FRIENDS🦋🍀🌈

By tjsunnyday

159K 10K 6.6K

Onlar kimsenin birbirine yakın olmadığı kadar yakın olan arkadaşlardı. Ya da öyle sanıyorlardı. Birbirlerine... More

TANITIM
BAŞLANGIÇ
1.bölüm
2.bölüm
3.bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.bölüm
7.bölüm
8.bölüm
10.bölüm
11.bölüm
12.bölüm
13.bölüm
14.bölüm
15.bölüm
16.bölüm
17.bölüm
18.bölüm
19.bölüm
20.bölüm
21.bölüm
22.bölüm
23.bölüm
24.bölüm
25. bölüm
26. bölüm
27.bölüm
28. bölüm
29.bölüm
30.bölüm
31.bölüm
32.bölüm
33.bölüm
34.bölüm
35.bölüm
36.bölüm
37. bölüm
38.bölüm
39.bölüm
40.bölüm
41.bölüm
42.bölüm
43.bölüm
44.bölüm
45.bölüm
46.bölüm
47.bölüm
48.bölüm
49. bölüm
50.bölüm
51.bölüm
52.bölüm
53.bölüm
54.bölüm
Bölüm Değil..
55.bölüm
56.bölüm
57.bölüm
58.bölüm
59.bölüm
60.bölüm
61.bölüm
62.bölüm
63.bölüm
64.bölüm
65.bölüm
66.bölüm
67.bölüm
68.bölüm
69.bölüm
70.bölüm
71.bölüm
Bölüm Değil
72.Final

9.bölüm

2.2K 193 64
By tjsunnyday

 ''Pardon ne alanı? Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?'' sabırsız bir şekilde arkadaşlarına sormuştu sorularını Tae. ''Jungkook, sarayın mimarisi ilgileneceğimizi düşünüyordum. Ama ne saray görüyorum ne de araştırılacak başka bir mimari alan. Neler karıştırıyorsunuz?'' diyerek de eklemişti. Sorularına cevap arayan Tae, ikinci bir şok daha yaşamıştı. Namjoon ve Hoseok da kamp alanındaydılar, onları karşısında görmenin verdiği daha koyu bir şaşkınlıkla gözlerini açtı. Hala cevap bekliyordu. Hobi, onu cevapsız bırakmamak adına ''Tae, normal bir kamp yapacağımızı söyleseydik kabul etmezdin, dimi?'' diye sormuştu. ''Tabi ki kabul etmezdim. Benim burada ne işim var? Siz gelseydiniz beni niye sürüklediniz?'' diyerek, kızgın gözlerle Kookie'ye bakıyordu. Kook, fısıltı ile soryy dedikten sonra Namjoon'un arkasına saklanmıştı. Namjoon ''Beraber eğlenicez işte Taehyung. Ne zamandır birlikte bi şeyler yapmıyoruz.'' demişti.

Yoongi ve Jin arasındaki gerilim daha kısa yaşanmıştı. Yoongi, Jin'e kedi gibi gözlerle bakmış ve o da her zamanki gibi arkadaşına kıyamamıştı. Jin için başkalarının mutluluğu her zaman önde gelirdi. Kendini pek düşünmez, hayatını diğerlerini mutlu etmek için harcardı. Bu yüzden zaten hukuk okumayı tercih etmişti. Avukat tutmak için parası olmayan ama haklı olduğu halde haksız durumda kalan insanlara yardım etmeyi amaçlıyordu.

Kamp yapılacak alana doğru ilerlediler. Yoongi ve Jin önde ilerlerken; birbirlerini görmemişler; Hobi, bu iki grubu nasıl bir araya getireceklerini düşünüyordu. Sonunda kamp alanına ilerleyince, çadırlarını kuracakları uygun alan aramaya başladılar. Jin, büyük gövdeli, geniş yapraklı bir ağaç bulmuştu. Keyifli bir tatil geçirmek istiyordu. Her ne kadar kandırılarak gelmiş olduğu bir tatil olsa da.

Uyurkenuykusugelenler grup ismi Kookie kişisi tarafından kampkampkamp olarak değiştirildi.

Kookie: Yoongi çadırı nereye kurdunuz?

Suga: Ne oldu? Bir gece ansızın basabilir misin? Kkkkkkkk

Hobi: Kim, kimi basıyor bee?

Jimin: Ben Kookie ile aynı çadırda kalmak istemiyorum.

Kookie: Neden? Aynı odada kalırken bir şey yok çadırda kalmak mı sıkıntı oldu?

Jimin: O farklı, bu farklı.

Joonie: Konuyu dağıtmayın!! Nasıl bir araya gelicez biz?

Hobi: Ben çok yorgunum. Zaten gelinceye kadar bunu düşündüm.

Yoongi: Benimde gözümden uyku akıyor. Ben yarın tesadüfi karşılaştıralım.

