zamanın ötesinde // tomione

Von duygugs

284K 19.4K 8.4K

2 Mayıs 1998 gecesi zamanın oyununa yenik düşmüştü Hermione ve ansızın gözlerini açtığında gece değildi, yana... Mehr

1: ''Yasak Orman''
2: ''Kimsin sen?''
3: ''Kırık Umutlar''
4: ''Zorlanan Sınırlar''
5: ''Ay ve Güneş''
6; ''Engel"
7; ''Kaybolmuş''
8; ''Beni Öldüremezsin''
9; ''Cennet ve Cehennem''
10; ''Savunmasız''
11; ''Ucube''
12; ''Gecenin Rüyası''
13; ''Cadılar Bayramı''
14; ''Taş Kulübe ''
16; ''Zamanın Oyunu''
17; ''Yaşayan Ölüm İksiri''
18; ''Sırlar Odası''
19; ''Acı''
20; ''Suskun''
21; ''Uyumak''
22; ''Zaman Ölüyor''
23;''Ölüm''
24; ''Düello''
25; ''Düşman''
26; ''Ormana Dönüş''
27; ''Zamansız''
Önemli
28; ''Kitap''
29; ''Çok Özlü İksir''
30; ''Slytherin''
31; ''Bulanık''
32; ''Doğum Günü''
33; ''Birlikte''
34; ''Ölüme Bi' Kala''
35; ''Ceza''
36; ''Kriz''
37; ''Teklif''
38; ''Bol Şans''
39; ''Gece Kütüphanesi''
40; ''Geçidin İnsafı''
41; ''Geri Dönüş''
42; ''Hogwarts Savaşı''
Final; ''Mektup''
Özel Bölüm
Wattys 2018

15; ''Lord Voldemort''

6.7K 477 94
Von duygugs


  Güneş, pencereden usul usul içeri sızarken kulağıma dolan fısıltılardan dolayı göz kapaklarımı istemsizce araladım. Yıllardır uyuyormuş hissi doğmuştu içime lakin birkaç saatlik uykudan ibaretti her şey. Yüzüme düşen saçlarımı arkaya attıktan sonra uzandığım yerden doğrulup odaya göz gezdirdim. Kimisi uyanmış ve hazırlanmıştı, kimisi ise yatağında kendine gelmeyi bekliyordu. Üzerimdeki yorganı attıktan sonra her gün olduğu gibi bacaklarımı sarkıttım yataktan aşağı. "Günaydın Hermione,"kulağıma dolan bu sesin sahibi yeni uyanmış olan Diana'dan başkası değildi. Ona bakmadım, ''Günaydın,'' diyebildim soğukça. Yataktan kalktığımda başımdaki ağrı sebebiyle sendeledim ama çabuk toparladım. ''Gece,'' diye başladı Diana yataktan kalkar kalkmaz. ''Gece hiçbir şey olmadı.'' Cümlesini tamamlayan ben olmuştum. Sandıktan üniformaları aldıktan sonra bakışlarımı ona çevirdiğimde yüzünde tuhaf bir ifade vardı. ''Lütfen,'' sesim titrek çıkmıştı. ''Hiçbir şey sorma.''

 Acı çektiğimi anlamıştı.

 Bu yüzden başını onaylarcasına salladıktan sonra beni rahat bıraktı. Bense kıyafetlerimi değiştirmiş, birkaç büyü yardımıyla saçlarımı düzelttikten sonra ders programına göz atmıştım. Kasım ayının ilk gününde Sihir tarihi dersini görünce başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Oflaya puflaya kitabımı elime alıp kapıya yöneldim. Aklım o kadar karışıktı ki sessizce indim ortak salona. Steve ve Jackson'ı fark etmiş olsam da selam verecek gücü kendimde bulamadığımdan kuleden ayrıldım. Dalgın dalgın iniyordum merdivenlerden, tabloların hakkımda söyledikleri karışık bir gürültüden başka bir şey değildi. Onları arkamda bıraktım, öğrencilerin doldurduğu koridora gelince boş boş onları süzdüm. 

