Good Night Hoseok | Hoseok

mitsurine tarafından

130K 13.3K 14.8K

"Ve bu gecede kalbimde seninle uyuyacağım." Daha Fazla

ʟɪᴛᴛʟᴇ ʀᴇᴠᴇɴɢᴇ
ʟɪᴀʀ ʟɪᴀʀ
ᴜɴᴀɴsᴡᴇʀᴇᴅ
ʙᴀᴄᴋɢᴀʀᴅᴇɴ
sᴄᴀᴘᴇɢᴏᴀᴛ
ᴀᴄᴄᴏᴜɴᴛ ᴅᴀʏ
ᴍᴏᴏɴʟɪɢʜᴛ
ɪᴄᴇ ʜᴇᴀʀᴛs
ᴄᴏʟᴅ ɴɪɢʜᴛ
ᴘᴀᴘᴇʀ ᴄʀᴏᴡɴ
ʙᴀᴅ ʜᴀʙɪᴛs
sᴛʀᴏɴɢ ʀᴇᴀsᴏɴ
sʟᴇᴇᴘʟᴇss ʜᴏᴜsᴇ
ᴘʀɪɴᴄᴇss ᴄᴀᴋᴇ
ᴄʟɪғғ ᴄᴏʀɴᴇʀ
ʙʀɪɢʜᴛ ɢʀᴀss
ᴅᴏᴏʀs ᴄʟᴏsᴇᴅ
ᴡʜᴏ ᴀʀᴇ ʏᴏᴜ?
ᴍʏ ᴛʀᴜᴇ ʜᴇᴀʀᴛ
ᴍɪᴍɪ x ʏᴏᴏɴɢɪ
ᴛᴡᴏ ʙᴏʏs
ғᴀᴋᴇ ᴡɪɴᴅ
ʙʟᴜᴇ ᴡᴀᴠᴇ
ʟᴏsᴇ ᴛʜᴇ ɢᴀᴍᴇ
sᴀᴅᴅᴇsᴛ sᴏɴɢ
ᴏᴘᴇɴ ʏᴏᴜʀ ᴇʏᴇs
ᴜɴᴅᴇʀᴡᴀᴛᴇʀ
sᴍᴀʟʟ ᴘɪʟʟ
sᴛᴏᴘ ᴛʜᴇ ʀᴀɪɴ
ʜᴏᴘᴇ ʙᴇɢɪɴs
sᴏʙᴇʀ ᴍɪɴᴅ
sᴛᴏʀᴍ ᴠᴀʟʟᴇʏ
ʙᴜᴛᴛᴇʀғʟɪᴇs
ᴍᴀᴋᴇ ɪᴛ ʀɪɢʜᴛ
ʙʟᴏᴏᴅ ᴀɴᴅ ʙᴏɴᴇs
Final
and the end
Teşekkürler ft. Delilah

ʜᴀᴘᴘʏ ᴅᴀʏ

2.8K 322 349
mitsurine tarafından

Sana giden yolların hepsi cam kırıklarıyla kaplı.
Peki sen hiç düşünüyor musun, bu kızın ayağında ayakkabıları var mı?



Kimi zaman koridorda yürürken veya sınıfın kapısını açarken eskiyi düşünüyorum. Hayatım tatsızlaşmadan önceki yaşantımı. Çok uzun bir zaman dilimi olmasada eski neşemi düşünüyorum.

Sabahları gelen gereksiz mutluluğumu öğretmenlere arkadaşlarıma verdiğim sabah selamlarını. Neredeyse tanıdığım herkese günaydın derdim. Soojin kafasını yana çevirip göz devirirdi. Bunu kafasını yana çevirsede anlayabiliyordum.

Bir zaman sonra bunu yapmamaya başladım. Çünkü Soojin hoşlanmıyorsa demek ki bu hoş bir şey değildi.

Aslında o zaman anlamalıydım Soojin'in değiştiğini ve bazı şeylerin bittiğini. Ben o zamanlar herkesin aynı kalacağını düşünüyordum. Kum havuzunda oynayan kızın hep öyle kalacağını.
Saftım hâlâ safım.

Yine kendimi aşırı efkarlı düşüncelere kaptırmış koridorda yürüyordum. Sabah saati bu kadar gereksiz düşünceleri ortaya çıkarmak için en saçma vakitti.

Gözümü dahi zor açarken Soojin'le ilgili düşüncelerimi ortaya çıkarmak gereksizdi.

Bu sabah saçımı savsak bir kuyruk yapmış yüzüme meymenet namına bir şey yerleştirmemiştim.
Koridorun başında gördüğüm surat bir anda elimin boşalmasına sebep oldu.

Hoseok elinde tuttuğu bir dosyayla bu tarafa doğru ilerliyordu.

Partide yaşananlardan sonra neredeyse hiç karşılaşmamıştık.O tuhaf gecenin ardından hiç.

Sadece geceleri tek taraflı gerçekleştirilen telefon konuşmaları vardı. En fazla 37 saniye süren bazen 48.

O hep sessizdi ne bir şey söylüyor ne de iyi geceler dediğimde bir cevap veriyordu.

Aslında bir cevap beklemiyordum ama yinede neden konuşmadığını deli gibi merak ediyordum.

Sanırım her gece tekrarlanan bu olaya sebebini bilmediğim bir şekilde alışıyordum.

Hoseok hiçbir gece cevap vermesede sanki her akşam tanımadığım bir yabancıyla konuşmak beni rahatlatıyordu.

Bu bir nevi konuşma sayılırdı değil mi?

Çünkü ona iyi olup olmadığını soruyor hatta bazen kendimin iyi olduğunu belirtiyordum.

Bu saçmalık mıydı? Belki biraz ama kimin umrundaydı o konuşmuyordu bile kendi kendime konuştuğum birkaç kelime sıkıntı olmamalıydı.

Koridor kalabalık değildi. Neredeyse herkes çoktan sınıfına girmiş kalan birkaç kişi ise koşturuyordu.

Hoseok dosyadan gözlerini kaldırdığında çoktan yakalanmıştım.

Yavaşlayan adımlarımı hızlandırdığımda kafamı eğdim. Ne kadar da salaktım neden ona sanki hiç görmemişim gibi bakmıştım ki.
Garip olan ilişkimizin üzerine reçel sürmek için tabii ki.
Adımlarımı hızlandırsamda sanki her şey ağır çekimde gibi geliyordu. Yanımdaki pencerenin önünden hâlâ geçememiştim. Koridorun fayansları bugün biraz pisti.