Jimin: Taetae'nin yumruklarının tadını sanırım tadıcaz.

Kookie: Sana bir tek ben vurabilirim.

Joonie: Ne, ne, ne!!! Sen kimsin ki 😉

Hobi: Kookiieeee!!!

Kookie: Yanlış bir şey demedim. Neyse iyi geceler gençler. Muck muck muck.

Joonie: Artık şu gruba Jin ve Tae'yi alalım.

Bu gece için uyumaya karar veren arkadaşlar, işin zor kısmını yarına bırakmışlardı. Gece oldukça sakin geçmişti. Tae, sanki huzur bulmuş gibiydi. Arkadaşlarına içinden teşekkür etmişti. Çadırda tek başına kalmayı tercih etmişti. Jimin'i, Kookie ile kalmaya ikna etmişti. Çünkü arkadaşına yardım edecekti. Kendi mutlu olamasa bile arkadaşları için mutlu olabilirdi. Yüzüne günler sonra huzurlu bir gülümseme düşmüştü. Gözlerini kapattı. Havanın serinletici soğuğu ona gayet iyi geliyordu. Yaz yavaş yavaş yerini sonbahara bırakmaktaydı. Ağaçların, yapraklarının yere düşerken bıraktığı küçük seslerine, cırcır böceklerinin sesleri karışmaktaydı. Taehyung, huzura kavuştuğunu hissedebiliyordu. Jin'in ne yaptığını düşündü. Acaba uyuyor muydu; yoksa o da kendisi gibi uzanmış kendini mi dinliyordu? Yemek yemiş miydi acaba? Bunlar aklının köşesinde iken, günlerdir çekmediği güzel uykuya kapatmıştı gözlerini.

**

Sabah olmuş orman canlanmıştı. Kampları bugün başlamış gençler yavaş yavaş uyanmaya başlamışlardı. Başlarında bulunan sorumlu hocalar gün içinde neler yapılması gerektiği konusunda toplantıya oturmuşlar, görev dağılımlarını nasıl yapacakları konusunda bir köşede yoğun bir tartışma içine girmişlerdi. Jin, tüm bu olan hareketlikten dolayı uyanmış, kaldığı çadırın fermuarını açmış ve parlak güneşin gözlerini kamaştırmasına izin vermişti. Çadırın dışına çıkan genç uzunca gerinmiş, uyku mahmurluğunu üstünden atmaya çalışıyordu. Tam karşısında duran tanıdık simayla göz göze gelmeleri henüz gerçekleşmişti. Jin tanıdık simayla birlikte dudaklarından isim düştü. Dongmin. Karşısında duran kişi şimdi ona doğru yürümeye başlamıştı. Jin yüzünü buruşturmuştu. Sıkıntıyla nefes verdi. Görmeyi beklediği en son kişi bile değildi o. Olaydan sonra bir kere bir arada bulunmuşlar; Jin, Taehyung adına ondan özür dilemişti. Yaptığının yanlış olduğunu vurgulamıştı. Yüzü utançla kızarmış, arkadaşının yapmış olduğu yanlış davranıştan dolayı yerin dibine girmeyi düşünüyordu. Ama aynı zamanda Dongmin'in kendisine karşı olan hislerini onun ağzından dinlemiş gayet olağan çıkan bir sesle, hislerine karşılık veremem demişti. Kızlardan hoşlandığını ama ona karşı saygı duyduğunu söylemişti. Karşısındaki kişi ona arkadaş bari olalım çağrısına rağmen onu kesin bir dille reddetmeyi seçmişti.

''Bak, karşılaştık yine.'' dedi Dongmin şirin bir suratla. Jin, karşısında duran surata karşılık ifadesiz durmayı seçmiş ''Evet, maalesef karşılaştık.'' demişti.

Çocuk arsızca ''Uyandığında bu kadar güzel olabileceğin aklımın ucundan geçmemişti.'' demişti. Jin her ne kadar güzelliği konusunda egolu davransa da ''Sana özel değil. İzninle.'' deyip yanından yürüyüp geçip gitmişti.

Kolunda hissettiği elle arkasına döndü. İlk önce kolunda duran cansız parmaklara, sonra o parmakların sahibine döndürdü güzel yüzünü ''Bırakmayacak mısın?'' kaşlarını kaldırarak sorduğu soruyu yine yüzünde eksilmeyen ifade ile Dongmin cevapladı ''Pek niyetim yok aslına bakarsan. Benden niye kaçıyorsun?'' Jin kolunu çocuktan kurtarmış ''Senden kaçmaya çalıştığım falan yok ama bir yerden sonra gerçekten sıkıyorsun. Sadece arkanı dönüp gidemez misin?'' diye sormuştu. Çocuk suratsız bir şekilde ''Hayır sanmıyorum. Arkamı dönüp gidemeyeceğim kadar güzelsin Seokjin.'' demişti. Jin derin bir nefes alarak ''Bu yaptıklarınla giderek Taehyung'a hak vermeye başlıyorum. O da benim gibi senin karşında sabırsız hissetmiş olmalı.'' Dedi. Kollarını göğsünde birleştirmiş, artık arsız çocuğun yanından gitmesini diliyordu. Çocuk pes ediyorum şeklinde ellerini havaya kaldırdı ve yanından geçip gitti.

