FRIENDS🦋🍀🌈

By tjsunnyday

159K 10K 6.6K

Onlar kimsenin birbirine yakın olmadığı kadar yakın olan arkadaşlardı. Ya da öyle sanıyorlardı. Birbirlerine... More

TANITIM
BAŞLANGIÇ
1.bölüm
2.bölüm
3.bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.bölüm
7.bölüm
8.bölüm
9.bölüm
10.bölüm
11.bölüm
12.bölüm
13.bölüm
14.bölüm
15.bölüm
16.bölüm
17.bölüm
18.bölüm
19.bölüm
20.bölüm
21.bölüm
22.bölüm
23.bölüm
24.bölüm
25. bölüm
26. bölüm
27.bölüm
28. bölüm
29.bölüm
30.bölüm
31.bölüm
32.bölüm
33.bölüm
34.bölüm
35.bölüm
36.bölüm
37. bölüm
38.bölüm
39.bölüm
40.bölüm
42.bölüm
43.bölüm
44.bölüm
45.bölüm
46.bölüm
47.bölüm
48.bölüm
49. bölüm
50.bölüm
51.bölüm
52.bölüm
53.bölüm
54.bölüm
Bölüm Değil..
55.bölüm
56.bölüm
57.bölüm
58.bölüm
59.bölüm
60.bölüm
61.bölüm
62.bölüm
63.bölüm
64.bölüm
65.bölüm
66.bölüm
67.bölüm
68.bölüm
69.bölüm
70.bölüm
71.bölüm
Bölüm Değil
72.Final

41.bölüm

2K 113 35
By tjsunnyday

Sabah yine bir hareketle başlamış olmuştu. Kimse bu durumda böyle bir şey ile kalacağını düşünmüyordu. Sabah kahvaltısını yapıp kayak yapacaklardı. Tüm planları bu şekildeydi. Ama aniden gelen telefon ortamı ve planları bozmuştu. Oysa bir hafta kalmayı hedeflemişlerdi.

Dönüş yolunda Jin yine arabayı kullanmaya başlamıştı. Gidişe göre daha sessiz bir yolculuk yaşıyorlardı. Yanında oturan Namjoon stresle bacaklarını sallıyordu. Yola çıkalı neredeyse bir sat olmuştu fakat ona bir yıl gibi gelmişti.

Arkada oturan Jimin, Kook ve Yoongi üçlüsünden de ses çıkmıyordu. Jimin hala endişeli görünüyordu. Korku ile gözlerini açmış etrafı izlemekten başka elinden bir şey gelmiyor haldeydi. Dizlerini sallıyor yolun bir an önce bitmesini bekliyordu.

Hobi ve Tae onların önünde oturuyor, ikisinden de ses çıkmıyordu. Taehyung ne olmuş olabileceği hakkında düşünüyor, aklına gelenleri tartıyordu. Oysa bu sabah güne ne güzel başlamıştı. Olaysız bir günlerinin dahi geçmediğine neredeyse şaşıracak haldeydi.

''Benzin almamız lazım.'' Dedi Jin. Önlerindeki benzin istasyonuna doğru kırmıştı arabayı. Uzun süren sessizliğin ardından çıkan ilk ses bu olmuştu. Arabanın kapısını açmış ve dışarıya atmıştı kendini yanaştıktan sonra.

Onun ardından Hobi ve Taehyung indi arabadan. Jin'in arkasından markete yürümeye başladılar. Jin markete gerekli ödemeyi yapmaya başlamıştı ki arkasında takip eden iki arkadaşını gördü.

''Yorulduysan ben devralabilirim.'' Dedi Hobi. Marketin içinde bulunan dolaba yürümüş ve içinden üç şişe su almıştı.

''Yok hayır. İyiyim.'' Dedi Jin. Taehyung'un vermiş olduğu suları da kasadan okutmaya başlamıştı.

''Bizimle bir alakası olabilir mi?'' diye sordu Tae. Kollarını birbirine kenetlemiş ödeme yapan sevgilisine dönmüştü.

''Bilmiyorum. Olmasa iyi olurdu.'' Dedi Jin. Elini cüzdanına atmış gerekli parayı vermişti kasadaki adama.

''Gidip öğreneceğiz.'' Dedi Hobi. Marketin kapısından çıkmış, arabaya doğru yürümeye başlamıştı. Arabaya yeniden bindiklerinde devam ettiler sessiz yolculuğa.

--

Uzun süren yolculuktan sonra yeniden evlerine dönmüşlerdi. Evlerinin bulunduğu siteye girdiklerinde Namjoon ve Yoongi'yi yolda bırakmışlar ve kızı kendi evlerine getirmelerini istemişlerdi. Bu şekilde kızı o evden uzak tutmuş olacaklardı.

Eşyalarını yerleştirmeye vakit harcamadan herkes odasına valizleri öylece bırakmış ve salona inmeye başlamıştı. Salonda toplanan gençler şimdi diğerlerinin gelmesini bekliyorlardı. Ki çok geçmeden açılan kapı onların geldiğine dair işaretti.

Kız ayağındaki spor ayakkabıları çıkardı ve önünden yürüyen Yoongi'yi takip edip salona ulaştı. Salona ulaştığında onu Jimin'in sarılması karşılamıştı. Oldukça endişeli hali kızı iyi olarak gördüğünde Jimin'in üzerinden uçup gitmişti.

Küçük sarılmadan sonra kız hepsine tek tek selam verdi. Ardından Jin'e doğru yürüdü. Ona da küçük bir sarılma vermişti. Bu evde en yakın hissettiği iki isimden biriydi Jin. tabi bu hareket ile Tae'nin sinirli bakışlarını yeniden üzerine toplamıştı. Ama kız bunu takacak kadar iyi bir durumda değildi.