Gözleri bir kere bendeydi.

Yine ben ve Tom Riddle hakkında fısıldaşıyorlardı.

Yine rahat değildim, yine dedikoduların bir parçasıydım.

  Umursamamaya çalıştım onları ama elimde değildi. Aklım ve kalbimdeki gürültünün yanında onları da çekiyor olmak üzerimdeki baskıları arttırıyordu. Boşta kalan elimi istemsizce yumruk yaparak yürümeye devam ettim. Başım dikti ama gözlerim dolu doluydu. Güçlü gözükürken gözlerime bakan herkes güçsüz olduğumu anlayabilirdi. Büyük Salon'un kapısına geldiğimde duraksadım ve derin bir nefes aldım girmeden önce. Masalarda oturan öğrencilerden birkaç tanesi bana baktıktan sonra birbirlerine yaklaşıp fısıldaşmaya koyuldular. Onlardan gözümü ayırdığımda ise Ravenclaw masasına kaydı gözlerim. Bana bakan yoktu, Louis Gray'de orada yoktu. Daha çok Slytherin öğrencilerinin odak noktası olduğumu Ravenclaw masasından sonra baktığım Hufflepuff masası sayesinde anladım. Onlarda kendi hallerinde konuşuyorlardı. Kitabımı sıkıca sarılarak kendi masama doğru ilerledim ve oturdum. Günaydınlar havada uçuşurken gülmeye özen gösteriyordum güçlü durabilmek için. 

 "Gece neler oldu öyle?" Oturur oturmaz sorusunu yönelten Steve bütün gülüşümü bir rüzgar misali süpürmüştü. Meraklı bakışları üzerimde dolaşıyordu, elleri masanın üzerinde her an tepki vermeye hazır şekilde bekliyordu ki yanıma oturan Diana, "Onu rahat bırak." Diyerek ufak bir uyarıda bulundu. Ellerini masadan ayıran Steve üzgün bir halde Diana'ya baktı.  ''Hiçbir şey olmadı,'' dedim zorla. ''Dans ettik, bahçeye çıktık ve bitti.'' Kurduğum bu cümlede Tom ile kendimi kulübede öpüşürken bulmuştum ama kısa sürmüştü bu görüntü. ''Louis geldi mi?'' diye sordum titreyen sesimi aldırış etmeden. Birbirlerine baktılar, bir şey sakladıkları belli oluyordu. Bakışlarımla söylemeleri gerektiğini anlatmaya çalışıyordum lakin endişeli endişeli birbirlerine bakmayı sürdürüyorlardı. ''Diana?" Derken sesim sert çıkmıştı. ''Geldi,'' dudaklarını birbirine bastırdı yaptığı bu hareketle devam etmeyeceğini anladım sözlerine bu yüzden Steve'in devam etmesini bekledim. ''Yanında Rosier vardı.'' Nefesimin kesildiğini hissettim, bir planın içinde kaybolup gitmiştim ve Tom Riddle müritlerinin her şeyden haberi vardı ya da olacaktı. ''Pe-peki,'' diye kekelerken önümdeki yumurtalı ekmeğe baktım ama iştahım yoktu bu yüzden hiçbir şey demeden masadan kalkarak hızlı adımlarla uzaklaştım salondan. Düşünmeye çalıştım, anlamaya.

Ama hiçbir şey basit değildi, aksine o kadar karışıktı ki çözemiyordum.

Ya da çözmeme izin vermiyorlardı.

  Başımı biri tarafından izlendiğimi düşünerek sağa çevirdiğimde uzun boyu, dik duruşuyla Profesör Dumledore ile karşılaştım. Yarım ay biçimindeki gözlüklerinin ardından mavi gözleriyle bana bakıyordu. Aramızda fazla mesafe yoktu ve içime aniden dolan duygularla beraber, ''Profesör Dumledore,'' diye seslenerek yanına gittim. Karşısında dikildiğim an başını hafifçe oynattı ve cevap vermektense beni dinlemeyi tercih etti. ''Yardımınıza ihtiyacım var.'' 