Jin, aldığı rahat bir nefesle kamp yaptıkları alanda lavaboları aramaya başlamıştı. Bulduğu bir lavaboya girerek elini yüzünü yıkadı. Çadırdan çıkarken yanına aldığı havlu ile elini yüzünü kurularken tanıdık bir koku duymuştu. Arkasına döndüğünde kendisini şaşkınlıkla izleyen, iki koca göz görmüştü. Karşısındaki kişi gibi Jin de gözlerini kocaman açarak, açıklama bekler bir hal almıştı. Cesaretini toplayıp konuşmaya başlayan karşısında duran Taehyung olmuştu.

''Senin burada ne işin var? Diğerleri gibi planın içinde misin? Ya da bunların hepsini sen mi ayarladın?'' demişti. Jin derin bir nefes alarak, aklındaki soru işaretlerine cevap aramaya koyulmuştu.

''Aynı soruyu ben sana soracaktım. Asıl senin burada ne işin var?'' demişti. Karşısında duran Tae'den cevap alamayan Jin tekrar konuştu. ''Ayrıca diğerleri derken, kimler burada?''

Tae, şaşkınlıktan kurumuş dudaklarını yalayıp ''Neyden bahsediyorsun sen? Benim burada olacağımı bilmiyor muydun? Bu da planınızın bir parçası mı? Böyle tuvalet köşelerinde karşılaşmak falan.'' diye sormuştu. Jin, onun yüzüne alık alık bakarken; günler sonra ilk konuşmamız böyle mi olmalıydı? diye soruyordu kendine.

''Tanrı aşkına ne planından bahsediyorsun sen Taehyung? Benim hiçbir şeyden haberim yok. Buraya Yoongi ile birlikte geldim. Ayrıca neden plana ihtiyaç duyacakmışım pardon da ben?'' Taehyung, Jin'in de kendisi gibi habersiz olduğunu idrak etmeye başlamıştı. Jin'in yanından geçerek lavaboya yürüdü ve o da elini yüzünü yıkadı. Jin'in elinki havluyu alarak kurulandıktan sonra ''Sanırım ikimizin de güzel bir açıklamaya ihtiyacı var.'' dedi.

İkili, garip ortamdan kurtulduktan sonra diğerlerinin yanına gitmeye başlamışlardı. Taehyung, kendine hayret etmişti. Günler geçse bile, Jin'in yanında olmak onu heyecanlandırıyordu. Böyle heyecanlandırması kesinlikle normal değildi. Tamam kendisine onu sevmeyi bırakması adına telkinler veriyordu ama bu şekilde hala onun yanında heyecanlanmak onu sinirlendiriyordu. Aşk itirafını yaptıktan sonra karşısındaki gençten ne şekilde olursa olsun bir tepki almayı beklemiş ama Jin onu bir duvar gibi görmezden gelmişti. Bu güne kadar da öyle görmeye devam ediyordu. Taehyung, onun gözünde görünmez bir kişilik haline gelmişti sanki ve bu onun canını fazlasıyla yakıyordu. Her canı yandığında aşkını bırak, arkadaşını dahi kaybettiğinin farkına varıyordu.

İkisi de sessiz ve düşünceler içinde diğerlerinin yanına varmışlardı. Kendi hallerinde olmaları, onları biraz olsun gülümsetmeye yetmişti. Jin sesli bir şekilde öksürür gibi yaptığında, ona dönen gözler bir anda kalakalmıştı. Elleri birbirine karışmış kişiler şimdiden verecek cevap araya başlamışlardı. İlk önce şoku atlatan Kookie olmuş, Taehyung'un ona attığı öldürücü bakışlara rağmen koşarak hyunguna sarılmıştı. Ona sarılmayalı uzun zaman olmuştu. Biraz olsun kendisine uygulanacak siniri en aza indirgemeye çalışıyordu. ''Hyung, seni çok özledim.''

Jin kendisine koşan, her ne kadar aynı yaşta olsalar dahi kendisini onun abisi olarak gördüğünü biliyordu, Kookie'ye sarıldı. Kollarını ayırmadan konuşmayı tercih etmişti. ''Bana bir açıklama borçlu olduğu düşünüyorum Kookie.'' demişti. Kookie, Sorulan soruya rağmen Jin'in ne kadar zayıfladığını düşünüyordu. Geniş omuzlarına rağmen ince olan beli daha da incelmişti sanki. ''Hyung, senin bu kadar kilo kaybettiğini bilmiyordum.'' Demişti gözleri dolu dolu bakarken.

