FRIENDS🦋🍀🌈

By tjsunnyday

159K 10K 6.6K

Onlar kimsenin birbirine yakın olmadığı kadar yakın olan arkadaşlardı. Ya da öyle sanıyorlardı. Birbirlerine... More

TANITIM
BAŞLANGIÇ
1.bölüm
2.bölüm
3.bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.bölüm
7.bölüm
8.bölüm
9.bölüm
10.bölüm
12.bölüm
13.bölüm
14.bölüm
15.bölüm
16.bölüm
17.bölüm
18.bölüm
19.bölüm
20.bölüm
21.bölüm
22.bölüm
23.bölüm
24.bölüm
25. bölüm
26. bölüm
27.bölüm
28. bölüm
29.bölüm
30.bölüm
31.bölüm
32.bölüm
33.bölüm
34.bölüm
35.bölüm
36.bölüm
37. bölüm
38.bölüm
39.bölüm
40.bölüm
41.bölüm
42.bölüm
43.bölüm
44.bölüm
45.bölüm
46.bölüm
47.bölüm
48.bölüm
49. bölüm
50.bölüm
51.bölüm
52.bölüm
53.bölüm
54.bölüm
Bölüm Değil..
55.bölüm
56.bölüm
57.bölüm
58.bölüm
59.bölüm
60.bölüm
61.bölüm
62.bölüm
63.bölüm
64.bölüm
65.bölüm
66.bölüm
67.bölüm
68.bölüm
69.bölüm
70.bölüm
71.bölüm
Bölüm Değil
72.Final

11.bölüm

2.3K 185 61
By tjsunnyday

11.bölüm

Kamptan dönen gençler kendilerini lobiye atmışlardı. Kimsenin kolunu kaldıracak gücü yoktu. Kamp yapmak güzeldi. Okulun ve hayatın yorgunluğunu bir nebze olsun atmışlardı. Ama kampın getirdiği fiziksel yorgunluk birkaç gün sürecek gibi görünüyordu. Kamp tabi onlara bazı kararlar getirmişti. Jimin ve Kook çift olmaya karar vermişler, birbirlerine olan duygularını açmışlardı. Kook çok cesur davranmış ve şansını denemişti. Ve bunun karşılığını aldığında oldukça mutlu olmuştu. Sevilmek ve sevmek çok güzel duygulardı ve bunları bolca yaşayacağı günlerin özlemini çekmeye başlamıştı bile.

Namjoon, kampta karşılaştığı kızın halini üzerinden atamıyordu. Kabul biraz fazla meraklı davranmıştı tamam ama kızın onu her gördüğünde kaçmaya çalışması onu daha fazla merak getirmişti. Kızı ister istemez merak ediyordu. Neden diye soruyordu kendine. Neden ismini duyduğunda kaçmaya başlamıştı. İsminde ne vardı da kızı bu kadar etkilemişti. Kız her ne kadar kitabı geri vermene gerek yok dese de ödünç aldığı şeyi sonunda ona geri verecekti. Belki bu şekilde konuşma fırsatını yakalardı. Elindeki kitaba bakarak derin düşünceler arasında kaşlarını çatmıştı Joonie.

Kampın getirdiği bir başka şey ise Tae ve Jin arasındaki anlaşmaydı. Kampta her şey güzeldi. Her ne kadar Jin, Taehyung'a karşı çekimser davransa da Tae bunun üzerinden geleceklerini biliyordu. Sadece biraz sabırlı olması gerekiyordu. O da Jimin gibi sabrının karşılığını alacaktı. Kamptan sonra beraber yine aynı odada kalacak olma fikirleri onu heyecanlandırıyordu. Jin ise her ne kadar dilde korkmuyor olsa da aslında korkuyordu. Tamam bir kızın ona aşık olması fikrini karşılayabilirdi ama bu ondan güçlü Taehyun olunca fikirleri değişiyordu. Aklına kötü düşünceler doluyordu. Bunu her ne kadar arkadaşına yakıştıramasa da korkuyordu işte. Tae, onun endişelerinin farkındaydı. Bunu avantaja dönüştürmek istiyordu. Sonuçta yalnız kaldıkları her anda Jin'in aklına hücum eden düşüncelerde sadece kendisi olacaktı.

Dönen gençler eşyalarını yerleştirmek için odalarına çıktılar. Tae ise eşyalarını eski odasından topluyordu. Yoongi de aynı onun gibi eşyalarını topluyordu. Arkadaşının endişesini fark etmiş olacak ki ''Yaah Jin!! İstemezsen gitmem.''

