AH SENDE (TAMAMLANDI)

By asosyalimbenn

5.3M 221K 16.4K

Kor olmuş elem dağı bir semer misali sarmıştı bedenlerini... Kalp ağrıtıcı feryatlar dilleri zorluyor, bir tü... More

Bölüm 1: 'Yürekli Bir Kadın, Akıllı Bir Adam'
Bölüm 2: 'Dayanamıyorum'
Bölüm 3: 'Çiyeşan Konağına'
Bölüm 4: 'Oylama Yapalım'
Bölüm 5: 'Kork Güzelim'
Bölüm 6: 'Asla! Asla Dilencilik Yapmam'
Bölüm 7: 'Emirhan Benim Kardeşim'
Bölüm 8: 'İkiniz Evleneceksiniz'
Bölüm 9: 'Kabul Ediyorum'
Bölüm 10: 'Dönmek İçin Artık Çok Geç Miroğlu'
Bölüm 11: 'Evlendiğini de Evlilik Cüzdanından mı Öğreneceğim?'
Bölüm 12: 'Lütfen Affet Beni. Affet... Lüt-fen...'
Bölüm 13: 'Fazla Zorluyorsun Miroğlu'
Bölüm 14: 'Sen Kim Olduğunu Sanıyorsun?'
Bölüm 15: 'Şekerpare'
Bölüm 16: 'Senin Karın'
Bölüm 17: 'Ağabeyim Ellerine Sağlık Diyor'
Bölüm 18: 'Kahve İçin Teşekkürler'
Bölüm 19: 'Sevmek İçin Geç Ölmek İçin Erken'
Bölüm 20: 'Günler Akıp Giderken'
Bölüm 21: 'Bunun Hesabını Sorarım Ama Ben'
Bölüm 22: 'Ahsen -Karahan- Miroğlu'
Bölüm 23: 'Yine Elime Düştün Miroğlu. Felek Yine Benden Yana'
Bölüm 24: 'Unutmadan Ahsen Arkadaşım Değil Karım!'
DUYURU!!!
Bölüm 25'ten ALINTI
Bölüm 25: 'Merak etme ikinci hatta üçüncü bir çocuğum daha yok.'
Bölüm 26: 'Kimsin lan sen? Karımla nasıl konuşuyorsun?!'
Bölüm 27: 'Yeter miydi gücün Cihan soyadına, aşirete?'
Bölüm 28: 'İlerde anlayacaksın da dilerim Rabbim'den geç olmasın'
Bölüm 29: 'Evlendiğimizden beri'
Bölüm 30: 'Dengesiz, dikkatsiz, sakar ne olacak'
Bölüm 31: 'Ahsen, seninle konuşmaya çalışıyorum'
Bölüm 32: 'İçinde ufacık bir insanlık olmasını öyle çok dilerdim ki...'
Bölüm 33: 'Ahtım olsun sana, sana bir zarar gelmesine izin vermeyeceğim'
Bölüm 34: 'Benden bir şey saklıyorsun, öğrenmeden gitmeyeceğim'
Bölüm 35: 'Lütfen kurtar, lüt-fen'
Bölüm 36: 'Belki başka sefere'
DUYURU!!!
Bölüm 37: 'Ateş'in namlusunun ucundaki bir hiçsin'
Bölüm 38: 'Murat Karahan geliyor, Murat Karahan!'
Bölüm 39: 'Çok derin bakıyorsun Miroğlu, dikkat et boğulacaksın'
Bölüm 40: 'Sen de gel evimize gidelim'
Bölüm 41: 'Ahsen'den, Emirhan'dan farkın yok gözümde, kardeşimsin benim'
Bölüm 42: 'Arkandayım aslanım, ne olursa olsun hep yanındayım'
Bölüm 43: 'Öyle bir şey yapacağız ki duyan küçük dilini yutacak'
Bölüm 44: 'Ağa-ağabey... Be-ben bi-bir şe-şey yap-yapmadım...'
Bölüm 45: 'Ağabeyimin yüzüne nasıl bakacağım ben?'
Bölüm 46: 'Bu adam benim kız kardeşimin canını yaktı, canını!'
Bölüm 47: 'Adamlarını da al ve defol konağımdan!'
Bölüm 48: 'Bana kendimi korumayı sen öğrettin ağabey, unuttun mu?'
Bölüm 49'dan ALINTI
Bölüm 49 : 'Şu kapıdan içeriye olaysız girdiğiniz gün kurban keseceğim '
Bölüm 50'den ALINTI
Bölüm 50: 'Gitme Turnam'
Bölüm 51'den ALINTI
Bölüm 51: 'Önünüzden kim gelirse vurun!'
Bölüm 52'den ALINTI
Bölüm 52: 'İkisi evlensin, töre buna izin verir, öyle değil mi?
Bölüm 53'ten ALINTI
Bölüm 53: 'Getir kızlarımı bana, sağ sağlim getir onları'
AÇIKLAMA
Bölüm 54'ten ALINTI
Bölüm 54: 'Her şeyin düzeleceğine olan inancını kaybetme'
Bölüm 55: 'Vallahi romanlara konu olacak bir aşk sizinkisi'
Bölüm 56: 'Bütün bunlar bittiğinde yüzünü bile görmek istemiyorum'
Bölüm 57 Part 1: 'Sen anne deyince geçiyor'
Bölüm 57 Part 2 : 'Suçum neydi benim anne?'
Bölüm 58'den ALINTI
Bölüm 58: 'Elimden tut yoksa düşeceğim...'
Bölüm 59 : 'Kokun... Kokun beni benden alıyor kadın. Dayanılmaz kokun...'
Bölüm 60 : ' O bu dünyada şeytanın vücut bulmuş hali'
Bölüm 61'den ALINTI
Bölüm 61 : 'Ben yazılanı yaşıyorum, ilerde hak ettiklerimi yaşamak için'
Bölüm 62 : ' Senin bende bıraktığın izlerden bir tanesi sadece'
Bölüm 63 : 'Gazamız mübarek olsun Miroğlu'
Bölüm 64 : 'Bir yalanın cezasını çektirmiş, acısını tattırmış'
Bölüm 65 : 'Benim vicdanım çok uzun zamandır azaplarla dolu'
Bölüm 66'dan ALINTI
Bölüm 66 : 'Seni seviyorum'
Bölüm 67'den ALINTI
Bölüm 67 : 'Son bir kez bakayım, daha bakmaya doyamadığım yüze...'
Bölüm 68'den ALINTI
Bölüm 68 : 'Ba-ban... Baban artık bizimle değil'
Bölüm 69'dan ALINTI
Bölüm 69 : 'Ahsen Miroğlu'nun işini bitirin!'
Bölüm 70 : 'Bencillik biliyorum ama çok acıyor ağabey, çok...'
Bölüm 71'den ALINTI
Bölüm 71: 'Karının leşini bile bulamayacaksın çünkü!'
Bölüm 72 : 'Aşkın gözyaşları ıslatırken sevgilinin omzunu... '
DUYURU ve 73. Bölümden KESİT
Bölüm 73 : 'Buradayım ben, seninleyim.'
Bölüm 74'ten ALINTI
Bölüm 74 : 'Ahım vardı sende, almaya geldim'
Bölüm 75'ten ALINTI
Bölüm 75 : 'Lanet olsun içimdeki sen sevgisine'
Bölüm 76 : 'Günaydın her haliyle dünyanın en güzel kadını '
Bölüm 78 : 'Ne zaman yağmur yağsa hep hatırla, yanında ben olmasam da'
FİNAL'den ALINTI
FİNAL : 'Ben sensiz kaldığım her dakika üşüyorum ki zaten'
DUYURU!!!
ÖZEL BÖLÜM : 'Ah bir evet desen, ah bir desen...'
ÖZEL BÖLÜM : 'İyi ki doğdun Mihri!'
MÜJDE!!!
KARAKTER TABLOSU
DUYURU!!!
DUYURU!!!
ÖZEL BÖLÜM: 'Çok sonra buldum seni, bir daha asla bırakmam...'
YAZAR'dan

