zamanın ötesinde // tomione

By duygugs

284K 19.4K 8.4K

2 Mayıs 1998 gecesi zamanın oyununa yenik düşmüştü Hermione ve ansızın gözlerini açtığında gece değildi, yana... More

1: ''Yasak Orman''
2: ''Kimsin sen?''
3: ''Kırık Umutlar''
5: ''Ay ve Güneş''
6; ''Engel"
7; ''Kaybolmuş''
8; ''Beni Öldüremezsin''
9; ''Cennet ve Cehennem''
10; ''Savunmasız''
11; ''Ucube''
12; ''Gecenin Rüyası''
13; ''Cadılar Bayramı''
14; ''Taş Kulübe ''
15; ''Lord Voldemort''
16; ''Zamanın Oyunu''
17; ''Yaşayan Ölüm İksiri''
18; ''Sırlar Odası''
19; ''Acı''
20; ''Suskun''
21; ''Uyumak''
22; ''Zaman Ölüyor''
23;''Ölüm''
24; ''Düello''
25; ''Düşman''
26; ''Ormana Dönüş''
27; ''Zamansız''
Önemli
28; ''Kitap''
29; ''Çok Özlü İksir''
30; ''Slytherin''
31; ''Bulanık''
32; ''Doğum Günü''
33; ''Birlikte''
34; ''Ölüme Bi' Kala''
35; ''Ceza''
36; ''Kriz''
37; ''Teklif''
38; ''Bol Şans''
39; ''Gece Kütüphanesi''
40; ''Geçidin İnsafı''
41; ''Geri Dönüş''
42; ''Hogwarts Savaşı''
Final; ''Mektup''
Özel Bölüm
Wattys 2018

4: ''Zorlanan Sınırlar''

9K 615 491
By duygugs

  Güneş, yatağımın hemen yanında bulunan pencereden usul usul içeri girerken göz kapaklarımı araladım ve 1943 yılındaki ikinci günümü selamladım. Üzerimdeki yorganı ittirip, üzerimde bir hafiflik yaratırken benden başka kimsenin uyanmamış olduğunu gördüm. Uzandığım yerden oturur pozisyona getirirken tıpkı hastane kanadın da olduğu gibi bacaklarımı yatağımdan sarkıttım. Taş zeminle buluşan ayak parmaklarımı saran soğuklukla ürperdim. Bedenimi yatağımdan tamamen ayırdığımda sessiz olmaya özen göstererek pijamaları çıkardım, yatağımın üzerine koydum. Üniformayı giyerken de aynı özeni gösterip, tuvalete gitmek için yatakhaneden ayrıldım.

 Hogwarts uyuyordu.

  Merdivenlerden inerken duvarı baştan aşağı kaplayan tabloları izledim. Birkaç tanesi uyanmış, benim sessizliğim gibi sessizce diğerlerini izliyorlardı. Henüz birkaç basamak daha inmiştim ki gelen sesle hafifçe başımı çevirdim. Tablolardan biri uyanırken ses çıkardı. Tekrardan önüme döndüm ve inmeye başladım. Başımı kaldırdığımda merdivenlerin başında görmeye alıştığım tek bir büyücü bekliyordu: Tom Marvolo Riddle.

 "Günaydın Hermione," dediğinde ellerini arkasında birleştirdi ve önümde en dik duruşunu sergiledi. Karşısında dikildim, üç basamak üzerindeydim. "Günaydın," dedim düz bir sesle. Keyfimi kaçıran bu küçük karşılaşmayı kısa kesmek için iki basamak indim ama çekilmedi. Sağa doğru adım attığımda benimle birlikte hareket etti. "Ne istiyorsun?" diye sordum. Sesimdeki öfke anlaşılabilecek kadar büyüktü. Omuzlarını silkti, cevap vermek yerine alt dudağını öne doğru çıkardı. Benden hiçbir şey istemediği ortadaydı. Önümden çekilmeden önce pembemsi dudakları düz bir çizgi halini aldı. Çekildiğin de ise ona bakmadan hiç karşılaşmamış gibi inmeye devam ettim. 

