Ferfecir (ZOR AŞKLAR SERİSİ...

By _mavipapatyaa_

2.9M 117K 21.4K

Aydeniz.. Annesinin ölümü ile kendini kaybeden babasının, şiddetine maruz kalan, okuduğu üniversiteyi bitirme... More

💜 TANITIM 💜
💜 BÖLÜM 1 💜
💜 BÖLÜM 2 💜
💜 BÖLÜM 3 💜
💜 BÖLÜM 4 💜
💜 BÖLÜM 5 💜
💜 BÖLÜM 7 💜
💜 BÖLÜM 8 💜 MARDİN
💜 BÖLÜM 9 💜
💜 BÖLÜM 10 💜
💜 BÖLÜM 11 💜
💜 BÖLÜM 12 💜
💜 BÖLÜM 13 💜
💜 BÖLÜM 14 💜
💜 BÖLÜM 15 💜
💜 BÖLÜM 16 💜
💜 BÖLÜM 17 💜
💜 BÖLÜM 18 💜
💜 BÖLÜM 19 💜
💜 BÖLÜM 20 💜
💜 BÖLÜM 21 💜
💜 BÖLÜM 22 💜
💜 BÖLÜM 23 💜
💜 BÖLÜM 24 💜
💜 BÖLÜM 25 💜
💜 BÖLÜM 26 💜
💜 BÖLÜM 27 💜
💜 BÖLÜM 28 💜
💜 BÖLÜM 29 💜
💜 BÖLÜM 30 💜
💜 BÖLÜM 31 💜
💜 BÖLÜM 32 💜
💜 BÖLÜM 33 💜
💜 BÖLÜM 34 💜
💜 BÖLÜM 35 💜
💜 BÖLÜM 36 💜 FİNAL
💜 SONSÖZ 💜
💜 TÜM HİKAYELERİM 💜
💜 SOSYAL MEDYA 💜

💜 BÖLÜM 6 💜

112K 4.4K 1.2K
By _mavipapatyaa_

'Bana bir kahve borcunuz var, Aydeniz Hanım!'

Benden atak gelmeyeceğini anlayan Hale, kolumdan tutarak odama kadar götürmüştü beni. Bense hala aval aval bakmakla meşguldüm.

"Aydeniz! Kendinde misin acaba? İki saattir adamın önünde bornozla dikilip duruyorsun!"

"Ha-hale! O Araf mıydı?"

Hale şaşkınlığını attıktan sonra küçük bir kahkaha atmıştı.

"Şimdi anlıyorum bu hallerini. Tabi hayallerini kurduğun herifi evinde görmek şaşırttı seni değil mi? Haydi oyalanma da giyin hemen! Bir kahve içmeye gelmemiştir herhalde. Neden geldi çatlayacağım artık!"

Hale'nin odamdan çıkması ile dolabın önüne geçip ne giyeceğimi seçmeye başlamıştım. Hiçbir zaman kıyafet konusunda sıkıntı yaşamayan ben, şimdi ne giyeceğime kadar veremiyordum. Onu gördüğüm zaman heyecanım neden bu kadar artıyordu anlamıyordum.
En sonunda siyah, kolları dirseğimde, V yaka uzun triko elbisemi giymeye karar vermiştim. Islak saçlarımı da gelişigüzel bir topuz yapıp odamdan çıkmıştım nihayet.

Salona geçtiğimde oldukça utanıyordum. Önce kahve dökmüş sonra da bornozla çıkmıştım adamın karşısına. Gerçi onun da benim evimde ne işi varsa?!

"Ee.. hoşgeldiniz Araf Bey! Az önceki durum için kusura bakmayın. Geldiğinizden haberim yoktu!" dedim Hale'ye sitemkar bir bakış atarken.
Ne vardı yani banyodayken gelip uyarsaydı!

"Hoşbuldum!" dedi kibarca.
"Sorun değil, haber verecek vaktim olmadı. Sizler kusura bakmayın asıl!"

Oldukça kibar konuşsa da oturuşu, vücut hareketleri ile oldukça otoriter bir adam olduğu sinyalini veriyordu aslında.
Ve kahve döktüğüm güne inat, bugün gözlerini gözlerimden 1 saniye bile ayırmıyordu. Araf camın önündeki berjerde otururken bende Hale'nin yanına geçip oturmuştum. Meraklı gözlerle konuya girmesini bekliyorduk ikimizde.