Bölüm 77 : 'Kızım düğün deyince aklına ne geliyorsa hepsini yapacak adam'

50.7K 2K 137
By asosyalimbenn







Merhaba!

Bölümle ilgili konuşmayacağım o kısım size ait. Yorumlarını her zaman ki gibi dört gözle bekliyorum.

Ayrıca, bölüm o kadar uzun ki artık kısa olmuş diyebilecek misiniz merak ediyorum doğrusu :)

Keyifli okumalar, bol yorumlar...





***


Sen benim en kıymetlimsin, en güzel vazgeçilmezimsin.

Sevmekle bitmeyenimsin, sen benim hakikatlimsin.

En derin, en içimdesin, sen benim en güzel derdimsin...


***





Ahsen Karahan Konağın'dan içeri girdiğinde konağın tatlı telaşıyla karşılaşmıştı. Hava soğuk olmasına rağmen çalışanlar avluda bir o yana bir bu yana koşuşturup duruyorlardı. Üzerindeki kabanına biraz daha sarılıp avludan neler olduğunu soracağı birilerini aramaya koyuldu. Fakat sorabileceği kimseyi göremiyordu. Hatta etrafında koşuşturup duran insanların neredeyse hiçbirini tanımıyordu genç kadın. Yukarı çıkan merdivenlere yöneldiğinde Leyla'nın merdiven başında görünmesiyle heyecanlanıp hızlandı. Merdivenleri hızlıca çıkmaya başladı.

''Ay görümcemcim nerede kaldın allasen? Seni bekliyorum ne zamandır. Yavuz da yani... İnsan geç kalacaklarını haber verir, değil mi? Neyse hadi oyalanmadan hemen çıkalım geç kalacağız yoksa.'' Leyla merdivenleri yarılayıp Ahsen'in yanına geldiğinde genç kadını kolundan tutup gerisin geri merdivenlerden indirmeye başladı.

''Leyla bir dur! Neler oluyor, nereye gidiyoruz?'' Ahsen Leyla'yı merdiven bitiminde durdurup sorusuna cevap bekledi. Sabahtan beri herkeste bir tuhaflık vardı. Kimse ne olduğunu anlatmıyordu. Herkes ağız birliği etmiş gibi suskundu. Kafayı yiyecekti artık.

''Ne durması kızım. Akşam istemen var, saat kaç olmuş biz daha bir şeyi bitiremedik. Yürü çabuk alışverişe gidiyoruz.''

''Ne istemesi? Leyla sen ne diyorsun?''

''Daha fazla açıklama yapmam yasak şekerim. Şimdi yürü yoksa kendi istemene geç kalacaksın.''

''Leyla çıldırtma adamı da anlat neler oluyor ne istemesi ne yasağı?'' Leyla çekiştire çekiştire görümcesini arabaya bindirip kendide direksiyona geçti. Arabayı çalıştırırken yine kendini tutamamış anlatması gerekenden fazla detaya inmişti.

''Senin romantik sevgili kocan size güzel bir düğün planlıyor hayatım olan bu. Bilmen gerekenden fazlasını biliyorsun biri duyarsa sana söylediğimi beni mahveder. Çeneni tut, nereye çekilirsen oraya gel.''

''Ne düğünü Allah aşkına? Bu adam kafayı mı yemiş? Biz zaten evliyiz. Bu saçmalığa bir son verin artık.''

''Kızım ne evliliği? Sizim hangi işiniz düzgün gitti ki evliliğiniz düzgün olsun. Adam da kendi çapında uğraşıyor. Susup oturup keyfine bak. Vallahi seni çok seviyor bu adam. Şanslı kadınsın.'' Leyla göz kırpıp yola odaklandı. Plana göre biraz geç kalmışlardı fakat sorun değildi. Evelallah Leyla bununda altından kalkardı. Kızlar gelinceye kadar kıyafet işini halletse yeterdi. Ki zaten Ahsen'in o iş için çok fazla zaman harcayacağını düşünmüyordu.

''El âleme rezil olacağız. Bu adam ne yapıyor? Bu saatten sonra ne düğünü?''