"Günaydın."

Bu onun sesiydi. Peki bu ses neden kulaklarımı doldurmuştu. Ayrıca onun sesi fazla yakından gelmişti.

Refleks olarak durduğumda arkama baktım. Hoseok çoktan ilerlemişti bile ve de ilerlemeye devam ediyordu.

O, az önce bana mı günaydın dedi. Etrafıma bakınıp delil aradım. Koridorda kalan birkaç öğrenci sınıflarına giriyor hatta bazıları koşturuyordu.

Peki bana iyi geceler bile dilemeyen çocuk neden günümü aydınlatmak istiyordu.

Gözlerimi sıkıp kafamı iki yana salladım. Hayal dünyam mı genişliyordu yoksa bilinç altım karşıma duymak istediklerimi mi çıkarıyordu.

Yine önüme dönüp yürümeye başladım. Garip çocuk, gece iyi geceler dilemiyor sabah günaydın deyip bir cevap bile beklemiyordu.

Bence o Felix'in büyükannesinden bile garipti.

"Hey Jiho selam."

Karşıma dikilen çocukla duraksayıp gülümsemeye çalıştım.
"Selam Taehyung."

Sesim güçsüz çıkmış olacakki Taehyung kaşlarını çattı.
"Sen iyi misin? Sesin iyi gelmiyor."

Gerçekten sabahın köründe niye bunlarla oyalanıyordu. Sadede gel dercesine kafamı salladım.

"Evet evet iyiyim."

Elini kaldırıp aniden alnıma götürdüğünde irkilerek zıpladım. Elleri soğuk değil aksine sıcacıktı. Ben ise soğuk bir el hisseder gibi oldum.

Elini biraz bastırdığında ne yapmaya çalıştığını merak ediyordum. Kafamı geri çekip alnımı onun elinden kurtardım.

"Ne yapıyorsun?"

Eli havada kalmasına rağmen bozuntuya vermeden sırıttı.
"Sadece ateşin olup olmadığına bakıyordum."

Gülüşü masum bir çocuğun ki gibi tatlıydı. Şimdi karşımda mahcupça gülümsüyor bu ona bir şeyler söylememe mani oluyordu.

Sırt çantamın askısını tutup kuşkuyla geri çekildim. Yoksa Taehyung beni etkilemeye mi çalışıyordu. Bu ucuz numaralar Jiho'ya sökmezdi.

"Hasta falan değilim gerek yoktu."

Yüzü bir anlığına ifadesini kaybetsede hızlıca geri toparladı ve gülmeye başladı.
"Haklısın rahatsız olduysan özür dilerim."

Ah şu psikolojik baskı. Şimdide özür dilediği için suçlu hissediyordum. Fazla mı tepki göstermiştim. Sanırım hiçbir zaman erkeklerle sağlıklı bir iletişim kuramayacaktım.

"Tamam tamam sorun değil bir şey mi söyleyecektin?"

Kafasını aşağı yukarı sallayıp rahatça konuşmaya başladı.
"Bugün ders çalışacaktık onu hatırlatmak istedim."

İşte bu gerçekten aklımdan uçup gitmişti. Ağzım şaşkınlıkla açıldı.
"Bunu tamamen unutmuşum."

Elini omzuma koydu fakat hızlıca çekti yeni tanıştığımız için ne yapması gerektiğine oda karar veremiyormuş gibiydi.

"Sorun değil okuldan sonra kütüphanede buluşuyoruz değil mi?"

Neden kabul ettiğimiz bazı şeylerin dönüşü olmuyordu. Tıpkı hataların olmadığı gibi bunun da yok dedi bir ses ve ben bu sesi hiç sevmedim.

İç çektim.
"Tabii dersten sonra buluşalım o zaman."
İşaret parmağımı kaldırdım.
"1 saat ama öyle anlaştık."

Taehyung yine eğildi.
"Siz nasıl isterseniz leydim bu şaşkın şovalye her daim sözünde durur."

Güldüğümde kafasını hafifçe kaldırıp gülümsedi. Bunu komik bulduğumu biliyordu. Aslında Taehyung işini biliyordu.

Tam yanından geçeceğim sırada ağzını açarak beni duraklattı.
Ne söyleyecekse utanıp sıkılan küçük bir çocuk gibiydi elini ensesine atıp kaşlarını havaya kaldırdı.

"Müdür yardımcısından kütüphaneye girmek için izin istemedim biliyorsun okuldan sonra oraya girmek yasak sen sorabilir misin?"

"İzin almadan neden çalışmayı teklif ediyorsun Taehyung?"

Bir gün delirecektim gerçekten delirecektim.

"Aklımdam çıkmış üzgünüm hem bana izin verir mi bilmiyorum bilirsin öğretmenler bu konuda biraz katılar ve bende biraz yaramaz bir öğrenciyim."

Bakışları sokakta titreyen yavru kediyle yarışırken bana tamam dedirten tek şey bu işten bir an önce kurtulmak istememdi.

"Tamam okuldan sonra 1 saat."

Baş parmağını onaylarcasına kaldırarak gülümsedi.

"Ha bu arada anahtarları almayı unutma orası kilitli oluyor biliyorsun."

Onaylayıp arkamı döndüğümde içimde bir ürperti oldu. Bunun sebebinin tam olarak ne olduğunu bilmiyordum.

O an arkam dönük Taehyung'dan uzaklaşırken sırtımda gözlerimin olmasını çok istedim. Taehyung'un hâlâ gülümseyip gülümsediğini merak ediyordum. O garipti.

Ve bana yaramaz olduğunu söylemişti.












Yaklaşık 10 dakikadır kütüphanede oturuyor ve hiçbir şey yapmıyorduk. Müdür yardımcısıyla teneffüste yaptığımız uzun konuşmadan sonra bana güvenmiş çalışmamıza izin vermiş anahtarlarıda elime vermişti.

Fakat 10 dakikadır Taehyung telefonuyla oynuyor ders namına bir girişimde bulunmuyordu.

Yaslandığım sandalyede doğruldum.
"Taehyung ne zaman başlayacağız vakit geçiyor ve sen daha kitapları dahi almadın."

Telefonu bırakmadan bana baktı ve hafifçe gülümsedi. Kravatı oldukça gevşemiş gömleğinin ilk iki düğmesi açılmıştı.

Erkekler neden okul bitince kendilerini bardan çıkmış hale getiriyorlardı. Yani bu havalı bir şey miydi?

