KİRALIK CEHENNEM

By cerennmelek

3.9M 234K 129K

Aksiyon 1. sıra 30.09.2017 Yalnızdı. İlk doğduğu andan itibaren, emeklemeye başlarken, ilk harflerini söyler... More

1.Bölüm: YABANCI
2.Bölüm: TEKLİF
3.Bölüm: ILGAR
4.Bölüm: YEDİ TEPELİ ŞEHİR
5.Bölüm: KİMSESİZ
6.Bölüm: EĞİTİM
7.Bölüm: SAVAŞ ÇANLARI
8.Bölüm: İLK İŞ
9.Bölüm: BAŞLANGIÇ
10.Bölüm: DAVET
11.Bölüm: VANİLYA
12.Bölüm: GEÇMEMİŞ
13.Bölüm: ANNE
14.Bölüm: YENİ YAŞ
15.BÖLÜM: ÖFKE
16.Bölüm: HARABE
17. Bölüm: SERGİ
18.Bölüm: UNUTMAK VE UYUŞMAK
19. Bölüm: RUHTAKİ İZLER
20. Bölüm: BİR ADAM BİNLERCE HAYAL
21. Bölüm: İLKLER
22.Bölüm: GÜVEN
23.Bölüm: BOYNUZ KULAĞI GEÇER
24.Bölüm: Cennet Ve Cehennem
25.Bölüm: YAŞAM OYUNU
26.Bölüm: SON PİŞMANLIK
27. Bölüm: İNTİHAR
28.Bölüm: TUTKUYLA HARMANLANMIŞ BEDENLER
29.Bölüm: VURGUN
30.Bölüm: ALEDA
31.Bölüm: KATİL
32.Bölüm: ILGAR HARİKALAR DİYARI
33.Bölüm: AYRILIK
34.Bölüm: TALİHSİZLİKLER SERÜVENİ
35.Bölüm: TANRININ UNUTTUĞU YER
36.Bölüm: İKİLEM
37.Bölüm: BİLİNMEZLİKLER TEKNESİ
38.Bölüm: İHANET
39.Bölüm: MERAK
41.Bölüm: SATILIK CENNET
42.Bölüm: İNTİKAM ATEŞİ
43.Bölüm: ŞEYTAN VE İBLİSLERİ
44.Bölüm: KIR ZİNCİRLERİNİ
45.Bölüm: SON PLAN
46.Bölüm: VAHŞİ
47.Bölüm: BOYNUZ KULAĞI GEÇTİ
48.Bölüm: KÖRDÜĞÜM
49. Bölüm: ÇIPLAK RUHLAR
50.Bölüm: SONUN BAŞLANGICI
51.Bölüm: YARA
52.Bölüm: FİNAL
Teşekkür
Özel Bölüm
ÖZEL BÖLÜM: ADALET BEKÇİLERİ
2.Kitap: ADALET BEKÇİLERİ
2. Kitap Yayında!

40.Bölüm: RUH KATİLLERİ

70.3K 3.9K 2.2K
By cerennmelek

Moby - Extreme WaysMoby - Lift Me Up


Mahvolmak. Sözlük anlamı ortadan kalkmak, yok olmak. Bir insan nasıl yok olur ya da insan sadece öldüğünde mi yok olur? Cevabından pek emin değildim ama mahvolmak ne demek biliyordum. Mahvomakta mahvetmekte ne demek iyi biliyorduk aslında çoğumuz. Katildik çoğumuz, canlı bir bedeni öldürmek gerekmezdi katil olmak için, bir ruhu öldüren de katil olurdu zaten. Eğer öyleyse hepimiz birer katildik. Bazen kendi ruhlarımızın, bazen başkalarının ruhlarının.

Gerçekler acı veriyordu, ona da verecekti bu acıyı. İçinde olduğumuz girdap her geçen gün biraz daha derinleşiyordu. Usulca soğuk savaşa çekilmiştik hepimiz. Herkes en ağır silahlarına kuşanyordu. Benim savaşım Demir'in beni bulduğu o soğuk gecede başlamıştı. Ne kadar geçmişti üzerinden? Yıllar geçmiş gibi hissediyordum. Olgunlaştığımı hissediyordum, büyümüştüm, değişmiştim.

Sanki bu hayattan alacağım her şeyi almıştım, Ilgar dışında yaşamak için sebep kalmamıştı. Aslında kalmıştı, bu soğuk savaşımız kalmıştı. Ondan sonra sadece Ilgar kalabilirdi. Ilgar'dan geriye ne kalmıştı peki? Bu savaşta annesi öldürülmüştü, babasını kendi elleriyle öldürmüştü. Tam da bu an Demir'in tahmin ettiğimden daha hastalıklı bir adam olduğunu anlamıştım. O normal değildi, akıl sağlığı yerinde değildi. Ailesi ölmeden önce nasıldı bilmiyordum ama şimdi gözünü intikam hırsı bürümüştü. En önemli soru ise bizim ailesinin ölümü ile alakamız neydi?

Bir evlada nasıl babasını öldürtebilirdi? Bunu yapacak kadar gözü nasıl kararmıştı? Ilgar, çok acı çeker miydi? Çekecekti, onu tanıyordum. Benim ise yapabilecek hiçbir şeyim yoktu. Oturduğum yatağın çarşafını sıktım, her an Demir'e olan nefretim biraz daha arttı.

