GÜN DOĞUMU SERİSİ☆YILDIZ DÖKÜ...

By GozdeAltay94

182K 12.4K 44.8K

Aşka inanmayan genç liseli bir kız. Dağılan bir aile. Ve yeniden evlenen bir baba. Değişik bir kız kardeş. Ai... More

Karakter Tanıtımı
ÖNSÖZ
1.BÖLÜM BÜYÜLÜ BAKIŞLAR-1.KISIM
1.BÖLÜM BÜYÜLÜ BAKIŞLAR-2.KISIM
2.BÖLÜM YENİ GÜN-1.KISIM
2.BÖLÜM YENİ GÜN-2.KISIM
3.BÖLÜM MİSAFİR AKINI-1.KISIM
3.BÖLÜM MİSAFİR AKINI-2.KISIM
4.BÖLÜM KÖTÜ OLAY -1.KISIM
4.BÖLÜM KÖTÜ OLAY-2.KISIM
5.BÖLÜM SORULAR-1.KISIM
5.BÖLÜM SORULAR-2.KISIM
6.BÖLÜM KABUS MUSUN GERÇEK MİSİN?-1.KISIM
6.BÖLÜM KABUS MUSUN GERÇEK MİSİN? 2.KISIM
7.BÖLÜM GELİN GİBİ SÜZÜLÜYORDU KIZ KULESİ
8.BÖLÜM İPEK BÖCEĞİNİN TATLI TELAŞLARI
9.BÖLÜM PARANOYAK AŞK KIRINTILARI
MİNİK BİR DUYURU!
10.BÖLÜM KIRIK MİNİK YUVAM VE AŞK ÇIKMAZIM
11.BÖLÜM SIRLARLA BEZELİ KADERİMİZİN AKIBETİ
12.BÖLÜM VARDI BİR HAYAT SENARYOSU.YAZILIYDI BENLİKTE!
13.BÖLÜM HAYAT TİYATROSUNDAKİ MASKELİ YÜZLER
14.BÖLÜM KARLAR ÜLKESİNDE ÇİKOLATA KOKULU ÇOCUKLUK ANILARIM
15.BÖLÜM KAR TANELİ YILLARIN ŞERBETİ
16.BÖLÜM GÖNÜLLERİN SUSKUN NEFESLERİ
17.BÖLÜM HAYATIN SÜRPRİZ RİTMİK ADIMLARI-1.KISIM
17.BÖLÜM HAYATIN SÜRPRİZ RİTMİK ADIMLARI-2.KISIM
18.BÖLÜM GÖNLÜMÜN KIRIK DÜŞLER YUVASI
19.BÖLÜM HASTANE KOKULU HAYAT DAMARLARI
21.BÖLÜM BÜYÜLEYİCİ EVRENE HÜKMEDEN HAYAT HİKAYELERİMİZ
22.BÖLÜM HAYALLER YUVARLANDI, SIR PERDESİ AÇILDI-1.KISIM
22.BÖLÜM HAYALLER YUVARLANDI, SIR PERDESİ AÇILDI-2.KISIM
23.BÖLÜM-YENİ SIRLAR VE GÜNLÜK
24.BÖLÜM KAZA ANIYDI, TANIKLIK EDİYORDU BİR ÇİFT GÖZ
25.BÖLÜM ACI GERÇEKLER SESSİZLİĞİNİ FISILDIYORDU KIZ KULESİ'NDE
26.BÖLÜM ANILARIM DÜŞÜYORDU ISLAK KİRPİKLERİME
27.BÖLÜM YENİ AİLE TABLOSU ÇİZİLDİ, İTİRAFLAR EDİLDİ-1.KISIM
27.BÖLÜM YENİ AİLE TABLOSU ÇİZİLDİ, İTİRAFLAR EDİLDİ-2.KISIM
28.BÖLÜM GEÇMİŞTEN GELEN FIRTINA DOLU SIRLAR
29.BÖLÜM AYRI KALPLERİN KAVUŞMA VAKTİ
30.BÖLÜM "SÖZ VER BANA, GİTME KALBİMİN ŞEHRİNDEN ANINDA."
31.BÖLÜM KIZ KULESİNDE DÜĞÜN"SÖYLESENE, GELDİN Mİ ZÜMRÜDÜM?"-FİNAL-
SON SÖZ/YAZAR'DAN TEŞEKKÜR
MÜREKKEBİN VURGUN TONLARI
YAZMA GÜNLERİ BİRİNCİSİ-YİTİK BENLİ GEÇMİŞİN İZLERİ
ZİHNİN SERZENİŞ DÖKÜMLERİ
2.KİTAP||YILDIZ DÖKÜMÜ|| 'ÖNSÖZ'
2.0 TANITIM
2.1.1.KISIM "BİR DİLEK YAKALADIM, KAYIP YILDIZLAR ALTINDA."
2.1.2.KISIM "BİR DİLEK YAKALADIM, KAYIP YILDIZLAR ALTINDA."
💜Bilgilendirme♥Bayram🍭
2.2 "EYVAH! BİZ ŞİMDİ 2+1 MİYİZ?"
2.3 "NURTOPU GİBİ BİR BENDENİZ DAHA GİRDİ DÜNYAMIZA."
2.4 "GİTME! KAL, ÇOCUKLUK ŞEHRİMİZDE."
2.5 "SİL BAŞTAN YAZDIK, ÇİZDİK BU HAYATI."
2.6 "ÜVEY BABA VE ANNE AŞKINA! HAYATIMI İSTİLA ETMEYE Mİ NİYETLİSİNİZ?"
2.7.1 "OSCARLIK OYUNCULAR BAHŞEDİLMİŞ DÜNYAMA."
2.7.2 "OSCARLIK OYUNCULAR BAHŞEDİLMİŞ DÜNYAMA."
1.Yaş 1 Ay 8.Gün Kutlama🐣🌺
2.8 "AY ÇÖREĞİ TADINDA GÜLÜYORSUN. GÜL BUSESİ."
2.9 "MAVİ SALINCAĞIMIN YILDIZ BEKÇİSİ"
2.10 "BİLİNMEYEN PANDORA KÜPÜ"
2.11.1.KISIM"YILDIZLI GECELERİN GÖK DÖKÜMÜ"
2.11.2.KISIM "YILDIZLI GECELERİN GÖK DÖKÜMÜ"
DUYURU🌸
2.12.1.KISIM "YANLIŞ TEKERLEME"
2.12.2.KISIM "YANLIŞ TEKERLEME"
2.13. "YILDIZ TOZUM MUSUN KATMERLİ BÖREĞİM?"
2.14. "BENİM MÜZİĞİM SENSİN."
2.15.1.KISIM "GELECEKTE BİZ NEREDEYİZ?"
2.15.2.KISIM "GELECEKTE BİZ NEREDEYİZ?"

