AH SENDE (TAMAMLANDI)

By asosyalimbenn

5.3M 221K 16.4K

Kor olmuş elem dağı bir semer misali sarmıştı bedenlerini... Kalp ağrıtıcı feryatlar dilleri zorluyor, bir tü... More

Bölüm 1: 'Yürekli Bir Kadın, Akıllı Bir Adam'
Bölüm 2: 'Dayanamıyorum'
Bölüm 3: 'Çiyeşan Konağına'
Bölüm 4: 'Oylama Yapalım'
Bölüm 5: 'Kork Güzelim'
Bölüm 6: 'Asla! Asla Dilencilik Yapmam'
Bölüm 7: 'Emirhan Benim Kardeşim'
Bölüm 8: 'İkiniz Evleneceksiniz'
Bölüm 9: 'Kabul Ediyorum'
Bölüm 10: 'Dönmek İçin Artık Çok Geç Miroğlu'
Bölüm 11: 'Evlendiğini de Evlilik Cüzdanından mı Öğreneceğim?'
Bölüm 12: 'Lütfen Affet Beni. Affet... Lüt-fen...'
Bölüm 13: 'Fazla Zorluyorsun Miroğlu'
Bölüm 14: 'Sen Kim Olduğunu Sanıyorsun?'
Bölüm 15: 'Şekerpare'
Bölüm 16: 'Senin Karın'
Bölüm 17: 'Ağabeyim Ellerine Sağlık Diyor'
Bölüm 18: 'Kahve İçin Teşekkürler'
Bölüm 19: 'Sevmek İçin Geç Ölmek İçin Erken'
Bölüm 20: 'Günler Akıp Giderken'
Bölüm 21: 'Bunun Hesabını Sorarım Ama Ben'
Bölüm 22: 'Ahsen -Karahan- Miroğlu'
Bölüm 23: 'Yine Elime Düştün Miroğlu. Felek Yine Benden Yana'
Bölüm 24: 'Unutmadan Ahsen Arkadaşım Değil Karım!'
DUYURU!!!
Bölüm 25'ten ALINTI
Bölüm 25: 'Merak etme ikinci hatta üçüncü bir çocuğum daha yok.'
Bölüm 26: 'Kimsin lan sen? Karımla nasıl konuşuyorsun?!'
Bölüm 27: 'Yeter miydi gücün Cihan soyadına, aşirete?'
Bölüm 28: 'İlerde anlayacaksın da dilerim Rabbim'den geç olmasın'
Bölüm 29: 'Evlendiğimizden beri'
Bölüm 30: 'Dengesiz, dikkatsiz, sakar ne olacak'
Bölüm 31: 'Ahsen, seninle konuşmaya çalışıyorum'
Bölüm 32: 'İçinde ufacık bir insanlık olmasını öyle çok dilerdim ki...'
Bölüm 33: 'Ahtım olsun sana, sana bir zarar gelmesine izin vermeyeceğim'
Bölüm 34: 'Benden bir şey saklıyorsun, öğrenmeden gitmeyeceğim'
Bölüm 35: 'Lütfen kurtar, lüt-fen'
Bölüm 36: 'Belki başka sefere'
DUYURU!!!
Bölüm 37: 'Ateş'in namlusunun ucundaki bir hiçsin'
Bölüm 38: 'Murat Karahan geliyor, Murat Karahan!'
Bölüm 39: 'Çok derin bakıyorsun Miroğlu, dikkat et boğulacaksın'
Bölüm 40: 'Sen de gel evimize gidelim'
Bölüm 41: 'Ahsen'den, Emirhan'dan farkın yok gözümde, kardeşimsin benim'
Bölüm 42: 'Arkandayım aslanım, ne olursa olsun hep yanındayım'
Bölüm 43: 'Öyle bir şey yapacağız ki duyan küçük dilini yutacak'
Bölüm 44: 'Ağa-ağabey... Be-ben bi-bir şe-şey yap-yapmadım...'
Bölüm 45: 'Ağabeyimin yüzüne nasıl bakacağım ben?'
Bölüm 46: 'Bu adam benim kız kardeşimin canını yaktı, canını!'
Bölüm 47: 'Adamlarını da al ve defol konağımdan!'
Bölüm 48: 'Bana kendimi korumayı sen öğrettin ağabey, unuttun mu?'
Bölüm 49'dan ALINTI
Bölüm 49 : 'Şu kapıdan içeriye olaysız girdiğiniz gün kurban keseceğim '
Bölüm 50'den ALINTI
Bölüm 50: 'Gitme Turnam'
Bölüm 51'den ALINTI
Bölüm 51: 'Önünüzden kim gelirse vurun!'
Bölüm 52'den ALINTI
Bölüm 52: 'İkisi evlensin, töre buna izin verir, öyle değil mi?
Bölüm 53'ten ALINTI
Bölüm 53: 'Getir kızlarımı bana, sağ sağlim getir onları'
AÇIKLAMA
Bölüm 54'ten ALINTI
Bölüm 54: 'Her şeyin düzeleceğine olan inancını kaybetme'
Bölüm 55: 'Vallahi romanlara konu olacak bir aşk sizinkisi'
Bölüm 56: 'Bütün bunlar bittiğinde yüzünü bile görmek istemiyorum'
Bölüm 57 Part 1: 'Sen anne deyince geçiyor'
Bölüm 57 Part 2 : 'Suçum neydi benim anne?'
Bölüm 58'den ALINTI
Bölüm 58: 'Elimden tut yoksa düşeceğim...'
Bölüm 59 : 'Kokun... Kokun beni benden alıyor kadın. Dayanılmaz kokun...'
Bölüm 60 : ' O bu dünyada şeytanın vücut bulmuş hali'
Bölüm 61'den ALINTI
Bölüm 61 : 'Ben yazılanı yaşıyorum, ilerde hak ettiklerimi yaşamak için'
Bölüm 62 : ' Senin bende bıraktığın izlerden bir tanesi sadece'
Bölüm 63 : 'Gazamız mübarek olsun Miroğlu'
Bölüm 64 : 'Bir yalanın cezasını çektirmiş, acısını tattırmış'
Bölüm 65 : 'Benim vicdanım çok uzun zamandır azaplarla dolu'
Bölüm 66'dan ALINTI
Bölüm 66 : 'Seni seviyorum'
Bölüm 67'den ALINTI
Bölüm 67 : 'Son bir kez bakayım, daha bakmaya doyamadığım yüze...'
Bölüm 68'den ALINTI
Bölüm 68 : 'Ba-ban... Baban artık bizimle değil'
Bölüm 69'dan ALINTI
Bölüm 69 : 'Ahsen Miroğlu'nun işini bitirin!'
Bölüm 70 : 'Bencillik biliyorum ama çok acıyor ağabey, çok...'
Bölüm 71'den ALINTI
Bölüm 71: 'Karının leşini bile bulamayacaksın çünkü!'
Bölüm 72 : 'Aşkın gözyaşları ıslatırken sevgilinin omzunu... '
DUYURU ve 73. Bölümden KESİT
Bölüm 73 : 'Buradayım ben, seninleyim.'
Bölüm 74'ten ALINTI
Bölüm 74 : 'Ahım vardı sende, almaya geldim'
Bölüm 75'ten ALINTI
Bölüm 75 : 'Lanet olsun içimdeki sen sevgisine'
Bölüm 77 : 'Kızım düğün deyince aklına ne geliyorsa hepsini yapacak adam'
Bölüm 78 : 'Ne zaman yağmur yağsa hep hatırla, yanında ben olmasam da'
FİNAL'den ALINTI
FİNAL : 'Ben sensiz kaldığım her dakika üşüyorum ki zaten'
DUYURU!!!
ÖZEL BÖLÜM : 'Ah bir evet desen, ah bir desen...'
ÖZEL BÖLÜM : 'İyi ki doğdun Mihri!'
MÜJDE!!!
KARAKTER TABLOSU
DUYURU!!!
DUYURU!!!
ÖZEL BÖLÜM: 'Çok sonra buldum seni, bir daha asla bırakmam...'
YAZAR'dan