Kız tekli koltuğa oturdu. Yüzüne bakan gençler ondan bir açıklama bekliyorlardı. Kız ne diyeceğini bilmeden öylece oturuyor, kelimeleri aklında nasıl toplayacağını düşünüyordu. Kendi açısından artık yolun sonuna gelmiş durumdaydı. Yapacağı itiraf belki onun Kore'den ülkesine dönmesi için bilet olacaktı. Kız derin derin nefesler alıp veriyor ama hızla atan kalbinin susturmasını beceremiyordu. Daha anlatmaya başlamadan boğazı kurumuş haldeydi. Bu şekilde nasıl konuşacağını bilmiyordu. Kız gözlerini kapattı ve dudaklarını yaladı.

''Bu söyleyecek olduğum şeyler yüzünden beni bir daha görmek istemeyeceksiniz. Hepinizden gerçekten çok özür diliyorum. Beni yanlış bir insan olarak görebilirsiniz. Bu yaptıklarımla sizi kendimden soğutacağıma da eminim. Ama şunu bilin ben hiçbir şeyi kendi isteğim ile yapmadı. Hiçbir şeye bilerek neden olmadım.'' Dedi kız. Gözlerinden bir damla süzüldü yere.

Namjoon bu itirafı en çok bekleyen isimlerden biri olmuştu. Ellerini birleştirmiş, karşısındaki kıza ses çıkarmadan bakıyordu. Gözlerini kısmış, kaşlarını çatmıştı. Onun için endişeleniyordu. Bir an önce ne olduysa bilmek istiyordu.

Jimin oturduğu yerden kalktı kız konuştuktan sonra. Kıza gidip ona destek olmaya çalıştı. Bu konuda elinden ne gelirse yapmaya hazırdı. Kıza her ne oldu ise Jimin, kızın endişeli halini görebiliyordu. Elleri titriyor, nereye koyacağını bilemiyordu kız. Olabildiğince sakin kalmaya çalışıyor fakat bunda pek başarılı olamıyordu.

Jin de Namjoon'un yanına oturmuş, sırtını koltuğa dayamıştı. İfadesiz halde kıza bakıyor, ağzından çıkanlara dikkat kesilmişti. Tae ise Jin'in yanında bacaklarını açmıştı. Kolunun birini Jin'in arkasına birini ise kol dayanılacak yere koymuştu. Dudaklarını stresle kemiriyordu.

''Bize her ne oldu ise söyleyebilirsin. Korkmadan çekinmeden.'' Dedi Hobi. Kook'un yanında oturuyordu.

''Siz bana her zaman iyi oldunuz. Bir lafımla kalktınız geldiniz. Ben size nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum. Siz gelmeden önce düşündüm. Çok düşündüm. Size yaptıklarım, sizden sakladıklarım. Tanrım ne diyeceğimi bilmiyorum.'' Dedi kız.

Taehyung oturduğu yerde dik konuma geldi. Artık sabırsızlanmaya başlamıştı. Direk olarak kıza bakıyor, ondan bugüne kadar şüphelenmenin doğru olduğunu kanaatine varıyordu.

''Ne saklıyorsun? Ne biliyorsun Jisoo?'' diye sordu Jungkook. Sabahtan beri ilk kez konuşmuştu.

Kız yerinde huzursuzca kıpırdanmaya başlamıştı. Gözlerini sıkıca kapatmış, aklında söyleyecek olduklarını toparlamaya çalışıyordu. ''Be-ben, sizden gerçekten çok, çok özür dilerim. O kadar iyisiniz ki-'' dedi kız. Konuşmaya çalışıyordu. Fakat Taehyung ayağa kalkmış ve konuşmasını bölmüştü.

''Tanrı aşkına artık konuşacak mısın?'' diye sordu. Bu kız ile Taehyung'un kişisel olarak ilk konuşmalarıydı. Daha önce birbirleriyle asla konuşamamışlardı. Dolayısıyla Tae'nin ani çıkışı kızı yerinde sıçratmıştı.

Kızın bu haline üzülen Jimin arkadaşına baktı ve konuştu. ''Tae, biraz sakin ol anlatmaya çalışıyor zaten.'' Dedi. Bu evde onu destekleyenler arasındaydı Jimin. Hobi gibi.

''bir arkadaşım var. Çok küçükken tanıştık. Babam onların yanında işe başlamıştı. Beni de birkaç kere yanında çalıştığı yere götürmüştü. Orada tanıştık. Babamın patronunun kızı. Biz onunla çok iyi iki arkadaş olduk.'' Kız gözlerini kapattı ve yeniden devam etti. ''Annem ile birlikte Türkiye'ye döndüğümüzde bile iletişimi koparmadık. Hep Türkiye'ye beni görmeye geldi. Bizimle kaldı. Ben onlarla kaldım.'' Kızın gözünden bir damla daha süzüldü. ''Annem öldüğünde babamın yanına Kore'ye dönmek zorunda kaldım. Burada bana Sunkyu teyze sahip çıktı. Babamın umurunda bile değildim. Zaten hiçbir zaman da olamadım. Şimdi biliyorsunuz zaten Sunkyu teyzenin evinde kalıyorum.''

''Evet bunları biliyoruz. Bilmediğimiz şeylerden bahset biraz.'' Dedi Yoongi. Cidden meraklanmaya başlamıştı. Ne olup bittiğine kafa yormaktan artık kafa namına bir şey kalmamıştı onda.

''Pekala, bunun bizimle ne alakası var?'' diye sordu Namjoon. Ve ekledi. ''Evine giren adamlarla da?''

''Kore'ye döndüğümde birkaç gün onunla birlikte kaldım. Evleri çok büyüktü. Bir gece uyandım ve mutfağı bulamadım. Bir odaya girdim. Işıkları açıktı. Ama içeride kimse yoktu. Işığın açık kaldığını düşünüp kapatmak istedim. Odadaki elektrik düğmelerine bastım. Kitaplıklardan biri hareket etti. Daha önce hiç görmediğim bir olay başıma gelmişti. Ne olduğu anlamadım. Açılan odaya adımladım. Işıklar açıldı bir anda. Oda baştan aşağı sizin resimlerinizle doluydu.'' Dedi kız. Gözlerini kapatmış anlatıyordu. Sanki bütün olayı tekrar yaşıyor gibiydi yüzündeki ifade. Ellerinin titremesi henüz durmuş değildi.

