FRIENDS🦋🍀🌈

By tjsunnyday

159K 10K 6.6K

Onlar kimsenin birbirine yakın olmadığı kadar yakın olan arkadaşlardı. Ya da öyle sanıyorlardı. Birbirlerine... More

TANITIM
BAŞLANGIÇ
1.bölüm
2.bölüm
3.bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.bölüm
7.bölüm
8.bölüm
9.bölüm
10.bölüm
11.bölüm
12.bölüm
13.bölüm
14.bölüm
15.bölüm
16.bölüm
17.bölüm
18.bölüm
19.bölüm
20.bölüm
21.bölüm
22.bölüm
23.bölüm
24.bölüm
25. bölüm
26. bölüm
27.bölüm
28. bölüm
29.bölüm
30.bölüm
31.bölüm
32.bölüm
33.bölüm
34.bölüm
35.bölüm
36.bölüm
37. bölüm
38.bölüm
39.bölüm
40.bölüm
41.bölüm
42.bölüm
43.bölüm
44.bölüm
45.bölüm
46.bölüm
47.bölüm
48.bölüm
49. bölüm
50.bölüm
51.bölüm
52.bölüm
53.bölüm
54.bölüm
Bölüm Değil..
55.bölüm
56.bölüm
57.bölüm
58.bölüm
59.bölüm
60.bölüm
61.bölüm
63.bölüm
64.bölüm
65.bölüm
66.bölüm
67.bölüm
68.bölüm
69.bölüm
70.bölüm
71.bölüm
Bölüm Değil
72.Final

62.bölüm

1.7K 82 139
By tjsunnyday

Akşama doğru çöken kasvetli bulutlar kendilerini iyi iyiye hissettirmeye başlamışlardı. Bulutların taşıdığı yağmur sanki büyük bir kuvvetle yeryüzüne inecek gibiydi. Gök gürültüsü bunu haber edermiş gibi ardı ardına kükrüyordu. Bu ses birilerini korkutmaya yetecek nitelikteydi. Sesten ürperen insanlar evlerine çekilmiş gibi bomboştu sokaklar.

Eve giren ikili ellerindeki kağıtları bir köşeye istiflemişlerdi. Üst üste koyulan kağıtlar, açık camdan gelen rüzgar ile her an dağılacakmış gibi görünüyordu. Hobi kağıtların üzerine sevgilisinin tuğla kadar kalın olan hukuk kitaplarından birini koymuş ve mutfaktaki işine geri dönmüştü.

Yoongi bilgisayarın başında diğerleri gelmeden ödevine konsantre olmuştu. Ödevi vardı ve lanet olası bir şekilde yeniden son günlere bırakmıştı. Bu huyundan deli gibi nefret ediyor olsa da üşengeçliği artık ket vurulabilecek seviyeye gelmişti. Telefonuna gelen bildirim sesi ile ayaklandı Yoongi. Mutfağa sevgilisinin yanına doğru yürüdü. Elindeki telefonu gösterirken konuştu.

''Yarın öğlen saatlerinde orada olmamızı istiyorlar.'' Dedi. Ellerini eşofmanının cebine sokmuş, yemek ile uğraşan sevgilisine dikmişti gözlerini.

Hobi mutfakta bir melek misali oradan oraya uçuyor, gelecekler için yemekler hazırlıyordu. Sevgilisinin ona seslenmesi ile yüzünü ona çevirmiş ve kocaman gülümsemesi ile konuşmuştu. ''Tamam tatlım gideriz.'' Sevgilisinin yanına doğru ilerlemiş ve beyaz yanakları kırmızı rengine sokmak için parmakları arasına almıştı.

Yoongi sevgilisi tarafından sıkılan yanağının üzerine koydu avuç içini. Neden bu denli heyecanlı olduğunu bilmiyordu. Neden bu kadar mutlu göründüğünü anlamamasına rağmen onun adına gerçekten çok mutlu hissediyordu kendini. ''Hobişim, yüzündeki güllerin sebebini öğrenebilir miyim?'' diye sormuştu. Masaya oturmuş ve sevgilisini izlemeye başlamıştı. Onu böyle görmeyeli uzun zaman olmuştu ve özlemişti.

''Aslında diğerleri gelince söyleyecektim ama madem merak ettin sana önden söyleyebilirim.'' Dedi. Ellerini birbirine vurmuş ve bir melek edası ile yeniden sevgilisinin yanına konmuştu. Sevgilisinin yüzünü elleri arasına almış ve dudaklarına narin ve küçük bir öpücük bırakmıştı. Sevgilisinin dudaklarından yeniden içen Yoongi, bu tadı özlediğini hissetmişti. Dudakları ayrıldığında Yoongi dili ile yaladı dudaklarını. Daha fazla tatmak ister gibi. ''Bugün SNS hesabımdan Jimin'e ait bir mesaj geldi. Ev işleri ile uğraştıklarını, interneti bir türlü ayarlayamadıklarını yazmış. Bir kafeye gidip wifi ağına bağlanıp mesaj atmış. Hepinizi çok özlemiş ve hepinizi kocaman öpüyormuş.'' Dedi yeniden konuştuğunda.

Yoongi gözlerini kocaman açmış bir şekilde dinliyordu sevgilisini. Mutluluğunun sebebi arkadaşları olmasına memnundu. O da en az sevgilisi kadar merak etmişti İtalya'daki arkadaşlarını. Bu gelen haber huysuz yüzünün gülmesine neden olmuştu. ''Öyle mi?'' diye sordu heyecan ile.

Hobi kafasını olumlu anlamda sallarken sevgilisinin dudakları üzerine küçük bir buse daha kondurmuştu. Yoongi'yi bu kadar özlediğini bilmiyordu.

Yoongi sevgilisinin geri çekilmesi ile ayağa kalktı. Kollarını dirseklerine kadar sıvadı ve sevgilisine yardım için işe girişti. Yüzünde gülümseme varken yeniden konuştu. ''Jimin yeniden mesaj attığında söyle ki, daha fazla mesaj atsın. Sen ondan her mesaj geldiğinde beni öpecek isen ben onları beklemeye razıyım.'' Hobi sevgilisinden duyduğu şey ile yeniden kocaman gülümsedi. Sevgilisinin omzuna omzu ile vurduktan sonra işine kaldığı yerden devam etti.

--

Jisoo çalan telefonu ile parmaklarını ayırdı sıcak ellerden. Namjoon ona gözlerini kısıp bakmıştı. Gelen arama ile yüzü düşen Jisoo midesi bulanır gibi bir ifade oturtmuştu yüzüne. Bu ifade arayan ismin kim olduğu hakkında oldukça büyük bir ipucu vermişti Namjoon'a.

Kız önden yürümek için adımlarını hızlandırdı. Artık adamdan gelen aramaları cidden rahatsız edici bulmaya başlamıştı. O her aradığında sevgilisinden ayrılmak zorunda kaldığı için bile iyi dileklerini adama iletebilirdi. Kız oflayarak açtı telefonu.

''Efendim.''

Telefonun diğer ucundan gelen ses yorgundu ve pürüzlüydü. Kız yaşlı adamın bu toplantıya kendini verdiğini çok iyi biliyordu. Yaşlı adam emekliye ayrılmadan önce son bir kez daha adını duyurmak istiyordu. Jisoo adamın adının duyulması fikrine bu yüzden bu kadar sıcak bakıyordu. ''Jisoo, buluştuğunuz kız kimdi?''

''Şimdi de takıldığım insanlara mı karışır oldunuz?'' diye sordu. Sesi her zaman olduğu gibi soğuktu. Her zaman olduğu gibi buz yüklüydü. Adamın nefes alıp vermesinin sesi bile midesinin bulanmasına sebepken nasıl sıcak tutabilirdi ki?

''Jisoo, benimle oyun oynama. Kimdi o kız?''

Derin bir nefes verdi kız. Aklının en çalışması gereken zamanda tıkırtılar duyulması normal değildi. Bu kadar yaklaşmışken hedefe bu kadar kolay yenilemezdi. ''Arkadaşım.'' Dedi.

''Arkadaşın olduğunu görebiliyorum. Neden o kız ile buluştunuz?'' diye sordu, yine mide bulandıran ses.

Jisoo dudaklarını birbirine bastırdı. ''O kız ile Taehyung'un arasını yapmaya çalışıyorum.'' Deyiverdi bir anda.

''Bunu neden yaptığını sorabilir miyim peki?'' dedi telefonun diğer tarafından gelen ses.

''Çünkü Taehyung'un eğilimi konusunda bazı şüphelerim vardı. Bu şüpheleri gidermenin en iyi yolu ona kız ayarlamak diye düşündüm.'' Dedi kız. Arkasına dönmüş ve kendini izleyen üç çift endişeli göz ile karşılaşmıştı. Kız onu izleyen endişeli gözlere gülümsedi.

''Seokjin neden yanınızdaydı?''

Kız yeniden dudaklarını birbirine bastırdı. ''Taehyung'un, Seokjin'den hoşlandığını düşünüyorum.'' Dedi. Arkasına dönünce yeniden sırıtmıştı.

''Bu Dongmin meselesi bu yüzdendi değil mi?'' diye sordu yaşlı adam. Telefonun diğer ucundan genzini temizlemişti. Gelen ses kızın bir kez daha midesinin bulanmasına neden olmuştu.

''Evet. Size onu sormak istiyordum. O meseleyi ne yaptınız?'' diye sordu kız. Merak ediyordu. Kardeşine bu konu hakkında soru sormak da istemiyordu. Bunu öğrenebileceği tek insan yaşlı adamdan başkası değildi.

''Dongmin bir daha ona bulaşamaz. Bunu yapmaya cesaret dahi edemez.'' Dedi adam büyük bir gurur ile.

Jisoo yaşlı adamın çocuğa bir şey yapmasından korktu. Tamam, o da zerre kadar sevmiyordu bu ismi. Ama sonuçta o da bir candı. ''Ne yaptınız?'' diye yineledi sorusunu.

''Bir şey yapmadım. Sadece ailesinin kimseye söyleyemeyeceği bazı sırlarını öğrendim. Onu sizden uzak tutmak sandığımdan daha zor olmadı.'' Dedi adam. Yine sesinde aynı gurur yüklüydü.

Jisoo derin bir nefes verdi ve adamın yolunda gitmeyen bir şeyleri çakmasına izin vermek istemedi. Adamın eline verebileceği bir bilgi aramaya başladı zihninde. Ne söylerdi de, adamı bu işin sonuna kadar onlardan uzakta tutardı? ''Ben bir şeyler öğrendim. Size bunları anlatmak için doğru zamanı bekliyordum. Ama siz benim aramamı sabredemediniz, yine ve yine. O halde şimdi anlatmamın bir sakıncası yok.'' Dedi kız. Tek derdi adamı onlardan sadece birkaç gün daha uzakta tutmaktı. Sadece birkaç gün daha zaman kazanmaktı.