Bölüm 76 : 'Günaydın her haliyle dünyanın en güzel kadını '

48.3K 2.1K 116
By asosyalimbenn




İyi akşamlar herkese...
Bölüm başlığını görünce heyecanlandığınızı hissedebiliyorum. Heyecanlanmakta da sonuna kadar haklısınız.
Düğünümüz var ey ahali!! Düğünümüz...
Yalnız bir şeyi söylemek istiyorum. Bu düğün öyle hayal edilecek gibi değil o sebeple benim de kalemimim yeteceği bir şey değil. Çok da bir şeyler söylemek istemiyorum. Gelecek bölümde zaten anlayacaksınız. Ne diyor yahu bu diyenleriniz olacaktır. Siz bana çok takılmayın. İlerde anlayacaksınız. Siz sadece okuyun bence. Ha bi de yorum yapmayı unutmayın tabii 🤗
İnternetteki sorun sebebiyle çok zor şartlar altında bölümü paylaşıyorum. Düzenleme yapamadım. O yüzden eğer hatalarım varsa affınıza sığınıyorum. Görmezden gelip okuyacağınıza inanıyorum.
(Farkındayım biraz erken düğün havasına girdik ama olsun bunu hak ediyorduk. Onca çileden dertten sonra biz havaya girmeyelim de kimler girsin...)
Lafı fazla uzatmadan sizi bölüme yönlendiriyorum.