"İşinizden memnun musunuz hanımlar?"

İş verenim bizden memnun olup olmadığımızı soruyordu. Herhalde 'hayır' deme seçeneğimiz olmasa gerekti.

"Memnunuz. Bu zamanda acemileri görmezden geliyor birçok işyeri fakat siz özellikle taze mezunları tercih ediyormuşsunuz. Zaten mezun olduğu gibi kendi mesleğine atılabilen çok az insan var artık."

"Ne mezunusuz?"

"Turizm ve Otelcilik!" dedim sevimlilikle.

İçten bir gülümseme bahşetmişti o anda bana. Eridiğimi hissediyordum sanki. Gülmek bir adama bu kadar fazla yakışmamalıydı! Bu çok büyük bir tehlike unsuruydu.

"Buraya anket yapmak için gelmemiştir umarım." demişti Hale bir ara kulağıma eğilerek. Cümlesi karşısında gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken hafifçe dirseğimle karnına vurmuştum.

"Neden geldiğimi merak ettiğinizi biliyorum. Konuşacaklarım Aydeniz ile."

"Ben çıkabilirim isterseniz?" demişti Hale muzur bir ifade ile. Tabi onun bu fesatlığını yalnızca ben anlamıştım.

"Ayaküstü konuşulacak şeyler değil. İzin verirsen yarın gelip seni alayım, biraz konuşalım."

Herkülün İstanbul şubesi, yarın için benden randevu almak istiyordu resmen. Tüm kan yanaklarıma hücum ederken karşıdan nasıl göründüğümü merak ediyordum açıkçası.

"Ee, şey.. İşe gitmem gerekiyor ama."

"Yarın izin günün ya!" diyerek araya girmişti Hale.

Patavatsız Hale!
Eşekler kovalasın seni Hale!

Araf'ın birkaç saniyeliğine gözlerinden geçen ışıltıyı görmüştüm. Buna oldukça sevinmişti ama düşündüğüm zaman ne konuşacağımızı kestiremiyordum.

"Tamam o zaman. Yarın öğlen gelip alıyorum seni." diyerek ayaklanmış ve iyi geceler dileyerek gitmişti.

Salona geçip kendimi koltuğa attığımda az önce yaşanılanların gerçekliğine inandırmaya çalışıyordum kendimi.

"Neydi az önce olanlar?"

"Bilmiyorum Aydeniz ama oldukça meraktayım. Ayy keşke şimdi alıp götürseydi seni. Sabaha kadar çatlarım ben!"

"Sen mi ben mi?" dedim kahkaha atarak.

Evin içinde ağzım kulaklarımda gezmeye başlamıştım. Yanaklarım alev almıştı, midemdeki kelebekler uçuşa geçmişti ve kalbim deli gibi atıyordu. Yine de kendimi sakinleştirip, yarın ki buluşmanın normal bir buluşma olacağına dair sakinleştiriyordum kendimi fakat pek mümkün olmuyordu. Uzun zaman sonra ilk kez bu duygulara şahit oluyordu kalbim.

Hatta tam anlamıyla tatmış bile sayılmazdım ki. Üniversitede bir erkek arkadaşım olmamıştı. Lise 1'e giderken olmuştu yalnızca fakat kısa bir flörtten ibaretti oda. Araf'a karşı hissettiklerim çok başka boyuttaydı. Ne olduğuna karar veremiyordum fakat karanlıkta bu denli kaybolduğumu hissederken bir güneş misali girmişti hayatıma.

Kendimi bu denli kaptırmak istemiyordum yine de. Yarın her ne hakkında konuşacağımızı bilmesem de bu konu ile ilgili olmadığına emindim. Kendimi kaptırıp sert bir şekilde zemine çakılmak şu an için isteyeceğim en son şeydi.
Yatağa girdiğimde içimdeki heyecanı bir nebze olsun yatıştırarak uykuya teslim etmiştim gözlerimi.

Sabah gözlerimi açtığımda buluşmaya birkaç saatim olduğunu görmüştüm. Hale giderken beni uyandırmamıştı. Hızla yataktan çıkarak kendimi banyoya atmış ve saçlarımı fönlemeye başlamıştım. İşim bittiğinde dişlerimi de fırçalayıp yeniden odama geçmiş ve giysi dolabımın önünde dikilmeye başlamıştım.

