak için bir yer arıyordu. Kimseye bağırmazdı belki ama bu kadın artık çok olmaya başlamıştı.

"Benim kar-"

"Ne sizle ne de kardeşiniz ile ilgilenmiyoruz. Şikâyeti geri çekmeyeceğiz. Ne yaptıysa bedelini ödeyecek." Dedi Jin son sabrı ile. Bu kadın ile daha fazla muhattap olmak istemiyordu. Daha fazla uğraşmak istemiyordu. İçeride sevgilisi huzur içinde uyurken, bugün onu kaybetmenin eşiğine kadar gelmişken burada kalıp bu kadın ile konuşmaya devam etmeyecekti. Telefonu kapattı Jin. Odaya girmeden önce derin bir nefes aldı.

--

Gecenin ilerleyen saatlerinde evde ses çıkmıyordu. Tüm ışıklar kapanmış, herkes kendi odasına dağılmıştı. Günün getirdiği yorgunluk ile herkes bitkin düşüp uykuya dalarken şehir de uyumaya başlamıştı. Hava serin seyrediyor, Hobi ve Yoongi'nin odasının açık penceresinin perdesini hafif bir şekilde dalgalandırıyordu. Bu esinti yüzünden kendini biraz üşümüş hisseden Hobi, yorganına biraz daha sarılmış ve ısınmaya çalışıyordu. Yoongi sevgilisine arkasından sarılmış, kafasını sevgilisinin ensesine gömmüştü. Uyku her yanları yavaş yavaş ele geçirirken bir telefon melodisi duyulmuştu evin içinde.

Hobi gözlerinin birini açtı. Elini yatağın yanında bulunan komodinin üzerine attı. Gelişi güzel çalan telefonu aramaya başladı. Bulamıyordu. Bulamadıkça telefon daha çok çalıyor daha çok siniri bozuluyordu. Sinir ile bir nefes verirken sevgilisine kafasını döndürmüş bir şekilde konuşmaya başlamıştı. "Telefon çalıyor."

Uykudan dolayı oldukça pürüzlü çıkan kalın ses Yoongi'nin kulağına ulaşmakta geç kalmamıştı. Zırlayıp duran telefon umurunda değildi ama sevgilisinin sesi bu dünyada diğer seslere kulaklarını tıkamış olduğu tek sesti. "Hmm?"

"Telefon çalıyor. Senin tarafında sanırım." Dedi Hobi. Ağzını kocaman açmış ve büyük bir şekilde esnemeye başlamıştı.

"Hmm?" Cevap vermeyi reddeden Yoongi kafasını sevgilisinin sırtından ayırmayı da reddetmişti. Gözleri hala kapalı, burnunda sevgilisinin huzur bulduğu kokusu, kolları arasındaki sıcaklığı ile uyumaya devam ediyordu.

Hobi derin bir nefes verdi. Sevgilisinin kollarından çıkarak ondan tarafta bulunan komodinin üzerindeki telefona uzandı. Ekranın parlaklığı yüzünden karanlığa alışmış gözleri kısılmış, tek bir çizgi haline gelmişti. Numarayı bile okuyamıyor haldeydi. Arayanı umursamadı ve telefonu kulağına götürdü.

Sevgilisinin kendinden tarafa uzanması ile yüzükoyun uzanan Yoongi, gözleri kapalı olsa bile konuşulanlara kulak vermisti. Uyuyor gibi görünebilirdi ama telefondaki münasebetiz kişinin kim olduğunu merak da ediyordu. Ellerini üzerinde uzanan sevgilisine dolamış bir şekilde dinlemeye başlamıştı.

"Efendim." Dedi Hobi. Sesi oldukça kalın ve konuşmak için isteksiz çıkıyordu.

"Hoşik!!" Diye bağırdı telefondaki ses. Hobi duyduğu ses ile gözlerini açtı. Yüzünde kocaman bir gülümseme oluşurken sevgilisinin üzerinden çekilmiş ve yatakta daha düz bir konuma gelmişti. Dizleri üzerine kalkmış bir şekilde iki eliyle tutuyordu telefonu.

"Jiminie?"

"Hadi bilgisayara geçin. Görüntülü arayacağım." Dedi Jimin. Sesi oldukça heyecanlı çıkıyordu. Milano'da hayat zordu. Onca gün geçmişti belki buraya geleli ama hala tam anlamı ile yerleşmiş değillerdi. Birçok şeyi halletmek zorunda kalmışlardı. Hem de hocalarının tüm yardımlarına rağmen.

Gittikleri ilk hafta okulun sağladığı yurtta kalmışlardı. Bu onlar için cidden zor olmuştu. Bir odada toplam sekiz kişi kalmak zorunda kalmışlardı. Bu sekiz kişinin arasında dil bilmeyenler olmak ciddi anlamda zorlamıştı onları. Jimin hiçbir arkadaş edinememişti bu süreç içinde. İngilizceyi bildiği kadar kullanıyordu. Onu da şans eseri geçtiği için sınavı çok bir yardımı olmuyordu. Italyanca konuşuyordu etrafındaki herkes tabi doğal olarak. Hiç aşina olmadığı bu dil onun için oldukça tuhaftı. İnsanlar şarkı söyler gibi konuşuyordu. Gece uyurken, sabah uyandığında, derste, yemek yerken sanki her an birileri durmadan şarkı söylüyordu kulaklarının dibinde.

Okul ile ilişkisini kurmak da zor olmuştu onun için. Doğru dürüst derdini anlatamadığı için Milano'da bulunan Kore Konsolosluğundan bir tercüman bile getirilmişti derdini anlatması için. Aldığı derslere bir daha girmek zorunda kalmıştı bu anlaşma kıtlığı yaşandığı için. Sonunda derslerini hallettiginde ancak sınıfına girebilmişti.

Jungkook cephesinde ise işleri biraz daha zor olmuştu. Jimin ile aynı odada kalamamıştı. Sadece birazcık olan ingilizcesi ile anlaşmaya çalışmıştı. Aldığı işçi vizesinin gerektirdiği gibi iş bulmaya çalışmış, sonunda bir kuru temizleme fabrikasında işe girmişti.

Ev bulma konusu zorlandıkları başka bir konu olmuştu. Kendilerine uygun bir ev buluncaya kadar canları çıkmıştı. Ya fiyatlar yüksek geliyordu ya da evler kötü görünüyordu. Ama neyse ki uzun uğraşları sonrasında kendilerine uygun mütevazi bir ev bulmuşlardı. Evlerinde sadece iki oda vardı. Bu da ikisi için yetiyor hatta artıyordu.

Eşya konusunda büyük bir sıkıntı yaşamamışlardı. Buldukları stüdyo daire eşyaları içinde olarak güzel bir imkan sağlamıştı ikiliye. Ama Jimin fazla titiz davranmış birkaç gün sürekli temizlik yapmak zorunda kalmışlardı. Başkalarının kaldığı evde temizlik yapmadan oturamazdı Jimin. Bu alışkanlığı Hobi'den kazanmıştı. Ve bu konuda her zaman ona minnettarlarını sunmuştu. Jungkook ise onun bu alışkanlığa defalarca göz devirmişti.

Evin işi bittiğinde ilk işleri eve internet almak olmuştu. Tabi internet için de birden fazla zorluğa girmişlerdi. İtalyanlar, Korelilere göre çok fazla dakik olan insanlar değildi. İnternetin bağlanması için onları üç gün sallandırmışlardı. Nihayet ev internet ile buluşunca ilk işleri kalkıp buradakileri aramak olmuştu.

Bilgisayarı açan Yoongi sehpaya koydu. Gelecek olan çağrıyı dört gözle beklemeye başlamıştı. Onlar gitmeden önce onları özleyecek olduklarını biliyordu. Fakat bu özlem sandığından daha büyük olmuştu. Jimin'e sataşmak onun için önemli bir zevkti. Ama yokluğu ile buna alışmak zorunda kalmıştı.