Keyifli okumalar... Bol yorumlar...


***


Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,

Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin...

Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır, bir güldürür;

Sen hem bir hastalık, hem de sağlık gibisin...


***

Yavuz koynunda uyuyan karısının saçlarına öpücüklerini kondururken Ahsen'i daha iyi görebilmek için hafifçe yan dönmeye çalıştı. Adamın bu hamlesi Ahsen'i uyuduğu derin uykudan uyandırırken yüzü neredeyse yüzünün dibinde duran adamın bakışlarının hissiyle gözlerini açtı. Burun buruna geldiği adam dayanamamış kadın gözlerini açınca dudağının kenarına bir buse kondurmuştu.
''Saat kaç?'' Ahsen dağılmış gözünün önüne düşen saçlarını düzeltip görüş açısını açtı. Yavuz tehlikeli soruyu duyduğu anda otuz iki diş sırıtıp gözlerini sonuna kadar yumdu. Suç işlemiş çocuk profiliyle karısının karşısında duruyordu.

''Bilmek istemezsin.''

''Şaka? Şaka de.'' Ahsen saatin epey geç olduğunu anlayınca arkasındaki komodinden telefonuna uzanmak için aniden döndü. Bu dönüş sol kolundaki yarayı acıtmıştı. Acı ile inleyen kadın bunu yok sayıp telefona uzandı.

''Ah!''

''Dikkat et! Neden ani hareketler yapıyorsun? Senin bir santim bile oynamaman lazım.'' Yavuz yatakta doğrulup karısını sağlam bir pozisyona getirdi. Ahsen telefonunda gördüğü rakamlarla neye uğradığını şaşırmıştı. Gece sabah erkenden gitmesi gerektiğini söylediği adam bu saate kadar burada uyumuş muydu yani?

''Yavuz sen Allah'tan belanı mı istiyorsun? Saat bire geliyor. Nasıl bu saate kadar uyursun? Ben sana ne dedim?''

''Öncelikle Allah'tan belamı istemedim. Çok önceden istemişim. O da sağ olun kırmamış beni, seni –başımın belasını- yollamış. İyi ki de yollamış. İkincisi dün söylediklerini hatırlıyorum unutmadım. Üçüncüsü bilerek yapmadım uyuyakalmışım yoksa gidecektim, Gelin Ağamızın otoritesini sarsmak gibi bir niyetim yok yani. Hipnoz edici bir kokun var ne yapayım.'' İki elini yanlara doğru havaya açtı adam. İyi ki de uyuyakalmıştı.

''Hay Allah'ım. Hay Allah'ım. Çabuk çık hadi. Kıyafet değiştirmeye geldim falan dersin. Git hadi. Akşam yine aynı yerindesin haberin olsun.''

''Hangi aynı yerim? Burası mı, orası mı?'' Yavuz önce yatağı işaret etti, daha sonra dışarıyı. Karısıyla oynamak ne kadar keyifliydi.

''Gösterirdim sana neresi olduğunu da dua et kalkamıyorum.''

''Ben yardım ederim karıcığım. Sen merak etme.'' Yavuz yataktan kalkıp dolabından kendine temiz takım elbise seçti. Kıyafetleriyle banyoya gireceği sırada geri döndü.

''Hadi sen de hazırlan da seni de aşağıya taşıyayım, kahvaltı yaparsın. Yorulma bir daha.''

''İstemez. Sen git yeter.'' Ahsen yataktan çıkmaya katlığında Yavuz da banyoya girmişti. Ahsen üzerindekileri çıkarmış yeni kıyafetlerini zar zor giydiğinde Yavuz banyodan çıktı. Genç kadın bu sefer banyoya yönelince Yavuz karısını kucaklayıp banyoya bıraktı.

''Senin cezalarında bir de bana dokunmayı mı yasaklasam ne yapsam?''

''Her cezayı uygularım da, çık, onu sanmıyorum. Bence koyma.'' Yavuz ardından banyo kapısını kapatıp kızı yalnız bıraktı.
Ahsen işlerini halledip banyodan çıktığında Yavuz hala odadaydı.

''Ben sana git demedim mi?''

