zamanın ötesinde // tomione

By duygugs

284K 19.3K 8.4K

2 Mayıs 1998 gecesi zamanın oyununa yenik düşmüştü Hermione ve ansızın gözlerini açtığında gece değildi, yana... More

1: ''Yasak Orman''
2: ''Kimsin sen?''
3: ''Kırık Umutlar''
4: ''Zorlanan Sınırlar''
5: ''Ay ve Güneş''
6; ''Engel"
7; ''Kaybolmuş''
8; ''Beni Öldüremezsin''
9; ''Cennet ve Cehennem''
10; ''Savunmasız''
11; ''Ucube''
12; ''Gecenin Rüyası''
13; ''Cadılar Bayramı''
14; ''Taş Kulübe ''
15; ''Lord Voldemort''
16; ''Zamanın Oyunu''
17; ''Yaşayan Ölüm İksiri''
18; ''Sırlar Odası''
19; ''Acı''
20; ''Suskun''
21; ''Uyumak''
22; ''Zaman Ölüyor''
23;''Ölüm''
24; ''Düello''
25; ''Düşman''
26; ''Ormana Dönüş''
27; ''Zamansız''
Önemli
28; ''Kitap''
29; ''Çok Özlü İksir''
30; ''Slytherin''
31; ''Bulanık''
32; ''Doğum Günü''
34; ''Ölüme Bi' Kala''
35; ''Ceza''
36; ''Kriz''
37; ''Teklif''
38; ''Bol Şans''
39; ''Gece Kütüphanesi''
40; ''Geçidin İnsafı''
41; ''Geri Dönüş''
42; ''Hogwarts Savaşı''
Final; ''Mektup''
Özel Bölüm
Wattys 2018

33; ''Birlikte''

4.3K 339 173
By duygugs


  ''Ne değişti?'' Gecenin yarısından beri kulaklarımda yankılanan, her yankılandığında kalbimde ki yıkıntıları tuzla buz eden bu soru dönüp duruyordu zihnimde. Tüm gece dönüp durmuştu, uykumdan alıkoymuştu beni. Yutmam gereken hıçkırıklar ile baş başa bırakmıştı bir sağa bir sola dönen bedenimi. 1944 yılına şiş gözler ve sızlayan bir bedenle başlamayı ummamıştım. Mutlu olmayı umuyordum mesela, ağlamayı değil. 

 Ve 1944 yılının ilk gününe düşüncelerimle beraber başlamıştım: Düşünceler ve yankılanan o soru. Tatil olması sebebiyle günümü kulede geçirmeyi düşünüyordum ama kütüphaneye gitme ihtimalini de bir köşede tutuyordum gizliden gizliye. 

Kimse yoktu, hiç kimse. 

Tamamen yalnızdım ve yalnızlığın tadını çıkartmak için öncelikle yatağım ile olan ilişkime bir son vermem gerekiyordu. Bir isteyerek bir de istemeyerek ayrıldım yatağımdan. Ayağa kalkar kalkmaz yaşadığım baş dönmesine ettiğim küfürlerin ardı arkası kesilmedi çünkü atmak için uğraştığım o yüce adımı baş dönmesi yüzünden atamıyordum, atmaya cesaret edemiyordum. Bir süre olduğum yerde bekledim ve göz kapaklarımı sonsuzluğa kapatmak istercesine kapattım. Birkaç dakikanın ardından açtım gözlerimi ve o adımı atmayı başararak ayrıldım yatakhaneden. Aşağı indiğimde yine yalnızlık selamladı beni. Boş olan çalışma masalarından birine oturdum ve üzerindekileri inceledim teker teker. Bir yandan da esnemeyi sürdürüyordum. Uykum vardı, gözlerim ağrıyordu, kulaklarımda ki o ses susmuyordu. Kısacası, boktan bir güne boktan bir başlangıç yapmıştım geceki aptallığım ile birlikte.

Dirseklerimi masaya yerleştirdikten sonra başımı avuçlarımın arasına aldım. Aptallığım ile yüzleşmeye çalışıyordum lakin çalıştığım süre zarfı boyunca kendimi tamamen sarmaşıklarla kaplı bir halde buldum. Çözmeye, sıkıştığım yerden çıkmaya çalıştıkça sarmaşıklar etrafımı daha da sıkı sarıyor, beni daha da içine çekiyordu: Karanlığa, sonsuz karanlığa. 

