KİRALIK CEHENNEM

By cerennmelek

3.9M 234K 129K

Aksiyon 1. sıra 30.09.2017 Yalnızdı. İlk doğduğu andan itibaren, emeklemeye başlarken, ilk harflerini söyler... More

1.Bölüm: YABANCI
2.Bölüm: TEKLİF
3.Bölüm: ILGAR
4.Bölüm: YEDİ TEPELİ ŞEHİR
5.Bölüm: KİMSESİZ
6.Bölüm: EĞİTİM
7.Bölüm: SAVAŞ ÇANLARI
8.Bölüm: İLK İŞ
9.Bölüm: BAŞLANGIÇ
10.Bölüm: DAVET
11.Bölüm: VANİLYA
12.Bölüm: GEÇMEMİŞ
13.Bölüm: ANNE
14.Bölüm: YENİ YAŞ
15.BÖLÜM: ÖFKE
16.Bölüm: HARABE
17. Bölüm: SERGİ
18.Bölüm: UNUTMAK VE UYUŞMAK
19. Bölüm: RUHTAKİ İZLER
20. Bölüm: BİR ADAM BİNLERCE HAYAL
21. Bölüm: İLKLER
22.Bölüm: GÜVEN
23.Bölüm: BOYNUZ KULAĞI GEÇER
24.Bölüm: Cennet Ve Cehennem
25.Bölüm: YAŞAM OYUNU
26.Bölüm: SON PİŞMANLIK
27. Bölüm: İNTİHAR
28.Bölüm: TUTKUYLA HARMANLANMIŞ BEDENLER
29.Bölüm: VURGUN
30.Bölüm: ALEDA
31.Bölüm: KATİL
32.Bölüm: ILGAR HARİKALAR DİYARI
33.Bölüm: AYRILIK
35.Bölüm: TANRININ UNUTTUĞU YER
36.Bölüm: İKİLEM
37.Bölüm: BİLİNMEZLİKLER TEKNESİ
38.Bölüm: İHANET
39.Bölüm: MERAK
40.Bölüm: RUH KATİLLERİ
41.Bölüm: SATILIK CENNET
42.Bölüm: İNTİKAM ATEŞİ
43.Bölüm: ŞEYTAN VE İBLİSLERİ
44.Bölüm: KIR ZİNCİRLERİNİ
45.Bölüm: SON PLAN
46.Bölüm: VAHŞİ
47.Bölüm: BOYNUZ KULAĞI GEÇTİ
48.Bölüm: KÖRDÜĞÜM
49. Bölüm: ÇIPLAK RUHLAR
50.Bölüm: SONUN BAŞLANGICI
51.Bölüm: YARA
52.Bölüm: FİNAL
Teşekkür
Özel Bölüm
ÖZEL BÖLÜM: ADALET BEKÇİLERİ
2.Kitap: ADALET BEKÇİLERİ
2. Kitap Yayında!

34.Bölüm: TALİHSİZLİKLER SERÜVENİ

61.2K 4.1K 2.9K
By cerennmelek

Balmorhea - Remembrance



İstanbul yine yağmurluydu, kara bulutlar sarmıştı. Sert rüzgar ağaçların yapraklarını uçuşturuyordu. Boğaz sert dalgalarla gel git yapıyordu. Derin bir nefes aldım, ceketime sıkıca sarıldım. Boğazın kokusunu burnuma çektim, sanki onun kokusunu duyabilecekmiş gibi.

Bir hafta olmuştu, tamı tamına bir hafta. Ilgar yoktu, ev sessizdi, ev boştu.  Uyuyamıyordum geceleri, sadece onun odasına gidip yastığını kokluyordum. Aleda'da yoktu, Demir her yerde onu arıyordu.

Demir, bir haftadır onunla çok az konuşmuştum. Fotoğraflar hakkında konuşmamıştım, kolyeyi çıkarıp atmıştım.

Bir haftadır televizyona bakarken gündüz bir kaç saatlik uykuları saymazsak hiçbir şekilde uyumamıştım. Ilgar olmadan zaman geçmiyordu. Bir hafta sanki yıllar sürmüştü, hala da yoktu. Onunla sadece bir kez telefonda konuşabilmiştim.

İlk defa uzak kalıyorduk, bu o kadar zordu ki. Açıkçası bu bir hafta beni korkutmuştu, ondan uzakta bir ölü gibiydim ve onsuz kalma düşüncesi beni korkutmuştu. Bakışını, gülüşünü, sarılışını, öpüşünü, kısacası her şeyini özlemiştim.

Duyduğum araba sesiyle bahçenin ön tarafına geçtim. Tanıdık olmayan bir arabaydı bu ama içindeki kişi tanıdıktı. Aleda ve bir adam vardı. Bu adam, kumarhanedeki adamdı. Şaşkınlıkla seyrettim. Aleda arabadan indi, arabaya el salladı. Adamın bakışları Aleda'nın üzerinde gezindi, ardından bana döndü. Garip bir şekilde baktı ve hemen ardından araba gitti. Hızla yanına gittim Aleda'nın, beni gördüğünde hiçbir şey söylememe izin vermeden sıkıca sarıldı. Sarılışına aynı şekilde karşılık verdim.