20.BÖLÜM ŞAŞKIN SİMA, MAZLUM DÜNYA

819 117 792
By GozdeAltay94

Merhaba herkese!  

Baştaki bölümleri düzenlemeye aldığım için yeni bölümlerde gecikmeler olacak. Önsözümü de hazırladım, beklerim herkesi. Finale de umarım az kalmıştır bakalım.

Diğer bölüm biraz öfke sahneleri olabilir. Gelişmeler olacak, bakalım neler olacak?

Emre yok bu bölüm ama diğer bölüm var.

Medya müziği: Toygar Işıklı- Bırak Sende Kaybolayım

Mutlu okumalar, bol yorumlamalar! :)

***

Öfkeliydim olan bitenlere, 'Şaşkın sima, mazlum dünya.' diye diye volta atmaktaydım evde. Kırılmıştı bana zümrüt göz, fark edebilmiştim ama insanlık haliydi ve bazen en önemli şeyleri bile unutabilirdik bu hayatta. O an önemsiz ama aslında önemli olan olaylar, bir gün karşımıza öyle bir çıkar ki, tam hayatımız düzene girdi derken yine darmadağın olabilirdi, ellerimizle kurduğumuz minik hayat düzenimiz.

Ne insanlar vardı böyle etrafımızda, küçük şaşkınlıklarımı biriktirmekten pek hayli yorulmuştum zamanla. Hayat bazen çok yorucuydu, omuzlarımıza binlerce yükler binse dahi yaşama sevincini kaybetmemeliydik, mazlum dünyada. İçimizin derin köşelerine ittiğimiz sevinç yağmurları gün gelir, kara günlerin bitiminde sevecenlikle yağabilirdi üzerimize.

Odam epeyce dağınıktı o gün. Her şeyi yerli yerine koymalı, düzeni sağlamalıydım. Dağıttım eşyalarımı ve dağıttıkça tekrar toplayıverdim. Komidimin çekmecesini açıp kıyafetlerimi koyuyorken köşeye tıkıştırılmış kutuyu buluverdim.

Pembe kurdeleyle bağlanmış ufak bir kare kutuydu. Varlığını dahi unutmuştum, merakla açtım kapağını, içindekileri görünce gözüme doluşan bulutlu yaşlar yapışıverdi göz akımıma. Eski püskü sararmış yapraklarıyla küçük, kareli bir defter sergileniyordu o anda.

