FRIENDS🦋🍀🌈

By tjsunnyday

159K 10K 6.6K

Onlar kimsenin birbirine yakın olmadığı kadar yakın olan arkadaşlardı. Ya da öyle sanıyorlardı. Birbirlerine... More

TANITIM
BAŞLANGIÇ
1.bölüm
2.bölüm
3.bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.bölüm
7.bölüm
8.bölüm
9.bölüm
10.bölüm
11.bölüm
12.bölüm
13.bölüm
14.bölüm
15.bölüm
16.bölüm
17.bölüm
18.bölüm
19.bölüm
20.bölüm
21.bölüm
22.bölüm
23.bölüm
24.bölüm
25. bölüm
26. bölüm
27.bölüm
28. bölüm
29.bölüm
30.bölüm
31.bölüm
32.bölüm
33.bölüm
34.bölüm
35.bölüm
36.bölüm
37. bölüm
38.bölüm
39.bölüm
40.bölüm
41.bölüm
42.bölüm
43.bölüm
44.bölüm
45.bölüm
46.bölüm
47.bölüm
48.bölüm
50.bölüm
51.bölüm
52.bölüm
53.bölüm
54.bölüm
Bölüm Değil..
55.bölüm
56.bölüm
57.bölüm
58.bölüm
59.bölüm
60.bölüm
61.bölüm
62.bölüm
63.bölüm
64.bölüm
65.bölüm
66.bölüm
67.bölüm
68.bölüm
69.bölüm
70.bölüm
71.bölüm
Bölüm Değil
72.Final

49. bölüm

1.7K 100 71
By tjsunnyday

Gün yeniden sabah çalmıştı şehirde. Güneş kendini uzun zamandan sonra yeniden bulutların ardına hapsetmişti kendini. Şehrin bahar havasına alışmasını bu kadar kolay hazmedememişti bulutlar. Kıskanmıştı sevdiği güneşi. Yeniden sakladı ardına.

Bulutların sakladığı güneşin aksine gün gibi çıkacaktı gerçekler ortaya. Belki güneşli bir gün olmayacaktı bugün ama kesinlikle yağmur tüm kötülüklerden arındıracaktı şehri. Gizli kalan ne varsa yağmur ile gün yüzüne çıkacaktı birer.

Mutfakta kahvaltı ile meşgul olan Jin, dolabın kapağını açmış ne hazırlayacağını düşünmeye başlamıştı. Öğrenecek olduğu şeyler hala aklının köşesinde onu meşgul ederken, güçlü durmayı hedefliyordu. Kendi gibi arkadaşlarının da güçlü olması için onları leziz yemekleri ile besleyecekti. Hedefinde bu vardı Jin'in.

Dolaptan çorba için çıkardığı malzemeleri lavaboda durulamaya başladı. Merdivenlerden gelen ayak süreme seslerine kulak kesilirken, sevgilisinin aşağıya indiğini anlaması çok sürmedi. Tae yatağında hissettiği soğukluk ile açmıştı güne gözlerini. Uyanmak onun içi her zaman zor olmuştu fakat sevgilisini yanında göremediği için hemen toparlanıp aşağıya inmişti. Sevgilisini mutfakta görmesi ile endişeli yüzü yerine gülümsemeye bıraktı.

Jin kafasını mutfağa girişi sağlayan kemerin oraya çevirdi. Sevgilisi çarpık gülüşle onu izliyordu. Jin de gülümsedi. ''Günaydın tatlım.'' Dedi.

Tae gözlerini kapattı ve yeniden açtı. Hala üzerinde uyuşukluk vardı. Bu kadar erken uyanmayı beklemiyordu. ''Günaydın.'' Dedi. Uyku yüzünden sesi oldukça kalın ve pürüzlü çıkmıştı. Saçları dağılmış, o kadar yürümesine rağmen eşofmanının bir bacağı aşağıya inmemişti.

''Neden erken uyandın?'' diye sordu Jin. Sebzeleri haşlamak için derin bir tencere arıyordu tezgahın altındaki dolaplarda.

''Sen yoksun diye?'' dedi Tae. Elleriyle gözlerini ovuşturuyor bu uyuz halinden kurtulmaya çalışıyordu.

''Hayatım nerede olabilirim? Kahvaltı hazırlamak için uyandım.'' Dedi Jin. Sebzeleri tencerenin içine koymuş ve ocağı yakmak için düğmelerini çevirmeye başlamıştı.

''Bugün sıra sende değil ki.'' Dedi Tae. Mutfak masasına doğru yürüdü ve sandalyeye yavaş hareketler ile kendini bıraktı.

Jin gülümsedi cevap vermeden önce. ''Bugün ben hazırlamak istedim, içimden geldi.'' Dedi. Sevgilisine doğru yürümüştü. Onun dağılan saçlarını parmakları ile düzeltemeye çalışmış ve saçlarını öpmüştü.

''Sana yardım etmek istiyorum.'' Dedi Tae. Her ne kadar uykulu olsa da sevgilisine yardım etme isteği ile dolup taşmıştı. Oturduğu yerden kalkmış, çekmecelerden birini açmıştı. İçinden mutfak önlüğü arıyordu.

''Sen git üzerine bir şeyler giy. Geceden beri tarzan gibi dolanıyorsun ortalıkta.'' Dedi Jin. Sevgilisinin esmer teni gözlerinin önündeyken işine konsantre olamamaktan korkuyordu.

