EFLA | BXB

By alittlefrancis

730K 44K 10.3K

"kolye gibi taşıyorum boynumda çaresizliği. bir de... seni efla. tam göğsümün üzerine denk gelen asker künyem... More

1. BÖLÜM: "İNGİLTERE?"
2. BÖLÜM: "SCARLET SNAKE UNION"
3. BÖLÜM: "ÖN TANITIM"
4. BÖLÜM: "YARDIM"
5. BÖLÜM: "DIMITRI"
6. BÖLÜM: "ENGELLER"
7. BÖLÜM: "ÇİKOLATA"
8. BÖLÜM: "ABİ SAFSATASI"
9. BÖLÜM: "GÜZEL VÜCUTLU DONUK ÇOCUK"
10. BÖLÜM: "ZITLIK"
11. BÖLÜM: "OYUN"
12. BÖLÜM: "KORKU"
13. BÖLÜM: "SORGU"
14. BÖLÜM: "KAVGA"
15. BÖLÜM: "SON KEZ"
16. BÖLÜM: "SARHOŞ"
17. BÖLÜM: "ARSIZ"
18. BÖLÜM: "UTANGAÇ"
19. BÖLÜM: "KISKANÇ"
20. BÖLÜM: "DADDY'S BOY?"
21. BÖLÜM: "BİZ"
22. BÖLÜM: "AİT"
23.BÖLÜM: "KULAK MİSAFİRİ"
24. BÖLÜM: "SORGU"
25. BÖLÜM: "GEÇMİŞ"
26. BÖLÜM: "İHTİYAÇ"
27. BÖLÜM: "KOZ"
28. BÖLÜM: "TEBESSÜM"
29. BÖLÜM: "HAKİM?"
30. BÖLÜM: "SÖĞÜT"
31. BÖLÜM: "İNTİKAM"
32. BÖLÜM: "ATAK"
33. BÖLÜM: "DAYANAMIYORUM"
34. BÖLÜM: "DEVA"
35. BÖLÜM: "ÖLÜM VE YAŞAM ARASINDA"
36. BÖLÜM: "CEZA"
37. BÖLÜM: "ÇÖZÜM"
!
38. BÖLÜM: "ŞİFA"
39. BÖLÜM: "KOLLAR"
40. BÖLÜM: "SENİ SEVİYORUM"
41. BÖLÜM: "BOĞULMAK"
43. BÖLÜM: "AŞAMA"
44. BÖLÜM: "SÜRPRİZ"
hişt
finally
45. BÖLÜM: "FİNAL"
Önemli Bir Mesele
Sendeki Yıldızlar

42. BÖLÜM: "RENK OYUNU"

8.9K 575 117
By alittlefrancis

• 1 hafta sonra •

"günaydın." dedi erez kahve makinesini çalıştırmadan hemen önce. diğer yandan göz ucuyla tavadaki omleti kontrol ettiği için tamamen dönüp bakamadı yüzüme.

"günaydın güzelim." dedim ve yaklaşıp saçlarının arasına küçük bir öpücük bıraktım.

"babaannemin yakın bir arkadaşı eşini kaybetmiş." dedi dudaklarını bükerek. "cenaze için yalova'ya gitti."

"üzüldüm." diye fısıldadım ve karamsar bir konu olduğu için daha fazla konuşulmaması gerektiğine karar verdim. üstteki rafa uzanıp iki kahvaltı tabağı aldım ve masayı hazırlamaya başladım.

kahvaltı boyunca sessizdik. arada bir erez'i kontrol ediyordum ama kötü görünmüyordu. yani mutlu da sayılmazdı ama sanki kafasının içinde dönen başka bir düşünceye kapılmış gibi bir hali vardı.

günün geri kalanında üzerimize bir battaniye örtüp koltuğa uzanarak yeni çıkan bir netflix dizisinin ilk üç bölümünü izledik.

erez karnına sardığım kolumu sıkı sıkı tutmuş başını da boynunun altından geçirdiğim diğer koluma yaslamıştı.

"izlemeye devam etmek istiyor musun?" diye sordum kumandayı elime alırken. başını çevirip yüzüme baktı. aramızdaki mesafe beklediğinden yakın olmuş olacak ki bir anlığına irkildi.