''Neler öğrendin?'' diye sordu yaşlı adam. Sesi biraz önceye nazaran daha kısık ve daha heyecan ile çıkıyordu. Adamın evde olduğuna yemin edebilirdi Jisoo. Evde herkesten gizli saklı konuştuğuna yemin edebilirdi.

''Jin'in ve Namjoon'un kan grupları Arh+. Fakat Taehyung'un Brh+.'' Dedi kız gururla. Nereden aklına geldiği belli olmayan bu fikrin adamı bir süre işin dışında tutacağına emindi.

''Bu ne demek oluyor?'' diye sordu yaşlı adam. Kız adamın bu cahilliği karşısında gözlerini devirmeden edemedi.

''Sizin kan grubunuz Arh+ değil mi?'' diye sordu. Lise anlarından kalan bu bilginin bir gün işine yarayacağını bilmiyordu. Kız hafızasına gururlarını yükledi.

''Evet.'' Diye cevapladı adam onu. Sesinde şaşkınlık vardı.

''Bu demek oluyor ki, Taehyung sizin oğlunuz olamaz. Seçenekleriniz ikiye sınırlandı.'' Dedi gurur ile. Adamın buna dikkat etmediğine adı gibi emindi. Erkeklerin bu ayrıntılara dikkat etmediğini biliyordu. Bunu daha dün tecrübe etmişti. Eğer ki Namjoon adamın oğlu ise, elbette ki ister istemez babasından bazı özelliklerini alacaktı.

''Sen ciddi misin?'' diye sordu heyecanı ile. İlk başta yüksek çıkan sesi, sonlara doğru kısılmıştı.

''İsterseniz kendiniz araştırın. Aynı sonuca ulaşacaksınız.'' Dedi. Kendine güvenerek konuşmak her zaman olumlu sonuçlar doğururdu. Kız bunu daha önce deneyimlemişti.

''Pekala, bu çok iyi oldu. Çok iyi oldu Jisoo.'' Dedi adam. Yaşlı adamın kendi sesine hakim olamadığı o kadar belliydi ki, kız kendini tutamasa gülecekti. Arkasına döndü ve önünde baş parmağını kaldırdı. Bu diğerlerine bir sorun yok demenin başka bir hali gibiydi.

--

Kapının şifre sesi ile kafasını kapıya çevirdi Yoongi. Aramalarının üzerinden henüz yirmi dakika geçmişti. Daha henüz sofrayı tam anlamı ile hazırlayabilmiş değillerdi. Yoongi tabakları yerleştirirken, Hobi ellerini havluya kurulayarak kapıya doğru gitmişti.

''Hoşgeldiniz. Deli gibi merak ediyorum, nasıl geçti?'' dediğinde kollarını açmış kızı bekliyordu.

Kız üzerindeki ceketi portmantoya astı ve Hobi'ye kısa bir sarılma verdi. ''Hoşbulduk. Nefis kokular geliyor.'' Derken gülümsemişti kız.

''Teşekkür ederim.'' Dedi Hobi. Ayakkabı dolabını açmış ve kıza bir tane terlik vermişti.

Taehyung kolundaki çantayı tekli koltuğun üzerine koymuş ve mutfağa doğru yürümüştü. Masadaki yerini alırken yanındaki sandalyeyi sevgilisine vermek için eliyle tutuyordu.

Eve girer girmez banyoya giden Jin mutfağa geçmiş ve sevgilisinin tuttuğu sandalyeye oturmuştu. Islak ellerini pantolonuna kurulamıştı. ''Ne yaptınız?'' diye sordu hala tezgahta bir şeyler ile meşgul olan arkadaşına.

''Bir kırtasiyeye gittik. Belgelerden toplan 50 kopya çıkardık.'' Dedi Yoongi. Elinde tutuğu kapaklı porselen tabağı masanın ortasına koymuştu. Kapağının açılması ile mutfağın yemek buharı ile kaplanacağı belli gibiydi.

''50 kopya mı? Biraz fazla değil mi bu?'' diye sormuştu masanın başına gidip oturan Namjoon. O kadar çok acıkmıştı ki çubuklarını hemen pilav kasesine daldırmıştı.

''Artmadıkça yetmez.'' Dedi kız. Namjoon'un çaprazına oturmuş ve kollarını sıvamıştı. Yemek onun hayatının en güzel yerini oluşturmaktaydı. Kendini bu kadar özel bir şeye tam hazırlamalıydı.

Namjoon sevgilisine baktı ve gülümsedi. Onun bu sözleri kendini gururlu hissettiriyordu. Sanki sevgilisi bilge bir insanmış gibi bir izlenim uyandırıyordu onda. Bir de her an öğrenmeye aç bir insan olduğu için yeni cümleleri kafasına not ediyordu. Bu sözleri öğrenmek cidden hoşuna gidiyordu.

Kendi pilavını da kaseye koyan Hobi masanın diğer ucuna oturmuştu. ''Size güzel haberlerim var.'' Dediğinde gülümsüyordu. Gülümsemesi yüzünü kapatacak kadar büyük ve güzeldi. Yoongi sevgilisine baktığında cidden bu gülümsemeyi özlediğini hissetmişti.

''Neymiş o?'' dediğinde Taehyung közlenmiş patlıcan alıyordu tabağına. O da masadaki diğerleri gibi fazlasıyla acıkmıştı. Bugün herkes için uzun bir gün olmuştu.

Sonunda sofraya oturan Yoongi, kapaklı tabağın kapağını açmış ve mutfağın güzel bir koku ile dolmasına izin vermişti. Uzun zaman sonra bu mutfak bu kadar güzel kokulara ev sahipliği yapıyordu. Yoongi yaptığı yemek ile gurur duyarken sevgilisi yeniden konuştu. ''Bugün Jimin mesaj attı.''

''Ciddi misin?'' dedi ağzındaki taneleri etrafa saçan Namjoon. O kadar sevinmiş ve şaşırmıştı ki ağzını kapatmaya bile ihtiyaç duymamıştı.

''Ağzını kapat.'' Diye uyarmıştı onu keskin sesi ile Yoongi. Sabahtan beri etrafa saçılan pirinçleri toplamaktan gına gelmişti. Masanın üzerindeki peçetelerden birini Jisoo'ya uzatmış ve sevgilinin dağıttıklarını topla mesajı vermişti. Pişman değildi. Jisoo bu aileye girecek ise kurallara yavaş yavaş alışmalıydı. Kız anlamsız gözler ile peçeteyi eline aldı ve yüzünü buruşturarak pirinç tanelerini topladı. Taehyung ise kardeşinin bu halini gülümseyerek izlemişti.

''Evet ciddiyim. SNS hesabından mesaj geldi. İyilermiş ve arayıp haber veremedikleri için çok üzgünlermiş.'' Dedi Hobi. Kapağı yeni açılan yemekten bir parça almıştı tabağına.

''Neden bunca zaman haber vermemişler?'' diye sordu Jin. Kardeşinden bir alamadığı için kendini çok endişeli hissediyordu. Ama bu endişesi Hobi'nin haberi ile yerini kaybetmişti. Ama içine dolan bir kızgınlık vardı. Bir sorun olduğu belliydi. Çünkü Jungkook iki eli kanda olsa bile hyungunu habersiz bırakacak bir insan değildi. Bundan emin olduğu için Jin, daha fazla endişe duymuştu.

''Yerleşmek ile uğraşıyorlarmış. İnternet işini halledememişler. Halleder halletmez bizi görüntülü arayacaklar. Hepinizi çok sevdiğini ve çok özlediğini yazmış.'' Dedi Hobi yeniden konuştuğunda. Günler sonra gelen haber evdeki herkesin neşesini getirmişti.

''Rahatladım.'' Diye konuşan Jisoo'ydu. Herkes gibi o da endişelenmişti arkadaşları adına. Yabancı bir ülkede olmanın getirdiği zorlukları bilirdi. Tamamen yabancı olmadığı halde bile zorluk çekiyordu. Alıştığı yemeklere ulaşamıyordu. Havası farklıydı. Kültürler farklıydı. İnsanların algısı farklıydı. Jisoo bunlara alışabilmek için cidden uğraş vermişti. Gerçi bu uğraşının bittiğini bile söyleyemezdi.

''Ben de rahatladım.'' Dedi Taehyung kardeşini katılırken. Sevgilisini dürtmüş ve onun tarafındaki tabağı işaret etmişti. Jin ona işaret edilen tabaktan kabak köftelerini almış ve sevgilisinin tabağına koymuştu.

''Ee siz anlatın, neler yaptınız? Kabul etti mi? Getirdikleriniz ne?'' diye sordu Yoongi. Elindeki çubuklar ile holde duran poşet yığınını göstermişti.

''Konuştuk. Kabul etti. Ve birkaç şey söyledi. Onları aldık.'' Dedi Namjoon. Üzerine dökülen yemeğe bakmış ve gözlerini kapatarak iç çekmişti.

''Önlük ister misin Joon?'' diye sordu kız sevgilisine göz devirirken. Bir peçeteye uzanmış ve sevgilisine uzatmıştı. Ona bakmaktan kendi yemeğine bile konsantre olamamıştı.

Namjoon sevgilisine gamzelerini çıkartarak gülümsedi. ''Hayır teşekkürler.'' Dedi.

Kız yeniden göz devirdi sevgilisine ve yeniden konuştu. ''Şimdi bu aldığımız kulaklıkları ve mikrofonları kendimize mi takacağız?''

''Kulaklık ile mikrofon ne işe yarayacak ki?'' diye sordu Hobi kafası karışmış bir halde yanında oturan kıza çevirmişti bakışlarını. Onun sorusunu Jin cevapladı.

''Siz içeride olacaksınız. Ama biz dışarıda. Nasıl iletişim kuracağız?'' diye sordu Jin arkadaşına. Bu bir sorudan çok açıklamaya benziyordu. Jin bir kaşık ağzına yemekten attı. Onun kaldığı yerden Tae devraldı.

''Şimdi içeriye girince biz de iletişim halinde olmalıyız. Çok sık bir araya gelemeyiz konuşmak için. İnsanlar bu garson ve gazeteci ne konuşuyor diye merak edebilirler.'' Dedi. Kabak köftesini çubukları arasına sıkıştırmış ve bir ısırık almıştı.

''Haklı olabilirsin.'' Dedi Hobi. O da kabak köftelerinin bulunduğu tabağa doğru uzatmış ellerini.

''Şimdi planın üzerinden geçelim.'' Dedi Yoongi. Sevgilisinin uzandığı tabağı ona doğru uzatmış ve gülümsemişti.

''Yarın öğlen saatlerinde otele gidiyoruz ve iş başı yapıyoruz.'' Dedi Hobi sevgilisine cevap olarak.

Kız ağzındaki çiğnerken konuştu. ''Bu toplantı onun için önemli olduğundan yarın büyük ihtimalle takip söz konusu bile olmayacak. Bu çok önemli bir şey bizim için.''

