Yaramızda Kalsın ♣️

By PeriZekali

90.5K 4.4K 351

Tamamlandı ✔️ "Bu kitabı; 24 yıllık hayatım boyunca, içimde sürekli takılıp düşen o küçük kıza ithaf ediyorum... More

Yaramızda Kalsın
İlk Bakış.. Bölüm 1
Biat.. Bölüm 2
Katil.. Bölüm 3
Kleptomani.. Bölüm 4
Medcezir.. Bölüm 5
Acı zanaatçısı.. Bölüm 6
Hesaplaşma.. Bölüm 7
Acı Sarmalı.. Bölüm 8
Sır.. Bölüm 9
Rüya.. Bölüm 10
Madde.. Bölüm 11
İhanet.. Bölüm 12
Kayboluş.. Bölüm 13
İz.. Bölüm 14
Güvenin Acı Tadı.. Bölüm 15
Geçmişe Takılı Gelecek.. Bölüm 16
Veryansınlar.. Bölüm 17
Kefaret.. Bölüm 18
Katran Karası Düşler.. Bölüm 19
Siyaha Bulanmış Kelebek.. Bölüm 20
Kayıp.. Bölüm 21
Pembe Mezarlık..Bölüm 22
Karamsar.. Bölüm 23
Kafes.. Bölüm 24
Gözleri kör boşluk..Bölüm 26
Kirlenmiş Gökkuşağı.. Bölüm 27
Kaçmak İçin Savaş..Bölüm 28
Yaşamak İçin Öldür..Bölüm 29.
Seni Seninle Aldattım.. Bölüm 30
İki İnsan Bir Yanlış..Bölüm 31
Ölüme Tutsak Özgür..Bölüm 32
Kendini Feda Et..Bölüm 33
Onun İçin Ondan Vazgeç..Bölüm 34
Final.. Part 1/2
Final.. Part 2
Perizekalı'nızdan Veda

Sahte.. Bölüm 25

1.6K 99 0
By PeriZekali

"
Ufaktı bedenlerimiz, bizi neden terk ettiniz?

Beş dakikalık zevk uğruna yıprattığınız pis ruhlarınız da bize hiç mi yer vermediniz?

Söyleyin bize. Anlamaz belki küçük beynimiz, yine sever sayar sizi. Ama Allah aşkına söyleyin, bizi neden sevemediniz?

İyileşebilirdik. Kırık bedenlerimiz tekrar kaynardı inanın bize, yine kanardık size. Uzatın ellerinizi, kurtarın bizi...

Gün doğumuyla birlikte gerçek tüm çıplaklığıyla karşıma dikildi. Bir yetişkin olmaktan utandım. Kimsesizliğimle kavgaya tutuştuk  kazanan olmadı. Çünkü ikimizde güçlenmiştik, artık çocuk değildik. Geçmişe gidip hesap soracak kadar bile hatırlamıyordum çocukluğumu. Unutmayacağım bir şeyler vardı elbet. Herkesin beni terkedip gittiğini asla unutamayacaktım. Ben çocukluğumu ararken, kaybetmiştim.

Soğuğun bedenimi uyuşturduğu gibi kalbimi de uyuşturmasını istedim. Nasıl bu kadar soğukta yanabiliyordu?
Alaska'yı beklerken geçen saatler ömrümden çaldı. Bacaklarımı titreten yorgunluk kısa süre de beynim de dalgalandı. Gözlerim kan çanağı. Ağlarken sesim çıkmasın diye tuttuğum nefesimde boğularak ölmek istedim.

Kapı gürültüyle açıldığın da Alaska kendine yakışır bir sessizlikte girdi içeriye. Yüzüme hiç bakmadı. Ama uyanık olduğumu biliyordu. Kendi köşesine gidip yattı ama bakışlarında ki o korkunç boşluğu görebildim. Dertop olup kartondan bozma yatağına yattı ve gözlerini sımsıkı yumup dudaklarını oynatmaya başladı. Kendimi sıksam da yine de fısıltılı sesini duymadan duramadım.