Duydukları ile şoka uğrayan gençlerin ilgisini biraz daha çekmişti bu durum. Koltukta dayananlar öne doğru eğilmiş tüm dikkatlerini tekli koltukta oturan kıza yöneltmişlerdi. Olayı bir türlü anlamıyorlardı. Konuşan yine Jungkook oldu. ''Kimin resimleri?'' diye sordu.

Kız gözlerini açtı. Ve gözlerini Namjoon, Jin ve Taehyung üzerinde dolaştırdı. Ardından Jungkook'da durdu bakışları. ''Onların.'' Dedi.

Gözleri iyice açılan Hobi konuştu. ''Duvarda bizimkilerin resimleri mi vardı? O zaman bize paketleri koyan o evdekilerden biri miydi?'' diye sordu.

''Bekle, bir dakika anlamadım. Senin arkadaşının bizimle ne alakası olabilir?'' diye sordu Tae. Televizyonun önünde durmuş kollarını birbirine bağlamıştı.

''Evet sizin resimlerinizdi. Ben ne olduğunu ilk başta anlamadım. Her duvar birinize adanmış gibiydi. Liseli halleriniz, çocukluk haliniz sanki her yaşınız fotoğraflanmış gibiydi. Ben, şok oldum. Ne yapacağımı bilemedim. İlk defa görüyordum sizi. Sonrasında bir masaya ilerdim. Masa odanın ortasında duruyordu. Üzerinde açık bir defter vardı. Okumaya başladım. İçinde biri yaptığı hatalardan bahsediyordu. Pişman olduğunu, bu durumu geriye çevirmeye çalıştığını anlatmıştı.'' Dedi kız. Titremesi biraz daha geçmiş gibiydi. Öncekine nazaran daha az stresli görünüyordu. Kız artık yalan söylemekten bıkıp usandığı için gerçekleri anlatmaya karar vermişti.

''Kimdi onlar?'' diye sordu Jungkook. Sesi kendinden emin çıkmıştı.

''Ben odanın içinde onu okurken biri girdi içeri. Arkadaşımın babası. Benim kahraman olarak gördüklerimden biriydi. Onu görmeyi beklemiyordum. Nasıl bir işe bulaştığını bilmiyordum. Korktum, bir şey diyemedim. O ise bana gözlerini dikmiş bakıyordu. İlk defa o zaman korktum ondan.'' Dedi kız. Diğerlerinin gözlerine dahi bakamıyordu. Evde onun cılız sesinden başka bir ses duyulmuyordu. Kız elinden geldiğince anlatmaya çalışıyordu.

Omuzlarındaki yük o kadar artmıştı ki artık taşıyamıyordu. Küçük bedeni bu kadar sorumluluğu, bu kadar yalanı saklamak için fazla güçsüzdü. Bir an önce bu yükten kurtulmaya ihtiyacı vardı.

Derin bir nefes aldıktan sonra tekrar konuştu. ''Bana babamın büyük bir borcu olduğundan bahsetti. Zamanında babam büyük bir kazaya karışmış. Yaptığı dikkatsizlik yüzünden 2 kişinin canına mal olmuş. Bunu bilmiyordum. O an öğrendim. Babamı bundan o kurtarmış. Bana şimdi bu borcu ödemem gerektiğini söyledi.'' Dedi.

''Nasıl ödeyecekmişsin bu borcu?'' diye sordu Jimin. Şimdiden bile o adamdan nefret etmeye başlamıştı. Nasıl savunmasız birini böyle birine bulaştırdığını anlamıyordu.

''Benden size yaklaşmamı istedi. Kabul etmedim. Bunu yapmak istemedim. Ama beni babamla tehdit etti. Onu sevmesem de babam sonuçta. Elimden bir şey gelmedi. O akşam tanışma partisinde seninle tesadüf eseri karşılaştık.'' Dedi Kız, gözleri Namjoon'a kilitlenmişti.

Namjoon gözlerini kaçırmadan o akşamı hatırlamaya çalışıyordu. Kızın görüntüsü aklından çıkmıyordu. Fakat olayın ana hatları aklında değildi. Kızı gördüğü an unutmuştu Namjoon. Namjoon'dan ses çıkmadı. Bir şey demedi. Ne diyecekti ki. Ne denebilirdi böyle bir durumda?

Kız devam etti. ''Bu işe zerre kadar bulaşmak istemedim. Bana beni o paketi bırakmam için zorladı.'' Kızın gözünden bir damla daha süzüldü. Yüzü kızarmış, gözlerinin elası iyice ortaya çıkmıştı. Burnu morarmaya başlamış, yanağındaki iki kırmızı ben iyice belirginleşmişti.

''O paketi senin bıraktığını söyleme.'' Dedi Yoon. Oturduğu yerden kalkmış stresle salonun ortasında dolanmaya başlamıştı. Paket bırakıldığında, bırakanı bulmak için çok çabalamıştı. Ama eli boş kalmıştı.

''Özür dilerim.'' Dedi kız ve boğazından hıçkırık koptu. Jimin'in gözlerinden de düşmeye başlamıştı yaşlar. Tüm yaptıklarına rağmen kıza kol kanat germeye çalışıyordu. Bir abinin yapması gerektiği gibi. Kendi kardeşine yapamadığını yapmak istiyordu Jimin. Kız her ne yapmış olursa olsun.

''Sen ne saçmalıyorsun ya?'' diye sordu Namjoon. Elleri ile başını tutuyordu. Söylenenleri anlamak istiyordu. Anlamak istese de yapamıyordu gerçi. Aklı almıyordu. Olanları aklı almıyordu.

''Dinle lütfen.'' Dedi Jimin. Kızın arkasında durmuş ve kız konuşmadan cevaplamıştı onu. Kızın anlatacakları henüz bitmemiş gibi görünüyordu.