Ilgar'ın yokluğuna bir de Aleda'nın yokluğu eklenince her şey daha da çekilmez olmuştu. Karan zaten ölü gibiydi günlerdir, tek destekçim Çağkan'dı.

"Neredeydin?" Dedim ondan uzaklaşırken. Rüzgar sayesinde yüzüne gelen saçlarını çekti yüzünden.

"Anlatacağım." Dedi sadece.

"Hepimiz seni çok merak ettik." Beraber içeri girerken hala neden o adamın yanında olduğunu merak ediyordum. Eve girdik, Aleda üzerindeki erkek ceketini ve ayakkabısını çıkardı. Birlikte salona geçtik. Herkes salondaydı, Ilgar dışında herkes.

Hepsi şaşkınlıkla Aleda'ya baktı. O an Karan'ın gözlerinden geçen özlemi gördüm bariz bir şekilde ama acımadım. Sevgi, değerini bilene güzeldi. Karan kötü seviyordu, acıtıyordu severken.

Çağkan hemen ayağa kalktı ve sarıldı Aleda'ya. İkisi uzunca ve sıkıca sarıldılar. Demir'de ayağa kalktı, Aleda Demir'e suçlu bir çocuk gibi baktı. Demir çatık kaşlarıyla Aleda'ya baktı.

"Günlerdir yoksun? Ne yaptığını zannediyorsun?" Dedi yüksek sesle.

"Yorulmuştum, uzaklaşmaya ihtiyacım vardı." Dedi Aleda suçlu bir şekilde kafasını eğerken.

"Aleda bunu bana söyleyebilirdin, emin ol sana gidebileceğin kısa süreli bir tatil ayarlardım. Ama bu yaptığın ne? Hepimiz meraktan öldük, aramadığım hastahane, karakol kalmadı." Sesi hala yüksekti.

"Haklısın, özür dilerim." Aleda bazen dişli bir kaplan olsa da bazen küçük bir çocuk gibi oluyordu.

"İyi dinlenmişsindir umarım, sıradaki görevde seni dinç görmek istiyorum." Demir'in sesi yumuşamıştı.  Aleda kafasını kaldırdı ve hızla, olumlu anlamda salladı. Demir kollarını açtı. "Gel buraya baş belası." Aleda gülümseyerek Demir'e yakınlaştı. Ona da sarıldı.

Demir'in bakışları bana kaydı bir an. Boynuma kaydı gözleri, kaşları çatıldı. Kafamı biraz daha dikleştirdim. Bir şey söylemedi, Aleda ondan ayrıldı. Koltukta oturan Arzu'ya bile kafasıyla selam verdi ama Karan'ın yüzüne dahi bakmadı.

Arzu hala gitmemişti, Demir'den onu guruba almasını istemişti ve Demir düşüneceğini söylemişti.

Aleda'yla yukarı çıktık, onun odasına girdik. Dolabına gidip kendisine kıyafet çıkartırken bende yatağa oturdum.

"Ilgar nerede?" Dedi üzerini çıkarmaya başlarken.

"Demir onu Antalya'ya gönderdi bir iş için, üstelik iş bizim bile değil." Kaşlarını çatarak bana baktı.

"Ciddi misin sen? Kimin için gönderdi?" Üzerini giyindi ve yatağa yanıma oturdu.

"Arda ve kız kardeşi demişti ama tanımıyorum." Birden rengi attı.

"Ne oldu?" Dedim içimdeki endişeyle.

"Demir'in neden böyle bir şey yaptığını anlamıyorum. Arda'da kız kardeşi de her türlü pisliği yaparlar. Onlarda banka soyabilecek kapasite bile vardır." Söyledikleri canımı daha da sıkarken, kötü düşünmemeye çalıştım. "Demir onu tehlikeye atacak bir şey yapmaz, yapabileceği bir iş olduğunu düşündüğü için göndermiştir. Hem o Ilgar, emin ol bir şey olmaz.

"Umarım." Demekten başka hiçbir şey yapamadım. Aciz hissediyordum, Ilgar'ın yanına gitmek istiyordum ama yapamıyordum.  "Sen o adamla ne yapıyordun onu söyle." Eline aldığı tokayla sarı saçlarını topladı, iri gözlerini gözlerime dikti. Tamamen makyajsızken de fazlasıyla güzeldi, pürüzsüz bir cildi vardı.

"Evden çıktığım gece sokakta buldu beni, evine götürdü." Şaşkınlıkla irileşti gözlerim.

"Nasıl evine gidersin?" Elimde olmadan yüksek sesle konuştum.

"Sürekli karşıma çıkması şüphelendirdi beni, neyin peşinde olduğunu merak ettim. Evinde sadece bir gece kalacaktım ama gitmek istemedim. O yalnız bir adam, çocuğunu kaybetmiş, karısı onu terk etmiş. Tek başına yaşıyordu, istediğim kadar kalabileceğimi söyledi. Aslında kalmayacaktım ama sanırım uzaklaşmak iyi geldi."