Tae onun söylediğine gülümsedi ilk başta. Ardından arkasına döndü. Sevgilisinin önünde durmuş, kendi ellerini birbirine kenetlerken yukarıya doğru esnemişti. O kadar uzun bir hale gelmişti ki Jin elindeki işi bırakmış sevgilisine bakıyordu. Tae'nin belinin iki yanında ortaya çıkan kaburga kemikleri sayılır hale gelmişti.

Kollarını önünde duran sevgilisinin boynundan geçirdi sonra. Kolları arasındaki şaşkın sevgilisi hala onun ne yapmaya çalıştığını anlamıyor gibiydi. Jin'in şaşkınlıktan nutku tutulmuştu. Gözleri Tae'nin gözlerinin içine bakıyordu. Derinliklerinde kaybolduğu gözlerde kaybediyordu bir kez daha kendini. Taehyung yine derin bakıyordu sevgilisine. Anlatmak istediği çok şey varmış da bunu gözleriyle yansıtıyormuş gibi.

Jin kekeleyerek sordu. ''N-ne, ne yapıyorsun?'' dedi. Kekelemesinin sebebi bu büyüleyici gözlerdi.

''Ne yapıyor muşum?'' diye sordu. Tae kafasını sevgilisine biraz daha yaklaştırdı. Nefesleri birbirlerine çarpıyordu fakat burunları henüz birbirine değmiş değildi.

''Tae, biri uyanacak şimdi.'' Dedi. Her ne kadar kafasını geriye doğru çekmeye çalışsa da boynundaki güçlü kollar buna izin verecek gibi değildi. Tae'nin tutuşu oldukça sıkıydı.

Kafasını geriye kaçırdıkça ona yaklaşan Taehyung nefesini sevgilisine vererek konuştu. ''Sana sarılamayacak mıyım diğerlerinin önünde?'' diye sordu.

Jin gözlerini kocaman açtı. Buna sebep olan şey burunlarının birbirine değmesinden kaynaklanmıştı. ''Şimdi doğal bir sarılma mı verdiğini düşünüyorsun? Bence alakası yok.'' Dedi Jin.

Tae kafasını hafif sola doğru yatırdı. Sevgilisinin dudaklarına uzanmak için yapılmış küçük bir hamleydi bu. Küçüktü ama önemliydi. Gözleri sevgilinin dudaklarında geziyordu. Jin'in kadifemsi kırmızı dudakları Tae'yi kurtuluşa çağırıyordu sanki. O kadar davetkar görünüyordu ki Tae zamanı ve mekanı yeniden gözden çıkarmıştı. ''Bence gayet doğal.'' Dedi.

Tae'nin istekli çıkan sesi Jin'in kulaklarını bir kez daha sağır etmişti. Sesinde kayboluyordu sevdiğinin. ''Tae, bence daha fazla yaklaşma.'' Dedi. Onunda gözleri sevgilisinin dudaklarına kayıyordu.

Tae bu uyarıya rağmen durmadı. İnadına yaklaştı sevdiğine. Nihayet dudakları birleştiğinde gözlerini kapattı. Hareket ettirmedi. Sevgilisini çıldırtmak onun sevdiği şeylerden biriydi. İstiyordu ki Jin kendini ona bıraksın. Kendi gibi kaybetsin benliğini. Ama farkında değildi Jin çoktan bu dokunuş ile sanki ilk sefermiş gibi heyecanlanmıştı. Sevgilisinin beline istemeden dolanan kolları zaten buna kanıt olmuştu.

Dudakları bir süre hareketsiz kaldı. Tae öpüp geri çekildi ardından. Bu geri çekiliş aralarına sadece milimlerin girmesine sebep olmuştu. Dudaklarını yaladı. Jin onun geri çekilişi ile gözlerini açmış ve sevgilisinin dudaklarına bakmaya başlamıştı. Tae'nin bazen bilinçli bazen ise bilinçsiz yaptığı bu hareket Jin'in kendisini kaybetmesine neden olan faktörlerden biriydi. Jin sevgilisinin belinde olan kollarını sıkılaştırdı. Dudaklarını yeniden sevgilisine uzattı. Tae buna dünden razı olduğu için kabul etti dudakları hemen. Bu sefer dokunuş yerini cezbedici hareketlere bırakmıştı.

Dudaklarını aralayan Jin oldu. İzin verilen dudakların arasına giren Tae'nin yüzünde mutlu bir gülümseme vardı. Sevgilisini nasıl baştan çıkaracağını biliyordu. Bunun galibiyeti üzerine çok yakışmıştı. Dudaklarının hareketi arttıkça, birbirlerine dolanmış kolların hareketi de sağlanmış olmuştu. Tae sevgilisinin boynundaki kollarını ayırmıştı. Sağ kolunu sevgilisinin ince beline dolarken kendine çekiyordu onu. Sağ eliyle sevgilisinin ensesine baskı uyguluyor, kaçmasına engel oluyordu.

Jin sevgilisine biraz daha bağlanırken ocakta kaynamakta olan sebzeleri önemsemedi. Önemsediği tek şey şu an sevgilisinin tadı eşsiz olan dudaklarıydı. Buna ek onun kokusu, teninin sıcaklığı, anın büyüsü. Kendini ona karşı biraz daha kaybederken buluyordu. Bu durumdan rahatsız değil aksine keyif alıyordu. Böyle heyecanları severdi Jin.

Tae sevgilisini kendine bastırırken, ensesindeki elini de beline indirdi. Dudaklarının hareketi artmıştı. Aralarındaki hararet de keza öyle. Tae kapalı olan gözlerini açtı. Sevgilisinin beyaz yüzünü incelerken buldu kendini. Kirpikleri bembeyaz yüzünde öyle özenle yerleştirilmişti ki Tae asla bunu izlemekten bıkamazdı.

