KİRALIK CEHENNEM

By cerennmelek

4M 236K 129K

Aksiyon 1. sıra 30.09.2017 Yalnızdı. İlk doğduğu andan itibaren, emeklemeye başlarken, ilk harflerini söyler... More

1.Bölüm: YABANCI
2.Bölüm: TEKLİF
3.Bölüm: ILGAR
4.Bölüm: YEDİ TEPELİ ŞEHİR
5.Bölüm: KİMSESİZ
6.Bölüm: EĞİTİM
7.Bölüm: SAVAŞ ÇANLARI
8.Bölüm: İLK İŞ
9.Bölüm: BAŞLANGIÇ
10.Bölüm: DAVET
11.Bölüm: VANİLYA
12.Bölüm: GEÇMEMİŞ
13.Bölüm: ANNE
14.Bölüm: YENİ YAŞ
15.BÖLÜM: ÖFKE
16.Bölüm: HARABE
17. Bölüm: SERGİ
18.Bölüm: UNUTMAK VE UYUŞMAK
19. Bölüm: RUHTAKİ İZLER
20. Bölüm: BİR ADAM BİNLERCE HAYAL
21. Bölüm: İLKLER
22.Bölüm: GÜVEN
23.Bölüm: BOYNUZ KULAĞI GEÇER
24.Bölüm: Cennet Ve Cehennem
25.Bölüm: YAŞAM OYUNU
26.Bölüm: SON PİŞMANLIK
27. Bölüm: İNTİHAR
28.Bölüm: TUTKUYLA HARMANLANMIŞ BEDENLER
29.Bölüm: VURGUN
30.Bölüm: ALEDA
31.Bölüm: KATİL
32.Bölüm: ILGAR HARİKALAR DİYARI
34.Bölüm: TALİHSİZLİKLER SERÜVENİ
35.Bölüm: TANRININ UNUTTUĞU YER
36.Bölüm: İKİLEM
37.Bölüm: BİLİNMEZLİKLER TEKNESİ
38.Bölüm: İHANET
39.Bölüm: MERAK
40.Bölüm: RUH KATİLLERİ
41.Bölüm: SATILIK CENNET
42.Bölüm: İNTİKAM ATEŞİ
43.Bölüm: ŞEYTAN VE İBLİSLERİ
44.Bölüm: KIR ZİNCİRLERİNİ
45.Bölüm: SON PLAN
46.Bölüm: VAHŞİ
47.Bölüm: BOYNUZ KULAĞI GEÇTİ
48.Bölüm: KÖRDÜĞÜM
49. Bölüm: ÇIPLAK RUHLAR
50.Bölüm: SONUN BAŞLANGICI
51.Bölüm: YARA
52.Bölüm: FİNAL
Teşekkür
Özel Bölüm
ÖZEL BÖLÜM: ADALET BEKÇİLERİ
2.Kitap: ADALET BEKÇİLERİ
2. Kitap Yayında!

33.Bölüm: AYRILIK

66.2K 4.1K 2.7K
By cerennmelek

I Hate Everything About You - Three Days Grace





Yalın ayaklarımla koşuyordum, nereye koştuğumu bilmiyordum. Canım acıyordu, canım çok acıyordu. Göz yaşlarım görüşümü bulanıklaştırıyordu. Ciğerlerime dolan soğuk hava canımı yakıyordu. Nefes nefese durdum en sonunda. Hıçkırıklarımla çöktüm yere, daha fazla gücüm kalmamıştı.

Bu sabahki o görüntüler aklımdan çıkmıyordu. Issız ve sessiz sokakta halim kalmayana kadar ağladım. Karan'ın o kızla öpüştüğüne şahit olmuştum, hep dayanmaya çalışmıştım. Ancak bu sabah o ev, artık tüm sınırlarımı zorlamıştı, yıkmıştı. Sınır kalmamıştı. Hep beni seviyor diye aptal gibi avutmuştum kendimi. Seven adam bunu yapmazdı, yapamazdı.