''Ne? Neden?'' diye sorduğunda gözlerini kocaman açarak nefes nefeseydi. Avuç içleri terliyordu. Sakin kalmak için derin nefesler almaya çalışıyordu.

''Neden bahsettiğimi biliyorsun Jin. O kadar da aptal değilsin. Bilmezlikten gelme.'' Dediğinde gözlerini yine arkadaşına çevirmişti Yoongi.

''Sorun yok Yoongi. İyiyim. Yorgunum sanırım sadece.'' Umutla arkadaşının inanmasını beklemişti sadece.

''Jin, uzun süredir birlikteyiz dostum. Neyin ne olduğunu anlamamak için aptal olmak lazım. İstersen gitmem odadan.'' Dediğinde Jin'in yanına çökmüş, elini omzuna koymuştu.

''Gerçekten sorun yok. Ben sadece biraz çekiniyorum. Bilirsin işte. Nasıl baş edeceğimi bilmiyorum sadece. Alışırım her halde.'' Dediğinde zorla gülümsemeye çalışıyordu. Ne olursa olsun arkadaşlarının kendileri yüzünden daha fazla acı çektirmek istemiyordu. Bunu onlara yapmaya hakları yoktu. Yoongi gülümsedi ve elinin altında olan geniş omzu hafifçe sıktı. Eşyalarını toplamayı bitirmişti ve aşağıya inmeye hazırdı.

Tae de eşyalarını toplamış, eski odasına doğru merdivenlerden yol alıyordu. Merdivende karşı karşıya geldiği yüzle kafasını hafifçe kaldırdı. ''Tae, biliyorum zor ama senden biraz anlayış bekliyorum tamam mı?'' demişti Yoongi. Taehyung tanrı aşkına beni zannediyorlar diye düşünmekten kendini alamamıştı. Kafasını sallamakla yetindi cevap olarak.

Odasına çıktığında Jin çoktan eşyalarını yerleştirmiş, odanın içinde voltalar atıyordu. Kapıyı açarken tıklatmayı tercih etmiş, Jin'in ondan rahatsız olabileceğini düşünmüştü. Odaya girdiğinde Jin artık volta atmayı kesmiş şaşkınca Tae'ye bakıyordu. Tae dudaklarını yalayarak sordu sorusunu ''Müsait miydin?''

Jin ona bakmış ve düz çıkmasına gayret ettiği sesiyle ''Kendi odasına kapıyı çalarak giren bir tek seni görüyorum Tae.''

''Müsait olmayabileceğini düşünmüştüm.'' Dedi Tae içeri adımlarken.

''Bunu düşündüğün için teşekkür ederim ama benden çekinmene gerek yok Taehyung-ah.'' Dediğinde gülümsemeye çalışıyordu.

Tae ise Jin'in gerçekten büyük bir aptal olduğunu düşünüyordu. Ayna tekniği falan mı uygulamaya başlamıştı ki? ''Tamam bunu göz önünde bulunduracağım.'' Dediğinde dolabının önüne çökmüş eşyalarını yerleştirmekle meşgul olmuştu. Oldukça olgun davranmaya çalışıyordu. Jin'i olabildiğince rahatlatmaya çalışıyordu. Ondan korkmasına sebep olacak bir şey yoktu ortada.

''Aşağı iniyorum ben sen işin bitince gelirsin.'' Dediğinde Jin odadan çıkmıştı. Zaten küçük olan odada iyice küçüldüğünü hissetmişti. Nefes alamadığını düşünüyordu. Boğazı kurumuştu. Aşağıya indi ve kendine bitki çayı yapmaya başladı. Sakinleşmeye ihtiyacı vardı. Olabildiğince antioksidan almayı düşünüyordu. Mutfakta oyalanırken, zaten lobi katında olan odadan Namjoon çıktı. Lobide bulunan bej renkli koltuğa oturdu. Jin'i fark etmemişti bile. Aklında sadece o vardı. Diğer şeyleri gözü görmüyordu. Bir an önce bu meraktan kurtulmayı bekliyordu.

Jin arkadaşının birkaç gündür devam eden bu düşünceli halini merak etmişti. Namjoon çok konuşmazdı ama her zaman grup sohbetlerine dahil olur eşsiz zekasıyla diğerlerini şoka uğratırdı. Gamzelerini göstermekten çekinmezdi. ''Joonie, canını sıkan bir şey mi var?''

''Aaa sen burada mıydın? Seni görmedim.'' Dediğinde kafasını sesin geldiği yöne çevirmişti.