Tae, Jin'in belindeki ellerinin tutuşunu sıklaştırdı. Onu bir anda havaya kaldırmış ve arkasındaki masaya oturtmuştu. Beyaz masa Jin'in mavi pijamaları ile mükemmel bir uyum yakalamıştı. Jin ne olduğunu anlamak için gözlerini açtığında sevgilisinin yine o korkutan bakışları ile karşılaşmıştı. Masanın üzerinde olduğunu fark etmesi geç olmamıştı. Tam dudaklarını ayırmak için harekete geçmişti ki belindeki Tae'nin elleri buna imkan vermemiş yeniden bastırmıştı kendini ona.

Taehyung Jin'in bacak arasına girmişti. Jin bacaklarını açarak masaya oturtulduğu için biraz olsun şaşırmıştı fakat Tae'de hissettiği sertlik ile daha fazla şaşıracaktı. Tae ona kendini bastırırken bir yandan da uyarılıyordu Jin. Kendi uzvuna baskı yapan Tae'nin uzvu ona iyi anlar yaşatmıyordu. Jin masada dayalı olan ellerini Tae'ye uzattı. Aralarında kala elleri ile şimdi Tae'yi tutuyordu. Bu dokunuş ile Tae'nin ağzından küçük ama şiddetli bir inleme çıktı. Jin'in dudaklarının arasına bıraktığı inleme mutfakta yankılanmıştı. Jin onun bu haline küçük bir kıkırtı bıraktı.

Eğer bu durumda daha fazla kalsalardı kesinlikle yanlış şeyler olacaktı. B durumun sona ermesine sebep olan isimler mutfağın ortasındaki bu görüntüye ağızları açık bir şekilde bakıyorlardı ikisi de şok olmuş bir biçimdeydi. Dışarıdan karşılaştıkları bu durum onların sessizce birkaç dakika kalmasına sebep olmuştu.

İkili arasından ilk konuşan Yoongi oldu. ''Siz napıyonuz olum.'' Dedi. Sesi ima ile karışık çıkmasına rağmen oldukça güçlü duyulmuştu.

Hobi ona çevirdi bakışlarını. Tabi duydukları ses ile şoka uğrayan Tae ve Jin ikilisi de ayrılmış ona bakıyorlardı. Yoongi'nin tek kaşı havada ikiliye bakarken ağzı da kocaman açılmıştı.

Duyduğu ses ile yerin dibine giren Jin kırmızının her tonunu hissediyordu içinde. O kadar utanmış ki bu durumdan nasıl kurtulacağını ne yapacağını bile bilmiyordu. Yüzünün aldığı şekil o kadar komik görünüyordu ki Hobi tutamadı kendini ve gülmeye başladı.

Taehyung ise utanmaktan çok sinirlenmiş gibi görünüyordu. Onun için yakalanmış olmaları önemli değildi. Seviyordu ve bu sevgisini istediği gibi gönlünce yaşayacaktı. Kimse buna engel olamazdı fakat girişte dikilen ikili çoktan buna engel olma gibi bir hataya düşmüştü. Taehyung bu ortamı ve Jin ile arasındaki ilişki bozulduğu için sinirlenmişti. Ellerini sevgilisinin belinden ayırmış saçlarının arasına yollamıştı stresle saçlarını karıştırırken ağzından çıkan küfürlerin haddi hesabı yoktu.

Jin bir hışımla masadan indi ve merdivenlere yöneldi. Hızlı adımlarla yukarıya çıkarken ''Ne yapacağım?'' diyor, elleri ile kızaran suratını saklamaya çalışıyordu.

Onun gidişinden sonra Tae sinirle ikiliye döndü. ''Normalde öküz gibi uyursun. Bugün erken uyanacağın mı tuttu?'' diye sordu.

''Bir dakika ama odanız varken, siz burada ne yapıyorsunuz lan?'' diye ona karşılık verdi Yoongi. Zamanında kendisi ile defalarca dalga geçilmişti. Şimdi bunun intikamını alma sırası ona geçmişti bırakacak değildi.

''Bizim odamız yok odalarımız var. O yüzden istediğim yerde istediğim şeyi yapabileceğimi düşünüyorum.'' Dedi Tae sert çıkan sesi ile.

''Şimdi suçlu olan biz mi olduk? Şuna bak ya sanki mutfağın ortasında yiyişip yakalanan biziz.'' Dedi Yoongi sevgilisine dönerken.

Hobi ise umutsuzca yukarıya kaçan arkadaşının arkasından bakakalmıştı. Zamanında o da bu kadar belli olmasa da böyle bir şey ile yakalanmıştı. Ne kadar utanç verici olduğunu biliyordu. Endişelenmişti arkadaşı adına. Sevgilisinin sorusu ile ona dönmüş ve konuşmaya başlamıştı. ''Bence uzatmayın artık ha? Daha hazırlamamız gereken bir kahvaltı var.'' Diye sevgilisinin koluna girmiş onu tezgaha doğru çekiştirmişti.

''Tanrım delireceğim yaa, ayrı eve çıkmamız lazım.'' Diye söyleniyordu merdivenlere yönelen Tae.

--

''Ne oldu?'' diye sordu Namjoon. Pembe pijamasının içinde pek kaideye alınacak gibi görünmüyordu.

Yoongi tam ağzını açmış konuşacaktı ama Hobi'nin cümlesi ile geriye kapatmıştı. ''Bir şey olduğu yok canım, ne olacak? Kendini pek iyi hissetmiyormuş.'' Dedi. Tabağındaki Jin'in yapmaya başlayıp sonunu getirmediği çorbadan bir kaşık almıştı.