*

 Zor olmuştu ama başarmıştım. Elimdeki imza ile beraber kütüphaneye giderken Sihir tarihi dersini ektiğimi biliyordum. Zaten bile isteye ekmiştim dersi çünkü aklım başımda değildi ve her geçen saniye anlam veremediğim olaylar zincirine takılıyor ve amacımdan uzaklaşıyordum. Bu yüzden birkaç dersi asmakta zarar görmemiştim. Kuralları çiğnemek bana göre değildi fakat zorunlu olduğum durumlarda elbet çiğneyip geçecektim kuralları. Kütüphaneye geldiğimde imzayı görevliye gösterdim ve onunla beraber kısıtlı bölüme giderek kitaplara baktım. Ciltlerde yazan yazıları dikkatlice okuyordum ki bir yazı dikkatimi çekti: Zamanın Ötesi.

 Kitabı aldıktan sonra bana en yakın olan masaya yerleştim ve derin bir nefes aldım kitabı masanın üzerine bırakmadan önce. ''Zamanın ötesi,'' diye fısıldadım parmaklarım altın yazmalı yazıda dolaşırken. ''Buldum seni!'' Kitabın kapağını kaldırırken içimde hissettiğim tek duygu heyecandan başka bir şey değildi sanki. Her şeyi unutmuş gibiydim; çığlıkları, rüyaları, Tom ile yaşadıklarımı ve Louis tarafından bırakılıp gidişimi...

Yalnızca kitabı bulmanın heyecanı vardı üzerimde. 

  ''Zamanın Ötesi ve Yeni Yaşam,'' başlığını sesli okuduğumda kütüphanede olduğumu adeta unutmuştum. Aklıma gelen bu gerçekle etrafıma baktım, koskoca kütüphanede -görevliyi saymazsak- yalnızdım. Kuruyan alt dudağımı dilim yardımıyla ıslattıktan sonra yazıyı okumaya başladım. ''Zaman geçitlerinden biri olan Zamanın Ötesi size geçmişte baştan sona yeni bir hayat vaat eder,'' okuduğum bu cümle sonunda dudaklarım şaşkınlık ve dehşet içinde aralandı. ''Sizi düşündüğünüz zamana ve kişiye bağlar.'' Bakışlarımı uzun bir süre bu cümleden ayırmadım çünkü aynı zamanda zihnimde 2 Mayıs 1998 gecesi Yasak Orman'da yaşadıklarımı düşünüyordum. 

❅❅❅

   Üzerimdeki sersemlikle biraz daha yürüdüğümde ay ışığı tepemde beliriverdi. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktığımda Hogwarts Ekspresinde tanıştığımız anlar gözümün önünde canlandı. Ron'un sersem duruşu ve Harry'nin hiçbir şey bilmeyişi... Tüm bunlar gözlerimin önünde sular seller gibi akıp giderken intikam çanları yüreğimi titretti. İçimde dolan intikam duygusuna kulak vererek koşmaya başladım. Bir yandan koşuyor bir yandan ıslanmış yanaklarımı ceketimin koluyla kurulamaya çalışıyordum. Voldemort'un karşısında güçlü durmak zorundaydım. Acizliğimi bir kenara fırlatacak, omuzlarım dik bir şekilde onu öldürecektim. 