''Ne varmış? Kimse bir şeycikler diyemez. Sen kendini akışa ve bana bırak. Unutulmaz bir düğün olacak görürsün bak. Akşam da tuzlu kahveyi içirdin mi tamamdır. Ondan sonra sizi anca ölüm ayırır.''

''Ay aman Leyla sus. Ölüm falan içim bir fena oluyor.'' Ahsen Kulağını tutup parmağını cama vurdu. Daha ölüm lafını duymak bile istemiyordu. ''Yemin ediyorum hepiniz delisiniz. Ne diyim? Nereye gidiyoruz bari onu söyle.''

''Akşam için giyecek bir şeyler almaya. Nişan kıyafetini de aradan çıkarsak güzel olur, tabi ama zamanımız kalmayabilir. Ama onun da sıkıştırmaya çalışacağım. Elimden bir şey kaçmaz. Zaten senin alış-veriş huyunu biliyorum. Hemen hallederiz gibi. Diğer alış-verişleri artık kaynananla yaparsın. Bana sadece bunlar söylendi. Gelinliği de Yavuz'la bakacakmışsınız. Ama Zaten akşam konuşulacak bunlar.'' Leyla söylemesi gerekenden fazla şeyler söylediği için biraz suçluluk duyuyordu ama zaten öğrenecekti Ahsen neden kasıyorlardı ki? Hem çenesini tutamıyordu ne yapsındı?

''Bir de nişan mı yapacağız? Allahım! Kaynanam mı? Gelinlik? Siz harbi çıldırmışsınız. Ateş ne dedi tüm bunlara?''

''Kızım düğün deyince aklına ne geliyorsa hepsini yapacak adam. Benden duymadın, şışşttt. Sen ona ne bakıyorsun? Şu saatten sonra ona laf mı düşer?'' Leyla kendi kendine gülerken Ahsen yan koltukta şaşkınlığının doruklarında öylece yola bakıyordu.

Bütün bir gün Leyla'nın kendisini sürüklemesine izin verdi Ahsen. Herkes bu düğün için heyecanlıyken gelin olan kendisi neden bu haldeydi anlamıyordu. Yavuz Arslan Miroğlu'na akıl sır ermiyordu artık. Adamın aklından geçeni tahmin etmesi güçtü. Neyse ki ömrünün hepsini onula geçireceği için zamanla öğreneceğine emindi.

''Bana bak akşam çok güzel olacaksın kız. Tü-tü-tü maşallah.'' Leyla elindeki torbaları arabanın bagajına koyarken aldıklarını aklına getirip gözünde canlandırıyordu. Temiz bir alışveriş olmuştu. Gerçi Ateş ekstreleri görünce temiz alış-veriş biraz kirlenecekti ama olsundu. Leyla'ydı bu yine bir şekilde işin içinden çıkardı.

Ahsen için çıktıkları alış-veriş en çok Leyla'ya yaramıştı. Ahsen iki üç parça şey almıştı, Leyla'ysa torbalarca şey almıştı. Muratcığını da ihmal etmemişti tabii. Neyse ki tam zamanında işleri bitmişti de kızları havaalanından almaya gidebilirlerdi.

''Eee, şimdi ne yapıyoruz eve mi gidiyoruz?''

''Yok, bir işimiz daha var. Havaalanına gidiyoruz.''

''Havaalanı mı? Neden?'' Ahsen arabanın yan koltuğuna yerleşip emniyet kemerini bağladı. Leyla direksiyonda son kontrollerini yapıp arabayı çalıştırdı.

''Nedenini gidince görürsün.''

Havaalanına giden yol boyunca sessizlik sürüp gitmişti. Bir ara Ahsen'in telefonu çalmış, genç kadın çok bekletmeden telefonuna cevap vermişti.

''Sen tam bir pisliksin biliyorsun değil mi?''

''Ben de seni çok özledim karıcığım.''

''Yavuz!''

''Söyle hayatımın anlamı.'' Yavuz çalışma masasının üzerindeki çerçevenin içinde kendisine gülen yüze bakıp iç geçiriyordu. Daha sabah gördüğü karısını çok özlemiş, bu özlemi de fotoğrafına bakıp gidermeye çalışıyordu. Kısa vakitte bu kadar ayrılığa dayanamazken iki hafta ne yapacağını düşünüyordu genç adam. Düğüne kadar Ahsen'den ayrı yaşayacaktı yani en azından o öyle planlamıştı.

''Daha bilmediğim neler planladın Allah aşkına?''

''Sen şimdilik bilmen gerekenle yetin, zamanı gelince öğrenirsin. E nasıl gitti alış-veriş? Neler aldın?''

Ahsen adamın kendisini geçiştirip başka başka sorular sormasına sinir olmuştu. Eşek başımıydı da onun haberi en son oluyordu hep? Bir de düğün kendisinindi, hangi gelin hak ediyordu bunu? Adamın az önce söylediklerini taklit edip telefonu kapatacaktı.

''Sen şimdilik seni ilgilendirenlerle yetin, zamanı gelince görürsün. Bir şey demiyorsan kapatıyorum.'' Ahsen sessizce gülümsemiş, Yavuz'a güldüğünü belli etmemişti.

Yavuz karısının oyununu elbette anlamıştı ama ne yapsındı? Ahsen'e güzellikle söylese asla kabul ettiremezdi. Zaten sabah da demişti. Ne gereği vardı bütün bunların diye. Olmazdı. Yavuz ve Ahsen aşkının mühürlenmesi için bunlar şarttı. Çocuklarına ne derdi sonra?

''Seni seviyorum.'' Dedi adam önündeki resme öpücük atarken. Karşıdan ne cevap geleceğini bilmiyordu önemli değildi, sevildiğini zaten biliyordu.

''Senden nefret ediyorum.'' Ahsen sırıtarak telefonu kapattığında söylediğinin altında yatan anlam elbette o değildi. Leyla'nın yanında diyememişti ve aşkını en çok göstermeyi sevdiği yöntemi seçmişti. Ona olan nefreti en büyük aşkıydı Ahsen'in ve Yavuz da bunu çok iyi biliyordu.