''Hasta mı?'' diye sordu Jungkook gözlerini kocaman açarak. Tae'ye bakıyordu.

''Hayır.'' Dedi sesi hala sinirli çıkan Tae. Ardından bıyık altından konuştu. ''Bazıları üzerine düşmeyen vazifelere karıştı.'' Dedi.

Yoongi elindeki çubukları bıraktı. ''Ne!? Siz-'' yine devam edemedi. Masanın altından gelen çimdik ile acıyan bölgesini ovuşturmaya başladı.

''Şey, ney? Iı, okulla ilgili.'' Dedi kendi dediğine kendi inanmış mıydı? Pek emin değilim.

''Okulla ne alakası var. Daha bir haftamız var açılması için.'' Dedi yemeğine gömülen Jimin.

Hobi ona da kötü kötü bakmaya başladı. ''Okulla diyorsam okulla ilgilidir Jimin.'' Dedi. Gözlerinden uyarı ışıkları saçılıyordu. Bu durumu kimsenin öğrenmemesi için elinden gelen her şeyi yapacaktı. Arkadaşının zamanında yaptığı iyilikleri geri çeviremezdi. Düşene bir de o vurmazdı.

''Olmayacak böyle ben bakmaya gidiyorum.'' Deyip masadan kalkmaya yeltenmişti Jungkook.

Onu da durduran yine Hobi olmuştu. ''Otur oturduğun yerde.'' Dedi. Sesi net çıkmıştı.

Jungkook abisi hakkında cidden endişelenmeye başlamıştı. Bu yüzden ona itiraz etti. ''Neden? İyi olduğundan emin olacağım.'' Dedi ve yeniden masadan kalktı.

Bu sefer onu uyaran Yoongi olmuştu. ''Jungkook yemeğini ye.'' Hobi sonunda sevgilisini susturduğu için mutlu olmuştu.

Yemeğine hiç dokunmayan Tae, ellerini yüzüne koydu. Sevgilisinin yanına çıkmış ama tüm ikna çabalarına rağmen onu aşağıya indirememişti. Üstelik bir de azar yemiş ve odadan kovulmuştu. Bu durum fazlasıyla canını sıkıyordu ki sinirli bakışlarını Yoongi'nin üzerinden çekmiyordu. Sevgilisinin bu konularda hasas olduğunun farkındaydı. Eski Jin olsa zerre takmazdı. Umurunda olmaz güler geçerdi. Fakat değişmişti. Tae değiştirmişti onu. Şimdi artık ne yapıyorsa kalbiyle hissederek yapıyordu. İhtiyacı olduğundan değil istediğinden yapıyordu. Buna yardımcı olan sevgilisi Tae, onu böyle bir duruma soktuğu için kendine de kızmıştı. Ama Jin'in film izlerken yaptığı şeyden sonra buna cesaret edebilmişti. Onun davranışından cesaret alıp bu işe girmişti. Onun bu kadar kırılacağı aklının ucundan geçmezdi.

Hobi masanın diğer başında oturan arkadaşına baktı. Yüzü düştü. Onları mutlu görmeye o kadar alışmıştı ki şimdi yeniden eski hallerine dönerler diye korkmuştu. Sinirli bakışlarını yanındaki sevgilisine çevirdi.

Yoongi ağzına atmaya çalıştığı sosisi sevgilisinin bakışları ile yeniden tabağına geri koymuştu. Ellerini de tabağın yanına koyduktan sonra gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi. ''Tamam, hadi git. Ben buraya bakarım.'' Dedi.

''Neyine bakacaksa?'' diye söylendi yeniden Taehyung.

Hobi uyaran sesi ile ''Taehyung, sen de yemeğini ye.'' Dedi. Ardından kalkıp tezgaha yürüdü. Arkadaşı için hazırladıklarından küçük tabaklara koydu. Hazırladıklarını bir tepsiye koyup yukarı çıkmaya başaldı.

Kapının önüne geldiğinde bir kez tıklattı kapıyı. Ses gelmedi. İkinci sefer denedi aynı şeyi. Yine ses yoktu. Hobi derin bir nefes verdikten sonra yüzüne oturttuğu gülümseme ile kapıyı açtı. Jin tahmin ettiği gibi yorganı kafasına kadar çekmiş, yatağına gömülmüştü. Perdeler kapalıydı. İçeriye yine güneş girmiyordu. Sanki güneş girecek hava vardı şehrin üzerinde.

''Uyuduğunu düşünmüyorum. Hadi kalk.'' Dedi Hobi şefkatli sesi ile. Elindeki tepsiyi çalışma masasına koymuş ve perdeleri açmak için pencereye doğru yürümüştü.

Jin Hobi'nin sesi ile yeniden kırmızı kesildi. Oysa ki sakinleşmek için, eski rengine geri dönmek için baya çaba sarf etmişti. Onun sesi ile kan yeniden yüzüne çıkarken üzerindeki yorgana biraz daha sarılıyordu. Kafasına biraz daha bastırıyordu. Kimseye bakacak özgüveni yoktu şimdi.

''Jin!'' dedi Hobi. Perdeleri açmış ve ellerini belinin iki yanına koymuştu. Derin bir nefes daha verdi. ''Ben bir şey görmedim. Tamam mı? Şimdi aç şu suratını.'' Dedi.