Benim gömleğimin düğmeleri mühürlenmişti kravatım ise hâlâ sımsıkı nefesimi zorluyordu.

"Biraz daha bekle Jiho başlayacağız."

Oflayıp arkama yaslandım bu çocuk benim sinirimi bozmaya başlamıştı.

"Konu ne tam olarak?"

Sorduğum soru saçmaymış gibi bana baktı aklı başka bir şeyde gibiydi.

"Ne konusu?"

"Ödev... ders... senin ödevin... hani şu benden yardım alacağın ödev. Yardım. Daha detay vereyim mi?"

"Haaa tabii ödev. Bunu gelince konuşsak."
Saatine bakıp devam etti.
"Tuvalete gidip geleceğim sen bu arada gidip birkaç kitap baksan ödevimle ilgili işimiz çabuk bitsin."

Ayağa kalkıp dikildim.

"Konu neydi gidip bir şeyler bakayım."

"Tarih projesi."

"Sene başında yapmıştım bir tane..."

Sözümü bitermeme izin vermeden aceleyle cevapladı.

"Evet evet o."

Arkamı dönüp raflarda dolanmaya başladım. Taehyung gerçekten garipti belki de onu tanımadığım için öyle geliyordu ama bu önemli değildi bir seferlik yardım edip arkadaşca yollarımızı ayıracaktım.

Kütüphanenin kapısı kapandığında artık arkasından söylenme işlemine başlayabilirdim.

"Utanmasa sen projeyi bitir benim çişim uzun sürer diyecek."

Elimi birkaç ansiklopedide gezdirdim hem bu tarih projesi sene başında verilmişti. Buna geç geliyordu heralde.

Elim bir ansiklopedinin üzerinde asılı kaldığında baştan aşağı titredim. Kafamdaki ampuller yanmakla kalmamış boğazımdan aşağı ılık bir sıcaklık yaymıştı.

Elim panikle titrerken düşüncelerim kesinlikle zihnimde çığlık atıyordu.

Taehyung geçen gün bahçede bana bay Kim'in kendisini yönlendirdiğini söylemişti. Proje ödevi için.

Bay Kim fizik öğretmeniydi.

Hızlıca rafların arasından çıkıp masaya ilerledim.

Az önce Taehyung bana projenin tarihle ilgili olduğunu söylemişti.

Taehyung'un masanın üzerindeki kitaplarını karıştırdım geometri kitabı bana el sallarken gözlerimi kapadım.

Keklenmiştim. Hemde basitçe sadece iki kere konuştuğum bir çocuğa.

Peki ne için?

Çantamı alıp omzuma attığımda sinirle soludum.

Bay Kim fizik öğretmeniydi bir kere.
Fizik öğretmeni.
O ise bana tarih projesi demişti. Bunlar ne mükemmel bir uyum içindeydi böyle bu uyuma bir saf eksikti ve Taehyung'ta o safı bulmuştu.

Masanın üzerinde gözümü gezdirdikten sonra duraksadım. Müdür yardımcısından aldığım anahtar yoktu.

Masanın altına eğildiğimde ikinci bir dank sesiyle başım döndü.

Bu çocuk neyin peşindeydi anahtarı o almıştı ama neden.

Hızlıca kapıdan çıkıp Taehyung'u aramaya başladım. Başımı derde sokacaktı benim dertlerden kurtarmak için çabaladığım başımı.

O kadar sinirliydim ki yüzümün kızardığına emindim. Çünkü patlamak üzereydim.

Çantamı iyice omzuma yerleştirip anahtarın açtığı yerleri düşünmeye başladım.

Neredeyse bütün kapıları açıyordu. Boş koridorlarda hem korkuyor hemde geziniyordum.

En önemlisi ise Taehyung o anahtarla kötü bir şeyler yapıyorsa kabağın bana patlayacak olmasıydı.

"Taehyung.. Taehyung."

Dişlerimi sıkıyor o yalancıya sesleniyordum. O kesinlikle bir yalancıydı. Kesinlikle.

Müdür yardımcısının kapısını gördüğümde duraksadım. Orası kilitli olmalıydı peki şimdi neden kapısı aralıktı.

Müdür yardımcısının kapıyı kilitlediğine şahit olmuştum. Adımlarımı sessizce o tarafa çevirdiğimde kalbim hızlı atıyordu. Neden heyecanlanıyor ve korkuyordum bilmiyorum ama o gün 6. kattada böyle atmıştı.

Elim kapı koluna değdiğinde treddüt etmeden kapıyı ittim.

Taehyung oradaydı masanın arkasına geçmiş çekmeceleri hızla açıp kapatıyordu.
Elim kapı kolunda asılı kalmış şaşkınlıkla onu izliyordum.

"Sen ne yapıyorsun?"

İrkilerek kafasını kaldırdığında birkaç saniye gözlerimiz kenetli kaldı. İkimizde şaşkındık ama onun gözlerinde birazda kızgınlık vardı.

"Dışarı çık birazdan geleceğim."

İstemsizce güldüm.
"Sen dalga mı geçiyorsun? Proje için buradaydık burada ne yapıyorsun?"

Beni takmadan diğer çekmecelere geçtiğinde yanına ilerledim.

"Beni duyuyor musun? Hemen çık şu odadan sen yalancının tekisin."

Bir çekmeden kağıtlar çıkardığında sırıttı. Bu gülüşü ilk defa görüyordum. Diğerleri gibi değildi bu. Tatlı ya da masum bir gülüş değildi.

Bu asıl Taehyung'un gülüşüydü. Tehlikeli bir o kadar da soğuk.

"Taehyung lütfen seni birisine şikayet etmeden dur."

Elindeki kağıtlara yöneldiğimde elimi yavaşça ittirdi.

"Beni kime şikayet edeceksin Kim Jiho müdür yardımcısına mı? Yoksa hademeye mi?"

Gözleri bana meydan okuyordu.

"Bunun için izin alan sendin unuttun mu? Şu anda yanımda olanda sensin bütün bunları kendi iraden ile yapmışken beni şikayet etmeyeceksin değil mi?"

Gözlerini benden çektiğinde yere eğilip kağıtları karıştırmaya başladı.

"Hepsini anlatırım bana yalan söylediğini, beni kandırdığını her şeyi..."

"Zararlı çıkan sen olursun elinde kanıt yok hem ben disiplin cezasına alışığım ama sen büyük ihtimalle bir ay falan ağlarsın."