Telefonu kapattığında hınzırca sırıtıyordu Yavuz. Sevilmek ne büyük şeydi! Delicesine sevilmek... Sevdiği kadar sevilmek... Akşamı ve şu iki haftada olacakları düşündükçe keyiflendi Yavuz Arslan Miroğlu. İkinci kez evleniyordu ve evliliğe bakış açısının bu kadar kısa sürede değişeceğini asla tahmin etmiyordu. Koltuğunda arkasına yaslanıp bundan sonra yaşayacağı mutlu hayatı düşündü. Gelecekten beklentisi büyüktü adamın. Bunca acının mükâfatını alacağına inancı büyüktü... 

''Geldik. İnebiliriz.'' Leyla emniyet kemerini çözüp arka koltuktan çantasına uzandı.

''Buraya neden geldiğimizi hala söylemeyecek misin?'' Ahsen de emniyet kemerini çözmüştü fakat inmek için hareketlenmemişti.

''Akşam için, hatta... Neyse işte. Misafirlerimiz var onları karşılayacağız. Haydi acele et, bekletmeyelim. Uçak çoktan inmiştir.''

''Sizi Allah ıslah etsin. Gerçekten Allah sizi bildiği gibi yapsın. Zaten ben en çok Ateş bütün bu planların neresinde onu merak ediyorum. Hiç ona göre şeyler değil yani. Sahi ona da bir rol biçtiniz mi?''

Leyla gülerek arabadan inip görümcesine baktı. Ahsen de çantasını koluna takmış genç kadının yanına gelmişti. Görümcesinin koluna girip yürümeye başladı. Ahsen'in sorusuna cevabını da kulağına eğilip fısıldayarak verdi.

''Vallahi ben en çok onun performansını merak ediyorum.'' Leyla gülerek yürümeye başlayınca Ahsen bir şokla daha Ateş'in ne gibi bir rolü olabilir diye düşünüyordu.

Leyla'nın sürüklemesiyle havaalanına girip gelen yolcu bölümüne ilerlediler. Ahsen kimi karşısında göreceğini tahmin bile edemiyordu ki zaten yıllarca düşünse aklına bile gelmezdi gelenler. Gelen yolcu kısmı çok fazla kalabalık değildi. Leyla etrafına bakınıyor kızları görmeye çalışıyordu Ahsen'se isteksiz isteksiz Leyla ne tarafa çekerse o tarafa gidiyordu.

Ahsen gözünün daldığı yerde tanıdığı bir yüzü görünce önce gözlerine inanamamıştı. Gözünün ısırdığı yüzün yanında iki tane daha yüz Leyla'nın kolundan çıkıp onlara doğru yürümesine neden olmuştu. İşte bunu gerçekten beklemiyordu Ahsen Miroğlu. Bu tahmin edebileceğinin de ötesindeydi.

''Nisa!'' Ahsen Leyla'yı ardında bırakmış kızlara doğru koşar adımlarla yürümeye başlamıştı. Nisa koca valizini sürükleyerek kendisine seslenen kıza doğru yöneldi. Ardından kızlarında Ahsen'i görüp koşmaya başladıklarını fark ettiğinde Ahsen ile aralarında iki adım vardı. Nisa valizini bırakıp kollarını açınca Leyla da Ahsen'in yanına gelmişti.

''Sarılmayacak mısın bana?'' Nisa dudaklarını büküp sevimli sevimli arkadaşına baktı. Ahsen karşısında kızları görmenin şokuyla hala ne diyeceğini bilenmiyordu. Dolu dolu gözleriyle arkadaşına sarıldığında tuttuğu gözyaşları da artık bir bir akıyordu.

''Çok öz-ledim...'' Hıçkırıkları arasında başını Nisa'nın boynuna gömdü. Nisa'nın saçlarını okşayıp onu sakinleştirmeye çalıştığını bile çok sonra fark etmişti. Öyle ki ağlama krizine bile girdiğinin farkında değildi.

''Şışştt. Ağlama ama beni de ağlatacaksın. Makyajım bozulsun istemiyorum.'' Nisa güç bela kendini tutmaya çalışıyordu. Ahsen biraz daha devam ederse direncinin kırılacağını o da biliyordu.

''Biz de varız hani diyorum burada.'' Başak hem ortamdaki kasveti dağıtmak için hem de varlığını belli etmek için konuştuğunda Ahsen Nisa'dan ayrılmış, arkadaşının arkasındaki kızlara bakmıştı özlemle. Gözyaşlarını eliyle temizleyip Kızlara kucak açmış ikisini de aynı anda kucaklamıştı. Hepsinin yanağına tek tek öpücüklerini konduruyor, onca zamanın hasretini gidermeye çalışıyordu.

''Kızım öleceğiz, bırak artık. Tamam daha çok vakit var hasret gidereceğiz.'' Cansu Ahsen'in saçlarını öpüp genç kadından ayrıldı.

''Siz nereden çıktınız?''

''Ha yani istemiyorsun hemen dönelim biz.'' Başak valizinin çekçekini çekip ardına döneceği sırada Ahsen onu durdurmuş yandan sarılmıştı.

''Aptallık etme. Öyle demek istemediğimi biliyorsun.''

''Neyse neyse... Konuşuruz bunları şimdi gidelim artık. Misafirler yorgundur. Akşama daha da yorulacağız.'' Leyla kızlarla zaten önceden tanışıyordu. Ahsen İstanbul'da okurken sık sık yanına giderdi Leyla. Kızlarla da o zaman tanışmıştı. Hepsini ayrı ayrı severdi.

''Ay Leyla abla biz seni çok özledik. Ama yani bu misafir falan olmuyor. Biz misafir miyiz?''

''Aman kızlar ya sizde. Tabiî ki değilsiniz. Takılmayın bana.'' Havaalanı çıkışında hepsi Leyla'nın park etmiş arabasının başındayken Leyla anahtarları Ahsen'e uzattı.

