FRIENDS🦋🍀🌈

Da tjsunnyday

159K 10K 6.6K

Onlar kimsenin birbirine yakın olmadığı kadar yakın olan arkadaşlardı. Ya da öyle sanıyorlardı. Birbirlerine... Altro

TANITIM
BAŞLANGIÇ
1.bölüm
2.bölüm
3.bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.bölüm
7.bölüm
8.bölüm
9.bölüm
10.bölüm
11.bölüm
12.bölüm
13.bölüm
14.bölüm
15.bölüm
16.bölüm
17.bölüm
18.bölüm
19.bölüm
20.bölüm
21.bölüm
22.bölüm
23.bölüm
24.bölüm
25. bölüm
26. bölüm
27.bölüm
28. bölüm
29.bölüm
30.bölüm
31.bölüm
32.bölüm
33.bölüm
34.bölüm
36.bölüm
37. bölüm
38.bölüm
39.bölüm
40.bölüm
41.bölüm
42.bölüm
43.bölüm
44.bölüm
45.bölüm
46.bölüm
47.bölüm
48.bölüm
49. bölüm
50.bölüm
51.bölüm
52.bölüm
53.bölüm
54.bölüm
Bölüm Değil..
55.bölüm
56.bölüm
57.bölüm
58.bölüm
59.bölüm
60.bölüm
61.bölüm
62.bölüm
63.bölüm
64.bölüm
65.bölüm
66.bölüm
67.bölüm
68.bölüm
69.bölüm
70.bölüm
71.bölüm
Bölüm Değil
72.Final

35.bölüm

1.7K 118 42
Da tjsunnyday

"Tae, lütfen otur bir konuşalım." Dedi Namjoon. Taehyung'un omzundan tutmaya çalışmış, fakat başarısız olmuştu.

"Ne konuşacağız yaa? Ne anlatacaksınız? Siz ne zamandan beri biliyorsunuz bunu?" Dedi Tae. Ikisi arasında gözlerini dolandırıyor, yeni öğrenmiş olduklarını diliyordu.

"Sakin ol, otur lütfen." Dedi daha otoriter bir sesle Yoongi. Namjoon'un aksine daha az korkmuş durumdaydı. Tae dışarıdan görünüşte samandan alevlenen bir tip olabilirdi ama içinden olabildiğince mantıklı davranırdı. Yoongi inanıyordu ki konuşurlarsa onu ikna edebilirlerdi.

"Tamam, dokunma!" Dedi Tae. Yatağa doğru yürümüş ve yorgun bir şekilde bırakmıştı bedenini yatağa. Omuzları düşmüş, gözleri bir noktaya sabitlemişti. "Anlatın dinliyorum."

Yoongi derin bir nefes verdi. Bir yandan Namjoon'a bakıyor bir yandan da söyleyeceklerini aklında toparlamaya çalışıyordu. "Biz bunu yaklaşık 10 gün önce öğrendik. Yani Namjoon öyle. Jin'in yaralandığı günün sabahında Joon, ev sahibine gidip fotoğraf yüzünden hesap sormuş." Dedi.

Tae duydukları ile gözlerini yerden hemen kaldırdı. "Siz nasıl, nasil 10 gün boyunca bunu saklayabildiniz? Neden anlatmadınız kimseye?" Sesi yüksek çıkıyordu Tae'nin. Kendini dizginlemeye çalışsa bile fayda etmiyordu. Sesi istemeden yüksek çıkıyor ve hesap soruyordu haliyle.

"Anlatamadık çünkü o yaşlı kadının tek ısteği buydu?" Dedi Yoongi. Namjoon konuşmuyordu. Sadece konuşanlara bakıyor, gözlerini gezdiriyordu. Yoongi ise onu izliyordu.

"Tanrı aşkına." Tae ayağa kalktı oturduğu yerden, yumruğunu sıkıyordu. "O tanımadığınız kadın, hayatınızda en fazla 5 kere gördünüz. Ve siz ailenize anlatmak yerine gidip o kadının dediğini mi dinlediniz? Size hicbir şey diyemiyorum tamam mı?"

"Bak hicbir şey bilmiyorsun." Dedi Yoongi. Tae'nin önüne geçmiş ve tekrar oturması için omuzlarından baskı uygulamıştı.

"Evet lanet olsun ki hicbir şey bilmiyorum. Lanet olsun hiçbir şey anlatmadınız ki nereden bileyim? Ama bir şeyi çok iyi biliyorum. Bizi iyi salak yerine koydunuz, biz gelen paket bilmem ne aklımızı bunlarla meşgul ettik. Ama siz, siz" gözlerini kapattı Tae ve derin bir nefes aldı. Dudaklarını yaladı konuşmaya devam etmeden önce. "Bırakın ya! Size diyecek hicbir şeyim yok benim. Ama Jin'e diyeceğim çok önemli şeyler var." Dedi Tae. Omuzlarındaki elleri itti ve kapıya doğru yürüdü.

Onun önüne geçen Yoongi, bu sefer onun göğsüne koyduğu eller ile engellemeye çalıştı onu. "Tae, yanlış yapıyorsun. Bir dinle ilk önce."

Tae tavana çevirdi bakışlarını. "Çek ellerini Yoongi." Göğsündeki elleri, bileğinden yakalayıp uzaklaştırmıştı kendinden.

"Tamam çekiyorum. Sakin ol Tae. Şuan mantıklı düşünemiyorsun. Izin ver her şeyi anlatalım. Sorun yok sonrasına yine kendin karar ver." Dedi Yoongi. Olabildiğince sakin kalmaya çalışıyordu Yoongi. Ama yüzü sınır ve stresten dolayı oldukça farklı bir renk almıştı.