''Düşünme,'' diye fısıldadım gözlerim yeniden dolarken. ''Olan oldu.'' 

Ve yanaklarımdan birkaç damla süzülüverdi boşluğa doğru. Başımı masaya koydum tekrardan hıçkırıklara boğulmadan önce. Dakikalarca masaya kapandım, dakikalarca hıçkırıklarımı koyverdim tıpkı gözyaşlarım gibi. Kısa bir sürenin ardından burnumu çeke çeke kaldırdım başımı ve tekrardan kazağımın kollarını kullanarak kuruladım ıslan yanaklarımı. Oturduğum sandalyeden kalkarken derin bir nefes almayı ihmal etmedim çünkü hıçkırıklar rahat rahat nefes alıp vermemi engellemişti. ''Kendine gel,'' şöminenin önünde ilerlerken tekrarladım defalarca. ''Kendine gel.''

 Ellerimi uzattım ateşe doğru ve yandaki kutulara kaydı gözlerim. Dün geldi aklıma; mutlu, huzurlu ve meraklıydım. Bu gün ise bütün enerjim çekilmişti; güçsüz, meraksız ve huzursuzdum. ''Dönmek istiyorum,'' başımı ateşe çevirdim. ''Eve dönmek istiyorum!'' Burnumu tekrardan çektim ve muhtemelen tüm günümü dolu gözlerin ardından gelen burun akıntısı ile geçirecektim. İç çektim tekrardan ve bacaklarımı da karnıma doğru çekerek, ''Zaman,'' diye fısıldadım beni duymasını istercesine bir içtenlikle. ''Neredesin?'' Tekrar, tekrar, tekrar çektim burnumu. Kitabı verdiğimden beri ses seda yoktu, onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Onun için yaptığım tek şeydi iyileşmesi için dua etmek. Sadece onun için değil, geçit içinde dua ediyordum. İkisinin iyileşmesi ve eski güçlerine kavuşması demek, benim geri dönmem demekti.

Yeniden Hermione olmam demekti.

Arkadaşlarıma kavuşmam demekti...

Boynumdaki madalyona dokundum, dudaklarım arasından yine yükseldi 'zaman' kelimesi ama değişen hiçbir şey olmamıştı. Ateşin karşısında güçsüzce oturmaya, burnumu çekmeye devam ediyordum. ''Siktir ya,'' yanağımdan süzülen o tek damla yaşı sildim. ''Siktir git Tom Riddle, siktir git Zaman!'' İkisine karşı içimde oluşan ani nefretin eşliğinde oturduğum yerden kalktım ve yatakhaneye döndüm üzerimdeki pijamadan kurtulmak için. Pijamalardan kurtulup günlük kıyafetlere geçiş yaptıktan sonra saçımı dağınık toplayarak yanaklarımı son kez kuruladım. Büyük Salon'da yapmam gereken bir kahvaltı vardı, midemi açlıktan kurtarmam gerekiyordu. Asamı da yanıma aldıktan sonra kuleden ayrılmak için aşağı indim. 

 Büyük Salon'a giren koridora girdikten sonra akan burnumu sildim ve yürümeye kaldığım yerden devam ettim ama bir an için etmek istememiştim çünkü Tom Riddle benden uzakta olsa bile tam olarak karşımdaydı. O da midesini susturmak için kahvaltıya inmiş olmalıydı lakin bu umurumda değildi. Tom Marvolo Riddle ve yaptıkları umurumda olmamalıydı, değildi de zaten. Gözlerimi ondan kaçırdığım zaman Büyük Salon'a giriş yapmıştım. Kalan öğrenciler kahvaltılarını yaparken gazetesini okuyup, çayını içinde vardı. Satranç oynayanları gördüğüm zaman aklıma Harry ve Ron düştü. Barbarca olduğunu düşündüğüm bir oyundu ve hala barbarca olduğunu düşünüyordum. Bakışlarımı satranç tahtasından ayırdıktan sonra boş bir yere geçtim ve kahvaltıya göz attım. ''Klasik Hogwarts,'' dedi iç sesim. ''Yine büyülüyor.''

 Kahvaltımı yaptığım süre boyunca iki bakışa maruz kalmıştı titreyen bedenim: Tom Riddle'ın zehirli bakışları, Antonin'in öldürücü bakışları. Onları umursamamaya çalışırken oldukça yavaş yapmıştım kahvaltımı. Bir an için bitmeyeceğini dahi düşünmüştüm ama sonuç olarak ayaktaydım ve kapıya doğru ilerliyordum güvende hissettiğim tek yer olan kuleye gitmek için. Her zaman dolu görmeye alıştığım bu boş koridorda yürürken yanaklarımı şişirdim ama şişirdiğim gibi kaldı çünkü karşımdaydı.

