Ferfecir (ZOR AŞKLAR SERİSİ...

By _mavipapatyaa_

2.9M 115K 21.3K

Aydeniz.. Annesinin ölümü ile kendini kaybeden babasının, şiddetine maruz kalan, okuduğu üniversiteyi bitirme... More

💜 TANITIM 💜
💜 BÖLÜM 1 💜
💜 BÖLÜM 2 💜
💜 BÖLÜM 3 💜
💜 BÖLÜM 4 💜
💜 BÖLÜM 5 💜
💜 BÖLÜM 6 💜
💜 BÖLÜM 7 💜
💜 BÖLÜM 8 💜 MARDİN
💜 BÖLÜM 9 💜
💜 BÖLÜM 10 💜
💜 BÖLÜM 11 💜
💜 BÖLÜM 12 💜
💜 BÖLÜM 13 💜
💜 BÖLÜM 15 💜
💜 BÖLÜM 16 💜
💜 BÖLÜM 17 💜
💜 BÖLÜM 18 💜
💜 BÖLÜM 19 💜
💜 BÖLÜM 20 💜
💜 BÖLÜM 21 💜
💜 BÖLÜM 22 💜
💜 BÖLÜM 23 💜
💜 BÖLÜM 24 💜
💜 BÖLÜM 25 💜
💜 BÖLÜM 26 💜
💜 BÖLÜM 27 💜
💜 BÖLÜM 28 💜
💜 BÖLÜM 29 💜
💜 BÖLÜM 30 💜
💜 BÖLÜM 31 💜
💜 BÖLÜM 32 💜
💜 BÖLÜM 33 💜
💜 BÖLÜM 34 💜
💜 BÖLÜM 35 💜
💜 BÖLÜM 36 💜 FİNAL
💜 SONSÖZ 💜
💜 TÜM HİKAYELERİM 💜
💜 SOSYAL MEDYA 💜

💜 BÖLÜM 14 💜

62.6K 2.8K 449
By _mavipapatyaa_


Kül olacağını bile bile, ateşe sevdalanmak..

••

Biraz olsun kendime geldikten sonra hızla yukarı çıkarak bavulları toplamaya başlamıştım. Olanları bir türlü aklım almıyordu.
Neden kaçmıştı, kimle kaçmıştı? Kafamdaki hiçbir parça yerli yerini bulmuyordu. Hazır olan valizimi merdivenlerden yavaşça indirmeye çalışırken Araf ile gözlerimiz birleşmişti. Ağır adımlar ile yanıma gelerek valizi almış ve bir elimi avcunun içine hapsetmişti.

Konuşmuyordu..

Öyle ürkütücü bir sessizlik vardı ki üzerinde..
Aslında içinde kopan fırtınayı görebiliyordum. Berfu hem Araf, hem Cihan için çok değerliydi. Onun saçının teline zarar gelmesini asla istemezlerdi, bunu evlendikten sonra daha iyi anlamıştım.
Ne ölmesini isterdi ne de berdele kurban olmasını.

Kafamda yoğun sorular vardı ve gerçekler içimi acıtıyordu. Eğer Berfu'nun kaçtığı kişinin kız kardeşi yoksa ölecekler miydi? Neye göre oluyordu berdel?
Varsa bile bu defa Cihan'ın mı hayatı çıkmaza girecekti? Ya kabul etmezse?
Etse bile Berfu için kendi hayatını feda etmiş olacaktı. Delirecek gibi hissediyordum kendimi.
Araf'a destek olmam gerekirken henüz kendimle başa çıkamıyordum.

Omzuma attığı kolu ile düşüncelerimden sıyrılırken bakışlarımı ondan kaçırıyordum. Gözgöze gelsek, ağlayacakmışım gibi hissediyordum. Çenemden tutup gözlerimi esir aldığında verecek tepki bulamamıştım.

"Bunlara elbette zamanla şahit olacaktın ama elimden geldiğince seni uzak tutacaktım. Böyle bir şey olacağı aklımın ucundan dahi geçmezdi.
Ah Berfu..
Her türlü yaktı herkesi!"

Sonlara doğru hakim olamadığı öfkesi sesine de yansımıştı.