Ayağa kalktım ve camın karşısına geçtim. Yağmurlu İstanbul sabahını seyrettim. Yağmurun cama vuran rahatlatıcı sesi bile rahatlatamıyordu. Ona nasıl söyleyecektim, böyle bir şey nasıl söylenirdi? Sıkıntıyla nefesimi verdim. Odasından çıktım, kendi odama girdim. Üzerimdeki tişörtünü çıkardım. Kendi kıyafetlerimi giyindim, dişlerimi fırçaladım. Yüzümü soğuk suyla yıkadım kendime gelmek için. Ardından aşağı indim.

Boş ikili koltuğa oturdum. Aleda ve Karan her zaman ki gibi birbirlerine laf sokuyorlardı. Onların komik halleri bile yüzümü güldüremedi.

"Hayalet görmüş gibisin." Dedi Çağkan yanıma yanaşarak. Diğer yanıma da Aleda oturdu.

"Kim üzdü yine benim kızımı?" Aleda kolunu omzuma atarak beni kendisine çekti.

"Ben sana neyin iyi geleceğini biliyorum." Çağkan'ın sinsice söylediği kelimelerin ardından ikisi bakıştılar. Sonra birden beni gıdıklamaya başladılar. Dudağımdan çıkan kahkahalarla onu durdurmaya çalıştım ama nafileydi. Ve bu an ne kadar mutlu hissettiğimi fark ettim. Bu soğuk savaş bittikten sonra da bir arada olabilecek miydik? İçimde bir his vardı, adlandıramıyordum.

Kahkahalarım hıçkırıklara dönüştü, gözümden yaşlar akmaya başladı. Birden ikisi de durdu, buruk bir şekilde baktılar.

"Sorun ne Efsa?" Gözyaşlarımı sildi Çağkan elleriyle.

"Hissetmiyor musunuz? Oyunun sonu yaklaşıyor, Demir katlarını artık açık oynuyor." Söylediklerimi anlayamayarak birbirlerine baktılar.

"Oyun ne Efsa?" Dedi Aleda. Başka bir şey söylemedim. Yanlarından kalkıp öylece gittim. Eğer Demir, Ilgar'a babasını öldürttüyse bize başka neler yaptırmıştır?








Alt kata indim. Ilgar'la antrenman yaptığımız salona gittim. Üzerimdeki hırkayı çıkardım. Isınma hareketlerine başladım ancak ısınamıyordum, burası üst katlara göre soğuktu.

Gözlerim bir an eldivenlere takılsa da onları takmadım. Hedef mankenin önüne geçtim, artık alıştığım duruşu aldım. Sert yumruklarımı hedefe geçirmeye başladım. Dakikalarca, yorulmadan vurmaya devam ettim. Bir an karşımdaki hedefin Demir olduğunu düşledim. Daha da sert vurdum hedefe, parmak boğumlarım acıyordu. Saç tokamın çıktığını hissettim ancak saçımı düzeltmek için bile durmadım.

Belime sarılan kollarla bu sefer durabildim nefes nefese.

"Ilgar." Yorgunlukla kafamı geri attım, kafamı göğsüne yasladım. Ama hiçte Ilgar gibi kokmuyordu, gözlerimi açtım ve gördüğüm kişiyle şaşkınlıkla kala kaldım. Bana bakan bir çift yeşil, huzur veren gözler yoktu. Beni ürküten, kabusa sürükleyen gözler vardı. Yaslandığım göğüsünden hızla kurtulmaya çalıştım ama belime sıkıca sardığı kolları buna izin vermedi. Öfkeyle ona baktım.

"Ne yapıyorsun?"

"Korkma, Ilgar evde değil." Sanki onunla yasak ilişki yaşıyormuşum gibi davranıyordu.

"Bırak beni." Dişlerimin arasından konuşmama sadece güldü.

"Sakin ol önce." Sesindeki sakinlik sinirimi bozuyordu.

"Sakinim." Elimde olmadan bağırmıştım. Dokunuşları rahatsız ediyordu. "Bu yaptığın tacize giriyor Demir." Tutuşunu hafifletti.

"Bırakırsam kaçmayacaksın." Kaçacaktım.

"Tamam." Güldü.

"Yalan söylüyorsun, seni tanıyorum." Sıkıntıyla nefesimi verdim. "Özür dilerim Efsa." Kulağıma doğru fısıldamıştı. "O gece gerçekten kötü bir haldeydim ve sen o an ona o kadar benziyordun ki." Sırtımın göğsüne yaslı olmasından fazlasıyla rahatsızdım ama konuşmasını bitirmesini bekledim. "Dayanamadım, aynı onun gibi bakıyordun, onun gibi konuşuyordun, özür dilerim." Sesinde gerçek bir pişmanlık vardı ya da Demir iyi bir oyuncuydu.

"Peki Ilgar'a neden söyledin?"