"sen?" diye sordu gergin ses tonuyla.

"benim için fark etmez."

"o zaman sonra devam ederiz. müzik açar mısın?" diye sordu. gerginliğini almak umuduyla azıcık eğilip burnunun ucunu öptüm ve başımı sallayarak onayladım. erez oyalanmadan önüne döndü.

david gray'den bir şarkı açıp öylece uzanmaya devam ettim. bir süre sonra şarkının ritmine uygun bir şekilde elimi erez'in karnının üzerinde gezdirdiğimi fark ettim ve kalakaldım. yanlış bir şey anlamasını istemiyordum. onu bir şeylere zorlamak istemiyordum. sadece varlığına ihtiyacım vardı ve o ne zaman hazır olursa ancak o zaman hakkında seksüel şeyler düşünmeye devam etmek adına kendime söz vermiştim. elimi karnından çekip koltuğa yaslanabildiğim kadar yaslandım. temasından kaçmak beni yoruyor olsa da böyle olması gerekiyordu.

erez bana doğru dönüp elimi tuttu.

"efla sorun yok sadece müziğe eşlik ediyordun." dedi gülümseyerek.

"ben..."

erez gözlerini kapattı ve bu sesimi kesmeme neden oldu. elimi alıp karnına geri koydu. kirpikleri titreşti o an.

"efla... devam edebilirsin." dedi kısık bir sesle. kendini zorluyor gibi görünüyordu ve bu yüzden kendimden nefret ettim.

"hayır." dedim ve elimi çektim. "kendini zorlamana gerek yok erez. bu umurumda değil tamam mı? sadece iyi ol yeter."

erez gözlerini yavaşça açıp yüzümü inceledi bir süre. sonra güzel mavileri dolu dolu oldu saniyeler içinde. tanrım kendisini üzmemesi için bu kadar uğraşırken üzülmesinden nefret ediyordum kuş kalpli küçüğümün.

"seni hak etmiyorum ben." diye fısıldadı sesi titreyerek.

"böyle şeyler söyleme erez... lütfen üzme beni."

gözleri tekrar kapandı sıkıca.

"bana yardım et. bunu aşmam için üstüne gitmekten başka çarem kalmadı... sanırım."

"n-nasıl?" diye sordum tereddütle.

"seni çok özlüyorum."

"ben de küçük." diye fısıldadım. "bir bilsen... ama korkuyorum. sarılıp uyurken bile incitmekten korkuyorum."

"nasıl böyle güzel sevebiliyorsun?"

"dünya üzerindeki en güzel bebeği severken zor olmuyor." dedim gülümseyerek ama o yüzümü görmedi. gözleri hala kapalıydı.

sonra bir anda yattığı yerde doğrulup üstündeki pijamayı ve dar eşofmanı çıkardı ve tekrar karşıma yattı. elimi alıp boynuna koydu yavaşça. ne yapmamı istediğini biliyordum. bazı şeyleri aşmak istiyordu artık. ama bunun için gereken cesarete sahip miydim? ya daha kötü olursa? ya kuş kalbi daha da çekerse kendini benden? sarıldığım zamanlarda bile irkildiği günler yaşamıştık biz. ya her şeyi mahvedersem?

elimi özgür bıraktığında ne yapacağımı şaşırdım. bir süre öylece durup çözüm yolu aradım. o kadar güzel görünüyordu ki ona yakın olmanın bir yolunu bulmayı gerçekten istiyordum.

"bir oyun oynayalım mı seninle?" diye sordum aklıma gelen ani fikirle. kapalı gözleri hafifçe hareketlendi ama açılmadı. başını sallayarak onayladı.

"üç renk belirleyelim. kırmızı sarı ve yeşil olsun mesela. bana rahatlık dereceni belli etmek için bunları kullan. eğer hiçbir sorun yoksa yeşil de, biraz gerildiysen ve yavaşlamamı istiyorsan sarı, eğer gerçekten çok kötü hissedersen de kırmızı. kırmızıyı duyduğum an ellerimi üzerinden çekeceğim anlaştık mı?"

"anlaştık." dedi özgüvenli bir tavır takınmaya çalışırken.

elim boynundan omzuna doğru kaydı yavaşça. kolundan devam edip bileğine kadar indim milim milim.