❅❅❅

 Göz kapaklarımı açtığımda içimdeki intikam duygusunun yeniden alevlendiğini hissettim ve okuduğum bu cümlenin ardından neden bu yıla döndüğümü anlamış oldum. Alt dudağımı kemirmeye başladıktan sonra önümdeki uzun paragrafı okumaya döndüm. ''Geleceğiniz durur, geçmişte devam eder hayatınız. Bir döngünün içine sokar sizi Zamanın ötesi, ya sonsuzdur bu döngü ya da bir süreliğine devam eder,'' kapıdan gelen seslerle başımı kaldırdığımda öğrencilerin kütüphaneye girdiğini gördüm. Hayır, sadece öğrenci değildi onlar. Slytherin cadıları dosdoğru gözlerini üzerime dikmişlerdi. Kalabalığın arasında odak noktam siyah buklelerin altındaki yeşil gözler olmuştu ama kaptırmadım kendimi. Önümdeki kitaba döndüm ve çıkış yolu aramak için sayfayı okumaktan vazgeçip göz gezdirmeye koyuldum. ''Altı ayda.'' Çekilen sandalye ile kitap kapağını anlamadığım bir hızla kapattım ve oturanın Tom Riddle olduğunu bile bile sorgulayıcı bakışlarla karşıma baktım. ''Ne okuyorsun?'' diye sorduğunda kitabın üzerinde Sihir tarihi kitabı olduğu için görememişti ne okuduğumu. ''Bu seni ilgilen.'' Elini yumruk yapıp masaya vurduğunda irkildim. "Bu beni ilgilendirir.'' 

  ''Yapma,'' diye mırıldandım bakışlarımı ondan kaçırırken. ''Öyle bakma.'' Emir verircesine konuşmuş olsam da umursamadı. Yeşil gözlerini inatla üzerimden ayırmadı, bakmaya devam etti. ''Benden ne istiyorsun?''  Ona bakmamaya özen gösteriyordum çünkü bakarsam ağlayacaktım. Sesim titriyor olması bunu belli ediyordu ama bakmak... Bakmak üzerimdeki bütün düğümleri dahada sıkı bir hale getirecekti. ''Ne öğrenmek istiyorsun?'' Kitapları kendime doğru çektiğimde sandalyeyi geriye ittirdi ve yanıma gelerek başımda dikilmeye başladı. ''Kalk,'' hala masanın üzerindeki bir noktaya bakıyordum. ''Kalk!'' İkinci söyleyişi daha sertti ve kütüphanedeki bakışlarının yerinin fısıldaşmaların almasına neden oldu. Kalkmadığım için bir elini sandalyeye diğer elini masaya yerleştirdikten sonra eğildi. Öfkelendiği için hızlanan nefesi saçlarıma çarpıyordu. ''Beni zorlama,'' fısıldayışı zehirliydi. ''Kalk, hemen!'' 

 Ona itaat ettim ve kitaplarımla beraber ayağa kalkarak bileğimi kavramasına izin verdim tıpkı gece yaptığı gibi. Bütün dikkatleri üzerimizde toplamak konusunda bir numara olduğumuzu o an anlamıştım. Zorluk çıkartmadan onun peşinden giderken koridorda birçok kişiyle karşılaşmıştık fakat Tom bunu umursamıyor gibiydi. 

Yalnızca yürüyordu, yalnızca çok hızlı yürüyordu.

''Tom Riddle,'' gelen sesle beraber durduğunda karşımızda Profesör Horace duruyordu. Bileğimi bıraktıktan sonra dikleştirdi omuzlarını. ''Profesör." Diye mırıldandı. ''Bir sorun mu var?'' diye sordu profesör bakışlarını üzerimde gezdirirken. Tom arkasını dönüp bana bakmak yerine ellerini arkasında birleştirip, ''Hayır profesör, bir sorun yok.'' Kendinden emin olan konuşmasıyla dimdik durmaya devam etti. ''Bayan Granger?'' diyerek bana yönlendirdi aynı soruyu. Tom'a ayak uydurarak bir sorun olmadığını söylerken titriyordu sesim. ''Biz sadece,'' diye başlamıştım sözüme fakat tamamlayamadım. ''Aramızda ki çekişme hakkında konuşacaktık.'' Cümlemi tamamlayan Tom başını çevirerek omzunun üzerinden bana bakmaya çalıştı. "Öyle olsun bakalım." Dedi profesör ve geçmemize izin verdi. Tom bileğimi tutmadı ve yanında yürümem için işaret verdi gizliden gizleye. Yanında dikilmeye başladığımda öldürücü bakışlarını baştan aşağı benimde gezdirdi. Aynı anda yürümeye başladık koridorda ve merdivenleri çıkmaya başladığımızda nereye gittiğimizi anlamıştım.