"Aleda, o senden yaşça büyük bir adam. Umarım aranızda bir yakınlaşma olmamıştır." Dedim korkarak. Gerçekten karizmatik ve etkileyici bir adamdı ama büyüktü işte.

"Her sabah bana kahvaltı hazırladı, akşamları ise birlikte yaptık yemekleri. Film izleme akşamları yaptık, birlikte market alışverişi yaptık. Bazen akşamları kitap okudu, masal anlattı, saçımı okşadı. Bir baba kızına neler yapıyorsa onları yaptı. O kadar tuhaftı ki, anlatamıyorum." Yatağa uzandı, bakışlarını tavana dikti. "Sanki Mathilda ve Leon gibiydik. Ben hayatımda hiç bu kadar şefkat görmemiştim, bir an ondan hoşlandığım  bile düşündüm ama fark ettim ki bu hisler bambaşkaydı. Bir baba gibiydi, bense bir babaya hasrettim. Hayatım boyunca hiç bu kadar güvende ve evimdeymişim gibi hissetmemiştim."

Mutluydu, o adam onu mutlu etmişti. Tuhaftı bir yabancının bunları yapması. Aleda'da benim gibiydi, kimsesizdi. Biz kimsesiler bir annenin kokusuna, bir babanın sıcaklığına muhtaçtık ama bunları kimse anlayamazdı. Kimsesiz olmayan kimse anlayamazdı.

"Keşke Ateş babam olsaydı. O zaman ona doya doya sarılırdım, onunla yaşardım." Gözünden bir damla yaş düştü. Teselli edemedim çünkü en iyi bilenlerden biriydim, böyle bir şeyin tesellisi olmadığının. İlk okul günümde tatmıştım bu acıyı, okul çıkışı ailelerine koşan çocukları görünce. Bense sadece yürümüştüm, ailelerine sarılan yaşıtlarımı seyretmiştim ve sadece ağlamıştım.

Yanına uzandım, onunla birlikte seyrettim tavanı. Ilgar'ı düşündüm, o bu sefil dünyamdaki hazineydi.

Aleda kısa süre içinde uyuya kalmıştı ve bende günler sonra ilk defa uzunca uyudum.











Gözlerimi açtığımda gündüz olmuştu. Aleda bir bacağını bacağımın üstüne atmıştı, ağzı açık bir şekilde yatıyordu. Elimin tersiyle gözlerimi ovuşturdum. Bu uyku iyi gelmişti. Ayağa kalktım ve çıktım odadan. Uzun bir duş güzel giderdi şuan.

Odama girdim, tam banyoya girecektim ki çalan telefonuma durdum. Hızla telefona koştum ve gördüğüm isimle bir an heyecandan açamadım telefonu. Titreyen ellerimle aldım telefonu ve kapanmasından korkarak açtım.

"Güzelim." Sesini duymamla gözlerimi yumdum. O kadar özlemiştim ki, bu kadar özlemek normal miydi?

"Ilgar." Dedim özlemle. Bir süre ikimizde sessiz kaldık, birbirimizin nefeslerini dinledik. "Yoksun." Dedim yutkunarak.

"Geleceğim."

"Ne zaman?" Dedim cılız sesimle.

"Eğer iş istediğimiz gibi giderse yarın akşam oradayım." Yarın akşama çok vardı.

"İş daha bitmedi mi? Hem ne işi bu böyle?" Dedim artık beni tutmayan bacaklarımla yatağa otururken.

"Asıl iş bu akşam, biter bitmez sana geleceğim." Sözleri kalbimi çarpıtırken sesini dinlemenin huzurunu yaşadım. "Dolabını aç ve yeşil geceliğine bak." Dediğini yaptım, hızla yataktan kalktım. Merakla karıştırdım dolabı ama bulamadım.

"Bulamıyorum." Dedim neredeyse tüm dolabı dökerken.

"Bulamazsın, çünkü bende." Durdum, elimdeki kıyafetlerle öylece kala kaldım.

"Ilgar." Dedim cılız bir sesle. Gözlerim kızarmıştı, onu çok ama çok özlemiştim. Her sözü onu daha da özlememe neden oluyordu. "Burada olsaydın seni nefesim kesilene kadar öperdim." Dedim utanmaz bir şekilde.

"Bu sözlerini geldiğime hatırlatacağım." Dedi gülerken.

"Hatırlamaktan zevk duyacağım." Sözlerimle güldü, gülüşünün güzelliğini dinledim.

"Sen gün geçtikçe daha da mı arsız oluyorsun?" Gülerek yatağa uzandım, gözlerimi kapattım ve onun da yanımda olduğunu hayal ettim.

"Neden geceliğimi aldın?" Dedim konuyu değiştirerek.