Elbise?
Hayır, hava fazla serin!
Triko?
Olmaz, fazla normal!
Sweat?
Fazla günlük!

Ellerimi sinirle saçlarımdan geçirmiş ve derin bir nefes çekmiştim ciğerlerime. Giyecek bir sürü kıyafetim vardı fakat ben yokluk krizinde hissediyordum kendimi. Sakinleştikten sonra daha detaylı bakmaya başlamıştım kıyafetlerime ve nihayet karar vermiştim.

Gri salaş kazağımın altına siyah dar paça pantolon tercih etmiştim.
Makyajımı da naturel tonlarda yaptıktan sonra aksesuar olarak yalnızca rose rengi saatimi takmış ve boy aynamdan kendimi incelemeye başlamıştım.
Kesinlikle tam not vermiştim kendime.
Telefonumu alıp saate bakacağım sırada zilin çalması ile kapıya yönelmiştim. Tabiki de karşımda Araf'ı görmeyi beklemiyordum. Daha gelmesine vardı.

"Erken mi geldim diyeceğim ama hazırsın sanırım!"

Onun tarafından bakıldığında dünden hevesli gibi gözüktüğümü düşünmüştüm ve bu kızarmama sebep olmuştu.

"Şey.. ben geç uyandım da biraz. Gecikmemek için hızlı hazırlamıştım."

Bir açıklama ancak bu kadar saçma olabilirdi. İlk dakikadan rezil etmeyi başarmıştım kendimi. Aferin Aydeniz!

"Çıkalım o halde!"

Yan tarafımdaki ayakkabılıktan siyah, postal tarzındaki botlarımı ve kabanımı alarak hızlıca giymiş, kapıyı kilitleyerek merdivenlerden inmeye başlamıştım. Araf'ta tam arkamdan geliyordu ve bu gerilmeme sebep oluyordu. Ne vardı yani yanımdan inse!

Aşağı indiğimizde kapıda bekleyen aracın ona ait olduğunu tahmin etmek zor değildi. Dışarı çıktığımızı gören şoför hemen araçtan inerek kapımızı açmış ve bindikten sonra aracı hareket ettirmişti. Nereye gideceğimizi sormadığına göre Araf daha önceden ona söylemiş olmalıydı. Heyecandan ölmek üzereydim. Kanlı canlı yanımda oturuyordu ve ben utancımdan başımı çevirip ona bakamıyordum. Hayır yani neden utanıyordum acaba?!

Araç nihayet bir mekanın önünde durduğunda şoför gelerek önce benim kapımı açmıştı. Araf'ın da inmesi ile bakışlarımı ona sabitlemiş bir tepki bekliyordum.
Gülümseyerek yüzüme baktığında ilerlediği yönde takılmıştım peşine. İçeri girdiğimizde güler yüzlü bir bayan karşılamıştı bizi.

"Hoşgeldiniz Araf Bey!
Hanımefendi.."

"Aydeniz!" diyerek yanıtlamıştım sorusunu.

"Hoşgeldiniz Aydeniz Hanım. Buyurun bu taraftan!" diyerek daha önceden ayrıldığı belli olan bir masaya yönlendirmişti bizi.
Muhtemelen burası da Araf'a ait yerlerden biriydi.

"Ne yersin?"

Geç uyandığım için kahvaltı yapma fırsatım bile olmamıştı fakat saate baktığımda kahvaltı için oldukça geç bir saatti.

"Geç kalktım demiştin, kahvaltı yapmamış olmalısın."

Aferin Aydeniz!
Böyle devam et, adama sürekli açık ver!
Utanarak gülümsemiştim yalnızca.

"Güzel bir kahvaltı istiyoruz!" diyerek başımızda dikilen garsonu kibarca kovmuştu.

Biraz sonra masa güzel bir şekilde donatılmıştı. Midem bunların hepsini yemeye hazır olsa da Araf'ın yanında görgüsüz gibi saldırmak istemiyordum.
Kibar bir şekilde tabağıma küçük bir servis hazırlamış ve meraklı bakışlarımı ona dikmiştim fakat o gayet rahat bir şekilde kahvaltısını yapmak ile meşguldü. Her ne kadar heyecandan iştahım kaçmış olsa da biraz zorlamıştım kendimi.