''Ve büyük bir fırsat.'' Dedi sevgilisini destekleyen Namjoon. Yanındaki peçeteyi almış ve dudaklarına bastırmıştı.

''Evet. Ve artık bana güvendiğini açık bir şekilde söyleyebilirim.'' Dedi kız. Suratına bir gülümseme oturtmuştu. Devam etti. ''Ona bir süre yetecek bir şeyler verdim.'' Dedi.

Taehyung keskin bakışlarını kardeşine yöneltti. Tabağının yanındaki bardaktan su içmek için elini uzatmıştı. ''Sahi siz ne konuştunuz onunla?'' diye sordu.

''Ona kan gruplarınız hakkında yalan söyledim. Ve seni eledim. Senin oğlu olmayacağını düşünmeye başladı artık.'' Dedi kız yeniden gülümserken.

Namjoon sevgilisiyle gurur duyuyormuşcasına elini omzuna koydu. Destek verircesine sıktı parmaklarını. ''Bu iyi oldu.'' Dedi.

''Pekala, o zaman yarın güvendeyiz.'' Dedi Yoongi. Çubukları arasındaki pilavı ağzına attı.

''Yemekten sonra videoya başlıyoruz o zaman.'' Dedi Jin. Diğerlerinden onay almak ister gibi gözlerini tek tek arkadaşları üzerinde dolandırmıştı.

''Evet. Yarın siz çıktıktan sonra biz de çıkıyoruz. Jisoo ile birlikte oteldeki gazetecilerin içine karışacağız.'' Dedi. Taehyung. Karnı doymaya başladığı için şanslı sayıyordu kendini.

''Biz de orada olacağız. Siz içerideki işleri yoluna koyuncaya kadar; ben, Yasha ve Namjoon arabada bekleyeceğiz. Bu sırada sistemi hackleyip elimizde tutmaya çalışacağız. Uygun bir vakit bulup videoyu patlatacağız.'' Dedi Jin. Gülümsüyordu. Sonunda sonuna yaklaştıkları için gülümsüyordu. Bittiği için gülümsüyordu.

''Bu fikirden hoşlanmadım.'' Dedi Taehyung. Kafasını olumsuz anlamda sallıyordu. Masadan ayağa kalkarken sevgilisinin bardağına da uzanmıştı. Tezgahtaki sürahiden ona da su koyuyordu.

''Sebep?'' diye sordu Jin. Kafasını arkasına çevirmiş ve sevgilisine bakmaya başlamıştı.

''Çünkü o kız ile yalnız kalacaksınız. Tanımıyoruz bile o kızı. Güvende olacağınıza nasıl emin olacağız?'' diye sordu Tae. Tavırları gayet rahattı.

Kız kardeşine baktı. Elinin baş parmağını kaldırırken konuştu. ''Kesinlikle. Onunla orada yalnız kalamazsınız.'' Dedi.

Namjoon gözlerini açarak sevgilisine çevirdi bakışlarını. Ne söylemeye çalıştığını anlamıyordu. Nasıl güvende olamazlardı? Bir kız ikisine ne yapabilirdi ki? Onu düşünceleri arasından uyandıran Yoongi oldu. ''Hacker bir kız mı?''

Jisoo kafasını olumlu anlamda aşağı ve yukarı sallamaya başlamıştı. Jin anladığı şey ile alt dudağını ısırırken sahte ve sinirli bir gülüş bırakmıştı masaya. Namjoon'un hala bir şeyden haberi yok etrafa masum bakışlarını yolluyordu.

''Cinsiyeti kız diye ne olmuş yani?'' diye sordu Hobi. Bir kaşık atmıştı ağzına yemekten.

''Kız Rus.'' Dedi Jin. Tek kaşını kaldırmış kendisine bakmayan sevgilisine bakıyordu.

''Ne önemi var ki? Rus veya değil. Önemli olan bu mu yani cidden?'' diye sordu Yoongi. Kollarını göğsünde birleştirmiş ayaklarını masanın altına doğru iyice uzatmıştı. İki kardeşin niyetini anladıktan sonra göz devirmişti.

''Evet önemli. O araba yalnız olacaklar.'' Dedi Taehyung kaşlarını çatarak arkadaşına bakıyordu. Böyle bir şeyin ihtimali bile olamazdı. Sevgilisini tanımadığı bir insanın yanında bırakacak değildi.

Olayı kavrayan Hobi şaşkınlık ile açtı ağzını. ''Ama bu kadarı fazla. Cidden kıskançlık mı yapacaksınız? Yüzdük yüzdük sonuna geldik. Sırf sizin kıskançlığınız yüzünden işi bırakacak değiliz ya.''

Namjoon hışımla sevgilisine döndü. Yüzünde salak bir gülümseme vardı. Kıskanılmak hoşuna gitmişti. Jin'e baktığında neden onunda aynı hislere sahip olmadığını sorguluyordu. Ama bilmiyordu; Jin'e, Tae'nin kıskançlıkları artık fazla gelmeye başlamıştı. Sevgilisine çevirdi bakışlarını yeniden. Yüzündeki gülümseme ile sordu. ''Sen beni kıskanıyor musun?''

Jin inanamaz gözlerini Namjoon'a çevirdi. Hayretle açtı ağzını. ''Doğru soru bu olmamalı Joon.'' Bakışlarını kendisini takmayan sevgilisine döndü. ''Doğru soru, bana güvenmiyor musun olmalı.'' Dedi.

''Doğru sorusu falan yok bu işin. Onunla arabada yalnız olman fikrinden hoşlanmadım Jin. Bu demek değil ki sana güvenmiyorum. Sana güvenim sonsuz ama ben o kıza güvenmiyorum.'' Dedi Tae. Sevgilisine dönmüş ve gözlerinin kesişmesini sağlamıştı. O kızın bakışlarında bir şey görmemişti onu rahatsız edecek ama sevgilisini kıskanıyordu işte. Bundan daha ötesi olamazdı.

''Bana aynı muhabbeti yapma Tae. Buraya kadar geldik ve sırf sen istemiyorsun diye ben bundan vazgeçemem kusura bakma. Bu iş olacak.'' Dedi. Taehyung sevgilisine sinirli ve keskin bakışlarını göndermiş olsa da fayda etmemişti. Jin sözünü söylemiş ve konu kapanmıştı. Tae kendine yardım için kardeşine baktı. Ama Jin'in sert çıkan sesi onun yüzünün de düşmesine neden olmuştu. Tae sinirle saçlarını karıştırdı ve önüne döndü.

Namjoon hala salak gülümsemesi yüzünde sevgilisine bakıyordu. Cevap alamadığı için bir nebze üzgün hissediyordu kendini. ''Sen beni kıskanıyor musun?'' diye yineledi sorusunu.

Kız ona çevirdi sinirli bakışlarını. ''Yemeğini ye Namjoon.''

--

Sinirle saçları arasına daldırdı parmaklarını. Olmuyorsa olmuyordu. Neden zorluyorlardı ki? Yapamıyordu işte. Konuşmaya başladığı an kelimeleri birbirine dolanıyordu. Kalbi şimdi bile heyecandan patlayacak seviyeye gelmişti. O kadar hızlı atıyordu ki seviyesine yetişemiyordu. Yarın herkesin gözü önüne nasıl çıkacağını düşünüyordu. Ne gerek vardı böyle şeylere anlamıyordu. İçi intikam diye bağırırken bir yanı neden böyle diyordu bunu da anlamıyordu. Alt tarafı babası olacak adama gidip seni istemiyorum diyebilirdi. Seni kabul etmiyorum diyebilir ve eski gösterişten uzak hayatına geri dönebilirdi. Neydi bu kadar zor olan? Çözemiyordu. Kalbinin neden bu kadar acıdığını anlamıyordu.

Kelimeleri arasında geçmiş takılıyordu hep. Yetimhanede korktuğu geceler. Sessizce ağladığı geceler. Bir zamana kadar geri geleceklerine inanmıştı. Bir zaman gelecekler ve onu bu çöplükten çekip çıkaracaklardı. Arkadaşları her gün birer birer yanından ayrılırken, Namjoon umutlarının da kaybolduğunu görüyordu. Umutlarını her giden çocuk sanki çantasına saklayıp, gizlice ondan kaçırıyorlardı. Umutları tükendiğinde, o da tükenmişti. Gece ağlamaları tükenmişti. Korkudan titreyerek uyandığı günler tükenmişti. Umutları tükendiğinde artık ıslatmıyordu yatağını. Her şey daha kolay olmaya başlamıştı.

Onları yok sayarken canı bir kere bile acımamıştı. Onlar yok dediğinde kendine, canı bir kez bile yanmamıştı. O halde, neden yanıyordu şimdi canı? Neden anne kelimesi bu kadar duygu yüklü gelmeye başlamıştı? Anlamını bile bilmediği aile kavramı neden bu kadar zorlamıştı onu?

Gözlerini kapattı ve başını tavana kaldırdı. Derin bir nefes verirken iki elinin avuç içlerini bastırdı gözlerine. Yanmasınlar istiyordu. Akmasınlar istiyordu. Nasıl duyguları alındıysa, göz yaşları da alınsın istiyordu. ''Yapmayacağım.'' Dedi. Aldığı derin nefesi vermek hiç bu kadar zor olmamıştı.

''Saçmalama. Biz ne için uğraşıp duruyoruz? Hadi, bir kere daha anlat yaşanılanları.'' Dedi Tae. Tripotun arkasına geçmiş ve derin bir nefes vermişti. Akşam yemeğinden sonra beş kez denemişlerdi bunu. Artık yorulmuş ve ayakta durmaktan sıkılmıştı.

''Yapmayacağım Tae. Görmüyor musun? Konuşamıyorum bile.'' Dedi Namjoon. Oturduğu sandalyeden kalkmış ve odasının içinde dolanmaya başlamıştı. Attığı her adım beynine işleniyor gibiydi. Her adım sesi aklına mıh gibi çakılıyordu. Namjoon bu sesten dolayı delireceğini düşünse de durmuyor, voltasına aralıksız devam ediyordu.

''Bunu senden başka kim yapacak? Bana bunu söyle. Tanrı aşkına ben mi konuşayım? Sormazlar mı bu kim diye?'' dedi Tae. Konuşmadan önce arkadaşının önüne geçmiş ve omuzlarından tutmuştu. Onunla göz kontağı kurup ona cesaret vermek istiyordu. Ama bunda becerikli olduğu söylenemezdi. Onun kelimeleri Namjoon'u bırak rahatlatmayı daha çok strese sokuyordu.

''Taehyung sus tamam sus. Tanrı aşkına, beynim çatlayacak. İki saattir tutuyorsun beni burada. Sevgilime bile senin yüzünden kapıdan hoşça kal dedim sadece.'' Dedi Namjoon. Omzundaki elleri itmiş ve yatağının üzerine atmıştı kendini. Kolunu gözlerinin üzerine kapatmıştı. Hızlanan kalp atışlarını dinginleştirmek için uğraşıyordu.