 Antonin Dolohov. 

''Kitap nerede?'' Diye sordu aniden. Tuttuğum nefesimi verdikten sonra ellerimi yumruk yaptım istemsizce. İçimde minik minik öfke kabarcıkları meydana geliyordu. ''Sana bir soru sordum!'' Bir adım attığında başımı kaldırmak zorunda kaldım çünkü doğrudan gözlerine bakmak istiyordum. ''Hangi kitap?'' İçimdeki öfkeye karşılıktı gözlerindeki öfke ama bir an için gözlerindeki o öfkenin yerini şaşkınlık almıştı boynumdaki madalyona baktığı sırada ama kısa sürmüştü bu şaşkınlık ya da merak daha sonra yine öfke ile karşımdaydı. ''Biliyorsun,'' kolumu sertçe kavradığında acı içinde kapattım gözlerimi ama bu acı fark etmeden asamı çıkarmama sebep olmuştu. ''Everte Statum!'' Antonin benden metrelerce öteye düştüğünde içimdeki öfkede vücudumu tamamen sarmaya başlamıştı. Başını çarpması nedeniyle sersemlemiş olmasını umursamadan ona doğru yürüdüm. 

 Beni yönlendiren öfkeydi.

O toparlanmaya çalışırken asayı ona doğrulttum ve göz kapaklarımı kapattım. ''İmp...'' Büyümü tamamlayamamıştım çünkü  asa elimden fırlamıştı. ''Expelliarmus!'' Gözlerimi açtığımda Tom'u gördüm. Beni silahsızlandırmıştı ve hiçbir şey demeden yerde uzanan Antonin ile ilgileniyordu. Onları bırakıp, yerdeki asamı elime aldım tekrardan ama hiçbir şey yapmadım. Yalnızca izledim, öfkemle beraber yalnızca izledim. Riddle, başını kaldırdığında bakışlarında daha önce görmediğim bir anlam saklıydı. Antonin ayağa kalkar kalkmaz üzerime yürümek istese de Tom ona engel olmuş ve kulağına bir şeyler söyledikten sonra yeniden bana bakmıştı ama bir şey söylemek yerine omzuma çarpıp geçmeyi tercih etmişti. 

Onu kızdırmıştım ve muhtemelen Antonin ile aramızdaki bu savaş yeni kızışıyordu. ''Sen,'' bütün dikkatimi dağıtan Tom'a döndüğümde gözlerinde hala o anlam vardı. ''Benimle geliyorsun,'' kolumu kavradı ve bedenimi peşinden sürekledi adeta. Şikayet etmedim çünkü asam vardı ve onu kolayca alt edebilirdim. Sadece zeki ya da güçlü olan o değildi, benimde ondan aşağı kalır bir yanım yoktu. Dışarı çıktığımızda kolumu bırakması bir olmuştu. ''Ne bekliyordun?'' Diye sorduğu bana döndüğünde. ''Ne umuyordun?'' Bağırmasıyla etrafımızdaki birkaç baykuş gökyüzüne doğru havalandı. 

 ''Asıl sen ne umuyorsun?'' Parmağımı kalbine doğrulttum ve üzerine bastırdım. ''Neden benimle konuşuyorsun ki?'' Onun gibi bende sesimi yükseltmiştim. İkimizinde amansız bir kavgaya tutuşacağı en başından belliydi lakin sesimi bu denli yükselteceğimi tahmin etmemiştim. ''Bana neden bunu yapıyorsun?'' Ses tellerimde hissettiği acı hisle yüzümü buruşturdum ama bakışlarımı bir saniye bile olsun zümrüt yeşili gözlerinden ayırmamıştım. ''Sana hiçbir şey yapmıyorum,'' dediği an kendimi kahkaha atarken buldum. ''Gülme!''

 Hala gülüyordum.

Kendimi durduramıyordum, durdurmak istedikçe daha çok gülüyordum ama kısa bir süre sonra dudaklarımdaki baskı gülüşümü içime atmama sebep olmuştu. Dudakları, dudaklarımın üzerinde adeta dans ederken kollarımı amaçsızca boynuna dolayıp daha da yakınlaşmasına sebep oldum bedenlerimizin. Belimi sıkıca kavradı, bırakmak istemezcesine...