"Çünkü birbirinizin sevdiğinizin farkında değildim, öylesine bir ilişki sandım. Ilgar, Karan değil ve onun bu konuda beni dinlemeyeceğini biliyordum, ayrılın dediğimde karşı çıktı. Belki seni öptüğümü söylersem bu ilişkiyi bitirir diye düşündüm ancak hiçte düşündüğüm gibi olmadı. Ilgar bana kolay kolay saygısızlık bile yapmazken gözü kararmış bir şekilde saldırdı. Seni gerçekten seviyor, senin için her şeyden vazgeçti ve bir an olsun senin sadakatinden şüphe etmedi. Sevginizin boyutunu görmedim, gerçekten üzgünüm Efsa. Artık aramızda bir soğukluk olmasın diyemem ama en azından bir daha ki işe kendini ver." Sözlerini tamamlamasıyla kollarını iyice gevşetti ve bende hemen kolları arasından çıktım, ona döndüm. Sözleri istemesem de samimi gelmişti. Gerçi önceki konuşmasını da unutmamıştım. Bu adam gerçekten çift kişilikliydi.

"Konuşman bittiyse gidiyorum." Bir şey söylemedi, bende hızla ayrıldım yanından. Üst kata çıktım. Demir yine aklımı allak bullak etmişti.

Salona girdiğimde Karan'ın da geldiğini fark ettim. Aleda ve o salonda birbirlerinden en uzak köşelerde oturuyorlardı.

"Ilgar nerede?" Dedim Karan'a hitaben.

"Bilmiyorum, Demir'le bir süre sakince konuştular sonra bir arkadaşıyla görüşeceğini söyledi." Arkadaşı mı? İyi de Ilgar'ın bu evin içindeki insanlar dışında arkadaşı var mıydı? Karan saçlarını karıştırmak için elini kaldırdığında ışık yüzük parmağına vurdu.

Parmağındaki alyans odadaki herkesin dikkatini çekti. Aleda hiçbir tepki vermedi, öylece baktı. Artık alışmıştı sanırım, hayal kırıkılığına uğrayamıyordu daha fazla. Karan ise yıkılmış görünüyordu, Aleda'dan daha çok canı yanıyordu sanki ama o zaman buna neden devam ediyordu?

Demir'in salona girmesiyle bakışlarımı onlardan ayırdım.

"İş konuşma vakti geldi." Dedi sadece.

"Ama Ilgar yok." Çağkan haklıydı, Ilgar'ım yoktu.

"O tüm planı biliyor, konuştuk." Ne konuştuklarını deli gibi merak ediyordum. Ilgar sakin bir adam değildi ama Demir'in yüzünde de yeni bir iz yoktu. Koltuklardan birine oturdum, uzun zaman sonra iş konuşma zamanıydı. Söylesene Demir bu sefer bizi neyle kandıracaksın?





Saçlarımı tararken aynadan, Ilgar'a baktım. Sinirle nefesimi verdim, bir an kafasını kaldırıp bana baktı ardından yine telefonuna gömüldü.

Eve geç gelmişti, akşam yemeğinden sonra gelmiş ve tok olduğunu söylemişti. Demir'le ne konuştuklarını anlatmamıştı. Bugün sadece Arın'la buluştuklarını söylemişti, ağabeyiyle zaman geçirdiği için sevinsem de bana ayrıntı vermemişti yine. Parmakları telefonun üstünde hızla hareket ediyordu, bir şeyler yazıyordu. Gülmesi sabrımı taşıran son damla oldu. Elimdeki Ilgar'ın tarağını bıraktım, oturduğum yerden hızla kalktım.

Yatakta rahatça uzanmış, telefonuna bakıyordu hala. Yatağa oturduğumda kafasını bile kaldırmadı.

"Ilgar kimle mesajlaşıyorsun sen öyle?" Telefonundan kaldırdı kafasını, yüz ifademi gördüğünde güldü.

"Merak etme güzelim, seni aldatmıyorum." Cümlesi daha da sinirlenmeme neden oldu.

"Ilgar!" Dalgası bile komik değildi. Gülerek bana baktı.

"Kıskanç kedim benim, Mırmır bile senin kadar kıskanç değil." O an odada olan Mırmır miyavladı. Ardından o da yatağa çıktı, bacaklarıma sürterek Ilgar'ın göğsüne sokuldu.

"Ciddiyim Ilgar kiminle mesajlaşıyorsun?" Kafamı uzatarak telefonunun ekranına bakmaya çalıştım.

"Arın'la." Şaşkınlıkla göz kırpıştırdım. Telefonunun erkanını bana çevirmesiyle Arın'la konuştuklarını gördüm.

"Zaten tüm gün onunla değil miydin? Ne konuşuyorsunuz bu kadar?" Gerçi bilmeseler de aralarında kan bağı vardı ve onların yakın olması beni mutlu etmişti.

"Arını da mı kıskandın?" Sessiz kaldığımda güldü. "Gerçekten kıskanmışsın." Gülerek beni kendine çekti. "Şaka gibisin." Sözlerine güldüm sadece. Bizim yakınlaşmamızla Mırmır çıktı aramızdan.

"Demir'le ne konuştunuz?" Nefesini verdi, kaşları çatıldı.

"Alma şunun adını ağzına, çıkmasın o güzel sesinden başka adamların isimleri." Baş parmağı dudaklarımın üstünde gezindi.

