Ferfecir (ZOR AŞKLAR SERİSİ...

By _mavipapatyaa_

2.9M 115K 21.3K

Aydeniz.. Annesinin ölümü ile kendini kaybeden babasının, şiddetine maruz kalan, okuduğu üniversiteyi bitirme... More

💜 TANITIM 💜
💜 BÖLÜM 1 💜
💜 BÖLÜM 2 💜
💜 BÖLÜM 3 💜
💜 BÖLÜM 4 💜
💜 BÖLÜM 5 💜
💜 BÖLÜM 6 💜
💜 BÖLÜM 7 💜
💜 BÖLÜM 8 💜 MARDİN
💜 BÖLÜM 9 💜
💜 BÖLÜM 10 💜
💜 BÖLÜM 11 💜
💜 BÖLÜM 12 💜
💜 BÖLÜM 13 💜
💜 BÖLÜM 14 💜
💜 BÖLÜM 15 💜
💜 BÖLÜM 16 💜
💜 BÖLÜM 17 💜
💜 BÖLÜM 18 💜
💜 BÖLÜM 19 💜
💜 BÖLÜM 21 💜
💜 BÖLÜM 22 💜
💜 BÖLÜM 23 💜
💜 BÖLÜM 24 💜
💜 BÖLÜM 25 💜
💜 BÖLÜM 26 💜
💜 BÖLÜM 27 💜
💜 BÖLÜM 28 💜
💜 BÖLÜM 29 💜
💜 BÖLÜM 30 💜
💜 BÖLÜM 31 💜
💜 BÖLÜM 32 💜
💜 BÖLÜM 33 💜
💜 BÖLÜM 34 💜
💜 BÖLÜM 35 💜
💜 BÖLÜM 36 💜 FİNAL
💜 SONSÖZ 💜
💜 TÜM HİKAYELERİM 💜
💜 SOSYAL MEDYA 💜

💜 BÖLÜM 20 💜

54.3K 2.5K 473
By _mavipapatyaa_

Asla vazgeçme. Unutma ki anahtarlıktaki son anahtar, her zaman kapıyı açan anahtardır.
-Paulo Coelho

••

"Sus dedim sana sus, Rana!"

Rana'yı ısrarla susturmaya çalışan Barış'a sesimi yükseltmiştim bu defa.

"Karışma Barış! Devam et, ne söyleyeceksen devam et! Derhal!"

Öfkeli gözlerimi Rana'ya dikmiş, sabırla devam etmesini bekliyordum. Konaktaki herkes avluya inmiş, tetikte bekliyorlardı. Herkes Rana'yı susturmaya çalışırken ben buna müsaade etmiyordum.

"Yıllardır seviyorum Araf'ı. Sen gelmeseydin eğer evlenecektim onunla! Arkanda gördüğün herkeste şahit buna ama sen her şeyi bozdun!"

Bedenimi yoğun bir titreme esir alırken Araf'ın hızla bize doğru geldiğini anlamıştım. Kafamı çevirdiğimde koluma dokunmak istemişti fakat ben hızla geri çekilmiştim. Gözlerim arkamdaki kalabalığa döndüğünde herkesin bunu bildiğini biliyordum.

"Söyledikleri doğru mu?"

"Aydeniz.. ben.."

"Tek bir soru sordum ve tek bir cevap istiyorum. Ne dersen ona inanacağım, söz! Söyledikleri doğru mu?"

"Bir kısmı evet, bir kısmı hayır!"

"Bunu benden sakladın ya, benim seninle konuşacak hiçbir şeyim kalmadı Araf Kurtbey!"

Beni engellemesine izin vermeden koşarak odama çıkmış ve valizimi hazırlamaya başlamıştım. Arkamdan odaya giren Elif ve Hesna ağlıyorlardı. Hesna ellerimden tutarak sarılmıştı hızla bana.

"Gitme yenge, ne olur gitme!"

"Yenge konuşalım ne olur!"

"Konuşacak hiçbir şey yok Elif. Hepiniz beni salak yerine koydunuz! Aylardır gözümün içine baka baka bunu benden sakladınız! Gerçi kızdığım sizler değilsiniz. Benim kocam dahi bana bunu anlatmazken, size neden kızayım ki!"

Elime geçenleri gelişi güzel bavula koyarken Hesna engel olmaya çalışıyordu. Israrla koyduklarımı geri çıkarıyor ve yalvaran gözleriyle bana bakıyordu. Onun tüm çabalarına rağmen kıyafetlerimi valize koyduktan sonra kapıya yönelmiştim. Hesna'nın son anda haykırarak söyledikleri yerimde çakılı kalmama sebep olmuştu bir süre.