''Ben burada sizden ayrılıyorum. Ama bu ayrılık uzun sürmeyecek, evde yine birlikteyiz. Arabada sıkış tepiş gitmeyin diye beni Ateş götürecek. Hah! O da geldi.''

Ateş kızların yanına geldiğinde Ahsen ağabeyinin yüzüne bakmamaya çalışıyordu. Çünkü bu aptal olaylar yüzünden utanıyordu genç kız. Saçmaydı evet ama ne yapsındı? Ateş onun ağabeyiydi.

''Kızlar hoş geldiniz. Nasıl geçti yolculuk sorun yoktu değil mi?'' Ateş kızlarla tek tek görüşüp hal hatır sordu. Kızların eşyalarını arabalara yerleştirip tekrar yanlarına döndü.

''İyiydi iyiydi ağabey. Bir sorun yoktu meraklanma sen.'' Ateş Cansu'ya göz kırpıp Ahsen'e döndü. Kız kardeşine de sarılıp başından öptü. Ahsen'in olanları sindiremediği yüzünden anlaşılıyordu. Geldiğinden beri yüzüne bakmayışından da bi haller olduğu belliydi ama öğrenirdi yakında.

''Sen nasılsın güzelim?'' Ateş kolundaki karısıyla diğer kolunu da kardeşinin beline attı. İnatla kızın yüzüne bakıyordu ama Ahsen hiç oralı değildi. Sürekli arkadaşlarına bakıyor bakışlarını ağabeyinden kaçırıyordu.

''İyiyim ağabey, aynı.'' Ateş kaçamak aldığı cevapla daha fazla üstelemenin iyi olmadığını anlayınca konuyu değiştirdi.

''Hava soğuk ne duruyoruz bir an önce gidelim.'' Kızları elleriyle harekete geçirmeye çalıştı.

''Ağabey sana da zahmet oldu. Biz geliriz demiştik ama Leyla Abla dinlemedi. Şimdi de sığışırdık bir şekilde sen zahmet etmeseydin.''

''Kızım ne zahmeti. Aa sizin için zahmet mi olur. Hem iyi oldu valla. Kocamla on beş dakika da olsa yalnız kalacağım.'' Leyla Nisa'ya göz kırpıp Ateş'i arabaya doğru sürükledi. ''Haydi evde görüşürüz.''

Ateş ve Leyla'nın ardından kıkırdayarak arabaya bindiler. Ahsen arabayı çalıştırıp havaalanından çıktı.

''Dökülün bakalım. Sizi buraya kim getirttirdi?''

''Vallahi bu ve bununla ilgili konularda konuşmamız yasak.''

''Hay sizin yasağınıza!'' Ahsen sitemle yanında oturan Başak'a, dikiz aynasından Nisa ve Cansu'ya baktı. ''Bunun altında da Yavuz var değil mi?''

Başak kıkır kıkır gülüp Ahsen'e baktı. ''Kızım olanlardan hiçbir şey anlamasam da anladığım tek bir şey var. Bu adam seni deli gibi seviyor. Kaldı mı böyle seven?'' Eliyle arkadakileri işaret etti. ''Var mı sizde de böyle?''

Ahsen ortamdaki sessiz atışmayı sezmiş şaşkın şaşkın bakmaya başlamıştı. ''Bir dakika bir dakika! Nisa! Cansu! Birileri mi var?''

''Maalesef canım. Onları da kaybettik. Sözüm senden dışarı seninkinin daha üst modeli yok. Ona koşulsuz eminim de işte şunların ki...'' Başak eliyle geçiştirir gibi bir hareket yaptı.

''Senin derdin yalnız kaldığın için. Bilmiyoruz sanki.'' Cansu tripli tripli kollarını göğsünde bağladı.

''Hiçbir şey anlamıyorum. Çabuk dökülün.'' Ahsen sesinin tonunu biraz arttırıp hepsini bastırdı.

''Onları boşver sen dökül asıl. Hiçbir b*k bilmiyoruz. Yavuz'un aşırı romantikliği hariç tabii...'' Başak saatine bakıp kısa bir hesap yaptı. '' On dakikaya eve gitsek, sonra yemekti falan kırk beş dakika çık. Seni de hazırlamamız gerek tabi. Ona da bir yarım saat veriyorum. Eğer eskisi gibiysen o bile fazla. Neyse işte. Çıkar, topla, çarp...  Bir saat on dakikamız kalıyor. O süre içinde ne var ne yok anlatıyorsun. Cidden hiçbir şey bilmiyoruz.''

Ahsen hepsinin gözlerine tek tek bakıp arabayı konağın önünde durdurdu. Kemerini çözüp kızlara inmeleri için işaret verdi.

''Siz bana olacakları anlatırsanız bir düşünürüz. Hadi artık içeri girelim. Muhtemelen herkes sizi bekliyor.''

Kızlar konaktan içeri girdiğinde Rahşan Hanım onları kapıda karşıladı. Hepsini Ahsen'den ayırmazdı. Hepsi ile ayrı ayrı hal hatır giderdi. Büyük salonda kurdurduğu sofraya oturduklarından herkes çok mutluydu. Kahkahalar, eski anılar havalarda uçuşuyordu. Ahsen ailesini böyle gördüğüne o kadar mutluydu ki mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Sonra eksik ailem diye düşündü. Çünkü bir bu kadar daha vardı. Yavuz ve beraberindekiler... Onlar da Ahsen'in ailesiydi. Berdan dayısı... Emirhan... Hiç anlaşamasa da Kemal amcası... Aralarına yeni katılan Boran amcası... Çoktu Ahsen'in ailesi. Hepsini içine alan kocaman bir ailesi vardı. Sayamadığı kim varsa hepsini kapsayan....

''Her şey çok güzel olmuş Rahşan babaanne. Ellerinize sağlık. Biz artık ufaktan gelini bir hazırlayalım. Saat geliyor da.'' Başak ayaklanınca bütün kızlar ayağa kalkmış, Ahsen'i sürükleyerek odasına –eski odasına- götürmüşlerdi. Leyla içi gitse de kızları yalnız bırakmış, misafirler için son kontrollere bakmaya koyulmuştu.