Hobi diğerlerini uyandırdıktan sonra salona uçarak girmişti. Uykunun verdiği uyuşukluk çoktan üzerinden uçup gitmişti. Yüzüne kan gelmişti adeta. Oldukça heyecanlı hissediyordu kendini. Nihayet arkadaşları ile konuşabilecek olmanın keyfi ona çok iyi gelmişti. Bir de gün içinde yaşanılanların üzerine yaşanılan bu gelişme cidden iyi gelmiş ve üzerine soğuk suların serpilmesine neden olmuştu.

Dört kişi bir koltuğa sıkışmış halde otururlarken bekledikleri tek şey bilgisayardan gelen çağrı sesi olmuştu. Neyse ki çok beklemek zorunda kalmadılar. Ekran yanıp sönmeye başladı ve ilk defa sesinden bu kadar hoşnut oldukları melodi odanın içine doldurdu. Yoongi cevaplamak için geç kalmadı. Ekran açıldı ve karşılarında Jimin ve Jungkook vardı. Birbirlerine yapışık halde kırmızı bir koltukta oturan ikilinin yüzünde güller açıyordu. Şüphesiz onlar da çok özlemişlerdi.

''Gençler, ne yapıyorsunuz?'' diye sordu Jimin. Sesi mutluluktan çatlamıştı. Ama umurunda değildi. Günler sonra onları canlı bir şekilde karşısında görüyordu.

''Saatin kaç olduğunun farkında mısınız?'' diye sordu Yoongi. Yüzünü buruşturmuştu. Biraz önce üzerinde bulunan heyecandan eser yok gibi görünüyordu. Ama sadece görünüyordu. İçinde kopan mutluluk çığlıklarından hepsinin haberi vardı.

''Kaçsa kaç, günler sonra anca konuşuyoruz. Sorduğun ilk şey bu mu?'' diye sordu gülen Jungkook. Sesi hırıltılı geliyordu. Hobi netten kaynaklanan bir sorun olduğunu düşündü ilk başta.

''Nasılsınız, siz ne yapıyorsunuz? Boş verin onu.'' Diye sordu Namjoon. Yoongi'nin yanında oturmuş ve bilgisayara doğru eğilmişti.

''İyiyiz, iyiyiz merak etmeyin. Burada işler yolunda. Okul, ev, iş değişik bir şey yok.'' Dedi Jimin yüzünü buruşturarak. Bu rutinden çoktan sıkılmaya başlamış gibi görünüyordu.

Jungkook sevgilisinin sözlerinin ardından hemen konuşmaya dalmıştı. Meraklı görünüyordu. Görmeyi en çok beklediği insanı göremiyordu. Bu onda büyük bir endişenin oluşmasına neden olmuştu. Abisini deli gibi özlemişti. Onu görmeyi çok istiyordu ama onu göremiyor olmanın hayal kırıklığını yaşıyordu. Ama aynı zamanda büyük büyük endişe topları patlıyordu içinde. ''Jin hyung, Tae nerede?'' diye sordu.

Sorulan soru ile yüzleri düştü dörtlünün. Kimsenin cevap vermeye cesareti var gibi görünmüyordu. Gelen bu ani arama onlara gerçeği söyleyip söylememe konusunda çalışmasız yakalamıştı. Onlara gerçeği söyleyip endişe duymalarına mı neden olsalardı yoksa yalan söyleyip endişeden uzak mı tutsalardı?

Gelmesi gereken cevap geciktikçe rahatsız oluyordu Jungkook. Sevgilisine çevirmiş bakışlarını anlamaya çalışıyordu. İçindeki merak giderek büyürken endişe her zerresini ele geçiriyordu. Eve net bağlatabilmiş değillerdi ama haberlerden okulda bağlandığı wifi ağından neler olduğunu görmüştü Jimin. Sevgilisine gördüğü her şeyi anlatmıştı. Jimin sevgilisine omzunu silkti.

''Cevap versenize, bir şey mi oldu?'' diye sordu Jungkook bir kez daha. Sesindeki hırıltı etkisini kaybetmiş değildi. Hobi Jimin de aynı sorun olmadığını düşünmüştü.

''Kookie, sen hasta mı oldun? Sesin bir faklı geliyor.'' Dedi Hobi. Hem arkadaşı adına endişelenmiş hem de zaman kazanmak istemişti.

''Beni boş verin. Sapa sağlam karşınızda duruyorum. Bizimkiler nerede? Buna cevap verin siz.'' Dedi Jungkook bir kez daha.

Namjoon yanında oturan Yoongi'ye baktı. Gizlemek her zaman başka sorunları doğurmuştu bu evde. Gizlemeyecekti. Yoongi'den aldığı sinyal ile genzini temizledi. ''Taehyung, bu sabah vuruldu. Endişele-''

''Ne demek vuruldu!?'' diye bağırdı Jimin. Olduğu yerde şok ile zıplamış ve sevgilisine çevirmişti gözlerini. Arkadaşının sözünü kesmiş olması zerre umurunda değildi.

''Sakin olun, bir şeyi y-'' diyen Jisoo'yu Jungkook durdurdu. Oysa video araması başladığı andan beri ilk kez konuşmuştu. Kız dudaklarını büzdü ve sevgilisine döndü.

''Ne demek sakin olun ya. Kim yaptı!? Nerede şimdi?'' stres ile bacaklarını sallamaya başlamıştı. O da sevgilisi gibi bilgisayar ekranına yaklaşmıştı. Geldiğinden bu yana ilk kez pişman oluşuydu bu. Taehyung burnunu beladan uzak tutamamıştı yine. Bu sefer yanında onu frenleyecek bir isim yoktu. Kook onu frenleyemediği için pişman olmuştu.

''Bir şeyi yok tamam mı? Kurşun omzuna isabet etmiş. Ameliyata aldılar ve kurşunu çıkardılar. Şimdi Jin ile birlikte hastanedeler. Doktor bir, iki gün orada tutacak onları.'' Dedi Yoongi. Ağırlığını bir kez daha ortaya koymuş kalın sesi ile kendini kimsenin bölmesine izin vermeden konuşmuştu.

''Nasıl şimdi?'' diye sordu Jimin endişeli sesi ile. Artık isyan ediyordu. Ne zaman rahata erip, rahat bir nefes alacaklardı? Ne zaman artık tamam her şey yolunda diyeceklerdi?

''Biz gelirken iyiydi. Yatmadan önce Jin ile konuştum. Ağrısı varmış biraz onun dışında iyiymiş.'' Dedi Hobi. Dudaklarını birbirine bastırmış bir şekilde bakıyordu ekrana. Onların görüntüsünü aklına kazımak ister gibi bir hali vardı. Gerçi net artık bağlanmıştı. Ne zaman isterler ise arayacaklardı. Artık uzun süren ayrılık bitmişti.

''Nasıl olmuş?'' diye sordu Jungkook. Elini saçlarında gezdirmişti. Elini kameranın açısına soktuğunda üzerinde olan bandajı fark etmişti Jisoo.

''Senin eline ne oldu?'' diye ilgi ile sormuştu sorusunu. Jimin kızın orada olduğunun farkındaydı. Yapılan plan sonrasında Namjoon'un onun gitmesine izin vermediğini anlayabiliyordu. Arkadaşı ile gurur duymuştu.

''Bir şey olduğu yok ya. Jimin'in işleri işte.'' dedi göz deviren Jungkook.

''Ben bir şey yapmadım ya. Sen kendin koymuşsun elini koltuk ile duvar arasına.'' Dedi Jimin sevgilisine bakarak. Sevgilisinin omzuna gelişi güzel vurmuştu. Üç gün önce yaşanan ev kazası hala önüne ısıtılıp sunuluyordu.

''Ne oldu?'' diye sordu ilgi ile Hobi.

''İncinmiş biraz olduğu bir şey yok. Zaten ne öğrettin bilmiyorum. Hemen aldı geldi bir şeyi sürdü elime, bandajı da bağladı. Sanki elim kırıldı.'' Dedi Jungkook. Sevgilisinin o anki endişesi yüzünün gülmesine neden olmuştu. Ama aklına gelen gerçek ile yüzü düşmüş ve bir kez daha yinelemişti sorusunu. ''Taehyung nasıl vuruldu?''