''Demek o yüzden bu paket mevzusu her açıldığında tuhaflaşıyordun. Ben de salak gibi saf gibi gelip sana anlatmaya çalışıyordum derdimi. Olanları sana soruyordum.'' Dedi Namjoon. Artık oturduğu yerden kalkmış kıza doğru yürümüştü. Taehyung Namjoon'un önüne dikildi. Bu davranış diğerleri üzerinde oldukça büyük bir şok yaratmıştı. Oysa bugüne kadar hep tekin bir pabuç olmadığından bahsetmiş durmuştu. Bugün onu koruyanlardan biri olmuştu Tae.

''Sakin ol ve yerine otur. Sebepleri olduğuna eminim.'' Dedi Taehyung, Namjoon'un kulağına doğru. Onu sakinleştirmek için uğraşmıştı. Bu kendisinden beklenmeyen tepki diğerlerini olduğu gibi kendini de şoka uğratmıştı.

''Özür dilerim. Her şey için özür dilerim.'' Dedi kız. Yine hıçkırıyordu. Ellerini yüzüne koymuştu. Yaptığından oldukça pişmandı. Zaten isteyerek yaptığı bir şey değildi. Kızın şimdi bir korkusu vardı. Bulduğu bu arkadaşları kaybetmek.

"Lütfen devam et." Dedi Hobi. Gerisini duymak istiyordu. Diğerlerine göre oldukça sakin görünüyordu. Hatta mutfağa geçmiş kız için bir bardak su bile getirmişti.

"O paketi bıraktıktan sonra hicbir şeye karışmadım. Beni ne kadar zorlarsa zorlasın asla buna devam etmedim. Ben bu isten kurtulmak için elimden gelen her şeyi yapmaya çalıştım. Jin'in yaralanması, bu ev mevzusu, birini bulmanız ve onu takip etmeniz, yemin ederim bunlarla uzaktan yakından alakam yok. Benim buradaki tek günahım o günlüğü okumak oldu. Size karşı yanlışlarım var. Ve ben üzerime vazife olmadan yine sizden af diliyorum." Dedi kız. Hıçkırıkları daha da sakinleşmiş haldeydi. Gözleri diğerleri üzerinde dolanıyordu.

"Jisoo, bu anlattıkların gerçekten çok büyük şeyler. Yani bunları şimdi bize anlatmış olman seni açığa çıkartmıyor." Dedi Yoongi. Yine duyduklarının şokunu atlatan en çabuk olmuştu.

"Hayır, kesinlikle hayır. Ben sana güvendim. Ben sana tanrım senin adını duyduğumda bile kalbimin hızlanmasına engel olamadım. Şimdi bana kalkmış saçma sapan şeyler anlatıyorsun. Ben, ben tanrım ne diyeceğimi nasıl davranacağımı bile bilmiyorum." Dedi Namjoon. Tae'nin onu oturttuğu yerden kalkmış ve voltalar atmaya başlamıştı. Içine düştüğü bu durumdan nasıl kurtulacağını bilmiyordu.

"Tamam kesinlikle suçsuz değil ama siz de bizden gizlediğiniz şeyleri ne çabuk unutuyorsun. Ve biz bu kadar yakınken. Siz de çok şey gizlediniz." Dedi Jimin. Kızın ön tarafına geçmiş Namjoon'a bakarak konuşmuştu. Içindeki kızı koruma duygusuna engel olamıyordu.

"Bunu yaparken amacımız farklıydı bizim. Jin'in zarar görmesini istemiyorduk. Aynı şeyler değil Jisoo bizi tanımıyordu bile." Dedi Yoongi. Oturduğu yerden ellerini birbirine kenetlemiş halde konuşuyordu.

"Ama bunu şimdi bize gelip tüm dürüstlüğü ile anlatması, bize karşı duyduğu güveni göstermez mi? Yaptığının yanlış olduğunun farkında zaten. Bizi gerçek anlamda tanıdığı an daha fazla saklamak istemedi ve gelip bize gerçekleri anlattı." Dedi Hobi. Sevgilisinin yanına geçmiş ve birbirine kenetli ellerin üzerine kendi ellerini koymuştu. Birini daha kendi yanlarına çekme dürtüsü oluşmuştu içinde.

"Bunları senden duymak yerine Jisoo'dan duymamız gerekmiyor mu?" Diye sordu Jungkook. Hobi'ye tek kaşı kalkmış surat ifadesi ile sormuştu.

"Ben ne diyeceğimi bilmiyorum. Ben gerçekten çok üzgünüm. Bunu size söylemeyi günlerdir düşünüyorum. Sizden bir şeyleri saklıyor olmak gerçekten benim için oldukça zordu. Biliyorum yaptıklarımın telafisi yok. Hicbir gerekçe beni affetmeniz için yeterli değil. Sizden bu konuda bir şey isteyemiyorum, özür dilerim." Dedi kız yeniden konuştuğunda. Gözleri Jin'de takılmıştı. Anlattıklarının başından beri hiç konuşmamış sadece oturup dinlemişti. Jisoo en çok onun tepkisinden korkuyordu.

"Ne diyeceğini bilmiyor musun? Biz sabahlara kadar kafa patlattık. Uykusuz kaldık kaç gece. Bir yerden bir şey bulma umudu ile her şeyi didik didik incelemeye çalıştık. Ama sonuç, sonuç sen. Dibimizde duran kişiyi göremedik. Tanrım, diğerlerine karşı ben hep seni savundum. Kim senin hakkında konuşmaya başlasa ben susturdum. Bunu neden yaptığım hakkında bir fikrin yok demi? Ben söyleyeyim, sana güvendim. Sana gözüm kapalı güvendim. Ben sana gerçekten çok teşekkür ediyorum. Beni bu şekilde yarı yolda bıraktığın için, güvenini boşa çıkardığın için." Dedi ve odasına yürüdü Namjoon. Kapı sertçe kapanmadan önce kızın gözlerinden bir damla daha süzüldü, kırmızı yanaklara.