Sırtımı arkamdaki soğuk duvara yasladım. Koşarken cam ve taş batan ayaklarım kan içindeydi. Acısını umursamıyordum, sadece kalbimdeki acıyı umursuyordum. Yorulmuştum, acı çekmekten yorulmuştum, yüzüme yerleştirdiğim sahte gülümsemelerden yorulmuştum, mutlu olmak istiyordum artık. Çok mu istiyordum?

Ağladıktan sonra bitkin düşmüştüm, hayır sadece ağlamamıştım. Bir kriz geçirmiştim. Başım ağrıyor, gözlerim kapanıyordu. Ne param yanımdaydı ne de telefonum. Ayağa kalkacak takati bulamıyordum kendimde. Karşımdaki boş duvarı izledim öylece, bir süre sonra gözlerim iyice kapanmaya başladı.

Duyduğum ayak sesleriyle gözlerimi kısıkça araladım. Bana doğru gelen iri bir cüsse gördüm. Kafamı zorlukla kaldırdım, kısık gözlerimi biraz açmaya çalışarak karşımdaki kişiye baktım. Tanıdık bir bedendi, sanırım çok içtiğim için hayal falan görüyordum. Yoksa Ateş karşımda ne arasın?

"Aleda?" Dedi şaşkın bir şekilde. 

"Ateş?" Dedim kuruyan dudaklarımla. Onun burada, karşımda olması tuhaftı, fazla tuhaftı.

"Bu halin ne?" Dedi yanıma eğilerek.

"Beni nereden buldun?" Dedim.

"Soruma soruyla yanıt vermeyi kesecek misin?" Dedi beni baştan aşağı incelerken. Yüzünü buruşturdu. "Şu haline bak, bir ayyaş gibi sarhoş, sokakta yatıyorsun." Sadece şaşkınlıkla ona bakıyordum. "Hadi kalk şuradan."

"Nasıl buldun beni?" Dedim aynı şaşkınlıkla.

"Aramıyordum seni, tesadüf." Komikti, bu yalana inanacağımı zannetmesi komikti. O da dediklerine inanmadığımın farkındaydı. "Uyuşturucu tacirlerine baskın yapıyorduk." Üzerindeki ceketi ve tişörtü sıyırdı. Altında çelik yelek vardı. Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım.

"Hani eski polistin?"

"Sanırım harika bir polis olduğum için, sık sık çağrılıyorum." Dedi ukala bir şekilde gülümserken. Yaşına değişik bir şekilde yakışıyordu bu hareketleri. Ciddileşti, etrafta gezindi bakışları.

"Ne bu halin?" Dedi yüzünü buruşturarak. Burnumu çektim.

"Aldatıldım, hem de göz göre göre. Resmen sessiz kalmışım, yeni fark ediyorum." Dedim tekrar akan yaşlarımla.

"Geçen seni almaya gelen mi?" Dedi, kafamı olumlu anlamda salladım.

"Boş ver gözüm tutmamıştı onu zaten. Hadi kalk artık şuradan." Omuz silktim, göz yaşlarım arasında.

"Donarsın sabaha kadar burada, evine git." Ayağa kalktı ve elini uzattı. Uzattığı eline baktım boş bir şekilde, tutmadım. Eğildi ve belimden tutarak kaldırdı beni. Bir eli belimde, vücuduyla vücuduma destek vererek beni dik tutmaya çalıştı. "Seni evine götüreceğim." Sadece izliyordum yaptıklarını. Sokağın başında duran bir arabanın kapısını açtı, bindirdi beni. Ardından kendi sürücü koltuğuna bindi.

Kısa süre içinde arabanın içi ısınmıştı ama benim için ısınmıyordu. Saatlerce hıçkırarak ağlasam bile geçmeyecek gibiydi içimdeki acı.

"Evin nerede?" Dedi. Sessiz kaldım, yüzüme baktı.

"Eve gitmeyeceğim." Sesim kısık ve çatallıydı.

