Odelina

By Ejenor

645K 25.2K 2.4K

'' Korktuğun ve incindiğin halde uyanacaksın..'' ''Diller lâl olduğun... More

Odelina
1.Bölüm ''Giriş''
2. Bölüm ''Fare''
3. Bölüm ''Pireli Köpekler''
4.Bölüm ''Gizli işler''
5.Bölüm ''Hasta''
6.Bölüm ''Kara Ölüm''
7.Bölüm ''Hüzün''
8.Bölüm ''Kasaba'' Part - 1
9.Bölüm ''Kasaba'' Part-2
Bölüme başlamadan..ÇOK ÖNEMLİ!!
10.Bölüm ''Kaçırılış'ın ilk günü'' - Dayak
11.Bölüm ''Kaçırılış'ın ikinci günü'' - Anlaşma
12. Bölüm ''Bulunuş''
13.Bölüm ''Kulak Misafiri''
14.Bölüm ''Şok Etkisi''
Sürpriz ! ''Pireli Köpekler''
15. Bölüm ''Atilla Toluktüge''
Bölüme Başlamadan Önce!
Watty Awards'14
17. Bölüm ''Hazz-ı güç''
Sevgili Okuyucularım ; Watty Awards
18. Bölüm ''Yanlış anlaşılma''
SON ROUND! ''Watty Awards'14 - YAZ''
19. Bölüm ''Baygınlık''
20.Bölüm ''Şüphe Tohumları''
21. Bölüm ''Güvensizlik Tuğlası''
22.Bölüm ''Ateş''
23. Bölüm ''Baş Kaldırı''
24.Bölüm ''ELVEDA''

16.Bölüm ''İçimdeki Şeytan''

13K 656 44
By Ejenor

 ‘’Simon, bunu ona nasıl söylerim saçmalama! İki günde hamile kalınmaz. Foyamız ortaya çıkacak!’’
Bu tiz ve itici kadın sesini anında tanıdım.
‘’Başka bir fikrin var mı Yasmin? Eline bundan daha iyi bir fırsat geçemez.’’