"Şu an benim sana destek olmam gerekirken, sen bana destek oluyorsun. Bu, kendimi daha kötü hissetmeme sebep oluyor."

"Asla böyle düşünme. İyi günde ve kötü günde dedik nikahta, unuttun mu?"

Yüzünde bir gülümseme hakimdi ama oldukça maskeli bir gülümsemeydi. Yalnızca beni rahatlatmak için zoraki güldüğünü hissedebiliyordum. Oldukça gerçekçi görünen ama bir o kadar da sahte bir gülümsemeyi de ben koymuştum yüzüme.

Mardin'e inene kadar konuşmamıştık bir daha.
Uçak, iniş yaptığında içime saplanan acının tarifi yoktu. Merdivenlerden inerken ayaklarım geriye doğru gidiyordu sanki.
Belki de kötü bir kabusun içerisindeydim. Hala İzmirdeydik ve Araf birazdan öperek, bu kötü kabustan uyandıracaktı beni. Gözlerimi sımsıkı kapatıp derin bir nefes doldurmuştum ciğerlerime.
Tekrar açtığımda her şeyin kabus olmasını dileyerek..

Ne yazık ki öyle olmamıştı. Araf, bizi bekleyen aracın yanına gitmiş ve yanındaki birkaç adamdan haberleri alıyordu. Aramızda biraz mesafe olmasına rağmen yüzündeki tüm öfkeyi en berrak haliyle görebiliyordum. Bu daha önce hiç tanımadığım bir Araf'tı.

Ağır adımlar ile araca ilerlediğimde içlerinden biri hızla gelip kapımı açmıştı. Araf göz ucuyla bana bakıp daha sonra adamların anlattıklarına vermişti dikkatini yeniden. Birkaç dakika daha süren konuşmanın ardından Araf'ta araca binmiş ve kıyamete doğru yol almaya başlamıştık.

"Neler öğrendin?"

"Henüz bulunamamışlar ama Mardin'den çıkışta yapmamışlar. Akşama kalmadan bulunacaklar!"

"Berfu'ya çok kızacak mısın?"

Bir an gözgöze geldiğimizde almam gereken tüm cevabı almıştım.
Başımı camdan dışarı çevirdiğimde gün daha yeni ağarıyordu. Gözlerimden uyku akıyordu ama uyunacak zaman değildi. Araf benim aksime oldukça dinç duruyordu. Öfkesi, korkuları, merakı onu böyle dik tutuyordu. Gözlerimi kapatarak biraz dinlendirmek istediğimde iğneler batıyormuş gibi hissetmiştim. Camı açarak sabahın serin havasını içime çekmeye başlamıştım bende. Birkaç saniye sonra ise cam kapanmıştı. Araf uzanarak kapatmıştı.

"Üşütürsün, bu saatlerde ayaz olur hava." demişti sıcak bir şekilde gülümseyerek. Birkaç saniyeliğine de olsa o gülüşü ile içimi oldukça yoğun bir huzur kaplamıştı.
Taa ki konağa gelinceye kadar..

Araf araçtan indiğinde oyalanmadan bende hemen peşinden gitmiştim. Herkes ayaktaydı ve avluya toplanmışlardı. Naze hanım yarı baygın şekilde sedirde otururken gözyaşları sel gibi akıp gidiyordu yanaklarından. Neriman yenge ve Ayşe hala elindeki kolonya ile bileklerini ovuyor, arada burnuna koklatarak kendine gelmesini umuyorlardı.

"Ağam, herkes üst kattadır. Seni beklerler."

Nazif, ellerini önünde bağlamış usulca söylemişti kulağına. Araf annesinin yanına gelip gelmemekte kararsız kaldığında koluna dokunarak 'ben buradayım' demiştim. Başını sallayarak hızla çıkmıştı yukarı.

"Anne, üzülme ne olur!
İnan bana her şey yoluna girecek."

İlk kez içimden gelmişti ona anne demek. Bu durumda bekli de en doğrusu buydu.
Ellerini, ellerime hapsederek güç vermek istercesine tutmuştum. Yarı açık gözleri ile bana baktığında biraz olsun umut vardı bakışlarında. Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi.

"Yavrum.. kuzum..
Neden yaptın bunu bize, neden yaptın kendine? Ahh Berfu'm, sen bize bunları yaşatacak kız değildin.."

