16.Bölüm ''İçimdeki Şeytan''

13K 656 44
                                    

 ‘’Simon, bunu ona nasıl söylerim saçmalama! İki günde hamile kalınmaz. Foyamız ortaya çıkacak!’’
Bu tiz ve itici kadın sesini anında tanıdım.
‘’Başka bir fikrin var mı Yasmin? Eline bundan daha iyi bir fırsat geçemez.’’

‘’Bunun bir fırsat olduğunu senden daha iyi biliyorum fakat, iki günde hamile kalınmaz! Anlıyor musun? Bunu kullanamam.’’
Sesin geldiği yöne doğru ilerlediğimde, Bay Barbulet denen o yaşlı herifin ve çok sevgili Perrel’i hararetli bir şekilde konuşurken gördüm. Nedense buna hiç şaşırmadım. Her taşın altından çıkan şey ya böcektir ya kir. Bu taşın altından da Perrel çıkmıştı. Yine. Beni görmemeleri için orada duran büyük bir çöp kutusunun arkasına sığındım ve konuştuklarını daha iyi duyabilmek adına kulaklarımı kabarttım.
‘’Bebeği aldıracağım. Böylece sorun ortadan kalkacak.’’
‘’Yani sende bir fırsatı ayağınla eziyorsun Perrel!’’ Barbulet başındaki şapkayı kaldırıp kel başını kaşıdı.
‘’Bu bir fırsat değil! Hala anlamıyorsun.’’ Konuşmaları daha net duyabilmek için biraz daha o tarafa yönelmiştim ki arkamdan duyduğum gür ses beni ürküttü. Gizli iş yaparken yakalanmak hissi, ne olursa olsun suçluluk dolu bir şey.
Arkamı aniden dönüp baktığımda elinde siyah çöp poşetini, çöp kutusuna atan bir Atilla’yla karşılaştım.
‘’Bayan Lesoli, çöplüğün arkasında ne yaptığınızı sorabilir miyim?’’ Üstümü düzelterek çömeldiğim yerden kalktım ve hiçbir şey diyemeden yüzüne baktım. Gülüyordu ve bu gülümsemesi sıcacıktı, içtendi ve kalbime soba olmuştu.
‘’Şey,,’’ diye mırıldandığımda Atilla’nın gülümsemesi daha da büyüdü.
‘’Peki, sorumun bir cevabı yok anlaşılan. Size yardım edeyim de şu çöpün arkasından çıkın.’’ Bana elini uzattığında mahcup bir şekilde desteğini kabul ettim ve çöpün arkasından çıktım.
‘’Şeyy..’’ diyecek olduysam da tekrar sözümü kesti.
‘’Sorumu ve cevabınızı unutun Bayan Lesoli.’’ O kadar büyük o kadar güzel gülüyordu ki..
Gülümsedim küçücük. ‘’Teşekkürler Bay Toluktüge.’’
Destek için uzattığı elim hala elinin içindeydi. ‘’Bu kullandığınız parfüm gerçekten çok güzel.. Galiba içinde çürümüş domates, bir tutam bebek kakası ve bozulmuş bezelye yemeği var.’’ Sonra kahkaha attı. Bozulduğumu gösterecek bir şekilde yüzümü buruşturdum.
‘’Alınmayın bana lütfen. Dilimin hiç ayarı yok.’’  Elini elimden çekti.
‘’Sorun değil.’’ Üzerimi tekrar silkeledim. ‘’Artık gitmeliyim, İyi günler!’’ Söylediklerine ister istemez bozulmuş olduğum için konuşmak istemiyordum. Arkamdan bana gülerek veda ettiğine emindim. Çünkü hep gülüyordu ve o kadar şahaneydi ki. Vince’in gülücüğünü düşündüm. Beynim kalbime savaş açmış gibi Vince ile Atilla’yı karşılaştırıp duruyordu. Bu büyük anlamsızlıktı!
Sert bir tepkiyle arkamı dönüp gitmem, ne denirse densin nezaket sınırlarının bir kısmının aşıldığını belli edecek nitelikteydi.
Ama şu an mutlu muydum? Mutluydum. Düne ve geçmişe göre mi? Kesinlikle. Kendi ayaklarımın üzerinde durmak, bedenimi kafesinin kapısı açılmış bir kuş gibi hissettiriyordu. Özgürlüğe bir adım. Ve bir adım daha. Yolum çok uzun değil, sadece küçük adımlar atıyorum.

Eve vardığımda, kendi içimde huzursuzlansamda, genel olarak keyifliydim ve bunu bozmayacaktım. Mutfağa gittim ve olan malzemelerle yapabileceğim en güzel yemeği yaptım. Yemeği yaparken zamanının nasıl geçtiğinden bihaberdim. Kapı çalınınca, keyifli olduğumu belli ederek, uçar adımlarla kapıya gittim. Ve herkesinde bildiği gibi metreküplerce bir su kaynağı da olsan, 1 litre kullanılmış yağ bile senin metreküplerini kirletir. Az ya da çok. Evet. Gelen Perrel’di.
‘’Merhaba şekerim.’’ Diyerek coşkulu bir nidalamayla içeriye girdiğinde gözlerimi devirdim.
Onun burada olmadığını varsayarak mutfağa doğru gidecektim. O yokken bile var olan, ve insanların nefret edeceği tarzda bir insandı. Ya da en azından benim. Arkamdan seslendi;
‘’Nasılsın canım? Yaraların iyileşti mi?’’ Çok kısa süre için başımı çevirip ona baktım. Hemen koltuklardan birisine yayılmıştı. Sonra cevap vermeden mutfağa gitmeye devam ettim.
Arkamdan homurdandığını duyar gibiydim.

OdelinaWhere stories live. Discover now