''Şimdi. Dökül bakalım. Hazırlık için erken daha.'' Başak kızı yatağına oturtmuş diğer yanında kendisi geçmişti. Nisa ve Cansu da yerini alırken Ahsen boş gözlerle kızlara bakmaya başladı. Kızlar Ahsen anlatsın diye bekliyor, sonuç alamayınca birbirlerine bakıyorlardı.

''Ne?'' Dedi Ahsen. ''Siz başıma gelecekleri anlatmadan tek kelime etmem.''

''Allah belamızı versin bir şey bilmiyoruz. Enişte bey numaramızı bulmuş tek tek aradı bizi. Böyleyken böyle dedi. Bizde kalkıp geldik. O kadar yani.''

''Siz onu benim külahıma anlatın.''

''Kızım ben sana yalan söyler miyim?'' Başak Ahsen'in elini avuçlamış tüm samimiyetiyle arkadaşına bakıyordu. Yavuz aradığında yaşadığı şoku anlatmaya kelimeler yetmezdi. Özge'den aylar önce Ahsen'in öğrendiğini duymuştu fakat o sırada yurt dışında olduğu için çok bir şey öğrenememişti. Sonrası zaten berbattı. Nasıl bir arkadaştı da arkadaşını aramazdı. O kendi aptallığıydı. Biliyordu affı da yoktu fakat bazen oluyordu işte öyle şeyler. Araya bazı şeyler giriveriyordu. Nisa yurt dışından Yavuz'un telefonuyla dönmüştü mesela. Onun Ahsen'in enlendiğinden bile haberi yoktu. Cansu desen aklı Umut'ta kendini kaybetmişti. Gözü bir şey görmüyordu aşktan.

''Söylemezsin.''

''Ha biz söyler miyiz?'' Cansu alınmıştı.

''Siz de söylemezsiniz.'' Ahsen Arkadaşlarının ellerini tuttu. Neye neresinden başlayacağını bilemiyordu. Bütün hikâye uzun uzadıya anlatılmazdı. Zaten anlatmaya Ahsen'in yüreği el vermezdi. Ama dili döndüğünce anlatacaktı. Acı kısımları kısa geçip aşkını anlatacaktı. Bunu kızlara en yakın arkadaşlarına borçluydu.

''Yavuz Arslan Miroğlu...'' derin bir nefes aldı Ahsen. Kocası sadece ismini söyleyince bile nefesini kesiyordu. ''Kocam... Bizim hikâyenin baş kahramanı... Aslında her şey yaklaşık bir yıl önce başladı... O gün...''

Ahsen anlatmayı bitirdiğinde kızlar gözlerini bile kırpmamış Ahsen'i dinlemişti. Bitirdiğinin bile farkında olmaya bilirlerdi. Ağabeyinin öldüğünü öğrendiği o günden bu güne kadar ne var ne yok dökmüştü. Kızların şaşkınlıklarını gözlerinden görebiliyordu. Kim olsa aynı tepkileri verirdi, biliyordu.

''Vay anasını...''

''Kızım bu ne?''

''Gerçekten inanılmaz...''

''Öyle işte. Olay bu yani...'' Ahsen yaşadıklarını bir kere daha hatırlayınca hüzünlenmişti. Canını yakan çektikleri değildi aslında. Resme bir kez daha uzaktan bakınca o yaşayamadığı aşkına üzülmüştü. Biliyordu gereksizdi artık bu hüzün. Kavuşmuştu sevdiği adama. Ömrünün sonuna kadar da ayrılmaya niyeti yoktu.

''Canım arkadaşım...'' Cansu arkadaşına sarılmış bunca yaşananlardan haberdar olmadığı için kendini suçluyordu. Nereden bilebilirdi ki? Ahsen'in çok acı çektiği belliydi. Bundan sonra en güzelini hak ettiğini biliyordu Cansu. Çektiklerinin diyeti mutlu bir hayattı. Yüz yüze hiç görmediği ama koşulsuz güvendiği adam Ahsen'i üzmezdi. Yavuz'un sesinden anlamıştı bunu. Tıpkı diğerleri gibi...

''Neler yaşamışsın... Neler gelmiş başına... Hala inanamıyorum. Neden, nasıl olur böyle şeyler? Anlatınca insan aklı yok olmaz diyor ama sen yaşamışsın...'' Nisa hayretlerini söze dökerken hala inanamıyordu duyduklarına.

Başak'ın da kızlardan farkı yoktu aslında. Ne diyeceğini bile toparlayamıyordu. Geçmişle ilgili yorum yapıp tekrar o acıları hatırlamasını istemedi Ahsen'in. Daha fazla üzülmesini istemiyordu. Her zaman yaptığı şeyi yaptı o yüzden. Konuyu değiştirdi. Kimse yadırgamamıştı. Çünkü Başak böyleydi. Daldan dala atlardı. Ama bu sefer Ahsen'in anlattıkları konduğu dalı kırmıştı. Kimse fark etmese de arkadaşının yaşadıkları en çok ona dokunmuştu.

''Çıkın şu matemden. Enişte bey sabırsızlıktan geberiyor, biz hala hazırlanmadık. Kalkın kalkın...'' Kızları elleriyle ayaklandırıp konuyu paramparça etti. Sonra odayı tatlı bir telaşa sokup eski günlerdeki gibi hazırlanma aşamasına soktu. Odanın her yeri seçilmek için beklenen kıyafetler oluncaya kadar dağıldı. Bir tek Ahsen tamdı. Düz kızdı Ahsen. Beğendiğini alır asla kararsızlığa düşmezdi. Beş dakikada hazırlanıp diğerlerinin hazırlanmasına yardım etti sonrasında. Güya hazırlanması gereken oydu. Ne kadar zaman geçse de bazı şeyler asla değişmiyordu işte. Bu anları ne kadar özlediğini şimdi çok daha net anlıyordu genç kadın. Bunun için Yavuz'a ayrıca bir teşekkür borcu vardı. En kısa zamanda ödeyecekti tüm borçlarını...