Naze annemin inlemeleri devam ederken usulca kalkmıştım yanından. Rana ve Elif içli içli gözyaşı döküyorlardı bir köşede. Birlikte büyümüşlerdi ve hepsi kızkardeş sayılırdı. Berfu'nun gidişi onları da çok etkilemişe benziyordu.

"Ya kaçmadıysa?" dedim bir umut. Kendimin bile zor duyabileceği bir ses tonu ile.

Elif umutsuz bakışlarını ile sallamıştı kafasını iki yana.

"Bizde ilk öyle düşündük. Öyle olmasını umut ettik ama ne yazık ki kaçmış. Giderken yatağına not bırakmış."

Gözlerimden akan birkaç damla yaşa engel olamamıştım artık. Hatta birkaç damladan da fazlaydı belki. Yukarıdan gelen sesler ile başımızı çevirdiğimizde erkeklerin aşağı indiğini görmüştük. Araf ve Cihan hariç..
Yavuz ağa ve Hulusi ağa önde, Barış ve birkaç adam arkalarında ağır ağır iniyorlardı. Naze annem, Yavuz ağayı gördüğünde biraz doğrulmuştu yerinde. Umut bekleyen gözler ile bakıyordu kocasına.

"Ne olur iyi şeyler de ağam!"

"Araf, Cihan ile konuşmak istedi.
Asıl karar ise Berfu ve o herif bulunduğunda verilecek."

Sesinde saf öfke vardı Yavuz ağanın fakat gözleri..
Onlar çok şey anlatıyorlardı.
Ahh bu töreler olmasaydı?

Konağın kapısının hızla vurulması ile irkilmiştim. Herkesin dikkati kapıya yoğunlaştığında adamlardan biri giderek açmıştı. Orta yaşlarda, biraz kısa boylu, esmer bir adam ve hemen yanında yine adam boylarında, gözleri ağlamaktan şişmiş bir kadın girmişti içeriye.
Gözleriyle ürkekçe etrafı taradıktan sonra adam hızla Yavuz ağanın yanına gelerek ayaklarına kapanmıştı.

"Ağam, adamların gelip haber verdiler. Yemin olsun bilmiyordum böyle bir iş olduğunu. Cahilliklerine ver ağam, ne olur bağışlayın oğlumu!"

Kadın da Naze annemin yanına gitmişti o sırada. Sessiz, içine kapanık biri olduğu belliydi. Ürkekçe bakıyordu anneme.

"Hanımım, sende annesin, anlarsın halimi. Ne sen evladından ol ne ben, ateş düşmesin yüreklerimize. Ne olursun bir şey yap hanımım."

Araf ve Cihan merdivenlerden inerken neler olacağını kestiremez bir hal almıştım. Her dakika bir olay oluyordu sanki. Sessizce bir köşeye sinmiş, olayları izliyordum.

"Neler oluyor burada?"

Araf'ın kükremesi kulaklarıma dolduğunda biraz daha sinmiştim olduğum yere. Adam bu defa koşarak Araf'ın ayaklarına kapanmıştı. Hem ağlıyor hem yalvarıyordu.
Araf adamlarına, adamı kaldırmaları için işaret etmişti. İki adamı hızla yerdeki adamın kollarına girerek ayağa kaldırmışlardı.

"Evine git ve haber bekle. Eğer olur da oğlundan haber alır ve benden gizlersen bizzat kendim öldürürüm, bilesin!"

Araf'ın sözleri üzerine karı-koca çıkmışlardı konaktan. Ben ise gözlerindeki öfkeye ve sözlerine şahit olmanın korkusuyla sessizce dikiliyordum.
Avluda ağlama sesleri hariç hiçbir ses yoktu.
Araf'ın gözleri bir ara bana kaldığında yüzündeki endişeye şahit olmuştum. Bunlara şahit olmamı istemezken tam içindeydim ve elinden bir şey gelmiyordu. Adımları bana yöneldiğinde kalbim çıkacak gibi atıyordu.

"Ağlama, dayanamıyorum gözyaşlarına. İstersen odamıza çıkıp dinlen biraz."

Gözlerinde saf merhamet vardı.