Jin, kendini saran kollardan kurtulup diğerlerinin yanına doğru yürüdü ve ''Şu an ki problem benim kilo vermem değil. Sizin burada ne işiniz var ve neden bizim bundan haberimiz yok?'' diye sormuştu. Gözlerini tek tek diğerlerinin üzerinde dolaştırarak. Hobi sorusuna rağmen ''Jin, benim sevgilim nerede? Hala uyuyor olamaz dimi?'' diyerek konu geçişi yapmaya başlıyordu. Tabi ki Yoongi'nin hala uyuduğunu biliyordu. Onu bu saatte uyandırmak için ya çok aptal olmak lazımdı ya da dünyanın sonunun gelmesi lazımdı.

Tae, Jin'in kilo kaybedip kaybetmediği incelerken bulmuştu kendini. Fark edememişti onun kilo kaybını. Her ne kadar Kookie'nin, Jimin'den hoşlandığını bilse de Jin'e karşı bu kadar dikkatli olması onun sinirlerini zorlamıştı. Sonrasında konuşulanlara gözlerini devirerek konuştu. ''Buraya sizden açıklama duymak için geldim. Bundan başka bir şey duymak istemiyorum. Hemen bize neler döndüğünü anlatın.'' Dedi sert ve kalın sesiyle.

Jimin, Tae'nin ses tonundan korkmuş olacak ki yerine sinmişti. Namjoon, Jimin'e bakarak bu işte yalnız olduğunu fark etti ve söze girdi. ''Tamam. İstediğiniz açıklamayı yapacağım ama biriniz sözümü keserse anında sonlandırırım.'' Demişti. Çünkü biliyordu ki, eğer olanları bir çırpıda anlatmazsa daha çok sinirleneceklerdi. Hala sakin kalabiliyorlarken konuşmak en iyisiydi. Tae ve Jin kafalarıyla onu onayladıktan sonra devam etti. ''Bakın sizin bu haliniz bizi endişelendirdiği için böyle bir yol seçtik. İkinizin de birbirinizden haberi yok. Bunda hem fikir olalım. Aynı evin içinde en son ne zaman yedimiz birlikte oturduk hatırlıyor musunuz? Mesela ben hatırlamıyorum. Ne zaman en son içten güldük peki? Ben bunu da hatırlamıyorum. Aynı sofrada yemek yemek peki? Bunu da hatırlamıyorum. Aranızda olanlar oldu, geçen geçmedi ama. Biz sizin bu halinizi istemiyorduk artık ve kendimizce sizi bir araya getirip aranızdaki soruları çözün istedik. Ki sizi birbiriniz ile aynı ortama getirmek çok zordu. Birkaç kere denedik ama biriniz mutlaka kaçtı. Gerek Jin, gerek Tae. Neyse konumuz bu değil. Sizi oyuna getirdik. Tamam kabul ediyoruz ama kötü bir niyetimizin olmadığını da biliyorsunuz. Biz bir aileyiz ve aile içinde yaşanılanlar aile içinde çözülmeli. Siz çözmediniz; bizde çözmeniz için size ortam sunduk. Bize teşekkür etmenize gerek yok. Sadece iyi olun; bizim tek dileğimiz bu. Buyurun meydan sizin.'' Diyerek uzun konuşmasına sonlandırdı.

Jin, Namjoon'un konuşmasına rağmen gözlerini devirmişti. Yine bir şey söylememeyi tercih etmişti. Onun, ses çıkarmaması Tae'yi yine sinirlendirmişti. Kendi kendine bu çocuk nasıl avukat olacak diye düşünmeden edememişti. Tae ''Tamam neyse olan olmuş. Bu saatten sonra geri dönemeyeceğimiz için yapacak bir şey yok. Katlanacağız artık.'' demiş ve çadırına girmişti. Jin, Tae'nin arkasından bakakalmıştı. Tae'nin söyledikleri, kulaklarında yankılanıyordu. Katlanacak olması, yapacak bir şeyinin olmaması, mecbur olması vesaire. Onu gerçekten kırmış olmalıydı ki Tae, gerçekten bu sözleri sarf edebiliyordu. Tae, sinirlendiği zaman gözü hiçbir şeyi görmezdi, kulakları duymazdı söylediği sözleri. Her zaman sabretmeyi denemiş ama yine sabredememişti, aynı şimdi olduğu gibi. Jin, Tae'nin arkasından bakmış, derince bir nefes almıştı.