''Tamam mıyız kızlar?'' Nisa aynadaki yansımalarına bakıp herkese tek tek onay verdikten sonra Ahsen'e döndü. ''Hazırsak ben bir bakıp geleyim ne âlemdeyiz.''

Nisan odadan çıkıp aşağıya indi. Herkes bir oraya bir buraya koşuşturuyordu. Mutfak ikramlıklarla doluydu. Çalışanların arasından hızla sıyrılıp kendini avluya attı. Sorabileceği kimseyi göremiyordu. Leyla koştura koştura yanına gelince rahatladı.

''Leyla abla ne durumdayız. Geldiler mi?''

''Yok hayatım ama gelmek üzereler. Diğer misafirler yukarıda.'' Konağın açık kapısının önünde duran arabalarla bakışlarını oraya çevirdi ikisi de.

''Hah! İşte geldiler. Sen koş yukarıya. Ben çağırmadan çıkmayın. Bende gideyim bizimkileri karşılamaya çağırayım.'' Leyla koştur koştur gözden kaybolunca Nisa hızlıca yukarı çıkıp Ahsen'in odasına girdi. Aslında orada kalıp bir an önce eniştesini gerçekte görmek istiyordu ama önünde sonunda görecekti. Şimdi görev bilinciyle hareket etmeliydi.

''Geldiler, geldiler... Çabuk pencereye. Ama görünmeyin.'' Nisa nefes nefese içeri girdiğinde Hepsi Ahsen'in avluya bakan penceresine koşmuştu. Perdenin arkasından sıralanıp izlemeye başladılar. Leyla, Rahşan Hanım, Ateş ve Berdan Cihan kapıda hazır dururken kapıdan yaşlı bir adam girdi. Ahsen Boran Karahan'ı kapıda görünce ciddi ciddi heyecanlanmaya başlamıştı. Boran Karahan'ın ardından Meryem Hanımda kapıda göründüğünde Ahsen artık deli gibi çarpan kalbinin senini susturamıyordu. Aradığı kişi kapıdan girmedikçe bu heyecanı duracak gibi değildi. Bilmediği ise Yavuz kapıdan girdiğinde de o kalbi atmayı bırakmayacak aksine daha da bir çarpmaya başlayacak kulaklarını atışlarıyla dolduracaktı.

''Şu kadın kaynanası. Baksanıza en yaşlı o.''

''Arkasındaki de görümcesi o zaman.''

''Aynen. Tariflere uyuyor. En öndeki yaşlı adam kim? Ahsen?'' Başak Ahsen'in sorduğu soruyu duymadığını biliyordu. Aklı artık neredeyse... Ahsen burada değildi. ''Uçmuş bu. Şuna bakın!'' Kızlar Ahsen'in haline gülerken Ahsen yine kimseyi görmüyordu.

Yavuz kapıda göründüğünde hepsi sus pus olmuş, elinde çiçek ve gondoluyla kapıdan içeri giren adama odaklanmıştı. Yavuz takım elbisesinin içinde neredeyse bir ilahı andırırken kızlar gözlerini adamdan alamamışlardı.

''Ulan böyle enişteye can kurban be...''

''Kızım sen dünyanın en şanslı insanısın.''

''Hay arabanın tekeri...''

Ahsen kızların söylediklerinin tek kelimesini bile duymuyordu. Adamın aşağıda karşılama merasimine girişini seyrediyor, lise kızları gibi melül melül bakıyordu. Adamın her bir hareketiyle kendinden geçerken kalbinin gümbürtüsü almış başını gitmişti. Ahsen Yavuz'a kendini öyle bir kaptırmıştı ki Arslan'ı küçük takım elbisesinin içinde fark etmemişti bile. Aklını başından alan adam herkesle tek tek görüştükten sonra kafilenin en arkasında yukarıya doğru yürümeye başladı.

Yavuz yürürken sanki biliyormuşcasına kafasını kaldırıp Ahsen'in penceresine baktı. Adam karısını pencere önünde gördüğünde başını önüne eğip güldü. İşte o an genç kadın öldüğünü hissetti. Ölmüştü... Katili kocasının çarpık gülüşüydü. Binlerce anlam barındıran pis bir gülüşe kurban gitmişti Ahsen. Ölüm işte bu kadar kolaydı genç kadın için. Sevdiği adam gözlerine, gülüşüne, yüzüne bakması yeterdi. Ne fenaydı Yavuz Arslan Miroğlu. Hak mıydı bu adalet miydi? Belki evet belki de hayırdı. Belli değildi. Belli olansa Yavuz'un da Ahsen'i her gördüğü an ölüyor oluşuydu...

Yavuz merdivenlerin başında tekrar baktı pencereye. Ahsen'in hala orada olduğunu biliyordu. Başını kaldırır kaldırmaz genç kadının gözleriyle karşılaşınca ikinci kez güldü adam. Bu sefer Ahsen daha fazla dayanamamış. Perdenin arkasına saklanmıştı, eli yüreğinde kızların kendini izlediğinden habersiz.

''Kızım sen... Sen olmuşsun...'' Başak hayretler içinde Ahsen'i izlerken aklında yıllar öncesinde tanıdı kızı canlandırıyordu. 'Ben evlenmeyeceğim.' 'Aşk da neymiş.' 'Bütün bunlar saçmalık.' Diyen kızı hatırlamaya çalışıyordu. Fakat karşısındaki manzara buna mani oluyordu. Bu Ahsen değildi. Ya da o eski hatırında kalan kız Ahsen değildi. Bilmiyordu Başak.

''Yalnız Yavuz fena...'' Cansu az önce gördüğü adamın etkisinden çıkamamıştı. Umut'a ihanet ettiğini düşünmüyordu. O sadece eniştesini sınavdan tam notla geçirmişti o kadardı.

''Umut'u unuttun galiba.'' Başak Cansu'ya yem atmış beklemeye başlamıştı.

''Saçmalama. Yavuz dünya ahret eniştemdir. Umut benim biricik aşkım asla onu unutmam.'' Cansu Umut'u hatırlayınca hülyalı hülyalı uzaklara daldı.