Jin lobiyle birleşik olan mutfak alanındaki yemek masasında elindeki beyaz porselen bardakla oturuyordu. Bu bardak ona Kookie'den hediyeydi. Jungkook, part-time iş için bir ilçeye gittiğinde oradan kazandığı az buçuk parayla onlara hediye getirmişti. Namjoon bardaktan yükselen buharı hissedebiliyordu. O buhar burnuna papatya kokusunu doldurmuştu. Jin elindeki bardağı işaret ederek ''Gel de iç şunu. yorgunluğa birebirdir. Ben kendime yenisini yaparım.'' Dediğinde masadan kalktı ve ısıtıcıya yeniden su koydu. Namjoon, ağır aksak adımlarla masaya doğru yürüyordu. O mesafe bile ona o kadar uzun gelmişti ki ayaklarını kaldırıp adım atacak gücü kendinde bulamıyordu. Ne olmuştu da böyle enerjisi, tanımadığı biri tarafından emilip gitmişti. Oysa ki onun yanında oldukça enerjik hissederdi kendini. Masaya oturdu ve bardağın kulpuna uzun, ince parmaklarını geçirdi. ''Teşekkür ederim.'' Dediğinde gülümsemişti.

Jin, ısıttığı suyu bardağa boşaltarak yeni bir çay yapmış kendine, Namjoon'un hemen karşısındaki sandalyeye oturmuştu. Şu yaşanan olaylar ile birlikte arkadaşlarıyla konuşmayalı uzun zaman olmuştu. En son ne zaman birinin derdini dinlemişti ki? En son ne zaman geniş omuzlarını arkadaşlarına açmıştı? Bu olayın arkadaşlarını da yıprattığından artık emindi. ''Eee anlat bakalım.'' Dediğinde yumuşakça gözlerini Namjoon'un gözlerine değirmişti.

Namjoon derin bir nefes alarak başladı, sanki sorulmasını beklermişçesine ''Biri var. Sürekli karşıma çıkıyor. Bilmiyorum belki de ayaklarım bana ihanet edip ona götürüyorlar beni. Onun hakkında daha fazla şey bilmek istiyorum. Uzun uzun konuşmak istiyorum.'' Dediğinde aldığı nefesi geri bırakmıştı. Jin, onun söylediklerini can kulağıyla dinler gibi sağ eli bardakta, başını ise sol eline yaslamıştı. Ağır ağır sallıyordu kafasını devam et dedi gözleriyle. ''İlk tanışma partisinde gördüm. Kötü görünüyordu. Sanırım alkole dayanıklılığı yok. Sen gibi.'' Dediğinde hafifçe gülümsedi. Bunu daha önce fark etmemişti. ''Sonra ona yardım etmek istedim. Onu bıraktığım yere geri döndüğümde yerinde yoktu. Sonra sınıfta aynı sırada oturduk. Ortak dersimiz varmış. Adını gördüm. Jisoo. Ama o akşam Eylül olduğunu söylemişti. İki adı varmış.'' Jin duyduğu isimle biraz etrafına bakındı. Bu isim onun biraz ürpermesine yol açmıştı. Bunu kesinlikle Jimin'e yordu. Jimin, boş lobide yayılan ismi duymamalıydı. Yoksa birkaç hafta ciddi anlamda bunalıma girebilirdi. Herkesin hayatında yaşadığı kilit noktalar olmuştur. Bu da Jimin'in hayatının kilit noktasıydı işte. Namjoon da Jin gibi etrafına bakındı. Neyse yakınlarında onları duyabilecek kimse yoktu. Devam etti. ''Sonra okulda karşılaştık bir kere yani çarpıştık. Benim yüzümden bileğini incitti. Oturup konuşmaya anlaştık. Kampta karşılaştık sonrasında. Bir ağacın altında oturmuş kitap okuyordu. Benim kitabımı. Acısını çektiğim yanıma almadığım kitabı. Buradan muhabbet açtım. Sanırım biraz fazla meraklı davrandım ve onu kaçırmayı becerdim. Adımı söyledim ve yanımdan uzaklaşıp gitti.'' Dediğinde ellerini yukarı bakacak şekilde açmıştı.

Gözlerini ayırmadan dinleyen Jin ise düşünüyordu. ''Adını söylemenden sonra mı gitti yanından?'' dediğinde sesindeki merak Namjoon'u gülümsetmişti.

''Zaten benim de aklımın almadığı nokta bu yaa. İsmimi sordu. Ben de cevap verdim. Olan bu.''

''Acaba partiden önce tanışma ihtimaliniz var mı?'' Jin gözlerini kocaman açmıştı.