''Hazırsan iniyoruz aşağıya.''

''Hey! Sen beni duymuyor musun?'' Ahsen'in ayakları bir daha yerden kesildiğinde cevap alamadığı için sinirlenmişti yine.

''Duyuyorum duyuyorum da cevap vermek işime gelmiyor.'' Yavuz göz kırparak odadan çıktı. Aşağı avluya inen merdivenleri adımlayıp mutfağa girdi.

''Günaydın Gülsüm abla. Hayırdır etrafta kimseler yok.'' Ahsen'i mutfaktaki sedire yerleştirdiğinde mutfağa girenlerle utanıp başını yerden kaldıramadı Gülsüm. Sabah çocuklar konuşurken duymuştu. Gelin Ağa Yavuz Ağa'yı eve almıştı. Meryem Hanım gelinini kahvaltıya çağıracağı sırada duyduklarını hemen ona anlatmış, bir nevi uyarmıştı. Öğrendikleriyle mutlu olan kadın gelinini kaldırmaktan vazgeçmiş herkesi tek tek tembihleyip üst katı boşaltmıştı. Gürültü yapmamaları için de uyarmayı ihmal etmemişti.

''Günaydın Ağam. Kızlar pazara gitti. Hanım Ağamda çarşıya indiydi. Bir ihtiyacınız mı var?''

''Yok ablam, öyle göremeyince kimseyi ondan sordum. Sen Ahsen'e güzel bir kahvaltı hazırla yeter.''

''Hemen ağam. Sen de yiyecek misin, sana da kurayım mı bir sofra?'' Yavuz, Gülsüm ablasının sorusuyla süt dökmüş kedi bakışını Ahsen'e yolladı. Karısı utançtan ağzını açıp bir şey diyememişti mutfağa girdiğinden beri. Yavuz'un gece odasında kaldığı belliydi, Gülsüm abla kesin anlamıştı. Başkası duymasaydı iyiydi. Adamın çaresiz bakışlarına kıyamayıp ''İyi.'' Dedi, omuz silkti. ''Yardım edeyim ben abla sana.'' Yerinden kalkmaya çalışırken Yavuz geçit vermemişti.

''Olur mu Gelin Ağam? Sen otur ben kurarım.'' Gülsüm mutfakta koşuşturmaya başladığında Yavuz başıyla oturmasını işaret etti.

''Ee abla, ne var ne yok? Yokluğumda neler oluyor?'' Ahsen düştüğü utanç durumu düşünürken Yavuz karısını izliyor bir yandan da Gülsümle konuşuyordu.

''O ne demek Ağam. Buradasın ya sen? Allah seni başımızdan eksik etmesin.'' Gülsüm elini tahtaya vurdu. O kötü günleri hatırlayınca ürpermişti.

''Buradayım ablam, buradayım da işte biliyorsun ya eve girmem yasak.'' Yavuz attığı yemleri yutmasını beklediği karısına bakarken gülüyordu. Ahsen kendisine atılan lafı fark edince kaşlarını çatıp kocasına baktı.

''Gülsüm abla. Diyorum ki konağı şöyle bir güzel ilaçlasak. Haşere olur, böcek olur, fare olur ne varsa bir ortaya çıksa. Çıkan çıktığı yerde ölse. Ölmeyen konaktan kaçarken ölse. Ha yine mi ölmedi, kaçıp gitti mi, ilaçtan öyle bir korksa ki konağın iki kilometre yanına yanaşamasa. Güzel olur değil mi? Ne dersin?'' Ahsen son cümleyi yüksek sesle söylemiş masanın altından kocasının sağ ayağına basıp resmen ezmişti. ''Şöyle hepsinden kurtulsak, leşlerini ezip geçsek. Fena fikir değil, değil mi?'' Gülsüm masa kurma telaşında gelin ağayı dinlemiş, Ahsen'in gerçekten kast ettiğini anlamamıştı bile.

''Olur, ağam. Ahmet kilerde fare yakaladım dediydi. İyi olur, temizlenir konağımız. İyi düşünmüşsün valla.'' Yavuz ablasının imayı anlamayıp ciddi ciddi cevap vermesiyle bozguna uğramıştı. Haşere miydi yahu adam? Niye böyle konuşuyordu ki?

Gülsüm çayları da doldurup işinin bittiğini fark edince kendini fazlalık gibi hissetti. Sabah Meryem Hanım'ın yaptığı tembihler aklına gelince bir şeyler uydurup kaçtı mutfaktan.

''Ağam benim yukarıda az biraz işim vardı. Siz kahvaltı yapın, bir şey olursa seslenirsiniz olur mu?''