Gözlerini karşısında duran arkadaşına çevirdi Tae. Dinlemek istiyordu ama içinden Jin'e ihanet ediyormuş gibi hissediyor ve bunun önüne geçemiyordu. Tek isteği bu odadan çıkıp, koşup Jin'e sarılmaktı. Ellerinden tutup gözlerine bakmak ve ne biliyorsa anlatmak istiyordu.

Bir şekilde sakinleştirmeyi beceren Yoongi, Tae'yi karşına oturttu ve ne biliyorsa anlatmaya başladı. En ince ayrıntısına kadar anlatıyor ve eksik kaldığı yerleri Namjoon'a bakarak onun tamamlamasını istiyordu. Tae ise aklına takılan şeylerin cevabını öğrenmek için sorularını soruyordu. Gerçi aldığı cevaplardan pek memnun değildi o ayrı konu.

"Ne olacak peki?" Diye sordu artık sesinin tonunu kontrol edebilen Tae. Ellerini birleştirmiş ve dirseklerini dizlerine koyarak one doğru eğilmişti.

"Bilmiyoruz. Ortada gelen paketin kime ait olduğu hala belli değil. Ama Jin'e ait olduğunu düşünmüyoruz. Bu işte o kadının parmağı yok Tae." Dedi Namjoon. Uzun bir aradan sonra en uzun kurduğu cümle bu olmuştu.

"Bunu Jin elbet birgün öğrenecek. O zaman ne olacak? O kadın yine verdiği sözü tutamamış olacak. Bunu sonsuza kadar saklayamazsınız." Dedi Taehyung. Parmaklarını serbest bırakmış ve saçları arasında dolandırmaya çıkmıştı.

"Sen, sen bizimle misin?" Diye sordu Yoongi. Namjoon'un eski yerine geçmiş, omzunu pencereye dayamıştı. Elleri cebindeydi.

Tae ise çalışma masasına ait sandalyede oturuyordu. Içine düştüğü ikilem onu bogmaya başlamıştı. Jin'den bu kadar önemli bir şeyi saklarken onun yüzüne nasıl bakacağını düşünüyordu. Ne yapacağını bilmiyordu. Jin'in öğrenmesi bazı şeyleri daha kötü hale sokabilirdi. Jin büyük bir boşluğun içine düşebilir ve mental acıdan oldukça kötü bir duruma gelebilirdi. Taehyung bunu canından çok sevdiği, içine sokup tüm kötülüklerden korumak istediği sevgilisine yapabilir miydi emin değildi. Ama ondan bir şeyleri saklamak da onu diğerlerinden farklı yapmaz mıydı? Madem farksızdı o zaman neden sevgilim diyordu ki ona?

Onu düşüncelerinden arındıran şey, odaya giren Jin olmuştu. Jin yukarıda en az bir saat beklemiş ve onun gelmesini beklemişti. Ilk basya sakatlık yaptığı ve bu yüzden geciktiğini düşünse da saat iyice ilerleyince endişelenmiş ve aşağıya inip bakmaya karar vermişti. Merdivenlerden indiğinde tek açık ışığın Namjoon'a ait olduğunu gördüğünde hala ders çalışıyor galiba diye düşünerek mutfağa geçmiş fakat önüne boşluk çıkınca, aynı odada olabileceklerini düşünüp, evde tek ışığı yanan odaya girmişti.

"Hayırdır? Kurulu niye topladınız?" Diye sordu Jin. Tae'nin burada olduğunu tahmin etmişti ama karşında pencerenin kenarında Yoongi'yi gördüğünde şaşırmıştı.

Jin geldiğinde gözler hemen kapıya dönmüştü. Ardından da birbirlerine bakmışlar ve Jin'in bir şey duyup duymadığı konusunda endişelenmeye başlamışlardı. Ama Jin'in konuşması ile bu endişe yerini rahatlamaya bırakmıştı. Tae gözlerini sevgilisinden ayıramıyor haldeydi. Bu sefer transa giren haliyle Tae olmuştu. Fakat çok uzun sürmesi bu.

"Yo, yok dersler hakkında konuşuyorduk. Saat nasıl geçti anlamadım." Dedi Tae. Oturduğu yerden kalkmış Jin'e doğru yürümüştü.

Tae konuştuktan sonra Yoongi ve Namjoon, Tae'nin seçimini görmüşlerdi. Bu da içlerine şu serperken bir yandan birini daha zan altında bıraktıklarına yanıyorlardı. Özellikle bu kişi Tae olunca işler iyice sarpa sarmıştı.

 Taehyung içine düştüğü durumun acısını üzerinde taşıyordu. Jin'den bu kadar büyük bir şeyi saklamak onun için çok zordu her zaman. Zaten aşkını da kendine itiraf ettikten hemen sonra itiraf etmemiş miydi ona? Onu bile ne kadar saklayabilmişti ki? Şimdi sonunda birlikte olma hayallerine ulaşmışken, hergün birbirlerine yalan olmaması için söz verirken, her zaman dürüstlüğü savunurken bu nasıl mümkün olacaktı onu düşünüyordu Tae. Gerçi düşünse bile işin içinden çıkamıyordu.

Jin'in kolundan girmiş ve onu merdivenlere yönlendirmişti. Gözleri istemeden doluyordu. Jin'e fark ettirmeden üzerindekinin kolu ile gözlerini sildi. Acilen kendine gelmesi gerekiyordu. Jin ise olanlardan habersiz, onu önünden yönlendiren kişiye ayak uyduruyordu. Odasına varmaları çok geçmemişti.