Jin dudaklarını ısırdı. Ne kadar açmak istemese de açıklama yapmak için açması gerektiğini düşünmüştü. Yavaşça yorganı indirdi yüzünden. Yatakta dik konuma gelirken Hobi'nin yüzüne dahi bakamıyordu.

''Sana yiyecek bir şeyler getirdim.'' Dedi Hobi. Tepsiyi almak için masaya yürümüş ardından elindeki tepsi Jin'in yanına çıkmıştı. Onun kucağına tepsiyi bırakırken hala arkadaşı için üzgün hissediyordu. 

Jin elindeki gözlerini zor da olsa kaldırmayı becermişti. Kucağındaki ellerini çekmiş ve konulan tepsiyi kabul etmişti. Fısıltıdan farklı çıkmayan sesi ile konustu. " Teşekkür ederim. Ama canım bir şey yemek istemiyor." Dedi.

Hobi arkadaşına bakmaya devam etti. Yüzündeki kırmızılıklar o kadar güzel görünüyordu ki, yüzünde gülümseme oluşmasını sağlamıştı. Diğer yandan ilk defa arkadaşını bu kadar kabuğuna çekilmiş olarak görüyordu. "Jin, neden yanlış bir şey yapmışsın gibi hissediyorsun kendini?" Diye sordu.

Jin bu soruyu beklemiyordu. Bu yüzden arkadaşına çıkardı gözlerini. Göz bebekleri büyümüş haldeydi. Jin onun söylemiş olduğu şeye küçük bir gülümseme bıraktı. Içinde alay taşıyordu. "Yanlış değil mi? Tanrım, aklımı kaybetmiş olmalıyım." Dedi.

"Ne alakası var bunun akılla? Aşk zaten akıl işi olsaydı, beyinde yaşanırdı. Aşkın aklı mantığı yoktur. Bunu bugüne kadar öğrenemedin mi?" Diye sordu. Hafif bir gülümseme vardı yüzünde.

"Evet bunun farkındayım. Mantığımı çoktan kaybettim ben zaten Tae ile. Ama sen farkında mısın bilmiyorum ama; Hobi, biz basıldık." Dedi. Parmaklarını ikiye kıvırmış ve havada sanki söylediği cümleyi tırnak içine almış gibi bir hareket etti.

"Buna sevinmelisin bence. Ben bunda yanlış bir davranış görmüyorum. Bence çok romantik. Hatta heyecanlı. Korku olmadan, endişe olmadan." Dedi. Ellerini birleştirmiş yanağına koymuştu. Gözleri ile dışarıda yağmaya yüz tutmuş bulutlara bakıyordu.

"Sevinmeli miyim? Ben rezil olduğumu düşünüyorum." Dedi Jin. Elleri ile yeniden yüzünü kapatmıştı.

"Ne rezilliği? Hem kime, bana mı? Yoksa Yoongi'ye mi? Ben bunun çok güzel bir şey olduğunu düşünüyorum. O öküz Yoongi'nin dediklerini kafaya takıyorsan, kendisi buna cesaret edemediği için söylüyor onu. Biraz cesaretli olup bizim de seks hayatımıza heyecan katmış olsaydı." Dedi. Dudaklarını büzmüştü yeniden.

Jin onun dudaklarının aldığı bu garip şekli seviyordu. Bunu komik buluyordu. Gülümsedi. "Bunu mu istiyorsun cidden?" Diye sordu.

"Evet bence çok havalı. Aşkınız örülü duvarlar arasında değil. Herkesin gözü önünde. Bundan daha efsane bir şey olabilir mi? Bence olamaz. Tamam bazı şeyler özel olmalı ona saygım sonsuz. Kimsenin ağzına sakız da olmamalı. Ama bunun vereceği heyecan tüm bu ihtimallere değer." Dedi. Büzülen dudakları yeniden eski haline dönmüştü.

"Bilmiyorum. Yoongi'nin yüzüne nasıl bakacağımı bilmiyorum doğrusu." Dedi Jin. Yüzü yeniden düşerken, tepsideki çubuğu almış elinde çevirmeye başlamıştı.

"Bırak bakma, o düşünsün sana nasıl bakacağını. Hatta baksın da biraz feyz alsın." Dedi. Elindeki çubukları almış ve tepside duran kaşığı almıştı eline. Kaşığı arkadaşının eline verirken "Çorbanı iç. Soğuyacak." Demişti. Odadan çıkmadan önce arkadaşına bir kez daha gülümsemişti. Içi daha fazla rahattı şuan. En azından arkadaşına biraz olsun destek vermiş ve daha rahat hissetmesini sağlamıştı.

--

Yağan sağanak yağmura rağmen evden çıkmıştı Jin. Kendini sokaklara atmıştı yeniden. Bu sefer ki yürüyüşü bilinmezliğe değil, tam aksine gerçekliğe olmuştu. Hemen iki blok öne taraflarında oturan kızın evinin önüne geldiğinde kabaca taradı gözleriyle etrafı. Kendini takip eden adam, yağan yağmura rağmen sokağın başında bekliyordu. Sokağa girişin diğer tarafında ise Jisoo'nun evini gözetleyen siyah arabayı fark etmişti. Kendi içinden bu adamlara sinirli sözcüklerini ifade ederken, bahçeden içeri girmişti. Kapının önüne geldiğinde şemsiyesinden damlayan suları silkmiş, ardından zile basmıştı.