Yoongi konuştu bu sefer. ''Dongmin yapmış.''

''Ne!? Jisoo, biz onu hallettik sanıyordum.'' Dedi Jimin. Yaptıkları şey ikisi arasında kalmıştı. Bundan başka kimsenin haberi yoktu. Jimin'in ağzından kaçırdığını fark etmesi, Jisoo'nun gözlerini kocaman açmasıyla olmuştu.

Namjoon yanında oturan sevgilisine çevirdi bakışlarını. Soran gözler ile bakmaya başladı. ''Ne yaptın yine?''

Jisoo tam anlamı ile sırıttı. Uykusundan dolayı gözleri çok az açılıyordu. Ama hala büyüktü. Namjoon'un uyanık gözleri ile kızın kısık gözleri neredeyse birbirine eş değerdi. Kız derin bir nefes aldı ve göz kapaklarını birkaç kere kırptı. ''Bunu konuşmanın sırası değil, dimi sevgilim? Kırk yılın başı arkadaşlarımız aramış, onlarla konuşmak yerine boşuna tartışmak için vaktimizi harcamayalım.'' Demişti. Namjoon önüne dönerken sabır diliyordu.

''Şey, bence de bizimle ilgilenin.'' Dedi Jimin de Jisoo gibi sırıtırken. Başka bir ülkeye gitmiş olsa da pot kırma huyu hala devam ediyordu Jimin'in.

''Daha sonra bunu konuşacağız.'' Dedi Jungkook Jimin'e dönerken.

''Tamam konuşalım.'' Dedi Jimin Jungkook'a dönmeden. Derin bir nefes aldıktan sonra tekrar konuşmaya başlamıştı. ''Tae'nin durumu nasıl şimdi? Kötü bir şey oldu ve siz bize söylememek için yalan söylemiyorsunuz dimi?'' diye sordu Jimin. Sesindeki ima anlaşılır biçimdeydi.

''Hayır, yalan yok. Şimdi durumu gerçekten iyi. Kurşun sinirlerine denk gelmemiş. Eğer öyle bir şey olsaymış sol elini kullanmak için farklı bir ameliyata daha girmek zorunda kalacakmış.'' Dedi kız. Kardeşinin durumu hakkında detaylı bilgi aldıktan sonra anca rahat edebilmişti. Kendini oldukça rahatlamış hissediyordu. Daha önce böyle bir acıyı yaşadığında annesini kaybetmişti. Bir insan sonradan birini bulunca, daha onunla yeteri kadar vakit geçiremeden kaybetme korkusu ile karşı karşıya kalınca kendini oldukça kötü hissetmişti. Onların elinden yirmi bir sene çalınmıştı. Yirmi bir sene birbirlerinden habersiz yaşamışlardı. Daha geçirecekleri çok fazla şey vardı. Beraber olacakları daha çok gün vardı önlerinde. Daha edecekleri bir sürü kavga. Jisoo, kardeşini bunları yapamadan kaybetmekten ciddi anlamda korkmuştu.

''Rahatladım. Bir şey olmamasına sevindim.'' Dedi Jungkook. Cebinden telefonunu çıkarmıştı. Abisini arayacaktı. Ücretin ne kadar tutacağı umurunda bile değildi. Sesini duymaya ihtiyacı vardı. Onunla konuşmaya ihtiyacı vardı. Onsuz geçirdiği günler ağır geliyordu. Dayanmak zor geliyordu. Birine yaşadıklarını anlatmak istiyordu.

Yoongi onun ne yapacağını anlamış gibi gözlerini devirdi ve konuştu. ''Burada saatin kaç olduğunu biliyor musun? Sabahın üç buçuğu. Ne yaptığını sanıyorsun?''

''Saat farkını göz önünde bulundurmamıştık. Kaç saat var ki arada?'' diye sordu Jimin. Yüz ifadesi oldukça şaşkındı. Tek istediği internete kavuşunca arkadaşlarının sesini duymak ve onları görmekti. Saat farkı umurunda olmamış, bakmayı akıl edememişti.

''Sabahın bu saatinde sizinle konuşmak için uyandım ben. Bence saçma sorular ile vaktimizi harcamayalım.'' Dedi yine göz deviren Yoongi. Sevgilisi tarafından gelen omuz darbesi onu kendine getirmiş ve yüz ifadesini eski haline getirmişti.

''Ee anlatsanıza, gece nasıl geçti? Haberlerini netten aldık ama sizden canlı canlı duymak daha başka olacak.'' Dedi gülümseyen Jimin.

''Çok güzeldi.'' Dedi büyük gözlerini kocaman açan Jisoo. Kimseye bunu anlatma fırsatı bulamamıştı. Şimdi karşısında deli gibi merak eden birisi varken ballandıra ballandıra anlatacaktı. Kocaman gülümsemiş ve evin içine Namjoon için çoktan güneş doğmuştu.

''Adamın yüzünü görmek için nelerimi vermezdim.'' Dedi Jimin. Ellerini birbirine kavuşturmuş bir şekilde arkadaşlarına bakıyordu.

''Sizin orada olmanızı isterdik dostum.'' Dedi Namjoon. Gamzelerini göstererek kocaman gülümsemişti.

''Biz videoyu yayınladığımız anda adamın etrafına etten bir duvar ördüler. Orada bulunan insanlar ellerine ne geçerse adamın üzerine atmaya başladılar. Ben alnına isabet eden bir su şişesi olduğunu gördüm.'' Dedi kıkırdayarak konuşan Hobi. Kapının oradan olanları izlemiş ve izledikçe keyfe gelmişti.

''Planın ayrıntılarından bahsetsenize.'' Dedi konuşan Jungkook. Sevgilisini kendine doğru çekmiş ona kocaman sarılmıştı. Bugünün yorgunluğunu Jimin'e sarılarak geçirmek istiyordu.

''Bunlar sonra konuşulacak şeyler. Siz bize kendinizden bahsedin. Orada ne içip ne yiyorsunuz? Nasıl geçiniyorsunuz? Bir ihtiyacınız var mı?'' diye sordu ilgi ile konuşan Yoongi. Öne doğru eğilmiş o da Jimin gibi ellerini birbirine kenetlemişti.

''İtalyan yemekleri bizim yemeklerimize göre çok daha ağır. Geldiğimiz ilk hafta bağırsakları bozduk. Geçmesi biraz zaman aldı.'' dedi göz deviren Jimin.

''Yemek sıkıntısının nasıl bir şey olduğunu biliyorum Jimin. Sizi çok iyi anlıyorum inan bana.'' Dedi kıkırdayan Jisoo. Başını sevgilisinin omzuna koymuştu. Biraz önceki heyecanlı anından pek bir şey yoktu. Uyku yavaş yavaş onu ele geçiriyordu.

Kızın söylediğine gülümseyen Jungkook konuştu ardından. ''Onun dışında bir sıkıntımız yok. Burada büyük bir kuru temizlemeci firmasında bir iş buldum. Aylık olarak verecekler ücretimi. Aynı orası gibi çalıştığım saat kadar ücret alacağım. Bir ihtiyacımız yok. Gönderdiğiniz para hala yerinde duruyor. Harcamak için daha fırsat bulamadık.''

Onun ardından Jimin aldı sözü. ''Dil öğrenmeye çalışıyoruz. Büyük bir çaba gösteriyoruz bunun için. Konsolosluktan bunun için yardım almaya başladık. Haftada 15 saat bizimle dil eğitimi yapacaklar. Bunun için gerçekten çok şanslıyız.''

''Siz zaten her zaman şanslı oldunuz.'' Dedi gülümseyen Yoongi. Arkadaşlarının iyi olduğunu gördüğü için içinde büyük bir rahatlık vardı. En azından birileri hayatını yoluna koymaya başlamıştı. En azından birileri mutlu olmaya başlamıştı.

''Başka bir büyük sıkıntımız var. Bu cidden büyük bir sıkıntı. Bunu halledebileceğimizi düşünmüyorum.'' Dedi yüzü düşen Jungkook.