  Kızlar tuvaletine geldiğim zaman çeşmelere ilerledim. Karşımdaki aynanın yansımasında şakağımda ki banda baktım. Bir anlığına kendimi ormanda buldum, Tom'un yani Lord Voldemort'un parmaklarına bulaşan kanım gözlerimin önünde canlandı. Yeşil gözlerinde hiçbir duygu yoktu, kırmızı lekeye bakmayı sürdürdü. Bu sahneyi gözlerimin önünden silmek için göz kapaklarıma hızla kapattım. Ellerimi lavabonun yanlarına yerleştirirken bu düşüncelerden sıyrılmayı başardım. 

Gözlerimi açtım, ilk işim bandı acıtmadan çıkarmak oldu. Her çekişimde bant ve derimin birbirinden ayrılışını hissettim. Bandı çıkarır çıkarmaz küçülmüş yaraya baktım, birkaç saat sonra tamamen yok olmak için orada bekliyordu. Elimdekini çöpe attım, ardından elimi yüzümü yıkadım. Son kez yansımama baktım, yansımada yalnız değildim. Slytherin cadıları tam olarak arkamdaydı. Onlara döndüm ve kalçamı lavaboya yasladım.

  Siyah saçlı, koyu kahverengi gözlere sahip benden birkaç santim uzun olan cadı önümde dururken diğer ikisi koruma misali ardında bekliyorlardı. "Bir sorun mu var?" diye sordum. Hiç beklemediğim bir an parmağını bana doğru salladı, "Sorun sensin," dedi ciddiyetle. "Nereye geldiysen oraya dön!"

İfademi korudum. Bu hoşuna gitmedi, hafifçe üzerime eğildi ve parmağını indirdi. "Tom," dediği an Tipik bir platonik aşk, diye geçirdim içimden. Cümlesinin devamını dinleyecek sabrım yoktu. "Tom," dedim onun sesinin bir tık üstüne çıkarak. "Umurumda değil."

Hiçbir şey söyleyemedi, arkasında dikilen iki cadı da birbirine baktı. "İzin verirseniz kahvaltıya yetişeceğim." Üçü de sessizliğe gömüldü. Omzuna çarpmamaya özen göstererek aralarından sıyrıldım ve hızlı adımlarla kızlar tuvaletinden çıktım. 

 Koridorlar yavaş yavaş öğrencilerle dolup taşarken adımlarımı Büyük Salon'a yönlendirdim. İçeri girdiğimde yine bir kalabalık vardı. Kimisi gazetesini okurken kimisi sadece sohbet ediyordu, kahvaltısını yapanlar da sessiz sedasız kendilerini yemeklerin güzelliklerine adamışlardı.  

Gryffindor öğrencilerinin oturduğu masaya gittim ve az önceki olayın etkisinden çıkarak, "Günaydın," dedim. Beklediğimden daha neşeli çıkan sesime kayıtsız kalamayan yeni arkadaşlarım, "Günaydın!" Diyerek karşılık vermişlerdi.

 "Bugün daha iyi gözüküyorsun," gözlerim Daniella'ya kaydı. "Kesinlikle daha iyiyim," diye cevap verdim. Herkes gülümsedi ve ben de guruldayan midemi bastırmak için kahvaltı etmeye başladım. Bir süre sonra kahkaha sesleri yankılandı, "Hahaha! Ciddi misin?" 

  Bu kahkahaya kimse kayıtsız kalamadı, ben de dahil herkes Slytherin öğrencilerine baktı. Masalarında bir neşe hakimdi. Sebebini kimse anlamadı. Bir bir öğrencilere baktım. İçlerinde yalnızca Tom gülmüyordu. "İticiler," dedi Elena. Onun gelmesiyle bakışlarımı Tom'dan aldım ve olduğum yerde bir sağa bir sola sallandım. "Tom hariç," diye ekledi. Bakışlarımızdan nedenini sorduğumuzu anladı, "Çünkü yakışıklı."