"Gidersen öldürürler seni yenge! Peşine düşer aşiret, sağ koymazlar seni! Araf ağam bile koruyamaz. Gitme!"

Gözümden süzülen birkaç damla yaşı silip Hesna'ya döndüğümde çökmüş bir halde karşımda duruyordu.

"Araf bu yaptığı ile beni çoktan öldürdü zaten."

Merdivenlerden hızla inerken gözüm hiçbir şey görmüyordu. Ne bir sonraki adımı düşünebiliyordum ne de başıma gelecekleri tahmin edebiliyordum! Sonu olmayan bir boşluğa bırakılmış gibiydi bedenim. Tamamen hissizdim. Olayın sıcaklığı ile duygularımı, hislerimi kavrayamıyordum.
Avluya indiğimde Rana ile Barış'ı büyük bir kavga içerisinde bulmuştum fakat umrumda değildi. Barış'ın bir anda Rana'ya attığı tokat ile irkilsem de yoluma devam etmiştim. Bunca zaman ona iyi niyetimle yaklaşmıştım. Rana ise her fırsatta beni aşağılamaya çalışmıştı. Bunların hepsini ısrarla görmezden gelmiştim. Gerçekten saf olmalıydım!

Kapıya ilerlerken Araf hızla yanıma gelip bileğimi kavradığında irkilerek geri çekilmiştim.

"Gidemezsin! Buna izin vermem Aydeniz!"

"Öyle bir giderim ki!
Sende ardımdan oturup gözlerime baka baka beni nasıl kandırdığını düşünüp eğlenirsin!"

"Saçmalama Aydeniz, bununla hiçbir zaman eğlenmedim. Sana bunları anlatmak için doğru zamanı bekliyordum yalnızca. İlk tanıştığımızda anneni kaybetmiştin, baban ile sorunların vardı. Evlendik daha tadını çıkaramadan berdele şahit oldun. Zaten yeterince yıpratmıştı bu olanlar seni.
Bir söylesene! Ne ara anlatabilirdim bunları sana?
Seni bu olaydan en az hasarla kurtarmam gerekiyordu! Seni düşündüğüm için suçlu mu oldum?"

"Yıkılacağımı bilsen bile bunu benimle paylaşman gerekiyordu. Onun önünde salak durumuna düşmeme engel olman gerekiyordu ama sen geçip izlemeyi tercih ettin.
Ben bunları yalnızca senden duymalıydım Araf.."

Gözlerimi Rana'ya dikip devam ettim cümleme.

"Kocamı seven başka bir kadından değil!"

Araf ve benim dışımda kimseden tek laf çıkmıyordu. Ne söyleyebilirlerdi ki? Onlar da bile isteye bu olaya şahit olmuş ve susmuşlardı. En az Araf kadar onlar da suçluydu. Hızlı adımlarla ilerleyerek konağın heybetli kapısını açtığımda attığım adımdan sonra başıma gelecekleri kestirebiliyordum ama düştüğüm durumu sindiremiyordum.

Kendimi toparlayarak vücudumu dikleştirmiş ve ilk adımımı atarak konaktan ayrılmıştım. Çıktığım andan itibaren gözyaşlarım sel gibi akmaya başlamıştı. İçimde öyle büyük bir boşluk açılmıştı ki, tarifi imkansızdı. Sanki bedenim burada iken kalbimi o konakta bırakmış gibi hissediyordum. Ben her birini ayrı ayrı sevip ailem bilmiştim fakat kızgınlığım en çok Araf'a idi.
Nereye gittiğimi bilmeden yürürken içimde bir vicdan mahkemesi kurulmuştu bile.

Hakim koltuğunda ben vardım. Taraflardan biri Araf'ı savunurken diğeri onu haksız çıkarmaya çalışıyordu.

'Seni sevdiği için yaptı. Korumak için yaptı. Buradaki yaşamın senin için ne kadar zor olduğunu biliyordu. Üzülmeni ister miydi hiç?'
Hem gitmesi gereken sen misin, Rana mı? Meydanı ona bırakmakta neyin nesi?'

'Seven insan anlatır, yara almışsa söylediklerinden oturup birlikte sarardı ama Araf susmayı tercih etti. Aydeniz'in düştüğü durum ne olacak?'

İçimdeki kavga gitgide büyürken yolumu kesen bir araç ile düşüncelerimden sıyrılmıştım. Takım elbiseli bir şoför inip, kibarca yanıma geldiğinde etrafta yardım isteyebileceğim birini arıyordu gözlerim.

"Aydeniz Hanım, benimle gelmeniz gerekiyor."