''Yok olmayacak böyle.'' Dedi Tae. Namjoon'un odasının kapısını açmış ve sevgilisine doğru seslenmişti. İşin içinden çıkamıyordu. Yardıma ihtiyacı vardı. 

Jin salonda Yoongi ile birlikte oturmuş, fotoğraf ve DNA testlerini birbirine zımbalamak ile uğraşıyordu. Neyse ki çok fazla kağıt kalmamıştı önlerinde. Jin ağrıyan boynunu geriye doğru attı. Dinlenmeye ihtiyacı vardı. Gözlerini kapatmışken duydu sevgilisinin sözlerini.

"Balım sana ihtiyacımız var." Kapıdan başını çıkaran Taehyung tüm ciddiyeti ile sevgilisine seslenmişti. Aslında o da merak ediyordu bu kadar uzun süren şeyin ne olduğunu. Neden iki saattir o odanın içindeydiler ve hala çıkmamışlardı, merak ediyordu. Zaten önündeki kağıtları bitirir bitirmez yanlarına gidecek ve sorunun ne olduğunu soracaktı.

"Geliyorum." Dedi Jin oturduğu yerden kalkarken. Yoongi'ye bakmış ve kolay gelsin demek için elini omuzuna atmıştı.

Tae derin bir nefes verirken bekledi sevgilisinin gelmesini. Jin onu neyse ki çok fazla bekletmemişti. Seslenmesinin ardından daha bir dakika geçmeden odada bitmişti. Soran gözler ile yatakta yatan, yüzünü kolu ile kapatan arkadaşına bakıyordu. Sorunun ne olduğunu sanırım anlamaya başlamıştı. Ama yine de emin olmak için sevgilisine çevirmişti bakışlarını.

Tae sevgilisine kollarını açtı. Namjoon ile uğraşmaktan ciddi anlamda yorulmuştu. Enerjiye ihtiyacı vardı. Tükenen enerjisinin kaynağı dibinde dururken tabi ki de sarılacaktı. Jin ona açılan kollara yürüdü. Çok geçmeden yerini aldı. Kollarını sevgilisinin boynuna özensiz bir şekilde dolarken gözleri Namjoon'daydı. Böyle ortalık yerlerde sevgisini göstermek pek ona göre olan şeyler değildi. O karanlıkların adamıydı. O ışıklar kapandığında konuşurdu. O kimseler olmadığında gösterirdi sevgisini. Ve Tae onun bu huyunu çok sever ve asla gocunmazdı. Ama bir kere kanı kaynadı mı, canı kabardı mı sevgilisini içine sokmaktan da geri kalmazdı Tae. Şimdi de aynısını yapmış ve uzun kollarını sevgilisinin beline sıkıca sarmıştı.

Jin kolların arasından onu iterek çıktı. Sevgilisine ters ters baktıktan sonra açtı dudaklarını. "Sorun ne?"

Namjoon gelen ses ile kolunu yüzünden çekti ve tavana bakmaya başladı yeniden. Yanaklarını hava ile doldurdu. Küçük bir çocuk gibi sızlanmak ona göre bir şey değildi ama bunu cidden yapmak istemiyordu. "Videoyu istemiyorum." Dedi.

Jin dudaklarını yaladı ve derin bir nefes verdi. Bunu anlayabiliyordu. Arkadaşının içinde bulunduğu ruh halini anlayabiliyordu. Onun için zor olduğunun farkındaydı. Sadece biraz kızmıştı kendine. En başından beri yanında olmak varken, o salonda saçma sapan kağıtlar ile uğraşmayı tercih etmişti. Yavaşça yaklaştı yatağa ve yatağın üzerine kendini bıraktı. Arkadaşının uzanan bacakları üzerine sol elini koydu. Usul usul okşamaya başladı. Birinin ciddi anlamada desteğe ihtiyacı vardı. Jin bu desteği sağlamak için bulunacaktı odada. "Seni anlıyorum. Bunu yapmak zorunda değilsin." Dedi.

Taehyung şaşkın gözlerini sevgilisine çevirdi. Onun yatağa oturması ile Namjoon'un iki saattir üzerinde oturduğu, beyaz perdeli pencerenin yanındaki sandalyeye bırakmıştı kendini. Iki saattir ayakta durması ile yorulan bacaklarını uzatarak dinlendirmek istemişti biraz ama sevgilisinin sözleri buna izin vermemişti. Hışımla kalktı yerinden. "Ne demek zorunda değil? Pes mi edeceğiz?" Diye sordu. Şu an ciddi anlamda sevgilisini anlamakta zorluk çekiyordu.

Jin kafasını olumlu anlamda sallarken Namjoon uzandığı yerden doğruldu. Bacaklarını kendine çekti ve bağdaş kurarak oturmaya başladı. O da inanamıyordu kulaklarına gelen şeyi. O da anlamakta zorluk çekiyordu. "Ciddi misin?" Diye sordu arkadaşına.

Jin bir kez daha salladı kafasını. Gözlerini konuşan arkadaşına çevirmişti. Güven dolu gülümsemesini yolladı ona. "Cidden sorun değil. Yapmak zorunda değilsin. Başka bir şey düşünürüz. İlla yarın gece olacak diye bir şey yok. Bunu erteleyebiliriz." Dedi. Sesinde şüphe olmaması diğerlerini daha çok şaşkına çevirmişti.

Taehyung volta atmaya başladı odada. Ellerini grimsi sarı rengindeki saçlarında dolaştırdı. "Sen ne dediğinin farkında mısın? Hazırlandığımız onca şeye ne olacak?" Diye sordu sevgilisine.

Jin yeniden derin bir nefes aldı. "Evet farkındayım. Yeniden hazırlanırız. Yeni bir şeyler düşünmek için geç değil."

Namjoon arkadaşına minnettar gülüşünü yolluyordu. Ona ciddi anlamda minnettardı. Başından beri bunu kendisi için istediği görebiliyordu. Jin'in kendisine karşı bu kadar hassas davranması gururunu okşamıştı. "Ben çok teşekkür ederim. Ama zor olmayacak mı? Yani yeniden hazırlanmak, yeniden plan yapmak, işleri yoluna sokmak." Diye sordu Namjoon.

Jin arkadaşının dizi üzerindeki elini kaldırdı ve bu sefer omzuna koydu. Yamuk parmakları ile sıktı omzunu. Yanındayım der gibi. "Evet zor olacak ama yapabiliriz. Hiçbir şey senden daha değerli değil. Istemiyorsan yapmayız. Senin kendini kötü hissetmeni istemiyorum. Gerekirse sabaha kadar düşünür, kafa yorarım ama yine de istemediğin bir şeyi sana yaptırmam." Dedi Jin.

Namjoon şimdi anlıyordu Jin'in değerini. Ailedeki yerini. Geniş omuzların aynı anda ne kadar güçlü olduğunu anlıyordu. Namjoon, Jungkook'un ona neden hyung diye hitap ettiğini çok iyi anlıyordu. O sadece onun değil bu evin de hyungu olmuştu. Namjoon bunu daha önce göremediği için kendine kızdı. Gözlerini kucağında duran ellerine çevirdi. "Yapacağım." Dedi.

"Ne!?" Diye sordu konuşulanları başından beri şaşkınlık ile dinleyen Tae. Hem sevgilisine duyduğu gururu yaşıyordu içinde hem de Namjoon'un fikir değiştirmesinin şaşkınlığını. Sevgilisinin bu kadar kısa sürede edindiği başarı ona bir kez daha sarılma isteği ile dolmasına neden oluyordu.

"Bunu cidden istediğine emin misin?" Diye sordu Jin. Arkadaşına bakıyordu endişeli gözler ile. Ama onun gözlerinde değişimin izlerini görmüş olacak ki endişesi bir anda kaybolup gitmişti. Namjoon'un gözleri daha bir kararlıydı sanki. Daha bir istekli bakıyordu.

"Evet eminim. Katettiğimiz yolu bir gecede silip atamam. Sonuna geldik ve yolun sonundaki ışığı görebiliyorum. Elimden geleni yapacağım." Dedi Namjoon. Gamzelerini göstererek gülümsemişti arkadaşına.

"Pekala, o halde yeni bir kayıt daha." Dedi Taehyung kameranın diğer ucuna geçerken ikiliye göz kırpmıştı. Yüzünde gülümseme vardı.

--

Banyodan çıkan Taehyung, tıraş losyonunu yüzüne sürmek ile uğraşıyordu. Saçları tam olarak kurumamış ve alnına dökülmüştü. Üzerine tişört giyme gereksinimi duymamış, etrafta tarzan gibi dolanıyordu. Odanın içinde bir o yana bir bu yana yürüyüp duruyordu. Bir süre dolabının başına gelmiş yarın ne giyeceğini düşünmeye başlamıştı. Resmî mi olmalıydı yoksa spor mu olmalıydı kestiremiyordu. Hayatında zaten kaç kere bir gazeteci ile karşılaşmıştı da bunu bilecekti ki? Elleri nemli saçları ile buluştuğunda derin bir oflama bırakmıştı odanın ortasına.

Elindeki kitabı komodinin üzerine bırakan Jin, sevgilisine bıkkın gözler ile bakıyordu. Yarım saattir odada boş boş dolanıyor, bir iş yapmıyordu. Jin kitap okumasına rağmen başı dönmüştü onu görmekten. Sevgilisinin oflaması ile zaten başından beri okumayı beceremediği kitabı kenardaki komodin ile buluşturmuştu. "Ne olduğunu sorabilir miyim?" Diye sordu sevgilisine.

Tae dudaklarını büzdü sevgilisine dönerken. Yatağa doğru adım attı ve kendini gelişi güzel, artık geniş olan yataklarına, attı. Gözlerini tavan ile buluşturdu ve sordu sorusunu. "Yarın ne giyeceğim?"

Jin sevgilisinin bu hâline gülümsemeden edememişti. Sevgilisinin alnına düşen nemli saçları, şakaklarına kadar inmişti şimdi. Jin elleri üzerinde sevgilisine doğru gitti. Sağ eli ile sevgilisinin alnına düşen birkaç tel saçı yamuk parmağı ile çekti. Dolgun ve kadife dudaklarını sıcak alın ile buluşturdu. Bu öpüş kısa ama sıcaktı. Bu öpücükten sonra kendini daha iyi hissetmeye başlamıştı Tae. "Bunu neden sabah düşünmüyoruz?" Diye sordu Jin. Yukarıdan ona doğru bakıyordu.

Kendi üzerine eğilen sevgilisi ile buluştu gözleri Tae'nin. Sevgilisine tersten bakmak bile mükemmeldi. Sevgilisi o kadar güzeldi ki Tae ona nereden bakarsa baksın dili tutuluyordu Tae'nin. Nerede olduğunu unutuyordu. Ne konuştuğunu unutuyordu. Zamanı unutuyordu. Mekânı unutuyordu. Cidden ona ne sormuştu?