Gözlerimi devirdim, cevap vermektense susmayı tercih ettim ama içimdeki ses, "Gelecekteki halinde burnu bile yok! Ayrıca insana benzemiyor. Siz buna yakışıklı mı diyorsunuz?" diye isyan ediyordu.

Birkaç dakika içinde gelen doyma hissiyle tabağımdakileri yarıda bıraktım. Ben ve birkaç kişi dışında herkesin ders kitabı yanındaydı. Yanında olanlar sınıflarına doğru giderken ben binaya dönmek zorunda kaldım. Yatakhaneye geldim, iksir dersi için kullanacağım kitabı aldıktan sonra tekrar sınıfın yolunu tuttum. 

İksir sınıfı soğuk zindanların içinde yer alıyordu ve her zaman -geleceğimdeki geçmişte bile- oraya giderken içimi ufak korkular sarıyordu. Sınıftan içeri girdiğim zaman Diana elini salladı. Elimdeki kitapla yanına giderken tuvalette karşıma geçen cadı ve arkadaşlarının da sınıfta olduğunu gördüm. Onları görmezden gelerek Diana'nın yanına oturdum. Benden sonra sınıfa giren birkaç öğrencinin peşinden Profesör Horace bütün neşesini sınıfa aktararak içeri girdi. 

 "Huzur sıvısı hakkında bilgisi olan var mı?"  Sorduğu soru bittiği anda elimi havaya kaldırdım ve izin vermesiyle açıklamada bulunmak için ayağa kalktım, "Bu iksiri içen kişiyi kaygıdan ve stresten arındırır." Ben yerime otururken kendi zamanımda 5.sınıfta ama burada 6.sınıfın başında gördüğümüz Huzur Sıvısı ile ilgili paylaşımlarda bulundu. Konuşmasını bitirir bitirmez söylediği sayfayı açmamızı istedi. Huzur sıvısı ile ilgili bütün malzemeler kitabımızda yer alıyordu. Sayfada yazan tozları, bitkileri, böcekleri almak için bulundukları masaya ilerlerken Tom'da benimle beraber sırasından ayrıldı. Tam yanımda dikildi, ikimizde malzemelere bakarken birbirimizi umursamıyor gibi gözüküyorduk. 

   Aklımdan geçen ay tozunu almak için elimi uzattığımda Tom'da benimle beraber aynı toza yönelince parmaklarımız birbirine temas etti. Aynı anda birbirimize döndük, benden uzun olması ona avantaj sağlıyordu.  Tepeden tepeden bakan Tom sinirlerimi bozsa da sakin kalmak için savaş verdim. Yeşil gözlerini üzerimde hissetmek cehennemin tam ortasında kaldığımı düşündürüyordu, "Önce sen al," kulağıma doğru eğildi. Parmaklarını çektiği zaman hızla tozu alıp bir adım geri çekildim.  Onunla daha fazla muhatap olmamak adına elimden geldiğince hızlı davranmaya çalıştım. 

"İyi olan kazansın," dedi arkamdayken. "Başarılar."

  Cevap vermedim, başarılı olacağımdan emindim çünkü bu iksiri ilk kez yapmıyordum. İlk yaptığımda da başarılı olmuştum, şimdi de başarılı olacağımı biliyordum. Yerlerimize geçtiğimizde aldığımız malzemeleri yanımızdakilerle paylaştık ve kitaba göre iksiri yapmaya başlamadan önce kabarık saçlarımı bir toka yardımıyla tepemde topladım. Malzemeleri hem kitaba göre hem de geleceğimdeki geçmişimde öğrendiğim püf noktalara göre kesiyor, eziyor, karıştırıyordum. Profesör Horace etrafta dolaşırken yaptıklarımıza bakıyor, bazılarımıza yardımcı oluyordu. Sıra bana geldiğinde, "Muhteşem gidiyorsunuz, Bayan Granger," dedi ve alığım övgü ile gözlerim Tom'u aradı. Tahmin ettiğim gibi içinde 'kıskançlık' sezdiğim gözleri üzerimdeydi. 

Lord Voldemort ile yarışıyordum.

Ve aramızda geçen bu yarışta şimdilik galip bendim.