"Sen bana mı kıskanç demiştin az önce?" Gülerek uzandı dudaklarıma, bende ona yakınlaştım. Yumuşakça öptü dudaklarımı, bense tutkuyla karşılık verdim. Bacağımı diğer tarafına atarak kucağına çıktım, tapılası dudaklarını iştahla öptüm.

Birkaç dakika böyle devam ettik. Şimdi beni altına alıp, onun üste çıkması gerekiyordu ama öyle yapmadı. Yavaşça ayrıldı dudaklarımdan.

"Yarın yorucu olacak güzelim, hadi dinlenelim." Yaşadığım hayal kırıklığını belli etmemeye çalışarak kucağından kalktım. Sessizce yanına uzandım, ona sırtımı döndüm  ve bacaklarımı kendime çektim. Odada nefes alışveriş seslerimizden başka ses yoktu. Omzumda hissettiğim ıslak öpücükle titredim.

"Güzelim." Dedi yumuşakça.  "İleri gittiğimiz zaman kendimi kaybedecek hale geliyorum. Tamamen sahip olmak istiyorum sana." Kelimeleri hem utanç yaymıştı hem de bedenimi titretmişti.

"Bende sana sahip olmak istiyorum, tamamen." Dudaklarımdan çıkan kelimelerin ardından büyük bir utanç dalgası sardı bedenimi. Ne demiştim az önce? Güldüğünü işittim.

İç çekerek konuştu. "Benim arsız güzelim." Eğilmişti, nefesini kulağımda hissettim. "O an öyle bir an olacak ki son nefeslerimizi verdiğimizde bile aklımızda o an olacak." Nefeslerim sıklaşırken, boynuma bir öpücük bıraktı. Ardından o da yanıma uzandı ve arkadan belime sıkıca sarıldı. Bende onunun sert göğsünü sırtımda hissetmenin verdiği huzurla gözlerimi kapattım.





Ellerimi kadife elbisemin üzerinde gezdirdim. Mürdüm rengi tenimle güzel bir uyum yakalamıştı.

Benim makyajımı ve saçımı bitirmiş şimdi kendisiyle uğraşan Aleda'ya baktım. "Bu sefer sanki biraz daha belalı tiplere bulaşıyoruz gibi." Aynadan bakışları beni buldu.

"Bizim işimiz bu, belalı tiplerin paralarını çalmak." Telefonumu çantama koydum ve Aleda'ya fark ettirmeden Arın'ın verdiği telefonu da attım küçük çantaya.

"Demir'den şüphe ettiğin anlar oluyor mu?" Soruma karşı dudağına ruj sürmeyi bıraktı. Bir süre düşündü.

"Evet bazı dengesiz hareketleri var ama sonra beni ölümden kurtarışı aklıma geliyor." İşine geri döndü.

"Peki ya aslında seni hiç ölümden kurtarmamışsa, zaten o tehlikeyi o yaratmışsa?" Bu sefer elindeki ruj masanın üstüne düştü. Kafasını hızla bana çevirdi.

"Ne demek istiyorsun?"

"Bilmiyorum, sadece artık bazı şeyler mantıksız geliyor. Demir hepimizi bir şeylerden kurtardı, Demir bir süperman değil. Gerçekten hepimizi tesadüf eseri mi kurtardı yoksa o tesadüfü kendisi mi oluşturdu?" Yutkundu, afallamıştı. Aleda zeki bir kızdı ama konduramıyordu.

"Hayır, hayır." Dedi kendi kendine. Demir'in onu neyden kurtardığını merak ettim ama soramadım. Onu üzmek istemiyordum. Ayağa kalktı.

"Benim işim bitti, çantamı almaya gidiyorum." Diyerek hızlı adımlarla çıktı odadan. O çıkarken içeri Ilgar girdi.

"Onun neyi vardı?" Dedi ve bana baktı. Baştan aşağı süzdü, bende aynı şekilde onu. Siyah pantolon ve genelde giydiği beyaz gömleklerin aksine siyah gömlek giyinmişti. Gömleğin açık olan üç düğmesi pürüzsüz, bronz tenini en iştah kabartıcı şekilde gözler önüne sunuyordu. Kapıyı kapattı bakışlarını üzerimden ayırmadan. İkimizde birbirimize doğru yürüdük. Sıktığı parfümün etkileyici kokusu burnuma doldu.

"Fazla mükemmel olmuşsun." Dedi kaşlarını çatarak. Ardından bakışları dudaklarıma kaydı. Dudaklarıma uzandı ama kafamı yana çevirdim. Dudakları yanağımla buluştu.

"Rujumun bozulmasını istemem." Halbuki rujum kalıcıydı ama dünün intikamıydı. Elim havalandı ve bir şey söylemesine vakit bırakmadan açık olan üç düğmeden birini kapattım.

"Artık inebiliriz."

"Demek intikam alıyoruz." Sahte bir şaşkınlıkla baktım yüzüne.

"Ne intikamı Ilgar Bey?"Alt dudağını ısırdı gülerek. Kafasını iki yana salladı. Bir şey söylemedi. Ceketimi ve çantamı aldım. Elimi tuttu sıkıca, birlikte aşağı indik.

Aleda daha inmemişti, onun dışında herkes salondaydı. Demir hazırlanmamıştı, üzerinde bir pantolon ve tişört vardı. O bu görevde olmayacaktı, sadece dışarıdan yönetecekti. Demir'in bakışları kısa bir an üzerimizde gezindi.