"Otele götürmemi ister misin seni?" Kafamı yine iki yana salladım. Sıkıntıyla verdi nefesini. "Nereye götüreyim o zaman?"

"Evin varsa evine götür." Dedim yorgunca.

"Seni evime mi götüreyim?" Dedi şaşkınlıkla. Sessiz kaldım, o da pek konuşmadı. Yorgundum, canım acıyordu, sarhoştum.

"Sen sarhoşsun." Dedi kaşlarını çatarak.


Akıp giden binaları seyrettim arabanın camından. Karan, aşık olduğum adam. Bana bir büyük acıda o çektirmişti. Bu gece o adamı kendi ellerimle bırakmıştım, bu sefer gurur aşkın önüne geçmişti. Ona olan sevgim zedelenmişti, belki de bir daha hiç düzelmeyecek şekilde.

Arabanın durmasıyla sarsak adımlarla indim arabadan. Yanıma geldi ve yine tuttu beni düşmemem için. Bir binaya girdik, asansörle üst kata çıktık. Beni evine almasına şaşırmıştım ama bir şeylerin peşinde olduğunun farkındaydım.

Sarhoş olsam da aptal değildim. Evine belki bir şeyler öğrenirim umuduyla gidiyordum. Ateş isminin altından bir şeyler çıkacağına inanıyordum.

Evin kapısın açtı ve içeri girdik. Işığı açmasıyla içerisi aydınlandı. Küçük bir apartman dairesiydi, spor bir şekilde döşenmişti. 

Salondaki gri renkli koltuklara oturmama yardım etti.

"Bekle, bir kahve yapıp  geliyorum."  O yanımdan uzaklaşırken bende evini inceliyordum. Bulanık görüyordum resmen.

Açık pencerelerden İstanbul akşamını seyrettim. Karan, aklımdan çıkmıyordu. Gülüşü, kaşlarını çatışı, sarılışı, öpüşü, kokusu, ben onu nasıl unutacaktım? Yanaklarım yine ıslanırken kalbimde yine hissettim o hiç gitmeyen sızıyı. Artık vazgeçmeliydim ondan, unutmalıydım bana hissettirdiği güzel şeyleri. Çünkü o başka bir kadına da gülüyordu, sarılıyordu, kokusunu onunla paylaşıyordu, öpüyordu. İşte bu yüzden onu unutmak zorundaydım.

İçeri elinde kahve bardağıyla giren Ateş'e çevirdim kafamı.

"Yine mi ağlıyorsun?" Dedi kahveyi bana uzatarak. Elindeki kahve bardağını aldım.

"Teşekkür ederim." Cılız sesimle fısıldadım. Sade kahveden bir yudum aldım, acıydı. Yanıma oturdu.

"Demek aşk acısı yüzünden içip, kendini sokaklara vurdun." Dedi acımı küçümsercesine, kaşlarım çatıldı.

"Aşık olduğun kadının başka bir adamla olmasını izledin mi hiç sen?" Sorum karşısında öylece karşısına baktı, dalmıştı.

"İzledim küçük kız, izledim." Merakla baktım ona.

"Karın mıydı?" Yutkundu. "Bana anlatır mısın? Belki benden daha çok acı çeken kişileri görürsem acım hafifler." Sözlerime güldü, omuzları sarsılarak güldü hemde. Ardından kafasını bana çevirdi.

"Çocuğumuz kaybolduktan sonra aramıza bir soğukluk girdi. Bir gün karşıma çıktı ve artık yapamıyorum dedi. Onu engellemeye çalıştım ama gitmeye karar veren birisini kim durdurabilir ki? Ayrıldık ve bir süre sonra başka bir adamla evleneceğini öğrendim. O an yaşadığım acıyı anlatamam sanırım, çocuğumuzdan sonra böyle bir acı yaşamak beni daha da yordu." Onu dikkatlice dinliyordum. Çocuğunu kaybetmişti önce ardından da karısının başka bir adama gidişini izlemişti çaresizce.