''Hayır sanmıyorum. Yeni gelmiş Türkiye'den Kore'ye. Hem tanışmış olsaydık hatırlardım. Öyle kolay unutulabilecek bir surata sahip değil.'' Dediğinde Jin biraz daha masaya eğilmiş daha fazlasını duymaya istekliydi. ''Büyük ela gözleri var. Kirpikleri o kadar gür ki gözlerini bana diktiğinde göz kapaklarına değdiğini gördüm. Beyaz bir teni var. Yoongi gibi. Ama daha kırmızı. Saçları çok fazla kıvırcık. Böyle dna gibi sarmal sarmal.'' Kızı Jin'e ayrıntılı bir şekilde anlattığına inanamıyordu.

Jin bir süre gözlerini kapattı ve tasvir edilen kişiyi beyninde çizmeye başladı. ''Çok uzun değil dimi? Kilolu da değil hatta zayıf bile denilebilir?!'' sesinin beklediğinden yüksek çıkması, onu biraz rahatsız etmişti. Kendini bulmaca çözer gibi hissetmişti.

Namjoon ise ona hayretle bakıyor, onların tanışıyor olabilme ihtimalleri beynin her köşesinde dolaşıyordu. ''Siz tanışıyor musunuz?''

Jin kafasını olumsuz anlamda hızla salladı ve devam etti ''Hayır tanışmıyoruz. Biraz farklı biri. Görünüş olarak yani. Diğerlerinin arasından hemen fark ediliyor zaten ama hani ben yürüyüşe çıkmıştım ya etkinlik olana. O da katılmıştı. Boynunda fotoğraf makinası ile önümde yürüyordu. Ben derin düşüncelerdeydim işte. Taehyung mevzusu falan. Birden arkasına döndü ve benden onu bir ağacın yanına çökmüş şekilde fotoğraflamamı istedi. Ben de yaptım. Ama aynı kişi mi emin değilim.'' Dediğinde Namjoon kafasını anladım dermişçesine salladı.

''Bilmiyorum. Belki de ismimle alakası yoktur. Onu sorularımla sık boğaz ettiysem belki de kaçmıştır. Olamaz mı? Bence olabilir.'' Dediğinde Jin'den onay bekliyordu.

Jin ise gözlerini tava dikip düşünmeye geçti. Sonra gayet sakin çıkan sesiyle ''Onunla alakalı olduğunu sanmıyorum. Namjoon korkarım ama bence seni tanıyan biri.''

Namjoon, Jin'a anlamsız bakışlar atıyordu ''Saçmalama, nereden tanısın beni? Hem beni tanısa adımı da bilir dimi.'' Dediğinde Jin'e yarım ağız gülüyordu.

Jin ise ona karşı donuk bakışlarını takmıştı ''Bazen ortada zekiyim diye dolaşıyorsun ya Joonie, sana irite oluyorum. Biraz beynini böyle şeyler için kullan. Hayatta her şey ders demek değil.'' Dediğinde Namjoon çoktan göz devirmişti. Jin onu umursamayarak devam etti ''Belki de adını biliyordur. Seni kişisel olarak tanımayabilir, belki başkasından dinlemiştir seni.'' Dediğinde Jin'in tek kaşı hava kalkmıştı. Namjoom ise beyninde oluşan yeni sorularla savaş vermek üzereydi ki merdivenlerden inen cıvıl cıvıl bir adet Jimin gördüler. Namjoon sağ elinin işaret parmağını, çaktırmadan dudaklarına çıkarmış; Jin'e susması için sinyal çakıyordu. Jin bu sinyali anlamış olacak ki; Joonie'ye göz kırpmıştı.

''Oh oh oh! Çoktan eşyalar yerleştirilmiş. Buraya gelinmiş keyif çatılıyor. Vayyss bee siz de kanka olacaksınız.'' Dedi sitemle Jimin.

''Hadi gel sen de otur. Ben yaparım sana.'' Dediğinde Jin ayaklanmış diğer arkadaşı için yeniden su koymuştu.

''Çok yorgun hissediyorum kendimi ama bir o kadar da canlanmış gibi.'' dediğinde, masaya kolunu uzatmış ve kafasını kolunun üzerine koymuştu Jimin.

''Uzun zamandır temiz hava almadığımız için oksijen yordu hepimizi.'' Dedi Namjoon.

Jin elinde bardakla masaya oturdu yeniden. Jimin onun seslenmesi ile kafasını kaldırdı ve kendine uzatılan bardağı aldı. Dolgun dudaklarına götürdüğünde, ufak bir çığlık koptu. ''Yaah!! Sıcak!!'' demişti.