Kızın o halini gören Hobi kızın yanına gitti. Onu sakinleştirmeye çalıştı. Herkes bu hayatta hatalar yapabilirdi. Önemli olan hatanın geri çevrilmeye çalışılmasıydı. Ve Jisoo ne yaptıysa geri döndürmek için çaba gösteriyordu. Bunu Hobi görebiliyordu. Diğerlerinin de girmesi için elinden geleni yapmaya hazırdı. Derin bir nefes alarak konuştu. "Bakma sen ona. Sinirleri saman alevi gibidir. Biraz yanlız kalsın sana hak verecektir. En azından seni dinlemeye karar verecek." Yüzünde umut dolu bir gülümseme vardı.

Namjoon'un ardından Jin de kalktı ayağa. Kıza bakmıyor, oldukça sakin görünüyordu. Koltuğun yanında televizyonun önünde duran sevgilisine çevirdi ilk önce bakışlarını. Kaç saniye bilinmez bir göz göze gelme durumu yaşandı. Taehyung mesajı almış gibiydi. Jin önünden yürüdüğünde o da arkasından onu takip etmişti. Kız ise yanından geçen ikiliye dolu gözlerle bakmaktan başka bir çare bulamamıştı.

"Bak bu konu burada kapanacak değil. Konuşulacak birçok şey, sorulacak birçok soru var bu konuyla ilgili. Sorun değil, herkes hata yapabilir. Bunu fark edip bizimle paylaşaman çok güzel bir şey. En azından hatanı telafi etmek için bir yerden başlamış oldun. Şimdi olanlar olduğuna göre yarına bakmamız gerek. Istersen burada kal. Ve sende kafanı güzelce topla. Hatırlayabildigin en ufak ayrıntıyı bile kaçırma. Akşam olduğunda yeniden konuşalım olur mu?" Dedi Yoongi. Mutfağa geçmek için ayağa kalkmıştı. Kızın omzuna koyduğu eli ile konuştu. Kız ona olumlu anlamda kafasını salladıktan sonra mutfağa geçmişti.

"Istersen bizim odaya geçebilir, biraz dinlenebilirsin. Sen de çok korkmuş olmalısın. O adamlar sana burada bir şey yapmaya cesaret edemez." Dedi Hobi. Kızın kolundan girmiş ve onu odaya doğru yönlendirmişti.

--

Dışarıda yağan yağmur yine pencereye damlalarını bırakıyordu. Yağmur yaşanılanları silmek istercesine yağıyordu. Ama bunu beceremiyor, her gün yeni bir sorun çıkıyordu başlarına. Jin yine pencerenin önüne dikilmiş, damlar arasında kayboluyordu. Gözleri bir noktaya bakıyordu. O noktada kaybolmuş gibiydi.

Tae, üzerini değiştirdikten sonra sevgilisinin yanına gelmişti. Onu tam da bulmayı beklediği yerde bulmuştu. Usulca yaklaştı sevdiğine. Jin onun geldiğini fark etmiş ama tepkisiz kalmayı tercih etmişti. Dün gecenin utancı hala üzerinde duruyordu.

Tae sevgilisinin kenetlenen kolları üzerinden kollarını kenetledi. Burnunu sevgilisinin boyunlu kazağına dayadı. Derin derin çekti içine. Jin'in kokusu o kadar yoğundu ki Tae metreler ötesinden bile bunu duyabilirdi. Ince bir kazak da neyin nesi olup bu konuyu engelleyecekti.

"Ne düşünüyorsun?" Diye sordu. Sesi o kadar şefkat dolu çıkmıştı ki Jin çoktan o şefkatin içinde kaybolmuştu.

"Seni düşünüyorum." Dedi Jin. Gözlerini kapatmış, boynu üzerinden gelen nefesi hissediyordu.

"Hmm." Dedi Tae. Daha fazlasını duymak istediği için Jin'in anlatmasına izin verdi. Devam etmesini bekledi.

"Jisoo'ya karşı bu kadar mesafeliyken, neden bir anda onu korumaya başladığını merak ediyorum." Dedi Jin. Aklının almadığı noktalardan biriydi bu. Bunu ona sormayı kendinde hak görmüştü doğal olarak.

"Inceden bir kıskançlık seziyor olabilir miyim?" Diye sordu Tae. Bu soruyu Jin'in içinde bulunduğu ruh halinden uzaklaştırmak için sormuştu. Sesi biraz olsun keyifli çıkıyordu.

Jin arkasına dönmeden, sağ tarafına kafasını koyan sevgilisine çevirdi kafasını. Şimdi onum nefesini yanağında hissetmeye başlamıştı. "Seni kıskanmam hoşuna gidiyor dimi?" Diye sordu o da cevap olarak.

Tae cevap vermeden önce gülümsedi. "Evet, doğal olarak. Sen kıskanınca gözlerin öyle bir hal alıyor ki bakmaktan korkuyorum. Ama zevk de alıyorum. Öyle garip bir duygu yani." Dedi Tae. Elinden geldiğince açıklamaya çalışmıştı hissettiği şeyleri.

Jin kolları üzerindeki kollardan kurutuldu ve arkasına döndü. Tae bu dönüş ile dudaklarını birbirine bastırarak koca gözlerle sevgilisine bakmaya başladı. "Şimdi öyle bir bakış mi var gözlerimde?" Diye sordu Jin. Sesi meraklı çıkmıştı. Hissettiği şeyin kıskançlık olmadığını biliyordu. Ama emin olmak istiyordu. Kıskanan tarafın çektiği zorlukları çok daha önce deneyimlemişti Jin.

"Hayır." Dedi Tae. Sevgilisinin boynuna uzun ince parmaklarını uzattı. Iki parmağı ile sevgilisinin boyunlu kazağının boynuna uzandı. Yavaş hareketler ile onu boynundan aşağıya indirdi. Gözlerinin öne çıkan beyaz boyun ve üzerinde giderek mora çalan lekeleri gördü. Bu lekeleri sandığından daha çok sevmişti Tae. Uzun süre gözleri oraya takılı kalabilirdi. Dudaklarını dili ilr yaladıktan sonra oraya uzandı. Bir öpücük bıraktı. Bu öpücük kokulu, narin ve ıslak olmuştu. Taehyung sevgilisini özlediğini bir kez daha fark etti.