''Tamam ablacığım. Sen işine bak, biz hallederiz. Ellerine sağlık.''

''Afiyet olsun Ağam.'' Gülsüm çıkınca çayına uzandı Yavuz.

''Haşere ha? Haşere öyle mi?''

''Evet, ne var. İlaçlamak lazım. Hastalık falan bulaşır neme lazım.'' Ahsen peynirden aldığı bir dilimi ağzına atıp çiğnemeye başladı. Yavuz 'demek öyle' anlamında başını sallarken yağ ve bal sürdüğü ekmeği lokması biten karısının ağzına sıkıştırdı. Ne olduğunu anlayamadan ağzında yağlı ballı ekmekle kocasına bakan Ahsen çiğnemeyi unutmuştu bile.
''Ye karıcığım, ye. Şifa olsun da hemen ayaklan.'' Sinirle ağzındakini çiğnemeye başlayan karısının öfkeli bakışları altında kahvaltısını eden Yavuz keyifliydi.
''Yarın akşam okulda piyes var. Unutma. Hepimiz gideceğiz. ''

''Biliyorum, aklımda.''

''Ben sabahtan Meleklerle gideceğim okula.'' Ağzına attığı salatalığı çiğneyemeden karısının bozgununa uğradı yine. Yavuz Arslan Miroğlu.

''Aklından bile geçirme.'' Ağzındakileri yutup çayına uzandı.

''Arslan'ın yanında olmak istiyorum çok heyecanlı. İlk defa böyle bir şey de rol alacak. Onu yalnız bırakamam.''

''Bu halde hayatta gidemezsin. Tek başına yürüyemiyorsun bile. Hem hadi bunları geçtim, Çocuğu bu kadar sıkboğaz etmesen. Çok fazla üzerine düşüyorsun. Hayatta her zaman arkasında sen olmayacaksın. Bırak ayakta durmayı öğrensin.''

''Ne demek bu şimdi? Her zaman arkasında duracağım tabii. Anne diyor bana.'' Yavuz karısının bozulduğunu fark edince elindeki çatalı tabağının kenarına bıraktı. Yanlış bir şey söylememişti fakat Ahsen alınmıştı.

''Yanlış anladın. Öyle demek istemedim. Hayatı öğrenmesi için diyorum ben.''

''Yo, gayet doğru anladım. Sen onun gerçek annesi değilsin demek istiyorsun.''

''Bak işte. '' Yavuz oturduğu yerde geriye doğru yaslandı. Ne diyecekti şimdi? Gözleri dolu dolu olan kadına şimdi ne dese kurtarırdı. Kadınları anlayamıyordu bazen. Muayyen gününde miydi neydi kadın? Hemen hormonları coşup, saçma sapan bir şeye mi alınmıştı? ''Öyle demek istemediğimi biliyorsun. Ayrıca bunun ne önemi var ki? Birinin annesi olmak için onu doğurmak gerekmez, aynı şekilde babası olmak için de biyolojik katkısı gerekmez. Sen en başından beri yanlış biliyorsun. Artık olayı tam öğrenmenin vakti geldi. Ben Arslan'ın gerçek babası değilim. Yani sen o zama...''

''Biliyorum.'' Adamın cümlesini tamamlamasına izin vermeden araya girdi Ahsen.

''Biliyor musun? Nereden biliyorsun?''

''Biliyorum işte bir önemi yok. Arslan'ın babası sensin. O kadar.''

''Hah bak kendin dedin. Bir önemi yok. O sebeple Arslan'ın annesi de sensin. Yani boş yere alınganlık yapma. Zaten öyle demek istemediğimi de biliyorsun. Ben karakter sahibi bir birey olması için çabalıyorum. Çocuğun özgüvenli olması için, tek başına da işlerini halledip, ayakta durabileceğini öğrenmesi için.''

Ahsen akan iki damla yaşını silip Yavuz'a baktı. Ne demek istediğini anlıyordu evet ama bu başka bir duyguydu. Arslan'ın ömrü boyunca bir tarafını eksik hissedeceğini biliyordu çünkü Ahsen hep eksik hissetmişti. Emindi ki diğer çocukların anneleri de sabahtan orada olacaklardı. Ahsen bunu hayatı boyunca yaşamıştı, tecrübe etmişti. Babası, ağabeyi, babaannesi yanında olsa da annesinin eksikliğini hep hissetmişti.