"O çok aptal bir kadınmış." Dedim çatık kaşlarımla. "Senin gibi yakışıklı bir adamı bırakıp başka bir adama mı gitti gerçekten? Kesin zengindir." Güldü, sesli bir şekilde güldü.

"Teşekkür ederim küçük kız." Gözlerinde hüzün vardı, gözlerinde hep hüzün olduğunu fark ettim. Arkama yaslandım.

"Yoruldum, sevdiklerimi kaybetmekten, boşa kürek çekmekten. Her şeyden yoruldum, yaşamdan yoruldum." Dedim bitkince. Yüzümü inceledi sert yüzüyle.

"İntiharın eşiğinde bir insan gibi konuşuyorsun. Bir aşk acısı için hem de." Sesinde kardeşini azarlayan bir ağabey havası vardı. Kafamı iki yana salladım.

"Bir aşk acısı için değil ki. Her şeyde acı var zaten, bu sadece sonuncusu." İzin almadan kafamı bacağının üstüne koydum, gözlerimi kapattım. "Saçımı okşar mısın?" Şaşırmıştı, bedeni bir an kasılsa da dediğimi yaptı. Büyük sert elleri saçlarımın arasında gezindi. Göz yaşlarım aktı, dokunuşları şefkatliydi. Bir babanın kızının saçlarını okşaması gibiydi.

"Senin sevgiline değilde bir babaya ihtiyacın var Aleda." Doğruydu ama o çok uzaklardaydı. Yüzünü bile hatırlamıyordum.

"Seninde evladına ihtiyacın var." Dedim son gücümle. Uyumadan önce bir şeyler söylediğini duydum ancak çoktan uykunun kolları arasına girmiştim. Duydum ancak algılayamadım.

"Belki de bulmuşumdur."














Ilgar'la arabada öylece oturuyorduk. Elindeki kağıdı buruşturmuş ve avucunu içine hapis etmişti. Orada ne yazdığını bilmiyordum ama ne yazıyorsa onu derinden etkilemişti. Karşımızdaki denize baktım, şehir ışıkları karanlıkta üstüne vuruyordu.

"Ilgar, sana annenin intihar etmediğini düşündüren ne?" Dedim sakin bir tonda. Sessiz kaldı önce, ardından kafasını geriye yasladı. Canı acıyordu. Elinin tersini çenesinden indirdi.

"Sessiz kalsak sadece olmaz mı?" Dedi sessiz bir şekilde. Onun böyle naiflikle dillendirdiği isteğini geri çeviremezdim. Sessiz kaldık,uzunca bir süre.

Ardından Aleda'yı aramak için sokaklarda gezindik yine. Büyük bir sessizlikle aradık onu saatlerce ama bulamadık. En sonunda umutsuz bir şekilde eve döndük, salonun ışığı hala açıktı.

İçeri girdik, Çağkan salonda endişeyle oturuyordu. Karan etrafta görünmüyordu, Aleda'yı aramaya çıkmış olmalıydı.

"Onu bulamadınız mı?" Dedi Çağkan. Kafamı iki yana salladım. Küfür ederek arkasına yaslandı.

"Demir evde mi?" Dedi Ilgar, Çağkan kafasını olumlu anlamda salladı.

"Odasında." Ilgar yanımızdan ayrıldı, üst kata çıktı. Annesiyle ilgili konuşacak olmalıydı. Çağkan'ın yanına oturdum.

"Korkmana gerek yok, Aleda o." Endişesini almak için söylediğim sözler pek işe yaramış görünmüyordu.

"Bende o Aleda olduğu için korkuyorum zaten. Sağı solu belli olmaz onun, sarhoş birde." Elini saçlarının arasında geçirdi.

Bir süre onunla oturduk ve konuştuk. Karan'ı aradık ve hala onu bulamadığını öğrendik. Yok olmuştu sanki. Ayağa kalktım, odama çıktım. Üstümü değiştirdim, geceliklerimi giyindim. Üst kata çıktım. Ilgar'on odasına girdim, oda boştu.