"Hmm?" Dedi boğazdan gelen ses ile Tae. Sevgilisine bu kadar yakından bakmak iyi gelmemişti ona. Kalbi delicesine atarken kendini şanslı hissediyordu. Dünyanın en şanslı insanıymış gibi. Dünya üzerindeki tüm şans kontejanını kendi üzerinde toplamış gibiydi. Yoksa normal değildi, her açıdan böyle birine sahip olmak. Taehyung kesinlikle tanrının en sevdiği kullarından biri olmalıydı.

Jin sevgilisinin gözlerine kilitlendi. Uzun zamandır bu kadar yakından bakıyor muydu ona? Ona bakmayı özlemişti Jin. Ciddi anlamda özlemişti. Soru, daha üzerinden çok geçmemiş olmasına rağmen cevaplanmıştı. Jin ona bu kadar yakından bakmayalı uzun zaman geçmişti. Gözler konuşurken dudaklara ihtiyaç yoktu ama Jin sevgilisinin daha fazla bu şekilde yarı çıplak bir şekilde kalmasına izin veremezdi. "Sabah diyorum sabah. Sabah birlikte karar veririz ne giyeceğine." Diyerek gülümsedi Jin.

Gülümseyen sevgilisinin dudakları üzerine örtü olup kapanmak istedi Taehyung. Gece olup onun güzelliğini saklamak istedi. Yağmak istediği sevgilisine yağmur olup. Onun güzelliği karşısında kör olmak istedi. Kör olmak ve ömrünün sonuna kadar onun şimdiki yüzüyle yaşlanmak istedi. Başını biraz daha geriye doğru götürdü. Şimdi dudakları bir olmuş, gözleri çene hattına kaymıştı. Jin'in gözleri Tae'nin de çenesi ile buluşmuştu.

Tae yukarıya doğru uzattı dudaklarını. Yakınında olan dudaklar ile buluştu dudakları. Gece olup dudakları üzerine çöktü. Yağmur olup dudaklarına yağdı. Derin ve sıcak bir öpücük kondurdu ilk önce. Geri çekilmedi. Jin'in kadife dudaklarını kendi dudakları üzerinde hissetmek her zaman aynı hissi veriyordu. Aynı hisleri yaşıyordu Taehyung. Tıpkı sevgilisi gibi. Tıpkı ilk kez buluşmuş gibi. Tıpkı ilk kez içiyormuş gibi. Midesinde uçuşan kelebekler binlere karışmıştı sanki. Tıpkı ilk gün gibi. Taehyung bu hislerin hiçbir zaman kaybolmayacağını biliyordu. Bu hislerin ilk günün tadını taşıdığını biliyordu.

Jin dolgun dudakları üzerindeki ince dudaklar ile ilk önce şaşırmış, sonra o ince dudaklara cevap vermişti. Sakin bir ses tonu ile verilmiş bir cevap gibi. Sevdiğini anlatır gibi. Özlediği anlatır gibi. Kısa öpücük ile bile gözleri kapanmıştı. Nasıl kapanmasındı? Hislerinde en ufak bir değişme olmamışken, öpücüğü kalbinin en derinliklerinde hissederken nasıl kapanmasındı? Yukarıya kıvrıldı dudak kenarları. Taehyung dudakları üzerindeki dudaklarının yukarıya kıvrılması ile açtı bir kez daha dudaklarını. Bunu bekliyormuş gibi attı adımını.

Açılan dudakların arasına giren dudaklar hemen yerini bulmuştu. Hemen yer edinmişti kendine. Evine girmiş gibiydi. Dudağın dudak ile ezildiği bir savaş başlamış gibiydi. Ama kılıç sesleri duyulmuyordu. Silâh sesleri yoktu. Atılan toplar yıkmıyordu bir yeri. Daha çok masa başı yapılan savaşlar gibiydi. Hamleleri konuşuyordu sadece. Dudaklarının konuştuğu gibi. Kesin ve kararlı adımlar atıyorlardı birbirlerine. Dinlene dinlene savaşıyorlar gibiydi. Çok susamış da kana kana içiyormuş gibi.

Dudak seslerine kendi sesleri eşlik ediyordu. Jin'in dudakları arasından kaçan inleme onun kızarmasına neden olmuştu. Bir öpücükten bile etkilenmek normal miydi? Zevkten yoksun, sadece duyguların konuştuğu bir öpücükten bu hale gelmesi normal miydi? Taehyung, sevgilisinin inlemesi ile onun üst dudağını aldı dişleri arasına. Daha fazla tadına bakmak ister gibi küçük bir ısırık aldı. Havva'nın kırmızı elmadan aldığı bir ısırık kadar masumdu. Ya da günahkar.

Tae'nin karnı üzerinde duran elleri sevgilisinin başına ulaştı. Avuç içleri şakaklarına baskı uyguluyordu. Parmak uçları sevgilisinin boynu ile buluşmuştu. Onu kendine biraz daha çekti Tae. Çok fazla susamıştı. Daha kanamamıştı belli ki. Jin boynunda hissettiği parmak uçları ile tüylerinin diken diken olduğunu hissetmişti. Sevgilisinin tek bir dokunuşu bile onu çileden çıkarmaya yetiyordu sanki. Buna ispat oluşturmuştu hissettiği sertlik. Daha fazla çekiliyordu ona. Daha fazla etkisi altına alıyordu Tae sevgilisini. Daha fazla hissetmek istiyordu.

Ama buna daha fazla izin vermedi Jin. Geri çekilmek için kafasını kaldırdı. Bu pozisyonda sonuna kadar kalabilirdi. Çünkü sevgilisine yukarıdan bakmak çok güzeldi. Bunu inkar edemezdi. Ama durmaları gerekiyordu. En azından şimdilik.

Tae ayrılan dudaklar ile sırıttı. Yüzündeki sinsi gülüş bunun burada bitmeyeceğini söylüyordu Jin'e. Ama Jin bunu takıyor muydu, tartışılırdı. Jin tamamen onun üzerinden ayrılmış ve eski yerine geçmişti. Önündeki şişkinliği gizlemek için yorganın altına girmişti. Elinin çabuk olması yüzünde gülümseme oluşmasına neden olmuştu.

Taehyung sevgilisinin eski yerine geçmesi ile yatakta doğruldu ve ayağa kalktı. Işığı kapatacak ve işine yorganın altında devam edecekti. Jin bunu sevgilisinin gözlerinde görmüş olacak ki, dudaklarını araladı. "Üstünü giy bebeğim." Dedi.

Taehyung kapının anahtarını tutuyordu eliyle. Kaşlarını kaldırmış sevgilisine olmaz mesajı çekmişti. "Nasıl olsa yeniden çıkacak. Ne gerek var fazladan efor sarf etmeye? Ne gerek var zaman kaybetmeye?" Diye sordu.

Jin sahte bir kahkaha attı. Sevgilisinin bu halleri bir gün onu deli edecekti. "Bunun olacağını da nereden çıkardın?"

Tae'nin yüzü düşmüş olsa da bozuntuya vermedi. Ona kelimeleri ile cevap vermek yerine hareketleri ile anlattı. Sevgilisinin gözlerinin içine baktı. Keskin bakışlarını sevgilisinin gözlerine atarken onun alacağı sinyalden emindi. Yüzündeki sinsi gülüş ile kapının kilidini çevirdi bir kez.

Jin yastığını yatağı üzerindeki normal pozisyonuna geri döndürüyordu. Dirsekleri üzerinde doğrulmuş, yastığa kafasını koymadan önce birleştirmişti bakışlarını sevgilisi ile. Sevgilisinin yüzündeki sinsi gülümsemeyi gördüğünde yeniden açmıştı dudaklarını. "Üzerini giyer misin Taehyung?" Sesi bir emir gibi çıksa da yerine ulaşmamıştı.

Taehyung kaşlarını kaldırdı iki kere bu olmaz anlamına geliyordu. Jin kafasını sağa yatırdı ve yeniden sevgilisine baktı. Taehyung daha büyük gülümserken olumsuz anlamda kafasını iki yana sallamış ve bir kez daha çevirmişti anahtarı. Işıkları kapatmasının ardından, yavaş adımları yatağa doğru dönmüştü şimdi. Jin sevgilisine göz devirdi ve yastığa koydu başını.

Taehyung yavaş adımlar ile ulaştı sevgilisinin yanına. Aceleci değildi hareketleri. Sevgilisine kavuşmak için kilometreler olsun yine yürürdü Tae. Sonunda ona kavuşmak var ise aradan ne geçen zamanın önemi yoktu onun gözünde. Yavaşça çıktı yatağa.

Jin sevgilisini yatakta hissetmesi ile arkasına döndü. Cidden bunu yapmanın zamanı değil gibi hissediyordu. Yarın büyük bir ise girişmiş olacaklardı ve iyi bir uyku çekmek istiyordu. Kendini dinlenmiş hissetmek istiyordu. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes verdi. Tae'nin bunu uzatmamasını diledi. Daha fazla ısrarcı olmamasını diledi. Zaten aşağıdan uyarı çakılıp duruyordu. Sevgilisi ısrarcı olmaya devam eder ise eğer Jin kendini tutamaz ve sevgilisinin ellerine bırakırdı kendini.

Taehyung yorganı açtı ve aynı uyuşuk hareketler ile yatağın içine girdi. Sevgilisinin arkasına dönmesi ile yüzüne bir gülümse oturttu. Onun bu nazlı halleri kendisini deli ediyordu. Onun bu nazlı halleri, ona daha fazla çekilmesine neden oluyordu. Daha fazla istekli oluyordu. Jin'in hemen bu nazı bırakması gerekiyordu çünkü Taehyung kendini saldırmaya hazır bir kaplan gibi görmeye başlamıştı bile.

Usulca yaklaştı sevgilisine. Belinden kolunu dolarken aralarında milim mesafe kalmamıştı. Sevgilisinin boynu altından geçirdiği kolu ile onu daha fazla kendine çekmişti Tae. Sevgilisinin beline dolanan kolunu sıkmış ve kafasını sevgilisinin ensesine gömmüştü.

Jin için odanın içi daha fazla sıcak olmuştu sanki. Ona koala gibi sarılan sevgilisi ona hiç şans tanımıyordu. Hele bir de ensesinde hissettiği sıcak nefesler ile iyice zor duruma düşmüş haldeydi. Kendini sıkmaktan patlayacak seviyeye gelmişti sanki. Kalbi hızlanmış, damarlarında akan kan bir çağlayan olmuştu. Akın akın şişkinliğine hücum etmeye başlamıştı. Giderek daha da sertleşen Jin, sevgilisi kendinden biraz uzaklaşsın diye omuzunu hareket ettirmişti.