"Hayır, herkesle birlikte burada kalmak istiyorum. Annemin de bana ihtiyacı var ama şu halime bak. Kendime gelmem lazım, ona da sana da destek olmam lazım."

"Bana olabileceğin en iyi destek, ağlamaman. Biliyorum etkilendin, yıprandın ama gözyaşların yüreğimi deliyor. Ağlama!"

Başımı olumlu şekilde sallayıp, hızla gözyaşlarımı silmiştim. Daha sonra ise annemin yanına giderek elinden geldiğince moral vermeye başlamıştım.

Vakit ilerliyordu fakat ne gelen vardı ne giden..
Cihan öyle düşünceliydi ki, içinde bulunduğu durumu anlamak zordu. Empati bile yapamıyorum onunla. O durumda ben olsam, ne yapardım? Buna kesinlikle verecek bir cevabım yoktu.

Vakit öğleni geçerken, kimse tek lokma sürmemişti daha ağzına. Açıkçası biraz olsun açlık hissetmiyordum bende. Bu oldukça farklı bir durumdu. Araf, Cihan ve Barış birkaç saat önce ayrılmışlardı konaktan. Onlar da arayacaklarını söylemişlerdi.

"Anne, ayakta kalman lazım. Az da olsa bir şeyler yemeyi denesen?"

"Ah yavrum, içimde öyle büyük bir yangın var ki ne yemek düşünürüm ne başka bir şey. Ateş düştü içime, ateş!" demişti yumruk yaptığı elini sertçe göğsüne vururken.

Konağın kapısının vurulması ile kızlardan biri gidip açmıştı bu defa. Gelenler bizimkilerdi. Anladığım kadarıyla bulamamışlardı. O neşeli Barış bile öfke yüklüydü. Onu da ilk kez böyle görüyordum. Sanki şartlar ne olursa olsun hep neşeli kalır gibi geliyordu gözüme. Öyle bir enerjisi vardı çünkü.

Araf'ın da gözleri benim gibi uykusuzluktan kısılmıştı. Dün sabahtan beri uyanıktık.
Neredeyse 30 saat..
Beynimde bazı damarların kasıldığını hissediyordum. Ruh halim gergin, asabi bir hal almıştı. Açlık hissetmiyordum ama vücudum bitik bir haldeydi. Güçsüzleşmiştim. Yine de böyle bir durumda mutfağa gidip bir şeyler atıştırmak itici geliyordu.

Bu sırada Hale aramıştı birkaç kez fakat açmaya fırsatım olmamıştı. Onu daha sonra arayacağımı, ortalığın çok karıştığını söylemiştim yalnızca. Kesin meraktan çatlıyordu oralarda.

Havanın iyice kararmaya başlaması ile ümitler yavaş yavaş kayboluyordu. Belki de çıkmışlardı Mardin'den. Herkes onları burada sanıyordu ama belki haber duyulmadan terk etmişlerdi bu toprakları. Her şey meçhuldu.
Ben düşüncelerim ile boğuşurken korumalardan birinin telefonu çalmıştı. Birkaç saniye süren görüşmenin ardından hızla Araf'ın yanında almıştı soluğu.

"Ağam, bulunmuşlar. Kemal'in aradığı grup bulmuş onları, dağda kaçarken yakalamışlar. Az sonra burada olurlar."

Cümle her ne kadar olumlu gibi görünse de aslında oldukça zehir saçıyordu.

"Bulunmuşlar"

Normal şartlarda bir aileyi sevince boğacak bu haber, bizleri biraz daha yasa boğmustu. Acaba bulunmasalar, kaçsalar, kurtulsalar daha mı iyiydi?
Ama nereye kadar?
Tüm hayatlarını bizden kaçarak geçiremezlerdi ya!
Aşiret her daim peşlerinde olacak ve illaki birgün onları yakalacaklardı.

Tırnaklarımı kemirmeye devam ederken bu defa büyük bir kuvvet ile vurulmuştu kapı. Açılmasına gerek yoktu, kimlerin geldiği belliydi..
Açılan koca, heybetli kapıdan önce başı yerde Berfu girmişti. Kolunda korumalardan biri vardı ve sıkıca tutuyordu. Ağlamaktan gözleri şişmiş ve kızarmıştı. Yüzü oldukça soluktu ve üzeri toz toprak olmuştu. Hemen arkasından ise yüzü gözü az da olsa dağılmış bir adam girmişti. Onun kollarından ise iki koruma tutuyordu. Onun da başı yerdeydi.