Hobi sıkıntı kelimesini duyar duymaz hemen ilgi ile öne eğilmişti. Bir çözüm yolu bulmak ister gibi ağzını açmıştı ama Namjoon ondan önce davranmış ve ağzındaki cümleyi almıştı. ''Ne gibi bir sıkıntı?''

Jimin gözlerini kapattı ve derin bir iç çekti. ''Sizi özlüyoruz. Sizin yokluğunuz büyük bir sıkıntı teşkil ediyor bizim için. Yokluğunuz her an kendini fark ettiriyor. Biz bununla nasıl başa çıkacağımızı henüz öğrenemedik.''

Jungkook devam etti. ''Öğrenebileceğimizi de düşünmüyorum.''

''Eve geldiğimde evde ses arıyorum. Ev o kadar boş geliyor ki gözüme, daralıyorum. Duvarlar üzerime üzerime geliyormuş gibi hissediyorum. Oradayken ev boş kalsın diye düşündüğüm anları hatırlıyorum. Tanrım, ne kadar aptalmışım. Bu kadar özel olduğunuzu bilmiyordum çocuklar.'' Dedi. Gözlerinden akan bir damla yaşı silmek için küçük ellerini yüzüne götürmüştü. Ağlamak istemiyordu. Arkadaşlarını günler sonra gördükten sonra onların karşısında ağlamak istemiyordu. Onların kalbine de kendi kalbine çöken ağırlığı yüklemek istemiyordu.

''Bizim için de öyle. Evde büyük bir boşluk var Jimin. Bana yardım için sabah kalkan birileri yok. Sabah uyandırmak için şekilden şekle girdiğim birileri yok. Kimse senin gibi değil Jungkook. Kapıyı açtığımda bile hemen gözlerini açıyorlar.'' Dedi Hobi. Gözleri dolmuştu ama akmaması için büyük bir uğraş veriyordu. Umut dağıtan gülümsemesini sergilemek istiyordu arkadaşlarına.

''Artık neti bağlattığınıza göre böyle bir yokluk çekmeyeceksin Jimin. İstediğin her an görüşebileceğiz artık. Hem de böyle, yüz yüze.'' Dedi gamzelerini gösteren Namjoon.

''Öyle her istediği zaman aramasın canım. Saat farkını göz önünde bulundur Jimin. Bir daha böyle bir şey ile karşılaşırsam şimdiki gibi nazik olmam haberin olsun.'' Dedi Yoongi. Omzuna gelen küçük yumruk darbesini önemsememişti.

''Biliyor musun? Senin şu aksi büyükbaba tavırlarını bile özledim Yoongi. Gerçi kafam biraz rahat ama bana eskisi gibi laf sokan birileri olmayınca eksik hissediyorum kendimi.'' Dedi Jimin. Gülümsemiş ve utangaç bir tavır ile sevgilisine biraz daha sokulmuştu.

''Sen yeter ki iste yavrum. Aradığın an hemen yapıştırıveririm ben sana lafı.'' Dedi kıkırdayan Yoongi. O da çok özlemişti Jimin ile uğraşmayı. Bu hayatta en zevk aldığı şeylerden biri kesinlikle onunla uğraşmaktı. İtalya'dan döndüklerinde kesinlikle arada oluşan bu eksikliği kapatmak için elinden geleni yapacaktı.

''Jin hyung nasıl?'' diye sordu Jungkook. Karşılıklı gülüşmeler sona erdiğinde sormuştu sorusunu.

''İyi ya da olmaya çalışıyor. Ama seni çok özlediği gözler önünde Kookie. Eksikliğini hissediyor.'' Dedi Namjoon. İkili arasındaki bağdan haberi olan bir isimdi o da evdeki diğerleri gibi. Bu ayrılığın ikiliyi zorladığını biliyordu. Ama içi rahattı. Çünkü ikisinin de yanında tutunabilecekleri birer dal vardı. İkisini de çok seven sevgilileri kesinlikle bu durumda çok çabalıyorlardı.

''Ben de onu çok özledim. Onu da görmek istiyordum Tanrım, neden Dongmin denilen şerefsiz gene ortaya çıktı ki? Onu göreceğim diye sabahtan beri heyecanıma engel olamıyorum. Bugün saatler geçmedi. Bir kere arasam olmaz mı? Açmazsa bir daha aramam.'' Dedi Jungkook umutsuzca. Abisini deliler gibi özlemişti. Sesini duysa bile onun için yeterdi. İyi olduğundan haberdar olsa yeterdi onun için. Duyduğu sesi ile günlerce idare bile edebilirdi.

''Arama. Burada saat sabahın dördü neredeyse. Uyumuş olmalı.'' Dedi Jisoo. Bunu söylerken gözleri kapalı olsa da Yoongi'nin ağzından aldığını görebiliyordu.

''Evet arama. Sabahın olmasına az kaldı. Yatarken ararsın. Biraz daha sabret. Hem bu haksızlık olmuyor mu? Biz senin karşındayız, bizimle yetinsene.'' Dedi konuşan Yoongi. Bu söyledikleri ile kızın söylediği şeyi tasdik etmişti.

''Sizi de özledim ama sizi gördüm ve sizinle konuşuyorum şu an. Onu göremediğim için böyle.'' Dedi gülümseyen Jungkook. Ellerini iki yana kaldırmış ve olumsuz anlamda sallamıştı. Elbette diğerlerini de özlemişti ama hyungu onun için her zaman farklıydı.

''Hadi inandık diyelim.'' Dedi Hobi gülümserken. Konuşma birbirlerine sataşarak sürmüştü sonuna kadar. Doya doya özlem giderememişlerdi belki ama hepsi en azından daha huzurlu hissediyorlardı kendilerini. En azından iyi olduklarını biliyorlardı.

--

Sabah olduğunda yağmur bulutları kaplamıştı şehri. Bulutlar güneşin önüne geçmiş sıcak ışınlarının yeryüzüne inmesine engel teşkil ediyordu. Havada belli belirsiz bir yağmur sıcağı vardı. Sıcak rüzgar yazı getirmek ister gibi esiyordu. Taehyung kaldığı ikinci katta bulunan odasında ağaçların sallandığını görebiliyordu. Sabah beşte gelen hemşire ile uyanmış ve bir daha uyuyamamıştı. Ya da uyumak istememişti. Gözlerinde ilaçların verdiği ağırlık vardı ama o gözlerini kapatmayı reddetmişti.

Karşısında uyuyan sevgilisini izlemek her şeyden daha özeldi onun için. Her şeyden daha kıymetliydi. Jin sabaha karşı uykuya dayanamamış ve geceye gözlerini kapatmıştı. Koltukta oturuyor pozisyonda uyuyakalmıştı. Bir eli cebindeydi. Kafası koltuktan geriye doğru düşmüştü. Taehyung uyandığı ilk an gördüğü görüntü ile dudaklarını kıvırmış, bu görüntüye güzel gülümsemesini bahşetmişti. Sonra yüzündeki gülümseme solmuş ve yataktan ayaklarını çıkartıp kalkmıştı. Üzerindeki pikeyi eline almış ve sevgilisinin yanına yürümüştü. Sevgilisinin kafasını özenle daha normal bir konuma getirmiş ve eline aldığı pike ile sevgilisini sarmalamıştı.

Şimdi ise yatağında ondan tarafa dönmüş ve sevgilisinin uyuyan yüzünü izlemeye başlamıştı. Korkuyordu. İçinde büyük bir korku vardı. Hayat çok kısaydı. Ölümle burun buruna geldiği o an anlamıştı bunu. Aklında tek bir isim vardı o anda bile. Sevgilisini son bir kez daha göremeden gözlerini kapatmamıştı. Gözlerini son bir kez göremeden kapatmak istemişti. Omzunda sızlayan acıya rağmen aklındaki tek isim Jin olmuştu. O anda bile özlemle kıvranmıştı. Sevgilisinin elini bir daha tutamamanın korkusu ele geçirmişti kalbinin her tarafını. Onu yalnız bırakmanın acısı her zerresini kavurmaya başlamıştı. Kalbi acımıştı. Bu acının tarifi yoktu. Aniden giren sızı hiçbir tarife uymamıştı. Korkmuştu. Ölümüne korkmuştu. Sevgilisinin kendi haberini aldığında çekeceği acıdan korkmuştu. Ona yaşatacak olduğu acıdan korkmuştu. Onun güzel yüreğine böylesine büyük bir yük bırakmaktan ödü kopmuştu. Gülen gözlerine gölge düşürmekten korkmuştu.