Günlüğüm,

Aptalın tekiyim ben. Benim can dost beni affetmeyecek biliyorum. Bugün olanlar hiç unutamayacağım sayfa aralarında kalacak. Neler mi oldu? Bugün Gökhan'la anlaştığımız üzere doktorculuk oynayacaktık. Ben de güle oynaya gittim evlerine. Bir de kimi göreyim!

O aptal sarışınla Gökhan halının üzerine kurulmuşlar doktorculuk oynuyorlardı. Sinir sistemim o anda boşaldı. Gökhan beni görünce yüzü aydınlandı. Yüzümün renkten renge girdiğini fark eden o sarışın ise kıs kıs gülüyordu.

Beni beklemeden başlamışlardı oyuna. Vermedim bozuntuya, gittim yine de yanlarına. Buruk bir oyundu benim için, hiç keyif alamamıştım. Gökhan'ı annesi mutfağa çağırınca ben de kaçıverdim oradan. O kızla doktorculuk oynamak mı? Hem de baş başa! Düşüncesi bile korkunçtu.

Mutfağa varınca burnuma nefis kokular gelmekteydi. Suzan ablam yine döktürmüştü anlaşılan. En sevdiğim elmalı kurabiyelerden kakaolu pudinge kadar her şeyi hiç üşenmeden bizim için yapmıştı. Gökhan tatlılara yumulurken ben de içecekleri kapıverdim ve içeriye yöneldim.

Odaya adım attığımda gördüklerim karşısında donakalmıştım. Sarışın kız bir not yazdıktan sonra Gökhan'ın yastığının altına notu katlayıp sıkıştırmıştı. Onu gördüğümü fark etmesin diye gözüm tepsinin üzerinde ses çıkararak içeri girdim.

Fakat o anda karar vermiştim. Ne yapıp ne edecek o notu Gökhan okumadan evvel okuyacaktım. Bu yüzden sarışının gitmesini bekledim, annesi gelince el ele gittiler ve ben de hırsla yastıklara el attım. Bir rahatlama vardı üzerimde aynı zamanda da tedirginlik kaplıyordu bedenimi.

Neyse ki, Gökhan onu kapıya kadar geçirirken o notu almak için yeterince zamanım vardı. Kızla beraber o da gidince bir koşu gidip yastığın altındaki kırışmış ufak not kağıdını buldum ve merakla açıp okumaya başladım. Notta yazanlar tepemin tasını attırırken bir yandan da beni hüzünlendirmişti.

Gökhan, sana karşı olan hislerimi yüzüne söyleyemeyecek kadar utandığım için bu kağıt parçasına yazdım her şeyi. Biliyorum sen Melis'i seviyorsun fakat benim de sana itiraf etmem gereken bir şey var.

Anaokulunda seni ilk gördüğümden beri, sevimliliğin başımın dönmesine yetmişti bile. O zamandan bu zamana içime attıklarım taştı artık.

Diyeceğim o ki, ben seni senin beni sevdiğin gibi sevmiyorum Gökhan. Bir başka seviyorum seni. Büyüklerden bu sevginin adını aşk diye duymuştum. İtiraf ediyorum, seni bambaşka bir aşkla seviyorum. Sen arkadaştan da öte birisin benim için. Farklısın, sempatiksin, en önemlisi özelsin.

Söylemem gereken bir şey daha var. Yarın tez bir vakitte bu şehirden gidiyoruz. Bunu sana söyleyemedim, tıpkı seni ne kadar çok sevdiğimi söyleyemediğim gibi. Babam başka bir şehirde kendine özel muayene açacak. Zaten erkek kardeşim de buradan sıkıldığını, daha fazla duramayacağını söyleyince acilen taşınma kararı alındı.

Bana kimse fikrimi sormuyor. Ailem neden şu kadar da olsa beni önemseyip fikrimi almak istemiyorlar anlamıyorum. Erkek kardeşimin yeri ayrı onlar için. Çünkü onlara göre erkek kardeşim sesiyle kariyer bile yapabilirmiş daha bu yaşta. Elim mahkum, gidiyorum.

Ama sana sevineceğin bir şey söyleyeyim. En kısa zamanda tekrardan bu şehre dönebilme ihtimalimiz varmış. Annem bana fazla uzun sürmeyeceğini söylüyor. Umuyorum ki dediği gibi olsun.

Yarın seni bizim evin önünde bekliyorum. Sana karşı olan duygularımı artık biliyorsun. Akşamüstü olmadan bizim evin oraya gel. Son zamanlarımızı geçirelim. Unutma, sen kimi seviyorsan sev ben seni yine bir başka seveceğim. Her zaman, daima...