 İhtiyaç odası.

 7. kata geldiğimizde karşıdaki boş duvara baktı bir süre, daha doğru kapıda yavaş yavaş beliren kapıya doğru yaklaştı. Kaçabilirdim, o kapıya yaklaşırken geri dönerek ondan kaçabilirdim ama yapmadım, yeniden bileğimi tutmasına müsaade ederek kapıdan içeri girdim. Arkamızda kapanan kapının çıkardığı sesle etrafa baktım. Boşluktan ibaret olan bu oda da ne yapacağımıza dair hiçbir fikrim yoktu ve korkmuyordum. İçimde en ufak bir endişe dahi yoktu, yalnızca merak ediyordum.

Neden?

Beni neden buraya getirmişti?

 Bu soruya cevap vermemiştim çünkü dakikalar hatta saniyeler sonra öğrenecek ve yaşayacaktım bu sorunun cevabını. Sessizce bana dönmesini bekledim, hiçbir şekilde hareket etmedim. Bana döndüğünde nefes alışverişlerim sıklaştı. ''Senden ne mi öğrenmek istiyorum?'' Diye fısıldadığında gözlerinin dudaklarımda olduğunu fark ettim. Cümlesini tamamlarken dudakları tuhaf bir hal aldı ve yutkundu. ''Gördüm Hermione,'' benim aksime sakince nefes alıp veriyordu. ''Kimden kaçıyordun?'' Gece boşluk bulduğu an zihnimde dolandığını apaçık belli etmişti. ''Ormanda tek başına ne yapıyordun?'' Art arda gelen sorular yüzünden oldukça gerilmiştim. ''Zaman,'' gözlerini dudaklarımdan ayırıp elimdeki kitaplara kaydırdı. ''Seni yoruyor, sanki kurtulmak istiyorsun.'' Birkaç adım attığında geri gitmek istedim ama yapamadım çünkü hareket kabiliyetim adeta sıfırlanmıştı. Aniden elimdeki kitapları alarak odanın bir köşesine fırlattığında çıkan ses yüzünden bir adım geriye gittim. ''Konuşsana!'' Kükrercesine bağırdığında yüzümü buruşturdum. ''Be-ben,'' kekelemeye başladığımda gözlerimde dolmuştu. ''Hatır-hatırlamıyorum.'' Yalan söylemek konusunda zeki olmadığım kesindi ve bana inanmadığı da kesindi. ''Yalan söylüyorsun,'' diye fısıldadı. ''Bana yalan söyleme.'' Elini yanağıma yerleştirdiğinde dudaklarımın arasından kaçan hıçkırığın ardından gözyaşları süzülüverdi yanaklarımdan. ''Yoruldum," diye bağırdım. ''Senden, öğrencilerin bakışlarından, bulunduğum bu zamandan.'' Parmaklarının ıslanmasını umursamadan elini yanağımda tutmaya devam ediyordu. ''Hayır,'' dedi kendinden emindi. ''Başka bir şey var,'' birkaç saniye duraksadı. ''Buraya ait değilsin.''