''Jimin, yeni yaptığımı görmüyor musun? Tabi ki de sıcak olacak dikkat etsene biraz.'' Demişti.

Jimin eliyle dudaklarına yelpaze ediyordu. Aşağı inen Kookie, sevgilisinin sandalyesinin arkasına geçmiş; soran gözlerle masadakilere bakıyordu. Namjoon cevapladı onu. ''Artık aklını ne kadar aldıysan, sıcak olduğunu unuttu.'' Demişti. Kookie, sevgilisinin omzunun üzerinden yüzüne yaklaştı ve dudaklarına doğru üflemeye başladı. Bunu gören diğer ikili çoktan gözlerini devirmişler ve birbirlerine bakıyorlardı.

''Tamam artık geçti. Acımıyor.'' Dediğinde Kook, hala aynı pozisyonda kalmaya devam etmişti. Çekilmeye niyeti yok gibi görünüyordu. Jimin yineledi konuşmasını ''Kookie, yeter dedim da, geçti.'' Jungkook transtan çıkmış gibi kafasını sallamıştı. Sevgilisinin yanına oturdu. Jimin'in ellerindeki bardağı alıp kendi dudaklarına götürdü. Birkaç yudum aldıktan sonra ''Bende istiyorum hyung.''

Jin ikiletmeden ayaklandı ve yeniden aynı işlemleri uyguladı. Uzattığı bardağı alan Kookie yavaş yavaş yudumlamaya başlamıştı.

Birkaç dakika sonra lobideki odadan Yoongi ve Hobi çıktı. Mutfak bölümüne doğru yürüdüler. Hobi masaya otururken, Yoongi buzdolabının önüne çadır kurmuş gibi boş bakışlar atıyordu dolaba. Yüzünü buruşturdu. ''Sanırım alışverişe çıkmamız lazım gençler. Dolap tam takır kuru bakır. Bir şey kalmamış.''

Hobi ''Giderken doluydu ama. Diğerlerini uyarmadığımız için böyle oldu kesin. Keşke sabah ayrılmadan önce dolaba yazı assaydık.'' Dedi.

''Böyle toplu yaşanan ortamlarda oluyor bunlar. Her ne kadar eşyalar ayrılmış olsa da diğerleri tarafından yağmalanabiliyor.'' Demişti Joonie.

''Keşke eve çıkabilsek.'' Dedi üzgün sesiyle Jimin. Başını sevgilisinin omzuna yaslamıştı. O kadar yorgundu ki gözlerini açacak hali yoktu.

''Acaba yeniden araştırsak mı? Okul açılalı yaklaşık 2 ay falan oldu. Belki ortalama bir yer bulabiliriz.'' Demişti umutla Hobi.

''Yani olabilir tabi. Ama yedi kişiyiz. Büyük bir ev bulmamız lazım. Onun fiyatları da ne kadar ortalama olur bilemem.'' Demişti düşünceli sesiyle Kook.

''Yarın bizim öğleden sonra boş. Bakabiliriz emlakçılara.'' Dedi Jin. Yoongi onu kafasıyla onaylamıştı.

''Peki maddi durumu napcaz?'' diye sordu merakla Jimin. Kafasını sevgilisinin omzundan kaldırmış diğerlerinde gezdiriyordu gözlerini.

''Bir şekilde hallederiz. Neyi halletmedik ki bu güne kadar.'' dediğinde Hobi, Namjoon arkadaşına gamzelerini göstererek gülümsemişti.

''Bence de halledebiliriz. Yedi kişiyiz. Hepimiz birkaç ay bir yerlerde part-time olarak çalışsak anlımız akıyla çıkabiliriz düzlüğe. Zaten bizim zorlanacağımız da Birkaç ay.'' Demişti Namjoon. Hemen yanında oturan Hoseok'un omzuna attı elini.

''O zaman yarın Jin'le bakıyoruz biz. Sonuçta burada kalmaya devam edersek sonuç aynı yere varacak. Her buzdolabını açtığımızda yeniden alışverişe çıkıyoruz. Masraflar aynı yeri bulacak nasıl olsa.'' Dedi Yoongi. Devam etti ''Hobişim, hadi kalk son kez markete gidelim. Fena halde acıktım ben yiyecek bi şeyler alalım.'' Dediğinde, Hobi elinde tuttuğu hırkayı üzerine geçirdi. Sevgilisinin yanına gidip, kolunu koluna doladı. Derin bir öpücük bıraktı sevgilisine. Birlikte kapıdan çıktılar.

''Ben aç değilim. Onlar gelince bir şeyler hazırlayıp yiyin siz. Beni beklemeyin. Ben biraz uyucam.'' Dediğinde diğerleri Jin'i kafalarıyla onayladılar ve Jin merdivenlerden odasına çıkmaya başladı.