Odadan giren ilk önce Tae olmuştu. Odanın ışığını açtıktan sonra Jin'i yatağa oturttu. Bırak yüzüne bakmayı kafasını yerden dahi kaldıramıyordu. Gerçeği öğrenmesinin üzerinden belki sadece 20 dakika geçmişti. Ama şimdiden bile omuzları ağrımaya başlamıştı. Tae diğerlerinin nasıl dayandığını da sorguluyordu.

''Bugün birlikte uyumayacak mıyız?'' diye sordu Jin. Karşısındakine soran gözlerle bakıyordu. Tae'nin ani değişen havası onu rahatsız etmişti fakat üzerine gitmemeye kararlıydı. Yeniden bir tartışmanın içine girmek istemiyordu.

''Bugün kendi yatağımda uyusam iyi olacak.'' Dedi Taehyung. Yerden hala kafasını kaldırmamış, eli ile kapının kolunu kavramış haldeydi. Ses tonu, kendisinin bile tanıyamayacağı şekilde çıkmıştı. Ama Jin anlamıştı bir sorun olduğunu.

''Bir sorun mu var?'' diye sordu. Oturduğu yataktan kalktı Jin. Tae'nin önüne kadar yürüdü. Eli ile Tae'nin çenesinden tutup kendi yüzüne bakmasını sağladı. Gerçi yüzleri birbirine değiyordu ama gözleri için aynı şey geçerli değildi.

''Ha-hayır b-bir sorun y-yok. İ-iyim.'' Dedi Tae. Konuşurken kekeliyordu bu da Jin'in kaşlarını çatmasına neden oldu. Tae yalan söylüyordu. Jin bunu da anlamıştı.

''Yalan söyleme bana.'' Dedi Jin. Gerçekleri duymak istiyordu.

''Ya-yalan mı? Ha-hayır, ne yalanı? Benim, uykum geldi evet. Saç-saçmalıyorum sadece.'' Dedi Tae. Kısa bir an gözlerini buluşturdu Tae. Sonra yine kaçırdı.

''Tae bana ne olursa olsun anlatabilirsin, bunu biliyorsun dimi? Sana asla hesap sormam. Senden gelen her şeyi kabul ettim ben o gece. Bunu asla unutma. Seni bu kadar zorlayan şey ne ise bana anlatabilirsin.'' Dedi Jin. Sanki olanlar içine doğmuş gibi konuşmuştu. Tae duyduklarından biraz cesaret alarak gözlerini Jin ile buluşturdu yeniden.

İçinde kopan fırtınalara isim bulamadı. Fırtınalar kopan bir okyanusun ortasına düştü Tae. Elinde küçük bir kayık. Kürek çekiyor kurtulma umudu ile. Boşuna olduğunu bile bile, boğulacağını bile bile yapıyordu bunu. Çabalıyordu, elinden bir şey gelmeden çabalıyordu. Bunu yapmasa sevdiğinin daha çok zarar görme ihtimali vardı. Bu ihtimal bile onun için canını vermesine yeterdi. O üzülmesin diye, kendinden ödün verirdi Tae. Aşkından verirdi belki de aşkı için. Jin'in canı yanarsa kendini affetmezdi Tae. Ama yine de o fırtınadan sağ çıkmayı umut ediyordu.

Gözlerine baktıkça içinde açılan yaralar derindi. Daha yarları kapanmamıştı oysa ki. Dayanamadı daha fazla Tae ve kollarını sevgilisinin beline doladı. Burnunu sevgilisinin boyuna koydu. Evine. Sığınacak tek yerine. Daha biraz önceye kadar huzur bulduğu yer değil miydi sevgilisinin kokusu? Şimdi niye burnunun direği sızlamıştı? Niye içi ağlıyor, dışa vuramıyordu bunu? Burnunu çekti Tae. Ağlayamazdı, Jin için güçlü durmak zorundaydı. ''Seni çok seviyorum. Seni çok ama çok seviyorum.'' Dedi fısıltıdan farklı çıkmamıştı sesi yine.

--

''Tanrım nihayet finaller bitti.'' Dedi Jimin. Okuldan eve dönmüş son sınavları olan tüm birinci sınıfların ortak dersi olan sınavı vermişlerdi.

''Aynen. Ömrümden ömür gitti. Yaşlandım yaa.'' Dedi Hobi. Kendini Jimin'in yanına atmıştı. Bacağını diğerinin üzerine atmıştı.

''Neyse ki sömestr girdi. Bütlere kalmazsak 40 gün tatilimiz var.'' Dedi tekli koltuğa yayılan Jungkook. Tatili değerlendirme planları yapmaya başlayan arkadaşına ve sevgilisine bakıp konuşmuştu.

''Yine o dağ evlerine mi gitsek acaba?'' diye sordu Jimin. Bir sevgilisine bir yanında oturan arkadaşına bakıyordu.

''Bir hafta evde yayılmak istiyorum.'' Dedi Hobi. Başını koltuğa dayamış gözlerini kapatmıştı.

Merdivenlerden üzerini değiştirip inen Jin, salondakilere doğru konuştu. ''İçecek bir şey isteyen var mı?'' diye sordu.

''Bir kahveni içerim.'' Dedi Jimin ve onu kafası ile onaylayan iki arkadaşı takip etti.

Jin üzerindeki kalın kıyafetlerden kurtulmanın verdiği rahatlık ile evde ayaklarını sürükleyerek dolanmaya başladı. ''Kahve paketi nerede? Eskisi bitmiş.'' Dedi Jin mutfakta dolapları araştırmaya başlamıştı.

''Geçen alışverişte almıştık. Onu başının üzerindeki dolaba koyduk.'' Dedi Jungkook. Oturduğu yerden ayaklanmış Jin'e doğru yürümüştü. Mutfak kısmına geçiş yaptıktan sonra tekrar konuştu. ''Sen bardakları ayarla ben hallederim.'' Dedi.