Kız zaten koltukta diken üzerinde oturuyordu. Jin ona gelmeden önce haber vermişti fakat onun olduğundan emin olmadığı için kendini huzursuz hissetmişti. Çalan kapı ile irkilen kız, usul ve temkinli adımları ile kapısına doğru yürüdü. Kapıyı açmadan önce delikten bakması ve gelenin kim olduğuna emin olması gerekiyordu. Delikten bakmadan önce derin bir nefes aldı. Ama geri vermedi. Gözleri Jin ile buluşunca içinde tuttuğu nefesi verdikten sonra kapıyı açtı.

''Hoş geldin.'' Dedi kız, sesi oldukça kötü çıkıyordu. Yorgun görüntüsü gece hiç uyumadığının kanaati gibi bir şeydi. Oysa bu kız için oldukça aksi bir durumdu. Kız bulduğu her fırsatta uyuyabilecek kapasitede olduğu için böyle bir durumla daha önce karşı karşıya gelmiş değildi.

Jin içeri girdikten sonra yavaşça kapattı kapıyı. Üzerindeki yağmurluktan kurtulan Jin, üzerindekini şifonyere asarken gözleriyle kıza bakıyordu. ''Yorgun görünüyorsun.'' Dedi. Sesi endişeli çıkmıştı.

''Gece uyuyamadım.'' Dedi kız. İçeriye doğru adımlamış ve tekli koltuğa bırakmıştı kendini. Yüzü oldukça beyaz görünüyordu. Jin kızın hasta olup olmadığından endişe etmişti.

''Konuştuktan sonra bir şey mi oldu?'' diye sordu Jin. Cebindeki telefonu da sehpanın üzerine bırakmış ve oturmadan önce pantolonun dizlerini hafifçe yukarı çıkmıştı. Yavaşça koltuğa kendini bırakırken kız onun sağında kalmıştı.

''Hayır. Bir şey olmadı. Sanırım öğrendiklerim.'' Dedi kız. Ellerini yüzüne çıkarmış ve gözlerini sertçe ovalamaya başlamıştı.

''Şimdi anlatmaya hazır mısın?'' diye sordu Jin. Ellerini birleştirmiş, öne doğru eğilmişti. Dirsekleri dizlerindeyken gözleri kıza bakıyordu.

''Önce koyu bir kahve yapayım. Çünkü zihnimizin açık olması gerekiyor. Ve bu duyacağın şeyleri kaldırabilmen için de.'' Dedi kız ayağa kalkarken. Mutfağına doğru yürümüş ve gri tonunun hakim olduğu mutfak dolaplarına yönelmişti.

Onu arkasından takip eden Jin, kıza bakmayı sürdürüyor; hareketlerinden bir anlam çıkarmaya çalışıyordu. ''Durum o kadar ciddi mi?'' diye sordu. Kaşları çatılmıştı. Kızın ısıtıcıya su koymasını izliyordu.

''Baya ciddi.'' Dedi kız. Isıtıcının düğmesine basmış ve cam kapaklı tezgahın üzerindeki dolaba uzatmıştı parmaklarını. İçinden iki tane siyah kupa çıkarmış ve ocağın yanına koymuştu.

Jin kaşlarını kaldırdı. Merak duygusu iyice körüklenirken, duyacaklarından bir anlamda korkmaya başlamıştı. Midesinin kasılması iyiye işaret değildi. Zaten kahvaltıda bir şey yiyemediği için boş olan midesi ağrı vermeye başlamıştı.

Kız tezgahın üzerinde duran kavanozlardan birine uzandı. İçine baktığında boş olduğunu gördü. Mutfak lavabosunun altında yer alan dolabı açtı ve içinden küçük bir tabure çıkardı. Tabureyi uzanmak istediği dolabın önüne koyduktan sonra üzerine çıktı. İçinden dolu, açılmamış kahve paketini alırken bir eliyle tezgaha tutunuyordu. Dengesini kaybetmekten korkuyordu bir anlamda.

Paketi boş olan kavanoza doldurduktan sonra, bardakların içine ölçme kaşığı ile kahveyi koydu. Bu zaman içerisinde kaynamaya başlayan suyu da bardaklara ekleyince işi bitmiş oldu. Mutfak masasına oturan Jin onu gözleri ile takip ediyordu. Kız bardağı alıp Jin'e doğru uzattı. ''Şeker ister misin?'' diye sordu.

''Yok teşekkür ederim.'' Dedi Jin. Uzatılan bardağı almış ve masanın üzerine koymuştu. Kız da karşısına oturduktan sonra konuşmaya başladı. ''Pek iyi görünmüyorsun.'' Her ne kadar içindeki merak onu kemirse de devam etti. ''Bugün yapmak zorunda değiliz bu konuşmayı.''

''Bugün yapmak iyi gelecek inan bana. Çünkü 24 saat bile içimde tutamadım. Bunu daha fazla içimde tutmak istemiyorum. Hem sana bir sözüm var. Bunu yerine getirmeyi istiyorum.'' Dedi. Sıcak bardağından çıkan duman, beyaz tavana yükselirken kız gözleriyle takip ediyordu dumanı.

''Bana karşı kendini borçlu mu hissediyorsun?'' diye sordu Jin. Bardağından bir yudum almış, ardından yeniden masaya bırakmıştı.

'Hayır. Sizi ailem olarak görüyorum artık. Ve ailemin dağılmaması için bir an önce bu işin içinden çıkmak istiyorum.'' Dedi. O da bir yudum almıştı bardağından. Ardından devam eti. ''Biliyorsun, dün buraya geldi. Benimle iş birliği yapacağına dair telkinde bulundu. Küçük bir tehdit meselesi de yaşandı ama bu kadar önemli değil. Artık onun yapacaklarından korkmuyorum. Babamın cezası varsa çeksin. Umurumda değil.'' Dedi kız.