Kapının önüne geldiğinde bir müddet bekledi orada. İçeri girmeye cesaretinin olmadığını düşünüyordu. Yeniden Tae ile yalnız kalma fikri her ne kadar onu çekimser ettiyse de uykusu gelmişti. İlk önce kapıya biraz kulaklarını yaklaştırıp dinşedi. İçeriden ses gelmiyordu. Derin bir oh çektikten sonra kapıyı araladı ve içeriye kafasını uzattı. İçeride hareketlilik yoktu. Sanırım uyumuş olmalı diye düşünerek içeri adımladı. Tae, yatağına uzanmış; elinde telefon, kulağında kulaklıklar ile oyun oynuyordu. Jin gözlerini ona dikerek sordu ''Aşağıya inmedin?''

Tae kulağındaki kulaklıklardan tekini sol eliyle çıkardı ve gözlerini telefondan ayırmadan, oldukça düz sesiyle cevap verdi. ''Oyun oynuyordum.''

Jin duyduğu cevapla kafasını salladı ve pijamalarını almak için dolabına doğru yürüdü. Elindeki mavi pijamalara bakarak banyoya doğru yürüdü. Tae ise bu sırada tekrar kulağına kulaklığı geçirmiş ve tüm dikkatini oyuna vermişti. Jin banyoya girdiğinde, kapının bozuk olduğunu hatırladı. Kapı kilitlenmiyordu. Sessiz bir küfür savurdu. Aklına gelen kötü düşünceleri kovmak istercesine kafasını hızla salladı. Tae, içerideyken kapı bu halde olmasına rağmen defalarca duş almıştı. Tae'nin onu izlemiş olma ihtimali bile kalbinin hızla atmasına sebep olmuştu. Kan yüzüne kadar yükselmişti. Sonra kendini çimdikledi. Şu an kesinlikle saçmalıyordu. Güvendiği arkadaşı hakkında bu kadar iğrenç düşünceler aklına doluştuğu için kendinden nefret ediyordu. Hızla eline gelen pijamalarını giydi bir an önce yatağına uzanıp kıvrılmak istiyordu.

Banyodan çıktığında Tae ile kısa bir an göz göze gelmiş fakat gözlerini ışık hızında ondan kaçırmayı becermişti. Tae ise onu dikkatle izliyordu. Takmış olduğu kulaklığı çıkartıp ''Bu yeni moda mı?'' diye düz sesiyle sormuştu.

''Anlamadım.'' Ona bakan gözleri umursamadan yatağına girmek için hazırlanıyordu Seokjin.

''Artık pijamaların etiketlerini dışarıya mı basıyorlar?'' kaşlarını kaldırarak sormuştu sorusunu.

''Hmm? Uyucam Taehyung uğraşma benimle'' demişti Jin yorganını kafasının üstüne kadar çektiği zaman.

Tae ona gülümsedi. Utandığı zaman ne kadar güzel oluyordu Jin. Kulakları kırmızıya dönüşmesi aklını başından alıyordu. Gülümsediğini fark etti Tae. Yeniden aynı odada kalmak ona mutluluk veriyordu. Yeniden aynı havayı solumak onu canlandırmıştı. Geçirdikleri yaklaşık bir aylık uzaklaşmanın acısını Jin uyurken çıkaracaktı. Onu doyasıya seyredecekti. Belki de masum bir öpücük konduracaktı Jin'in eşsiz tenine. Aklına gelenlerle gülümsemesi derinleşti.