  ''Hiçbir yere ait değilim,'' diye karşılık verirken ona bakacak cesareti buldum kendimde. Bakışlarımız buluştuğu an gözyaşlarımın etkisi azaldı. ''Hiçim,'' diye fısıldadım ona doğru yaklaşırken. ''Ben bir hiçim.'' Gözleri tekrardan titreyen dudaklarıma kaydığında bedenim zangır zangır titriyordu dudaklarımla beraber.  ''Hiç değilsin,'' verdiği karşılık alaycı bir şekilde gülümsememe sebep oldu. ''Kalbimi anlam veremediğim duygularla baş başa bırakan biri hiç olamaz,'' bir itirafta bulunuyor gibiydi ve bulunduğu bu itiraf şok etkisi yaratacak derecede büyüktü. Islak dudakları konuşmak için hareketlenirken duyduklarımı hazmetmeye çalışıyordum. ''Bana ne yapıyorsun?'' Eli belimi kavrayana kadar gözlerimi ondan ayırmadım. Elini belime yerleştirdiğinde ise omzunun üzerinden yerdeki yarı açık kitaba baktım, sayfaların arasından yükselen ışık dikkatimi çekmişti. ''Söylesene,'' diye mırıldandığında dikkatimi kitaptan ayırdım ve ona bakmaya başladım ama cevap veremedim çünkü verebilecek bir vakit bırakmamıştı bana. "Ne yapıyorsun?"

 Islak dudakları, kuru dudaklarımla bir olurken kendimi bambaşka bir diyarda hissettim. Onunla beraber herkesten uzaklarda olduğumu düşündüm öpücüğüne karşılık verirken. Kısa ama etkileyici süren bu öpüşmeden ilk çekilen ben olmuştum. Yavaş yavaş ayırdığım dudaklarım arasından ismi dökülürken kapanmış olan gözlerini açarak yeşillerini gözler önüne serdi. ''Özür dilerim,'' diye fısıldadığında yutkundum ve omuzlarındaki ellerimi yavaşça göğsüne kaydırdım. ''Bunu yapmak zorundayım,'' dudaklarımızı yeniden birleştirdiğinde zihnimde daha önce hissetmediğim bir acı hissettim. Engel olmaya çalıştıkça derinlere iniyordu bu acı. Zayıf anımı bulmuştu ve kullanmaktan çekinmiyordu. Ondan kendimi uzaklaştırdığım zaman dizlerimin üzerine düştüm. ''O kim?'' Diye sorduğunda kendini gördüğünü anlamıştım. Dizlerinin üzerine düştü benim gibi. Gözlerime bakmak için uğraşıyordu ama ısrarla gri zemine bakıyordum. "İntikam almak istediğin kişi," başını hafifçe eğdi ve elini bana doğru uzattı. "Kim?"

  Gözlerim ışıldayan kitaba yeniden kaydığında Tom bana bakmaya devam ediyordu. ''Kim?'' Sorusunu tekrarladığı zaman yaşadığım yedi yıl, çektiğimiz acılar ve bizden önce çekilen acılarla baş başa kaldım. Kulağımdaki çığlıklar çoğaldı, ölen cadı ve büyücüler gözlerimin önünde yeniden canlanırken kaldırdım başımı ve meraklı yeşil gözlere baktım. ''Lord,'' diye fısıldadığım da kaşlarının hafifçe çatılışı gözümden kaçmadı. ''Lo-lord.'' İsmini söylemeye dilim varmıyordu. ''Hermione.'' İsmimi söylerken endişeli çıkmıştı sesi. Sebebini  burnumdan dudağıma süzülen sıvıdan anlamıştım. ''Lord,'' dedim tekrardan. ''Voldemort.'' Cümlem tamamlandığında Tom'un bakışları tamamen değişmişti. ''Lord Voldemort." Diyerek yineledim. Benden uzaklaşan Tom duyduğu isme inanamıyor gibiydi. ''Sen,'' diye bağırdı. ''Ne diyorsun?'' Bağırışı kulaklarımda yankılanırken ona bakmak istedim fakat başaramadım. Kitabın sayfaları arasından yükselen ışıltı gözlerimi kamaştırıyordu. ''Tom,'' diye fısıldadım kitabı göstermeye çalışırken. ''Kitap.'' Titreyen parmağımı kitaba yönelttim. Gözleri fal taşı gibi açılan Tom kitaba bakarken sarı ışık yükselmeye devam etti sonrasında titremeye başladığı an Tom bir anlık hareketle kitaba yöneldi ve saniyeler içinde olanlar oldu. Tom, kitabın kapağını kapatır kapatmaz ruhumun çekildiğini hissettim. Kitabın kapağı tekrar açılmak için uğraşıyor gibiydi fakat Tom'un yaptığı baskı sayesinde git gide yavaşladı titremesi. ''Bu neydi?'' Diyerek ölümcül bakışlarını bana çevirdi. ''Bil,'' nefes almaya çalıştım. ''Bilmiyorum.'' Elleri hala kitap kapağının üzerindeydi. Bakışları hala üzerimde gezerken güçlükle yutkundum ve ayağa kalkmaya çalıştım.