Okumamı bitirince duygu seline kapılıvermiştim. Duygularımı yatıştırınca öfkem aldı yerini ve sinirle kağıdı bir çırpıda yırttım. Arkamı dönmemle beraber Gökhan'la burun buruna gelmiştik. Elimdeki yırtık kağıt parçalarını açıklama bile yapmadan onun eline tutuşturdum. 'Kim yazdı bunu? Ayrıca benim notumu neden yırtıyorsun?" diye sordu.

Utançtan yüzüne bakamayarak, "Yarın o sarı kız seni evinin önünde bekliyormuş." dedikten sonra ekledim.

Hala daha yüzüne bakamıyordum. "Özür dilerim, Gökhan." diyebildim sadece. Kaçarak evden çıktığımda gittiğim yollar büyümüştü o gün gözümde.

Ellerim titremeye başlayınca kapatmıştım defteri. Zorlukla yutkunuvermiştim, çocukluğumda yaptığım çocuksu hareketler için pişmanlık duyuyordum şimdi. O kızı hatırlayamıyordum bir türlü. Aklıma gelen sadece, parlak güneş tonlarındaki saçları ve gür kirpikleriydi.

****

Ertesi gün mutlu bir haftasonuna, güneşin parlak ışık tonlarına karşı açtım gözlerimi. Güzel bir haftasonuna, dışarıda insanın içini ısıtacak kadar pırıl pırıl parlayan güneşe karşı uyandım.

Tedirginliklerimin güneş gibi aydınlanıp su yüzeyine çıkmasını dilemiştim o sırada. Emre'ye anlatamadıklarımın verdiği pişmanlıklar vardı dilimin ucunda. Benden değil de başkasından öğrenmişti olanları ve şimdiden sonra olacakları tahmin edemiyordum aklım sıra.

Aleyna bitkin ruh halimin farkındaydı. "Yaşayan zombi gibisin." diyerek geçmekteydi dalgasını. Ve beni dışarı sürüklemek istiyordu o gün. Kabul ettim teklifini, kardeşle vakit geçirmek eğlenceli olabilirdi.

Merdivenlerden inerken mutfaktan gelen takırtıları duymuştum. Anlaşılan acıkanlar midesini doldurmakla meşgul olmalıydılar. Ailece sabah kahvaltısını severdim, aceleyle mutfağa doğru sıklaştırdım adımlarımı. Aleyna, kafasını buzdolabının içine sokmuş, yiyecek bulma çabasındaydı. Görünen sadece keşke bu olsaydı.

Tezgahın üzerinde duran kirli tabaklar, yere saçılan domates, salata kabukları, yemek masasının üzerine bırakılmış olan kirli iki tabak, bıçak, masanın altına kaçmış yumurta kabukları ve tavada pişirilen ve şu an yanmakta olan yumurtalar...

Şaşkınlığımı üzerimden atar atmaz ocağa doğru koşuverdim, ocağı kapattım hızlıca ve bıraktım tavayı lavaboya. Yumurtalar kararmış, yanık kokusu mutfağı sarmıştı.

Aleyna, elinde bir salata ağzı dolu bir biçimde buzdolabından kafasını kaldırıp baktığında elindeki salatayı yere düşürmüştü. Dolu ağzıyla küçük bir çığlık kopardı.

"Olamaz, yumurtalarım!" diyerek yanıma geldi ve lavabodaki yanmış yumurtaları görünce tiksintiyle yüzünü buruşturdu. Burnumu kapatarak dolabın kapağını açtım ve güzelce çöp kovasına boşalttım.

"Allah aşkına, burasını savaş alanına döndürmüşsün."

Ama aklı bir karış havadaydı, beni duymamıştı, gözlerinde milimlik parlak ışıklar yanınca bedenini geriye döndürdü, eldivenlerini taktı ve açıverdi fırının kapağını. Fırından çıkan kakaolu kurabiyelerin enfes kokusu baş döndürücü nitelikteydi.

Neşeyle patlayan kahkahası kulaklarımı çınlatmıştı. "Melis güzellerimi görüyor musun? Hepsi benim eserim." diyordu gururlu bir edayla.

"Hayret! Yakmamışsın." dedim kinayeli ses tonuyla. Kardeşim hamaratlığının son dökümlerini bu sabah saatlerinde gerçekleştirmişti ve şaşkın simama hapsedilen tebessümler günümü şenlendirmekteydi.

Tepsiyi tezgahın üzerine bırakır bırakmaz aceleyle bıçak aldı eline ve çıkardı bir kurabiye kendine. Tabağa yerleştirdikten sonra dayanamadı, attı kakao tadındaki kurabiyeleri ağzına. Isırıkları havada kalmıştı. "Yandım annem!" diyerek eliyle ağzını üflüyordu şimdi.