"yeşil." diye belirtti erez. ama söylemesine gerek bile yoktu. yumuşayan yüz ifadesindeki rahatlık her şeyi anlatıyordu zaten.

ardından karnına geçtim. çıplak tenine dokunmayalı gerçekten çok uzun zaman olmuştu. kalbim ağzımda atıyordu sanki. ellerim göğüs kafesine doğru çıkarken duraksadı. ondan bir renk bekledim.

"yeşil." diye fısıldadı küçük.

en yavaş şekilde ulaştım göğüslerine. elimi tam kalbinin üstüne koyup öylece bekledim. kalbinin tiktaklarını hissedebilmek ne büyük bir meseleydi benim için...

"şey biraz açık yeşil... ama iyiyim merak etme." diye açıklamaya çalıştı kendini. kalbimin tam ortasında bir yanma hissettim. benim için savaşıyordu ama geçmişi bırakmıyordu peşini. o an yine dimitri'yi kendi ellerimle öldürmüş olmamanın pişmanlığını yaşadım.

ellerimi göğsünden çektiğimde ne yapacağımı bilmiyordum. bacaklarına dokunamazdım bu onun için çok fazlaydı.

"bugünlük bu kadar yeter bence." dedim şefkat dolu çıkan ses tonumla. erez kaşlarını çattı.

"beni bu kadar hafife almayı kes efla korhanlı. sarı bile demedim henüz ki kırmızı diyene kadar çekmeyecektin hani ellerini?" diye sordu. hala inatla gözlerini açmıyordu. bunun birçok nedeni vardı muhtemelen ama en çok bana bakmaktan kaçtığını biliyordum o an. hem utancını hemde korkusunu saklamaya çalışıyordu.

elim diz kapağına değdiğinde ikimizde irkildik. sanki karşılıklı bir elektrik akımı yaşamıştık. orada biraz oyalanıp tam dizinin üstüne dokundum.

"yeşil." diye fısıldadı erez stresli sesiyle. yüzündeki ifade bunun kesinlikle yeşil olmadığını belli ediyordu ama madem vazgeçmek istemiyordu ona karşı cesaret kırıcı şekilde davranmayı kesmeliydim.

ellerim biraz daha yukarı çıktı. erez gözlerini sıktı ve nefesini tuttu. hiçbir şey söylemediğinde ona kırmızı dedirtmenin bir yolunu bulmaya karar verdim ve elimi bacağının içine doğru kaydırdım. erez tuttuğu nefesi serbest bırakıp öylece bekledi. sakinleşmek için kendiyle savaşıyordu sanki.

söyle şu rengi küçük...

"açık yeşil." dedi tekrar. sesi rahat çıkmıştı ama böyle çıkması için büyük bir çaba sarf ettiğini gayet iyi biliyordum. elim bacağının iç kısmındayken biraz daha yukarı çıktım. şimdi kasıklarıyla aramda sadece üç santim vardı.

kendi kasıklarımın yanmaya başladığını hissettiğimde çoktan sertleştiğimi biliyordum. öyle ihtiyaç doluydum ki karşımdaki çocuğa karşı... beni zorlamaması gerekirdi. kendisini de... şu anda ikimizinde düştüğü durum son bir seneden çok daha zordu.

"sarı," diye fısıldadı ve elini boynuma yerleştirdi. "ama sakın durma."

"durmalıyım küçük çünkü duramayacağım noktaya yaklaşmak üzereyim." diye homurdandım. erez sonunda gözlerini açıp doğrudan gözlerimin içine baktı.

"sana güveniyorum." diye fısıldadı arzu dolu sesiyle. "beni yavaşça alabilirsin... yavaşça."

yanaklarım alev almıştı sanki. hatta tüm bedenim. ellerim kasıklarına ulaştığında erez başını yastığa bastırdı ve derin bir nefes aldı. sertçe yutkunup kumaşın üzerindeki elimi hareket ettirmeye başladım. diğer yandan erez'in yüzünü inceliyordum ama şimdilik arzudan başka bir şey görmüyordum.

"benimle konuşmaya devam et." dedim iç çamaşırının lastiğine dokunurken. bunun için hazır mıydı?