Beyaz gömlek giyinen Çağkan'ı gördüğümde gülümsedim. Bana göz kırpıyordu çapkın bir şekilde, alt dudağını ısırdı. Onun bu halleri kıkırdamama neden olurken Ilgar sinirle Çağkan'a bakıyordu. Çağkan, Ilgar'ın bakışlarını gördüğünde önce yutkundu ardından sevimli olmaya çalışarak gülümsedi.

"Eksik bir şey yok değil mi?" Dedi Demir. Ilgar elimi bıraktı, kolunu belime doladı. Bu sanırım Demir'e gövde gösterisiydi.

"Her şey tam." Ilgar'ın ses tonu fazla ürkütücüydü.

Aşağı inen Aleda'ya çevirdim kafamı. Çok güzel görünüyordu ve bir o kadarda kafası karışık. Beyaz elbisesi ve dümdüz yaptığı saçları ona çok yakışmıştı. Karan'a bir kez olsun bakmadı.

"Hepiniz hazır olduğunuza göre çıkalım." Demir'in cümlesiyle herkes kapıya yöneldi. Evden çıkmadan önce bacağıma dolanan Kontes'e eğildim. Parlak tüyleri arasına bir öpücük bıraktım. Aleda ve Çağkan bu bebeklerin bakımlarıyla çok güzel ilgileniyorlardı. Ayda en az iki kere bakıma gidiyorlardı.

Ayağa geri kalktım. Ilgar'ın koluna girdim ve diğerleriyle birlikte evden çıktık. Üç araba vardı evin bahçesinde. Biri Aleda'nın arabasıydı, Karan ve Çağkan onun arabasına binmişlerdi. Demir'de kendi arabasına binmişti.

Bende Ilgar'la birlikte fazlasıyla göz kamaştıran arabaya yürüdüm. Ilgar'ın arabasına bayılıyordum. Ilgar bana kapıyı açtı ve bu hareketi gülümsememe neden oldu. Arabaya bindim, ardından o da sürücü koltuğuna geçti.

"Bende araba kullanmayı öğrenmek istiyorum." Hevesle konuşmama karşın gülümsedi.

"Ne zaman istersen başlarız." Artık ehliyet alma zamanı gelmişti.

"Üniversite sınavına da girmem gerek ve hiç çalışamıyorum." Bu gruba girdiğimde beri doğru düzgün ders çalıştığımı hatırlamıyordum. Herkesin gitmek isteyeceği pahalı bir liseye kaydolmuştum ve ona da sadece bir defa gidebilmiştim. Eskiden çalışkan bir öğrenci olsam da güzel bir bölüm kazanmak zor olacaktı.

"Anlamadığın konularda yardımcı olabilirim."

"Bunu söylediğine pişman olacaksın." Kafasını iki yana salladı.

"Senin içinde olacağın her şey kulağa zevkli geliyor. Pişman olmayacağım." Her cümlesiyle içime işlemeyi başarıyordu.

Önünde durduğumuz lüks ve büyük gece klubünü inceledim. Birlikte indik arabadan, kapımı vale açmıştı. Ilgar'ın koluna girdim. Ilgar anahtarı valeye verdi. Hemen arkamızdan diğerleri de gelmişlerdi. Gösterişli kapıdan içeri girdik, fazla büyüktü. Her yerde dans eden ve içen insanlar vardı. Yanımıza siyah takım elbiseli bir adam geldi.

"Bizim Korhan Bey'le randevumuz vardı." Adam bizi süzdü. Kafasıyla onu takip etmemizi işaret etti. Uzun ve geniş bir koridora girdik, ardından bir asansörün önünde durduk. Hepimiz geniş asansöre rahatlıkla binebildik. Adam en üst katın düğmesine bastı.

Asansör yukarı doğru çıkarken bir an başım döndü ve Ilgar'ın kolunu tuttum.

"İyi misin?" Dedi çenemi naifçe tutarak. Kafamı olumlu anlamda sallamakla yetindim. Asansör durduğunda gördüğüm manzara gözlerimi kamaştırdı. Her yer camla kaplıydı, tüm İstanbul ayaklarımızın altında gibiydi.

Odanın ortasında bir adam vardı, arkası bize dönük oturuyordu. Adamın sadece elini ve elinde tuttuğu purosunu görebiliyordum. Etrafta koruma olduğunu tahmin ettiğim birkaç adam daha vardı. Adamın masasının önünde durduğumuzda adam döner koltuğuyla yavaşça bize döndü.

Purosundan bir nefes çekerek bizi teker teker süzdü. Ellili yaşlarının başında olmalıydı ama fazlasıyla dinç duruyordu. Gözleri, gözleri neden bu kadar tanıdıktı? Adamın bakışları üzerimde diğerlerinden daha fazla dolandı. Ilgar bu durumdan rahatsız olmuş olacak ki boğazını temizledi.

Adam purosundan çektiği nefesi geri üflerken konuştu.

"Oturun çocuklar." Adamın karşısında duran koltuklara oturduk.

"Ben Ilgar Soydan." Yine çakma bir soyadı. O Bercesteydi. O seçilmiş öfkeydi. Adamın gür ama arada beyazları olan saçları fazlasıyla canlı duruyordu.