Hafifçe inledim. Ne sabahtı ama! Mutfağı havalandırmak niyetiyle pencereye doğru yöneldim ve açıverdim yavaşça.

"Annem uyanmadı mı hâla?" diye soruyordum merakla. Bu saatlerde bizden evvel kalkan annemin sesi soluğu çıkmıyordu.

Aleyna, yudumunu bitirdikten sonra sıraladı cümlelerini.

"O sabah erkenden çıktı. Suzan ablalara gideceğini söyledi. Öğlende gelecekmiş."

Kaldırdım tek kaşımı havaya. "Orada ne işi varmış sabah sabah?" diye mırıldanıyordum. Elime bir bez alıp yere saçılan domates ve salata kabuklarını toplamaya girişmiştim.

"Sanırım kafede Suzan Ablaya yardım etmesi gerekiyor." diyerek buzdolabının kapağını açıp soğuk su şişesini bir kerede kafasına dikti.

Annemin kafede ona yardım edecek olması beni şaşırtmıştı. Kafede Suzan ablaya yardım edebilecek elemanı dışında biri varsa o da Gökhan'dı ve genellikle cumartesi günleri kafeden ayrılmaz, annesinin her işine koştururdu. Zira kazadan sonra da yanlarından bir an bile olsun ayrılmamıştı.

"Ama." dedim tereddüt edercesine. "Suzan Ablanın yardıma ihtiyacı yok ki. Hem elemanı var hem de Gökhan ona yardım ediyor sonuçta."

Beynimde dönen düşüncelerin seslendirildiğini fark edince istemsizce dudaklarımı kapatıvermiştim.

Aleyna anlamlı bakışlarını üzerimde gezdiriyordu şimdi. "Gökhan'ın ailesi daha yeni yeni iyileşiyor Melis. Annem de göz kulak olmak istemiştir."

Başımla onay vererek yerdeki kırıntıları da süpürdüm ve "Kalan şaheserlerini temizlemek senin işin." Diyerek kaytarıverdim. Her ne kadar söylense de dakikalar içerisinde dağıtılan ortalığı temizlemiştik nihayetinde.

Ekmeklerimizi kızartıp tereyağını ve balı sürdükten sonra ettik kahvaltımızı büyük bir iştahla. Tabii, süt ve kakaolu kurabiyelerimiz de midemize doğru yol alıyorken neşeyle kıpırdanıyorduk sandalyelerimizde.

Bulaşık yıkama faslı da bitince, "Birlikte bisiklet gezisine ne dersin?" diyerek bir teklifte bulundum kardeşime.

Islak ellerini kuruladı ve iki elini de beline dayadı. "Sadece yürüyüş yapacağımızı zannediyordum."

Uzunca bir iç geçirdim. Onu bir şekilde ikna etmeliydim, atmalıydım bisikletime, kanatlanmalıydım bu bahar havasında.

"Kuşlar, ağaçlar, böcekler, güneş, sana neyi çağrıştırıyor? Uyan kızım uyan da ilkbaharın geldiğini gör. Bütün gün evde kapalı kalamayız ya!"

Omuz silkti ve dudaklarını oynatıverdi aceleyle. "Ege ile randevum var bugün. Minik bir gezi planlamıştım seninle sadece."

Sızlandım ve mesafelerimizi kapatır kapatmaz kolundan tuttuğum gibi sürükledim dışarıya. "Zombi kardeşinin canı bisiklet çekmiş. Haydi küçük şempanze seni, pamuk şeker alacağım bak sana."

***

Bisikletlerimizi çıkarır çıkarmaz atlamıştık hemen. Neşeyle kıkırdıyordum şimdi, ayağım pedalda haykırdım tüm gücümle. "İstikamet Büyükçekmece."

Bisiklete olan tutkum hızla birleştiğinde artık durdurulamazdı. Rüzgar gibi savruluyorduk, tüm gücümüzle asılmıştık vites kollarına. Kalabalıklar arasına daldığımızda, sokaklarda, birbirimizden fazla uzaklaşmamaya çaba gösteriyorduk, tatlılıkla.

Saçlarım ritimle dalgalanıyor, omuzlarımdan aşağı oradan oraya savuruluyordu. Yüzüme gözüme gelen saçları başımı sallayarak attığımda çılgınca kahkahalar atıyordum sokaklarda. Bu bir yaşama tutkusuydu! Bu benim bisikletimle yaşadığım özel ve aşk dolu dakikalardı.

Zaman ne kadar hızla akıp geçmişti fark edememiştik bile. Arayı çok aşmış olmalıydım, bisikleti durdurduğumda arkamdan bana yetişmekte olan kardeşimi görememiştim. Cadde kalabalıktı, insanlar sevdikleriyle el ele gezerken, kimileri de çıtır simit ve balık ekmek yudumluyorlardı köşe başında.