Bir yanı deli gibi huzura ermişti. Taehyung bu iki tezatlık arasında kalmış gibiydi. Huzura ermişti çünkü sevgilisinin dudaklarının tadı hala dudaklarındaydı. Hâlâ tadını hissedebiliyordu. Sıcaklığı elinin altında gibiydi. Omzundan kollarına, göğsüne inen sıcaklık gibi değildi. Değdiği yeri yakan bir sıcaklıktı. Güzeldi verdiği his. Taehyung korkarken bu hissi sevmişti. En çok da buna şaşırmıştı o an.

Sevgilisinin gözlerini yavaş yavaş açması ile düşünceleri arasında çıktı Taehyung. Yüzüne düşen gülümsemeyi daha da büyük bir hale getirdi. Sevgilisinin uykulu gözlerine bakarken tanrıya bir kez daha şükretti. Kendine bir sans daha verilmişti. Taehyung tanrının verdiği hediyeyi, her gün sanki son günüymüş gibi yaşayacaktı. Sanki son kez sarılırmış gibi sıkı sılaya sarılacaktı sevgilisine. Sanki son kez öpüyormuş gibi öpecekti kadife dudakları. Sanki son kez tutuyormuş gibi daha sıkı kavrayacaktı yamuk parmakları. Sanki son kez dokunuyormuş gibi sevecekti sevgilisini.

"Ne zaman uyandın?" Diye sordu Jin. Üzerine örtülen pikenin nereden geldiğini anlamaya çalışır gibi bir hali vardı üzerinde. Koltukta dayandığı yerden doğrulmuş bir şekilde boynunu tutuyordu. O şekilde kaldığı yarım saat bile yeterli olmuştu boynunun tutulması için.

"Günaydın sevgilim." Dedi Taehyung yüzündeki kocaman gülümseme ile. Sevgilisine sanki son kez gülümsüyor gibi kocaman, en içten bir şekilde gülümseyecekti.

Jin sevgilisine baktı uzun uzun. Yine yeniden gözlerine bakabiliyor olmak kalbinin içine sıcak bir şeylerin akın etmesine sebep olmuştu. Kalbi Taehyung tarafından gelen gülümseme dalgaları ile sarılmıştı. Jin sevgilisine baktı uzun uzun. Sanki gözleri gözlerine son kez değiyormuş gibi. En içten gülümsemesini yolladı sevgilisine. "Günaydın bitanem."

"Boynun mu ağrıyor? Hemşireyi çağıralım mı?" Diye sordu Taehyung. Sevgilisinin boynundaki eline bakıyordu. Pişman olmuştu onu uyandırıp yanına yatırmadığı için. Ama kıyamamıştı ki uyandırmaya.

"Ağrım yok. Sen nasılsın?" Dedi Jin kafasını olumsuz anlamda iki yana sallarken. Oturduğu yerden kalkmış ve pikenin nereden geldiğini anlamıştı. Sevgilisine doğru atmış adımını ve pikeyi asıl sahibi ile buluşturmaya karar vermişti.

"Iyiyim, daha biraz önce gelip gittiler yanıma. Bir tane daha ilaç eklediler seruma." Dedi Taehyung. Uzandığı yerde doğrulmak için harekete geçmişti. Bu hareket ile omzu çok az bir şekilde acı vermiş ama Taehyung yüz ifadesini korumaya özen göstermişti. Artık sevgilisini endişelendirmek istemiyordu. Iyi olacaktı.

"Numarasını istediğin hemşire mi?" Diye sordu Jin. Tek kaşını kaldırmış bir şekilde sevgilisine bakıyordu. Elindeki pikeyi üzerine özenle örtmeye başlamıştı.

"Hmm, o konu demek. Bunu hallettiğimizi sanıyordum." Dedi Taehyung. Bu bir cümleden çok soru ifadesine benzemişti. Arkadaşları gittikten sonra sevgilisine dakikalarca dil dökmüştü. Kendine inandırıncaya kadar orta yerinden çatlamıştı. Ama belli ki bir işe yaramamıştı.

"Hasta olduğun için susuyorum. Henüz kapanmış değil, bilgine." Dedi Jin. Kalkan tek kaşını indirmiş ve yatağın üzerinde eğilmişti. Sevgilisinin alnına düşen saçlarını yamuk parmakları ile düzeltmişti. Sıcak alın ile kadife dudaklarını buluşturmuş onlar için küçük bizim için büyük bir öpücük vermişti.

"Bu şey mi demek oluyor?" Diye sordu Tae. Sevgilisi tarafından gelen öpücük ile dünden beri çektiği tüm ağrı sızı bir anda kaybolmuştu. Bir anda hayatına bir güneş doğmuştu. Günaydın öpücüğünü aldığına göre güne şimdi çok güzel bir şekilde başlayabilirdi.

"Ne demek oluyormuş?" Diye sordu Jin. Yatağın yanına oturmuş ve sevgilinin sol elini kendi elleri ile buluşturmuştu. Sevgilisinin elini kendi elleri arasına alırken bunu yapmayı alışkanlık haline getirmek için kendine direktifler vermeye başlamıştı.

"Hasta olduğum için bazı şeylere karşı korunma hakkım mı var?" Diye sordu Taehyung. Sol elinin parmaklarını sevgilisinin parmaklarına geçirmişti. Parmaklarına değen soğukluk kesinlikle çok sevdiği bir şeydi. Taehyung ne olursa olsun bu soğukluğun verdiği histen asla vazgeçemezdi.

"Bilmem, belki." Dedi Jin. Sevgilinin elinin üzerine okşuyordu. Taehyung'un ellerinin sıcaklığı onu kesinlikle şimdiden uyuşturmaya başlamıştı bile. Sanki ilk kez teni tenine değiyor gibi kalbi atağa geçmişti. Sanki ilk kez tutuyor gibi heyecan basmıştı yüreğini.

"Yani istediğim şeyleri yapacaksın?" Diye sordu Taehyung. Sevgilisinin elini kendine doğru çekmişti. Sevgilisinin soğuk ellerini kendi dudaklarına götürmüş ve üzerine sıcak bir öpücük bırakmıştı. Sevgilisinin eli üzerine gördüğü morluk ile yüzü düşmüş olsa da bunu sevgilisine belli etmeyecekti

"Istediğin şeylere bağlı. Biliyorsun hastane sınırları içindeyiz. Aklından hangi müstehcen düşünce geçiyor bir fikrim yok ama sadece hatırlatmak istedim." Dedi Jin. Sevgilisinin yüzündeki gülümsemeden tanıyordu onu. Onu o kadar iyi tanıyordu ki aklından geçen her ne ise Jin hepsini bir bir ortaya dökebilirdi. Bir de sevgilisinin hayal dünyası oldukça geniş olunca, Jin bu uyarıyı yapma ihtiyacı hissetmişti kendinde.

"Beni çok yanlış tanıyorsun sevgilim. Hiç de müstehcen düşünceler barındırmıyordum. Sadece sana biraz sarılmak istedim." Dedi Taehyung. Sevgilisinin elindeki morluğun üzerine bir öpücük daha koymuştu. Morluğu geçirmek ister gibi. Ona merhem olmak ister gibi.

"Omzun acıyacak bebeğim. Sen dur ben sana sarılırım." Dedi Jin gülümserken. Elini sevgilisinin elinden kurtarmış ve kocaman sarılmıştı sevgilisinin boynuna.

Kokusunu içine çekmek ister gibi burnunu sevgilisinin boynuna gömmüştü. Derin derin nefes çekmişti ciğerlerine. Onu bu kadar çok özlediğinin farkında değil gibiydi. Burnuna dolan mest eden koku tüm nüfusuna zerk etmişti.