Hala Demir'le konuşuyor olmalıydı. Onunla uyumaya alıştığım o yatağa girdim, yorganın altına girdim ve onu bekledim.

Çok uzun sürmeyen bir bekleyişin ardından odanın kapısı açıldı, Ilgar içeri girdi. Beni gördüğünde kapıyı kilitledi, elimde olmadan güldüm. Her seferinde basılıyorduk, bunu yapması iyi olmuştu.

Dolabının önünde durdu. Üzerindeki tişörtü çıkardı birden, şaşkınlıkla onun kaslı ve dövmelerle dolu sırtını izledim. Üzerine sıfır kollu bir tişört giyindi, altını çıkaracağını anladığımda ise gözlerimi kapattım. Güldüğünü işittim, gülüşünü ne kadar görmek istesem de açmadım gözlerimi.

Yatakta hissettiğim bedenle açtım gözlerimi. Yanıma uzandı ve ışığı kapattı. Ona sokuldum, kafamı göğsüne koydum. Bunu yapmaya o kadar alışmıştım ki.

"Her şey karmaşık bir hal alıyor, daha da kötü olacak gibi." Dedim derinliklerdeki korkularımı dillendirirken.

"Her zaman daha kötüsü olur güzelim, önemli olan az kayıp vermektir." Saçlarımı okşuyordu.

"İçimde kötü bir his var geleceğe dair. Aslında sorun şu ki bir gelecek göremiyorum." Saçlarımı okşamaya devam etti, bende bir kedi gibi biraz daha sokuldum ona.

"Hiçbir zaman çok yaşayacağımı düşünmedim ama artık düşünüyorum. Sen varken düşünüyorum." Sözleri kalbime işlerken göğsüne küçük bir öpücük bıraktım, o da saçlarımı öptü.

"Bir son göremiyorum." Dedim sessizce.

"O zaman yaşayıp görelim." Evet, yaşayıp görecektik.

"Ilgar, Demir seni neyden kurtardı?" Yutkundu, gözlerini kıstı. Bir an cevap vermeyeceğini düşünsem de verdi.

"Annemin katili olmamdan." Şaşkınlıkla araladım gözlerimi. "On dokuz yaşındaydım. Annem her gece yine bir adamla oluyordu ama artık çoğu zaman eve getirmiyordu. Reşit olmuştuk ve arkadaşlarımla bir bara gitmek istedim. Gittim de, eğlendik, içtik ama sonra orada arkadaşlarımdan biri 'Şu senin annen değil mi?' Dedi. Oraya baktığımda annemi gördüm, bir adamın kucağındaydı. Hayatımda hiç o kadar utandığımı hatırlamıyorum. Üstelik kucağına oturduğu kişi adam bile sayılmazdı, benim yaşıtımdı ve hatta lisede en nefret ettiğim çocuktu. İkisi çıktılar bardan, arka kapıdan çıkmışlardı, onların peşinden çıktım." Anlattıklarını nefessiz bir şekilde dinliyordum. Daha ne kadar çok şey çektiğini merak ediyordum.

"Onları durdurdum, çocuğu dövdüm ama o kadar sert vuruyordum ki. İlk o zaman kontrolü kaybettim, o gece başladı öfke kontrol sorunum. Silah çıkardı, o an ki gücümle silahı elinden aldım ve onun kafasına sıktım. Bir an bile düşünmedim, düşünemedim. Sonra anneme çevirdim silahı, ağlıyor ve yalvarıyordu ama benim gözlerime perde inmişti adeta. Ateş edecektim, beni durduran tek şey Demir oldu. Birden karanlıktan çıka geldi, engelledi benim. Bilincim yavaş yavaş yerine gelirken ne yaptığımı idrak ettim. Polise gidip teslim olacaktım ama Demir izin vermedi. 'Gençliğini hapiste mi çürüteceksin?' Dedi. Cesedi gömdük, silahı da temizleyip gömdük. Kimse bulamadığı da bir daha. "

Onun bir sırrını daha öğrenmiştim, bana soğukkanlılıkla işlediği bir cinayeti anlatıyordu ama pek tepki veremiyordum buna artık. Bende bir katildim.