''Niye boşuna kalktın? Dikişlerim tamamen alındı iyiyim ben.'' Dedi Jin gözlerini devirerek. Sonunda tamamen iyileşmişti ama bunu bir türlü kabul etmeyen Kook vardı başında. Ne zaman bir şey yapacak olsa, ayaklanıp elinden almıştı yapacağı işi. Buna sinir olmaya başlamıştı Jin de artık.

''Tamamen iyileşmedin.'' Dedi Jungkook. Kahve paketini koyulduğu yerden alıp Jin'e verdi ve arkasında hissettiği paketi eline alıp çevirmeye başladı.

''O paketi diğerleri de gelince açalım.'' Dedi Hobi. Yayıldığı yerde biraz doğrulmuş ve her zamanki yerinde duran kumandayı eline almıştı.

''Sahi onlar nereye gitti ya?'' diye sordu Jimin. Jungkook salona geri dönmüş ve kalktığı yere geri oturmuştu.

''Bilmem, zaten bir garipler bu ara?'' dedi Hobi. Elini başının altına koymuş amaçsızca televizyon kanalları arasında dolanmaya başlamıştı.

''Aynen, bende fark ettim onu.'' Dedi Jungkook ve kendisine uzatılan kahve bardağını aldı. ''Teşekkür ederim.''

''Hep bir aradalar. Yoongi odaya çok geç kalmaya başladı. Yani gece daha sık oturup konuşmaya başladılar.'' Dedi Hobi kendisine uzatılan bardağı alırken konuşmuştu.

''Sadece garip olan onlar değil. Sizde Taehyung ile bir şeyler var.'' Dedi Jimin. Kendine bakan Jin'i ima ile süzmüş ve sevgilisinin kaşlarını kaldırmasına önem vermemişti. Her ne oluyorsa deli gibi merak ediyordu.

''Bir şey olduğu yok.'' Dedi Jin. Kendisine son bir haftadır davranışları değişen Taehyung vardı ortada. Sürekli ondan kaçıyor, baş başa kalmamak için ayrı bir çaba sarf ediyordu. Bunu haliyle Jin hissediyor ve cidden sorun olduğunu düşünmeye başlamıştı. Zaten Jimin'in merak ettiği şey de bu olmuştu. Bir gece salonda ders çalışırlarken, Taehyung birden Jimin'lerin odasına dalmış salonda onlarla beraber ders çalışmalarını istemişti. O an için çok önemsemeyen Jimin kabul etse de dikkatini çekmeye başlamıştı bu sorun son ki gündür.

''Eminim öyledir.'' Dedi Hobi ima ile. Hemen yanındaki tekli koltukta oturan Jin'e bakıyordu.

''Evet öyle. Biz bir şeyler olabilir mi diye düşündük ilk başta ama son bir haftadır düşünüyorum ki, sanırım Tae'nin istediği bu değildi.'' Dedi Jin. Yüzü düşmüş ve bardağından bir yudum alırken tek kaşını kaldırmıştı.

''Bir dakika, bir dakika. Ne olabilir diye düşündünüz?'' diye sordu, merakla oturduğu yerde öne eğilen Jimin.

Dudaklarını yaladı Jin konuşmaya başlamadan önce. Kendine dönen üç çift gözü tek tek süzmüş ve başlamıştı konuşmaya. ''Yani bunu Tae ile birlikte finaller bittikten sonra söyleyecektik size ama, görüyorsunuz ki ortada yok yine.'' Derin bir nefes aldı Jin. ''Biz ilişki olayını denemeye karar vermiştik. O gece yani dağ evinde kaldığımız gün. Ben bir ilişkiye başlamak için çok korkak davrandım ama beni ikna etmeyi başardı. İlk birkaç gün ciddi anlamda rüya gibiydi. Yani hissettiklerim, kalbimin atışı bunu tarif edemem size. Kelimelerim yetmez. Ben, ben kalbimin attığını Tae ile fark ettim diyebilirim.'' Dedi Jin. Kendisine inanmayan gözlerle bakan arkadaşlarına bakıyordu.

Bu şeyin yaşanma ihtimali düşük olduğu için diğerleri otomatikmen şaşırmışlardı. Jin'in kızlardan hoşlandığına neredeyse emindi herkes. Ama bu ne kadar şaşırtıcı olduysa şu an Jin'in içini diğerlerine döküyor olması da o kadar şaşırtıcı olmuştu. Jin konuşmayı sevmezdi pek ama iyi dinlerdi. Dolayısıyla kimse onu konuşurken görmemişti. Üzerlerinde haklı olarak şaşkınlık vardı. Şaşkınlığı üzerinden ilk atan Hobi oldu ve gözlerini birkaç kere kırpıp açtıktan sonra konuştu. ''Sen, sen Tae'nin hislerini kabul ettin yani? Ve kabul etmekle kalmadın cevap verdin?'' diğerler ağzı açık iki arkadaşına döndü ve ''Yanlı duymadım değil mi?'' diye sordu.

''Hayır duymadın.'' Dedi Jin, bununla birlikte tekrar dikkati üzerine çekmişti. Tekrar konuştu. ''Ama bir haftadır, benimle göz göze bile gelmiyor. Sevmiyor diyemem, yanımdayken kalbinin nasıl attığına, neler hissettiğine kendim şahitlik ettim. Heyecandan da diyemiyorum. Öyle olmuş olsaydı bana ilk birkaç günü de yaşatamazdı. Değil mi?'' diye sordu. Bu soruş onlardan onay bekliyor gibiydi. Jin onay bekliyordu. Buna ihtiyacı vardı.