Yumruğumu sıkıp gözlerimi elindeki kağıtlara çevirdim. Bunlar sınav kağıtlarıydı.

"Ciddi misin bunun için mi onca dolap çevirdin notlarını düzeltmek için mi?"

Odanın ortasında duruyor ve kıpırdayamıyordum. Panik bütün her yerimi uyuşturuyordu.
Masadan bir silgi ve kalem alıp tekrar eğildi.

"Ne bekliyordun bilgisayarları falan çalmamı mı? Senin için komik olabilir ama benim için önemli bir kere daha kalırsam okuldan atılırım peki bu ne demek biliyor musun?"
Gözlerini bana çevirdi.
"İşim biter."

Kalemi ağzına alıp kağıtları kontrol etti.

"Aklını bunlara kullanacağına ders çalışarakta bu sorunu çözebilirdin."

Artık sesim bir fısıltı değil sesli yakınışlara dönmüştü.

"Uff kafamı şişirdin git dışarıda gez bende hemen geliyorum ortak."

"Ortak mı?"

Başka bir çekmeceyi çekip içinden bir kağıt tomarı daha çıkardığında hayretle onu izliyordum çünkü o kağıtlar benim sınıfımın sınav kağıtlarıydı.

"Sen ne yapıyorsun onlar benim sınıfımın."

Yanına yaklaşıp kolundan tuttum. Fakat o beni ittirip işine devam etti. Kağıtları karıştırıyor bir isim arıyordu.

"İstersen seninkinede bir el atalım ama sen zaten iyi bir puan çekmişsindir çalışkan kız."

Bir kağıtta durduğunda gözüm yazan isimde takılı kaldı.

Seo Soojin.

O Soojin'in kağıdıyla ne yapacaktı.

"Zaten buraya kadar geldik boş gitmeyelim değil mi..."

Taehyung silgiyle kağıttakileri silerken kıpırdamadan onu izliyordum zihnim bir şeyler yapmamı söylüyordu. Ama bedenim kıpırdamıyordu bile.

"Neden, neden yapıyorsun?"

Taehyung ağzımdan çıkan birkaç kelimeyle dururken gözlerini bana çevirdi.

Gözlerinde gördüğüm şey o kadar tanıdıktı ki bir an boğazım sızladı o bilmediğim duygu her yeri tekrar sardı.

Gözlerindeki o şey. İşte o şey bende de vardı aynaya baktığımda hep oradaydı.

"Neden mi yapıyorum güzel soru. Bazı şeylerin bir nedeni yoktur."

"Bazı şeylerin bir nedeni yoktur.."

Kin birisinin içinde bir yerlerde sıkışmışsa bir yerden yol bulup mutlaka dışarı çıkardı. Ya insanın dilinden ya da gözlerinden.
Ağzınızı tutabilirdiniz ama gözleriniz işte onları asla saklayamazdınız.

Ben o gözleri en son kendimde görmüştüm aynaya bakan o kin dolu Jiho'da.

Taehyung işini bitirdikten sonra kalemleri ve kağıtları yerine koyup bana döndü.

"Hadi gidelim biri gelmede.."

Duyduğumuz sesle aynı anda kapıya döndüğümüzde korku artık daha da yakındı. Bu üstü kapalı Soojin'e ikinci kazığım oluyordu. Ve sanırım artık herkes yaptıklarının bedelini ödeyecekti.

Taehyung elimden tutup beni çekelemeye başladı.

Kapıyı kapatıp kilitlemeye çalıştığında arkasında duruyor hiçbir şey yapamıyordum.

Kapıyı kilitlediğinde ilerlemeye başladı. Ben ise ne tarafa gideceğimi ne yapacağımı bilmeden öylece dikilmeye devam ettim.

Taehyung beni çantamdan tutup çektiğinde bir anlığına midem ağzıma gelmişti.

Beni hızla çekip koridorun sonunda bir boşluğa ittirdi. Sırtım duvara değerken oda hemen yanıma yaslandı.

Sesler ufak tefek duyuluyor ve nedensizce yaklaşıyordu. Ona baktığımda işaret parmağını ağzına götürdü.

Önümden eğilip duvarın arkasından kafasını çıkardığında bana oldukça yakın duruyordu. Ve o ilginç bir şekilde sigara kokmuyordu. Oysa bence kesinlikle içiyordu.

Yalancı serseri kafasını duvardan çekip aniden bağırdı.

"Bamm."

Zıpladığımda kafam istemsizce duvara vurmuştu.

"Aptal mısın?"

"Şirin kızımızı korkuttum sanırım."

"Sen gerçekten..."

Duvarın arkasından çıkıp ilerlemeye başladığımda peşime takıldı.

"Ne diyeceğimi bile bilmiyorum bana yalan söyledin beni kandırıp yasak işlere bulaştırdın ve yalanın gerçekten berbattı."

"Sonuçta yedin."

Durup ona döndüm.
"Sende bir şey yedin tanıştırayım adı ayva bu yaptığını gerçekten ödeyeceksin anahtarı ver çabuk."

"Ayvayı ikimizde yedik hayırlı olsun. Ben yanarsam senide yakarım. Ortağımsın ve bunu hiçbir şey değiştiremez."

Yüzümü buruşturup birkaç adım geriye attım.
"Ortak mı? Seninle ben hiçbir şey değiliz. Sen düzenbaz zorba yalancının tekisin bende mağdurum."

Taehyung elini cebine soktu ıslık öttürerek yürümeye başladı.

"Yarın öğretmene müdüre herkese ker şeyi anlatacağım."

Bu cümlem ipi koparmış olacakki Taehyung önce duraksadı ve sakince ellerini cebinden çıkardı. Geri geri adımlayacağım sırada beni kolumdan yakaladı ve kendine çekti.

"Bunu göze alabilecek misin gerçekten. Kulaklarını aç ve iyi dinle."

Kolum acıyordu gerçekten canım acıyordu onu ittirdim.

"Bu küçük olayı unut ya da git herkese anlat tabii bu işte madur olduğunu kanıtlayabilirsen. Ha olduki kanıtladın..."
Sesini kısarak devam etti.
"Son 2 yılında hiç duymadığın, görmediğin, tatmadığın duyguları yaşarsın. Daha doğrusu yaşatırım."

Kolumu bırakıp geri çekildi.
"Hadi git ve herkese anlat hademeye seslen istersen bağır çağır."

Gülümsedi o soğuk gülümseme çok netti.

"Ama unutma ben durmadım ve sende durdurmak için hiçbir şey yapmadın."