Uzun süren sessizliğin ardından Araf nihayet bakışlarını gözlerime sabitlemişti. Çayından bir yudum alarak arkasına yaslanmış ve kendine has o oturuş pozisyonunu almıştı.

"Ben.. nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum Aydeniz!" demişti ciddiyetle.

Hala merakla ona bakmaya devam ediyordum.
Öne doğru gelerek kollarını masaya koymuştu bu defa. Kendini konuşmaya hazırlıyor gibiydi. Halbuki koskocaman iş adamıydı, ağaydı..
Böyle konuşmalar yaparken çekinmesi fazla komik duruyordu.

"Aydeniz..
Bu çok zor bir konu benim için. Daha önce hiç böyle hissetmedim bu yüzden bu hislerin ne demek olduğunu bilmiyorum. Bana neler oluyor bilmiyorum ama öğrenmem gerek. Bunun için seninle konuşmam gerek!"

Tek bir solukta söylediklerinden sonra yeniden arkasına yaslanmıştı. Sürekli pozisyon değiştirmesinden çekindiğini anlayabiliyorum fakat neyden, kimden çekiniyordu?
Yoksa!
Yoksa benden mi?
Ay saçmalama Aydeniz, sen kimsin ki?

Gözgöze gelmemiz ile içimdeki kelebekler yeniden uçuşmaya başlamışlardı. Dışarının soğuğuna inat içimde bahar yaşatıyorlardı bana.

"Ben bir ağayım ve aynı zamanda bir iş adamıyım. Bu güne kadar hırs, başarı ve güç dışında hiçbir şeyim olmadı. Çalıştım, başardım ve gitgide güçlendim. Bunları yaparken hiçbir duyguyu tatma fırsatım olmadı, daha doğrusu tatmak istemedim. Disiplin, otorite, itibar..
Tüm hayatımı bunlar üzerine kurdum fakat..
Fakat şimdi sen.."

Devam edemedi.
Cümlesini en heyecanlı kısımda böldü ve uzun süre sessiz kaldı. Camdan bir süre denizi izledikten sonra yeniden bana döndü ve devam etti.

"Sen beni daha önce tanışmadığım bir duygu ile tanıştırdın."

Yanaklarım kızarmayı geçip alev alma boyutuna ilerliyordu. Ayna olmasa da şu anda ne halde olduğumu ve nasıl göründüğümü az çok tahmin edebiliyordum. Dilim tutulmuş gibiydi. Böyle bir şeyi elbette beklemiyordum. Adam resmen bana duygularını açıyordu ve bu hissettiği duygular tamamen bana aitti. O ulaşılmaz olduğu düşünülen Araf Kurtbey, karşıma oturmuş bana olan duygularını anlatıyordu.

Uzun süre kendime gelmem imkansızdı. Yalnızca dilim değil, bedenim de tutulmuş gibiydi. Ellerimi, bacaklarımı hareket ettiremiyordum. Bir şey söylemem gerekiyordu belki ama dilim dönmüyordu bir türlü. Benden tepki gelmeyince devam etti konuşmasına.

"Ayırt edemiyorum Aydeniz, adı ne bunun bilmiyorum. Bu güne kadar bu duyguları güçsüzlük olarak gördüm ve kapılarımı hep kapalı tuttum.
Fakat o gün..
Seni gördüğüm o ilk gün, kapılarımı öyle bir güçle açtın ki. Hemde diğer kızlar gibi o kapıyı açmak için hiçbir çaba sarf etmedin."

Yeniden duraksamıştı. Benden bir tepki beklediği belliydi.

"Be-ben anlamıyorum Araf Bey, ne yapmış olabilirim size?"

Masaya koymuştu dirseklerini bir kez daha. Gergin olduğu belliydi fakat bunu iyi kamufle ediyordu.

"Ben bu yaşıma kadar aşka kapalı yaşadım Aydeniz. Nasıl aşık olacağımın, nasıl evleneceğimin bile hayalini kurmadım. Elbette ilk görüşte bir kıza tutulacağımı söyleseler güler geçerdim fakat oldu. Ben o gün sana tutuldum Aydeniz.

Şimdi izin ver bu duyguyu seninle tadayım. Bir kadın nasıl sevilir seninle öğreneyim!"

Beynim kendini iptal moduna almış bir halde yalnızca Araf'ı izliyordu. Ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Üzerine kahve döktüğüm gün bende aynı bu duyguları hissetmiştim. İçimde dört nala koşan atlar vardı fakat şimdi neden haykırarak kabul edemiyordum bunu?