''Nasıl davranmaya başladı peki?'' diye sordu Jimin. Normal haline geri dönmüş ve biraz önce sehpanın üzerine koyduğu bardağı tekrar dudaklarına götürmüştü.

''Bilmiyorum, ben, ben dediğim gibi benimle yüz yüze bile gelmiyor. Ne zaman baş başa kalmaya çalışsam, benden kaçıyor veya bir şey oluyor. Ama mutlaka yalnız kalamıyoruz. Onunla sorunun ne olduğu hakkında konuşmak istiyorum. Fakat odasına her gittiğimde uyuyor oluyor. Konuşma fırsatı yakalayamadım.'' Dedi Jin. Donuk bakıyordu. Bu durumun onu rahatsız ettiği her halinden belliydi. Diğerleri de bunu anlamışlardı.

''Onunla konuşabilmen için yardım edelim mi?'' diye sordu Jungkook. Hyunguna yardımcı olmak ve onu bu donuk ruh halinden çıkarmak istiyordu.

''Bilmiyorum. Nasıl olacak o?'' diye sordu Jin. Meraklanmıştı. Taehyung ile konuşmaya cidden ihtiyacı vardı. Ne olduğunu sorması ve sorunu bulup halletmeleri gerekiyordu. Çünkü olduğundan daha fazla alışmıştı ona. Onunla uyumaya, kokusunu duymaya ihtiyacı vardı. Korkunç bir bağımlılık onu içine çekmişti sanki ve bunları yapamadıkça yavaş yavaş boğulduğunu hissetmeye başlamıştı. Tıpkı Tae'nin de boğulduğu gibi. Ama ikisi de habersizdi boğulduklarından. Tae içinde düştüğü kasvetten boğuluyordu; Jin ise Taehyung ile birlikte olamamaktan.

Ona düşündüğünden daha fazla ihtiyacı vardı Jin'in. Onunla uyumayı, ona sarılmayı, konuşmayı özlemişti. Gözlerini özlemişti. Ona seslenirken kullandığı ses tonunu özlemişti. Yanında huzurla uyurken, sıcak varlığını, duyduğu düzenli nefesleri özlemişti. Nefesini geri istiyordu Jin.

''Geldikleri zaman, ortadan kaybolabiliriz. Siz de rahat rahat konuşursunuz.'' Dedi Jimin. Jin'e bakıyor ve ona destek olmak istercesine gülümsüyordu. Gülümsemesi insanlara huzur veriyordu Jimin'in. Jin'e de mutluluk olmak istemişti Jimin.

''Pekala, geldikleri zaman Yoongi ve Namjoon bende. Zaten onlarla konuşmam gereken şeyler var. Pardon hesap sormam.'' Dedi Hobi ve güldü. Ortamı neşelendirmek istiyordu aynı Jimin gibi. Ki kısmen başarılı da olmuşlardı. Jin az da olsa gülümsemesini vermişti onlara.

--

''Bu adam olduğuna emin misin?'' diye sordu Yoongi. Bir adamı takip ediyorlardı. Bir haftanın sonunda ev sahibi ile konuşmuşlar ve yardımcısı olduğunu söylediği adama ulaşmışlardı. Adam önlerinde onlar ise arkada gizli gizli takip ediyorlardı. Tabi arkalarından gelen bir başka bedenden haberleri yoktu.

''Evet, buydu. Ama önüne geçmeden emin olamam.'' Dedi Namjoon. Dudaklarını kemiriyordu stresten.

''Niye bekliyoruz ben anlamıyorum ki. Geçelim karşısına kimsen sen diye soralım. Ne yapabilir? Ne yapabilir yani bu kadar işlek bir caddede?'' diye sordu Taehyung. Adamın karşısına geçip hesap sormak istiyordu. Yaşanılanların acısını çıkartmak ve onlara neden bulaştığını sormak istiyordu. Sevgilisini özletmenin hesabını sormak istiyordu.

''O olduğundan emin olmak için yapıyoruz bunu?'' dedi Yoongi ve gözlerini devirdi.

''O olduğuna emin olmak için karşısına çıkmamız lazım ama.'' Dedi Namjoon. Taehyung'u onaylamıştı bu söylediği ile.

Yürüyüş hızlarını yükselten üçlü, adama ulaşmak için daha büyük adımlar atıyorlardı. Adamı o kadar insanın için kaybetmemek için fazladan çaba göstermişlerdi. Bu çabanın boşa çıkması korktukları bir şeydi.

''Pekala, ben sağına sen soluna Joon önüne geç adamın. Konuş ve kötü niyetli olmadığımızı, sadece konuşmak istediğimizi söyle.'' Dedi Yoongi.

Alelacele yapılan bir planın ardından daha yola çıktılar. Nihayet adama ulaştıkları an, dedikleri gibi konumlanmışlardı. Adam anlamaz gözlerle karşısındakine bakarken hastanedeki genç olduğunu anlaması geç olmamıştı. Yoongi adamın suratına sağ profilden baktığı an onun emlakçı olduğuna emin olmuştu. Deli gibi aradıkları emlakçı şimdi karşılarında duruyordu.

Tae henüz adamı çıkartamamıştı fakat adamın elinin üzerindeki yarayı gördüğünde onun olduğuna emin olmuştu. ''Siz-siz, ne yaptığınız zannediyorsunuz? Bırakın beni.'' dedi adam. Sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki etraftaki insanlar, sokağın ortasındaki bu tabloya bakmaya başlamışlardı bile.

''Sadece konuşmak istiyoruz. Kötü bir niyetimiz yok. Lütfen konuşalım biraz.'' Namjoon sesinin sakin çıkmasına gayret göstererek konuştu.

''Ne konuşması? Be-ben, hiçbir şey bilmiyorum. Tanrı aşkına ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Bırakın kolumu.'' Dedi, yine sesi yüksek çıkmıştı.