Taehyung ise sağ kolu ile sarılmıştı sevgilisinin ince beline. Ona sıkı sıkıya sarılarak ayrı geçirdikleri zamanın acısını çıkarmak ister gibi bir hali vardı. Ona bu kadar yakın olmak kalbindeki kelebeklerin uçuşa geçmesine neden olmuştu. Sanki ilk sarılıyormuş gibi heyecan vardı yüreğinde. Son kez sarılıyormuş gibi büyük bir özlem vardı içinde.

Taehyung kısık sesi ile konuştu. Sesi kısık çıksa bile sevgilisinin kulaklarına gitmesinde zorlanmamıştı. ''Seni bu kadar özlediğimi bilmiyordum. Kaç saat kaldım içeride?''

Jin dudaklarını büzdü. ''Bilmem. Senin haberini aldığında zaman kavramının ne demek olduğunu unuttum. Zaman akmayı durdurdu. Etrafımdaki her şey sustu. Tek ses kalbimde yanan ateşin sesiydi. Kalbim alev içinde yanarken kendi çığlıklarım vardı kulaklarımda.'' Dedi. Gözlerini kapatmıştı. O anın ağırlığı yüreğine sanki tekrar doluyordu.

''Özür dilerim.'' Dedi Taehyung. Burnunu sevgilisinin beyaz boynuna gömmüş derin bir nefes çekmişti sevgilisi gibi. Kulaklarında sevgilisinin kalbinin sesi vardı. Onun kalbine bu ağırlığı yaşattığı için kendini suçlu hissediyordu. Ona bugünü yaşattığı içinden binlerce kez özür diliyordu.

''Şşh, özür dileme. Senin bir suçun yoktu ki. Senin hiçbir suçun yoktu.'' Gözlerinden akan bir damla yaş yanaklarına ulaştı. Sıcak yanakları üşümeye başladı yaşın etkisi ile.

''Sana bu olanları yaşatmak istemezdim. Ben çok korktum. Seni bir kez daha göremeyeceğim diye çok korktum. Seni duyamayacağım diye çok korktum. Varlığını hissetmesem ölürüm ben.'' Dedi Tae. Gözlerini kapatmıştı. Kolunu daha sıkı sarmıştı sevgilisinin beline. Bırakmak istemiyordu. Günlerce böyle kalabilirdi. Günlerce sevgilisini kolu arasında saklayabilirdi.

''Ben de çok korktum. Deli gibi korktum. Ama bir yerlerde biliyordum gitmeyeceğini. Biliyordum elimi bırakmayacağını. Ben sana daha doyamadım ki, sen beni nasıl bırakıp gidebilirdin? Ama geçti artık. Geçti. Sana öyle sıkı sarılacağım ki, nefes almakta güçlük çekeceksin.'' Dedi Jin. Gözünden akan diğer yaşa rağmen kocaman gülümsedi.

''Evet bitanem. Geçti artık. Ne olursa olsun, seni asla bırakmayacağım. Bana hep böyle güven olur mu? Bana her zaman böyle sarıl.'' Dedi Taehyung. Kolunu gevşetmiş ve sevgilisinin gözlerine bakabilmek için geri çekilmişti.

Sağ elini sevgilisinin yüzüne çıkartan Taehyung, sevgilisinin gözlerine baktı uzun uzun. İçini görmek ister gibi derin baktı sevgilisine. Özür dilemek ister gibi yoğundu bakışları. Jin sevgilisinin eline yüzünü bastırdı. Taehyung'un avuç içine bastırdı dolgun dudaklarını. Sevgilisini avuç içinden öptü.

Taehyung gülümserken çekti elini. Sevgilisinin morarmış elini aldı elleri arasına. Gözlerini soğuk elin üzerine getirdi. Morluğa değirdi bakışlarını. Kaşlarını çattı. Baş parmağı ile nazikçe okşadı moraran noktayı. ''Eline ne oldu?'' diye sordu.

Jin bunun cevabını verip vermeme konusunda tereddüt etmişti. Buna cevap vermek istemiyordu. Geçiştirmek de istemiyordu. Sevgilisi hemen anlardı neyin ne olduğunu. Doğruyu söyleyip onu da üzmek istemiyordu. Ne yapacağını bilemez halde gülümsedi. ''Önemli bir şey değil.'' Dedi.

''Önemli değil mi? Elinin üzeri komple morarmış. Ne olduğunu anlat bana.'' Dedi keskin bakışlarını sevgilisi ile buluşturmuştu Taehyung.

Jin utançla bakışlarını yere eğdi. Alt dudağını ısırdı ve derin bir nefes aldı. ''Sen ameliyattayken küçük bir şey oldu. Serum taktılar. O yüzden oldu.'' Dedi Jin.

Taehyung bakışlarını kendi koluna götürdü. Kendi teninde aynı morluktan yoktu. Kaşlarını şaşkınca kaldırdı. ''Bende yok ama. Yalan söylemiyorsun değil mi?'' diye sordu.

''Hayır söylemiyorum tabi ki de. Neden böyle olduğunu bilmiyorum. Sanırım derinin altına kaçmış kan.'' Dedi Jin. Eline bakarak konuşmuştu.

''Neden taktılar serumu?'' diye sordu Taehyung. Sevgilisi ile göz temasını bozmamak için kafasını onun gözlerinin önüne koymuştu. Bir anını bile ona bakmadan geçirmek istemiyor gibiydi.

''Sakinleştirici vermişler.'' Dedi Jin. Yine utanç ile yere bakmıştı.

Taehyung gözlerini kapattı ve derin bir nefes verdi. Jin'in elini kendi dudaklarına götürdü. Küçük bir öpücük verdi morluğun üzerine. Ardından sevgilisinin yüzüne çıkardı elini. Jin'in yanağını okşarken konuştu. ''Tanrım, ben çok özür dilerim.''

''Tamam, özür dileme. Alt tarafı bir serum. Bir şey olmadı. Sapa sağlam yanındayım işte. Tıpkı senin benim yanımda olduğun gibi.'' Kocaman gülümsedi Jin.

Taehyung da gülümsedi sevgilisi gibi. Sevgilisin koluna indirdi elini. Onu kendine doğru çekerken yatakta farklı bir tarafa doğru kaymaya başlamıştı. Jin şaşkın bir şekilde gözlerini açmıştı. Sevgilisinin ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu. ''Ne yapıyorsun?'' diye sordu. Onun çekişine karşı koymuyordu.

''Yanımda uzan. Daha saat erken. Birkaç saat uyuyalım birlikte.'' Dedi Taehyung. Jin sevgilisinin hasta olmasına rağmen eksilmeyen gücüne hayret ediyordu. Nasıl bu kadar güçlü bir şekilde çekebilirdi ki?

''Hastanedeyiz ve sen hastasın. Unuttun sanırım. Senin yalnız başına uyuman gerekiyor.'' Dedi Jin. Oturduğu yerden kalkmış bir şekilde sevgiline bakıyordu. Kolu hala sevgilisinin elleri arasındaydı.

''Tamam ben de demedim ki şey yapalım diye. Sadece uyuyalım istiyorum. '' dudaklarını büzdü Taehyung. Jin kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı. Onun yanında yatıp ameliyat yerine zarar vermek istemiyordu. Beraber uyuduklarında hep sakat bir şekilde uyanıyorlardı. Şimdi Tae iyice sakat bir durumdayken Jin bunu kabul edemezdi.

Taehyung onun bu tavrına rağmen yineledi sorusunu. ''Hadi ama. Ben hasta bir insanım ve benim istediğimi yapmak zorundasın Jin. Alt tarafı sarılıp uyuyacağız.''

Jin dudaklarını yaladı ve derin bir nefes verdi. Kafasını bir kez daha olumsuz anlamda sallarken konuşmuştu. ''Sevgilim, bak senin iyiliğini düşündüğüm için gelmiyorum. Omzuna zarar gelebilir. Yoksa ben de seninle sarılıp uyumayı çok istiyorum.'' Kolunu sevgilisinin elinden kurtarmış ve ellerini sevgilisinin yüzüne çıkarmıştı Jin.