"Namınızı duymuştum." Dedi adam donuk bir şekilde. Demir ne yapmıştı bilmiyordum ama bizi buraya bu adam davet etmişti.  "Buraya neden geldiğinizi biliyorum." Buraya gelmeden önce Demir, Ilgar adına bu adamın sağ koluyla konuşmuştu. Demir'in oynadığı kurnaz oyun sayesinde onların ayaklarına biz gitmemiştik, onlar bizi çağırmıştı. Demir'in kurnaz zekası beni ürkütüyordu. "Sizden istediğim basit bir şey ve karşılığını fazlasıyla alacaksınız. Sadece bir holdinge ait bir dosyayı istiyorum. Sizin için çocuk oyuncağı olmalı."

"Hangi holding ve ne belgesi?" Dedi Ilgar. Adam purosundan bir kez daha çekti.

"Karabatı Holding." Masada duran içki bardağını dudaklarına götürdü. O an bu adamın soyadının Karabatı olduğunu hatırladım. Korhan Karabatı. Neden kendi holdinginin dosyalarını istiyordu ki?

"Anlamadım, yani sizin holdinginizden belge çalmamızı mı istiyorsunuz?" Diye devam etti Ilgar. Adam kafasını yavaşça salladı yukarı aşağı.

"Holdingin yönetimi bende değil, oğlumda. Sizde istediğim belgeleri ondan çalacaksınız. Daha fazla sorgulamayın. Karşılığında alacağınız para fazlasıyla göz doyurucu olacak ve benim bölgemde tefecilik yapmanıza izin vereceğim." Bu adam tefeciydi ama normal mevlalar değildi oynadıkları, milyonlardı. Benim bölgem dediği ise tüm şehirdi. Bizi genç tefeci adayları zannediyordu.

Odaya giren genç adama çevirdim bakışlarımı. Uzun boyu, düzgün vücudu ve yüz hatlarıyla girenin Korhan Karabatı'nın oğlu olduğunu anlamak çok zor değildi. Fazlasıyla benziyordu babasına, gençlik hali gibiydi.

Korhan Karabatı purousunu içmeye devam etti.

"Misafirlerin mi vardı baba?"

"Evet oğlum, misafirlerimize aşağıda eğlenmelerine eşlik etmeye ne dersin?" Adamın ses tonu bir buz kütlesi kadar soğuktu. Korkutucu bir adamdı. 

"Tabi baba." Baba kelimesi bu kadar duygusuz zikredilebilirdi ancak. Şimdiden nasıl bir işin içine battığımızı merak etmiştim.

"Hoş geldiniz." Dedi bize dönerek. "Ben Tuğkan Karabatı." Ilgar ayağa kalktı ve ona uzatılan eli sıktı.

"Ilgar Soydan." Diğerleriyle birlikte bende ayağa kalktım. Tuğkan'ın bakışları benim üzerimde durduğunda Ilgar bana sokulmuştum. "Ve nişanlım." Ilgar'ın söylediği kelimeyle şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım ancak fiziksel olarak bir tepki göstermemeye çalıştım.

Karşımdaki genç adamın bakışları tuhaftı, yüzüme sanki bir şeyi çözmeye çalışırmış gibi bakıyordu.

"Tanıştığımıza sevindim." Dedi ve diğerleriyle de kısaca tanıştı. Aşağı indiğimizde işimizin çoktan bittiğini anlamıştım. Vakit eğlenme vaktiydi. Fazlasıyla kaliteli bir yerdi, büyük ve yuvarlak masanın olduğu bir locaya yerleşmiştik. Tuğkan Karabatı'da bizimleydi. Bu işin fazlasıyla ortalığı karıştıracağını şimdiden hissediyordum. Gizem içinde gizem vardı.





Masamıza gelen alkollü içeceklerden az da olsa içmiştim. Ilgar araba kullanacağını söyleyerek içmemişti. Zaten çok içen bir insan olmasa da içmemesinde ki nedenin bu gece insanları iyi gözlemlemek olduğunu biliyordum. Sonuçta bir görevdeydik.

İçmeye devam ettikçe vücudumda dolaşan kan hızlanıyormuş gibiydi. Dudaklarımı Ilgar'ın kulağına yakınlaştırdım.

"Dans etmek istiyorum." Dedim dans eden insanlara bakarak.

"Duru şuan bir görevdeyiz ve dans etmekten önemli işlerimiz var" Omuz silktim, elimdeki bardağı bıraktım masaya. Ayağa kalkan Aleda'ya baktım.

"Ben lavaboya gidiyorum." Diyerek geçti yanımdan. Bende ayağa kalktım o uzaklaşırken.

"Ben dans edeceğim." Onun geleceğini biliyordum. Locadan indim, dans eden insanların arasına karıştım. Yüksek seste, eğlenceli müziğe kendimi kaptırdım. Uzun zaman sonra bu iyi hissettiriyordu.

Tam da tahmin ettiğim şey oldu. Ilgar bana doğru yavaş adımlarla yürüyordu, yüzümde zaferle dolu bir gülümseme oluştu.