"Sen istediğin zaman odama gidebilecek ve kokumu duyacaktın. Ben almasaydım haksızlık olurdu." Sözleri kalbimi kanatlandırırken günlerdir bu kadar mutlu olmadığımın farkına vardım.

"Ilgar, seni bekliyoruz." Duyduğum kadın sesiyle kaşlarım çatıldı anında, gözlerimi açtım.

"Tamam gelirim birazdan." Demişti Ilgar'da. Huysuzca yerimden kıpırdandım.

"Kim o kadın?" Dedim yataktan doğrulurken. Kısa bir an güldü.

"İş yaptığımız adamın kardeşi. Çıkarma hemen dişlerini, sanki bilmiyorsun senden başka kadına yaklaşamadığımı." Evet biliyordum ve bu bana zevk veriyordu.

"Sen yakışıklı bir adamsın, hatta olması gerektiğinden daha yakışıklısın. Abartılı derece de kaslı ve yakışıklı olduğun için sen yüz vermesen bile dişiler peşinden koşacaktır. Ben sana güveniyorum, çevreye güvenmiyorum." Sözlerimle kahkaha attı. "Gülme." Dedim ciddi bir şekilde. "Duymasın o dişi senin gülüşünü, ben duyayım bir tek."

"Sen çok kıskanç bir şey oldun, beni korkutuyorsun." Dedi keyifle.

"Sen bu kadar göz alıcı olmasaydın bende kıskanç olmazdım. Senin hatan."

"Yarın akşam bu güzel kelimeleri kulağıma fısıldamanı istiyorum." Dedi kısık sesiyle.

"İple çekiyorum."

"Benim şimdi kapatmam gerek güzelim, kendine dikkat et. Ders falan çalış, antrenman yapmayı da unutma. Umarım geldiğimde hamlı olmazsın."

"Bende gidip bugün kendime yeni bir gecelik alacağım, yarın onu giyerim. Görmek istiyorsan yarın gece odamda olursun." Sözlerimle bir kez daha güldü.

"Sırf o geceliği görmek için bile gelirim." Bende güldüm.

"Kendine iyi bak Ilgar, ne olursa olsun sana zarar gelecek bir şey olursa tüyeceksin oradan." Dedim ciddileşerek.

"Sende kendine iyi bak güzelim." Tam telefonu kapatacaktım ki Ilgar'ın sesini duydum. "Gecelik kırmızı olsun." Gülerek kapattım telefonu.

Mutluluk sarhoşu bir şekilde uzandım yatağa, tavana bakarak güldüm deli gibi. Onu çok özlemiştim.

Zorlukla yataktan kalkarak banyoya girecektim ki durdum. Kendi banyomda duş almak istemiyordum.

Kıyafetlerimi aldım ve üst kata çıktım. Ilgar'ın odasına girdim. Odasına girer girmez sardı mükellef kokusu etrafımı. Onun banyosuna girdim, onun saç şampuanını ve vücut jelini kullandım. Tamamen o kokmak istiyordum. Uzun ve rahatlatıcı bir duşun ardından Ilgar'ın havlusuyla kurulandım.

Banyodan çıktım ve yanımda getirdiğim iç çamaşırlarımı giyindim. Rahat pijama altımı giyindim ve tişörtümü giyinmeyerek Ilgar'ın dolabına yöneldim. İçindeki beyaz bir tişörtü aldım ve giyindim. Tişört çok güzeldi, çok güzel kokuyordu. Ilgar'ın yatağına oturdum.

Bir an tereddütte kalsam da, yanımda getirdiğim telefonu açtım. Bir fotoğraf çektim, onun yatağında, onun tişörtüyle ve ıslak saçlarımla. Tüm dişlerimi göstererek gülümsedim. Birkaç tane daha çektim ve aralarında en beğendiğimi Ilgar'a gönderdim.

Bir kaç dakika geçmesinin ardından cevap geldi.

Şuan da orada olmalıydım. Saçlarını koklamalıydım, tişörtümün sana ne kadar yakıştığını kendi gözlerimle görmeliydim, yatağıma ne kadar yakıştığını bir kez daha fark etmeliydim. Şuan yanında olmak için çok şey verirdim güzelim.

Yazdığı her bir kelime içime işlerken öylece kalakalmıştım. Ruhumu okşamıştı, içimi tarifsiz bir huzurla kaplamıştı.

Yarını bekliyorum sabırsızlıkla.

Yazdım bende ve gönderdim. Onun sözlerinden sonra çok manasız kalsa da başka bir şey diyememiştim. Tutulmuştum adeta.

Yataktan kalktım ve odanın kapısını açtım çıkmak için. Tam ben kapıyı açarken hemen karşı taraftaki Demir'in de kapısı açılmıştı.

İçeriden çıkan kişiyi gördüğümde ise büyük bir şok yaşadım. Arzu, buruşmuş geceliği ve dağılmış saçlarıyla öylece çıkıp gitti. Beni fark etti ama kafasını kaldırıp bakmadı, şaşkınlıkla arkasından baka kaldım.