"yeşil." dedi kesik nefeslerinin arasından. siyah kumaş parçasını tutup çıkardım ve nefesimi tuttum. tanrım bir insan bir insanı en fazla ne kadar özleyebilirdi? en fazla ne kadar muhtaç olabilirdi bir bedene?

onu elimle sardığımda inledi. kalbim artık atmıyordu sanırım. omzuma sıkıca tutunurken bir anda sweatshirtümü çıkarmam için altından tuttu ve yukarı doğru çekiştirdi. üzerime tırmanırken bunun nedenini anlıyordum. bende onun üzerinde olmak gibi bir şeye kalkışmayı düşünmemiştim zaten. bu çok fazla olurdu. eşofmanımı tutup çıkardı titreyen elleriyle. ardından beklemeden iç çamaşırımdan da kurtuldu. sanki acele etmezse vazgeçecekmiş gibi hissediyordu gayet iyi okuyordum onu. cesareti henüz yerindeyken bunu yapmaya karar vermişti.

eğilip yüzlerimizi yakınlaştırdı ve saçlarımı okşadı.

"seni öpebilir miyim?" diye sordu gülümsemeye çalışarak.

"evet lütfen."

dudaklarımız birleştiği an ağlamaya başladım. ne kadar iyi olduğunu unuttuğum bu his kalbimi sıcacık yapmıştı ve ellerim sırtından beline doğru kayarken kendimi kaybetmemek adına büyük bir savaş veriyordum. ona sıkıca sarıldığımda geri çekildi küçük. gözlerinde ilk defa korku vardı.

"sarı." dedi yavaşça. kollarımı derhal etrafından çekip bedenini serbest bıraktım.

"ben... ben özür dilerim." diye fısıldadım gözyaşlarımın arasından. erez eğilip şakağıma yoğun duygular barındıran bir öpücük bıraktı. sonra kulağıma ulaştı.

"beni genişletmeyi dener misin? en azından parmakl..."

"erez... ben... belki de bu seferlik sen beni almalısın?"

"n-ne?"

"yani eğer istiyorsan alta geçebilirim. bunu memnuniyetle yaparım."

"daha önce geçtinmi ki?" diye sordu tereddütle. yüzü allak bullak olmuştu.

"hayır ama senin için yaparım. yani istiyorum hatta. ilkim olur musun?" diye yüreklendirdim onu. bu erez için daha kolay olurdu. kendimin nasıl hissedeceğini bilmiyordum ama umurumda değildi.

"emin misin?" diye sordu yanağımı okşarken. anlayışlı bakışlarının altında eriyip bitmek üzereydim.

"kesinlikle!"

bakışları minnet dolu bakışlara dönüştü ve eğilip bir daha şakağımdan öptü.

"ama canın yanarsa söyle başka bir gün deneriz. yani ben altta olurum ki seni hissetmeyi özledim inan bana. hem bugünlük yeterince mesafe kat ettik benim açımdan. eğer bundan hoşlanmazsan mutlaka söyle tamam mı?"

"tamam." dedim gülümseyerek. beni rahatlatmaya çalışması kalbimi sıcacık etmişti.

erez parmaklarını ağzına sokup ıslatmaya başladığında kasıklarım alev alev yanıyordu sanki. elini arkaya doğru uzatıp deliğime dokunduğunda hafifçe irkildim. sabırlı bir şekilde beni okşadı ve kasılmalarımı rahatlatmak adına orada uzun bir süre oyalandı. ilk parmağını içime doğru kaydırdığında derin bir nefes aldım. kasılmamak için büyük bir çaba sarf etmem gerekiyordu. aslında çok büyük bir acı değildi ama yine de tuhaf hissettiriyordu ve alışana kadar böyle hissetmem normaldi. yani... sanırım.

erez'in ince parmağı içimde yavaşça hareket etmeye başladığında başımı yastığa bastırıp derin nefesler aldım. tanrım gerçekten çok tuhaf hissediyordum. durmasını söylemek için avaz avaz bağırmak ile bir an önce içime girmesi için yalvarmak arasında bir yerdeydim.

erez'in ikinci parmağını da içimde hissettiğimde hafifçe kasıldım. karnımı okşarken yüzüme doğru eğildi ve dudağıma kısaca bir öpücük bıraktı.