"Geçmişler pis, geçmişler karanlık." Dedim ona sokularak. "Peki gelecek nasıl?"

"Bilmem yaşayıp görelim güzelim." Kulağıma eğildi ve hayatımda duyduğum en güzel şarkı sözlerini fısıldadı. 

"Tenin almış beyazlığını aydan

Saçlarının rengi geceden

Bundan geceye sevdam." Sözleri kalbimi neredeyse durduracaktı.

"Çok güzel." Dedim hayranlık içinde, saçlarımı okşamayı kesti. Yatağının yanındaki telefonuna uzandı ve az önce sözlerini söylediği şarkıyı açtı. Birlikte, karanlıkta, birbirimizin sıcaklığında onun açtığı mükemmel şarkıyı dinledik.


Ilgar'ı uyurken izlemek, ünlü bir tabloyu saatlerce izlemek gibiydi. Onu izlemeyi seviyordum, uyurken de uyanıkken de. O her haliyle çok güzel.

Odanın tıklanan kapısıyla şaşkınlıkla yataktan doğruldum. Bu saatte kim olurdu ki?

"Ilgar, benim. Açar mısın uyanıksan?" Karan'ın sesini duymamla yataktan kalktım. Kapının kilidini açtım, üstü başı dağınık olan Karan'a baktım.

"Ilgar uyuyor, Aleda'yı bulabildin mi?" Kafasını iki yana salladı yorgunlukla.

"Sadece Ilgar'la konuşmak istemiştim. Artık sonra konuşurum." Gerçekten kötü görünüyordu. O giderken kapıyı kapattım ve yatağa geri döndüm. Yorganın içine girip, Ilgar'ın bedenine sarıldım. Mükemmel bir uykuya kucak açtım.


Boynumda ve yanağımda hissettiğim dokunuşlarla gözlerimi araladım. Ilgar yanağıma dokunuyor ve boynumu kokuyordu. Daha mükemmel bir şekilde uyanamazdım. Gülerek ona baktım, uyku sersemliğiyle. 

"Ilgar." Dedim gülerek. Boynuma bıraktığı öpücük tüm vücudumu titretti. Öpücükleri yukarı doğru çıktı, çeneme küçük bir buse bıraktı. Ardından dudaklarıma geldiğinde durdu. Gözlerime baktı bir süre, büyüledi beni. Ardından yavaşça eğildi ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

Öpüşüne istekle karşılık verdim. Küçük buselerle başlayan öpüşümüz her geçen saniye arttırdı ateşini. Elleri tüm bedenimde geziniyordu, aynı şekilde benim de ellerim onun sert bedeninde keşif yapıyordu. Dudakları boynuma ve biraz daha aşağı indi. Dudaklarını gezdirirken vücudumda, dili de devreye girdi.

"Ilgar." Dedim inleyerek.

"Güzelim." Dedi eli tişörtümün eteğine giderken. Benim de ellerim onun tişörtüne gitti. Ondan hızlı davranarak onun tişörtünü ben çıkardım. Vücuduna doyumsuzca dokundum, teninin kadifemsi dokusunu hissettim. Eli tişörtümden içeri girdi, belimi kavradı sıkıca. Dudakları dudaklarımda nefessizce geziniyordu. Bende ona hevesle karşılık veriyordum.

Birden odanın kapısının açılma sesi duyuldu, Ilgar duymamış olacak ki hala doyumsuzca öpmeye devam ediyordu. Omuzlarından ittirerek durdum ve ürkek bakışlarımla onun omzundan arkaya baktım.

Demir kapıda şaşkınlık ve kızgınlıkla bakıyordu. Ilgar baktığım yere baktı ve o da benim gibi büyük bir şok yaşadı. Utançtan ölmek üzereydim.

"Üstünüzü giyinin ve salona gelin. Konuşacaklarımız var." Dedi ve kapıyı çarpıp gitti. Biz ise arkasından baka kaldık.