‘’Bunun bir fırsat olduğunu senden daha iyi biliyorum fakat, iki günde hamile kalınmaz! Anlıyor musun? Bunu kullanamam.’’
Sesin geldiği yöne doğru ilerlediğimde, Bay Barbulet denen o yaşlı herifin ve çok sevgili Perrel’i hararetli bir şekilde konuşurken gördüm. Nedense buna hiç şaşırmadım. Her taşın altından çıkan şey ya böcektir ya kir. Bu taşın altından da Perrel çıkmıştı. Yine. Beni görmemeleri için orada duran büyük bir çöp kutusunun arkasına sığındım ve konuştuklarını daha iyi duyabilmek adına kulaklarımı kabarttım.
‘’Bebeği aldıracağım. Böylece sorun ortadan kalkacak.’’
‘’Yani sende bir fırsatı ayağınla eziyorsun Perrel!’’ Barbulet başındaki şapkayı kaldırıp kel başını kaşıdı.
‘’Bu bir fırsat değil! Hala anlamıyorsun.’’ Konuşmaları daha net duyabilmek için biraz daha o tarafa yönelmiştim ki arkamdan duyduğum gür ses beni ürküttü. Gizli iş yaparken yakalanmak hissi, ne olursa olsun suçluluk dolu bir şey.
Arkamı aniden dönüp baktığımda elinde siyah çöp poşetini, çöp kutusuna atan bir Atilla’yla karşılaştım.
‘’Bayan Lesoli, çöplüğün arkasında ne yaptığınızı sorabilir miyim?’’ Üstümü düzelterek çömeldiğim yerden kalktım ve hiçbir şey diyemeden yüzüne baktım. Gülüyordu ve bu gülümsemesi sıcacıktı, içtendi ve kalbime soba olmuştu.
‘’Şey,,’’ diye mırıldandığımda Atilla’nın gülümsemesi daha da büyüdü.
‘’Peki, sorumun bir cevabı yok anlaşılan. Size yardım edeyim de şu çöpün arkasından çıkın.’’ Bana elini uzattığında mahcup bir şekilde desteğini kabul ettim ve çöpün arkasından çıktım.
‘’Şeyy..’’ diyecek olduysam da tekrar sözümü kesti.
‘’Sorumu ve cevabınızı unutun Bayan Lesoli.’’ O kadar büyük o kadar güzel gülüyordu ki..
Gülümsedim küçücük. ‘’Teşekkürler Bay Toluktüge.’’
Destek için uzattığı elim hala elinin içindeydi. ‘’Bu kullandığınız parfüm gerçekten çok güzel.. Galiba içinde çürümüş domates, bir tutam bebek kakası ve bozulmuş bezelye yemeği var.’’ Sonra kahkaha attı. Bozulduğumu gösterecek bir şekilde yüzümü buruşturdum.
‘’Alınmayın bana lütfen. Dilimin hiç ayarı yok.’’  Elini elimden çekti.
‘’Sorun değil.’’ Üzerimi tekrar silkeledim. ‘’Artık gitmeliyim, İyi günler!’’ Söylediklerine ister istemez bozulmuş olduğum için konuşmak istemiyordum. Arkamdan bana gülerek veda ettiğine emindim. Çünkü hep gülüyordu ve o kadar şahaneydi ki. Vince’in gülücüğünü düşündüm. Beynim kalbime savaş açmış gibi Vince ile Atilla’yı karşılaştırıp duruyordu. Bu büyük anlamsızlıktı!
Sert bir tepkiyle arkamı dönüp gitmem, ne denirse densin nezaket sınırlarının bir kısmının aşıldığını belli edecek nitelikteydi.
Ama şu an mutlu muydum? Mutluydum. Düne ve geçmişe göre mi? Kesinlikle. Kendi ayaklarımın üzerinde durmak, bedenimi kafesinin kapısı açılmış bir kuş gibi hissettiriyordu. Özgürlüğe bir adım. Ve bir adım daha. Yolum çok uzun değil, sadece küçük adımlar atıyorum.

Eve vardığımda, kendi içimde huzursuzlansamda, genel olarak keyifliydim ve bunu bozmayacaktım. Mutfağa gittim ve olan malzemelerle yapabileceğim en güzel yemeği yaptım. Yemeği yaparken zamanının nasıl geçtiğinden bihaberdim. Kapı çalınınca, keyifli olduğumu belli ederek, uçar adımlarla kapıya gittim. Ve herkesinde bildiği gibi metreküplerce bir su kaynağı da olsan, 1 litre kullanılmış yağ bile senin metreküplerini kirletir. Az ya da çok. Evet. Gelen Perrel’di.
‘’Merhaba şekerim.’’ Diyerek coşkulu bir nidalamayla içeriye girdiğinde gözlerimi devirdim.
Onun burada olmadığını varsayarak mutfağa doğru gidecektim. O yokken bile var olan, ve insanların nefret edeceği tarzda bir insandı. Ya da en azından benim. Arkamdan seslendi;
‘’Nasılsın canım? Yaraların iyileşti mi?’’ Çok kısa süre için başımı çevirip ona baktım. Hemen koltuklardan birisine yayılmıştı. Sonra cevap vermeden mutfağa gitmeye devam ettim.
Arkamdan homurdandığını duyar gibiydim.