Onlar düşündüğüm şeyi yapmış olamazlardı, değil mi? Arzu alt kata inerken bende çalmadan Demir'in kapısını açtım. Demir yatakta yarı çıplak yatıyordu, belinden aşağısında beyaz çarşafı vardı ve elinde sigarası. İlk defa evin içinde sigara içtiğini görüyordum.,

"Demir! Arzu senin odanda ne arıyordu?" Çağkan ve Arzu arasında bir şeyler yaşanmıştı ve devamda ediyordu. Demir ise bunu bilerek Arzu'yla yakınlaşmış olamazdı.

"Bizler yetişkin insanlarız Efsa." Dedi sigara dumanını üflerken. Yatağına yakınlaştım sinirle.

"Çağkan'ın o kıza olan hislerini biliyorsun." Dedim öfkeyle. Rahat bir şekilde tekrar sigarasını içine çekti.

"Çağkan her kızdan hoşlanır Efsa. Emin ol iki güne unutur." Söylediklerine inanamıyordum. Demir çok garip bir adamdı.

"İğrenç mideleriniz var." Dedim yüzümü buruşturarak.

"Artık çocuk değilsin Efsa, bir katilsin, bir hırsızsın. Unut artık Duru'yu, Duru'nun düşünce yapısını. Arzu ve bende aklı başında insanlarız, istedik ve gecelik bir şeyler yaşadık. Bunu bu kadar abartma." Hayretlerle dinliyordum onu. Söylenecek çok söz vardı ama konuşamıyordum. Dilim tutulmuştu sanki. "Hem ben artık seninde o kadar masum olduğunu zannetmiyorum." Dedi gözleriyle üzerimi işaret ederken. Kafamı dikleştirdim.

"Ilgar'la düşündüğün gibi seviyesiz bir ilişki yaşamıyoruz." Dedim daha da sinirlenerek. Sesimin yüksek çıkmasına engel olamamıştım.

"Evet sizi yatakta bastığımda bunu çok iyi bir şekilde görmüştüm." Ağzımı açtım konuşmak için ama kime ne anlatacaktım ki? Demir artık ciddi anlamda sınırları zorluyordu, onu anlayamıyordum. Bakışları boynumda gezindi. Sigarasını bir kez daha çekti içine.

Hiçbir şey söylemedi. Bende söylemedim, onu yatağında bıraktım ve çıktım odasından. Sinirle salona indim. Koltuklardan birine oturdum, yüzümü avuçlarım arasına aldım. Az önce gördüklerimi Çağkan'a söylemeliydim ama korkuyordum. O kıza karşı gerçekten bir şeyler hissetmiş olmasından korkuyordum, eğer öyleyse incinecekti.





Hepimiz salonda oturmuş bir daha ki iş hakkında konuşuyorduk. En büyük eksik Ilgar'dı. Arzu'da yoktu ortalıklarda. Müsait olduğumuz bir an Çağkan'a söyleyecektim gördüklerimi.

Karşımda oturan Karan'a baktım. Gözleri sürekli Aleda'ya dalıyordu, gözleri şişmişti, iyi görünmüyordu. Aleda ise hiçbir şey umurunda değilmiş gibi davranıyordu.

Demir ayaklandı ve çok geçmeden evden çıktı. Nereye gideceğini söylememişti, sadece çıkmıştı. Elimdeki sıcak kahve bardağından bir yudum aldım. Çağkan kolunu omzuma atarak beni kendisine çekti.

"Şuna bak sevdiceği gitti diye iyice karalara bağladı." Ilgar'ın yokluğunun beni etkilediğinin farkındaydı ve sık sık ilgileniyordu benimle. Çağkan gerçekten mutlu olmayı hak ediyordu.

"Çağkan." Dedim cesaretimi toplamaya çalışarak. Karan'ın ve Aleda'nın bakışları üzerimizdeydi. Onların yanında söyleyecektim, tek söylemeye cesaretim yoktu. "Arzu'ya karşı ne hissediyorsun?" Bir süre durdu ardından omuz silkti.

"Güzel ve zevk verici bir kız." Dedi gülerek. Omzuna vurdum fazla sert olmayan bir şekilde. "Ne o kıskandın mı beni?"

"Sabah onu Demir'in odasından çıkarken gördüm." Dedim birden, hızlıca. Bunu yavaş yavaş yapamazdım.

"Oha!" Aleda bir şaşkınlık nidası çıkardı. "Nedenmiş?" Sorusuna sessiz kaldım ve onlar anladılar."O işi yaptıklarına emin misin?" Dedi hemen ardından Aleda.

"Eminim." Dedim bakışlarım Çağkan'ın yüzüne bakarak. Bakışları durgunlaştı, gülüşü yok oldu. Birden tekrar güldü ama bu o kadar zorlama bir gülümsemeydi ki.

"Demir'e bak sen, yine kullanmış cazibesini. Ondan öğrenmem gereken çok şey var." Dedi Çağkan. Neden bunları söylerken samimi olduğunu hissedemiyordum?

Çalan kapıyla ayağa fırladı Çağkan. Kapıyı açmaya gitti.