"Abi!" dedi o esnada Berfu, titreyen sesi ile.
"Özür dilerim, böyle olsun istemedim."

Araf katıksız öfke bürümüş gözleri ile bakıyordu ikisine de. En ufak bir merhamet kırıntısı yoktu.
Ağır adımlar ile karşısındaki adama yürürken ne yapacağını bilmeden öylece izliyordum onu.
Bir anda adamın yüzüne attığı yumruk ile ellerimi ağzıma kapayarak çığlığımı içime hapsetmiştim.

Bir daha..
Ve bir daha..
Araf'ın ilk yumruğundan sonra araya girip ard arda yumruklarını indiren kişi Cihan'dı. İçindeki yoğun öfkenin acısını yumrukları ile çıkarıyordu.
Daha fazla burada bulunamazdım. Hızla odama çıktığımda gözyaşlarım sel gibi akıp gidiyordu yanaklarımdan. Derin hıçkırıklar koparken dudaklarımdan, nasıl da hassas olduğumu anlamıştım o an.

Üzerimdekilerden kurtularak banyoya girmiş ve kuveti doldurarak suya teslim etmiştim kendimi. Kaçabileceğim, sığınabileceğim en doğru yer şu an burasıydı. Suyun altında zihnim tamamen boşalıyordu. Her ne kadar çıktığımda kabusun kaldığı yerden devam edeceğini bilsem de şimdilik bir şey hissetmek istemiyordum.

Kulaklarımda ismim yankılanmaya başladığında ne olduğunu anlayamadan güçlü kollar bedenimi sarmış ve sudan çıkarmıştı başımı. Çığlık atarak, çırpınmaya başladıktan birkaç saniye sonra kendime gelebilmiş ve Araf'ı fark etmiştim. Korku ve endise dolu gözlerle bana bakıyordu.

"Ne yapıyorsun sen Aydeniz! Nasıl korkuttun beni?
Öldürecek miydin kendini?"

"Hayır tabiki." dedim şaşkınlıkla.
"Ben.. zihnimi dinlendiriyordum. Bu bazı şeylerden kaçtığımda yaptığım bir şey. Olaylar o kadar üst üste geldi ki..
Araf ben şaşırmış bir haldeyim. Ne hissetmem, ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Bunlar çok fazla.
Bak bulunmuşlar işte, bırakın özür dileyip evlensinler. Konu kapansın burada."

"Şhtt.." diyerek başımı usulca göğsüne yaslamıştı. Islak saçlarım gömleğini de ıslatmıştı. Hala suyun içindeydim.

"Ne yazık ki töreler o kadar rahat değil..
Bir hüküm verilmek zorunda. Bu biraz da Cihan'a bağlı."

"Na-nasıl yani?"

"İkisi de kardeşim Aydeniz. Ne karar verirsem vereyim yolun sonunda biri mutlu olurken diğeri bitecek. Evlenirlerse, Cihan sevmediği bir kızla evlenmek zorunda kalacak.
Evlenmezlerse.."

Düşüncesi bile tüylerimi diken diken yapmaya yetmişti. Öyle bir durum olduğunda Berfu..
Ölecekti!
Araf'a baktığımda yüzünü daha önce hiç bu kadar solgun görmediğimi fark ettim. O kadar zor bir karardı ki onun için. Onun yerine kendimi koymam imkansızdı. Ağa olmak çok zordu, özellikle verilecek hüküm kendi kanındansa..

Araf'ın banyodan çıkması ile bende sudan çıkmış ve havluma sarılarak odaya geçmiştim. Temiz kıyafetlerimi üzerime geçirdikten sonra berjerin birine oturup ellerimi başımın arasına almıştım.
Başka çıkar yolu yoktu, ne yapsam da bu değişmeyecekti.