Ellerini belime koydu, öptü saçlarımı. "Sen sarhoş mu oldun?" Kafamı iki yana salladım dudağımdan kaçan hıçkırıkla. Sanki müzik ve insanların hareketleri yavaşlamış gibiydi. Halbuki hala aynı şarkıydı, hala insanlar aynı şekilde dans ediyorlardı. Ben sadece bir adama odaklandığım için soyutlanmıştım.

Kollarımı boynuna doladım. Dans etmeye devam ettim, kalçalarımı kıvırtarak bir elimle saçlarımı geriye attım. Ilgar gözlerini gözlerime kilitlemişti, ne konuşuyor ne tepki veriyordu. Biraz daha yakınlaştım ona, güzel kokusunu içime çektim. Gömleğinin iliklemediği üst düğmeleri yüzünden burnum çıplak göğsüne değdi. Derin bir nefes aldığını gördüğümde az önce burnumun değdiği yere dudaklarımı bastırdım.

Birden kolumdan tutulup döndürüldüğümde küçük bir çığlık kaçtı dudaklarımdan, ardından bir kahkaha. İşte buradaydım, sevdiğim adamın kolları arasında dans ediyordum. Vücutlarımız uyumla hareket ederken gözlerimi yumarak kafamı geniş göğsüne yasladım. Gözlerimi açtığımda gördüğüm şey bir çift yeşil gözdü.

Bu bir çift yeşil göz Aleda'yla dans ediyordu. Ilgar, Aleda'yla dans mı ediyordu? Kafamı dikleştirdim ve gözlerimi birkaç kez açıp kapattım. O an Aleda'yla dans eden kişinin Arın olduğunu anladım. Onun burada ne işi vardı?

Dans etmeyi kestim, beni kendisine yaslamış bedene döndüm. Ilgar gözlerime baktı ne olduğunu anlamak istercesine. Kulağına yakınlaştırdım dudaklarımı, beni duymasının başka imkanı yoktu. Bağırarak konuştum kulağına doğru.

"Arın burada." Bakışları etrafta gezindi ve o da Aleda'yla onu dans ederken gördüğünde şaşkınlıkla yutkundu.  Arın'ın amacı neydi?

Ilgar elimden tutarak beni locaya geri götürdü. Karan'ın tek bir yere kitlendiğini fark etmem zor olmamıştı. Gözleri mi dolmuştu onun? Aleda'nın şuan yüzünü göremiyordum ve Arın'la konuşurken ki duygularını deli gibi merak ediyordum.

"Çok iyi ev sahipliği yaptınız, her şey için teşekkürler." Dedi Iglar, Tuğkan'a.

"Tanıştığımıza sevindim." Biz ayaklanırken Aleda'da yanımıza geliyordu. Yüzü ifadesizdi, ne düşündüğünü anlayamıyordum.

"Kalkıyor muyuz?" Sorusuna kafamı sallayarak cevap verdim. Çantasını ona uzattım. Hep birlikte dışarı çıktık, soğuk havada valenin arabaları getirmesini bekliyorduk. Karan iyi görünmüyordu.

"O adam kimdi?" Karan sonunda konuşmuştu. Aleda kollarını göğsünde birleştirdi, onun yüzüne bile bakmadı.

"Lütfen şu parmağındaki yüzükle bana hesap sorma." Aleda'nın sert sözleriyle yüzünde büyük bir öfke oluştu ama bu öfke kesinllikle Aleda'ya karşın değildi. Kapının önünde sadece beşimiz vardık.

Karan, Aleda'ya yakınlaştı ve tam dibinde durdu. Birden parmağından yüzüğü çıkardı ve yere fırlattı. Hepimiz şaşkınlıkla onu seyrediyorduk.

"Attım yüzüğü, şimdi cevap ver." Aleda boş boş bakıyordu sadece ama gözlerinin en derinlerindeki umuttu görebilecek kadar tanıyordum onu. Ilgar araya girecekti ki konuşmamsı için kolunu tuttum. Onların arasına girmemeliydik. Ilgar'ın hemen Aleda'yı savunacağını biliyordum.

Aleda güldü alayla. "Sen o yüzüğü taktığında bitti Karan."

"Anlamıyorsun değil mi zorunda olduğumu?"

"Anlamıyorum." Sesi fazlasıyla yüksekti Aleda'nın. "Sen ödlek herifin tekisin, sen beni hiç sevmedin." Aleda üzgündü, Karan onun için savaşmadığı içindi bu üzgünlüğü. Ilgar'ın benim için Demir'in karşısında ne kadar güçlü durduğunu gördüğünde daha da üzüldüğünün farkındaydım.

Gelen arabalarla konuşmaları kesildi. Geldiğimizdeki gibi bindik arabalara, tek fark Karan'ın Aleda'nın arabasına binmemesiydi. Hava alacağını söyleyerek uzakalşmıştı yanımızdan.

"Arın neden bu gece oradaydı dersin?" Omuz silkti ve alt dudağını sarkıttı bilmediğini belirtircesine. Bir an onun tatlılığı mı yoksa damarlarımda gezen mi alkol başımı döndürdü karar veremedim.