"Araf mı gönderdi sizi? Asla gelmeyeceğim! Söyleyin o ağanıza ne peşimden gelsin ne de adam taksın ardıma!"

Aracın açılan kapısından iki adam daha inip şoförün arkasına geçmişlerdi. İtiraz etmem ile birlikte zor kullanacaklarını biliyordum.

"Hayır efendim, Araf Ağa tarafından gönderilmedik. Amacımız size zarar vermek değil, aksine güvenli bir yere götürmek. Lütfen zorluk çıkarmayın."

Kaşlarım istemsizce çatılırken adamın mimiklerinden ve sözlerinden doğruluk payı arıyordum.

"Kim gönderdi o halde sizi?"

"Bunu öğreneceksiniz fakat şimdi değil
Buyurun lütfen." diyerek kapımı açtığında bana başka seçenek bırakmamıştı. O esnada telefonumu almışlardı ne yazık ki. Neye güvenerek binmiştim bu araca bilmiyorum ama Araf'tan daha fazla kimse canımı yakamazdı artık.
Araç merkezden uzaklaşıp şehir dışına çıktığında içimi yoğun bir korku dalgası ele geçirmişti. Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken buradan nasıl kurtulmam gerektiğini düşünmeye çalışıyordum fakat tüm düşüncelerim birbirine girmiş gibiydi.

"Nereye gidiyoruz? Kimsiniz siz?"

Adamların hiçbirisi cevap vermiyordu ve bu daha da gerilmeme sebep oluyordu.
Çokta uzun sürmeyen yolun ardından 'DİYARBAKIR' yazısını görmek vücudumda titremeye sebebiyet vermişti. Buraya neden gelmiştik? Neler dönüyordu?
Araç küçük, tek katlı bir evin önünde durduğunda adamlardan biri gelerek kapımı açmış ve inmemi beklemeye başlamıştı.

"İnmeyeceğim! Derhal beni kaçırdığınız yere geri götürün!"

Adamlar şaşkınca suratıma bakarken söylediğim cümlenin saçmalığının farkına varmıştım. İstemsizce araçtan inerken önümde yol gösteren adamın peşine takılmıştım. Adam kapıyı açıp geçmem için yol verdiğinde kafamda bir şeyler daha yeni yeni netlik kazanıyordu.
Hesna'nın söyledikleri yankı bulmaya başlamıştı o anlarda zihnimde.

'Gitme yenge, öldürürler seni. Sağ koymazlar.'

Haklıydı sanırım bunları söylerken. Belki de bu yüzden getirilmiştim buraya. Burası benim için yolun sonuydu ve buraya kendi ayaklarım ile gelmiştim. Beynim tehlike sinyalleri verse de bedenim buna karşı koymak için hiçbir girişimde bulunmuyordu. Başıma gelecek her şeye razı gibi içeri geçtiğimde bir kurban için fazla konforlu gelmişti ev gözüme. Mutfaktan yemek kokuları geliyordu. Kim, hangi ara hazırlamıştı ki?

Şöminenin karşısındaki koltuklardan birine iliştiğimde adamlardan biri valizimi bırakarak dışarı çıkmış ve kapıyı kilitlemişti. Havanın sıcaklığından mayışan bedenimle birlikte gözyaşlarımda özgürlüğüne kavuşmuştu. Sanki vücuduma morfin enjekte edilmişti ve tesiri gitgide geçiyordu. Kalbimdeki yoğun sızı yerini alırken, buz kesen ellerimi iki bacağımın arasına sıkıştırarak ısıtmaya çalışıyordum. Hava fazlasıyla sıcak olmasına rağmen üşüyordum. Kalbimdeki boşluk tüm bedenime yayılıyordu.

Vakit tahminimce öğlene gelirken hala aynı pozisyonda duruyordum.
Aç değildim ya da hissetmiyordum. Şu anda tek ihtiyacım olan Araf'tı ama en uzağımdaydı. Yaramın sebebi o iken iyileştirecek olan da yine oydu.
Kaskatı kesilen bedenimi gevşetmek için yerimden kalktığımda kapının kilidi açılmıştı. Bakma gereği duymadan camın önüne ilerleyerek dışarıyı izlemeye koyulmuştum. Muhtemelen adamlardan biri gelmişti.

"Aydeniz, kızım!"

Kulaklarıma dolan Naze annemin titrek sesi ile başımı hızla o yana çevirmiştim. Yaşlı gözlerle karşımda duruyordu. Neler olduğunu henüz anlamamıştım. Nasıl bulmuştu beni, ne işi vardı burada?
Gözlerim hemen ardında Araf'ı ararken kapı kapatılmıştı. Annemden başka gelen yoktu anlaşılan.