''Aha bu da gitti. Bana bak sende gideceksen ben çıkıp gidiyorum ha!'' Başak işaret parmağını Nisa'ya doğru sallayınca genç kız bir an oturduğu yere sindi. Şimdi Hiç Berk'in lafını açamazdı. Başak hepsini çiğ çiğ yerdi.

''Tamam.'' Dedi ellerini teslim olmuş gibi kaldırarak.

''Sizde kendinize gelin bi abi ya! Bu ne, buralar aşk koktu. Iyk!''

Ahsen Başak'ın çimdiğiyle gerçek dünyaya döndüğünde aklında yine Yavuz vardı. Bu nasıl bir duyguydu? Yeni yetmeler gibi hissediyordu fakat zaten kendini istemeye gelen adamla bir yıldır evliydi. Bu nasıl bir durumdu?

''Ee böyle bekleyecek miyiz biz?''

''Leyla abla ben gelinceye kadar çıkmayın dedi.''

On dakika sonra Leyla kapıya gelip içeri girince bir telaş alıp başını gitmişti.

''Haydi kızlar. Mutfağa. Kahve yapılacak.'' Leyla kızlarla birlikte mutfağa gidip neler yapılacağını anlattı. Ahsen kahveleri yapacak –sadece birkaç kişininkini, diğerlerini kızlar yapacaktı- sonra salona gidip dağıtacaktı. Kızlarda arkasından gelip boş buldukları bir köşeye sineceklerdi. Ahsen Yavuz'un karşısına konulmuş sandalyeye oturacaktı. Sonrası içerdekilere kalmıştı. Neler olacağını Allah bilirdi. Leyla mutfaktan çıkıp salona döndüğünde kızlar hemen işe koyulmuştu. İçeride bir dolu insan vardı. Hepsine de kahve yapılacaktı. Hepsi bir elden kahveleri yaparken Başak Ahsen'e bir hatırlatmada bulundu.

''Damat kahvesine tuz atacaksın inşallah.'' Ahsen Başak'ın söylediğiyle bakır cezvedeki kahveye baktı. Atacak mıydı gerçekten?

''Atacak mıyım?''

''Kızım bu senin isteme kahven elbette atacaksın. Haydi!''

''Evliyim ben evli ne istemesi? Hem içemez ki tuzlu tuzlu. Yazık!''

''Başlarım senin vicdanına! At şunu!'' Başak tuz kavanozunu uzatıp Ahsen'in eline tutuşturdu. ''Bol bol koy.''

Ahsen söyleneni yapmaya koyuldu. Her bir kaşıkta yüzünü buruşturuyor, adamın bunu nasıl içeceğini merak ediyordu. ''Hah şöyle. Kızım seni sevdiğini nasıl anlayacaksın başka?''

Başak kırdığı potun farkında değildi fakat Ahsen anlamıştı. Yavuz'un ona olan aşkını saçma sapan tuzlu bir kahve ölçmezdi, ölçemezdi elbet. Onca yaşananlardan sonra Yavuz'un böyle bir teste ihtiyacı yoktu ki! Karısı için gözünü bile kırpmadan adam öldürmüş birinin sevgisinin ispatını hangi sınav ölçebilirdi? Var mıydı öyle kuvvetlisi?

Sanmıyordu Ahsen. Yavuz sınavını çoktan vermişti. Geceleri yastığa başını her koyuşunda öldürdüğü adam gözünün önüne gelince veriyordu. Gün içinde aklına geldiğinde ellerine bakıyor kahroluyordu, biliyordu Ahsen. Adamın ne hissettiğini biliyordu. Allah'ın verdiği bir canı alışının yükünü taşıyışına şahit oluyordu her gün kocasının. Öyle kolay değildi. Biliyordu yine olsa yine yapardı, Ahsen için can da alırdı can da verirdi ama sonrası öyle kolay olmuyordu işte. Yavuz Arslan Miroğlu da olsan kaldıramayacağın şeyler oluyordu elbet. Geçecekti biliyordu genç kadın. Unutulacaktı olanlar, evet ama Yavuz asla unutmayacaktı, bunu da biliyordu.

Daldığı düşüncelerden sıyrıldığında farkında olmadan kaşık kaşık tuz attığının son anda farkına varmıştı. Kahvenin neredeyse tamamı tuzdu. Olmazdı. Bunu içemezdi Yavuz. Tekrar yapacaktı.

''Bırak oldu o.'' Başak elinden cezveyi alıp fincana boşalttı. Ahsen bir şey diyememişti. ''Haydi hepsi hazır. Çıkalım.'' Ahsen'in eline tepsisini tutuşturunca el mahkûm çıktı mutfaktan Ahsen. Ayakları geri geri gidiyordu sanki. Bir yandan tepsiye konsantre olmaya çalışıyor bir yandan da nefesini düzene sokmaya çalışıyordu. Başarılı olduğu pek söylenemezdi.

Salonun kapısına geldiğinde önüne geçmeden derin bir nefes aldı. Elindeki bilmem kaç kahve fincanı barındıran tepsi tir tir titriyordu. Ama Allah'tan kahveleri dökmemişti. Yavuz'un kahvesi en son verilmek üzere en arka sırda sağ tarafa konulmuştu. Şimdiden içi gitti Ahsen'in. Derin nefesini verip bir anda içeri girdi.

Continue Reading

You'll Also Like

6.8K 386 5
Beritan ayakta durmuştu. Elindeki silahı sımsıkı tutmuştu. Boran,karşısında sevdiği kadını bu hâlde görünce yüreği yanıyordu. Beritan silahı tamda ka...
2.3M 130K 46
Tüm hakları saklıdır. ******** G.S.A Serisi 1 okumanız tavsiye olunur. İki kitap birbirine bağlantılıdır. Tek de okuyabilir siniz ama anlama açısınd...
767K 44.1K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
Roza By diclee_

Short Story

2.9K 236 6
!!!Kitap düzenlenmiştir konusunda değişiklik oldu!!! Roza sadece sevdiği adam ile evlenmek istiyordu ama kaçtıkları gün düşmanları tarafından vurulan...