''Ne tehdidi?'' diye sordu Jin. Merakla gözleri yeniden açılmıştı.

''Dediğim gibi önemli değil. Kendini bir şey sananlar sadece tehdit etmekle kalıyorlar. O yüzden pek umurumda değil. Asıl meseleye gelecek olursak, neyi bilmek istediğimi sordu. Ben de sen olsaydın ne sorardın diye düşünerek birkaç soru sordum.'' Dedi. Gözleri gri masayı deler gibiydi. Bir noktaya bakıyordu.

Bu durum iyice endişelendirmeye başlamıştı Jin'i. Evdekilerden birine bu konu hakkında bir şey söylemediği için biraz çekiniyordu haliyle. ''Neler öğrendin?'' diye sordu. Biraz korku biraz heyecan ile karışık.

''Oğlunun kim olduğunu bilmediği hakkında hala hemfikiriz. Hala kim olduğunu bilmiyor. Bu durum içini kemiriyor. Ve fazlasıyla sıkılıyor bundan. Tamamıyla bana bel bağlamış durumda. O yüzden söylediklerinde yanlışlık payı olmadığını düşünüyorum.'' Dedi Jisoo. Bardağından yeni bir yudum aldı. Kahvenin acılığı yüzünü buruştururken Jin'e bakıyordu.

''Evet biz de bunu istiyorduk zaten. Senden başka bir umudu kalmasın ve onu savunmasız bırakalım. Sanırım bunu becerdik.'' Dedi Gülümserken.

''Evet. Savunmasız durumda. Sorduğum sorulara karşı oldukça net cevaplar verdi. Ben bir yerinde hata payı göremedim. Doğru gibiydi. Çelişen bir şey yoktu. Hatta itlerinden biri o anlattıkça öksürüyordu.'' Kız o korumanın sesini taklit etti. ''Efendim, bence bu kadarı yeter diyordu. Bundan da yola çıkacak olursak, anlattıklarında doğruluk payı oldukça yüksek.'' Dedi kız.

''Bu bizim işimize gelir. Zaten doğruyu bulmak istiyoruz.'' Dedi Jin. O da bardağından bir yudum almıştı.

Kız devam etti. ''Fakat bu doğrular, pek duymak isteyeceğimiz şeylere benzemiyordu. Ona oğlunun annesinin kim olduğunu sordum.''

''Bunu biliyor muymuş?'' diye sordu Jin. Alayla güldü.

''Evet biliyor. Hatta doğuma eşlik etmiş. Mektupta yazdığı gibi. Sadece sesini duymuş. Bebeği veya anneyi o gün de dahil görmemiş.'' Dedi kız. Bardağının kulpu ile oynamaya başladı.

Jin kaşlarını çattı. ''O zaman, o gittiğimiz ev, orada mı doğmuş çocuk?'' diye sordu.

''Evet. O yüzden sizi o eve yollamış zaten. Anahtarı bulması da zor olmamış. Zaten biliyorsun. Babam onun adamı ve Sunkyu teyzenin eski çalışanı.'' dedi kız. Saklamakta olduğu gerçeği dudaklarından kaçırmıştı. Tabi bununla birlikte gözleri hemen Jin ile buluşmuştu.

''Bunu saklıyordun dimi? Baban onun adamı?''

''Jin ben,'' dedi kız gözlerini kırpıştırmaya başladı. ''Babamın onun adamı olduğunu öğrenirseniz bana karşı savunmasız olan güveniniz yeniden sarsılır sandım. Yani ne bileyim, babasının kızı diye düşünmenizi istemedim. Tanrım, bunu yaparken yeniden bencillik yaptım ama be-'' devam edemedi kız onu Jin durdurdu.

''Bunu biliyordum zaten. O kadın anlattı bana. İlk duyduğumda biraz hayal kırıklığına uğradım. Yalan söyleyemem. Ama sonradan hak verdim sana. Düşününce sanırım ben de senin gibi saklardım.'' Dedi.

Kız gülümsedi. Parmağı ile masada görünmez şekiller çiziyordu. ''Teşekkür ederim anlayışın için.'' Dedi kız, ardından devam etti. ''Konumuza geri dönecek olursak, o çocuk kimse senin kuzenin Jin.'' dedi kız. Şimdi Jin'e bakıyordu.

Jin alayla güldü ilk önce. Jisoo'nun dudaklarından çıkan kelimeler bir süre havada asılı kaldı. Jin'e ulaşmadı. Çok büyük bir şaşkınlık yaşıyordu. Kelimeleri idrak edince konuştu. ''Kuzen?''

Kız yutkundu. ''Evet. O fotoğraftaki genç liseli kız, yani senin halan oluyor. O kız annesi.'' Dedi.

''Ne!? Tanrım Jisoo, neler diyorsun? O kız ne kadar küçük görmedin mi fotoğrafta? Böyle bir şey olması mümkün mü?'' diye sordu. Şaşkınlığı sesine yansımıştı. Seviyesini ayarlayamamış biraz yüksek çıkmıştı sesi.

''Evet. Eğer ergenliğe girmişse bu mümkün.'' Dedi kız ciddiyetiyle.

''Bu mantıklı mı Jisoo? Liseli kız hamile ama ne ailesi ne de öğretmenleri bunu fark etmiyor mu? Ve o evde doğum yapıyor. Ailesi nerede bu kızın?'' bu sefer sinirliydi Jin'in sesi.