Aradan geçen dakikalar sonunda zaten yorgun olan Jin, uykunun kollarına teslim etmişti kendini. Tae onun uyuduğunu derinleşen nefesinden anlamıştı. Jin'in nefesini dinlemek bile ona huzur veriyordu. Jin yüzündeki yorganı çekerek Tae'den tarafa dönmüştü. Dönerken omzu ve göğsü açıkta kalmıştı. Havaların soğumaya başlamasıyla odaları da soğumaya başlamıştı. Daha ısıtmaya başlamamışlardı. Tae ona dönen yüz ile gözünü telefondan ayırdı. Kusursuz yüzü incelemeye başladı. Jin'in yastığa yayılan saçlarını gördü. Kapanan gözlerindeki kirpiklere baktı. Jin, fark etmeden gözlerine; kirpiklerinden oluşan parmaklıklarla hapsetmemiş miydi zaten Tae'yi. Yüzünün yarısı yastıkla kapanmıştı. Diğer yarısını sergiliyordu Tae'ye. Tae'nin gözleri hafif aralanan dolgun pembe dudaklara kaydı. Kadifemsi görünen dudaklara hiç dokunamamayı düşündü. Belki de hiçbir zaman dokunamayacaktı. Sadece izlemekle yetinecekti belki de. Elinden geleni yapmaya hazırdı ama Jin ona kalbini açmadığı sürece ne kadar çabalarsa çabalasın boşuna olacaktı. Emeğinin boşa çıkmasından korktu Taehyung. Ama sonu ne olacaksa olsun; deneyecekti. Bir kere bile olsa Jin'in ellerinden tutmayı deneyecekti. O anın verecek olduğu huzur doldu yine yüzüne. Hafifçe, ses çıkarmadan kendi yatağından kalktı. Jin'e doğru eğilip, karışan saçlarını uzun ince parmaklarıyla düzeltti. Parmak uçlarını gözünün hemen altına dokundurdu. Acıtmaktan korkarcasına narindi ki dokunuşları; Jin derin bir nefes aldı. Tae elini çekmeden gülümsemişti. Biraz hasret giderdikten sonra, yorganı alıp üzerini örttü Jin'in. Odanın kapısını yine sessizce açtı ve aşağıya indi.

Hobi ve Yoongi alışverişten dönmüş; Kook alınan malzemeleri dolaba yerleştirirken Hobi ise yemekle uğraşıyordu. Mutfak oldukça karışık görünüyordu. Namjoon, Hobi'nin işine karışıyor; karıştığı gibi berbat da ediyordu. En son dokunduğu tencerenin kapağı elinde kalınca Hobi, sessiz ama sinirli sesiyle konuştu ''Çabuk elindekileri bırak ve mutfağı terk et Namjoon.'' Dediğinde Namjoon dudaklarını büzerek televizyonun karşısına oturdu. Kumanda elinde amaçsızca kanallarda dolanıyordu.

''Yardıma ihtiyacınız var mı?'' diye sorduğunda Tae, ''Ohh!! Çok iyi olur.'' Dediğinde Kookie poşetlerle boğuşuyordu.

Jimin ve Yoongi birer koltuğa uzanmışlar uyumakla meşguldü. Sonra Yoongi'nin uyumaktan pürüzlü çıkan sesiyle konuşması duyuldu. ''Yahh!! Sen onu oradan gönderdin, burada da benim canımı sıkıyor.'' Dediğinde karnına kumanda yemişti. ''Beni sığdıramadınız bir lobiye yazıklar olsun.'' Demişti sitemle. Jimin, onun sitemli çıkan sesine gülümsemişti. ''Yaah!! Uyumuyor musun sen?'' dediğinde Jimin, çoktan kollarını Namjoon'a açmıştı. ''Gel benim biricik arkadaşım. Biricik arkadaşının güvenli kollarına gel.''

''Geleyim de sevgili Kookien beni uykumda boğsun demi. Hiç o toplara giremem.'' Dedi Namjoon. Kookie'nin gülümsemesi duyulmuştu. ''Yaahh!! Sizi kıskanacak değilim heralde. Saçmalama istersen.'' Dediğinde yüksek sesiyle bağırmıştı. Tae, Jungkook'un kafasına geçirmişti bir tane ''Sessiz olsana! Jin uyuyor, uyanmasın.'' Demişti fısıldayarak. Kook ise sinsice gülümsüyordu. Tae ne de güzel seviyordu Jin'i.

Jimin, Tae'ye göz devirdikten sonra ''Seni şu kocaman yurda sığdıramadılar. Eve nasıl sığdıracaklar merak ediyorum.'' Demişti.

Tae, soğan doğramaktan gözleri yanan Hobi'nin yanına gelmiş ''Ne evinden bahsediyor bu?'' demişti.

''Aa, sen yukarıda olduğun için duyamadın. Yahh!! Gözlerim çok yanıyor. Şunu küçük küçük keser misin? Gözlerim kör olacak devam edersem.'' Dedi bıçağı Tae'ye uzatırken. Gözlerini bol suyla yıkadıktan sonra yüzünü kurularken devam etti ''Eve çıkıyoruz. Geldik dolabı bi açtık, erzaklar toz olmuş. Tek eve çıkalım diye konuştuk.'' Tae'nin gözlerine soğan kaçmaya başlamıştı. Tek gözünü kapatırken sordu ''Para işini nasıl yapcaz? Hadi tutalım diyince tutulmuyor ki ev. Ne vercez adamlara? Para yerine türkü mü söylesek?'' dediğinde gülüyordu. Gülüşüne Kookie de eşlik etmişti. ''Ben çalayım, sen söyle, Hobi dans etsin.'' Dediğinde Hobi ve Tae'nin gülüşleri yükselmişti.