Elimi koluma götürüp ovuşturdum. Gözlerimi ondan çekemiyordum.

O iyi değildi. Yine yanlış kişilerle karşı karşıyaydim. Kör talihim beni üzüyordu.

Gözlerim öfkeyle dolarken yanından geçip hızlıca yürümeye başladım. Taehyung arkamdan seslensede duymak istemiyordum.

Ben yine bir kötülüğün içindeydim bu sefer başrol olmasamda yine oradaydım ve içinde yine Soojin vardı.

Merdivenleri hızlıca indiğimde okul çoktan dağılmış olmalıydı. Ayağıma gelen topla sendeledim.

"Hey hey hey Jiho da buradaymış. Okul bitsede buradan ayrılamıyorsun."

Jinin neşeli sesi bahçede çınlarken okulun bahçesindeki o topluluğu gördüm. Basketbol sahasının içinde ve de dışında olan insan topluluğunu.

Önüme gelen birkaç saçı ittiğimde koşarak bahçeden çıkmak hakkında düşüncelerim vardı.

Ben bir şeylerden kaçmaya çalışsamda neden hep burnumun dibinde bitiveriyorlardı.

Hoseok dahil diğerleriyle tanışmadan önce onlar hiçbir zaman karşıma çıkmamışlardı.

Hoseok, panonun önündeki listede kendi ismimi ararken gözümün takıldığı bir isimdi sadece. Gözlerimi dakikalarca çekemediğim birkaç harf.

Kantindeki masadan izlediğim arada pencereden gözümün takıldığı bir gruptu onlar. Şimdi niye bir anda adımı sesleniyorlardı.

Ben yapmıştım istemedende olsa bunu ben yapmıştım. Soojin'e yaptığım şey ilk başta Hoseok'u daha sonrada bana diğerlerini vermişti.

"Neden yüzün bembeyaz bir sorun mu var?"

"H-hayır hiçbir sorun yok iyiyim biraz hasta gibiyim sadece."

Seokjin basketbol topunu parmağında döndürmeye çalışsada başarılı olamadı. Yoongi'nin seslenmesiyle birlikte ikimizde arkaya baktık.

"Şu topu getir artık ayakta dikilmekten bacaklarım koptu."

"Büyükbabamdan daha huysuz olmayı nasıl başarıyorsun?"

Yoongi'nin ağzı Kino tarafından kapatıldığında bir küfür haykıracağını anlamıştım.

Seokjin tekrar bana dönüp omuz silkti.
"Bilirsin o çok huysuz ve de tembel basketbol oynayınca hayretle onu izliyoruz."
Ellerini açtı.
"Düşünsene o haraket ediyor Jiho."

Güldüğümde çıkan küçük çaplı sesler aslında gülmeye pek halimin olmadığının habercisiydi.

Seokjin'in gözleri merdivenden hızla inen kişiye takıldığında baktığı yere baktım. Taehyung çantasını omzuna atmış zaten zar zor sıkıştırdığı gömleğini dışarı sarkıtmıştı.

Gözleri Seokjin'le benim aramda gidip gelirken gülümsemesi duruldu. Seokjin ise sadece topu sıkmakla yetiniyordu.

Arkamdan geçip defolup gitmesini beklerken o yürümek yerine yanı başımda dikilmeyi seçti.

"Hadi Jiho gidelim."

Gözlerimi kocaman açıp sinirle güldüm.
"Gidelim derken sen cehennem veya dibinde nerede yer bulursan oraya gidebilirsin beni rahat bırak."

Seokjin'in gözleri ikimiz arasında gezinirken. Taehyung'un yüzü iyice düşmüştü.

Seokjin'e kısa bir hoşçakal dedikten sonra hızlıca ilerlemeye başladım. Bu Taehyung denilen çocuğa acayip kızgındım ve onunla bir saniye dahi konuşmak istemiyordum.

Çantama tutunan elle yavaşladım.
"Bu biraz ağır olmadı mı cehennem ve dibi. Ben bunu hak etmiyorum."

Durmadan konuştum.
"Emin ol bende kandırılıp aptal işlere bulaştırılmayı hak etmiyordum ayrıca çantamı bırak."

Hâlâ bahçe kapısına varamamak beni delirtiyordu hele Taehyung bir sülük gibiyken.

"O konuyu artık kapasak rahatla biraz. s
Senin için bir sorun yok suçu üslenirim. Hatta hırçınlık yapmazsan arkadaş bile olabiliriz."

Saçmalıyordu.

"Arkadaş mı? Teşekkürler senin gibi bir arkadaşa ihtiyacım yok."

"Arkadaş istemiyorsun. Sevgili olalım diyorsun o zaman."

Aniden durduğumda sendeledi eli ise hâlâ çantamdaydı. Yüzündeki alaycı gülüş gözümün seğirmesine sebep olurken ellerini havaya kaldırdı.

"Bir şakaydı gerçekten."

"Şakalarını gidip çocuk parkında yap ve beni rahat bırak."

Çantamı kurtarmanın verdiği avantajla koşarak kendimi bahçe kapısından attım.

Tabii koşsamda hiçbir şeyden kaçtığım yoktu. Koşsamda kaçamıyordum. Biri bitiyor diğeri başlıyordu.

Hoseok bahçe duvarına oturmuş adeta beni bekliyordu.

Ben kesin lanetlenmiştim. Bir döngünün içinde dönüp duruyordum. Kaçtığım her şey ya peşimden geliyor ya da önüme pat diye çıkıyordu.

Labirentte gibiydim tek fark sanki çıkış yoktu.
Hoseok kendisini görünce verdiğim tepkiyle şaşırsada benim kadar saçma bir görüntü vermedi. Resmen geriye sendelemiş canavar görmüş gibi korkmuştum.
Oda kapının dibinde kuş gibi oturmamalıydı.

Tepkisiz birbirimize bakarken eksik olan varlık bana yetişti.

"Ne kaos ama."

Taehyung'un gözleri Hoseok'a takıldı ve ardından dudakları kıvrıldı. Sanki bu gülüş diğerlerinden farklıydı. Hüzün müydü? Yoksa başka bir şey mi?

"Jung Hoseok'ta buradaymış. Bu önemli günde arkadaşlarıyla okulun bahçesinde..."

Hoseok tepkisizce Taehyung'un suratına bakıyor mimikleri hiçbir şeyi ele vermiyordu.

Taehyung bu önemli günde demişti bugünün ne özelliği vardı ve onlar nereden tanışıyorlardı.
Ya da en önemlisi Taehyung'un Soojin'le Hoseok'la Seokjin'le ya da diğerleriyle ne ilgisi vardı.

Hoseok oturduğu duvarda ayaklarını sallayıp gülümsedi.

"Her zamanki gibi bugünde boş konuşuyorsun Taehyung."
Kafasını kaldırıp Taehyung'un gözlerinin içine baktı.
Ve sonra gözleri beni buldu.

Hızlıca omuzlarımı dikleştirdim.

Taehyung önce bana daha sonra Hoseok'a baktı. Artık yüzü gülmüyordu. Omzundaki çantasını düzeltip gülümsedi.

Hoseok'a doğru bir adım attı. Artık gitmem gerekiyordu burada beni ilgilendiren bir şey yoktu. Hem bu sayedede Taehyung'u atlatabilirdim.

"İyiki doğdun Hoseok umarım huzurlu bir yıl geçirirsin."

Adımımı attığımda duyduğum şey ile yerimde kaldım.

"Ya da ne bileyim çiçekli saçma yollarda yürürsün falan."

Taehyung söylediği şeyin ardından hızlıca yürümeye başlamıştı. Hoseok'ta gidişini izlemeye.

Bugün Hoseok'un doğum günüydü.

Bu onun hakkında öğrendiğim ikinci şeydi. Birincisi o hiç masal bilmiyordu. İkincisi ise o bugün doğmuştu.

İstemsizce gülümsediğimde bunun sebebini bilmiyordum. Hoseok gözlerini bana çevirdiğinde yanağımı ısırdım.

Gözlerindeki şaşkınlık daha çok gülmeme sebep oluyordu.

"Ne!? Neden gülüyorsun?"

"Peki sen neden gülmüyorsun?"

Kesinlikle göz devirmek istiyordu bunu gözlerinden anlamıştım ama yapmadı.

"Niye güleyim? Kaçırdığım komik bir şey mi var?"

Gülümsedim.
"Bugün doğum gününse gülmen lazım hemde çok gülmen."

Kafasını iki yana sallayıp nefesini verdi. Onun hakkında bu bilgiyi öğrendiğim için üzülmüş gibiydi ben sebepsizce mutlu olurken o bundan hoşlanmamıştı.

"Öylesine bir gün işte büyütülecek bir şey değil bu kadar anlam yüklemek saçma ve gülmek zorunda değilim."

Bir şey söylemeden yanından ayrılmak için birkaç adım attıktan sonra korktuğum şey başıma geldi.

Ve ben tekrar ona döndüm.

İşte bu yüzden gitmek için acele ediyordum. Kendimde bu cesareti bulmadan eve gitmek için.

Duvarda oturan Hoseok'un önüne ilerleyip karşısında durdum ve ona baktım.

Güneş batmak üzere olduğu için yelkenlerini suya indirmiş göz kamaştırıyordu. Ve doğum günü çocuğunun yüzüne vuruyordu.yerleşmişti.
Tek gözümü kıstım.

"Dordurma yemeye gitmek ister misin?"

Cevabı biliyordum ama yinede şansımı denemek istedim. Ben bugün bu çocuğa bir adım atmak istedim.
O benimle gelmeyi reddetsede ona kızmayacaktım. Bugün onun doğum günüydü.

O benim gece yıldızlardan sonra konuştuğum tek insandı.

Güneş gözlerimi alıyor Hoseok ise hâlâ bir cevap vermiyordu.

Kafamı eğip konuştum biraz daha böyle durursam sakat olduğumu düşünecekti.

"Arkadaşlarınla bir programın varsa sorun değil kırılmam yani önemli değil. Sadece bugün doğum günün ve sana drajeli dondurma ısmarlamak istedim kısacası unut gitsin."

Arkamı döndüğüm sırada konuştu.
"Aslında...çocuklarla akşam buluşacağım. Şu an bir işim yok yani olabilir."

Duvardan atladığında ona dikkatlice baktım. Şaka yapıyor olabilir miydi? Ama yüzündeki ciddilik bunu reddediyordu.

Ceketini ve çantasını alıp yürümeye başladığında bir süre bekledim.

"Yalnız dondurmayı drajeli sevmem ve de sen ısmarlarsın şimdiden söylüyorum."

İçimdeki okyanuslar dalgalanırken gülümsedim mutluydum nadiren olan bir mutluluktu bu. Huzurlu tatlı bir mutluluk.

Arkasından gidip ona yetiştim. Yüzümdeki tebessümü silemiyor ama onun bunu görmesini de istemiyordum.

"Peki neli dondurma seversin?"

Biraz bekledi sonra ise aklına komik bir şey gelmiş gibi gülümsedi.

Güneş şimdi burada işte tam dibimdeydi.





--




Ona bir dondurmacıya gitmeyi teklif ederken tam olarak ne düşündüğümü nasıl bir ruh hali içinde olduğumu bilmiyordum.
Sadece o an bunun onu mutlu edeceğini düşünmüştüm ve yapmıştım.

Şimdi geldiğimiz kafede gerginlikle terliyor bacağımı sallıyordum. Hoseok tam karşımda oturuyor elindeki küçük dergiciği inceliyordu.

Bir erkekle ne konuşurdunuz?Changgu'yla konuştuğumuz şeyler genellikle ortak ilgi alanlarımızdı kitaplar, aksiyon filmleri.

Hoseok'la ortak ilgi alanımız var mıydı?

Tek ortak noktamız birbirimizin sırlarıydı.

Kravatımı gevşetip ona bakmayı sürdürdüm.

Saçları her zamanki gibi dağınıktı onları hafifçe ayırıp şekil vermişti. Elindeki okuduğu şey kaşlarını çatmasına sebep oluyor dudakları ise bazen büzülüyordu.

O neden bu kadar...

Bunu kendime itiraf etmekten çekindiğim için sustum. Şu içimdeki yeni sürüm Jiho gülebilirdi. O yüzden hızlıca kendimi susturdum.

Kafasını kaldırdığında panikle gözlerinde asılı kaldım. Adeta donmuş gibi suratına bakıyor kesinlikle bir deli izlenimi veriyordum.

"Bir şey mi söyleyeceksin?"

"Hayır. Bir şey söylemeyeceğim. Ne söyleyebilirim ki. Söyleyecek hiçbir seyim yok. Hiç."

Dudakları alayla kırıldığında gözlerini tekrar dergiye çevirdi. O hiç ama hiç yardımcı olmuyordu gergin olduğumun farkındaydı ama sadece gülüyordu.

Garson kız siparişimizi almak için geldiğinde Hoseok'un siparişini vermesini bekledim.

"Kavunlu ve çilekli dondurma lütfen ve de üstünde draje ya da çikolata olmasın."

Bu nasıl bir dondurmaydı draje çikolata ya da bisküvi olmayacak mıydı.

"Siz nasıl alırsınız?"

Tedirgince kıza baktığımda ne diyeceğimi bilmiyordum damak tadım biraz karışıktı ve Hoseok bana bakarken bu siparişi vermek benim için zordu. Bende normalde yediğimden daha sade bir şeyler istedim.

"Oreolu ve kavunlu dondurmanın üzerine biraz draje çikolata parçaları ve biraz da fıstık."
Kız dediklerimi yazarken ekledim.
"Üzerine de çilek sosu olursa sevinirim."

Kız kafasını yana eğip uzaklaştığında Hoseok gözlerini açmış bana bakıyordu.

"Üzerine eklettirdiğin şeyler biraz az oldu. Bu şekilde kusamazsın."

Dalgasına aldırış etmedim.

"Normaldekinin yarısını sipariş ettim."
Güldüğünde devam ettim.
"İstersen pastada sipariş edebiliriz günün anlam ve önemine değinmek için."

"Doğum günümden bahsedip duracak mısın?"
Gözleri durgunlaştı bakışlarındaki yakaladığım o küçük ışık söndü artık ellerine bakıyordu.
"Bugün sıradan bir gün işte."

Neden şimdi böyle söylüyor ve kendine böyle hissettiriyordu. Her insan anlamlıydı hataları olsun ya da olmasın herkes değerliydi. Ve herkes değerli hissetmeyi hak ederdi.

"Bence bugün çok anlamlı bir gün."
Bakışlarını bana çevirdi.
"Sen doğmuşsun. Fark ettiysen güneş bugün biraz daha parlaktı tanımadığın çatlak bir kızla dondurma yemeye geldin yani bugün çok çok anlamlı."

Bende gözlerinin içine baktığımda etraftaki sesler azaldı. Aldırmadan devam ettim.

"Çünkü sen doğmuşsun bir şeyleri değiştirmek için belki de birilerini mutlu etmek için."

Ağzının kenarı kıvrılmaya başladığında gözlerinde bir ışık görür gibi oldum parlak değildi ama orada bir yerlerdeydi.

Dondurmalar önümüze konduğunda gözlerimiz ayrıldı oysaki ben orada bir ışık arıyordum.

Kıza teşekkür edip önüme döndüm. Hoseok dondurmasından bir kaşık aldığında bende kaşığımı aldım.

Ona sormak istediğim çok şey vardı. Uzun bir liste saçma ve mantıklı sorularla dolu bir liste. Ama onları sorabilecek güç bulamıyordum kendimde.

"Çıkar artık şu baklayı kıpırdanıp duruyorsun."
Öylece kaldığımda kafasıyla beni onayladı. Yüz bulup harakete geçtim.

"Aslında sormak istediğim birkaç soru var ama."

"Kesin hepsi saçma değil mi?"

Düşünmeden cevapladım.
"Sana göre evet bana göre hayır."

Rahatça konuştu.
"Tamam sor hadi. Her şeye cevap verebilirim."

Hoseok kaşığını bırakıp kollarını masaya yasladı.

"Neden Soojin'e ihanet ettin?"

Bakışları yüzümde asılı kaldı. İfadesizdi.
Kafamı eğip dondurmama gömüldüm.
"Tamam vazgeçtim kimse kimseye bir şey sormasın dondurmalarımızı yiyelim."

"İyi fikir."

Aramızdaki garip sessizlik devam ederken ikimizde konuşmuyorduk. Arada ona bakıyor o bana baktığında gözümü kaçırıyordum.

Onu karşımda otururken görmek benim için hâlâ tuhaftı. Geceleri konuştuğum yani kısmen konuştuğum çocuk karşımda oturuyordu. Bu bir yalan gibi hissesttiriyordu.

Sanki hiç olmuyormuş gibi. Ben onu her gece arıyordum. Hiç saatini kaçırmadan 1 dakika bile aksatmadan peki neden bunu yapıyordum. Gerçekten Soojin'den korktuğum için mi?
Hayır başka bir sebebi vardı ama ne.

"Tamam bir tane daha sor. Saçma olmasın sinirleneceğim bir şeyde olmasın."

Bana altın tepside sunulan hakkı görünce gözlerim büyüsede heyecanlandığımı belli etmedim.

"Ya sinirlenirsen."

"Bunu istemezsin emin ol."
Gözlerindeki ciddilikle düşünmeye başladım hangisini soracaktım ki bir tane hakkım vardı. Ve eğer sinirlenirse onuda kaybederdim.

Neden ona her akşam iyi geceler diyordum yok bu zehirli soruydu eledim.

En çok hangi ülkeye gitmek isterdi. Bu da çok gereksizdi.

"Tam olarak neyi düşünüyorsun zaten sormak istediğin bir şey olduğunu düşünüyordum."

Sesli bir şekilde güldüm.
"Bir şey mi? Emin ol bir şey değil."

Havalanan kaşlarıyla birlikte boğazımı temizledim.
"Tamam bu gece doğum günü hediyesi olarak ne isterdin?"
Ona doğru eğildim.
"En çok ne isterdin"

Küçük bir soruydu benimkisi. Küçücük basit bir soru.
Peki oğlan niye bu kadar mutsuzdu gülmesi gerekmiyor muydu?

Hoseok'un gözleri bugün hem gece hemde gündüzdü bir an güneş gibi parlıyor sonra yine karanlığa gömülüyordu.

Sessizce gecelere baktım.

"Sinirlendin mi? Tamam hadi kalkalım."

Bir anda masadan kalktığında sesimi çıkarmadım büyük ihtimalle sinirlenmişti.

Aslında sinirleneceği bir şey söylememiştim. Hatta bu şu anda merak ettiğim tek soruydu. Ne hediye istediğini deli gibi merak ediyordum.

Çantamı alıp ayağa kalktım dondurmalarımızı sessizce yeyip kalkmalıydık olması gereken buydu.

Hoseok masaya geri döndüğünde montunu ve çantasını aldı.

"Hadi geç oldu gidelim."

"Tamam hesabı ödeyip..."