Onu umursamadan mutfağa gidip yarım kalan işlerimi de kaçan keyfimden arta kalanlarla tamamladıktan sonra masayı hazırlamak üzere salona geçtim.
Her eşya taşıyışımda Perrel gözleriyle beni süzüyor, sanki bir şey demek istiyor ama geri ne diyeceğini bilemeyip yutuyor gibiydi. Kalbime içimdeki kötü düşünceler kitabını açmamın vakti gelmişti.
Mutfaktan çıkıp tekrar salondaki masaya doğru yürürken konuşmaya başladım
‘’Yasmin, şekerim! Senin adına çok sevindim bu çok güzel bir haber.’’ Perrel, sesimi duyunca şaşkın bakışlarını üzerime çevirdi.
‘’Ne zırvalıyorsun sen?’’ Elimdekilerin tamamını masaya yerleştirdikten sonra, Perrel’e döndüm. Söyleyeceklerim karşısında ne tür yüz ifadesi sergileyeceğini görmek benim için eğlenceli olacaktı. Masaya yaslanarak konuşmaya devam ettim.
‘’Bugün çarşıya gittim, iş için. Vince’in evinden en kısa zamanda taşınmak için.’’ Söyleyeceğin şey bu muydu der gibi bir ifadeyle ‘’Senin için daha iyi olur şekerim.’’ Dedi.
‘’İşte sonra Barbulet’i gördüm..’’ Elimi çeneme koyup düşünüyormuş gibi yaptım.
‘’Ve galiba yanında da sana benzeyen bir kadın vardı.’’Dudaklarımı büyük bir abartıyla büzüp ‘’Hay aksi! Ne kadar da aptalım! Sana benzeyen bir kadın yoktu orada. Sen vardın!’’
Sinirli ve bir o kadarda hayret eden yüz ifadesini bana çevirdi. İfadesi bu kadar gergin olmasına rağmen, ses tonu renk belli etmeyecek kadar dingindi.
‘’Ne olmuş yani? Ne anlatmaya çalışıyorsun.’’ İçimden bir gülme isteği geldi bunu bastıramadım fakat kahkaha da atmadım. Yüzümde bir sırıtışla cevapladım.
‘’Hay aksi! Ne kadar aptalsın! Orada sen vardın, ve ben her şeyi duydum.’’ Seslice nefes alıp konuşmaya devam ettim. Ses tonum kendime doluşan güvenden dolayı berrak, keyifli oluşumdan dolayı temiz ve zafer kazanmış olmanın verdiği rahatlıkla güçlüydü.
‘’Bebeğin olacak.’’
‘’Sen..’’ diyerek ayağa kalktı. Gözleri sinirden renk değiştirmiş ; bu defa yüzü gibi sesi de gerginliğini belli ediyordu.
‘’Ne olmuş bana?’’ içime oluşan özgüven patlamasına yapacak bir tarifim yoktu. Elime koz geçmişti. Vince’e her şeyi anlatacaktım. Olayların bu kadar çabuk lehime dönmüş olması beni şaşırtsa da, bu benim fırsatımdı. Ve bu fırsatı değerlendirmezsem, geriye dönüp baktığımda çok pişman olacağımdan emindim. Bir şey söylemesine izin vermeden konuşmamın devamını getirdim.

‘’Ve Yasmin Perrel, şimdi lütfen bana anlatır mısınız, bana neler yapacaksınız? Şu anda hamile olduğunuzu Vince’e söylemek ve vereceği tepkileri görmek benim için çok keyifli olur. Ya da bir saniye.. Acaba olayları hatırladığımı söyleyip beni sizin kaçırdığınızı mı haykırsam? ‘’ Bu kadar kötü olacağımı düşünmemiştim. Bir öyle bir böyle olan ruh halime bende şaşırıp kalıyordum. Bazen dünyadaki en sıradan, eline vur ekmeğini al insanı ben olurken, bazen yırtıcı bir hayvana dönüşüyor ve pençelerimi çıkarmaktan geri kalmıyordum.