Bir yerde haklıydı ama Yavuz. Çocuk yetiştirme konusunda adamın bilgi sahibi olduğu kesindi. Bütün bunları nereden öğrendiğini merak etti. Bildikleri, söyledikleri ne kadar doğru olursa olsun yinede endişe duyuyordu işte.
''Nereden biliyorsun bütün bunları?''

''Kitaplardan.''

''Çok mu okudun.''

''Çok.'' Yavuz gülümseyip karısının elini tuttu. Yaşların ıslattığı yüzünü temizleyip sevgiyle baktı. ''Bak Ahsen. Seninle ne şekilde tanıştığımız, bundan önceki hayatımızın bir önemi yok. Ben bundan sonraki hayatımıza bakarım. Arslan bizim oğlumuz. Sen annesisin ben de babası. O da bunu kabul ediyor. Doğacak çocuklarımızdan hiçbir farkı yok. Hepsinin yeri de aynı. Hiç birini birinden ayırt etmeyeceğim'' Eliyle kalbini gösterip Ahsen'in elini kalbine koydu. ''Senin de yerin burası.''
Genç kadın şaşkınlığını atamadığı ifadesiyle adama baktı. Ne demişti adam? Çocuklarımız mı?

''Çocuklarımız?''

Güldü Yavuz. O kadar cümle içinde karısının takıldığı yer burası mıydı yani? ''Ne sandın kızım. Çocuklarımız tabii. Doğacak çocuklarımız. Ben bu eli bir kere tuttum, bir daha da bırakmam.'' Kalbinin üzerine koyduğu karısının elini sıktı. Yavuz Arslan Miroğlu'nun birtakım planları vardı, o planları gerçekleştirmeden bu hayata veda etmeye niyeti yoktu.

''Neyse neyse. Sil şimdi gözyaşlarını da kahvaltına devam et. Daha bunları konuşacak çok vaktimiz var. Bol bol düşünüp karar veririz nasılsa. Tabi bu süreyi çok da uzatmamak lazım.'' Göz kırpıp önüne döndü. 'Benim sabrım taşıyor, artık bir şeyler yap' manasına gelen cümlesiyle yine hınzırlığını konuşturmuştu.

Kocası önündekileri tekrar yemeye koyulduğunda Ahsen hala çıkamadığı şoktaydı. Aklında dönüp duran 'çocuklar' kelimesi son ses bağırıyordu. Öylece kocasının kahvaltı edişini izliyor bu çocuk planını anlamlandırmaya çalışıyordu. Ahsen Karahan Miroğlu hazırlıksız yakalandığı durumu idrak etmeye çalışıyordu. Kendini boşuna yoruyordu orası ayrıydı. Zira Yavuz Arslan Miroğlu hayatının bundan sonraki kısmının her santimetresini planlamıştı. Tabi palanda elde olmayan sebeplerle ufak tefek değişiklikler, hafif farklılıklar olacaktı. Doğanın kanunu buydu.

***

Genç kadın başındaki hareketlilikle gözlerini araladığında her sabah gördüğü manzarayla tekrar karşılaştı. Kahverengi gözlerin için gülüyor kendisini kaybetmiş gibi kadına bakıyordu.

''Günaydın bir tanem.'' Yavuz sol kolu başının altında karısının yastıktaki dağılmış saçlarıyla oyuyordu.

''Mımmmmm...'' Ahsen üzerindeki yorganı çekip başının üzerine örttü. Her gün aynı manzarayla uyanmak artık rutin olmuştu. Hayır, adam sabahın bu saatinde kalkıp, uyurken neden kendisini izliyordu ki? Hiç mi yorgun olmuyordu ya da hiç mi uykusu olmuyordu anlamıyordu Ahsen. Uyku mahmurluğu üzerindeyken dünyanın en çirkin kadını olduğunu düşündüğü zamanlarda kocasının aşk dolu bakışlarına anlam veremiyordu. Ahsen bile kalkıp aynaya baktığında gördükleriyle utancından kıpkırmızı oluyordu. Yavuz buna her sabah nasıl dayanıyordu? Üstelik öğrendiğine göre adam saatlerce kendisini izliyordu. Allah aşkına bu nasıl aşktı?

''Saklama yüzünü benden.'' Yavuz yorganı çekiştirip karısının yüzünü açmaya çalıştı. Fakat karısı yorganı öyle sıkı tutuyordu ki adam olduğu pozisyondan bir de tek eliyle başarabileceğini düşünmüyordu.

''Her sabah şu iğrenç suratı görmeye nasıl dayanıyorsun sen?'' Yavuz yorganı daha bir çekiştirince devam etti Ahsen. ''Açmayacağım bırak!''