''Bak işte sen de istiyorsun. Hem ben put gibi yatar put gibi kalkarım. Yemin ediyorum omzuma bir şey olmayacak. Bak cidden söz veriyorum.'' Dedi sevgilisine dolu gözler ile bakan Taehyung. Ona sarılmak şu an istediği tek şeydi.

Jin derin bir nefes bıraktı küçük hastane odasına. Gözlerini kapattı ve birkaç saniye düşündü. Sevgilisini o da deli gibi özlemişti. Yanına yatacaktı. Ama uyumayıp onu izleyecekti. Uyumasına gerek yoktu. Ona zarar gelmemesi için nöbet tutacaktı. ''Bilmem mi? Put gibi yatar, put gibi kalkarsın. Pekala, kay kenara.'' Dedi.

Taehyung kocaman gülümsedi ve sevgilisinin üzerine örttüğü pikeyi açtı. Yatakta kenara doğru kayarken Jin onun açtığı noktaya oturmuştu. Hafif bir şekilde sevgilisinin yanına uzanmıştı. Pikeyi ikisinin üzerine örterken odanın kapısı bir hemşire tarafından açılmış; ikili far görmüş tavşan gibi hemşireye bakakalmışlardı.

Hemşire şaşkınca ağzını açmış ikiliye bakarken, elinde tuttuğun kahvaltıyı masaya koymuş ve konuşmaya başlamıştı. ''Beyefendi, bu koltuk siz burada uyuyun diye var. Bu yatak hastalar için. Hastanın omzunda bir kurşun yarası var dikkatinizi çekerim. İner misiniz oradan?'' demiş ve Jin uzandığı yerden kalkıncaya kadar odadan çıkmamıştı.

Jin hemşirenin kapattığı kapının arkasından bakarken Taehyung gülmemek için dilini ısırmaya başlamıştı. Jin ise utanç ile başını yere eğmiş kendine küfür ediyordu.

Taehyung daha fazla gülmesini bastıramadı ve odanın içine küçük ama şiddetli bir kahkaha bıraktı. Jin sinirli bakışlarını sevgilisine gönderdi. ''Taehyung, gülme.'' Ama bu Taehyung'un gülmesini durdurabileceği bir şey değildi.

--

Akşam olmuş yine bir gün daha batmıştı şehrin üzerinde. Akşamüzeri gelen doktor Taehyung'un artık eve çıkabileceğini söylemiş ve hastaneden çıkabilmesi için taburcu işlemlerine başlamıştı. Jin ve Hobi taburcu olmak için işlerini hallederken; Jisoo kardeşinin yanında kalmış ve kardeşinin toparlanması için yardımcı olmuştu. Doktor birkaç gün sol kolunu kullanmaması hakkında Tae'yi uyarmıştı.

Eve gelen gençler Tae'yi salondaki koltuklardan birine yatırmışlar ve akşam yemeği için mutfağa girmişlerdi. Mutfakta Hobi'ye yardım için Jisoo koşmuş ona ne söylenir ise yapmaya başlamıştı. Bu evde kalması hiç değilse birkaç işine yarasın diye Hobi, Jisoo'ya günlük yemek yapımında bir şeyler öğretmek için yanına almıştı. kız evde kaldığı süre boyunca Hobi'den ve diğerlerinden birkaç şey öğrenecek ve eve gittiğinde en azından kendine birkaç şey hazırlayabilecekti.

Yoongi ise bugün okulda tuttuğu notları toplamak için odasına gitmiş, Jin'in girmediği ders notlarını ona vermek için hummalı bir çalışma başlatmıştı. Kendisi çok düzenli bir öğrenci olmadığı için notları farklı farklı yerlere dağılmış, hepsini bir araya toplamak adına elinden geleni yapmaya başlamıştı.

Namjoon ise ona verilen çamaşır asma görevi üzerine banyoya gitmiş, yıkanan çamaşırları makinadan çıkarmak için deli bir uğraş içine girmişti. Daha önce çamaşır makinası görmemiş olan masum joon, makinanın kapağını nasıl açacağını bilememiş ve makinanın kapağını kırmıştı. Bunu söylemekten deli gibi çekinse de Jin'in yardımı ile konuyu diğerlerine bildirmişti. Şimdi ise bir yandan yıkanan çamaşırları asıyor bir yandan ise servisi aramak ile uğraşıyordu.

Taehyung ile Jin arayan Jungkook ve Jimin ile konuşuyorlar durumu en basit bir şekilde anlatmaya çalışıyorlardı. Jungkook abisini aramak için bu saate kadar beklemiş, sonunda işleri olmadığına kanaat getirip yanında uyuyan Jimin'i uyandırmış ve ikiliyi aramak için harekete geçmişti. Bir telefona takılan kulaklık yardımı ile ikili karşılıklı konuşmayı sürdürüyorlardı.

''İyisin dimi Tae?'' diye soran Jimin'in sesi telefonun diğer ucundan hala uykulu bir şekilde geliyordu. Aradaki saat farkı diğerlerini gerçekten zorlayacak durumda olacaktı.

''İyiyim Jimin. Cidden iyiyim. Bu aramanın başından beri üç oldu sorduğun. Bir şeyim yok. Olsaydı herhalde doktor çıkarmazdı dimi?'' dedi Taehyung. Elindeki kumandayı evirip çevirmiş, yanlışlık ile açılan televizyonu kapatmak için başka bir uğraşın içine girmişti.

''Biz iyiyiz. Gerçekten iyiyiz. Siz nasılsınız?'' diye sordu Jin. Kardeşinin sesini sonunda duyabildiği için şükrediyordu. Bu iki gün içinde tanrı ne de çok hediye vermişti ona. İlk adaman intikamlarını almışlardı, ikinci olarak sevgilisi sağ salim yanındaydı, son olarak ise kardeşinin sesini duyabiliyordu.

''İyiyiz hyung biz de. Sesinizi duyduğum için o kadar rahatladım ki anlatamam. Yoongiler söylediğinde aklımı kaçırıyorum gibi hissettim. Bu çocuk hiç akıllanmayacak mı?'' diye sordu Jungkook. İçine soğuk suların serpilmesi ile daha huzurlu hissediyordu kendini. En azından iş başı yaptığında aklı başka yerlerde olmayacaktı.

''Bundan sonra mecbur akıllanacak. Ettiğini buldu amına koduğumun şerefsizi.'' Dedi konuşan jin. Çok sık küfretmezdi. Ama ediyorsa çok haklı bir sebebi olurdu. Ki bu sebep hiç de yadsınacak bir sebep değildi.

''Aldılar dimi onu içeriye?'' diye sordu masum bir şekilde Jimin. Arkadaşına yapılan şeyi içine sindirememişti. Kore'de olsaydı o pisliğin ağzını yüzünü dağıtmak için geç kalmazdı. Göründüğü kadar narin biri değildi Jimin.

''Aldılar. Daha mahkeme olmadı ama büyük ihtimalle hapis cezası alır. Kefaret ile kurtulmasına engel olmak için elimden ne varsa yapacağım.'' Dedi dişleri arasından. Bu olayın peşini bırakmayacaktı. Ne olursa olsun sevgilisinin hastaneden harcadığı her dakikanın her saniyenin hesabını soracaktı.

''Nasıl oldu bu Taehyung?'' diye sordu Jungkook. Orada olup da engel olabilme ihtimali vardı. Bu ihtimalin elinden kayıp gitmesi hakkında kendini oldukça suçlu hissediyordu.