"Sence gerçekten takmadı mı?" Dedim Aleda'ya dönerek.

"Taktı tabi ama söylemekte iyi yaptın. O kıza ciddi şeyler bile hissedebilirdi ileride, en azından ne olduğunu görmüş oldu." Karan'ın bakışları konuşan Aleda'nın üzerindeydi.

Salondan giren kişiyle rahatsızca yerimden kıpırdandım. Seren gelmişti. Yüzünde sıcak bir gülümseme vardı.

"Merhaba millet." Dedi sevimlice. Birden geldi ve bana sarıldı, ardından Aleda'ya. En sona da Karan'ı bıraktı ve Karan'ın dudağının hemen yanına küçük bir buse bıraktı. Aleda'ya kaydı gözüm. Fazlasıyla ifadesizdi.

"Geleceğinden haberim yoktu." Dedi Karan gergin bir tavırla. Seren'in gülümsemesi soldu bir an.

"Yanlış bir zamanda mı geldim?" Kız fazla düşünceliydi. Samimi ve iyiydi ama o kızı sevmiyordum. O kız arkadaşımın acı çekmesine neden oluyordu.

"Hayır, hoş geldin." Dedi Aleda.

"Babamın şirketine giderken bir uğrayayım dedim, ilk iş günüm. Şans öpücüğü almaya geldim." Dedi elini Karan'ın elinin üstüne koyarken. O an parlayan bir şey dikkatimi çekti. Seren'in sol elindeki bir yüzük. Aleda'da görmüştü. Seren yüzüğe baktığımızı fark etti ve gülerek elini havaya kaldırdı.

"Evet Karan sonunda teklif etti. Size daha söylememiş miydi?" Cevap veremedim, Aleda'ya baktım sadece. Aleda afallamıştı, yutkundu. Birden gülümsedi ama bu gülümsemenin sahte olduğunu onu tanıyan herkes anlardı.

"Hayırlı olsun." Dedi.

"Hayırlı olsun." Dedim bende sessizce.

"Teşekkür ederim." Gülümseyerek cevap vermişti yine Seren.

Ilgar'ı başka bir kadınla düşündüm, şuan Karan'ın yerine onu koydum. Aleda'da ben oldum. İçim sızım sızım sızladı, Ilgar'ın bir kadına evlenme teklifi etmesi kabus gibiydi. Ah canım arkadaşım, ne kadarda acı çekiyordur şimdi...

Acısını tahmin bile edemiyordum. Karan kafasını eğmişti, sessizdi. Karan'dan nefret ettim, böyle bir acıyı Aleda'ya nasıl yaşatıyordu?

Böyle anlardan sonra Ilgar'a daha çok ihtiyaç duyuyordum. Onun gücüne ihtiyacım vardı. Onu çok özlemiştim, gelseydi ya hemen.














Çiseleyen yağmurun altında bekliyordum. Hava kararmıştı ve saat geçti. Yarın bu saatlerde Ilgar'ın kolları arasında olabilirdim. Demir beni aramıştı ve kapının önüne çıkmamı istemişti.

Dediğini yapmıştım bende merakla. Beni neden çağırdığını bilmiyordum. Soğuk bu akşamda kaldırımda onu bekliyordum.

Artık karanlık korutmuyordu, bir katil karanlıktan korkabilir miydi? Korkardı ama bir katil artık kırmızıdan korkmazdı.

Sanırım talihsizlikler serüvenim ben bebekken başlamıştı. Annem beni terk etmişti, babam ölmüştü ve bir yetimhaneye düşmüştüm. Fazlasıyla zorlu bir çocukluk geçirmiştim, bir gece ise birkaç leş adam tarafından tacize uğramıştım. Beni kurtaran kişi ise başıma bambaşka belalar açmıştı. Beni öldürmüştü, Efsa'ya hayat vermişti. Ben bir hırsızdım, ben bir katildim. Daha ne olurdum bilmiyordum ama içimden bir ses bana bunların başlangıç olduğunu söylüyordu. Bu şeytan sesi beni korkutuyordu.

Bu talihsizlikler serüvenimde tek güzel şey Ilgar'dı. Onun kokusuydu, bakışıydı, öpüşüydü, benliğiydi. Ilgar başlı başına bir mucizeydi.


Karanlıkta bana doğru gelen tanıdık arabayla kollarımı vücudumdan ayırdım. Önümde duran arabaya bindim. Demir her zamanki kazaklarından birini ve deri ceketini giyinmişti. Deri ceket onu fazlasıyla genç gösteriyordu.

Arabanın sıcaklığı bedenimi rahatlatırken ilerleyen arabada kafamı ona doğru çevirdim. Araba sigara ve alkol kokuyordu.

"Neden bu saatte çağırdın beni?" Dedim.

"Konuşacaklarımız var." Kısaca konuştu ve bir daha konuşmadı. Bende sessiz kaldım ve yolu seyrettim.