"Rezil oldum." Dedim utançla. "Kesin birbirinizden uzak durun diyecek." Dedim hala yaşadığım şok ve utançla. Ilgar da en az benim kadar şaşkındı.

"Kapı kilitliydi." Dedi üzerimden kalkarken. Dün gece kapıya Karan gelmişti ve ben kapıyı kilitlemeyi aptal gibi unutmuştum.

"Dün gece Karan gelmişti seninle konuşmak için, unuttum kapıyı kilitlemeyi." Dedim suçluluk duygusuyla.

"Sıkma canını, öğrenecekti zaten. Üstünü giyin sen." Son kez saçlarım arasına öpücük bıraktı ve çıktım yataktan. Odadan çıktım ve aşağı kata indim. Hala Aleda'nın olmamasının huzursuzluğunu yaşayarak odama girdim.

Üzerimi değiştirdim ve aşağı indim. Salonda Demir ve Ilgar karşılıklı oturmuş konuşuyorlardı. Demir'in bizi yakaladığı şekli hatırlayarak utandım ve zorlukla Ilgar'ın yanına geçtim.

"İlişkinize izin veremem." Dedi açık bir şekilde.

"İzin istediğimizi hatırlamıyorum." Ilgar'ın sözleri beni pek şaşırtmamıştı ama Demir'i şaşırtmış görünüyordu. "Sen istesen de istemesen de biz birlikteyiz." Sözleri hoşuma gitse de Demir'den çekinmiyor değildim. Demir'in bakışları fazlasıyla sertti.

"Tamam ama eğer olur da aranızda bir tatsızlık olursa bunu guruba yansıtmamanızı istiyorum. Şu an Karan ve Aleda'nın olduğu gibi." Onların bu halde olmasın ne kadar Demir başta sebep olmuş olsa da Karan buna dur diyebilirdi. Demir'in kabul etmesine fazlasıyla şaşırmıştım.

"Merak etme, bir sorun olmayacak." Dedi Ilgar emin bir sesle.

"Seninle konuşmak istediğim bir konu var. "Dedi Demir, Ilgar'a.

"Nedir?"

"En kısa süre içinde Antalya'ya gitmelisin. Arda ve kız kardeşi benden yardım istedi, biliyorsun onların bize çok yardımı oldu ve geri çeviremedim. Özellikle senin gitmeni istediler." Ilgar'ın bedeni gerilirken şaşkınlıkla Demir'in dediklerini dinliyordum.

Yine yapmıştı yapacağını, ilişkimizi kabul etmişti ama bizi ayırıyordu.

"Tamam." Dedi sadece Ilgar.

"Olmaz." Dedim aniden. "Neden bizim işimiz olmayan bir şey için Ilgar Antalya'ya gidiyor?" Demir bakışlarını üzerime dikti.

"Eğer ilişkiniz olacaksa bunu işlere karıştırmanızı kesinlikle istemiyorum." Dedi tek bir cümleyle ve ayağa kalktı. O salondan çıkarken öfkeyle arkasından baka kaldım. Ardından Ilgar'a döndüm.

"Ilgar, gitmesen olmaz mı?" Dedim bir çocuk gibi.

"Hiçbir zaman işlerden korkup kaçmadım. Demir'in amacını anladım ama hayır gideceğim." Onun kendinden emin sözleri karşısında bir şey söyleyemedim. Omuzlarımı düşürdüm sadece.











Salonun ortasında duran küçük valize bakarak ağlamamak için zor tuttum kendimi. Ilgar bir sırt çantasıyla indi aşağı.

"Ilgar, gitme." Dedim, belki bunu yüzüncü söyleyişimdi. Önce sarıldı sıkıca, sonra alnımı öptü.

"Korkma, abartılacak bir şey yok. Sana geri geleceğim, söz veriyorum." Sözleri beni rahatlatmıştı, biraz da olsa.