Taehyung sevgilisinin bu kurtulma çabalarına sırıttı. Sevgilisinin bu halleri delirmesi için çok büyük bir sebep oluşturmaya başlamıştı. O da sertleşmeye başlamıştı. Sevgilisinin ensesine ateşli ve ıslak bir öpücük koymuş ve kasıklarını sevgilisinin poposuna yapıştırmıştı. Yüzündeki sinsi gülüş daha fazla kendini belli etmeye başlamıştı.

Jin poposunun arkasında hissettiği sertlik ile kapalı olan gözlerini açmıştı. Dudakları da aynı şaşkınlık ile aralanmıştı. Acilen bir şeyler yapmaya başlaması gerekiyordu çünkü gece hiç iyi bir yere gitmiyordu. Kalbi de bunu anlamış olacak ki daha hızlı ne kadar atabilirse kan pompalamaya başlamıştı. Arkasına çevirdi hafifçe başını. Zaten sevgilisinin yakınlığı daha fazlasına izin vermemişti. "Hayır Taehyung. Uyumak istiyorum." Dedi. Fısıltı ile çıkan sesi bağırıyordu Tae'nin kulaklarında.

Tae'nin gülüşü bu sefer sesli olmuştu. Bu oyun cidden hoşuna gitmişti. Başını geriye doğru attı ve sevgilisinin karnı üzerindeki elini hareket ettirmeye başladı. Jin karnı üzerinde oluşan gıdıklanma hissine karşı gelemedi. Alt dudağını ısırdı. Taehyung ellerini arsızca sevgilisinin yumuşak karnı üzerinde dolandırıyordu. Bu hissi çok seviyordu. Sevgilisinin tenini çamaşır üzerinden hissetmesine rağmen onu çok seviyordu.

Jin bir kez daha araladı dudaklarını. "Taehyung, durmazsan eğer salona inersin."

Taehyung bir kez daha gülümsedi. Ellerini aşağıya doğru kaydırmaya başladı. Alt dudağı hala dişleri arasındaydı. Jin'in bu halleri iyice sertleşmesine sebep olmuştu. Jin kasıklarına inen zarif elin üzerine koydu ellerini. Dur demekti bu. Gerçi karşı taraftan anlayan olmamıştı. Jin gözlerini kapattı ve burnundan bir nefes verdi. "Sen artık çok olma-" kelimelerini yarıda kesen, şişkinliği üzerinde hissettiği sevgilisinin elleri olmuştu. Genizden gelen bir nefes odayı doldururken Taehyung karanlığa sinsi gülüşünü bir kez daha atmıştı.

"Sanırım küçük Jin seninle aynı fikirde değil." Derken Jin'in eşofmanı içinden elini sokmaya başlamıştı. Bu hareket ile ten, ten ile buluşmuştu.

"Çek el-" diye konuşmaya başlayan Jin'in sözlerini Tae'nin elleri kesmişti. Tae sevgilisinin aletini elinin arasında almıştı. Sevgilisinin aleti şimdi elleri arasında yanıyordu. Jin alev almıştı. Tae sevgilisini bu hale getirdiği için kendiyle gurur duyuyordu. Onun bu hali gözlerinin kapanmasına neden olmuştu. Avuç içi yanıyordu Tae'nin. Jin o kadar sıcaktı ki Taehyung sevgilisinin sıcaklığı ile uyuşabilirdi. Tabi sevgilisi hareket etmeseydi.

Jin gözlerini kapattı ve derin bir nefes verdi. Daha fazla buna katlanamazdı. Sevgilisi ne istiyorsa ona istediğini verecekti. Hışımla doğru yerinde. Doğrulması ile sevgilisinin eli eşofmanın içinden çıkmıştı. Buna şuan Jin kadar mutlu olan yoktu. Yine bir hışımla sevgilisinin bacaklarının üzerine oturdu. Taehyung ona şaşkın gözler ile bakıyordu. Ama Jin'in bu umurunda değildi. Burnundan soluyordu ve gözleri artık değişik bir hal almıştı. Taehyung sevgilisinin bu halinden korkarak yastığına biraz daha sinmişti.

Jin'in yüzünde bir gülümseme vardı. Tae bu gülümsemeyi hatırlıyordu. Bu gülümseme bir sürü şey anlatmıştı ona. Geçmişi gözlerinin önüne sermişti. Tae sevgilisinin gözlerinde gördüğü bakış ile memnundu. Bunu bir kez daha gördüğü için rahat bir şekilde ölebilirdi. Mutlu bir şekilde ahirete kavuşabilirdi.

Jin yüzündeki gülümseme ile sevgilisinin pijamasının bel lastiğinden tuttu. Onu tamamen çıplak bırakmak sadece saniyelerini almıştı. Üzerine doğru eğilmiş bir şekilde sevgilisine bakıyordu. Tae onun dudakları arasından hiç duymadığı bir ses tonunu duyduğunda ürkmüştü. Ama bu ürkme hissini sevmişti. "Bana ne istediğini söyle." Bariz bir şekilde emir veriyordu Jin.

Tae gözlerini kırptı birkaç kere. Dudaklarını yaladı. Onun ses tonu bile gelmesi için bir sebepti. Deliye dönmesi için büyük bir nedendi. Jin'in ses tonu bile onun için bu kadar etkileyiciyken ne söylese faydasızdı Tae için. Sevgilisi gözlerinin içine bakıyordu. Bakışları keskin ve kızgındı. Gözlerinden adeta ateş fışkırıyordu. Tae bunu görmezden gelemezdi. Bu görüntü görmezden gelinmeyecek kadar güzeldi. Dudaklarını birbirine bastırdı. Kısık ve kalın sesi ile konuştu. ''Seni istiyorum.''

Jin dudağının kenarı çok yavaş bir şekilde yukarıya kıvrıldı. Bakışları sevgilisinin şişkinliği ile buluştu. Yine Taehyung'u kahreden ses tonu ile konuştu. ''Bunu görebiliyorum. Bana daha fazla ayrıntı ver.'' Dedi. Sesi yine bir emir verircesine çıkıyordu.

Taehyung gözlerini kapattı. Başı yastıktan geriye doğru düşerken deli gibi utanıyordu. Konuşmaktan utanıyordu. Biraz önce sergilemiş olduğu tüm arsız tavırları kendini imha etmişti. Aniden gelen bu utangaçlığın sebebini bilmiyordu Tae. Tıpkı ne istediğini bilmediği gibi. Sadece sevgilisini istiyordu. Onu hissetmek istiyordu. Onun sıcaklığında kaybolmak ve ölümüne kadar onunla birlikte kalmak istiyordu. Ellerini yüzüne çıkardı. Yüzünü kapattı.

''Çek ellerini yüzünden.'' Dedi Jin. Yine emir veriyordu sevgilisine. Taehyung bunu kendi istemişti. Utanmaz Jin'i kendi elleri ile uyandırmıştı. Şimdi yaptığından pişmanlık duyuyor olsa bile yavaşca ellerini yüzünden çekti. Bu sese karşı koyamazdı. Jin sevgilisinin yüzünün yeniden açılması ile yeniden gülümsemişti. ''Güzel.''

Taehyung ellerini, sevgilisinin beli yanında duran elleri üzerine getirdi. Soğuk ellerin üzerine kendi ellerini koydu. Parmakları ile ellerini sıktı. Böyle bir şekilde onun karşısında olmak cidden utanç verici olmuştu. Jin sevgilisinin elleri altındaki ellerini çekti ve daha dik bir konuma geldi. Sevgilisinin bacakları üzerinde geriye doğru gitti. Şimdi dizleri üzerinde oturuyordu. Ellerini uyluklarına koymuştu.

Taehyung bacaklarında hissettiği soğuk eller ile titrediğini hissetti. Jin'in soğukluğu onu yakıyordu. Gözlerini açtı ve kafasını yastıktan kaldırdı. Sevgilisine bakmak istiyordu, ne kadar utanmış olsa bile. Jin'in gözleri sevgilisinin şişkinliği üzerindeydi. Ve onu izlemekten keyif alıyor gibi görünüyordu.

Elinin birini sevgilisinin uyluklarından ayırdı. Yavaşça okşayarak yukarıya doğru çıkardı. Şimdi kasıklarına gelmişti. Jin yamuk parmaklarından işaret parmağını sevgilisinin şişkinliği üzerine koymuştu. Taehyung yastıktan kalkan başını yeniden yastık ile buluşturmuştu. Jin'in tek bir parmağı bile dudaklarından küçük bir iniltinin dökülmesine sebep oluyordu. Jin ise sevgilisinin şişkinliği üzerine uzun çizgiler bırakıyordu. Aşağıdan yukarıya doğru hareket ediyordu parmağı ve sonra yukarıdan aşağıya doğru.

Taehyung derin bir nefes çekti ve içinde tuttu. Bunu yaparken dudaklarını birbirine bastırdı. Kenarına düşen yorganı eli arasında sıkıştırdı. Jin sevgilisine kaldırdı gözlerini. Onun keskin çene hatlarını izledi kısa bir süre. Onu hazır olmadığı bir anda yakalamak istiyordu sanki. Gelecek olan zamanı bekliyordu sanki.

Taehyung sevgilisinin aheste hareketlerinden oldukça tahrik olmuş bir şekildeydi artık. Sabredemiyordu. Jin yaptığına devam ederse biliyordu ki gelecekti. Zaten duygu yüklü öpüşme ile kendinden geçmiş durumdaydı. Şu an Jin ona hiç yardımcı olmuyordu. Taehyung dudaklarını araladı. Dişleri arasından konuştu. ''Siktir, Jin ne yapacaksan yap artık.'' Dedi.

Jin'in dudakları yukarıya kıvrıldı. Onu böyle kahretmek çok hoşuna gidiyordu. Onun bu savunmasız, kendine muhtaç hali Jin için paha biçilemez bir güzellikti. ''Bana ne istediğini söyle.'' Dedi. Sesi bir kez daha fısıltıyla çıkmıştı.

Taehyung sinirle güldü. Jin'in şu an aldığı hazdan haberdardı. Ve eli mahkum bu hazzı devam ettirecekti. Buna mecburdu. Jin'e mecburdu. ''Dudaklarını hissetmek istiyorum.'' Dedi.

Jin aldığı direktif ile eğildi sevgilisine doğru. Dudaklarını sevgilisinin sıcaklığı ile buluşturdu. Taehyung hissettiği sıcak dudaklar ile küçük bir inleme bıraktı karanlık odaya. Jin sevgilisine bir öpücük daha koydu. Dolgun dudaklarını sevgilisi ile buluşturdu. Küçük bir öpücük bıraktı. Gözlerini kapattı ve kadife dudaklarının altındaki sertliği hissetti. Dudakları sanki onun sertliğine göre şekilleniyormuş hissi vermişti Jin'e. Jin bu hissiyatı sevmişti. Dudakları sevgilisinin sertliğine karşı büyük bir uyum yakalamıştı. Dudaklarını ayırdı. Biraz önce buluştuğu noktanın bir milim yukarı ile yeniden buluştu. Bir kez daha kuru bir öpücük bıraktı. Bilerek yavaş davranıyordu. Biraz daha sevgilisinin kendi ile test etmek istiyordu. Sevgilisinin sabrının sınırlarını zorluyordu. Pişman değildi.