On dakikalık bir yolculuğun ardından bir sahilde durmuştuk. İkimizde indik arabadan, Demir kalçasını yaslayarak denizi seyretti bir süre. Bende onu taklit ettim. Fazla düşünceliydi.

"Hiç boşlukta sürükleniyormuş gibi hissettiğin oldu mu?" Sorusuna şaşırsam da cevap verdim. Sarhoş olduğunu düşünmeye başlamıştım.

"Oldu, çok oldu." Bakışları karanlık denizdeydi.

"Bende hissediyorum, özlüyorum onları. Onları özledikçe intikam arzum beni körüklüyor. İntikam için yapabileceklerim de sınır görmüyorum."

"İntikam onları geri getirmeyecek ama adaleti sağlayacak." O karısını ve iki dünyalar güzeli çocuğunu kaybetmiş bir adamdı. Onu anlayamazdım.

"Evet, adalet." Dedi derin bir nefes alarak. "Ama ben acımasız olmak istiyorum, daha da acımasız olmak istiyorum. Onları elimden alanlara dünyada hiç görülmemiş bir işkence yapmak istiyorum." Düşünceleri sağlıklı değildi, hangimiz sağlıklıydık ki zaten?

Bu bahsettiğim sağlık, zihinsel bir sağlıktı. Dünya bu kadar kirlenmişken kim bizim sağlıklı zihinlerimizin olmasını bekleyebilirdi?

"Anılar kaldı sadece, kızımın güzel sesi, oğlumun yaramazlıkları, karımın öpüşleri. Sadece anı olarak kaldılar. Çocuklarım hiç büyüyemeyecek, onlara hiç hediye alamayacağım, onların mezun olduklarını göremeyeceğim. Acıyor Efsa, hiçbir fiziksel acının yanından yakınlaşamayacağı kadar acıyor. Bu öyle bir acı ki her gün, her saat, her dakika ve her saniye bu acıyı yaşıyorum. Unutamıyorum. Tek arzum intikam almak ve onların yanına gitmek." Karşımdaki yaralı adamı dinledim sadece. Hangimiz yaralı değildik ki? Sadece bazılarımız az bazılarımız daha çok yaralıydı.

Uzun süre sessiz kaldık, denizi seyrettik. Esen rüzgar saçlarımı savururken, saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım gözüme girmemesi için.

"Ne yanlışı yaptım?" Sorusu karşısında kafamı ona çevirdim, ona bana baktı. "Kolyeyi bir yanlışımı gördüğüne çıkaracaktın. Ne yanlışımı gördün?" Kafamı tekrar denize çevirdim. Ne söyleyeceğimi bilemedim bir an ama dürüst olmam gerekiyordu. En azından kafamdaki soru işaretlerini gidermek için dürüst olmalıydım.

"Bana ait değildi. Ölmüş bir kadının kolyesini takmak doğru gelmedi." Bana baktığını hissediyordum ama ona bakmadım.

"Nereden biliyorsun?" Sesi birden ürkütücü bir hal almıştı.

"Gördüm, fotoğrafları. Hatta karının kıyafetlerinin de gördüm, bana verdiğin kıyafetlerini. Neden böyle bir şey yaptın?" Kolumdan tutarak beni kendisine çevirdi.

"Çünkü seni ona benzettim. Görünüşünü değil, ruhunu benzettim. Onun gibi konuşuyorsun, onun gibi bakıyorsun." Bu akşam ilk defa söyledikleri samimi gelmiyordu. "Sana dokunmak ona dokunmak gibi." Saçlarımı okşadı, kafamı geri çektim. Bu yaptığı hiç hoş değildi.

"Demir!" Dedim yüksek seste ama dinlemedi. Kolumu biraz daha sıktı, beni kendisine doğru çekti. Bana bu kadar yakın olması rahatsız ediyordu, huzursuzca kıpırdandım. "Çek ellerini üzerimden." Dedim yüksek seste. Beni yine dinlemedi.

"Sadece bir kez izin ver." Dedi kısık bir seste.

"Neye izin vereyim?" Dedim şaşkınlıkla. Tutuşu sıkılaşırken bakışları artık beni ürkütmeye başlamıştı. Burnuma alkol kokusu doluyordu. Ben geri çekilmek için hamle yapacaktım ki tekrar birden bir şey yaptı. Ensemden tutarak kendisine çekti, dudaklarını dudaklarıma yasladı.

Tüm bedenime yayılan şok hareket etmemi engelledi. Tutulmuştum resmen şaşkınlıktan. Beni arabaya yaslayıp, üzerime eğilmesiyle bilincim yerine geldi. Tüm gücümle ittim onu. O kadar hiddetli itmiştim ki geriye doğru yalpaladı.

Kendime hakim olamayarak yüzüne bir yumruk attım. Yumruğun etkisiyle kafası yan tarafına düştü. İçimde yükselen öfkeye karşı koymadım ve dizimle kasıklarına sert bir şekilde vurdum. Acıyla inleyerek eğildi.