''Tamam kolunuzu bırakalım ama bizimle konuşmayı lütfen kabul edin. Bize anlatmak zorunda olduklarınız var.'' Dedi Namjoon. Adamın önünde duruyor, direk olarak gözlerine bakıyordu.

''Tamam ne bilmek istiyorsanız anlatabilirim. Tanrı aşkına insanlar bize bakıyor, bırakın artık.'' Dedi adam. Sesi daha az çıkmış, normal tona dönmeye başlamıştı.

Joon'un gözleri ile, adamın kollarındaki kollar bir anda bıraktılar adamı. Zaten bu yaştaki bir adamın koşup kaçması biraz şans ile alakalı olurdu. O yüzden daha rahatlardı. Taehyung, sinirle adama bakıyordu. Adam Taehyung ile göz göze gelince biri nasıl kibar diğerine bak bir de diye düşünmeden edememişti.

Namjoon elleri ile hemen yanında durdukları kafeyi işaret etti. ''Buyrun burada oturup konuşalım isterseniz.'' Dedi. Onun işareti ile adam yürümeye başlamıştı. Tabi diğerleri de arkasından. Onların kafeye doğru girmesi ile insanlar dağılmaya başlamıştı. Ki onları takip eden bir beden daha kafeye girdi.

''Ne bilmek istiyorsunuz?'' diye sordu orta yaşların sonlarında görünen adam.

''Pekala, öncelikle bizi nereden tanıdığınızı bilmek istiyoruz.'' Dedi Yoongi. Dört kişilik bir masada adamın karşısında oturuyordu.

Adam garsona sipariş ettiği suyu aldı eline. Bir yudum içtikten sonra konuştu. ''Ben sizi tanımıyorum.'' Dedi.

''Ne demek tanımıyorsun ya? Sen değil miydin bize bu evi bulan?'' diye sordu Tae. Sinirinden dolayı saygı ifadesi kullanmıyordu. Bu adamda küçük çaplı bir şoka neden olmuştu.

''Bakın, her şeyi açık ve net konuşacağım. Çünkü bende sıkıldım. Peşimde dolanıp duran mafya kılıklı adamlardan vesaire. Bir mektup aldım. O mektupta bir emlakçı açmamı ve size bir evi kiralamamı istiyordu. İlk önce ne alaka diye düşündüm. Aşağılara indiğimde, hanımefendinin tehlikede olduğunu ve bunu yapmazsam ona zarar verecekleri yazıyordu. Bunu gizli bir şekilde yapmamı istemişlerdi. Kabul etmedim.'' Dedi adam.

Ardından Namjoon konuştu. ''Peki sonra?'' kaşları çatılmış bir şekilde adamı dikkatle dinliyordu.

''Sonra kapımın önünde ikinci bir mektup daha vardı. İçinde de birkaç görüntü. Hanımefendinin gizliden gizliye çekilmiş görseller vardı.''

''Hanımefendi dediğiniz, Kim Sunkyu mu?'' diye sordu Yoongi. Ellerini masanın üzerinde birleştirmiş direk olarak adama bakıyordu.

''Evet ta kendisi. Mektupta yine aynı şeyler vardı. Sonunda hayatımın sonuna kadar yetecek bir çek. Kim olsa o kadar parayı görseydi kabul ederdi.'' Dedi adam yüzsüz bir şekilde.

''Yani para için yaptın, yaşlı kadın umurunda bile değildi.'' Dedi Taehyung. Bu adama saygı ifadesi kullanmayacaktı.

''Para da var elbet işin içinde fakat, hanımefendinin zamanında bana çok yardımı dokundu. Onu o şekilde bırakamazdım. İster istemez kabul ettim. Ve bu işe bulaştım. İlk önce bir dükkan kiraladım. Sizi buldum.'' Dedi Yoongi'yi göstererek. Devam etti. ''Birkaç ev gösterdim. En son hanımefendinin evini gösterdim size. Kabul edeceğinize emindim. Diğerlerini gösterdikten sonra orası size saray gibi geldi. Gerçi farkı yok o ayrı konu.'' Dedi adam.

''Bizim evimize de paketler bırakıldı. Bundan haberiniz olabilir mi?'' diye sordu Namjoon. Adamın yalan söylediğini düşünmüyordu.

"Hayır haberim yok. Benim bir bilgim yok. İlgim de yok. Ben de mağdurum." Dedi adam.

"Evet para alarak mağdurun." Dedi Taehyung. Adama güvenmiyordu. Bir an önce tüm olanların hesabının sorulması gerekn ana gelmek istiyordu.

"Lütfen böyle konuşmaya devam edeceksen ben kalkıp gidiyorum. Hakaret duymaya gelmedim ben buraya." Adam da sinirleniyordu.

"Tamam sakin olun. Taehyung lütfen daha duymak istediklerimi duymadım." Dedi Yoongi.

Tae, onu istemeyerek de olsa onaylamak zorunda kaldı. Çünkü onun da duymak istedikleri vardı.

"Bakın yine bir paket bırakıldı bizim kapıya. Kim olduğunu bilmiyoruz. Bu bizi zor duruma sokuyor. Bizim birine ulaşmamız lazım. Bunu her kim yapıyorsa bulmak ve kesmesine söylememiz lazım." Dedi Namjoon.

"Dediğim gibi bilgim yok. Ben sadece bana verilen direktifleri yerine getirdim. Evet para karşılığı yaptım ve karşılığını aldım." Dedi adam.

"Peki aldığınız parayı nasıl teslim aldınız? Yani biri ile görüşme falan mi yaptınız?" Diye sordu Yoongi.