Taehyung polise verdiği ifadeyi yineledi. ''Okula girmek üzereydim. Kulağımda kulaklıklar vardı. Birinin beni dürttüğünü hissettim. Arkamı döndüm ve o pislik ile karşı karşıya geldim. Hani sigara içmek için bir alan var ya orada bekliyormuş. Kulaklıklarımı çıkardım. Aşağı inme gereksinimi bile duymadım. Bu salak salak konuşmaya başladı. Neymiş efenim benim elimin ne kadar uzun olduğu önemli değilmiş, istediğini benden almak için beni öldürmesi gerekse bile yapacakmış, ben kimmişim, ne idüğü belirsiz olan insanlar canını sıkıyormuş bilmem ne. Bu salak belinden silahı çıkardı bana doğrulttu bir anda. Ne olduğunu anlamadan birkaç dakika baktım. Anlamaya çalıştım. Bu salak belli ki iyice kafayı sıyırmış dedim, dememle birlikte bir silah sesi duyuldu tam arkamdaki kapıya isabet etti. Cam kapı büyük bir sesle kırıldı. Arkamı dönüp kapıya baktım önüme döndüm bir ses daha. Omzum acımaya başladı bir anda. Zaten silahın etkisi ile geriye savruldum ve dengemi kaybedip merdivenlerden düştüm. Bu salak öldüğümü falan sandı herhalde bastı gitti. Sonrası etrafıma toplanan insanlar, hocalar. Etrafta dolanan güvenlikler, gelen ambulans vesaire işte. Olay bundan ibaret.'' Dedi Taehyung. Çenesini kaşımış ve kafasını sevgilisinin omzuna koymuştu. Olayı sanki tekrar yaşıyormuş gibi hissetmişti kendini.

''Tam bir şerefsiz ya.'' Dedi konuşan Jimin. Sesi hala uykulu geliyordu diğerlerinin kulaklarına.

Taehyung ve Jin onun söylediği bu şeye o kadar çok katılmışlardı ki birbirlerine bakıp gülümsemişlerdi. Jin arkadaşının sesindeki uyku tınısını fark etmiş ve konuşmuştu. ''Neyse hadi siz biraz uyuyun da günün devamında halsizlik çekmeyin. Zaten net işi hallolmuş, yine konuşuruz.''

''Peki o zaman dikkat edin kendinize. Diğerlerine onları sevdiğimizi söyleyin.'' Dedi Jimin tekrar konuştuğunda. Telefon kısa zaman içinde kapanmıştı. Jin oturduğu yerden kalmış ve sevgilisinin uzanmasını sağlamıştı.

''Sen de biraz uzan. Yemek olunca yeniden ayaklanırsın.'' Dedi Jin mutfağa doğru gitmek için harekete geçmişti.

''Hiç uzanmasın. Oldu zaten yemek.'' Dedi Hobi. Haşladığı makarnaları süzmeye başlamıştı.

Taehyung uzanmaktan vazgeçmiş ve televizyonu açma kararı almıştı. Ama salona giren Yoongi onun elindeki kumandayı almış ve açılmasını engellemişti. Sehpanın üzerinde bulunan Tae'nin telefonu almış ve eline tutuşturmuştu. ''Bu ay elektrik faturası tuzlu gelmiş. Biraz frenleyelim kendimizi.'' Demiş ve elindeki tomar kağıt ile birlikte mutfağa geçmişti o da.

Elleri saçlarında bir şekilde salona giren Namjoon derin bir nefes vermişti. ''En yakın servisi haftaya hafta içinde göndereceklermiş.''

''Ne!? Benim yıkamam gereken daha ne kadar şey var haberin var mı senin? Biraz dikkatli olsan ölürsün dimi?'' demişti isyan ile konuşan Hobi. Süzdüğü makarnaları kıza uzatmış ve tenceredeki sosun içine koymasını istemişti.

''Çok da abartılacak bir şey değil. Benim evimde de makina var. Oraya götürür, orada hallederiz.'' Dedi Hobi'nin uzattığı makarnaları alan Jisoo. Bu evin bir parçası gibi hissediyordu artık. Bu evde olmak, bu insanlar ile olmak nedensizce onda tamamlanmış bir his oluşturuyordu.

''Benim güzel sevgilim, sevgilisi için çözüm mü üretiyormuş!?'' Dedi sesini olduğundan daha ince çıkarmayan Namjoon.

Onun bu sesi evdeki tüm bakışların ona dönmesine neden olmuştu. O kadar olmamıştı ki bu ses onda evde bir infial kopmuştu sanki. Jin içtiği suyu dışarıya püskürtmüş, Taehyung kaşlarını çatmış arkadaşına çevirmişti bakışlarını. Jisoo ise elindeki makarnaların birazını ocağın üzerine dökmüştü. Daha önce ondan böyle bir şeyi duymamış olmak büyük bir şaşkınlık yaratmıştı evin içinde.

Gözlerini deviren Yoongi arkasına doğru dönmüş ve yüksek sesi ile konuşmuştu. ''Yapma!!'' işaret parmağını ona doğru sallamıştı. ''Yapma! Sana zerre kadar yakışmıyor.''

Onun söylediğine gülen Taehyung kafasını sola yatırmış ve telefonun ekranına geri çevirmişti bakışlarını.

''Bence de. Eski seksi beyinli sevgilim olarak kal.'' Dedi Jisoo. Ocağın üzerine döktüğü makarnaları toplamaya çalışıyordu.

''Bu ne?'' diye sordu Jin. Siyah tezgahın üzerinde duran kağıdı ellerine almış ve evirip çevirmeye başlamıştı.

''Ha o mu? Mahkeme kağıdı. Tarihi ve saati hatırlatmak için gönderilmiş.'' Dedi Hobi. Konuşurken kafasını çevirmeden konuşmuştu.

''Sonunda bitiyor.'' Dedi kız. Makarnaları tencerenin içine koymuş ve sos ile iyice karışması için karıştırmaya başlamıştı.

''Evet bitecek. O mahkeme bizim için yeni bir milat olacak.'' Dedi Namjoon. Eski ses tonuna dönmesi evdeki herkesi sevindirmişti.

''Bugüne kadar çektiğimiz tüm çile bitecek. Bilinmezlikler son bulacak. Yaşadıklarımız artık duracak. Tanrım kendimi o kadar rahatlamış hissediyorum ki.'' Dedi Yoongi. Masadan ayağa kalkmış ve sevgilisine servis tabaklarını uzatmaya başlamıştı.

''Bizim için artık hayal olmaktan çıkacak. Gerçekler gün gibi su yüzüne çıktı. Artık herkes hak ettiği hayatı yaşayacak. Bundan daha güzel bir haber olabilir miydi bilmiyorum. Ama kendimi duygulanmış hissediyorum gençler. Gerçekten her şey sona ererken kendimi huzurlu hissediyorum. Sonunda bitecek olması beni o kadar rahatlatıyor ki, bir tüy gibi hafifim sanki.'' Dedi Jin. Eline kendinin ve sevgilisinin tabağını almış salona doğru yürümüştü.

İçinde büyük bir rahatlık vardı. Her şeyin sonuna gelmiş olmak onun için paha biçilemez bir şeydi. Bugüne kadar yaşanılanların hepsinin hesabının sorulacak olması, bir şeyleri başarabildiğini göstermişti. Bu olay onları sandıklarından daha çok büyütmüş gibiydi. Sanki herkes kendi benliğine kavuşmuştu.

Asıl büyüklerini, kendi benliklerini aldıklarını mahkeme sonunda fark edeceklerdi.

Evet arkadaşlar, bir bölümün daha sonuna geldik. Bu bölüm geç oldu çünkü bazı sebeplerim var. Birkaç gündür internet ile ilgili bir sıkıntı çekiyorum. Yazdığınız şeylere cevap veremedim. Bu yüzden kendimi suçlu hissediyorum. Bu aksilik için hepinizden canı gönülden özür diliyorum. 😔😔🙈🙈

Sürç-ü lisan ettiysem affola. 😇🙈😇🙈😇

Umarım beğenerek okursunuz. Hepinize keyifli okumalar, keyifli dakikalar diliyorum. Sizi seven yazarınız.😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍

Continue Reading

You'll Also Like

13.2K 2.1K 22
Bu size ilk aşık oluşum değil, bilirsiniz...
152K 16K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
2.1K 158 7
" Her koşulda sever misin beni? " " Her koşulda yanındayım yetmez mi?
36.9K 3.4K 20
Xiao Zhan bir sabah haberleri açtığında 3 yıl önce Çin'de bıraktığı, terk ettiği nişanlısını ve onun varlığından yeni haberdar olduğu oğlunu görmüştü...