‘’Ya da siz seçin hangisini söyleyeceğimi, hangisini söylemem size daha çok acı verir?’’ Şu an içimdeki şeytanın kahkahalar attığını biliyordum ve bundan umarsızca bir zevk alıyordum. Hayatımın pusulası birden bire kuzeyden vazgeçip hep batıyı göstermeye başlamış, duygusuzluğumun yerini şiddetli duygular alırken monoton hayatımı olaylar silsilesi dalgalarına kaptırmıştı.
‘’Otilla, hiç kimseye hiçbir şey söylemeyeceksin.’’ O tiz sayılan sesiyle o kadar çok bağırmıştı ki ister istemez geriye çekilmek zorunda kalmıştım. Ve tabi ki çekilemezdim, arkamda masa vardı. Geriye gitmeye çalıştığımda masada benimle beraber bir adım geriledi.
‘’Yapamayacağım mı sanıyorsun? Yapacağım. Korkuyor muyum? Hayır.’’ Bu kadar dik başlı olacağımı bana 2 ay önce söyleselerdi gürültülü bir kahkaha atıp ‘hadi ordan’ derdim. Hatta demezdim bile. O zaman kahkaha atacak kadar bile bir şeylerin farkında değildim.
‘’Sen kendini ne zannediyorsun, seni küçük fahişe!’’ yüksek sesiyle bitirdiği cümlenin sonunda yüzüme çok güzel bir tokat indirdi. Çok güzel diyorum çünkü bu tokat tamamen sinirlerimi yerinden oynatmış, içimi öfkenin ateşiyle kavurmuştu.
‘’Bana vurmayı kendine nasıl hak görürsün?’’ diye çıkıştığımda gözlerindeki ifadeden bunu beklemediği açıktı.
‘’Kes sesini!’’ diyerek omuzlarıma yapıştı. Tam yüzüne karşı kükreyecekken kapı çalındı. Beni silkeleyerek yan tarafa attı.
‘’Hiçbir şey söylemeyeceksin.’’ Kapıyı açmaya giderken arkamdan söylediği şey buydu. Fakat her şeyi söyleyeceğimi tabi ki de bilmiyordu.
Kapıyı açtığımda Vince ile göz göze geldik. Yüzüme odaklanmış bakıyordu. Neye baktığını biliyordum, yeni tokatlanmış, kırmızı yüzüme.
‘’Otilla, ne oldu sana böyle?’’ dediğinde nedensiz içim kıpır kıpır oldu. Benimle ilgilenmiş olması, Perrel’e rağmen hoşuma gidiyordu. Galiba benim içimde kurtçuklarla dolu bir yer haline geliyordu.
‘’Lütfen salona geçin Bay Mchardley.’’ Dediğimde konuya nasıl giriş yapacağımı iyi biliyordum. Sadece birkaç dakika aktarmalı olacaktı yolculuğum o kadar.
Salona geçtiğinde Vince, Perrel’i gördü ve eline uzanıp öptü. Bu sahneye buz gibi soğuk bir ifadeyle bakmış, yine nedensiz bir şeyler hissetmemiştim. Bir hissiyatı çok, bir hissizin tekiydim.
Yemek masasına geçip oturana kadar bir şey dememiştim. Perrel’in tehditkar bakışları dışında ortamda beni rahatsız eden çok fazla bir şey yoktu. Yemeği herkes usulca yerken, Vince bana soru sordu. Ve beklediğim soru!
‘’Otilla, bugün iş aramaya çıkacaktın, ne yaptın bulabildin mi?’’ Gözleri hala kızarıklığını koruyan yüzümdeydi.
‘’Evet Bay Mchardley, bugün çarşıya indim. Birkaç dükkana girip çıktım.’’ Ağzımı peçeteyle silip, Perrel’le göz teması kurarak konuşmaya başladım.
‘’En son girdiğim terzide hemen kabul gördüm. Konuştuk yarın işe başlıyorum.’’ Sırtımı dikleştirdim.
‘’Senin adına çok sevindim Otilla, umarım senin için en iyisi olur.’’ Başımı sallayıp konuşmaya devam ettim.
‘’Sonra, dükkandan çıktım ve mağazaların vitrinine baka baka yürümeye başladım.’’ Konuşmaya devam etmem Vince’i şaşırtmış, Perrel’in kısa süreli ferahlığını söndürmüştü.
‘’Sonra Bay Barbulet’i gördüm..’’ cümlemin devamında Perrel, ani bir şekilde bağırmış ve midesini tutarak iki büklüm olmuştu.
‘’Ah! Karnım! Bir sancı girdi.’’ Vince Perrel’i tutup kaldırmaya başladı. Lafımı erteletmişti.
Vince, Perrel’i kaldırıp koltuğa oturttu. O sırada yemeğimiz bittiği için ben hiçbir şey olmamış gibi masayı topladım. Zaten hiçbir şey olmamıştı. Perrel bize oyunculuk yeteneğini sergiliyordu.
Masayı toplayıp, bende salona oturdum ve izlemeye başladım. Vince, Perrel’e daha iyi olup olmadığını soruyor, Perrel kafa sallayıp sinsice bana bakıyor, sonra omzunu başına yaslıyor, tekrar daha iyi olduğunu söylüyor ve sahnesi bitiyor. Kamera tekrar bana dönüyor.
‘’İsterseniz sizin için bitki çayı pişirebilirim?’’ diye soruyorum yapmacık bir nezaketle.
‘’Çok teşekkürler şekerim.’’ Diyor dilinin ucundan. Vince kollarındaki kadını bırakıp bana dönüyor ve gözlerini kilitliyor.
‘’Masada bir şeyler anlatıyordun Otilla?’’
Kafamı sallıyorum ve sonra yutkunuyorum. Söyleyeceklerimi çok kısa bir an kafamdan geçirip konuşuyorum.
‘’Bay Barbuleti ve Bayan Perrel’i gördüm.’’ Gelecek tepkiyi gerçekten çok merak ediyordum. Sinsi gülümseme takınma sırası bendeydi. İçimdeki şeytan kahkahalar atarken, içimde bir melek aradım. Galiba bir melek yoktu. Ya da, o da şeytana katılmış birlikte kahkahalar patlatıyorlardı.
Perrel’e döndüm ve ona sordum. Oyunu kızıştırmak istiyordum.
‘’Bayan Perrel, siz söyler misiniz? Yoksa konuştuğumuz gibi ben mi söyleyeyim?’’ Kaşlarını sinirle çatmıştı. Sol gözü ise seyiriyordu.
‘’Peki o zaman.’’ Derin bir soluk aldım.
‘’Müjdemi isterim Bay Mchardley! Baba oluyorsunuz.’’