"Hayır herhangi biri ile görüşmedim. Is bittikten sonra bir mektup daha geldi. Bir baka kartı vardı içinde. Benim adıma çıkartılmış. Para o hesaba yatırılmış. Birazını kullandım birazı hala içinde." Dedi adam. Bardağına boşalttığı sudan bir yudum daha aldı.

"Pekala, o zaman hastaneye geldiniz ve oğluyum dediniz. Buna sebep olan şey neydi?" Diye sordu Namjoon. Adamın geldiğinde o vardı. Gerçekten oğlu olduğunu düşünmüştü.

"Bir mesaj aldım. Kullan at numaralardan birinden. Hanımefendinin hastaneye kaldırıldığı yazıyordu. Oraya gittim. Sizi ne kiralama sürecinde ne de kontrat imzalanırken görmüştüm. Bana mektubu yollayanlardan biri olduğunuzu düşündüm ve öyle dedim. Planlanmış bir şey değildi. Koruma amacıyla yaptım." Dedi adam. Bir yudum daha içti suyundan. Sakin kalmaya çalışır bir hava vardı adamın üzerinde. Bunu Taehyung hissediyordu.

"Teşekkür ederiz. Bir şey daha sormak istiyorum bende sıkıldım takiplerden dediniz. Sizi de mi takip ediyorlar?" Diye sordu Yoongi. Bunu etrafına bakarak sormuştu.

Adam da aynı şekilde etrafına bakarak cevap verdi. "Evet. Bu ise bulaştığımdan bu yana takip ediliyorum. Yanlış bir hareket edip etmediğimi kontrol ediyorlar sanırım emin değilim. Burada bile olabilirler."

"Size ulaşabileceğimiz bir numara verebilir misiniz bize?" Diye sordu Namjoon. Montunun cebinden telefonu çıkardı.

Adam numarayı söyledikten sonra kalkıp gitmişti. Isı olduğunu söylemiş ve diğerlerini arkasında bırakmıştı. Yanlız kalan üçlü kendi aralarında durum değerlendirmesi yapıyorlardı ki Hobi'den mesaj gelinceye kadar.

--

Eve gelen üçlü ilk önce salona oturmuşlar ve sessiz kalmaya devam etmişlerdi. Planın uygulanmaya sokulması için Jimin ve Hobi mutfakta gizlice konuşuyorlar Yoongi ve Joon'u nasıl içeri ye cagiracaklarini tartışıyorlardı.

Ilk adım merdivenlerden Jin ile birlikte inen Jungkook'tan geldi. "Tatlım dolabımı düzeltmede bana yardımcı olur musun? Diye sordu. Sorusu üzerine Jimin, Jungkook'un yanında olan Jin'e göz kırptı ve dudaklarını oynatarak iyi şanslar diledi.

Onların çıkmasından sonra Jin salona geçmiş ve tekli koltuğa oturmuştu. Jin'in salona girmesi ile Tae'de oluşan stres görülmeye başlamıştı. Koltukta dik konuma gelmiş ve boğazını temizlemişti. Bacaklarını stresle sallıyor kaçmak için sebep arıyordu.

"Joon ve Yoongi, konuşacak olduğumuz konular var. Odaya ikinizde." Dedi Hibi ve salona giriş yaptı. Yoongi oturduğu yerden kalkıp odalarına doğru ilerledi.

Tae onun kalkmasından sonra konuştu. "Burada konuşun gizli gizli ne gerek var? Gizlimiz saklımız yok ya." Dedi. Tabi dediği o an için yanlış olmuştu. Kendisiydi büyük sırları saklayan. Kendinin bu cümleyi kurmuş olması biraz ironik olmuştu fakat yanlız kalmamak için her şeyi yapabilirdi Tae. Biliyordu yanlız kalır ve Jin'in gözlerine bakarsa her şeyi anlatırdı.

"Hayır özel Tae. Kalk Namjoon." Dedi emir verir tarzda çıkmıştı Hobi'nin sesi.

Koltuktan kalkan Namjoon'un koluma tutundu Tae son umut. Gözleri ile gitmesen diyordu. Bunları geriden izleyen Jin'in kalbi kırılmıştı. Tae'nin kendisinden kaçıyor olması onda sandığından daha büyük bir etki yaratmıştı.

Salondan çıkmaları ile baş başa kalan ikiliyi uzun bir sessizlik kaplamıştı. Jungkook ve Jimin dolap düzenleme bahanesi ile çıkmışlardı fakat merdivenin başından onları dinliyorlardı. Jungkook her ne kadar yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyip dursa da çekilmiyor o da dinlemeye devam ediyordu. Fakat oluşan sessizlik yüzünden bir şey duyamıyorlardı.

Oluşan sessizlik, kara bir girdap gibi yutmaya başlamıştı ikiliyi. Birinden birinin konuşması gerekiyordu fakat biri adım atmıyordu. Tae'nin bacak sallamaları giderek arttırmıştı şiddetini. Kendini durduramıyor, dudaklarını ısırıyordu. Aklından geçen tek şey kaçması gerektiğiydi.

"B-ben, ben üzerimi değiştireyim." Diye kalktı oturdu yerden. Onun kalkması ile Jin de kalkmıştı koltuktan.

Tae'nin karşısına geçti Jin. Heyecanlıydı. Kalbi çok hızlı atıyor, neredeyse dışarıdan duyuluyordu. Gözlerinin içine bakmaya çalışıyordu fakat bunu yapamıyordu. Tae buna izin vermiyor aksine başka yönlere bakarak bunu engelliyordu.

Jin daha fazla dayanamadı ve dudaklarını yaladı. "Sorun ne Taehyung? Benden neden kaçıyorsun?" Diye sordu.