"hişt... sakin ol sevgilim durmamı istediğin yerde duracağım."

tekrar dudaklarımız birleştiğinde bu kez uzun sürdü ve erez'in parmakları hiç duraksamadan hareket etmeye devam etti. anlaşılan bunu sevmişti. sanırım... ben de sevmiştim? yani en azından nefret etmemiştim.

üstümden kalkıp yanıma yattı ve bedenimi yan çevirdi. kendisini tutup yavaşça sıvazlayarak içime girmek için hazırlıyordu. o anda bir şey fark ettim. endişeli değil heyecanlıydım. zaten acı eşiği yüksek biri olarak çokta canımın yanmayacağını kavramıştım. ayrıca erez'e ait olma fikri karnımın içinde birkaç kuşun kanat çırpmasına neden oluyordu sanki.

onu arkamda hissettiğimde derince bir nefes daha alıp gözlerimi kapattım. erez kolunu uzatıp karnıma sarıldı ve kulağımın arkasından öptü.

yavaş yavaş içime girerken saçlarımı okşuyordu ve yüzünü omzuma gömmüştü.

"ah... efla... durmalı mıyım?" diye sordu umutsuzca. şimdi tamamen içimdeydi.

"b-biraz bekle." diye homurdandım varlığına alışmayı denerken. kenara attığımız battaniyeyi avuçlarken kolumu geriye atıp erez'in kalçasına koydum.

"ben tamamım." dedim sık nefeslerimin arasından.

erez içimdeki hareketine başladığında öyle bir inledim ki... tanrım neden bu kadar çok utanıyordum ki bu durumdan? gerçekten harika hissettiriyordu ve tabii ki öyle hissettirecekti çünkü bana sahip olan kişi erez'di. komplekslerimi bir kenara bırakıp içinde bulunduğum güzel ana odaklanmalıydım.

erez'in hızlanan nefesi ensemi yakıyordu ve o kadar güzel inliyordu ki... tanrım ona her şekilde ihtiyacım vardı. özlemden delirmemek içten bile değildi.

hızlanmaya başladığını hissediyordum ki zaten daha da hızlanması için yalvarmak üzereydim. beni tamamen ters çevirip üzerime çıktı ama bu sırada bile hala içimdeydi. omuzlarımdan güç alıp hareket etmeye devam ederken inlemeleri daha yüksek perdeye çıkmıştı ve bende yastığı dişliyordum. iyi ki dişleyecek bir şey bulmuştum yoksa tanrı bilir ne sesler çıkacaktı dudaklarımın arasından.

erez bana sert birkaç vuruş daha verdikten sonra içimdeyken geldi ve bir saniye sonra da üzerime yığıldı.

ikimizde konuşmuyorduk. sadece sırtımı öpüyor ve saçlarıma dokunuyordu. bir süre sonra çok sevdiği bir şarkıcının şarkısından kısacık bir kuple söyledi sessizce.

baby, let me be your man
so i can love you
and if you let me be your man
then i'll take care of you, you

kendimi tutamayıp kıkırdadım. erez kollarını sıkıca etrafıma sarıp kulağımın arkasından bir kez daha öptü.

"teşekkür ederim. dünya üzerindeki en şanslı sevgiliyim." diye fısıldadı. gülümsediğini biliyordum.

eh amacıma ulaşmıştım.

Continue Reading

You'll Also Like

1.5K 329 25
"Siktir oradan, biz ne anlarız arkadaş olmaktan?" ---- Hayatları yolunda gitmeyen dört genç bir gece tesadüfen karşılaşır. Ortak bir karar alıp her g...
51.8K 4.2K 20
"Sen hep böyle cevap olarak başını mı sallarsın?!" Başımı salladım. Kaşları çatıldı, o güzel mavi gözlerini gözlerime dikti. "Gıcık mısın Aras?!" Bil...
299K 7.8K 38
soğuk ve acımasız mafyanın bir kıza aşık olup onu takıntı haline getirmesi ve piskopatlaşması ama bunu kıza yansıtmamaya çalışarak unutulmaz bir aşk...
2.2K 221 11
Şirket kurgusudur. +18, argo, cinsellik ve olumsuz ögeler içerir. Eşcinsel konulu bir hikayedir. "Korktum baba. Ama kafama dayayacağın namlu değildi...