Endişelenmeye başlamıştım, kaldırımın kenarına park ettim bisikletimi ve bakındım sağıma soluma. Öylece birbirimizi kaybetmiştik anlaşılan, bana yetişebileceğini sanmıştım oysa. Sesli fırtınalar yelkenlerini indirmiş, kıyameti bekliyor gibiydi o anda.

Ben "Aleyna!" diye haykırdıkça, insanlar tuhaf tuhaf bakıyordu bana. Sevgilisine sarılan bir genç kız, benim tedirgin davranışlarımı görünce fısıldayıvermişti kulağına, gözleri üzerimde, neler demişti belirsizdi.

Homurtulu sesleri bırakıyordum dudaklarımın ucunda. Kafamı geriye attım ve elimi cebime attığımda telefonlarımızı evde unuttuğumu hatırladım. Uyku sersemleri gibi çıkmıştık evden aceleyle.

Gözlerimi kısarak inceledim etrafımı detaylıca. Çaresizdim, şaşırmış kalmıştım, ne yapabilirdim ki, hoplayıveriyordu kalbimin sesi. O esnada çaprazımda kalan bir "Burger King" dükkanının önünde dikilen bedenleri görünce, içime biraz da olsa su serpilmişti.

Kardeşimin kırmızı bisikleti duvara dayanmıştı, iki çocukla konuşmaktaydı. Bu çocuklar da yabancı değildi. Furkan ile Gökay'dı.

Hızlı adımlarla seslene seslene tabanları yağlamaya başlamıştım. Beni gördüler ve el salladılar. Yanlarına vardığında soluk soluğa kalmıştım.

Furkan, sırtını duvara dayamış kolunu acıyla ovuşturmaktaydı, buruşturmuştu yüzünü

"Aleyna, bana güzel tosladı." diyordu şakayla karışık bir tavırla.

Başını suçluymuşçasına eğen Aleyna, sıkıntı içerisinde oflamalarını bırakırken aramıza, kelimeleri dönüşmekteydi mırıldanmalara.

"Sana yetişmek için pedala hızla asılmıştım. O sırada önüme çıktılar, durduramadım bisikleti ve çarpıştık. Kolu incindi sanırım."

Mahcup olmuş gibi dudaklarını sarkıtıyordu. Oysa, ikisi de toz içerisindeydi. Aleyna'nın pantolunun diz kısmının hafifçe yırtıldığını görmüştük.

"Aslında ikisi de düştü ama önemli bir şeyleri yok." diyordu Gökay, araya girme ihtiyacı içerisinde. Başımı sallayarak ona hak verdim ve kardeşimin üstünü silkelemesine yardımcı oldum. "İyisin değil mi? Bir yerine bir şey olmamıştır umarım."

Kolunu ovuşturan Furkan, yapmacık bir tavırla inlediğinde gözlerimi üzerine dikmek zorunda kalmıştım. Bana çizilen tenini gösteriyordu ve kocaman gülümsemesini dudaklarına konduruyordu.

"Bana pansuman yaparsan bir şeyim kalmaz Melis. Ufak bir çiziğim var ama eminim sen şifacı ellerinle tedavi edersen iyileşiverecektir saniyede."

Sıkıntılı bir ses tonuyla üfleyiverdim nefesimi suratına. "Bir şeyin yok koca oğlan. Herkes iyi olduğuna göre biz de gidelim yolumuza."

Hemen kardeşimin elinden tuttuğum gibi bisikletini almak üzere kaldırıma yönelmiştim. Lakin Furkan, telaşla kolumdan tutuverdiğinde geriye doğru tökezliyordum şimdi.

"Bir dakika." diyordu muzip bakışlarını bana fırlattığında. "Eğer planınız yoksa bizimle yemek yemeye ne dersiniz?"

Gözbebekleri sıcacıktı, akışkandı ve kibirli tavrına rağmen kendinden oldukça emin görünmekteydi. Gün ışığıyla bütünleşen saçları parlaktı ve şampuan kokuluydu. Yumuşak saçları hafifçe esen rüzgarla birlikte dağılıveriyordu salisede.

Gözleriyle etkileşim kurma çabasındaydı, farkındaydım ve tavrımı kolundan kurtularak ortaya koymaktaydım.

"Kahvaltımızı ettik, tokuz. Okulda görüşürüz." diyerek ivecen ifadeyle şaşkın Gökay'a el salladım. Bisikleti aldığımız gibi tekrardan yola koyulmuştuk. Ardımda kalan şaşkın sima, Furkan kişisinin ta kendisine aitti.