Tae onun sorusu ile biraz kendine gelmiş panik halinden dışarıya çıkmıştı. "Ne, benim senden kaçtığımı kim söyledi?"

"Tae, inkar etme. Neler olduğunu anlat. Benimle oyun oynama." Dedi Jin. Sinirlenmeye başlamıştı. Tae'nin inkar çabalarına kayıtsız kalamazdı.

"Jin neden bahsediyorsun anlamıyorum." Şimdi de salağa yatmaya karar vermişti Tae. Çok çabuk taktik değiştiriyor, bu da onu korkutuyordu.

"Benden ne saklıyorsun Taehyung?" Diye direk sordu sorusunu Jin. Beklemekten sıkılmıştı. Elde tutulur bir sebep arıyordu.

"Kim? Ben sende-" çalan kapı Tae'nin sesini yarıda kesti.

"Geri döndüğümde burada ol Tae." Jin kapıya doğru giderken konuşmuş ve ona işaret parmağını sallamıştı. Bu kadar kolay kapatamazdı.

Israrla çalan kapıya ulaştığında Jin, kapıyı açtı. Karşısında gördüğü beden ile şok oldu. Onu burada görmek aklına gelecek son ihtimaldi. Anlamsız gözlerle kapıdakine bakarken, konuştu kapıdaki. "Beni içeri davet etmeyecek misin?"

"Gel bakalım." Dedi Jin ve eli ile içeriyi gösterdi.

Salona geçen beden ile Tae hemen savunma kodundan çıkıp saldırı moduna geçmişti. Ani değişikliği yüzüne yansımış, boyun damarları gerilmişti. Jin bunu gayet net bir şekilde görüyordu.

Kafasını sağa sola yaptırdıktan sonra dudaklarını sinirle yaladı Tae. Ardından sert sesiyle konuştu. "Ne isin var lan senin burada?" Burnundan soluyordu. Hatta üzerine bile yürümeye başlamıştı.

Jin kollarını kavuşturmuş, salonun girişinde ikiliyi izliyor, olacakları merak ediyordu. Nasıl, hangi hakla karşısına çıktığını sorguluyordu.

"Aa, Taehyung. Anlatacaklarım var. Neden böyle yapiyosun?" Diye sordu yılışık sesi ile.

"Ne konuşacaksın lan sen bizimle? Senin ağzını yüzünü dağıtmadık mı? Belanı mi arıyorsun?" Diye sordu Tae. Sesi fazla yüksek çıkmış ve diğer ev ahalisinin de başlarına toplanmasına neden olmuştu. Jin gelenlere omuz silkmiş, eski pozisyonunda ikiliyi izliyordu.

Tae, koltukta oturan çocuğun üzerine daha çok gitmiş ve yakalarından tutup ayağa kaldırmıştı. Kapı dışına def etmek için yol alıyordu ki Jin'in sesi onu uyardı. "Bırak, ne anlatacaksa anlatsın ve kendi def olup gitsin." Dedi.

Yakasındaki elleri sert bir şekilde iten çocuk, küçük bir gülümseme verdi Jin'e. Bunu gören Tae yine sinir krizlerine girmeye başlamıştı ama onu tutan Jungkook'un koli olmuştu.

Çocuk boğazını sahte bir öksürük ile temizledi. "Jin, sevgili yapmışsın. Kızlardan hoşlandığını söylemiştim oysaki. Keşke öyle yapmaya devam etseydin." Dedi.

"Ne diyorsun lan sen?" Diye yine kükredi Tae. O adamdan alamadığı hıncını Dongmin'den çıkaracaktı. Fakat onu tutan kollar ikiye katlanıp dört olunca durdurulmuştu.

Jin ise köşede kollarını birbirine bağlamış ifadesiz gözlerle ne saçmalayacağına bakmak istiyordu. Belki o da Tae'nin kendisine koyduğu mesafenin acısını ondan çıkarabilirdi.

"Neyse, şimdi senin bu sevgilin seni çok mu seviyor? Ama insan sevdiğinden sır saklar mı ya da ailesinden?" Dediğinde cılız parmakları ile Yoongi ve Namjoon'u işaret etmişti. Jin'in kasları çatılmış, dikkatle dinlemeye başlamıştı.

Bu sefer kükreyen Namjoon olmuştu, "Ne sacmalıyorsun?" Çocuğun üzerine diklenmeye başlamıştı. Onu tutan Yoongi olmuş, kulağına onu sakinleştirmek için bir şeyler söylemeye başlamıştı. Tae ise tutulan kollar arasında iyice değerlenmeye başlamış, saldırıya hazır yırtıcı bir kedi gibi görünmüştü.

Jin onları bakışları ile durdurdu. Kaşları gösterilen bu tepkiler ile daha çok çatıklaşmıştı. "Ne, ne demek istiyorsun?" Diye sordu Jin.

"Bu ailem dediğin insanlar var ya, daha senin kim olduğunu dahi söyleyemiyorler. Seokjin, tebrikler ailen hayatta."

Evet sevgili okuyucularım bir bölümün daha sonuna geldik. Umarım beğenirsiniz.😘😊
Hepinize iyi okumalar, keyifli dakikalar diliyorum.💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍💜😍

Continua a leggere

Ti piacerà anche

12.2M 590K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
2.1K 220 7
Kim Jongin, okulun en popüler çocuklarından biriydi. Futbol takımının kaptanıydı, dersleri çok iyiydi ve yakışıklıydı. Okuldaki tüm kızlar ve oğlanla...
7.4K 1K 22
Henüz ölmeden gömülerek cezalandırılan Han Jisung'u, ailesini kaybeden Lee Minho işittiği çığlıklar sayesinde bulur.
889K 71.1K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...