''İğrenç mi? Sen dalga mı geçiyorsun? Ben her sabah dünyanın en güzel manzarasına uyanıyorum. Haberin var mı?''

''Bon hor soboh donyonon on gozol monzorosono oyonuyorom! Şuna bak şuna! Şuna bir bak!'' Ahsen hızla yorganı yüzünden çekip yatakta doğruldu. Karışmış saçlarını iki eliyle tutup çekiştirdi. Şimdi oturur pozisyonda kocasının karşısındaydı.

''Günaydın her haliyle dünyanın en güzel kadını.'' Yavuz karısının dudaklarına uzanıp bir buse çalmak isteyince Ahsen başını hafif kırdı. Yavuz'un busesi istediği hedefi tutturamamıştı fakat genç kadının gülünce gamzelerinin oluştuğu çukura isabet etmişti.

Yavuz öpücüğünün yerini bulamamasından dolayı bozulsa da ses etmemişti. Ahsen'in hala utandığını, kendini hazır hissetmediğini biliyordu. Zorlamıyordu genç adam karısını. Zamanı geldiğinde elbet her şey olacaktı. Yavuz Arslan Miroğlu'nun bu akşamdan itibaren işleteceği planları vardı.

''Günaydın.'' Ahsen kırık başını çevirmeden mırıldanırcasına cevap verdi kocasına. Hala ondan kaçtığına inanamıyordu. Fakat elinde değildi işte, ne yapabilirdi?

''Hadi, hazırlan da kahvaltıya inelim, sonra da seni Karahan Konağı'na bırakacağım. Ha unutmadan kendine küçük bir valiz de hazırlamayı unutma.'' Yavuz yataktan kalkıp banyoya girerken şaşkınca sebebini soran karısını cevapsız bırakmıştı.

''Anlamadım? Neden gidiyorum konağa? Daha dün oradaydım. Eşyalarımı niye toplayacağım?'' Sorularını cevapsız bırakan kocasının ardından Ahsen de yataktan kalkıp dolabına yöneldi. Bugün giyeceği kıyafetleri üzerine geçirdikten sonra banyodan çıkan kocasına meraklı bakışlarıyla sorular soruyordu.

''Bakma öyle. Dediklerimi yap. Hadi çok acıktım, kaç saattir seni izliyorum uyurken çok efor sarf ettim.'' Yavuz dolabının önünde kendine takım elbiselerinden birini seçerken Ahsen banyoya girmiş yüzünü yıkıyordu. Genç kadın banyodaki işlerini bir çırpıda halledip dışarı çıktığında kocası kravatını bağlamaya yeni başlamıştı.

Kocasına yaklaşıp boynundaki siyah kravatı iki elinin arasına aldı. Kravat bağlamayı ağabeyinden küçük yaşta öğrenmişti. O zamanlar hevesle her gün Ateş'in okul kravatını bağlar öyle gönderirdi onu okula. Zaman geçtikçe rutin haline getirdiği görevi Ateş'in Leyla ile evlenmesiyle sona ermişti. Çok istese de sonra hiç yeltenmemişti bunu yapmaya. Bazı zamanlar Ateş işe geç kaldığında acelece çıkıp giderken avluda denk geliyordu ağabeyine. İşte o zaman bağlanmamış alelade boynuna atılmış kravatı görüyor bir çırpıda bağlıyordu ağabeyinin boyun bağını. Eski günleri hatırlayıp mutlu oluyordu.
Şimdiyse kendi kocasının kravatını bağlarken bir başka hissetmişti Ahsen Miroğlu. Bu hayatta tatmadığı kaç duygu kaldığını merak ediyordu artık?

''Söyle bakalım neden gidiyorum? Eşyalarımla birlikte?'' Yavuz kravatını hızlıca bağlayıp gömleğini düzelten karısına baktı aşkla. Kadının hiçbir şeyden haberi yoktu. Nasıl olsundu, ona bir şey söylüyor muydu?

''Şöyle ki güzel karıcığım... Sen iyileştin, beni de affettin. Eve aldın, odamıza aldın. Yani her şey artık düzeldiğine göre bizim de gerçekten evlenmemizin vakti geldi diye düşünüyorum.''
Ahsen şaşkınca kocasına bakarken adamın ne demeye çalıştığını anlamıyordu. Gülmeye başladığında da adamın bakışlarının ne manaya geldiğini anlamamıştı. Elini hafifçe adamın başına vurup elinde tuttuğu ceketine uzandı.