****

Bir-iki saat daha bisiklet turumuzu yaptıktan sonra dinlenmek üzere Suzan ablamızın kafesine uğramak üzere istikametimizi belirlemiştik. Kafe çok kalabalıktı, Suzan abla, Gökhan, garsonlar canla başla çalışmaktaydılar.

Bazı müşteriler siparişlerinin gecikmesinden dert yanarken bazıları da iştahla öğle yemeğini midesine göndermekle meşguldü. Gözlerim, belirli bir kişiyi arıyordu aslında. Fakat annemi görememiştim onların arasında.

Yine de Aleyna'yı itekleyerek Gökhan'ın yanına varmıştım. Gökhan'ın alnında ter boncukları birikmişti, geniş omuzlarına çöken iş yükü onu bir hayli yormuş gözükmekteydi.

Elindeki tabakları alır almaz, "Dinlen biraz, can arkadaşım benim. Ben hallederim." diyordum. Beni görünce aydınlanmıştı yüzü, siparişlerin götürülmesi gereken masayı işaret ediyordu şimdi.

Canla başla çalıştıktan sonra ortalık sakinleyince dışarıya çıktık ve arka bahçede, merdiven basamaklarına kurulduk güzelce. Dün okuduğum günlüğü anımsayınca ısırıyordum dudaklarımı delice. Şaşkınlıkla gezdirmekteydi gözlerinin kahvemsi ışınlarını üzerimde.

Yanında getirdiği kutu kolalardan  birinin kapağını açtı ve kutu kolayı yerleştiriverdi elime. Sıcak elleri tenime değince ürperivermiştim salisede. Bitkin ve solgun Gökhan, yavaşça toparlanmaya başlamış görünmekteydi.

"Seni iyi gördüğüme sevindim." diyordum kolamdan bir yudum aldığımda.

Elimi sırtında gezdirerek yavaşça ovdum omuzlarını. Çok yorulmuş olmalıydı, hayat şartları da onu yıldırmıştı. Her şeye rağmen neşesini kaybetmeyen, ailesinden desteklerini esirgemeyen kocaman bir yüreği vardı. Gökhan, her zaman böyleydi, yardımseverdi ve iyilik doluydu.

"Yaşıyoruz öyle ya da böyle." diye mırıldanıyordu. Hafifçe boynunu kütletti ve kelimelerini dillere döktü. "Pek sık görüşemezsek de seni gördükçe ben de mutlu oluyorum."

Kıkırdadım hafifçe, süzgün edayla tadımladım kolamı ve güneşin bahar esintisine bıraktım kendimi. Terlemiştim epeyce ve bisiklet gezisinden sonraki işler de yormuştu bedenimi. Elimi boynuma götürerek ovuşturmaktaydım.

Birden elini hissettim ellerimin üstünde. Yavaşça indirdi ellerimi ve iki eliyle de masaj yapmaya başladı omuzlarıma. O masaj yaptıkça, yorgunluk seviyem azalıyordu bir nebze de olsa. İnlemeler bırakıyordum ortalığa. Ufak tebessüm kırıntılarını saçıyordu etrafımda.

Masajı bırakınca, "Ellerin dert görmesin." diye mırıldanıyorken utançla, gürbüz kolunu kaldırdı ve başımı kolunun altına alıverdi. Bedenimi çekiştirdiğinde dibine kadar gelmiştim. Başımı koparırcasına kavramıştı.

"Bensiz bisiklet gezisi güzel miydi bari?" diyordu dudakları kulağımda, kelimelerini büyülercesine yuvarlaya yuvarlaya.

"Ah, kafamı koparacaksın. Seninle de yaparız söz!"

Endişe içerisindeydim, bitkin çocuk yine yapmıştı kaslarını ve gürbüz kollarının kuvvetini konuşturmaktaydı bedenimde. Fakat beni bırakmaya niyeti yoktu. Boşta kalan diğer eliyle de saçlarımı karıştırdıktan sonra kafamı çenesinin altına aldı ve bastırdı.

"Çocukluğumuzdan beri özlediğim bir şey varsa o da bisiklet turumuz sanırım."

O kadar tuhaf durumdaydım ki, kafam çenesinin altında, bedenim göğsünde öylece kalakalmışken, kalp ritimlerinin şiddetli atışlarını duyabiliyordum. Sıcaklığı yakıcıydı, bahar havasına rağmen alev gibiydi teni, kafama değen sakallı çenesi beni tedirgin etmekteydi.

Silkinerek, kolları arasından kurtulduğumda, derin bir soluk bırakmıştım havaya. Boğulacağımı zannetmiştim, bu kadar sıkmamalıydı kafamı ve bedenimi.