"Anne!"

Yorgun adımlarla yanıma gelip ellerimi avcuna hapsetmişti.

"Nasıl geldin buraya? Neler oluyor anne, anlatacak mısın?"

"Her şeyi anlatacağım güzel kızım, söz veriyorum her şeyi."

Derin bir soluk aldıktan sonra yaşlı gözlerini gözlerime dikerek konuşmaya başlamıştı.

"Biz hep bir aradaydık kızım. Ben evlenip bu konağa gelin geldiğimde Neriman daha yoktu, Hulusi ile evlenmemişlerdi. Araf'ın doğumundan az önce evlendiler. Çocuklar peş peşe geldiler sonrasında. Araf, Cihan, Barış, sonrasında Rana ile Elif ve Berfu.
Hepsi bir arada kardeş gibi büyüdüler. Rana aklı ermeye başladıktan sonra Araf'a hep yakın davranıyordu.

Biz ilk zamanlar ağabeyi yerine koyuyor diye düşündük fakat yaşı büyüdükçe kendini geri çekmek yerine daha da yakınlaşmak istedi. Bende Neriman ile görüştüm bu durumu. Eğer düşündüklerim doğruysa Araf ile konuşayım dedim ama vallahi Araf'ımın bunlardan haberi yoktu. Ben konuyu oğluma açtığımda beni kesin bir dille reddetti. Evlenmeyi asla düşünmediğini hele ki kardeş gibi büyüdüğü bir kızla böyle bir şeyin adı dahi olmayacağını söyledi. Bende bir daha asla açmadım konuyu. Hatta Araf ile bunu konuştuğumu Rana dahi bilmez fakat o içten içe büyütmüş içinde. Biz bir zaman duruldu diye düşündük, hiç ses etmedi bizlere.

O ara Araf gelip senden bahsetti konakta. Suratı düşer gibi olsa da topladı hemen, tebrik etti hatta."

"Peki neden benden sakladınız bunu anne?"

"Bizim anlatmamız uygun düşmezdi kızım, kocanın anlatması gerekiyordu. Siz evlenmeden önce kaç defa dertleşti benimle.
'Ne zaman bu konuyu açacağımı bilmiyorum anne, bilmesi gerekiyor ama çok şey yaşamış' dedi.
İnan bana senden saklamak gibi bir amacı yoktu."

"Buraya Araf mı gönderdi seni?"

"Hayır.." dedi mahçup bir tavırla. Daha sonra devam etti.

"Seni buraya ben getirdim hatta. Araf bilmiyor burada olduğunu. En az Araf kadar ben ve konaktakiler de suçluyuz kızım. Sen bana evlat oldun, Berfu'nun kaçmasından sonra en çok sen destek oldun. Ben vicdan azabı çekiyorum. Düşündüm ki belki biraz uzaklaşıp kafanı dinlemek istersin. Tek Yavuz baban bilir yerini."

Evet annemi kaybetmiştim ve bu canımı çok fazla yakmıştı. Bu acıyı hiç atlatamayacağımı düşünürken Allah Naze annemi çıkarmıştı karşıma. Elbette annemin yerini tutmazdı ama beni kendi evladından, Berfu'dan ayırmamıştı. Şimdi de kendi evladı yerine beni savunuyordu. Uzaklaşmam ve kafa dinlemem gerektiğini düşünüyor ve yardımcı oluyordu.

"Anne, elbette herkese kırgınım ama Araf'ın yaptığını sindiremiyorum. Kendini benim yerime koysana. Rana ile konuştuğumu gördüğü zamanlarda hiç mi aklına gelmiyordu bu mevzu? İkimizi yan yana görmeyi nasıl kabulleniyordu? Aptal yerine konmuş gibi hissediyorum anne. Bu canımı yakıyor."

"Seni anlıyorum ve söylüyorum, vicdanım çok huzursuz. Ne olur affet bizleri ama en başta Araf'ı affet. Sadece birkaç saatte deliye döndü, Mardin'in altını üstüne getirtiyor."

"Hale'yi de aramıştır kesin. Ona da telaş yaptıracak. Telefonumu da aldılar."

"Araf ulaşamasın diye ben istedim. İstiyorsan alabilirsin.
Kemal! Telefonu getir."

Kapıdaki adam cebinden çıkardığı telefonumu anneme verdikten sonra tekrar çıkmıştı dışarı. Naze annem ise tereddüt dahi etmeden uzatmıştı bana telefonumu.