 ''Sen nesin Hermione?'' Bağırışı tekrar tekrar yankılandı odanın içinde. ''Sadece Hermione." diye fısıldadım ona yaklaşırken. ''Lord Voldemort.'' Diye mırıldandı kitaptan ağırlığını çekerken. Vücudu gözlerimin önünde kocaman olmuştu. Büyümüştü, onun karşısında küçüldüğümü hissettim. ''Kim olduğunu biliyor musun?'' Kollarını iki yana açarken kendini kastettiğini anlamamak elde değildi. ''Benim,'' dedi kollarını açtıktan sonra.  ''Benden kaçıyorsun.'' Burun delikleri büyürken gözleri de büyümüştü. ''Bu her şeyi açıklıyor.'' Sinirli gözüktüğü halde sakin çıkan sesi aklımı karıştırmaya yetiyordu. ''Bu hiçbir şeyi açıklamıyor.'' Demeye çalıştığım an Tom'un elinden yere düşen kitap aniden açılmış ve sayfaları hareketlenmişti. Yeniden ışıldamaya başladı ve patlama misali bir ses yükseldi kitap sayfalarının arasından. Tom ile endişeli bakışlarla birbirimizi süzerken yükselen sarı ışık bizi havaya uçurmaya yetmişti. Sırtım duvarla buluşurken acıyla inledim ve yüzüstü beton zemine çakıldım. Yalnızca çakılan ben olmamıştım Tom Marvolo Riddle'da benimle beraber yüzüstü çakılmıştı. Gözlerimi ondan ayırıp kitaba bakmak istediğimde bedenimi kaplayan acıdan dolayı çığlık attım. Attığım çığlıkların arasından tek bir ses duydum, Tom Riddle'ın sesiydi. ''Hermione,'' diyordu, ''Hermione!''

* * * 

Merhaba! Nasılsınız bakalım? Geçen bölüm ki yanlış anlaşılmayı düzenliyorum, Tom ve Hermione birlikte olmadılar. Bir miktar ileri gitti ama gitti sadece devamı gelmedi. Artık bölümler üç dört günde bir gelecek, ilham sorunları yeniden baş gösterdi. Bölümleri yazmakta zorlanıyorum umarım kısa zamanda çözerim bu sorunu. Sizleri koccaman seviyorum ve yorumlarınızı bekliyorum. ♥♥ ❞ 

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

1.1K 166 9
Haftada 5+ bölüm Her şey ikizinin intiharından sonra başlamıştı.Mina ikizini kaybetmeye dayanamadı ve onu buna sürükleyenin hayatını cehenneme çevir...
22.7K 2.4K 61
"Sen küçüğüm. Sen tüm planlarımı mahvettin ve ben bundan hiç hoşlanmadım." Other Side devam kitabıdır.
876K 70.3K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
26.9K 906 10
Crawlin' back to you Ever thought of callin' when You've had a few? 'Cause I always do Maybe I'm too Busy bein' yours To fall for somebody new Now, I...