Yum usulca gözlerini
Uzat üşümüş ellerini
Sakla o masum yüreğini
Zaman gibi sesiz uyu
Bu dünya dipsiz bir kuyu

Pamuktan kalbin solmadan
Hayat yüzüne vurmadan
Uyu yavrum uyu
Bu dünya dipsiz bir kuyu
Uyu melek yüzlüm uyu
Bu dünya dipsiz bir kuyu

Diz kapaklarımızın kabuk bağladığı yaralara alışırdı yüreğimiz. Düştüğümüzde çizilen ellerimizin acısına. Peki ya sakladığı acıları unutmak için kendi kendine ninni söyleyerek uyumaya çalışan  bir kızın acısına alışabilir miydi küçük yüreğimiz? Sızlıyordum. Burnumdan tutunda mideme kadar dayanılmaz bir sızı hissediyordum. Gözlerimi yumup Alaska'nın o ince sesine kapıldım bir süre. Kaç yaşındaydı? Kaç yaşında olmamız gerekirdi acıya dayanıklı olabilmemiz için? Daha kaç kere kırılması gerekirdi etten yapılma kalbimiz? Belki camdan olsaydı bu kadar kırılamazdı.

Bu gece hislerimi ateşe verdim. Kör kuyulara attım acılarımı. Burada ki çocukların kurtarılmaya ihtiyaçları vardı.   Ne pahasına olursa olsun onları buradan çıkaracaktım. Bir mum kadar küçükte olsam burayı cehenneme çevirecektim.

Ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum ama Ceyda'nın dizlerinin üzerinde kapı gürültüsüyle güçlükle uyandım.  Çocukların hepsi uyanmıştı. Kapı da gördüğüm adam dün bizi buraya getirenlerden biriydi. Elinde ki tepsiyi tek kelime etmeden soğuk zemine bıraktı ve bize son bir bakış atıp çıktı. Ceyda gözlerini ovalayıp kalktığın da ikimiz de sessizdik. Çocuklar tepsiden ekmeklerini tek tek alıp yemeye başladıklarında midem acıyla guruldadı.

En son ne zaman yemiştim? Çocukların biri tepsiyi bize doğru iterken göz ucuyla Alaska'ya baktım. Aynı boş bakışlarının ardından ekmeğini yiyordu. Ceyda vakit kaybetmeden ekmekleri aldı ve bana da uzattı. Bir şey demeden aldım. Çok açtım ama bir şey yiyemeyecek kadar da doluydum.

"Buradan kaçacağız." Dedi Ceyda fısıltıyla. Ekmeğimden bir ısırık alıp ona baktım. Ekmeğin içinde peynir tadı vardı ama kendisinden eser kalmayacak kadar ufalanmıştı. Birde sanırım domates vardı. Ekşi tadından öyle umuyordum.

"Nasıl?" Diye sordum. Nereye geldiğimizi bile bilmiyorduk ki. Nasıl kaçacaktık? Emir bizi bulacak mıydı? Yada biz kaçacak kadar yaşayacak mıydık? Daralıyordum.

"Bilmiyorum ama bir plan kuruyorum dün geceden beri. Mutlaka bir çıkış yolu vardır." Kalabalık birden kafasını bize çevirince ekmeğimi güçlükle yuttum.

"Nerede olduğumuzu biliyor musunuz?" Diye sordum fırsattan istifade bize ilgiyle bakan gözlere. Hepsi ayni hızda başlarını çevirince ofladım. "Eğer bize yardım ederseniz buradan çıkmanıza yardımcı olabiliriz. Güvenin bize. İş birliği yaparsak buradan hepimiz kurtuluruz." Dedim ama yine de onları konuşmaya ikna edemedim.

"Ya bir şey söyleyin!" Diye bağırdı Ceyda.  "Çok mu hoşunuza gidiyor bu çukurda yaşamak!" Çocuklar irkilerek geri çekildiklerin de Ceyda'ya öldürücü bir bakış attım.

"Onları hepten kaybedeceğiz. Sakin ol." Diye uyardığım da elleriyle saçlarını karıştırdı. Gözlerinin altında ki morluklardan nasıl yorgun olduğu belli oluyordu ama böyle giderse elimize hiçbir şey geçmeyecekti.

"Sadece nerede olduğumuzu söyleyin. Neyin içindeyiz?" Diye sordum çaresiz bir şekilde. Aralarından biriyle göz göze gelince yüzüm can çekişir bir ifadeye büründü.

"Eski bir kilisedeyiz." Dedi ama yanında ki çocuk onu hemen dürterek susturdu. Ceyda'yla birbirimize baktık hemen. Nerede olabilirdik? Kullanılmayan bir kilise mi vardı? Öyle yerlerin tarihi yer olarak kapalı olması gerekmiyor muydu? