FRIENDS🦋🍀🌈

By tjsunnyday

159K 10K 6.6K

Onlar kimsenin birbirine yakın olmadığı kadar yakın olan arkadaşlardı. Ya da öyle sanıyorlardı. Birbirlerine... More

TANITIM
BAŞLANGIÇ
1.bölüm
2.bölüm
3.bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.bölüm
7.bölüm
8.bölüm
9.bölüm
10.bölüm
11.bölüm
12.bölüm
13.bölüm
14.bölüm
15.bölüm
16.bölüm
17.bölüm
18.bölüm
19.bölüm
20.bölüm
21.bölüm
22.bölüm
23.bölüm
24.bölüm
25. bölüm
26. bölüm
27.bölüm
28. bölüm
29.bölüm
30.bölüm
31.bölüm
32.bölüm
33.bölüm
34.bölüm
35.bölüm
36.bölüm
37. bölüm
38.bölüm
39.bölüm
40.bölüm
41.bölüm
43.bölüm
44.bölüm
45.bölüm
46.bölüm
47.bölüm
48.bölüm
49. bölüm
50.bölüm
51.bölüm
52.bölüm
53.bölüm
54.bölüm
Bölüm Değil..
55.bölüm
56.bölüm
57.bölüm
58.bölüm
59.bölüm
60.bölüm
61.bölüm
62.bölüm
63.bölüm
64.bölüm
65.bölüm
66.bölüm
67.bölüm
68.bölüm
69.bölüm
70.bölüm
71.bölüm
Bölüm Değil
72.Final

42.bölüm

1.7K 108 46
By tjsunnyday

Gece olduğunda herkes odasına çekilmişti. Kuru soğuk hava evin içinde kendini hissettiriyor haldeydi. Bu yüzden Hobi evin derecesini arttırmıştı yatmadan önce. Tabi evdeki soğukluk hava ile doğru orantılı olsa da asıl problem farklı idi. Kızı eve göndermemişler, bir süre burada kalmasını istemişlerdi. Kız ona tahsis edilen Namjoon'un odasına geçmişti. Burada kalmak bir yandan güven verse de bir yandan korkutuyordu onu.

Namjoon odasının işgal edilmesinden dolayı salona geçmişti. Salondaki üçlü koltuğa boylu boyunca uzanmış zaten dar olan koltukta hareket etmeye çalışıyordu. Bu onun için oldukça zor görünüyordu. Uyuyamıyor, yattığı yerde sağa sola dönüp duruyordu. Aklında yaşananlar dönüyordu. Beyninin içindeki konuşan sesleri susturamıyordu.

Koltukta ayakları dışına taşmış, üzerindeki pike tam olarak üzerini örtmüş sayılmazdı. Namjoon düz konuma geçti. Kolunun birini gözlerinin üstüne koydu. Uyumak istiyordu, uyumak ve konuşanları susturmak istiyordu. Dakikalar sonrasında kendi odasının kapısının açılmasını duydu. Kafasını kaldırmadı. Dışarı çıkanın Jisoo olduğunu biliyordu. Kıpırdamadı Namjoon.

Kız parmaklarının ucunda yürüyerek salona ulaştı. Salonda hareketsiz bedeni gördü. Uyumadığını düşünüyordu. Namjoon'u zerre kadar tanıyorsa, uyumadığını biliyordu. Usulca tekli koltuğa yürüdü. Tüm itirafını yaptığı yere. Usulca oturdu. Namjoon gözleri kapalı halde kızın hareket seslerini takip ediyordu. Kızın hızlı nefes alıp verme sesleri salonu dolduran Namjoon'un sakin nefes seslerine karşı gibiydi. Kız gergince yutkundu. Namjoon bunu da duymuştu.

"Uyumadığını biliyorum ve amacım seni rahatsız etmek değil. Biraz konuşabilir miyiz?" Diye sordu kız. Sesi oldukça çekingen çıkmıştı.

Namjoon tepki vermedi. Vermeyi de düşünmüyordu. Olduğu yerde hareketsiz şekilde uzanıyorken kızın buradan ayrılmasını diliyordu. Ona oldukça kızgınken kalbini kırmak istemiyordu. Ağzından istemediği şeyler çıkabilir ve bazı şeylerin geri dönüşü olmayan bir yola girmesine sebep olabilirdi.

"Lütfen." Dedi kız bir kez daha. Namjoon'dan ufak da olsa bir tepkiyi hak ettiğini düşünüyordu.

Namjoon ne kadar istemese de kalkmak zorunda kalmıştı. Uzandığı yerden bir hışımla kalktı ve oturur pozisyona geçti. Derin bir nefes verdikten sonra konuştu. Sabrını korumak zorundaydı. "Ne konuşmak istiyorsun?" Diye sordu.

Kız onun hareketlenmesi ile küçük bir sıçrama yaşadı. Bu kadar ani tepki almayı beklemiyordu. Onunla konuşmasını beklemiyordu. Sadece onu dinlesin istiyordu. Kız dudaklarını yaladıktan sonra konuştu. "Benim burada olmamı istemiyorsun değil mi?" Diye sordu. Namjoon'un derin nefes verme sesi salonu doldururken içinde olduğu durunu tahmin edebiliyordu.

"Evet, doğru tahmin. Uyumak istiyorum çünkü. Ne söyleyeceksen söyle ve git uyu." Dedi. Sesi emir verir gibi çıkmıştı. Kız her ne kadar emir almaktan nefret etse de içinde olduğu durumdan dolayı sessiz kalmayı tercih etti. Ne diyebilirdi ki? Şuan baş kaçıracak halde değildi.

"Seni rahatsız ediyorsam, sonra da konuşabiliriz." Dedi kız. Sesi o kadar çekingen çıkmıştı ki bu Namjoon'un tekrar derin bir nefes vermesine neden olmuştu. Kızın sabrını denediğini falan düşünmeye başlamıştı.

"Beni rahatsız ettin ve devamını getir. Ne diyeceksen de. Cidden uyumak istiyorum." Dedi sesi kızın çekingen sesine karşın oldukça bıkkın çıkmıştı. Kıza karşı olan güveni öyle bir sarsılmıştı ki Namjoon nasıl toparlayacağını bilmiyordu.

"Ben, ben çok özür dilerim. Biliyorum yaptıklarımın kuru bir özürle telafisi olmayacağının farkındayım. Ben sadece bana biraz hak vermeni istiyorum. Ailenin kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. Annemi kaybettiğim an çektiklerim tarif edilemez haldeydi. Başımda her ne kadar baba olmasa da bir babam var. Ve ben onu da kaybetmek istemedim. Hayatta yanlız kalmanın ne kadar acı bir şey olabileceği hakkında bazı düşüncelerim var. Ve ben, ben yanlız kalmak istemedim." Dedi kız. Gözlerinden düşen yaşları görmüyordu belki Namjoon ama hissedebiliyordu. Bu kızın sesine yansımıştı.

Namjoon gözlerini kapattı. Derin bir nefes daha aldıktan sonra konuştu. Sesi düz çıksa da içinde kopan fırtınalar o kadar sessiz sedasız değildi. "Yanlız kalmak? Bunu bir aileye hiçbir zaman sahip olamamış bir kişiye anlatman ne kadar doğru? Ben bu dünyada annenin veya babanın ne demek olduğunu bilmiyorum. Ve anlamıyorum. Bunları anlatmak için yanlış birini seçtin. Bu söylediklerin benim için bir sebep olamaz." Dedi Namjoon. Ailesinin onu bir hiç gibi ortaya atmış olması belki uzum zaman sonra ilk kez bu kadar çok yakmıştı canını. Gerçek bir aileye sahip olmanın ne demek olduğunu asla deneyimlememişti. Anne sıcaklığı, baba gölgesi vesaire gibi kavramlar onun lügatında hiçbir zaman var olmamıştı. Bu canını ilk kez bu kadar çok yakmıştı. Soğukluk tüm vücudunu ele geçiriyordu yavaş yavaş.

Kız duydukları ile küçük bir şoka uğradı. Söylemek istedikleri kesinlikle bunlar değildi. Çoğu zaman yanlış anlaşılırdı zaten. Fazla şaşırmadı. "Benim öyle demek istemediğimi biliyorsun. Hadi ama Joon benim nasıl bir insan olduğumu biliyorsun. Asla böyle bir şey söylemeyeceğimi biliyorsun. Ben sadece ai-" sözü yarım kaldı kızın.

"Jisoo bunlar benim zerre kadar umrumda değil. Ne söylemeye çalıştığın ile de ilgilenmiyorum. Yaptıklarının hiçbir açıklaması olamaz. Sen neredeyse benim sahip olduğum, benim için aile demek olan insanların dağılmasına sebep oluyordun. Kendi ailenin dağılmasını istemediğin için başka birinin ailesini dağıtmayı göze aldın. Aramızda olan şeylerin bununla uzaktan yakından ilgisi yok. Ben seni daha tanımadan önce böyle bir işe giriştin. Bunu anlıyorsun değil mi?" Diye sordu. Sabrı taşmaya başlamıştı. Ses tonu öncekinden daha şiddetli ve yüksek çıkmaya başlamıştı.

Kız endişe ile etrafına baktı. Bu karanlık ve sessiz evde birinin uyanmasından korkuyordu. Onların rahatsız olmasından endişelenmişti. "Sessiz olabilir misin? Ben bunu yapmadan önce sizi tanımıyordum bile. Sizi tanıyor olsam asla bu işe karışmazdım. Sizi artık tanıyorum. Ve hatamı düzeltmeye çalışıyorum. Bunu göremiyor musun? Ne kadar pişman olduğumu fark edemiyor musun?" Diye sordu kız. Fısıltı ile konuşuyordu ama sesi nerdeyse Namjoon'un kulak zarını patlatacak kadar şiddetli çıkmıştı.

"Sorun bu tamam mı? Senin kişiliğin. Bu olay bir başkası da olabilirdi. Sorun senin yaptıkların. Bunu yaparken önüme koyduğun sebepler." Dedi Namjoon. Artık oturduğu yataktan kalkmış, bahçeye açılan pencerenin önüne yürümüştü. Saçlarını elleri ile çekiştiriyor, sinirini çıkarmaya çalışıyordu.

"Bak bir de benim açımdan düşün. Ben bö-" yine kızın sesini kesen Namjoon'un sesi olmuştu. Artık fısıltılar değil, ses tonlarının yüksekliği konuşuyordu.

"Ben senin açından falan düşünemem. Bunu anlamıyor musun? Kafan buna basmıyor mu? Ben ailenin ne demek olduğunu bilmiyorum. Benim karşıma geçip aynı şeyleri tekrarlayıp durma papağan gibi. Ben seni anlamıyorum. Kusura bakma ama daha fazla kalbini de kırmak istemiyorum." Dedi Namjoon. Kızın önüne doğru yürümüş ve işaret parmağını kıza sallamıştı.

"Ben, ben o gün okuduklarımla, öğrencilerim ile karşımda acılı bir baba gördüm. Oğlunu bulmak isteyen acılı bir baba. Tüm sebep babam değildi. Icimden o adama yardım etmek istedim. Ben olayın buralara geleceğini bilseydim asla bu işe karışmazdım. Babamın yanında o babanın da evladına kavuşmasına istedim. Kendimce nedenlerim bunlardı. O adamın bu kadar ileri gideceğini düşünemezdim tamam mı? Asıl senin kafam basmıyor tamam mı? Hayatına düz bir şekilde bakıyorsun. Kendi doğrun senin için doğru. Başkalarını önemsemeyen ben değil sensin." Dedi kız. Nereden geldiği belli olamayan cesaret ile konuşmuş artık içinde tutmak istemediği şeyleri gün yüzüne çıkarmıştı.

"Bırak ya hani baban içindi? Şimdi acılı evladından uzak bir baba mı oldu o adam? O adam benim arkadaşımın canına kast etti. Peşimize adamlarını taktı. Ne acısından bahsediyorsun. Adam akıllı karşımıza çıkıp ben böyle böyle bir bok yedim, hatamı telâfi etmek istiyorum ama hanginiz bilmiyorum, test yapmak istiyorum diyebilirdi." Dedi Namjoon. Sesi oldukça yüksek çıkmıştı. Sesinin tonu kızında ayağa kalkmasına sebep olmuştu.

"Bak bunu yapamazdı tamam mı? Bir şekilde öğrenmek istedi hepsi bu." Dedi kız. Kollarını önünde birleştirmiş gözlerini Namjoon'a dikmişti kız.

"Ne?! Bekle bir dakika. Bana şimdi bir de o adamı mı savunuyorsun? Sen, cidden, sen akıl almaz bir kızsın. Yaptıkların yetmiyor bir de dikleniyor musun? Tanrım kafayı yicem ya, karşıma geçip kardeşimin canına kast eden adamı savunuyorsun. Yaptıklarının hiçbir telafisi yok. Ne senin ne de o adamın. Sanmasın ki öğrenince kim olduğunu kollarımızı açıp ona koşacağız." Dedi Namjoon, kızın da ayağa kalkması ile yüz yüze gelmişlerdi. Kız ona alttan gözlerini dikmiş bakıyorken, Namjoon gözlerinden ateş saçar halde kıza odaklanmıştı.

"Benim kimseyi savunduğum yok. Ben de o adamın yaptıklarına karşıyım. Bu olay başladığında o kadar ayrıntılı bir bilgiye sahip değildim. Benim karşında ilk başta acılı bir baba vardı. Sonra fark ettim ki o şeytanın ta kendisi. Ama bir kere bulaştım işte. Kurtulamadım. Çareyi sizde aradım." Dedi kız. Nerdeyse burada olduguna pişman olacak seviyeye gelmişti.

"Ne oluyorsunuz yine?" Diyerek çıktı odasından Yoongi. Uykulu gözleri açılmıyordu bile. Işığı açacak kadar da uyanık hissetmiyordu kendisini. Salonun ortasında tartışmaya tutulan ikili onun geldiğini fark edecek kadar sakin değillerdi. Kimse Yoongi'yi duymadı.

"Pişman olmuş olman, yaptıklarını geri döndürmüyor. Hadi her şeyi geçtim, ben sana güvendim ya. Sen ne yaptın? Her seferinde görmezden geldin. Her seferinde bana karşı hep salağı oynadın. Kusura bakma bana şeytanın kendisi olan senmişsin gibi geliyor." Dedi Namjoon. Sözlerinin ileriye gittiğini bile fark etmemişti. Sinirden burnundan soluyor, dudaklarını ısırıyordu. Ellerini yumruk yapmış bir şekilde sinirinin geçmesini istiyordu.

"Ne!? Pardon, anlamadım? Bana şeytan mı demek istiyorsun? Kusura bakma ama sen nesin? Deminden beri bana yok kardeşim yok gerçek ailem diyorsun. Bu insanların senin için ne anlam ifade ettiği hakkında hikaye anlatıp duruyorsun ama sen nesin? Sen değil miydin, tüm gerçeği Jin'den saklayan. Bunu ilk sen öğrendin ama söylemedin. Ona karşı yalan söyledin. Onu ve diğerlerini ayakta uyuttun. O zaman aklın neredeydi? O zaman bu insanlar ailen değil miydi?" Diye sordu kız. Sesinin yüksek çıkması beklemediği bir şeydi. Sinirleri gözlerine vurmuş ve kocaman açılmıştı. Iki günün de verdiği uykusuzluk ile kıpkırmızı olmuştu gözleri. Koca gözlerinin elası iyice belirginleşirken, sinirden dolmaya başlamıştı. Kız buna cidden sinir oluyordu. Bir şeye haddinden fazla sinirlendiği an gözleri istemeden doluveriyordu.

"Yeterin artık. Milleti uyandırdınız. Namjoon sus artık." Dedi Yoongi. Arkadaşının yanına gitmiş ve kolundan tutmuştu.

"Ne yeteri ya? Sen ne demeye çalışıyorsun? Ayrıca bunu nereden biliyorsun? O kadın da mı işin içinde? Hem bizim sebeplerimiz farklı. Ben Jin'e gelecek zarardan korkuttuğum için sustum. Ve kimseyi kötü etkileyecek bir şeye neden olmadım. Yaptığımdan pişman olup özür diledim. Aynı şeyler değil." Dedi Namjoon. Aynı şeyler olduğunu mantığı kabul etse de içi kabul etmiyordu. Aksini iddia ediyordu sürekli kendine.

"Aslında aynı şeyler." Dedi Yoongi. Gözleri kapıdan çıkan sevgilisine takılsa da ardından Namjoon'un ateş saçan gözleri ile karşılaşmıştı.

"Ne oluyor?" Dedi gözleri hala kapalı olan Hobi.

"Masum insanların günahını almayı bırak. Bunu Jin'den dinledim ben. O kadının bu olanlar ile uzaktan yakından ilgisi yok. Ama bence sen birini suçlamadan önce kendine bakmalısın. Bende yaptım aynı şeyi diye düşünmelisin. Karşındaki insani suçlamak çok kolay değil mi? Benim de kendime göre sebeplerim vardı senin gibi. Sen aileni korumak için yaptıysan aynı şeyi ben de ailemi korumak için yaptım ve birini ailesine kavuşturmak istedim." Dedi kız. Onun kolunu tutan Hobi'den bir haberdi bile. Orada olduğunu bile fark etmemişti.

"Bence sen artık susmalısın. Yaptığın onca şeye rağmen seni evime kabul edip, yatağımda uyumana izin verdiysem bunu zorlama. Beni pişman etme." Dedi Namjoon. Dudaklarından çıkan kelimeleri fark edecek kadar açık değildi beyni. Dudağından dökülen cümleler kulağına dolduktan sonra hemen pişmanlık duysa da artık çok geçti. Kız duyacak olduğu şeyi duymuştu.

"Öyle mi? Ben sana sığındım ama fark ettim ki asıl pişman olması gereken kişi benim." Dedi kız. Tamam yaptıkları yüzünden oldukça pişman olmuştu. Tüm ağırlığını koruyarak kendini affettirmek istiyordu. Ama duydukları ile daha fazla burada kalmasına imkan yoktu. Suçlu olabilirdi ama asla gurursuz olmamıştı.

Kapıya gitmeye başlayan kızı Hobi durdurdu. "Nereye gideceksin? Saçmalama otur şuraya. Peşinde o adamlar varken seni hiçbir yere bırakmam." Dedi Hobi. Gözleri endişe ile kocaman açılmıştı. Ama bilmiyordu ki kız için bir şey bittiyse bitmişti. Asla geri dönmezdi. Onu kimse durduramazdı.

Kız ayakkabılarına uzandı ve hızla giydi. Şifoniyerden montunu aldıktan sonra Hobi'ye sarıldı. Gözlerinden bir damla düştü. Evin karanlık olmasına sevinmişti. Kendisini ağlarken göstermekten nefret ederdi. "Her şey için çok teşekkür ederim. Ve senden özür dilerim. Herkesten gerçekten çok özür dilerim."

Hobi yine heyecanlı sesi ile sordu. "Bu saatte nereye gideceksin?" Ama beklediği cevap gelmedi. Kız onu tutan elden kurutuldu ve kapıyı açıp karanlığa karıştı.

Salona geçen Hobi şok ile donmuş arkadaşına baktı. Namjoon ağızından çıkanlardan sonra konuşmamış ve sabit bir noktaya kilitlenmiştı. Elleri hala yumruk şeklindeydi. Ağzından çıkan kelimelerin pişmanlığını her zerresinde hissetmeye başlamıştı her geçen saniye. Hobi ve Yoongi ikilisi Namjoon'un önüne geçip alkış tutmaya başlamışlardı.

--

Yeni bir sabah yeni bir umut demekti evdekiler için. Güneş yüzünü yine göstermişti. Günler sonrasında bulutlar yerini güneşe bırakırken, havanın daha az soğuk olması sanki dün gecenin soğukluğunu unuturmuş gibiydi. Ama evin içindeki hava soğukluğunu hala koruyordu. Namjoon sabahı zor etmiş, güneşin ilk ışıkları ile evden çıkmıştı. Evdeki olaydan sonra uyuyamayan ve koltukta uyuyakalan arkadaşlarına Jisoo'yu arayacağını söyleyerek evden ayrılmıştı. Onun evden ayrılmasından sonra henüz 3 saat geçmişti. Yoongi o gittikten sonra odasındaki yatağa geçmişti. Uyumaya orada devam edecekti. Hobi ise yaşananları unutmak için kendini çamaşıra vermişti. Sanki evde makina yokmuş gibi tüm kıyafetlerini elde yıkamaya başlamıştı.

Onların dışında evde ilk gözünü açan Jin olmuştu. Ko6tu geçen bir günün ardından yeniden umutla dolmak için evdekilere kahvaltı hazırlamak istemişti. Gece olanlardan habersiz, yatağında uyanmaya çalışıyordu. Yanında kedi gibi kıvrılıp yatan sevgilisini uyandırmamak için ayrı bir çaba sarf ediyordu.

Taehyung, dudakları hafif aralık gözlerini sıkıca kapatmış uyuyordu. Sacları yüzüne düşmüştü. Yaşananların hızı ile saçlarını kestirecek vakti henüz bulmuş degildi. Bacağının birini Jin'in üzerine atmıştı. Jin üzerindeki bacaktan kurtulmak için çaba gösteriyor ama bunda pek başarılı olamıyordu. Yüzünün Tae'ye dönük olması onun mışıl mışıl uyurken izlemesine imkan vermişti.

Jin her ne kadar üzerinde ağırlık olmasına rağmen yatakta doğruldu. Kolunun üzerine yıkılmıştı. Yatakta oluşan hareketlilik ile Taehyung hafif aralık olan dudaklarını açıp kapatmıştı. Odaya tatlı bir ses yayılırken Tae mırıldanıyor, boşta olan kolunu Jin'e sarmaya çalışıyordu. Jin boşta olan eli ile Tae'nin yüzüne dokunmuştu. Bu dokunuş onu uyandırmamak için öyle nazik olmuştu ki, Taehyung yüzüne ılık bir rüzgarın değdiğini bile düşünebilirdi. Jin yüzüne yerleştirdiği gülümseme ile bekledi biraz. Taehyung'un tatlı yüzünü incelerken buldu kendini. Biraz ona doğru eğildi ve dolgun dudaklarını Tae'nin yanaklarına dokundurdu. Sevgilisinden günaydın öpücüğünü çalan Jin artık cidden uyanmak için hazırdı.

Odadan yavaş adımlarla ayrılan Jin, salona ulaştı. Evin içindeki kasvetli hava sanki gözle görünür hale gelmişti. Merdivenlerden inerken gördüğü Yoongi'lerin açık kapısı Hobi'nin orada olmadığının ipucunu vermişti. Yoongi'nin beyaz nevresim ile bir olmuş suratını gördüğünde Jin gülümsedi. Arkadaşının bu haline gülümsememek içten bile değildi. Hobi'nin mutfakta olabileceğini düşünerek mutfağa ilerledi. Orayı boş bulmayı hedeflemiyordu. Banyodan gelen sesler ile oraya yönlendirdi adımlarını.

Hobi onun geldiğini gördüğünde ellerindeki köpükleri sildi ve bitkin bir sesle konuştu. "Günaydın."

"Günaydın. Sabah sabah nerden çıktı çamaşır terapisi?" Diye sordu. Arkadaşının bu hallerini iyi biliyordu. Ne zaman stresli olsa kendini işe verirdi Hobi.

"Gece olanları bilmiyorsun." Dedi Hobi. Oturduğu plâstik iskemleden kalkmış ve küçük lavaboya yürümüştü.

Jin onun bu cevabına karşılık kaşlarını çatmıştı. Kapının kenarına dayanmış, kollarını göğsünde birleştirmişti. "Ne oldu yine?" Diye sordu.

"Bize kahve suyu koyar mısın? Uyanmam lazım ilk önce." Dedi Hobi. Eline aldığı kıyafet sepetini kaldırmış, bahçeye doğru yürümüştü.

Jin duyduğu şey ile mutfağa adımlamış ve ısıtıcıya su koyup, arkadaşının arkasından bahçeye çıkmıştı. "Ne zaman uyandın?" Diye sordu Jin. Çamaşır telini ayarlamaya çalışan arkadaşına bakarken.

"Sorsana uyudun mu hiç diye." Dedi Hobi. Teli ayarlamış ve sepetin içinden bir pantolon almıştı eline.  Pantolonu tele koymuştu.

Jin arkadaşıma iki mandal uzattktan sonra konuştu. "Sorunun Yoongi olmadığı açık." Dedi Jin.

Hobi yeniden sepete uzandı ve başka bir pantolona daha uzandı. Bu pantalon Jimin'e aitti ve yıkarken rengi çıktığı için Hobi Jimin'e küfürlerini savurmuştu. "Sorun Jisoo ve  Namjoon."

Jin bir kez daha kaşlarını çattı. Mavi bir çift mandal uzatmıştı arkadaşına yeniden. "Sorunun ne kadar büyük olduğunu sanıyorum anladım." Dedi Jin. Salona bakmış ve Namjoon'u gece bıraktıkları yerde bulamamıştı.

Jin gelen ses ile mutfağa yönelmiş ve iki bardağa kahveyi hazır etmişti. Bahçeye yeniden çıktığında bu sefer kollarında iki hırka ve iki bardak vardı. Bu süre içinde Hobi pantolonları bitirmiş, kazaklara geçmişti. Jin masaya oturduğunda hırkayı omzuna atmış diğerini arkadaşına uzatmıştı. Incecik pijama ile Hobi'nin titrediği görebiliyordu. Hobi uzatılan hırkayı aldı ve masaya geçti. Ellerini bardağının etrafına koyarken bir yandan ısınmaya çalışıyordu.

"Gece büyük bir tantana koptu. Seslere uyandık. Salonun ortasında kavgaya tutuşmuşlar." Dedi Hobi bir yudum içtikten sonra.

"Ne kavgası olduğu sormayacağım bile." Dedi bardağı dudaklarına götürmüş bir yudum da o içmişti.

"Olanlar oldu. Namjoon çok ağır konuştu. Kız gecenin yarısında evden çıkıp gitti. Durdurmaya çalıştım ama dinlemedi bile." Dedi Hobi. Gözleri endişe ile dolmuştu yeniden. Geceden beri kaç kere aramışlardı ama kız bir kez olsun cevaplamamıştı.

"Tanrım." Dedi Jin. Gözlerini kapattı ve ellerini gözlerinin üstüne koydu. Olanlar artık cidden fazla gelmeye başlamıştı. "Namjoon da arkasından çıktı." Dedi.

"Sabah gitti. Sabaha kadar eli kafasında volta attı. Ne diyeceğini düşündü durdu. Hayır salak diyorum sus diyorum. Beyni basmıyor. Anlamıyorum neyin tartışması bu? Olan oldu. Neyine uzatıyorlar? Aynı şeyi kendisi yaparken nasıl bu kadar katı olabiliyor?" Dedi Hobi. Bardağından bir yudum daha almış ve yeniden ayağa kalkmıştı. Bitirmesi gereken çamaşırlar vardı. Güneş varken bunu iyi degerlendirmeliydi.

"Namjoon, o kızdan sandığımızdan daha fazla hoşlanıyor olmalı. Onun nasıl olduğunu biliyorsun. Kıza karşı tutumunu da biliyorsun. Böyle bir şey olduğu için hem bize karşı hem kendine karşı mahcup halde. O yüzüden onu da çok görmüyorum ben." Dedi Jin. O da ayağa kalkmış ve çamaşırların başına geçmişti.

"Tamam istediği kadar kızgın veya kırılmış olabilir buna bir şey diyemem ama haksız anlatabiliyor muyum? Bunu yaparken kullandığı metod yanlış. Kıza ben senden deli gibi hoşlanıyorum ve bu davranışın bana koydu diyecek. Ama çok ağır konuştu. Cidden kaldırılacak şeyler değildi." Dedi Hobi. Kazakları da bitirmiş olmanın rahatlığı ile sepeti de almış içeriye yürümüştü.

"Peki haber var mı?" Diye sordu Jin. O da arkasından iki bardağı alıp mutfağa geçmişti.

"Hayır. Kaç sefer aradım, cevap vermiyor." Dedi banyodan konuşan Hobi.

Jin aldığı cevap ile gelirken yanına aldığı telefonuna uzandı. Salonda sehpanın bir köşesine bırakmıştı. Eline aldığı telefonun kilidini açtı. Rehberde dolanmaya başladı. Aradığı ismin üzerinde kaydırarak kulağına götürdü telefonu.

Telefonun açılması için birkaç çalış bekledi. Konuşmak her ne kadar istemese de kız için endişelenmişti. Kıza kızmak istiyordu ama bunun şimdi sırasının olmadığının da farkındaydı. Ona karşı kendini kırgın hissediyordu. Kendi arkadaşları tarafından uğradığı yalan sonrasında kıza gitmiş ve ilk onunla konuşmuştu. Icini kıza dökmüştü. Bu yüzden kendini oldukça kandırılmış hissediyordu. "Jin?" Dedi telefondaki tiz ses.

"Jisoo neredesin?" Diye sordu Jin. Sesini olabildiğince sıcak tutmaya çalışıyor fakat bunu pek beceremiyordu. Kırgınlığı sesine de yansımıştı.

"Ben, beni merak etmeyin. Iyiyim." Dedi kız yeniden. Telefonunda Jin'in ismini gördüğü an gözlerinden yaşlar dökülmeye başlamıştı.

"Güvende misin?" Diye sordu Jin. Sesi kırgınlık taşıdığı kadar endişe de taşıyordu.

"Evet, sanırım." Dedi kız. Oturduğu salıncakta ayakları ile ileri geri yavaş yavaş sallanmaya başlamıştı.

"Neden gecenin bir yarısı çıkıp gittin? Burası sadece Namjoon'un evi değil, bunu biliyorsun." Diye sordu Jin.

"Ben daha fazla orada kalamazdım. Her şey için yeniden çok teşekkür ederim. Ve hepinizden gerçekten çok özür dilerim. Güvende olacağım beni merak etmeyin." Dedi kız. Burnunu çekmiş, soğuktan moraran ellerini cebinden çıkarmıştı.

"Jisoo, nerde olduğunu söyle. Sana söz veriyorum kimseye soylemicem. Özellikle Namjoon'a. Bana güvende olduğunu söyle." Dedi Jin. Kapalı gözlerini açmış bahçeye bakmaya başlamıştı.

"Teşekkür ederim. Ve iyi olacağım." Dedi kız ve ardından telefonu kapattı. Kızın sesini duyan Jin'in içinde yerini unutturmaya başlayan endişe son bulmuştu. Kızın sesini duymak ona biraz olsun rahatlama getirmişti. Bu rahatlama ile banyoda oyalanan Hobi'nin yanına gitti Jin. Ona iyi olduğunu ve güvende olduğunun haberini verdi. Hobi'nin içini de rahatlama duygusu kaplamaya başlamıştı.

--

"Neden buraya geldiğimizi sorabilir miyim?" Dedi Jimin. Yanındaki sevgilisine sokulmuş, onunla birlikte yoldan geçen insanları izleyemeye başlamıştı.

Büyük binanın arka sokağında bir banka oturmuşlar, ellerindeki sıcak sosisleri yemeye başlamışlardı. Jungkook şahin gözleri ile binanın otoparkına giren çıkan her arabayı ezberleyemeye çalışıyor, bir yandan yanındaki çizim defterine plakaları not etmeye çalışıyordu.

Sevgilisinin yanağına kocaman bir öpücük bırakan Jungkook konuştu. "Bizim bugünlük görevimiz bu." Dedi.

Jimin bir sevgilisine bir de elindeki deftere bakmıştı. Ardından gözleri kocaman açıldı. "Demek mutfakta bunu konuşuyordunuz." Dedi Jimin.

Jungkook onu kafasıyla onayladıktan sonra bir kez daha öptü sevgilisini yanağından kocaman. Jimin ikinci öpüşten sonra gözleri yok olurcasına gülümsemiş ve o da otoparka odaklanmaya başlamıştı. Giren çıkan arabaların plakalarını sevgilisine aktarmıştı.

Geçen yarım saat sonrasında otoparka yürüyen tanıdık bir beden fark edilmişti. Jungkook gergin bir şekilde yerinde dik hale gelirken Jimin sordu titrek sesi ile. "Ne oluyor? O kim?"

Bu beden Jin'in bıçaklanma olayında başrol olan diğer bir kişiydi. Aslında amacı Jungkook iken, Jin'in araya girmesi ile o yaralanmış ve yaklaşık iki hafta dikişle gezmişti. Jungkook boynunu sağa yatırdı ve konuştu. "O gün bizi takip eden adam."

Jungkook sinirle doğruldu yerinde. Kolunda olan sevgilisinin kolu düşmüş ve endişe ile kendisine bakmasına sebep olmuştu. Jungkook'un boynundaki damarlar gergin hale gelmişti. Bu durum Jimin'i korkutsa da olabildiğince sakin kalmaya çalışıyordu. Jungkook gözlerini kısmadan adamı gözleri ile takip ediyor, sanki her an saldırmaya geçecek bir aslan gibi hali hazırda bekliyordu. Söz konusu Jin olduğu için Jimin onu tutamamaktan korkuyordu.

Jimin fısıltı gibi çıkan sesi ile konuştu. "Jungkook, gözünü seveyim sakin ol." Dedi.

Jungkook ise onu duyabilecek kadar sakin görünmüyordu. Göz kapakları seyrimeye başlamıştı. Dili yanağının içinde geziyor, aklından adamı nasıl boğması gerektiğini geçiriyordu. Onu iple boğmak istemiş ama bunun çok insaflı olduğuna kanaat getirmişti. Ardından gelen poşetle boğma fikri onun daha çok hoşuma gitmiş gibiydi.

Jimin sanki sevgilisinin aklından geçenleri okumuş gibi "Tatlım, onu şimdi öldürmemiz elimize bir şey geçirmez. Ilk önce alacak olduğumuzu alalım. Sonra söz seninle bu fikirlerde beraber olacağım." Dedi.

Jungkook duyduğu şey ile memnuniyetle sevgilisine çevirdi kafasını. Ona küçük bir gülümseme verdi. Cebinde olan elini çıkardı ve sevgilisinin yumuşak yanağına koydu. Bu Jungkook'un kabul ettiğine dair bir işaret olmuştu.

--

"Ne yapıyorsun?" Diye sordu Taehyung. Tezgahta oyalanan sevgilisinin arkasından sarılmış ve omzuna kafasını koymuştu. Sabahtan beri Jin'in ona verdiği görevleri yapmak ile uğraştığı için anca aşağıya inebilmişti. Dün aniden döndükleri için kıyafetler yerleştirilmemiştı. Tae onları yerleştirdikten sonra, nevresimleri değiştirmiş; kirli olanları makinaya doldurmuştu.

"Yemek yapıyorum." Dedi Jin. Omzundaki kafaya yanağını yaslamıştı. Şuan evde kimsenin olmaması onlara biraz olsun nefes aldırmış gibiydi. Jin çocuklar geldiğinde temiz bir ev ve sıcak birçok yemek hazırlamak istemişti. Arkadaşlarının bozulan morallerini yerine getirmek için elinden geleni yapmaya hazırdı her zaman olduğu gibi.

"Yardım etmemi ister misin?" Diye sordu çarpık bir gülüş ile Tae. Jin onun yemek yapmanın y harfinden anlamadığı biliyordu. Ama isterse yapabileceğine de inanıyordu. Sevgilisine bu konuda güvenmek her ne kadar zor olsa da kafasını hevesle salladı Jin.

Jin'in belindeki kollarını gevşetti Tae. Henüz arkasından çekilmeden önce üzerindeki kapüşonlu ceketinin kollarını kıvırmaya başlamıştı. O da heyecanla sordu. "Ne yapmalıyım?"

Jin yıkayıp koyduğu kabaklardan birini uzattı. Tae ilk önce kabağa ardından Jin'e baktı. Bunu yapabileceğinden emin olmasa da elinden geldiğince yardım etmeye çalışacaktı. Jin tezgahta dayalı olan kesme tahtasına uzandı ardından. Hemen tezgahın altında olan çekmecelerin birinden orta boy bıçak verdi. Tae'nin yaralanmasını istemiyordu.

"Şimdi," diyerek kesme tahtasının üzerine koydu kabağı. Ardından eline aldığı bıçak ile bir dilim kesti. Dilimi tekrar tahtaya koydu ve ince şerit halinde kesmeye başladı. "Böyle devam edeceksin. Ama dikkatli ol, yaralanma." Dedi ve kendi yerine geçti Jin.

O bıçağı eline aldığı an Taehyung sevgilisine bakmaktan eline bakamamış ve kabak şeritlerinin nasıl o hale geldiğini anlamamıştı. Bunu belli etmek yerine bıçağı eline aldı ve ilk önce gördüğü gibi bir dilim kesti büyük kabaktan. Ardından ince şerit haline getirmeye başlamıştı. Yüzünde oluşan gururlu gülümse bu yemek serüveni boyunca devam edeceğe benziyordu. Jin öğrettiği için Tae'ye daha kolay gelmeye başlamıştı yemek işi. Sanki bir daha mutfaktan çıkmak istemiyor gibi hissetmişti. Öğretmeni Jin olunca Tae yeniden öğrenci olmak istedi.

--

Yemek masasının etrafında yeniden toplatılmış ve yemekler yenilmeye başlanmıştı. Eve gelenler tek tek hayranlıklarını ve teşekkürlerini vermişler ardından hiç yemek görmemiş gibi masaya saldırmışlardı. Namjoon bile. Hobi'ye her me kadar söyleme diye uyarsa da Jin, Hobi arkadaşının gün içindeki ruh haline oldukça üzülmüştü. Fark edemeyerek ağzından kaçırmıştı. Tabi Yoongi'nin bildiği buydu. Bunu öğrendikten sonra Namjoon daha rahatlamış hissediyordu kendini. En azından sabaha kadar altında hissettiği diken hissi kaybolmuştu.

Jimin ve Hobi mahallenin gazete haberlerini tartışıyor, el hareketlerini fazlaca kullanmaya başlamışlardı. Bu el bir yumruk olup Yoongi'ye değmiş ve masada kıyamet kopmuş gibi görünmüştü. Jungkook ve Tae, matematik dersinin gıcık hocanın onları nasıl dersten geçirdiğini tartışıyorlar, yaz okuluna en azından kış döneminden kalmadıkları için kendileri ile gurur duyuyorlardı. Jin ise onlara bakarken huzurla iç geçirmeye başlamış evin yeniden eski neşesine dönmesine sevinmeye başlamıştı.

Tabi bu huzur fazla sürmedi. Kapının yine gıcık eden sesi duyuldu. Jimin masadan kalkmış ve kafası hala arkaya dönük bir şekilde kapıya yürümüştü. Yürürken konuşmayı sürdürmüş, kapıyı da o şekilde açmıştı. Tabi bir anda kesilen konuşma sesinden sonra diğerlerinin dikkati kapıya yönelmişti.

Jimin kapıda gördüğü beden ile küçük bir şaşkınlık yaşamış ve bu şaşkınlık üzerinde giderek büyümüştü. Bu saatte ev sahibini kapılarında görmeyi beklemiyordu. Sonradan beynine dank eden sinyaller ile bu kadının Jin'in büyükannesi olduğunu haber vermişti. Eli ayağına dolanan Jimin, ne yapacağını bilemezken içeriden duyduğu ses onun iki arada kalmamasına iyice sebep olmuştu.

Jin seslendi. "Kim gelmiş?"

Evet arkadaşlar bir bölümün daha sonuna gelmiş bulunmaktayız. Daha fazla yazardım fakat geçmek bilmeyen bir hastalığa daha yakalandım. Umarım bunu maruz görür ve bu bölümü de keyifle okursunuz.😇😇

Sürç-ü lisan ettiysem affola.😊🙈

Hepinize iyi okumalar, keyifli dakikalar diliyorum😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍

Continue Reading

You'll Also Like

7.4K 1K 22
Henüz ölmeden gömülerek cezalandırılan Han Jisung'u, ailesini kaybeden Lee Minho işittiği çığlıklar sayesinde bulur.
217K 22.5K 35
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
3.9K 357 6
Jungkook: seni seviyorum fakir olmasına rağmen her gün muzlu süt hediye alan liseli Jimin Çevrimdışı
177K 16.2K 40
"Ölümümden sonra Park Sürüsü'nün baş alfası olabilmen için sana tek bir şart sunuyorum, Chanyeol. Byun Baekhyun'u bul ve onu sürümüze kat." #1 in Exo...