Kendimi biraz daha toparlanmış hissediyordum. Aşağı inmem gerekiyordu, bir anda kaybolmuştum ortadan. Odadan çıkıp bir kat aşağı indiğimde Cihan'ın iç kısımda düşünceli bir şekilde oturduğunu görmüştüm. Yanına gidip gitmemek konusunda oldukça kararsızdım. Şimdiye kadar gerek olmadıkça onunla bir sohbete girmemiştik. Bana çok korkutucu biri gibi geliyordu ya da gerçekten öyleydi.

Merdivenin başında kararsızca dikilirken bakışları bir anda beni bulmuştu. Ne yapacağımı bilemez bir halde öylece dikilip duruyordum. Beni fazla umursamadan gözlerini üzerimden çekmiş ve yeniden aynı noktaya dikmişti.
Çok yorgun görünüyordu.

Yanına gitmekten vazgeçip aşağı inmiştim. Berfu ve getirdikleri adam yoktu ortalarda. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Çok ayak altında dolanmadan mutfağa geçmiştim. Barış da buradaydı. Camın önündeki sedire oturmuş, öylece duruyordu. Usulca gidip yanına oturmuştum bende.

"Barış..
Neler olacak?"

"Bilmiyorum Aydeniz. Alev düştü içimize, Berfu hepimizi yakıp kül etti. Gelip güzelce anlatsaydı derdini Araf abim karşı çıkardı ama biz bir şekilde ikna etmeye çalışırdık.
Şimdi berdel istenirse Cihan'ın da başı yanacak. Ki bana kalırsa berdele hüküm verilecek."

"Nereden biliyorsun?"

"Cihan, Berfu'nun üzerine titrer. Ona karşı o kadar zayıftır ki..
Berfu için gerekirse dünyayı yakar. Araf abim ve Cihan'ın yaşları yakın. Onlar hep kavga ederek, tartışarak büyüdüler. Sonra Berfu doğdu. Cihan, Araf abimi unutarak kendini resmen Berfu'ya verdi. Aralarında 7 yaş var ve ona tam olarak abilik yaptı. Yeri geldi, Araf abimden bile kıskandı onu."

"Şimdi onun ölmesindense kendi hayatını feda edecek, doğru mu?"

"Aynen öyle olacak. Akşama aşiret toplanır, hüküm verilir."

Korku dolu gözlerime şahit olduğunda elimi yavaşça omzuma koymuştu.

"Alışacaksın Aydeniz. Bu daha ne ki?"

Boğazımdan kalbime doğru inen bir yangın vardı sanki. Ne yaparsam yapayım engel olamayacağım bir yangın.

Vakit göz açıp kapayana kadar geçmiş ve akşam olmuştu. Diğer ağalar yavaş yavaş konağa dolarken, ben ise Berfu'nun odasında onunla birlikte oturuyordum.

"Kaçmak çözüm oldu mu Berfu? Gelip bana anlatsaydın, konuşurdum Araf ile."

"Korktum yenge, törelerden, adetlerden korktum! Bizi öldürmelerinden korktum. Mehmet'e bir şey yapmalarından korktum."

Başını göğsüme bastırarak sakinleştirmeye çalışıyordum fakat ağlaması oldukça şiddetliydi.
Çalınan kapı ile onu yavaşça yatağa yatırmış ve gidip açmıştım. Rana biraz hüzünlü biraz mutlu gözlerle bana bakıyordu.

"Ne oldu? Ne kadar verdiler?"

"Berfu ve Mehmet'in canı bağışlandı. Cihan berdeli kabul etti."

Cihan, kardeşi için feda etmişti hayatını. Her şey çözülmüş gibi görünse de asıl hikaye şimdi başlıyordu..


-------


Bölümü nasıl buldunuz?

En sevdiğiniz kısım neresiydi?


Continue Reading

You'll Also Like

3.3M 117K 40
|TAMAMLANDI| Burası Mardin'di taşıyla, toprağıyla kan kokan şehir. Ve bizim hikayemizi Azat Alemdar yazmıştı. ...
1M 56.4K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
228K 38 3
*** "Sen benim yaralı olmamı istiyorsun. Sürekli kanamamı istiyorsun. Yaralarımın iyileşmesindendir senin korkun kaldırıyorsun kabuğunu inatla. Ben b...
298K 24.8K 40
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...