Jin aklına dolan dün gece ile hatıraları gözünün önünden atmaya çalışıyordu. Zaten ağrı veren kasıkları ile bu pek mümkün değildi, bir de Tae'nin bu öpüşü iyice dün geceye götürmüştü Jin'i. Bu da Jin'in kulaklarının kızarmasına sebep olmuştu.

Geri çekildikten sonra tekrar konuştu Tae. "Gözlerinde şuan beni ne kadar özlediğim yatıyor. Kulakların da dün geceye dönmek istiyor. Boynunda dün gecenin tadı var." Gülümsemesi tüm yüzünü kaplayacak hale gelmişti neredeyse. O da utanıyordu ama Jin'e olan özlemi utancının önüne geçmiş durumdaydı.

"Hmm, kasıklarımdaki bitmek bilmeyen bir ağrı bana dün gece hakkında pek iyi şeyler söylemiyor ama." Dedi Jin. Gözlerini kaçırıyor başka yerlere bakmaya çalışıyordu.

"Ne?! Niye ayaktasın o halde otursana." Dedi Tae. Bir anda yüzüne düşen endişe görülmeye değerdi. Hemen sevgilisinin kolundan tutmuş ve onu yatağına oturtmuştu.

"Hayatım o kadar önemli bir şey değil. Ve sanırım oturunca daha çok ağrı veriyor." Dedi Jin. Oturmaktan çok yarı uzanır hale gelmişti.

"Tanrım ben çok özür dilerim. Oysaki oldukça nazik olmaya çalıştım ve hepsi bile değildi." Dedi Tae. Yatağın yanına, yerdeki halinin üzerine oturmuş, eli arasına sevgilisinin elini almıştı.

Tae'nin konuşması ile gözleri kocaman acılan Jin birkaç saniye donmuştu. Kendine gelmesi için Tae'nin ona seslenmesi gerekmişti. Jin kendine gelince pek de alçak olmayan sesi ile konuşmuştu. "Ne demek hepsi değil? Sevgilim sen, waoh cidden, tanrım sulak yerde mi büyüdün? Sanırım başım belada." Dedi Jin.

Tae onun konuşmasına daha izin vermemiş, eli ile ağzını kapatmıştı. Ardından gözleri kısılıncaya kadar gülmüştü. Gülmesi nihayet sona erdiğinde konuştu. "Biraz sessiz olabilir misin?" Elini sevgilisinin dudaklarından çekti ve yüzünü kapattı. "Tanrım çok utanıyorum." Dedi.

Jin gülebilecek durumda değildi. Sadece şaşkınca sevgilisine bakıyor, olayı idrak etmeye çalışıyordu. Çektiği ağrının bir an iki kat daha fazla olacağı gelince aklına, kafasını hızla iki yana salladı. Sonra gözleri sevgilisinin hala elleri ile kapalı yüzüne geldiğinde konuşması gerektiğini fark etti. Ellerini sevgilisinin ellerine uzattı ve konuştu. "Bu senin utanmanı gerektirecek bir şey değil ki. Sanırım benim korkmamı gerektirecek bir şey." Dediğinde gülmeye başlamıştı.

Tae onun gülmesi ile sevgilisin omzuna küçük bir yumruk geçirmişti. Açılmaktan çok gülme demenin uyarı haliydi bu. Ama Jin'in gülmesi onun için güneşin doğmasına eş değerdi. Dışarıda yağan sağanak yağmura, kara bulutlara inat odanın içinde doğmuştu güneş.

"Kay kenara." Dedi ve oturduğu halının üzerinden kalktı Tae. Onun uyarması ile yatakta kenara kayan Jin, onun için yer açmıştı. Arkasına dönmüş ve Tae'nin arkadan sarılması için imkan vermişti.

Onun kenara çekilmesi ile yerini alan Tae, sağ kolunu sevgilisinin beline attı. Sol kolunu da başının altından geçirmişti. Jin'in sırtı tamamiyle Tae'nin göğsünü dolduruyor haldeydi. Kollarını sıktı Tae. Sevgilisine daha sıkı sarıldı. Jin karnı üzerindeki kolun üzerine elini attı ve sakin sakim okşamaya başladı. Gözlerini kapattı. Soğuk odanın ici bir anda ısınmıştı ikisi için de.

"Onu anlıyorum. Bilmiyorum. Ona hep uzak durdum. Bizden bir şey sakladığı belliydi. Bunu gözlerinde görmüştüm. Ama şimdi yeniden gözlerine baktığımda savunmasız birimi görüyorum. Bir şeyleri isteyerek yapmadığı belli. Bundan dolayı oldukça yıpranmış. Tıpkı bizim gibi. Seni korumak için senden uzak kaldığım zamanlarda kalbimi hissetmiyordum bile. Bize bu kadar yakın olduktan sonra saklamak onun da canını yakmış. Gözlerimde pişmanlığı gördüm. Bu pişmanlığı düzeltmek için elinden geleni yapacağına inanıyorum." Dedi Taehyung. Gözlerini dolabın desenlerinde gezdiriyorken, dudaklarının önündeki saçlara küçük öpücükler bırakıyordu.

"Bilmiyorum. Bunu yapmadan önce de tanışıyorduk biz. Evimize paketi bıraktığında kim olduğumuzu biliyordu. Ve asıl önemli olan şey bence bu zamana kadar beklemiş olması. Neyi bekledi?" Diye sordu Jin. Kendine yediremiyordu. Gerçekleri öğrendiğinde onun yanına gitmiş ve ona anlatmıştı. Ailesi kadar yakın biri olarak görmüştü onu. Diğerleri hatta sevgilisi bile ondan bazı şeyleri saklarken, Jin iki kat daha fazla kandırıldığını hissediyordu.