Kızarık yüz hatlarımı gözlerinden kaçırırcasına, "Küçüklüğümüzde doktorculuk oynadığımız o sarışın kızın adını hatırlıyor musun?" diye sordum damdan düşercesine.

Alnı kırışmıştı, afallamıştı, kolasını aldı ve bir kerede dikti kafasına. "Bilemedim şimdi." diyerek silkiveriyordu omuzlarını.

Kalın kalem gibi kaşlarını havaya kaldırarak şaşkın simasına çekici ve bir o kadar da yadırgayıcı mimiklerini konduruvermişti. "Senin onu nasıl kıskandığını dün gibi hatırlıyorum ama."

O an yerin dibine girsem daha iyiydi. Kızarıklığım yerini morarmaya bırakmıştı. Elimde tuttuğum kolayı basamağa bıraktım, ellerimi avuçlarcasına birbirine kenetledim.

"Kız uyuzun tekiydi bence." diyerek kenetlenen ellerimi çözdüm ve yanağımı kaşıdım. Tuhaf ama gürültücü bir kahkaha atıverdi anında. Bacaklarını oynatarak kendini geriye çekti, kollarını kavuşturdu göğsünde.

"Nasıl kıskandığını da unutmamışsın anlaşılan Melis."

Gözlerimi irice açarak elimi yumruk yaptığım gibi indiriverdim göğsüne. Ellerini korumacı edayla açtı iki yana.

"Kaşınıyorsun ama Gökhan."

Yumruklarımı savuruyordum hızla ama o pek memnun görünüyordu halinden. Avuç içlerini açtığı ellerini indirir indirmez ellerimi kavrayıvermişti elleri. Şehrin gürültücü seslerine rağmen tüm seslerin sustuğunu sanmıştım sanki. Tek eliyle saçımı kulak arkasına sıkıştırdığında okşayıverdi saçlarımı samimiyetle.

Ve sonra çekingen bir ifadeyle tuttuğu ellerimde gezdirdi tenini, bir süre. Gözleri gözlerimde, kelimeler anlamını yitirmişçesine kalakalmıştı öylece. Durgun gülümsemesi şaşkın ama mutluluğa bırakmıştı kendini. Beni ona çekenin ne olduğunu tanımlamak zordu, günlüklerimi hatırladıkça kafam karışırdı ve çikolatanın zaptedilemeyen kokusu burnumu gıdıklayıcıydı.

Bazen susmak pek çok şey anlatırdı. Cümleleri toparlayamadığımızda, anlatamadıklarımız biriktikçe bir çift göz anlatırdı o durumda. Nasıl çekim etkisine girdiysem kopamamıştım o anda.

Orta kalınlıktaki dudakları aralandığında kıvrak ama solgun ışıklara hapsedilen gülücükleri kalbimi eritivermişti. Suskunluk giydirmişti asaletini ama endişeyle çekiverdim ellerimi. Gülücükleri kaybolmadan evvel işittiklerim canımdan can koparmıştı adeta.

"Melis! Benim kıskanç ama delidolu şirin çocukluğum."

Eğer o anı durdurabilseydim, çocukluğuma gömdüğüm günlüklerce hapsedebilirdim, onun yumuşak tonlamalarını. Ama zaman durdurulamazdı ve anladığım tek bir şey vardı. Şaşkındı sima, mazlumdu dünya.

***

Bölüm sonu! Nasıldı? En sevdiğiniz sahne?

Günlük ve küçük kızın yazdığı mektup hakkında düşünceleriniz neler?

Herkes şu anda iyi şükür. Çok şey yaşadı kahramanlarımız ama yaşanılanlar sadece bu kadar mı?

Ortaya çıkmasını istediğiniz sırlardan merak ettiğiniz neler var?

Gökhan ve Melis sahneleri nasıldı? Gökhan, boynunu kıracaktı kızın az daha ama olsun çikolata o incitmez kızımızı :)

Anne neden kafede yoktu ya? Acaba nerede?

Soru işaretleriyle dolu spoilerimi bırakıyorum, yorumlarınızı dört gözle bekliyorum. :)

Görüşmek üzere!

 Medya:Gökhan

MELİS-GÖKHAN-ALEYNA 

Continue Reading

You'll Also Like

703 64 8
hızla gözlerini ayşegül'e kaydırdı yıldız gibi parlayan gözler, bu gözlerden tek dileği her zaman böyle bakmasını ve hep parlaması. ayşegül yiğidin d...
3.2M 159K 66
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
1.1M 28.8K 23
Yaşıyor. Kız yaşıyor... Ambulansı arayın, hemen! Mucize olmalı. Evet, bu bir mucize! ... AŞK BİZE NANKÖR AŞK BİZE DÜŞMAN!