   İksirin sonunda geldiğimde elimdeki tahta kaşığı bıraktım ve rahatlamış bir şekilde, "Bitti," dedim. Benim ardımdan gelen ikinci ses Tom'a aitti. Kendisine yakın olduğu için önce Tom'un kazanına bakan profesör bir süre ciddiyetle durmuş sonrasında yüzüne bir gülümseme yerleştirmişti, "İyi iş çıkarmışsın," dedikten sonra adımlarını bana çevirdi ve kazanımı kokladı. Sadece koklamakla kalmadı, Tom'un iksirinden bir yudum aldığı gibi benimkinden de aldı. "İksir konusunda iki başarılı öğrenci görmek çok güzel." Tom ile birbirimize baktık ve memnuniyetsiz ifadelerimizi takınarak tekrardan önümüze döndük. 

  Diğerleri iksirlerini bitirmek için yeniden kollarını sıvarken yanımda bulunan Diana'ya yardımcı olmaya karar verdim yoksa ders boyunca bütün dikkatim Tom Riddle'ın üzerinde olacaktı. Ben Diana'ya yardım ederken, Tom ise artan malzemeleri topluyordu.  Diana bir süre sessizce iksirini yapmaya devam etti. Yanaklarını şişirdi, etrafına baktı ve bana yaklaştı. Diana'nın iksirle ilgili bir şey soracağını düşündüm. Bana yaklaşmasına karşılık ona yaklaştım ve ağzındaki baklayı çıkarmasını bekledim.

 "Tom ile aranızdaki rekabet fazla uyumlu," diye fısıldadı kulağıma. "Seni kollarında okula getirdiğinde yüzündeki hoşnutsuzluktan senden hoşlanmadığını anladım fakat Sihir Tarihi dersinde olan bakışlarında bir miktar değişim vardı," dikkat çekmemek için duraksadı ve iksiriyle uğraşıyormuş gibi yaptı. "Sana sinir oluyor ama bakmaktan da vazgeçmiyor." 

Söylediği her söz vücudumda şok etkisi yaratıyordu. 

  Kendime gelebilmek için birkaç defa öksürdüm, buna karşı gülümsedi. "Çünkü," dedim düzensiz nefesimi düzene sokmaya çalışırken, "Herkes gibi ben de onun rakibiyim." 

Diana gülümsemeye devam etti, bana inanmadığı yüzündeki ifadeden okunuyordu. "Hayır," diye mırıldandı. "Senin dışında kimse onun rakibi olabilecek kadar zeki değil," birkaç saniye durdu, "Birkaç gündür buradasın ve büyük başarılar elde etmeye başladın." Sohbetimizi sürdürmemek için sustum. Suskunluğum bir kaçıştı ve ister istemez Diana'nın kendini haklı bulmasına sebep oldu. Kaynayan iksire bakarken düşünceli düşünceli gülmeye devam etti. Ona baktığım esnada profesör ellerini birbirine çarptırdı. "Bu kadar yeter," dedi. Herkes profesöre kulak verdi, "Dersimiz burada bitmiştir. İksiri geç tamamlayanlar ya da tamamlayamayanlar üzülmesin. Herkes başarılı olamaz, zamanla üstesinden geleceğiz. Sonraki derste görüşmek üzere."

Motivasyon arttırıcı bu konuşmanın ardından küçük tüplere doldurduğumuz iksirleri ismimizi yazmayı ihmal etmeden profesöre teslim ettik ve sınıfı terk etmeye başladık. Diana kalabalığa karıştı, bense kapıdaki yoğunluğun azalmasını bekledikten sonra sınıftan çıktım. Yavaş adımlarla zindanda yürürken alkış sesiyle olduğum yerde durdum. Karanlığın arasından sıyrılan Tom, bana doğru yürürken alkışını sürdürdü. "Nesin sen?" diye sordu. "Anlamadım," diye karşılık verdim. Elini siyah saçlarına götürdü, "Nesin?" diye yineledi sorusunu. 