Bana boş bakışlarla baktığında kafamı salladım.

Kolumu hafifçe tutup beni kapıya çıkardı.

"Hesabı sana ödeteceğimi düşünmedin heralde."

Ufak bir mızmızlanmanın ardından ona döndüm.
"Ben ödeyecektim centilmenliğini başka zaman yapardın ne kadar gı.."

Gözlerini bana çevirdiğinde devamını getirmedim zaten onu sinirlendirmiştim fazlasına gerek yoktu.

Yürümeye başladığımızda onu takip ettim.
Hava kararmaya ve soğumaya başlamıştı gecenin serinliği ve boğuk havası soluklarımızı dolduruyordu.

Durup Hoseok'a baktım. Düşünceli bir şekilde yürüyor yanında ben yokmuşum gibi davranıyordu.

"Eve tek başıma gidebilirim zahmet etme."

Gözlerini bana çevirip ellerini cebine yerleştirdi.
"Hiç doğmamış olmak."

"Ne?"

"Ben doğum günü hediyesi olarak bunu isterdim."
Gözünü ileriye dikip nefesini verdi.
"Ya da yok olmak."

Sinirlenmiştim. Söylediği şeye oldukça sinirlenmiştim.

Ben onun kendini bu kadar değersiz görmesine böyle önemli gününde bile en kötü dileklere sahip olmasına.

Ben Hoseok'a sinirlenmiştim.

Gözlerimi sıkıp ona döndüm sesim istemsizce yüksek çıkıyordu.
"Depresif aptal çocuklar gibi kendini yerin dibine sokmaktan değersiz bir çocukmuşsun gibi konuşmaktan vazgeçsene."

Gözlerimi açtığımda bana bakmıyor bir yere dalmış sessizce bekliyordu.

"Sen değerlisin birileri için önemlisin etrafında dolu arkadaşın var en önemlisi sen nefes alıyorsun sen buradasın yaşıyorsun."

Gözleri artık bendeydi.
"Ve en önemlisi birileri bir yerde nefes aldığın için mutlu."

"Senin dileğin araba, bir motor, yurtdışına tatile çıkmak falan olmalı belki bir saat yok olmak değil."

Nefes nefese kaldığımda kurduğum bu uzun cümleleri ben söylememişim gibi hissediyordum. Bunları Hoseok'a söylediğime inanamıyordum.

Belki oda şaşkındı saçmalamıştım hemde doğum gününde. Üzgündüm sebepsizce çok üzgün.

Yürümeye devam ettiğimde arkamdan gelmesini istemiyordum. Atkımla ağzımı kapayıp koşar adım ilerlemeye başladım. Rüzgar suratıma çarpıyor gözlerimi yakıyordu.

Yanımda bir siluet hissettiğimde yavaşladım. O, bana yetişti.

"Aslında depresif aptal bir çocuk olarak hediye seçmek zor."

Kafamı atkıma daha çok gömdüm.

"Ama küçük antika oyuncak bir araba isterdim."

İstemsizce ona baktığımda o bana bakmadı.
"Oyuncak araba mı?"

"Evet kahverengi ya da lacivert eski model olsa fena olmazdı."
Bakışlarımdan dolayı gülümsedi.
"Depresif aptal çocuklar böyle şeyleri severler."

"Şunu söylemeyi kes tamam özür dilerim."

"Anlamadım bir şey mi söylüyorsun?"

Atkımı indirip tek tek heceledim.
"Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim..."

Eliyle atkımı tekrar yukarı çekip beni susturdu.
Ve Hoseok'la eve gidene dek tek kelime konuşmadık.

Zaten bugün için sınırları zorlamıştık. O çok fazla gülmüştü ve baya konuşmuştuk.

Kapının önüne geldiğimizde yüzümü atkımdan çıkarmadan ona baktım. Oda bana bakıyor ifadesizce izliyordu.

Garip ortam kurmakta çok iyiydim bir ödülü hak ediyordum ya da alkışı. Atkımı indirdim.

"Her şey için teşekkür ederim. Bıraktığın içinde ayrıca hesabı ödediğin içinde. Sayende kendimi borçlu hissediyorum."

"Bir dahakine sen ısmarlarsın ödeşiriz."

Bu cümle yarın birbirimizi görmezden gelmemize mani olmayacaktı ya da belki bir yere tekrardan gitmeyecektik ama yinede mutlu olmuştum. Sadece gülümsedim.

"Tamam bu sefer başka bir yere gideriz dondurma sevmiyorsun. Zorla yedin."

Kafasını eğip güldü.
"Çok mu belli ettim..."

"Evet. Dondurma yerken gözlerin parlamıyordu."

Seslice gülüp arkasını döndü ona bir şeyler söylemek hatta sarılmak istiyordum. Onun doğum günüydü böyle olması gerekiyordu. Ama bende bunu yapacak cesaret yoktu.

Birden durup tekrar bana döndüğünde nefesimi tuttum bütün gece aklımda gezinecek bir şey söyleyeceğini biliyordum.

"Bende teşekkür ederim. Birkaç saatimi anlamlı hissettirdiğin için."

"Mutlu yıllar Hoseok ve de iyi geceler umarım umutlarınla uyursun."

Bir ara durur gibi olsada durmadı soluk sokak lambalarının altından yavaş yavaş ilerledi. Bir kere bile arkasına bakmadan yavaş yavaş ilerledi.

Arkasından ne kadar baktım bilmiyorum.
Belki gözden kaybolana kadar belki kalbim gözlerini kapayana kadar.

Işığın altında bir çocuk yavaşca ilerliyor.
Ah yolun ortasındaki aptal kız,
O çocuk senin tam kalbinde parlıyor.




Herkese iyi geceler... Hoseok'un doğum gününü tutturamasamda kendimi tutturmuş sayıyorum.

İyiki doğdun umudum hayallerimi kaleme dökmeme yardımcı olduğun için sana teşekkür ediyorum..(alkış efekti)

Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyor olacağım. Şu yıldız şeysine basmak çok zor değil hani haniii??

Hepinizi kocaman öpüyorum.

Hoseok'un gamzelerinde boğulmanız dileğiyle.

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

608K 67.3K 40
çapkın bir omega olan kim taehyung, kızgınlıklarını geçirmek için gözüne alfa jeon jungkook'u kestirir
21.4K 2.4K 33
Tamamlandı- "Areum.. İsminin hakkını veriyorsun." '011723'
336K 31.2K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
774 124 5
Can sıkıntısı eserleri.