"Arın'ın bahsettiği belgeleri gördüm." Kafamı ona çevirdim, hangi belgeler? "Hepimizin işlediği suçlar ayrıntısıyla yazıyor bu belgede. Hırsızlıklar, cinayetler, cinayet silahından tut, olayın en ince ayrıntısına kadar her şey kanıtlarla birlikte o belgede." Yutkunamadım. "Polis sadece birkaç hırsızlığımızı biliyor, gizli takibe alınmışız ama evin çevresinde kimsenin olmadığına eminim. Aynı zamanda gittiğimiz yerlerde de izlenmiyoruz ama polis bir şekilde temas halinde bizimle." Kafam karışıktı, korkuyu hissedebiliyordum.

Bu korkunun tek sebebi ise Ilgar'dan uzak kalma düşüncesiydi. Ne ölümdü korkutan ne polisti, beni korkutan tek şey onsuz yaşama düşüncesiydi. Sağlıklı olmayan duygularım arasında en hastalıklı duyguydu o.

"Ne yapacağız peki?"

"Oyunu Demir'in istediği gibi oynayacağız ya da o öyle sanacak. Belgeleri yok etmeye çalışacağım ve belgeleri yok ettiğimde Demir'i de yok edeceğim. Yıllardır bizimle birer oyuncak gibi oynadı, ellerimizin kanla kaplanmasına neden oldu. Bunun bedelini ödeyecek."

"O hasta." Diyebildim sadece, kafam çok doluydu. Tek düşünebildiğim bu işten nasıl kurtulacağımızdı, bu savaşı nasıl kazanacağımızdı. Ilgar'ın kelimelerini zihnimde tatarken birden durdum. Beynime balyozla vurulmuş gibi hissettim.

"Ilgar gizli polisin kim olduğunu biliyorum sanırım." Arabayı durdurdu, kafasını bana çevirdi merakla.

"Kim?"

"Aleda'nın Ateş'i."





Evin önüne geldiğimizde ikimizde sessizdik. İkimizde düşüncelerle boğuşuyorduk ve bu düşünceler sadece birbirimizin bedenlerine sığındığımız da yok oluyordu. Yanmayan ışıklardan ve etrafta olmayan arabalardan daha kimsenin gelmediğini anladım. Ilgar evin anahtarının çıkardı.

Kapıyı açtı ve geçmemi bekledi. Üşüyen bedenimi hızla eve attım ve salonun ışığını açtım. Açmaış olmayı diledim, bu görüntüyü hiç görmemiş olmayı diledim. Bir çığlık düğümlendi boğazımda ama çıkamadı.

Hangi cani bunu yapabilirdi? Hangi cani bir köpeğin kafasını koparabilirdi? Korkuyla ve acıyla titreyen bedenimle öylece kala kaldım. Kontesin başı ve gövdesi farklı yerlerdeydi. Midemden yükselen bir şeyler olduğunu hissediyordum. Çığlık atmadan önce son gördüğüm görüntü Mırmır'ın Kontes'in kopmuş bedeninin yanında boynunu büküşüydü. Sanırım bu acı görüntüyü ömrümün sonuna kadar unutamayacaktım.








Mırmır ve rahmetli Kontes. Çok tatlı değiller mi?


Herkese Merhabalar! Üç haftadır bölüm yükleyemiyorum. Bunun büyük bir nedeni üniversite sınavına hazırlanıyor oluşum. Sınava altı ay kalmışken maalesef çok zaman ayıramıyorum yazmak için, hatta bazen yorumlara bile cevap veremiyorum. Diğer bir nedeni ise sanırım beğenilmediğini düşünüyor oluşum. İki bin küsür kişi okuyor ve iki yüz beğeni geliyor. Bu beni yazdıklarımın beğenilmediğini düşündürmeye itiyor. Eğer beğeniyorsanız ya da beğenmiyorsanız düşünceleriniz hakkında yorum ve mesaj atabilirsiniz. Eleştiriye her zaman açığım, eleştiriler kendimi geliştirmemi ve daha dikkatli olmamı sağlıyor.

Kiralık Cehennem için artık finalden bahsedebilirim, adım adım ilerliyoruz. KC bittiğinde ise oldukça heyecanlı olduğum yeni kurgumu yayınlayacağım.

Tatlı Kontes'e kim, neden kıydı dersiniz?

Karabatı ailesi altında neler çıkacak?

Sizde Efsa gibi Demir'in psikolojik sorunları olduğunu düşünüyor musunuz?

Ateş gerçekten muhbir polis olabilir mi?

Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur. Yazım hatalarım varsa affola. Kendinize iyi bakın, hepinizi çok seviyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

223K 9.3K 25
Bir komutana anonim olarak mesaj atarsak en fazla nolur? ‹ ·_· › Başlangıç: 04.03.2024
7.1K 1.5K 30
"Laleler çocukluğumuzdur, laleler solarsa çocukluğumuz unutulur. Lalelerimize..." ❧ LALELERİNDEN Serisinin birinci kitabı Siyah Emare, ikinci kitabı...
62.2K 2.5K 23
Teğmen Asya Öztürk'ün aylardır peşinde olduğu terörist sonunda kendi kendini mahv edecek bilgileri Asya'nın eline verir . Fakat işler Asyanın istediy...
6.1K 192 27
(Arkadaşlar sayfalar karıştı hikayeye devam ettmiyorum başka bir şekilde yeni kitabım YENİ AİLEM de) Elisa'nın değişen hayatı. 14/07/2006 tarihinde b...