Not: Kurgu yanlışlığı ya da buna benzer noksanlıklarım varsa sizden büyük özürler diliyorum. İlham bu defa kendisi gelmedi, biraz çekiştirmek zorunda kaldım. 
Yorumlarınızı,eleştirilerinizi ve oylarınızı bekliyorum.
Sessiz okuyucularım var, o okuyucularıma seslenmek istiyorum, lütfen beğeninizi ya da aksi düşüncenizi bir şekilde belirtin. 


OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜRLER!

Continue Reading

You'll Also Like

AŞK-I DERUN By 👑

Historical Fiction

6.9K 538 16
Büyük bir sevda ile bir araya gelen iki gönlün büyük imtihanları. Kuruluş Osman karakterlerinden alınmıştır. Algon sevdasını birde kendi hikayelerimi...
26.6K 2.6K 21
Bedenim tir tir titremeye başlamıştı. Gözlerim dolmuş neredeyse ağlayacaktım. Etrafta yeni yeni fark ettiğim geçmişe ait şeyler vardı. Tabelalar, ara...
265K 36.1K 50
Geçmiş hayatınızı yaşama şansınız olsaydı ne yapardınız? On yıllık ilişkisi büyük bir ihanet ile son bulduğunda Eda artık bir gerçeği kabul etmek zor...
Algon By cicek8899

Historical Fiction

32.9K 1.5K 30
iki düşman ailenin arasında filizlenen bir sevda meselesi🌼