Omuzlarımı dikleştirdim, anladığım kadarıyla yenilgiye hazmedemedi. "Derslerine iyi çalışan zeki bir cadı," diye cevap verdim. Beklediği cevabın aslında bu olmadığı yüzündeki ifadeden okunuyordu. Bana doğru yaklaşınca ona doğru yaklaştım. Ayakkabı uçlarımız birbiriyle temas edene kadar bu devam etti.

Başını eğdi, başımı kaldırdım.

"Sadece sen başarılı olamazsın," diye çıkıştığımda gözlerim bir anlığına yumruk yaptığı ellerine kaydı. "Sadece ben başarılı olurum," biraz daha eğildi, böylelikle kokusu burnuma doldu. "Benden nefret ediyorsun," konuyu değiştirmekle beraber ses tonuna farklı bir hava kattı. Karşımdakinin Voldemort olduğu gerçeğini bir anlığına unuttum, "Sen benden hoşlanıyor musun?" diye sordum. Planladığım bir soru değildi, sadece dudaklarımdan dökülüverdi. 

"Senin gibi cadılarla işim olmaz," ses tonu bomboştu. 

"O zaman şanlı bir cadıyım," sesim oldukça sakin ve kendinden emin çıktı. Yanından ayrılmadan önce unutamayacağı bir gülümseme yerleştirdim suratıma. Üzerimde ona karşı onun silahlarıyla cevap vermenin güveni vardı. Yanından geçtim, gülümsememi sürdürdüm. Zindanlardan çıkan merdivenin ilk basamağına vardığım zaman omzumun üzerinden ona baktım. Elleri çözülmedi, dikilmeye devam etti.

  Bakışlarıma bir son vererek merdivenlerden çıkmaya başladım. Üzerime düşen gölge bir anlığına duraksama ve başımı kaldırmama sebep oldu. Antonin Dolohov ile göz göze geldik. Beni görmezden geldi ve bir hayalet misali aşağıya doğru süzüldü. Arkamı döndüm, inişini izledim. "Tom," diye seslendiğini duydum. Merdivene yakın olmalıydı, sesini net bir şekilde duydum. "Sen iyi misin? Bir şey mi oldu?" Art arda sorduğu sorulara hemen cevap gelmemişti. Yaklaşık üç dört saniye sessizliğin ardından, "Daha ikinci günden sınırlarımı zorluyor," dedi. "Ve bunun farkında." Benden bahsettiği ortadaydı, bunun üzerine dudaklarımı birbirine bastırdım ve onunla ikinci kez karşılaşmamak için duyduklarımı sineye çekerek oradan hızla uzaklaştım.

* * * 

Merhaba, yeni bölümle karşınızdayım! Biraz içime sinen birazda sinmeyen bir bölüm oldu umarım siz seversiniz. Hala aklında Tom ile ilgili soruları olan varsa 3. bölümde bu yumuşaklığını sizlere anlattım. Şimdilik iğneleyici bir Tom Riddle ile idare edeceksiniz. Belli bir bölüm böyle devam edecek sonraysa bir miktar daha sertleşmiş Tom göreceksiniz çünkü Hermione sınırlarını zorlamaya başladı bile. Tabii ergen aşklarımız olmazsa olmaz birde Christian Coulson yakışıklılığı göz önündeyse platonik olabiliyor insan. Ah benden bu kadar, yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum. Bir daha ki bölümde görüşmek üzere!  ♥♥ ❞ 

Continue Reading

You'll Also Like

876K 70.3K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
728 384 39
Korku kitabı değildir. Korkunun elementlerinden olan filofobiyi temel alan yaşantı kitabıdır. Kendinden ve herkesten kaçan biri yaşamayı nasıl öğre...
22.7K 2.4K 61
"Sen küçüğüm. Sen tüm planlarımı mahvettin ve ben bundan hiç hoşlanmadım." Other Side devam kitabıdır.
21.8K 1.7K 12
"Beni dinle. Güvenebileceğin tek kişi benim." "..." Ben senin için tekim. "..." "Sadece ben." Ne iğrenç bir hayal. * * * 10 yıldan fazla bir süredir...