Dudaklarını ayırmasına sebep olan kulağına dolan sevgilisinin kalın sesi olmuştu. İnleme odanın için dolarken Tae'nin kavrulduğunu görebiliyordu Jin. Çünkü aynı ateşte o da kavruluyordu. Onu da içine almıştı bu büyük yangın. Jin'in yüzündeki gülüş biraz daha büyürken, ayrıldığı noktanın biraz daha üstüne çıktı. Bir öpücük daha bıraktı. Öpücükleri birbiri arkasına ekleniyorken halinden memnun değildi Tae. Bundan hiç memnun olmamıştı. Sevgilisinin bilerek kendini yavaştan sattığını anlayabiliyordu. Taehyung kafasını kaldırdı. Sevgilisinin gri saçları ile göz göze geldi. Bu yeni saçlar sanki sevgilisine daha sert bir hava vermişti. Daha seksi bir hava. Tae bu havayı sevmişti.

Jin dudaklarını bir kez daha ayırdı. Sevgilisinin aletine boydan boya öpücükler ile donatmış gibiydi. Jin gözlerini açtı ve Tae'nin aletinin başına bastırdı dudaklarını. Bu diğer öpücüklerine göre daha sulu olmuştu. Taehyung'un gözleri kayarken, gözlerinin önünde dolanan yıldızları görmüş gibiydi. Yıldızları sayarken kahroluyordu. Bu küçük oyun onu çok fazla yakıyordu. Bu yangının içinde kül oluyordu.

Jin sevgilisinin ağzından kaçan inleme ile gayet memnundu. Keyfine diyecek yoktu. Kendi çok değil daha biraz önce yaşamıştı aynı zorlukları. Aynı zorlukları sevgilisine yaşatmadan işine son vermeyecekti. Dilinin ucunu sevgilisinin aletinin başı üzerine koydu. Taehyung hissettiği ıslaklık ile kaldırdı kafasını yastıktan. Gözlerine inanamaz bir biçimde sevgilisine bakıyordu. Jin dilini geri çekti. Sevgilisine bakarken bir kez dilini aynı noktaya değdirdi. Bir kez daha geri çekti. Taehyung bıkmış, usanmıştı artık. ''Onu ağzına al.'' Dedi dişleri arasından.

Jin gülümsedi. Beklediği izin gelmişti. Taehyung artık ne istediğini biliyordu: biliyor ve ona göre hareket ediyordu. Yaptığından emindi. Sevgilisine bakarak gülümsedi ve dudaklarını araladı. Sevgilisinin şişkinliği dudakları arasındaki yerini alırken, sevgilisi yeniden başını yastığa düşürmüştü. Hissettiği sıcaklık ve ıslaklık hissi hiçbir şey ile karşılaştırılmayacak kadar güzeldi onun için. Başını dik tutamayacağı kadar güzeldi. Gözlerini kapatacak kadar özeldi.

Jin sevgilisinin üzerindeyken işi çok fazla uzun sürmemişti. Zaten oldukça zor durumda olan Taehyung, küçük bir hamle ile inleyerek gelmişti. Menilerini Jin'in ağzı içinde yer alırken, Jin kendi ile gurur duyuyordu. Sevgilisinin işini hallettiği için üzerinden büyük bir yük kalkmıştı.

Jin sevgilisinin üzerinden toplanmadan önce yine elleri üzerinde sevgilisinin yüzüne doğru yürümüştü. Yüzünde zafer kazanmış gibi bir gülümseme vardı. Taehyung henüz gözlerini açmış değildi. Hala anın güzelliğini yaşamak ile meşguldü. Eliyle sıkıştırdığı yorganı serbest bırakmıştı. Alnı ter ile ıslanmıştı.

Jin sevgilisinin alnını elinin tersi ile sildi. Ardından dolgun dudaklarını sevgilisinin nemli alnı ile buluşturdu. Küçük bir öpücük verdi. Ardından kapalı gözlerine geçti. Tae'nin büyük gözlerinin her birine birer öpücük kondurdu. Ellerini sevgilisinin yüzüne çıkardı. Ona yukarıdan bakmak hala çok güzeldi.

Taehyung yüzündeki gülümseme ile açtı gözlerini. Sevgilisine duygu yüklü gözler ile baktı. Yanında duran ellerini sevgilisinin boynuna çıkardı. Kısık ama duygu yüklü sesi ile sordu. ''Seni hak edecek ne yaptım?''

Jin sevgilisinin burnunun ucunda bir öpücük koydu. ''Çok sevdin. Benim seni çok sevdiğim gibi.'' Dedi. İkisi de fısıltıyla konuşuyorlardı. Ama fısıltıların anlamları öyle büyüktü ki ikisi içinde. Sanki birbirlerine aşklarını haykırıyorlar gibi. Tüm dünyada sesleri yankılanır gibi.

Taehyung da uzattı dudaklarını. İnce dudakları sevgilisinin dolgun dudakları ile buluştu. Küçük ve aşk dolu bir öpücük oldu ikisi içinde. ''Seni çok seviyorum.'' Dedi.

Jin alt dudağını ısırdı. Gözlerini kısarak sevgilisine bakmaya başladı. Odanın karanlık olması onu görmesi için yine bir engel değildi. ''Ben de seni çok seviyorum. Ama,'' dedi bekledi. Sevgilisinin kaşlarının çatılmasını izledi. Bir insanın her hali bile yakışıklı olabilir miydi? Jin söyleyecek olduğu şeyden dolayı biraz üzgün hissediyordu kendini ama sevgilisi artık ne zaman durması gerektiğini öğrenmeliydi. Sevgilisinin çatılan kaşlarının daha fazla öyle kalmasına izin vermedi. Cümlesini tamamladı. ''ama, bu seni salondaki kanepeye göndermeme engel değil.''

Taehyunhg kaşları bu sefer şaşkınlık ile açıldı. Bu kadar güzel bir andan sonra sevgilisine kollarını dolamak istiyordu. Onun kokusunu hissederek uyumak istiyordu. Sabah uyandığında ilk önce onun yüzünü görmek ve güne büyük bir mutluluk ile başlamak istiyordu. Bu yapılan ona karşı büyük bir haksızlıktı. ''Pardon, anlamadım?''

Jin sevgilisinin üzerinden ayağa kalktı. Yer ile buluşan kıyafetlerini topladı. Onları sevgilisinin üzerine attı ve tekrar konuştu. ''Üzerini giyiyorsun ve aşağıya iniyorsun.'' Dedi. Kollarını göğsünde birleştirmiş, sevgilisine bir kaçış yolu sunmamak için tüm gardını toplamış bir şekilde ona bakıyordu.

''Bu haksızlık. Sana sarılmak istiyorum.'' Dedi. Dudaklarını büzmüş ve yatakta oturur pozisyona geçmişti. Elinde üzerine atılan kıyafetler vardı. İç çamaşırını düzeltmeye ve giymeye çalışıyordu.

''Sana dur dediğimde durmalıydın bebeğim. Sen yaptıklarınla bana bu gece sarılma hakkını kaybettin.'' Dedi. Sevgilisinin kolundan tutmuş onu yataktan aşağıya doğru çekmeye çalışmıştı.

Taehyung yüzü düşük bir halde toplandı yataktan. Dudaklarını büzmüştü ve hala eski haline geri getirememişti. Yataktan kalktı ve pijamasının altını da giydi. Dolabına yürüdü ve bir tişört aldı eline. Gelişi güzel giyerken hala ofluyordu. Kapıya doğru yürürken, Jin çoktan sıcak yatağının içine girmişti. Zafer dolu gülüşünü sevgilisine atıyordu. Taehyung kapıyı açtı ve çıkmadan önce dudaklarından kelimeleri döküldü. ''Çok kötüsün.''

Jin sahte bir kahkaha attı. Sevgilisi kapıyı kapatırken konuştu. ''Hadi yavrum, naş naş.''

--

Sabah kapının çalınması ile kalktı masadan Yoongi. Jimin gitmeden önce kapı açma işi onundu fakat Jimin artık yoktu. Ve bu görev Yoongi istemeden üzerine yapışmıştı. Bundan kurtulamıyor, kurtulmak ister gibi sevgilisine baktığında hemen olumsuz cevabı alıyordu. Eli mahkum kapıya gittiğinde kızı karşılamıştı.

Kız büyük bir heyecanla salona girmiş ve mutfak masasında oturanlara selam vermişti. Jin'in masaya bir tabak daha koyduğunu görmüş ve aç olmamasına rağmen masaya oturmuştu. Yanında oturan kardeşinin garip bakışlarını umursamadan ona uzatılan bardağı hemen dudaklarına götürmüştü.

''Joonie nerede?'' diye sordu kız. Gelir gelmez ilk sorusunun bu olması diğerlerini gülümsetmişti. Kızın da Namjoon'a karşı beslediği duygular gün gibi açıktı. Sadece ismini söylerken bile ela gözleri parlıyordu.

''Odasında, şimdiden hazırlanmaya başladı.'' Dedi Hobi kafasını olumsuz anlamda iki yana sallayarak. Jin ve Namjoon evden herkes çıktıktan sonra çıkacaklardı. Öyle konuşmuşlardı. Neydi bu kadar erken hazırlanmanın anlamı, anlamıyordu Hobi.

''Sen erkencisin.'' Dedi Taehyung yanında oturan kardeşine dönerken. Kızın bu kadar erken gelmesini beklemiyordu. Ardından ekledi. ''Senin uykuyu sevdiğini sanıyordum.''

''Seviyorum zaten ama heyecandan dün gece uyuyamadım. Sabahı nasıl ettim bilmiyorum.'' dedi kız. Ellerini iki sefer birbirine vurmuş heyecanı sesine yansımıştı. ''Bugün bitiyor. Woah gece eve dönerken özgür olacağız. Hepimiz.'' Gülümsemesi güneşi aydınlatır gibiydi.

''Ben de uyuyamadım gece.'' Dedi Taehyung. Keskin bakışlarını sevgilisine atarken. Koltuk o kadar rahatsız edici olmuştu, bırak uyumayı dümdüz bir şekilde ayaklarını bile uzatamamıştı.

''Seninki de mi heyecandan?'' diye sordu Yoongi. Sofraya en geç gelen isim olmuştu. Tabi doğal olarak evde uyanan en son insan. Tae'nin kanepede uyuduğu bilmiyordu. Ya da uyumaya çalıştığını.

''Hayır. Gece bir şeyler olmuş olmalı. Jin onu odadan atmış.'' Dedi Hobi. Şüpheli bakışlarını ikiliye atarken, Taehyung sinirle sevgilisine bakıyor Jin ise hiçbir şey olmamış gibi kahvaltısını yapmaya devam ediyordu.