 Tom Marvolo Riddle: Dengesizliğin vücut bulmuş hali.

Ve benimde ondan yana kalır tarafım yoktu. Ayaklarımızda dudaklarımız gibi eşsiz bir uyum içinde hareket ederken sırtımı duvarda hissettim ve bir inilti yükseldi dudaklarımdan. Nefes nefese ayırdı dudaklarını dudaklarımdan ama mesafe koymamıştı. Nefeslerimiz birbirlerine karışıyorlardı. Soğuktan kızarmış burunlarımız da temas halindeydiler, ''Bundan söz ediyorum,'' diye fısıldadım. ''Neden bunu yapıyorsun?'' Başımı hafifçe kaldırdığımda o da belimdeki ellerinden birini belimden çekerek boynuma götürmüştü. Parmakları tenimde dolaşırken ''Tom,'' fısıldadım. ''Hermione,'' parmakları madalyonu bulduğu sırada donup kalmıştı tıpkı benim gibi. Doğrusu, ikimizde donup kalmıştık çünkü Zaman ziyarete gelmişti ve ruhum artık bedenimde değildi. ''Ateşli,'' dedi Zaman ortaya çıkarken. ''Aranızdaki bu uyum...'' etrafımda dönmeye başladığında onu izliyordum sessizce. ''...bir uyum içindesiniz ama bu sizi yakıyor.'' Durdu ve tamamen görmemi sağladı kendisini. 

Yeni bir takım elbise, toparlanmış bir vücut.

Gülmeye başladığı an kendimi onun kollarından buldum ağlar bir biçimde. ''İyisin,'' Mutluluk gözyaşlarıydı bunlar. Elleri saçlarımda dolaşırken beni teselli etmeye çalıştığı ortadaydı. ''Ben iyiyim ama geçit iyi değil,'' Benden ayrıldığında gözyaşlarımı kuruladım. ''Geçidin durumu aynı.'' Anlamaya çalışıyordum fakat ruh halim o kadar dağılmıştı ki anlamsız geliyordu kurduğu cümleler. Anlamadığımı yüzümdeki ifadeden anlamıştı ki gülümsedi. Sonrasındaysa hemen arkamdaki vücutlara kaydı gözleri. ''Onu benim değil...'' Bana doğru yürüdü ama karşımda durmak yerine arkamdaki vücutların yanına gitti. Arkamı döndüğümde ise bir bana birde onlara bakıyordu. ''...sizin iyileştirmeniz gerekiyor.'' Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı çünkü algı yeteneğimin açılmasıyla bunu duymam bir miktar şaşkınlığı ortaya çıkartmıştı. Bütün duygularım karışmıştı, zihnim oldukça bulanıktı. ''Sen ne diyorsun?'' Şaşkınlığı ikinci plana attığım zaman konuşmayı akıl edebilmiştim. ''Lord Voldemort ve sen...'' ellerini arkasında birleştirdikten sonra omuzlarını dikleştirdi. ''...iş birliği yapacaksınız.''

* * * * * * * * * * *

Selam şekerler, kısa bir bölüm ile karşınızdayım! Umarım hoşunuza giden bir bölüm olmuştur. Açıkçası değişik bir kafayla yazdım çünkü ödevler bir yandan sunumlar bir yanda quiz belası bir yandan derken bu kadar yazabildim. Haftaya son sunumum var, ödevlerde bitmek üzere ardından final ve sonra sömestr! Harika zamanlar geçirmenizi umarak konuşmama son veriyorum. Yorumlarınızı ihmal etmeyin, sizleri seviyorum!❤️💛

Continue Reading

You'll Also Like

betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 213K 33
okumayın for vanilla baby
My ghost By Daisies

Teen Fiction

6.4K 833 65
Ruby çok ünlü bir akristti. Tüm bu gösterişli hayat ona bazen boğucu geliyordu ama vazgeçmekte istemiyordu. Lakin bir gece yatağın üzerinde bir not b...
ASTERYA By ‎

ChickLit

49.9K 3.2K 21
Solarya'nın aşağılarında, yapayalnız uzanan tuhaf bir şehirde. İyinin, kötünün Daha da kötünün, Ve en iyinin ebedi ve ezeli, Uykularının vardığı y...
20.1K 1K 10
"in this world it's just us."