"Al kızım, ne zaman istersen açarsın. Lakin iyi düşün.
Bu yolun sonu yok Aydeniz. Eğer gitmeyi seçersen seni törelerden koruyamayız. Boşanmanız çok zor, diretir de kaçarsan..
Ne olur iyi düşün kızım."

Geldiğinden beri gözlerinde kurumayan yaşlarla bana veda edip evden çıkmıştı. O gittikten sonra kapıyı kilitlememişlerdi. Ne yapmam, nasıl davranmam konusunda bir çıkmazda gibi hissediyordum kendimi. Koltuğun üzerine bıraktığım telefona gözlerim iliştiğinde yüreğim Araf'ı aramam için kuş gibi çırpınıyordu.
Mantığım ise yaptığını öne sürerek engel oluyordu bana.

Kafamı dağıtmak istiyordum fakat mümkün değildi. Ev üzerime üzerime geliyordu sanki. Kapıyı açarak dışarı çıkmak istediğimde adamların hiç biri engel olmamışlardı. Yalnızca Naze annem gelene kadar gitmemem için tedbir almışlardı demek.
Temmuz'un yakıcı güneşi daha da bunalmama sebep olduğunda evde oturmanın daha iyi bir fikir olduğunu anlamıştım.

Koltuğa geçip telefonu gördüğümde boğazıma oturan yumru canımı yakmıştı. Göz önünde durmaması için çekmelecelerden birine ratgele koymuştum onu. Detaylıca düşünmem gerekiyordu. Belki ona kızmam için hiçbir sebep yoktu ortada, beni korumak için yapmıştı neticede.

Hale'yi kesinlikle aramış olmalıydı fakat telefonumu açtığım anda bana ulaşırdı Araf. Kapıdaki adamlardan birinin telefonunu rica ederek Hale'yi aramıştım. Onu habersiz bırakamazdım.

"Neler oluyor Aydeniz? Deliye döndüm!
Araf aradı ve buraya gelirsen haber vermemi istedi. Neredesin sen?"

"Çok karmaşık şeyler oldu Hale. İnan bana her şeyi anlatacağım, sadece iyi olduğum haberini vermek için aradım. Araf sorarsa seni aradığımı söyleme sakın."

"Beni sakın habersiz bırakma!"

Telefonu kapattıktan sonra orta sehpada duran dergileri alıp karıştırmaya başlamıştım. Bir yazı ilişmişti birden gözüme. Bulunduğum duruma ev sahipliği yapan derin bir yazı..

Kadın öyle kolay karar vermez gitmeye..
Soluna bakar önce kırık çıkık var mı ?
Yaralarını bir bir yoklar.
Kapanmış mı yoksa daha fazla kanamış mı diye bakar..
Kol kanat gerilsin diye beklerken kolu kanadı koparılmış mı ?
Güçsüzlüğünden yada gücünden utanmış mı ?
Ne sessizliği ne de sesi duyulmamış mı ?
Verdiklerinin yerine koymak istediği huzur , elinden alınmış mı ?
Defalarca affettiklerini tekrar tekrar yaşamış mı ?
Midesinde ki kelebekler kanat çırpmayı bırakmış mı ?
Kadın öyle kolay karar vermez gitmeye .
Gitti mi tek yol var çünkü..
Dönüpte bakmaz geriye..
Ruhunu bedenine katar ve yüzünü döner geleceğe...
Yönü ise kendi belirler :
İleriye, sadece ileriye..

İçinde bulunduğum durum bu kadar vahim miydi bilmiyorum ama çok kırgındım.
Sevdiğim adama kırgındım.
Sevdamıza kırgındım.
Benden sakladığına kırgındım.

İyileşmez gibi görünse de elbet kabuk bağlayacaktı bu yara fakat hangi vakit?


-----------



En sevdiğiniz/ etkilendiğiniz kısım neresiydi?

Aydeniz bundan sonra ne karar verecek sizce?

Continue Reading

You'll Also Like

ALABORA By Ebru Çlmz

General Fiction

184K 7.2K 55
Neden bence yardıma ihtiyacın olabilir hem kocalar ne için var karıcığım " dedi tırnağını ensemde gezdirip saçımı çekip bir tarafıma topladi şu an...
1.9M 133K 30
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
UMUTSUZ By 🌙

General Fiction

3.3M 132K 56
Kapak tasarımı için @bsudeee ye çok teşekkür ederim 💜 13.08.2019- Umutsuz'un ilk yayımlandığı tarih
2.3M 86.9K 33
Defne üç sene önce geçirdiği trafik kazasında ailesiyle beraber hafızasını da kaybetmişti. Henüz on dokuz yaşındayken anılarından yoksun bir şekilde...