Jin çadırına doğru yürüdü. Arkadaşından dün geceden beridir haber alamıyordu. Hala uyuyor olma düşüncesi ile arkadaşının çadırına girmişti. İçeride gördüğü manzara ile ağzından upss kaçtı. ''Çok özür dilerim çocuklar, hiçbir şey olmamış gibi devam edin.'' Dedi ve hızlıca dışarı çıktı. Hobi, o konuşmanın ardından hangi ara kaçıp buraya gelmiş, sevgilisini uyandırma bahanesiyle hayat öpücüğü veriyordu ki. Jin, bu durumdan kendini suçlamıştı tabi ki yine. Yoongi, kendisi yüzünden odasından ayrılmıştı. Bu sebeple sevgilisinden ayrı kalmak zorunda kalmıştı. Hobi de aynı şekilde sevgilisine hasret kalmış olmalıydı. Yaşadıkları olay yüzünden diğerlerinin de düzeni bozulmuştu. Jin tüm bunların farkındaydı ve bu küskünlüğe son vermek adına adım atmak için karar almıştı.

Gençler tam olarak uyanmışlar ve kahvaltı için çalışmalara başlamışlardı. Kahvaltı sofrasının hazırlanması ile herkes kendi grubuyla birlikte masalarda oturuşlar, derin bir sohbet içine girmişlerdi yine. Kookie, iştahla yemeğini yiyordu. Birden boğazına bir şey takılmasıyla öksürük krizine girmişti. Sağında ve solunda oturan Jin ve Jimin hemen endişe ile ayağa kalkmışlar biri su doldurmaya çalışıyor diğeri ise Kookie'nin sırtına vuruyordu. Tae, sinirinin yeniden suratına çıkmasına izin vermişti. Ne kadar uzak durmaya çalışırsa çalışsın Jin'i herkesten, her şeyden kıskanır olmuştu ve yaşanılan ayrılığa rağmen bu değişmemişti. Kendine siniri kat kat büyüyordu ki masadan kalkmayı tercih etti. Masadan kalktıktan sonra arkasından duyduğu ses ile yerinde durdu. Jin ''Ben kalkıyorum Taehyung, sen rahatça yemeğini ye. Sonra biraz konuşalım olur mu?'' demişti. Tae bir süre arkasına dönmedi. Jin'in konuşma isteği onu heyecanlandırmıştı. Ne konuşacakları konusunda deli bir merak içine girmişti. Arkasına tamam olur demek için döndüğünde Jin'i yerinde bulamadı. Çoktan gitmişti. Tae'ye cevap verme hakkı bile tanımamıştı. Tae, yerine geçti ve yapılacak olan konuşmayı beklemeye başladı.

Kahvaltı faslı bittikten sonra, sorumlu öğretmenler yapılacak olan etkinlikler hakkında bilgi vermeye başlamışlardı. İsteyenlerin dağ tırmanışı yapabileceği gibi isteyenler ise doğa yürüyüşü yapabileceklerdi. Etkinliklere katılmak gibi zorunluluklar yoktu. Kookie, Tae'nin kulağına eğilerek ''Biz burda kalalım. Hatta Jimin'i de ikna edelim. Sonra itiraf için ortam hazırlarız.'' Demişti gülen suratıyla. Tae, arkadaşı için güzel bir şey yapmaktan mutlu olacaktı. Arkadaşlarının mutluluğu için gerekli olan yardımı yapmaya hazırdı. Jimin, Kookie'yi uzun zaman boyunca sevmiş ve bu sevgiye emek vermişti. Taehyung nihayet arkadaşım emeğinin karşılığını alacak diye düşünmüştü. Birden aklına kendi aşkı geldi. Jin onu sever miydi? Onu istediği gibi ister miydi? Bunlar onun için hep merak konusu olmuştu. Ama o gün bir cevap bile alamamıştı. En çok da bu koymuştu ona. Kafasını hızla sallayarak kafasındaki düşüncelerden kurtulmaya çalıştı. ''Tamam ne gerekiyorsa ben yapmaya hazırım.'' Dedi arkadaşının omzuna koluna atarak.

Etkinlik için kayıtlar başlamıştı. Yoongi, Namjoon ve sevgilisinin ısrarları ile dağ tırmanışına yazılmıştı. Zaten yolun yarısına bile gelmeden yorulacaktı. Ne diye onu da yanlarında sürüklüyorlardı ki? İsyan bayrağını çekmiş ve ağacın altında oturan Jin'e yardım çağrıları göndermeye başlamıştı. Jin, ne kadar biricik arkadaşının yardımına ihtiyacı olduğunu bilse de hem ona müstahak olması için hem de sevgilisi ile zaman geçirmesi için yardım etmemeyi tercih etmişti. Namjoon'a ''Sen benimle beraber yürüyüşe gelsen olmaz mı?'' diye sormuştu Jin. Ama Joonie'den olumsuz cevap almıştı. Çünkü zirvede çekmek istediği bir sürü fotoğraf vardı.