Diğerleri de aşağı indiğinde Ilgar herkesle vedalaştı ve çıktı evden. Göz yaşlarımı zorlukla tutarak, yukarı çıktım. Ne zaman gelirdi o bile belli değildi, Ilgar en fazla üç ve ya dört gün sürer demişti. Bu koca evde Ilgar'sız günler geçmeyecekti.

Aleda desem zaten kayıptı hala, onu arıyorduk her yerde. Demir de aramadığı yer bırakmamıştı bu iki gün içerisinde ve artık hepimizin endişesi artmıştı.

Sinirle üst kata çıktım, Demir'le konuşmam gerekliydi. Odasına girdim ama odasında değildi. Odasında onu beklemeye başladım. Bizi uzaklaştırmak için Ilgar'ı gönderdiğine o kadar emindim ki.

Odadaki koltuğa oturdum, karşımdaki masanın üzerinde duran şeyler dikkatimi çekti. Bir sürü fotoğraf vardı. Fotoğraflarda gezindi gözlerim, saf bir merakla fotoğraflara uzandım.

Bir kadın vardı fotoğraflarda hep, bu kadın Demir'in karısıydı. Ona olan kızgınlığım elimde olmadan giderken elimdeki fotoğrafları teker teker incelemeye başladım. O kadar yakışıyorlardı ki, şimdi  ise biri toprağın altındaydı. Bundan daha acı bir şey olamazdı.

Fotoğrafları geçerken bir fotoğraf dikkatimi çekti, Demir'in eşi vardı yine. Bu sefer kadının üstünde kırmızı bir elbise vardı, bu elbise çok tanıdıktı. Hatta fazla tanıdıktı, bu kırmızı elbise benim ilk işimizde, Ali'yle tanışmak için gittiğimiz sergide giyindiğim elbiseydi.

Bir tesadüf ya da benzerlik olacağını düşünerek fotoğrafları geçmeye devam ettim. Bir fotoğraf daha beni şoka soktu, burada da kolyeyi çaldığımız sergide giyinirken aşık olduğum elbise kadının üstündeydi. Sonra diğer fotoğraflara baktım ve öylece dona kaldım. Kadının her fotoğrafında kolyesi vardı, hem de benim boynumdaki kolyeden.

Şaşkınlıkla fotoğraflar ellerimden düşerken, bir elim boyumdaki kolyeye gitti. Demir'in amacı neydi?








Merhabalar! Yine bir Cuma gecesi ben, yeni bir bölümle karşınızdayım. Fazla uzun değil farkındayım ancak yoğun bir okul temposu içindeyim.

Önümüzdeki bölümlerin fazlasıyla hareketli ve beklenmedik olacağını söylemek istiyorum şimdiden.

Sizce Ateş aslında kim?

Ilgar'ın Antalya'da başında bir şey gelecek mi dersiniz?

Peki Demir'e ne demeli? Efsa'yı ölen eşine mi benzetmeye mi çalışıyor yoksa tamamen başka planları mı var?

Bu bölüm hakkında ki görüşlerinizi bekliyorum. Hepinizi çok seviyorum,mutluluk dolu haftalar diliyorum. Kendinize iyi bakın.

Continue Reading

You'll Also Like

80.5K 3.5K 24
Teğmen Asya Öztürk'ün aylardır peşinde olduğu terörist sonunda kendi kendini mahv edecek bilgileri Asya'nın eline verir . Fakat işler Asyanın istediy...
768K 69.9K 37
❝Savaşı durduramam ama elime mikrofon alarak insanların sesini duyurabilirim.❞ Savaş kaybolmaktır. Ben bu savaşta kayboldum. Beni babam bile bulamadı...
8.9M 412 2
Ailesini şüpheli bir yangında kaybeden Arya, kimliği gizlenerek yetimhanede büyümek zorunda kalır. Vasisi olan aile avukatının izniyle küçüklüğünden...
354K 19.7K 56
"Sakın, sakın Ala, aklının ucundan dâhi geçirme." Diye burnundan soludu. Sinirle bir adım attım. İşaret parmağımı doğrulttum. "Sakın Yüzbaşı, sakın o...