''Yemeğinizi yiyin.'' Dedi sert sesi ile Tae. Ardından kardeşine dönüp ekledi. ''Sen de şu sevgiline bak. İki saattir odadan çıkmadı. Sabah sabah katil etmesin beni.'' dedi. Tae'nin asabiyet hali evin içinde asi rüzgarların esmesine neden oluyordu. Ama bu asabiyetten etkilen kimse yoktu. Aksine sevgilisi Jin, daha fazla keyife geliyordu.

Kız kalktı masadan. Zaten bunu bekliyormuş gibi bir hava vardı üzerinde. Dünden beri sevgilisiyle görüşmüyordu. Onu özlemişti. Onu merak ediyordu. Dün evden ayrıldığında bile hala tamamlayabilmiş değillerdi video işini. Nasıl gittiğini sormak istemişti. Kendini nasıl hissettiğini.

Kapalı olan kapının önüne geldi. İki sefer vurdu kapıya. İçeride onu uygunsuz bir şekilde yakalamak istemiyordu. Bu hem kendisinin hem de sevgilisinin utançtan gün boyu bir şey yapamayacakları anlamına gelirdi. Bu yüzden temkinli davranıyordu kız.

Namjoon çalan kapıya gitti. Şekle girmeyen saçlarını sinirle dağıtmıştı. Bayram sabahı çocukların hazırlandığı gibi hazırlanıyordu kendi bayramı olacak geceye. Ama bir iş bile yolunda gitmediği an hemen sinirlenmişti. Sabahtan beri saçları yolunda gitmeyen sadece üç şeyden biriydi. Küfürle açtı kapıyı.

''Ne var amınako-'' şaşkınlık içinde ağzı açılırken kendini toplaması uzun sürmemişti. ''Se-sen mi geldin? Ne zaman geldin? Niye haber etmedin? Beni mi bekledin?'' diye ardı ardına eklemişti sorularını. Kızı kolundan tutmuş ve kendi odasına çekmeye başlamıştı.

Kız kulağına gelen küfürler ile ilk önce gülmesini zorla bastırmış, art arda gelen sorulardan sonra sinirlenmişti. Bıkkınla nefes verirken kolundan tutan sevgilisinin elini tutmuş ve onu çalışma masasına oturtmuştu. ''İlk önce sakin olur musun?'' diye sormuştu. Namjoon utançla gülümseyip elleri ile yüzünü kapattıktan sonra kız tane tane konuşmaya başlamıştı. ''Evet ben geldim sevgilim. Çok olmadı geleli, yaklaşık on, on beş dakika falan oluyor. Ve haber ettim ve yanına geldim. Ve evet seni bekliyoruz'' dedi.

Namjoon ellerini yüzünden çekti ve kıza doğru uzattı. Kız böyle en zor zamanlarında ortaya çıkan enerji kaynağı gibi olmuştu bir anda. Sinirli ruh halinden kurtulurken kızın ellerini tutmuştu. ''Özür dilerim.'' Dedi utançla gülümserken.

Kız elinin birini çekti ve gamze olan yanağına koydu elini. ''Sorun ne?'' diye sordu. Sesi o kadar yumuşak çıkmıştı ki, bir annenin çocuğu sakinleştirmek için söylediği ninni gibi.

Namjoon yanaklarını hava ile doldururken aynı havayı dudaklarını öne uzatarak bırakmıştı. Yüzü düşmüştü yeniden. ''Hiçbir şey yolunda gitmiyor.''

Kız altı dudağını ısırdı ve kafasını salladı. Bu devam et anlamına geliyordu. ''Uyandım, telefonumu şarja takmak için uğraştım. Nasıl oldu bir fikrim yok ama şarj kablosunu kopardım. Ardından dedim ki akşam giyeceğim gömleğimi ütüleyeyim, uyanmak için yaptığım kahveyi üzerine döktüm. Yıkamak için uğraştım ama sadece daha çok batırdım. Şimdiyse saçlarım şekle girmiyor. Delirmek üzereyim.'' Dedi Namjoon.

Kız sevgilisine gülümsedi ve ellerini sevgilisinin saçlarına çıkardı. Güzelce karıştırmak geri çekinmedi. Her tel birbirine girdiğinde kız kıkırdıyordu. ''Bunların sorun olduğunu sanmıyorum tatlım. Gün boyu birlikte olacağımız için, sen mesaj atmadın diye trip atacak bir sevgilin yok. Telefonuna ihtiyacın olmayacak. Gömleğin lekesini gerekirse sökerim üzerinden yine de çıkartırım. Onda da bir sorun yok. Saçların bence böyle daha havalı.'' Kız tekrar kıkırdadı ve devam etti. ''Sana bakanların gözlerini korkutmaya yeter de artar bile. Ama dersen illaki güzel saçlarım olsun, sen saçlarını yıka ayarlarız bir şekil.''

Namjoon kıza şüpheyle baktı. ''Gömleğimi yıkayabileceğini düşünüyor musun?''

Kız elini sevgilisinin yanağından çekti ve işaret parmağını iki yana salladı. ''Sandığın kadar beceriksiz bir değilim tatlım. Yemek yapamıyor olabilirim ama diğer ev işlerinde iyiyimdir.'' Dedi sevgilisinin yatağına oturan kız. Gülümseme ile sevgilisine bakıyordu.

Namjoon bu gülümsemenin karşısında eriyeceğini düşünmüştü. Kız ona o kadar güzel gülümsüyordu ki karanlıklar bir anda aydınlığa kavuşmuş gibiydi. Dertleri bir bir gözünün önünde intihar etmişti. Kızın gülümsemesi onun için hayat kaynağı olmuştu sanki. Gamzelerinin sebebiydi kız.

Kız dudaklarını yaladı ve yeniden konuştu. ''Dün nasıl geçti?'' sanki sevgilisinin yaşadığı ruh halini içlerinde hissetmişti. Kalbinin en derinliklerinde Namjoon'un çektiği sıkıntılar filiz vermişti.

Namjoon yüzündeki gülümseme donarken konuştu. ''Pek iyi geçtiğini söyleyemeyeceğim. Bırakmayı düşündüm. Her şeyimi alıp uzaklara gidesim geldi. Gerçekleri bir bir anlatmak ürküttü beni.''

Kız kafasını olumlu anlamda salladı. Derin bir nefes sonra konuştu. ''Çok az kaldı. Bu gece yatağına yattığında her şey gözlerinin önünden kaybolup gidecek. Uzun zaman sonra rahat bir nefes alacaksın. Bunları düşün olur mu? Sonunda alacağın nefese odaklan. Her şey bu şekilde daha kolay olur. İnan bana.''

Namjoon oturduğu yerden kalktı ve kıza yürüdü. Kızın yanına otururken kıza sarılmak için açtı kollarını. Sonunda alacağı rahat nefes tam yanında duruyordu. Hiç kimse için bile yapamayacaksa bunu kız için yapacaktı. Güzel bir gelecekleri olsun diye çabalayacaktı.

--

Gidenlerin ardından evden çıkmak için hazırlanıyorlardı. Namjoon ve Jin arabaya elektronik malzemeleri koyarken oldukça dikkatli davranıyorlardı. Diğerlerinin gitmesinin ardından sadece bir saat geçmişti. Zamanları çok yoktu. Bir an önce gidip her şeyi kontrol altına almaları gerekiyordu.

Namjoon televizyon ünitesinin altında duran kağıdı aldı eline. Katlayıp cebine koymadan önce göz attı bir kez daha. Bir şeylerin eksik ya da yanlış olmasından deli gibi korkuyordu. Her şeyi tam yapmak istiyordu. Söyleyeceklerini bu kağıda yazmıştı. Herhangi bir durum olur da unutursa diye tek tek not etmişti.

Jin belini tutarak girdi içeriye. Eve bir göz attı. Eksik olan bir şey var mı diye kontrol ediyordu oda. Kulaklıklar, kablolar, bilgisayarlar hepsini almıştı. Uzun bir gece olacağı için yanına yiyecek ve içecek bir şeyler almayı da ihmal etmemişti. Şimdi kalan tek şey arkadaşını alıp bu evden çıkıp gitmek olacaktı. Televizyon ünitesinin önünde duran arkadaşına baktı. Derin bir nefes verdikten sonra ona dokundu.

Namjoon bu dokunuş ile artık zamanın geldiğini anlamıştı. Evden çıkmaları gerekiyordu artık. Hacker ile yol üzerinde buluşacaklar ve beraber mekana yakın bir yerde duracaklardı. Belki bir sokak öncesi ya da sonrası. Daha önceden gidip bakılmıştı otele. Etrafındaki sokakları tek tek çizmişti Jin. Otelin krokisini bile çıkarmıştı. Neyin nerede olduğunu artık ezbere biliyor gibiydi. Sadece acele etmek ve işi bir an önce garantiye almak istiyordu.

Kapıyı kapattıktan sonra şifresini girdi. Kapının şifresinin değiştiğine emin olduktan sonra arabaya yürüdü. Yanında oturan arkadaşı daha şimdiden bacaklarını stres ile sallamaya başlamıştı. Jin arkadaşına baktı ve elini dizine koydu. Namjoon dikkatini nihayet Jin'e verebilmişti. ''Her ne olursa olsun, kimin çocuğu olursak olalım; sen Kim Namjoon'sun, ben Kim Seokjin. Yapılanlar bizim kimliğimizi değiştirmedi, yapılacak olanlar da değiştirmeyecek. Aklından sakın ama sakın bir olduğumuzu çıkarma. Bu işe beraber girdik beraber çıkacağız. Tüm bu olanlar gece sonunda bir toz bulutu olup bir anda yok olacak. O zaman sarılmak için yine birbirimize dönük olacağız.''

Namjoon arkadaşına baktı uzun süre. Biliyordu. Emindi.

Bir aileye sahipti.

Ve bu aileyi dağıtmaya çalışanın, benliğini dağıtacaktı.

Evet arkadaşlar, bir bölümün daha sonuna geldik. Umarım okumaktan keyif aldığınız bir bölüm olur. 🌺🌹💜😍❤💜

Sürç-ü lisan ettiysem affola. 🙈😇🙈😇

Hepinize keyifli dakikalar diliyorum. Sizi seven yazarınız.😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜

Continue Reading

You'll Also Like

117K 8.5K 60
Jimin intikam almayı severdi.
530K 47.5K 36
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
46.9K 4.2K 37
barış alper yılmaz, dm kutusunu sorunlarını anlatıp bir dert defteri gibi kullanan fanının mesajlarını okur.
193K 8.8K 31
❥VMİNKOOK Bayan Kim. "O çok tatlı onu seveceksiniz çocuklar" Bay Kim. "Sevmesenizde umurumda değil, ona kibar davranacak, güzelce konuşacaksınız" 09...