Jin ise tek başına yürüyüşe katılmıştı. Zaten her zaman yürümeyi seven biri olmuştu. Yalnız kalmak ve aklındaki cümleleri toplamak ona iyi gelecekti. Akşam yapmayı planladığı konuşma, omuzlarına oldukça fazla bir yük bindirmişti. Sanki konunun altında ezilecek gibiydi. Bu yürüyüş ona kesinlikle iyi gelecekti.

Herkes etkinliğine başlamış ve ortam biraz olsun sakinleşmeye başlamıştı. Kamp alanında kalan öğrenciler kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Jungkook ve Tae ise Jimin'e hazırlanacak sürpriz için gerekli ortamı sağlamak için uğraşıyorlardı. Jimin'i, kamp alanının az aşağısında kalan markete yollamışlardı. Tae, gözleriyle etrafı tararken oldukça güzel bir alan bulmuştu. Sık ağaçlarla çevrili ormanın derinliklerinde ortada kalan bir hazine gibiydi. Yanında usulca akan bir dere vardı. Ağaçların dökülmüş yaprakları ortadaki alanda buluşmuş sanki şenlik yapıyorlardı. Tae, karşısında duran sıcak renkler ile büyülenmişti. Derenin yanında bulunan irili ufaklı kayalar, sanki oraya itina ile yerleştirilmiş gibiydi. Tae, bir kayanın üzerine çıkarak derenin kıvrımlarına bakmıştı. Dere, aşağıya kıvrıla kıvrıla iniyor ve gittikçe ivme kazanıyordu. Tae, derenin akan suyuna kulak vermiş, huzuru dinliyordu. Kookie'nin adını seslenmesi ile kendine gelen Tae, yerini arkadaşına belli etmişti. Kookie de alana girdiğinde gördüğü güzellik karşısında büyülenmişti. Kocaman gözleriyle etrafı taramış ve yüzüne büyük bir gülümseme oturtmuştu. Burası kesinlikle Jimin'e çok yakışacak diye düşündü.

Tae ve Kook, Jimin gelmeden bu alanı süslemeye koyulmuşlardı. Kook, şehir merkezinden almış olduğu sarı ve kırmızı ışıkları ağaç dallarına astı. Ormana zarar vermek istemediği için pilli mumlardan almıştı. Onları da bir yuvarlak haline getirdi. Taehyung, Jimin'i yürütecekleri yolu kuru yapraklar ile süslemişti. Etkinlikten dönen arkadaşlarını ayartıp bu alana getirecekler ve ağaçların arkasına saklanmalarını isteyeceklerdi. Kook teklifi yaptığı zaman konfetiler patlatılacaktı. Kook, Jimin'nin kesinlikle büyüleneceğini biliyordu.

*JİMİN*

Ellerimde poşetler ile geri döndüğümde, Tae ve Jungkook'un birbirlerine çok yakın olduklarını görmüştüm. Buraya geldiğimizden bu yana çok yakın olduklarını düşünmüştüm. Aralarından su sızmıyordu ve sürekli fısıltıyla konuşuyorlardı. Birazcık kıskandığımı hissetmiştim. Taehyung'un, Jin'e aşık olduğu biliyordum. Sonuçta hisleri değişmiş olamazdı değil mi? Düşünceler arasında onların oturmuş olduğu ahşap masaya ilerledim.

''Çok yoruldum. Alacağınız olsun beni tek başıma aşağıya kadar yordunuz yaa.'' Diyerek dikkati üzerime almıştım. Kook, beni görünce hemen yanıma koştu ve elimdeki poşetleri aldı. Bana karşı son zamanlarda oldukça kibarlaşmıştı. Aklıma başka düşünceler geliyordu ama ihtimal vermiyordum. Sonuçta kızlardan hoşlanıyordu. Bunu her zaman Jin'den uzaklaşmasına yormuştum. Jin'in olmadığı zamanlarda onda oluşan boşluğu ben dolduruyor olabilirdim dimi?

''Ama bak ne iyi oldu. Şimdi bol bol atıştırmalığımız var.'' Dedi Tae. Ona göz devirerek ''Sen de gelseydin daha fazla atıştırmalık alabilirdik.'' Dedim. Kook söze girip ''Ben istemedim onun seninle gelmesini, bizim işimiz vardı. Anlarsın yaa.'' Diyerek göz kırpmıştı bana Kookie. ''Zaten bu aralar aranızdan su sızmıyor. Hadi bakalım çıkar kokusu.'' Diyerek Tae'nin yanına oturdum. Tae koluma girip başını omzuma yasladı. Çok yorgun görünüyordu. Aklının akşamki yapılacak konuşmada olduğunu biliyordum. Jin gibi o da çok yıpranmıştı. Eskisi kadar, güzel kare gülüşünü bahşetmiyordu bizlere. Alışık olduğumuz garip davranışlarını sergilemiyordu. Derin bir iç çekerek saçını okşadım. Gözlerimi Kookie'ye çevirdiğimde anlamlandıramadığım bakışla karşılaştım. Hadi canım Tae'yi benden kıskanıyor olamazdı değil mi? Delici bakışlarını üzerimde hissettiğimde istemsiz olarak elim kucağıma düşmüştü. Hadi ama biz arkadaşız birbirimizi kıskanmak da neyin nesi. Sanki biraz önce kıskanan ben değilmişim gibi.