"Neyi beklediğini bilmiyorum ama içimde garip bir şekilde kıza karşı bir şey kalmadı. Aksine onu dinlemek istiyorum. Sebeplerini merak ediyorum. Bilmiyorum belki bende aynı duruma düştüğüm içindir. Emin değilim." Dedi Tae. Gözleri yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. Dün gecenin verdiği uykusuzluk, sabahın erken saatlerinde yaşanan yolculuk ve yaşanılanlar onu yormuştu.

Tae'nin konuşmasını cevaplamadı Jin. O da kendini en az Tae kadar yorgun hissediyordu. Yağmur yağan bir havada tüm dikkatini yola vermiş ve yorucu bir yolculuk geçirmişti. Gözleri ağrımaya başlamıştı. Zaten konuşmaya başlarken bile gözleri yavaş yavaş kapanıyordu. Daha fazla açık kalmadı. Ikisi de gözlerini uykuya teslim ettiler çok geçmeden.

--

Yine masa konseyi toplanmış halde idi. Bu sefer tek fark vardı o da masanın etrafında oluşan fazlalıktı. Kız ona gösterilen yere oturmuş ve ağzını bıçak açmadan oturmaya başlamıştı. Namjoon masanın başında gözlerini kızdan ayırmıyor dikkatle onu izliyordu.

Masanın ortasına gelen ilk paket, ikinci paket ve eve gittikleri an buldukları resim ve günlük konulmuştu. Kız fotoğrafa dikkatle bakarken, Sunkyu'yu tanımakta gecikmemişti. Jimin kızın yanında oturuyor aynı zamanda sevgilisinin karşısında yer almış oluyordu. Kızın diğer tarafında oturan Hobi ile birlikte sanki kız iki taraftan koruma altına alınmış gibiydi.

Jin masanın diğer başında Namjoon'un karşısında yer almıştı. Ilk günkü gibi gözlerini masanın üzerindeki fotoğraftan çekemiyordu. Fotoğraf üzerinde tek tek gözlerini gezdiriyor, üyesi bulunduğunu aileyi sahiplenmiyordu. Onlar ona o kadar yabancı geliyordu ki Jin, daha büyükannesini görmeye bile gitmemişti. Gerçi gitmek istediğine bile emin değildi. Kendisini ait hissetmediği bir yerde işinin olmayacağını düşünüyordu.

Masanın diğer ucunda Namjoon'un yanında Jungkook, onun yanında kızın karşısında Yoongi ve Jin'in yanında Hobi'nin karşısında Taehyung oturuyordu. Bu masa ilk defa bu kadar derli toplu ortamı görmüştü. Genelde masanın başına geçtiklerinde herkes dağınık halde otururdu. Bugün farklılık vardı. Herkesin üzerindeki sessizlik ortamı kasıp kavuruyordu. Her zaman çok konuşan Jisoo bile sessiz kalmıştı. Üzerindeki suçluluk duygusunu kolay atabileceğe benzemiyordu.

Koşuşan ilk Yoongi oldu. "Bize bu paketi bırakan sendin." Dedi parmağı ile paketi işaret ederken gözleri ile kıza bakıyordu. Kız onu kafasını sallayarak onaylamıştı. "Ve içinde ne olduğuna dair bilgin yoktu. Sana söyleneni yaptın." Diye devam etti. Kız yine kafasını sallayarak onay verdi. "Peki nasıl? Paket bırakıldıktan sonra baya bakındım ama kimseyi görmedim."

Kız dudaklarını yaladıktan sonra konuştu. "Paketi bırakıp zile bastım. Ardından arka bahçeye saklandım. Senin sokağa çıktığını gördükten sonra bahçeden atlayıp diğer eve geçtim. Sonra eve yürüdüm." Dedi kız. Masanin altından ellerini birleştirmiş ellerine bakıyordu.

"Pekala." Dedi Yoongi. Aynı zamanda kafasını aşağı yukarı sallıyordu.

"Merak ediyorum. Nasıl hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranmayı başardın?" Diye sordu Namjoon. Gözlerini kızın üzerinde sabitlemişti. Ama kız ona bakmıyordu. Gözleri hala ellerinde sabitlemişti.

Kız cevap vermedi. Sadece yutkunmakla yetindi. Buna verecek cevabı yoktu. Onun yerine Hobi konuştu. "Bunları konuşmak için toplamadık. Bunu kendi aranızda halledebileceğinize inanıyorum. Sonuca odaklanmalıyız." Dedi Hobi. Gözleri ile Namjoon'u resmen uyarmıştı. Namjoon istemese bile uyarıyı almıştı. Hobi'ye hayır diyemezdi. Sustu.

"Içinde bu mektup vardı." Dedi Jungkook. Mektubu kıza uzatmıştı. Kız uzatılan mektubu alıp kısa bir göz attı. Adam söylediklerini yazmıştı. Ekstra bir şey yoktu mektupta. Kız mektuba kısaca baktıktan sonra devam etti. "Bizi bu adrese yönlendirdi." Dedi. Işaret parmağı ile adresi göstermişti.

Kız anlıyorum şeklinde kafasını salladı. Sonrasında konudan Jimin oldu. "Bu adresi biliyor musun?" Diye sordu.

Kız onu kafasını iki yana sallayarak cevaplamıştı. Kız o adrese hiç gitmemişti. Orada bulunmamıştı. Hicbir fikri yoktu.

Onun ardından yine Namjoon konuştu. Diğerlerine göre fazla bile sessiz kalmıştı. "Bizi o adrese giderken gördün. Sana kısaca bahsetmeye çalışmıştım. Ama sen yine beni durdurdun." Dedi. Gözleri ile kıza meydan okuyordu.

Hobi onu yine uyarmak zorunda kalmıştı. "Namjoon, bunu konuşmanın sırası olmadığını söylemiştim. Hem de sadece birkaç dakika önce." Kaşlarını kaldırmış arkadaşına bakıyordu.