Zihnime annem ve babamın güzel anıları doluştu bir anda. Daha sonra babamın bana uyguladığı şiddet geldi gözlerimin önünde. İrkilerek kendime geldim ve endişeli gözlerle beni izleyen Araf'ı fark ettim. Şu an konumuzla ne ilgisi vardı bunun?

"Ben.. ben ne diyeceğimi bilmiyorum."

"Seni korkutan ne?"

Gözlerimdeki korkuya şahit olmuştu demek ki. Bunu geçiştirmem gerekiyordu.

"Araf Bey, siz benim iş verenimsiniz ve bu durumun sonucunda doğacak birçok sorun olacaktır."

Bir anda kaşlarını çatarak ciddileşmişti.

"Sence buna izin verir miyim? Birilerinin bu konu hakkında yorum yapmasına, bizi üzmesine?"

Kendinden öyle emindi ki söyleyecek söz bırakmıyordu. Yine de işin bu kadar ciddiyet kazanmasıyla korku sarmıştı dört bir yanımı. Daha üçüncü kez gördüğüm bir adama nasıl inanabilirdim? Kalbim her ne kadar kollarına koşmam için beni zorlasa da mantığım sağolsun bu durumdan kurtarıyordu beni.

Cevap vermek yerine susmayı tercih ettiğimde endişlerimi anlamış olmasını umdum.

Ortamı biraz olsun rahatlatmak istercesine başka konuya geçti o an.

"Ev arkadaşınla üniversiteden mi buradasınız?"

Sertce yutkunduktan sonra gözlerimi kaçırmıştım. Yalan hiç bana göre değildi .

"Hayır, Muğla'dan buraya kaçtık. Hayallerimizi gerçekleştirmek için."

Gözlerime bakıp gülümsemişti. Dudağının sol kısmı hafifçe havalanırken ne kadar güzel güldüğünü düşünmüştüm.

"Ee.. ne düşünüyorsun söylediklerim için?"

Konuyu usulca yeniden aynı yere getirmesiyle derin bir nefes almış ve aynı onun gibi masaya yaklaşmıştım.

"Bakın Araf Bey, zor zamanlar geçirdim ve kendimi yeni yeni toparlıyorum. 5 aydır buradayım ve belki son 2 - 3 aydır biraz olsun rahatlamış hissediyorum. Önce annemi kaybettim sonra babam tanıyamadığım birine dönüştü. Bu yüzden size şu an cevap veremem." dedim sakin bir sesle.

Her ne kadar karşımda oturan adam, kalp ritmimi değiştirse de saçma bir adım atamazdım.

"Yaşadıkların için bir şey yapamam ama elimden geldiğince sana en güzel anları yaşatabilirim. O yaşadığın kötü anıların yerine mutlu anlar koyabilirim."

Sanki reddedersem kırılıp parçalara ayrılacaktı gözümün önünde. Öyle yoğun duygularla bakıyordu gözlerime. Aklıma gelen ilk şeyle taş koydum bu defa.

"Ben.. Mardin'e gelemem. Hale'yi bırakamam burada."

"O da gelir!"

Sert ve kararlı bir şekilde söylediği cümle karşısında bakakalmıştım öylece. Her söylediğime çıkar yol buluyordu. Ayrıca her gittiğim yere Hale'yi sürükleyemezdim. Tabiki o benim en yakınımdı ama bu bana onu böyle şeylere mecbur etme hakkını vermezdi.

"Ondan böyle bir şey isteyemem. Anlayın beni.
Ayrıca bir ilişkiye adım atmaktan korkuyorum. Her şey ilk görüşte olmuş olabilir ama bu beni korkutuyor."

Dilini kessinler Aydeniz!
Halt vardı duygularını ağzından kaçıracak!

Gözlerinden yoğun bir duygu bulutu geçmişti. Işıltılara buradan şahit olabiliyordum. Hissettiği duyguların bende karşılığının olması onu mutlu etmişti.

"Sana pişman olacağım hiçbir şey yaşatmayacağım, inan bana." dedi az önceki cümlemden cesaret alarak.
"Sen kalbime dokunan ilk kadınsın ve son olmanı istiyorum."