Akşam olmaya başladığında etkinlik takımları birer birer gelmeye başlamıştı. Yoongi, gerçekten aşırı derecede yorulmuş görünüyordu. Hobi ise karşılaştıkları olayları heyecanlı bir şekilde Tae'ye anlatıyordu. O kadar heyecanlı görünüyordu ki yarın olursa dağ tırmanışı katılmaya karar vermiştim. Namjoon ve Kook kenarda oturmuşlar ciddi bir konu hakkında konuşuyorlardı. Kook ve ciddi olmak aklımın sınırlarını zorluyor ama neyse. Kaşları çatılmış bir şekilde ciddiyetle Joonie'yi dinliyordu. Tanrım bu çocuk her haliyle nasıl bu kadar yakışıklı olabiliyor ki? Onun etrafına çekilmemek imkansız gibi bir şey. Aklıma gelenler ile hızla başımı salladım ve etrafta göz gezdirmeye başladım. Yürüyüş takımı da gelmişe benziyordu ama Jin'i göremiyordum. ''Jin nerede?'' Tae dikkatini Hobi'den çekip bana döndürdüğünde omuz silktim ve onun da benim gibi gözleriyle etrafı taradığını gördüm. ''Gelmiş olmalıydı. Diğerleri geldi.'' Dedi Yoongi. ''Ben bir çadırına bakayım yorulmuş olmalı, uyuyordur belki.'' Dedi Joonie. Meraklanmıştım. Sonuçta kafası hala karışık olmalıydı. Düşünceli olduğu zaman kendini yollara verir, nereye gittiğini umursamadan yürürdü. Kaybolmuş olamazdı değil mi? Aklıma gelen olumsuz düşünceleri aklımdan atarak Joonie ile onun çadırına yürümeye başladım. Çadırında hareketlilik vardı. Derin bir oh çektikten sonra çadırından çıktığını gördüm. ''Yahh!! İlk önce geldiğini haber veremez miydin?'' diye sitemle sordum. ''Geldim, söyledim ve çadıra döndüm.'' Dedi. ''Öyle mi? Seni görmedik ama.'' Dedi Namjoon. ''Olabilir hepiniz başka şeylerle uğraşıyordunuz. Neyse önemli değil zaten. Açık hava beni acayip acıktırdı. Yemek yiyelim.'' Dediğinde elini omzuma atmıştı.

Yemek faslı bittikten sonra hepsi birer birer kaybolmaya başlamışlardı. Masada Kook ile yalnız kalmıştı. Elleriyle oynuyor ve stresli görünüyordu. ''İyi misin?'' diye sorduğumda o güzel gözlerini kocaman açarak ''Sorun yok. Birazdan çok daha iyi olacağım.'' Diye cevaplamıştı beni. Kafamı sallamakla yetindim. Bu da ne demek oluyordu ki?

''Jimin, hadi kalk sana bir şey göstermek istiyorum.'' Dediğinde anlamsız gözlerle ona bakmıştım. Ayağa kalktı ve yanıma geldi. Kolumdan tutarak beni ayağa kaldırdı. Gözleri çok farklı bakıyordu. Gözlerinde kaybolmayı diledim. Saatlerce bakabilirdim gözlerine ama izin vermedi ve o önde ben arkada yürümeye başladık. Ormanın derinliklerine yürüyorduk ve benim kalbim hiç atmadığı kadar hızlanmaya başlamıştı. Korkuyla karışık heyecanlanmaydı. Bir yandan korkuyor ve adımlarımı ona yetiştirmeye çalışıyordum. Etraf oldukça kararmaya başlamıştı ve ben bir şey göremiyordum. Taşlara takılmamak için adımlarımı büyük atmaya başlamıştım.