Namjoon ellerini uzattı masaya doğru bu devam edin demek gibiydi. Onun ardından Taehyung konuşmuştu. "Bu adresten bu günlüğü ve çerçeveyi bulduk." Kiza tek tek yaptıkları hakkında bilgi veriyorlardı.

Kız yine kafasını salladı. Gözleri fotoğraftaki kadında takıla kalmıştı. Onu uyaran ve bakmasını durduran şey Yoongi'nin konuşması olmuştu. "Günlüğün çoğu kısmı yanmış ama içinde kurtardığımız ve okuyabildiğimiz bazı bölümler oldu. Senden günlüğe bakmanı istiyorum. Okudugun günlük ile arasında bağlantı olabilir." Dedi. Kendi tarafında duran günlüğü kıza doğru uzatmıştı.

Kız ona uzatılan günlüğün kapağını açtı. Kapayın bile üçte ikisi yanmış haldeydi. Ama kız yazı tiplerine bakabiliyordu. Onu ayırt edebiliyordu. Okumaya çalıştı. Ama üzerine sinen isten dolayı bu pek mümkün görünmüyordu. Bunu Namjoon'un okuyabilmesine hayranlık duydu kız.

Jisoo günlüğü incelerken Taehyung konuştu. "Bu günlükte, Bay Kim diye birimden bahsediliyor. Onunla yaşadıklarını yazmış ama okunabilen yerlerin çoğunda basit şeyler yazıyor. Beni okula görmeye geldi, bugün konuşmadık vesaire gibi. Bize gönderilen paketin üzerinde de bilirsin ki Bay Kim'den oğluna diyor. Bu Bay Kim senin okudugun günlüğün sahibi mi?" Diye sordu. Ellerini masanın üzerinde birleştirmişti.

Kız ise onun bu kadar izin cümle kurmasına bile şaşırmıştı. Çok az onun sesini duymuştu. Ses tonu kızın hoşuna gitmişti. Kız derin bir nefes aldıktan sonra konuştu. "Bu günlük ile okuduğum günlük arasında fark var. Aynı yazı tipi değil. Yani aynı kişiye ait değil. Ben emin değilim yani bahsedilen kişi aynı kişi de olabilir, olmaya da bilir." Dedi kız.

"Yani iki günlük arasında bağlantının olmayabileceğini mi söylüyorsun?" Diye sordu Jungkook.

Kız basını salladı. Aynı kişi olduklarından emin değildi. Okuduğu günlükte olayın ne olduğuna dair bir bilgi yoktu. O adamın duygularını aktardığı defteri okumuştu. Olay ile ilgili bir bilgisi yoktu.

O düşünceler içindeyken hiç konuşmayan Jin konuştu. Kız onun sesini duyması ile kimsenin gozune bakamasa bile ona baktı direk. Biriyle eve geldiğinden bu yana ilk defa göz teması kuruyordu kız. Ve Jin'in gözünde gördüğü soğukluk bir anda kalbinin soğumasına bedeninin buz tutmasına neden olmuştu. Kız kendini ilk defa uzak hissediyordu bu eve. "Bay Kim kimin babası?" Dedi.

Kız gözlerini ayırmadı bir süre. Cevap basitti. Verilecek şey açıktı. Ama kızın bedeni öyle bir buz tutmuştu ki kız dudaklarını kıpırdatmaya güç bulamamıştı kendinde. Ona destek olan şey sırtında hissettiği Jimin'in eli olmuştu. Jimin kızın çaresizliğini farketmişti ve ona güç vermek için harekete geçmişti.

"O da bilmiyor. Emin değil. Olay olduktan sonra 2 yıl boyunca hiç araştırmamış. Ne olduğunu bilmiyor. O dönemde doğan erkek çocukları elemiş tek tek. Kim olduğunu bilmeden bu yaşınıza kadar takip etmiş sonra sizi." Dedi kız.

"Ne demek kim olduğunu bilmiyor? Böyle bir sorumsuzluk olabilir mi? Daha oğlunu bilmeden aramaya mi kalkışıyor bir de?" Diye sordu Yoongi. Sinirleri alt üst olmuştu. Sesi olduğundan yüksek çıkmıştı. Diğerlerini olduğu kadar onu da şoka uğratmıştı bu şey.

"Sakin ol. Zaten bunu tahmin ediyorduk. Beklemediğimiz bir şey değildi." Dedi Hobi. Sevgilisinin eline masanın üzerinden ulaşmış ve sıkıca tutmuştu.

"Kolaya kaçıyor. Bunu bizim bulmamızı istiyor çünkü kendi beceremedi." Dedi Taehyung. Kollarını göğsünde birleştirmiş sandalyesinde geriye yaslanmıştı.

"O zaman biz de istediğini ona veririz. Ve oyun bize göre oynanır." Dedi tek kaşı havada olan Jin. Aklında bir şeyleri planladığı belliydi. Bunu ilk fark eden sevgilisi ve Jungkook olmuştu. Onun ardından masada oluşan gülümsemeler diğerlerinin de fark ettiğini göstermişti. Kız ise masa da oluşan ani gülümsemelere şok olmuş bir şekilde bakıyordu.

Evet bir bölümün daha sonuna geldik. Umarım beğenirsiniz.🤩😘🤩

Sürç-ü lisan ettiysem affola. Hepinize keyifli dakikalar diliyorum.😘😘

Sizi seven yazarınız.💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜

Continue Reading

You'll Also Like

114K 9K 38
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
3K 167 11
Öyle ayarsız ki seni sevmelerim; kokunla sevişip, dudaklarınla uyumak, sesine sarılıp, saçlarınla konuşmak istiyorum olur olmadık saatlerde. Sonra di...
1.3K 140 8
Tamirci çırağı, bal ve şeftali... Onların hikayesi böyle başladı.
1.9K 137 6
Yibo, moon adında gay striptiz klübün de, bobo lakaplı bir dansçısıydı, işinde başarılı olmasının yanında, güzelliğiyle de göz dolduruyordu. Yibo iki...