''Şaşkın mısın sen? Biz zaten evliyiz, hem de neredeyse bir yıldır. İnanmıyorsun galiba? Evlilik cüzdanını getireyim istersen.'' Kocasının arkasına geçip ceketini giymesi için tuttu. Yavuz bu sabah gerçekten garipti.

''Biliyorum hayatım. Karımsın sen benim. Evliyiz. Ömrümüzün sonuna kadar hem de fakat... Çok normal bir şekilde evlenmedik, hatırlarsın. Şimdi her şeyiyle tam bir evlilik istiyorum ben. Her şeyiyle...'' Yavuz önüne geçen karısının omuzlarını tuttu. Gözlerine bakıp gerçekleri görsün istiyordu. Aklından geçenleri okusun, anlasın istiyordu.

Ahsen kocasının aklından geçenleri tahmin etmeye başlayınca hayretle ağzını açtı. Eğer ki düşündükleri doğruysa bu adam cidden kafayı yemişti. ''Sen...'' Adamın gözlerindeki onay ve heyecanı görünce Ahsen ne diyeceğini bilemiyordu. Dili tutulmuştu. Dilinin bağını çözüp konuşmaya başladı. '' Ciddisin sen? İnanamıyorum! Yavuz sen şaşırdın mı? Biz zaten evliyiz. Ne gerek var?''

''Ne demek ne gerek var? Bunu en çok biz hak ediyoruz.''

''Yavuz Arslan Miroğlu. Seni ne kadar sevdiğimi ve seninde beni bir o kadar sevdiğini biliyorum. Sence bu yetmez mi? Ötesi berisi önemli mi?'' Adamın yüzünü avuçlayıp gözlerine sevgiyle baktı. İçini okusun onu anlasın istiyordu. Önemli olanın kalbindeki saf sevgi olduğunu anlatmaya çalışıyordu.

''Ahsen Karahan. Seni sevdiğimi senin de beni sevdiğini bütün cihan biliyor. Önemli olan bu değil. Önemli olan... Her şey usulüne uygun ve tam olsun istiyorum. Ayrıca çocuklarımız sorduğunda ben annenize gelinlik giydiremedim diyemem hanımefendi.'' Yavuz da şimdi Ahsen'in biraz önce yaptığını yapmış kadının yüzünü avuçları arasına almıştı. Dudaklarını kadının alnına dayamış ölüm döşeğinde hayata döndürecek busesini kondurmuştu. Dudaklarını karısının alnından ayırdığında gözlerinin içine bakmış ne kadar ciddi olduğunu göstermişti bakışlarıyla.

'' Ahsen Karahan Miroğlu.'' Diye düzeltti Ahsen. ''Aklından daha başka neler geçiyor senin?''

'' Pardon, Ahsen Karahan Miroğlu. Doğruyu söylersem beni şuracıkta öldürürsün o sebeple sen dediklerime uy yeter bebeğim. Hadi artık çok açım ben.'' Karısının kolundan tutup dışarı yürümeye başladı.

''Yavuz! Aklından ne geçiyor dedim. Ne yapacaksın?'' Mutfağa inen merdivenleri birer birer inerken Ahsen meraklı Yavuz'sa sadece açtı.

''Göreceksin çok uzun sürmeyecek zaten. Hem senin bir şey yapmana gerek yok. Yönlendirmelere uy yeter.'' Mutfaktan içeri girdiklerinde ev ahalisini görünce susmak zorunda kalmışlardı. Fakat Ahsen bu meseleyi çabuk kapatacak gibi değildi. Yavuz'dan ayrılana kadar bütün bir gün sorularıyla adamı çıldırtma evresine getirecek fakat hiçbir sonuç elde edemeyecekti.

Continue Reading

You'll Also Like

6.3M 238K 83
"Birbirimize en yakın olduğumuz an, Gün doğumu." Baran ARSLANOĞLU: Bir şehre sahiplik yapan gözü kara,delikanlı bir adam. Mardin'in en büyük aşiretin...
7K 389 5
Beritan ayakta durmuştu. Elindeki silahı sımsıkı tutmuştu. Boran,karşısında sevdiği kadını bu hâlde görünce yüreği yanıyordu. Beritan silahı tamda ka...
507K 23.1K 35
Suskun şehir Amed. Yıkık kentin masalı. Acıların feryat olup yürek yaktığı şehir. Güneşin kızıllığa kanla büründüğü. Acının çiçek olup büyüdüğü. Ye...
856K 36.2K 26
Abimin arkadaşı akımını abimin arkadaşına uyguladım. Yaparken aklımdan geçen tek şey sürekli okuduğum kitaplardaki gibi olacak değil ya; Ayrıca tek b...