Evetten başka seçeneğim yokmuş gibiydi. Beni bu kadar sahiplenmesi hoşuma gitmişti elbette ama işin Mardin boyutunu düşünmemiştim hiç. Oralarda yapamazdım. Ben egede büyümüş, oranın yaşamını benimsemiştim. Doğu bana çok ağırdı. Kaldıramazdım.

"Yarın akşam Mardin'e dönmek zorundayım. Dönmeden cevabını duymak istiyorum.
Ve..
Eğer cevabın olumsuz olursa söz veriyorum bir daha çıkmayacağım karşına."

Başımı aşağı yukarı sallayarak onaylamıştım söylediğini. Kalbim her ne kadar onun kalbine ait olmak istese de diğer yanım Hale'yi es geçemiyordu.
Hesabı ödeyip kalktığımızda araca binmiş ve yol boyu konuşmamıştık. Beni eve getirdikten sonra içeri girene kadar beklemiş ve daha sonra gitmişti.

Akşam yemeği için güzel bir şeyler hazırlayarak Hale'yi beklemeye başlamıştım. Gelir gelmez beni sorguya çekecekti ne de olsa. Şimdiden söyleyeceklerimin provasını yapıyordum. Zilin çalması ile ayaklanmıştım fakat aynı zamanda kapının kilidi açılmış ve içeri Hale girmişti.
Oldukça sabırsız görünüyordu.

"İki saattir zile basıyorum neden açmıyorsun! Ay neler konuştunuz?
Mesajlarıma neden cevap vermedin? Telefonlarımı da açmadın?! Ay sen beni delirtecek misin kızım, neden susuyorsun? Konuşsanaa!
Ay-"

"Yeteeerr!" diyerek tiz bir çığlık atmam ile nihayet susmuştu canım arkadaşım.

"Nefes al yalvarırım Hale! Bir dur bir soluklan! Her şeyi anlatacağım."

Üzerini hızla değişip masadaki yerini alan Hale, merakla beni izliyordu. En başından başlayarak hiç bir detay atlamadan her şeyi anlatmıştım. Şimdi ise vereceği tepkiyi bekliyordum merakla.

"Buzların prensi Araf Kurtbey, ilk görüşte sana vurulmuş. Ve seni Mardin'e götürecek. Kabul edersem beni de götürecek. Ben doğru anladım bu olanları değil mi?"

Başımı olumlu anlamda sallamıştım.

"Buraya gelirken ki hayallerimizi biliyorum Hale. Araf'a olan duygularım kesinlikle hayranlık değil, onun çok mu çok ötesinde fakat istemezsen onu geri çevirebilirim."

"Buraya gelirken elbette hayallerimiz vardı. Bir kısmını yaşadık sayılır ama her ne kadar kardeş olsak da hayatımızı sürekli beraber yaşayamayız Aydeniz. Her zaman yanında olurum, inan bana ama seninle gelmem uygun değil."

Kısa bir süre duraksadıktan sonra yerinden kalkarak bir çığlık atmış ve boynuma sarılmıştı.

"Ay yakında düğün var desene!"

Elbette böyle bir tepki vermesini beklemiyordum.
'Beni bırakma Aydeniz, o adam için hayallerimizden mi vazgeçeceğiz Aydeniz' vs gibi cümleler bekliyordum fakat Hale'm, kardeşim bu kararımda da bana destek olmuştu.


Her zaman olduğu gibi..

---------


Bir bölüm sonuna daha geldik :)



Bölümde en sevdiğiniz/etkilendiğiniz kısım neresiydi?

Continue Reading

You'll Also Like

80.8K 7.9K 200
Şiir'de#70. Aşkıı_Tevekkül 2'ye davetlisiniz.
11.6K 1.4K 25
Lilium 19 yaşındadır ve daha önce hiç sevgilisi olmamıştır. Üniversite öğrencisi olmakla birlikte amatör olarak oyunculuk da yapmaktadır. Lilium'un h...
4.2M 209K 77
/TAMAMLANDI/ Elif elinde sadece hayalleri olan basit bir kız değildi. Tamam belki biraz kilolu, tamam tamam fazla kilolu olabilirdi ama neticede kilo...
763K 2.2K 2
"Hakan kendine gel dostum. Sana göre mi o kız. Bu kız Camiden çıkmıyor, sen ise bardan çıkmıyorsun. Bu kız hiç bir yabancı erkeğin gözlerine bile ba...