"Şerefsiz herifin tekisin." Dedim bağırarak. Arkamı döndüm ve koştum. Nereye koştuğumu bilmiyordum. Sadece ağlayarak, hıçkırıklarım arasında koşuyordum. Elim dudaklarıma gitti, Ilgar'dan başka birisinin dudakları değmişti. Ben şimdi bir daha o masum dudakları nasıl öpecektim?

Çığlık atarak elimle dudaklarımı sildim, sanki izleri silebilecekmiş gibi. Nefes nefese durdum göz yaşlarım arasında tenha bir sokakta. Bir duvar köşesine bugün yediğim ne varsa kustum. Kendimden iğreniyordum, dudaklarımdan iğreniyordum. Titreyen ellerim cebimdeki telefonuma gitti.

Soğuk hava ciğerlerimi acıtırken titreyen ellerimle onu aradım. Çaldı, çaldı, çaldı ve açıldı.

"Ilgar." Dedim gözyaşlarım arasında.

"Güzelim? Sen ağlıyor musun?" Güzelim deyişiyle bir hıçkırık daha koptu dudaklarımdan. Sesi nefes nefeseydi, iş vardı bu akşam. İşte miydi? Eğer öyleyse neden açmıştı telefonumu?

"Özür dilerim, çok özür dilerim. Yemin ederim bilsem gitmezdim." Dedim titrek nefesimle.

"Neden özür diliyorsun, ne oldu?" Dedi yüksek sesle. Sesindeki endişeyi telefondan dahi algılamıştım. Bir hıçkırık daha kaçtı dudaklarımdan. "Duru, korkutma beni. Konuş benimle." Duru, Duru demişti bana. Gerçek adımı biliyordu. İlk defa Duru demişti, ilk defa ismim bu kadar mükemmel gelmişti.

Dudaklarımdan çıkan hıçkırıkları zapt etmeye çalışırken bir ses geldi. Silah sesi, bu ses telefondan gelmişti. Birden hat gitti, dudaklarımdan bir çığlık karıştı geceye. Ilgar, ona bir şey olmamıştı, olamazdı, değil mi?

Ne yapacağımı bilemeyerek ağladım sadece. Bu gece ne lanet geceydi. Ilgar'ı aldatmış mıydım ben? Ama istememiştim ki. Ilgar'a zarar mı gelmişti? Ona bir şey olmasına dayanamazdım ki.

Hıçkırıklarımla ağlarken beni susturan şey, ağzıma dolanan bir el olmuştu. Yabancı bir ses kulağıma fısıldadı. "Oyun bitti." Ardından kafamın arkasında şiddetli bir ağrı hissettim. Sonra ise karanlıktı.








Gözlerim açılırken burnuma rutubet kokusu doluyordu. Başımda büyük bir ağrı, ağzımda kan tadı vardı. Işığın etkisiyle gözlerimi zorlukla açtım. Kafamın arkasında büyük bir ağrı vardı. Gözlerimi açtığımda ise tek gördüğüm kişi tanıdıktı. Karşımdaki kişi Ali'ydi.











Merhabalar tatlımı tatlı okuyucularım! Bölümün aslında dün gece gelmesi gerekiyordu ama bol olaylı oluşu bir günlük açığı kapatır diye umuyorum. Her şey fazla karıştı sanki...

Ateş ve Aleda nasıl bir ilişki var dersiniz?

Arzu ve Demir arasında geçenler hakkında ne düşünüyorsunuz, sizce Çağkan gerçekten umursamadı mı?

Karan'ın Seren'e yüzük takmasına ne demeli?

Asıl büyük olaya gelecek olursak... Neden Demir, Efsa'yı öptü? Sizce gerçekten ölen karısına mı benzetiyor Efsa'nın hareketlerini yoksa bambaşka bir oyun mu bu? Bilirsiniz Demir oyunları sever.

Telefondan gelen silah sesi biraz ürkütücü, Ilgar sağlam mı dersiniz?

Efsa'yı bayıltan kişi Ali mi? Yoksa işin altında bambaşka bir şey mi var?

Farkındayım sorular baya uzadı ama bölüm olaylı olunca, her konuyla ilgili düşüncelerinizi merak etmiyor değilim.

Hatalarım varsa affola.

Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur. Kendinize iyi bakın, hepinizi çok seviyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

142K 4.9K 6
Annemin kanı avuçlarımın arasından süzülüp giderken, onun dudaklarında kaybolmanın nefretini içimde bir kere daha yaşadım, yaşattım. Bu duyduğum sons...
5.6K 470 7
Ve şimdi şeytanın kanlı elleri bütün bedenimi sardı. Görünürde bir şey yoktu ama ruhumda geçmişin ve geleceğin pençe izleri asılıydı. *** Ben Alina...
2.8K 230 10
Kendime not: Zihnindekiler değil, Kalbindekiler unutulmaz olsun.
12.6K 1.1K 45
Önünde sıralanmış olan dolaplara doğru baktı. Çantasını omzundan çıkardı ve kendini dolabın önüne atarak olduğu yere oturdu. Çantasını önüne koyarak...