''Bunu çok iyi gizlemiş demek ki. Adam doğumdan sonra oradan uzaklaşıyor. Sonra adamlarından biri onun intihar ettiğini söylüyor. Adam ilk önce çocuğun da öldüğünü düşünüyor. Sonra bir gün adamlarından biri oğlunun yaşadığını düşündüğünü söylüyor. Bebeğin cesedini bulamıyorlar çünkü. Adam o gece doğan tüm erkek bebeklerin kaydını topluyor. Aralarından elemeler yapıyor ve sonra yıllar geçtikçe liste üçünüze kadar iniyor. Kader sonra sizi birleştiriyor. Olay bu.'' Dedi Jisoo. Midesindeki tüm kasılmaya rağmen bu kadar kolay anlatmasına şaşırmıştı.

Jin olduğu yerde yeniden hareketsiz bir şekilde kala kalmış, ne gözlerini kırpıyordu ne de nefes alıyordu. Duydukları kolay şeyler değildi. Ya sevgilisi ya da arkadaşı onun gerçek ailesiydi. Zaten aralarındaki kan bağına kimsenin ihtiyacı yoktu ama böyle bir gerçekte göz ardı edilemeyecek kadar büyüktü. Jin tüm kanının çekildiğini hissediyordu. Duydukları gerçekten çok iğrenç şeylerdi. Adam neredeyse yetmişine merdiven dayamıştı. Bu olaylar 22 sene öncesinde gerçekleşiyordu. O zaman kız 16, 17 yaşında ama dama 50lerindeydi. Midesi bulandı Jin'in.

''Tanrım bu iğrenç bir şey.'' Dedi Jin zor çıkan sesi ile. Gözlerinden akan bir damla yaşı elinin tersi ile silmişti.

''Kızı pahalı hediyeler, lüks eşyalar ile kandırıyor. Sonra onunla birlikte oluyor ve sorumluluğu almıyor.'' Dedi kız. Elleri titriyordu. Bu adamın evinde kaldığını düşündükçe midesi bulanıyordu. Orada kaldığı çoğu gece uykusundan aniden uyanır ve açık olan kapısını kapatırdı. Kız yanına arkadaşının geldiğini düşünürdü bu zamanlarda. Sonra arkadaşının odasına gidip orada uyurdu. Ama asla fark etmemişti adamın üzerinde olan bakışlarını. Bunları düşünmekten gözüne uyku girmemişti tüm gece boyunca. Pişmanlığı yüzünden uyku gecesini terk etmişti.

''O kadın kızının bir çocuğu olduğunu bilmiyor. Kızının neden intihar ettiğini bilmiyor. O adam küçük kızla birlikte olmasına rağmen sorumluluk almıyor. Tanrım, bu insanlar nasıl insanlar Jisoo?'' diye sordu Jin. Elleri titriyordu onun da. Küçük kızın çektiği acılar gözünün önüne geliyordu adeta. Gözlerinden akan yaşları her ne kadar silse de durduramıyordu sanki.

Kız Jin'in masanın üzerinde bulunan elinin üzerine elini koydu. Destek olmak istercesine sıktı elini. Kolay olmadığını biliyordu. Dün gece kendisi de böyle hissetmişti. Aralıksız ağlamış ve yüzü yeniden kırmızıya dönmüştü. Arkadaşına destek olabilmek için kolay atlatmayı denemişti. ''Jin, biliyorum bunlar yenilir yutulur şeyler değil. Çok zor şeyler. Ama şimdi bunun sırası değil. Şimdi o masum bebeğin kim olduğunu bulmamız gerekiyor. Şimdi bu şekilde kendini koy veremezsin.'' Dedi Jisoo.

Jin eğik başını salladı. Son kez boşta olan eliyle gözlerini sildi. Dik durmaya ihtiyacı vardı. Arkadaşları için ailesi için dik durmalıydı. Kimseye bunu söylemeden önce atlatması gerekiyordu. Bu ne kadar mümkünse tabi. ''Tamam.'' Dedi Jin. Tavana kaldırdı bakışlarını. Derin bir nefes verdi. ''Başka bir şey öğrendin mi?'' diye sordu.

Kız olumsuz anlamda kafasını salladı. ''Bunları anlattıktan sonra ikinci bir soruyu sorma cesaretini kendimde bulamadım. Duyacaklarımdan korktum.'' Dedi kız kafasını önüne eğerek.

''Bu öğrendiklerin o kadar kıymetli ki, başka şeylere ihtiyacımız bile yok. Şimdi bu elimizdekileri nasıl kullanabiliriz bunu düşünmek lazım.'' Dedi Jin. Bakışları değişirken boş noktaya bakıyordu gözleri. Bunun hesabını soracaktı. Bunun hesabını öyle bir soracaktı ki, o adam bunu asla unutamayacaktı.

Evet sevgili okuyucularım bir bölümün daha sonuna geldik. Bu bölüm biraz kısa bir bölüm oldu diğerlerine göre. Çünkü sizi bekletmek istemedim.😇🦄🦋🌹

Sürç-ü lisan ettiysem affola.🙈🙈

Umarım beğenerek okursunuz. Hepinize keyifli dakikalar diliyorum.🤩🦄🤩🦄

Sizi seven yazarınız. 😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍

Continue Reading

You'll Also Like

61.8K 8.3K 55
"O, alevlerini söndüremeyen karanlık bir şehirdi." başlangıç: 06/03/23 bitiş: 04/08/23
41.2K 3.4K 12
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
1.9K 137 6
Yibo, moon adında gay striptiz klübün de, bobo lakaplı bir dansçısıydı, işinde başarılı olmasının yanında, güzelliğiyle de göz dolduruyordu. Yibo iki...
12.2M 590K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...