Yemek hazırlandığında Tae tam yukarıya Jin'i uyandırmak için gidiyordu ki Jimin onu durdurdu. ''Onu beklememize gerek yokmuş uyuyacakmış.'' Dediğinde kaşığındaki yemeği üflüyordu. Tae omuzlarını silkerek yerine oturdu. Aklında Jin'in uzun zamandır iştahla yemek yemediğini fark etmişti. ''Karnı tok muymuş? Ne zaman yemiş ki?'' demişti merakla Tae.

''Sabah beraber yedik işte. Bir kruvasan yedi sadece.'' Dediğinde Kook da endişelenmeye başlamıştı.

''Saat akşamın 10'u oldu. Sabah 8'de yaptık kahvaltıyı. 14 saattir bir kruvasanla mı duruyor?'' demişti Tae yeniden.

''Bir de papatya çayı içti.'' Dedi Namjoon. Kook masadan kalktı ve onu uyandıracağını söyleyerek çıktı merdivenlerden.

Jin yine yorganı boğazına kadar çekmiş uyuyordu. Kook, Jin'e doğru eğilip ''Biliyorum, kızacaksın ama bir şeyler yemen gerekiyor. Kalk hadi.''

Jin hiddetle çıkardı kollarını dışarıya ''Ufff aç değilim demiştim dimi.''

''Ne demek aç değilsin ya? Saat kaç farkında mısın? Kaç saattir bir şey yemiyorsun.''

Jin sinirle arkasını döndü. Biraz önce dışarıya çıkardığı kollarıyla yorganı tutarak kafasına kadar örttü. Kook onun bu hareketiyle ayağa kalktı ve ellerini beline koyarak bekledi. Hala hareketlilik yoktu. ''Peki o zaman ben aşağıya iniyorum. Seni uyandırması için Taetae'yi yolluyorum.'' Diyerek arkasına dönüp odadan çıkmıştı. Jin duyduğu isimle yeniden gerildiğini hissetti. Kalkmaktan başka çaresi kalmamıştı. Yorganı hışımla açtı ve kemikli parmaklarını saçlarında dolaştırdı. Sinirle ayağa kalktı ve merdivenlerden inmeye başladı. Kook onu gördüğünde zafer kazanmış edasıyla gülümsüyordu masada.


Jin masadaki yerini almıştı yanında önünde kim vardı, şişen gözleri bunu görmesini engelliyordu. Elini masaya koymuş. Başını da dayamıştı. Yanında onu dürten kişiye döndü. Taehyung'u gülümserken görmeyi beklemiyordu. Şaşırsa da tepki vermemeye çalışmıştı. Ne olursa olsun diğerlerinin yanında iyi geçineceklerdi. Ellerini teslim oluyorum der gibi hava kaldırdı ve ''Peki yiyorum.'' Demişti.

Birkaç lokma aldıktan sonra ayağa kalktı ve ''Yediğimi hepiniz gördünüz dimi? O zaman yeniden sıcak yatağıma dönüyorum.'' Dediğinde yanaklarını şişirip arkasına dönmüştü. Fakat döndüğünde arkasından gelen kahkahalar onu yerine sabitlemişti. Büyüttüğü gözleriyle arkasına döndü. Yoongi ''Jin kıçından beyaz kağıtlar fışkırıyor.'' Demişti. Gülmekten kaybolmuş Yoongi'nin gözlerini göremiyordu bile Jin. Ama çok iyi duymuştu. İçinden fısıltı ile küfretti kendine. ''Kahretsin, Taehyung yüzünden pijamamı ters giydiğime inanamıyorum.''

Continue Reading

You'll Also Like

3.9K 357 6
Jungkook: seni seviyorum fakir olmasına rağmen her gün muzlu süt hediye alan liseli Jimin Çevrimdışı
177K 16.2K 40
"Ölümümden sonra Park Sürüsü'nün baş alfası olabilmen için sana tek bir şart sunuyorum, Chanyeol. Byun Baekhyun'u bul ve onu sürümüze kat." #1 in Exo...
61.8K 8.3K 55
"O, alevlerini söndüremeyen karanlık bir şehirdi." başlangıç: 06/03/23 bitiş: 04/08/23
3K 167 11
Öyle ayarsız ki seni sevmelerim; kokunla sevişip, dudaklarınla uyumak, sesine sarılıp, saçlarınla konuşmak istiyorum olur olmadık saatlerde. Sonra di...