Ne kadar yürüdüğümüzü bilmeden durmuştuk sonunda Kookie, tam karşıma geçmiş ve ellerimi tutmuştu. Dolunayın verdiği az ışıkla yüzünü zor seçebiliyordum. Bir anda arkam birini hissettim ve gözlerim bir anda karardı. Bana çok büyük bir şaka yapılacaktı ve ben buraya kendi ayağımla gelmiştim. Gözlerimin üzerinde hissettiğim kemikli eller beni rahatlatsa da korkudan konuşamıyordum. Ellerimdeki Kookie'nin elleri kaybolmuştu ve benden uzaklaşmaya başlamıştı. Uzaklaştığını ayağının altındaki ezilen kuru yapraklardan anlıyordum. Ağzımı açtığımda dökülen kelimeler ''Taehyung, seni pislik. Ellerini çek yüzümden.'' Olmuştu. Ben önde o arkada elleri hala gözlerimde, beni yönlendirerek yürütüyordu. ''Jimin, dikkat et. Önünde kocaman bir taş var.'' Dediğinde gözlerimi açmıştı.

Gördüğüm manzara ile dilim tutulmuştu. İlk önce tam önünde durduğum kuru yapraklardan oluşan yola baktım. Cılız ışıklandırmada bile ateş kızılı gibi parlıyorlardı. Gün ışığında ne kadar güzel olabileceğini düşündüm. Yolun üzerinden yürümeye başlamıştım. Karşımda duran ve beni sabırla bekleyen çocuğa doğru yürümeye başlamıştı. Gözlerimi ondan çekemedim. Gözlerinin içini görüyordum sanki ve bu çok hoşuma gitmişti. Kafamı kaldırıp etrafta göz gezdirdiğimde ağaçların üzerindeki ışıkları fark ettim. Hafif rüzgarla ışıklar dans ediyordu. Işıkların gölgesi Jungkook'un yüzüne düşmüştü. Bir yüz nasıl daha da güzel olabilir demiştim içimden. Tam önünde durduğumda, gözlerime bakmaya devam ediyordu. Açıklamaya bile gerek yoktu. Gözleri konuşurdu benimle. Bana çok şey anlatırdı. Ağlamamak için zor tuttuğum gözler ile ona baktığımda ban gülümsemişti. Ellerimi tuttuğunda onunda benim gibi olduğuna emin olmuştum. Elleri titriyordu. Gözümden bir damla süzüldü yanağıma. Elini, elimden çekip göz yaşıma getirdi. Narince sildi. Ve konuşmaya başladı.

''Gözlerinden akan yaş olmak isterdim. Beni tutana kadar orada olmak isterdim. Gözlerine onun kadar yakın olmak isterdim. Sen benim hayatımda gördüğüm en güzel gözlere sahipsin. Ben o güzel gözlerin sahibi olmak istiyorum. Sana benden başka kimse bakmasın. Gözlerine, gözlerimden başka hiçbir şey değmesin. Ellerini tutmanın bu kadar güzel olduğunu bilmezdim. Senden önce gülmenin bu kadar güzel olduğunu bilmezdim. Sen güldüğünde gönlümde açan güller o kadar güzel kokuyorlar ki daha önce duyduğum kokuları unuttum. Ben seninle var oldum. Sensiz yok olurum. Beni yanına al, benden başka kimse tutmasın ellerini, kimse değmesin gözlerine olur mu?'' duyduğum kelimelerle havalara uçtuğumu fark etmiştim. Zemin ayaklarım altında eziliyordu. Kalbim delicesine atıyordu. Gözlerimden akan mutluluk yaşlarına engel olamıyordum. Söylediği kelimelerle konuşamıyordum. Onun gibi güzel konuşabileceğimi de düşünmüyordum. Bulanık gözlerimle gördüğüm kadarıyla yanaklarını tutum. Bugüne kadar hep hayal ettiğim kiraz dudaklarına, dudaklarımı koydum. Ne yaptığımın farkına varınca geri çekilmek istedim ama bana sarılmıştı ve dudaklarına dudaklarımı mühürlemişti. Hayatımın kesinlikle en güzel anıydı. Bir anda alkış sesleri, konfetiler duydum. Dudaklarımızı ayırdığımızda nefes nefese kalmış ve gülümsüyorduk. O gülümsemesinde kaybolmayı diledim. Sonsuza kadar orada kalmayı.


biraz geç gelen bir bölüm oldu, kusura bakmayın, umarım okurken mutlu olursunuz, keyifli dakikalar<3<3<3<3<3<3<3<3<3<3<<3<3<3

Continue Reading

You'll Also Like

116K 7.9K 39
"Bir bilsen ne kadar zamandır şunun hayalini kurduğumu." Şakağıma doğru bir öpücük daha kondurdu. "Seni doyasıya öpüp koklamayı." Ardından yanağıma i...
530K 47.5K 36
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
70.5K 5.8K 23
nasıl olsa görmez diye düşünen yağmur çözer, barış alper yılmaz'ın mesaj kutusunu not defteri olarak kullanmaya başlar. - hayat beni tekrardan 13 yaş...
8.6K 965 16
kibirli kim seokjini sevmek için zorba kim taehyungun hiç bir nedeni yoktu. ta ki bir kaç sırrı öğrenene kadar. #semetae #ukejin #taejin #taejin-2 07...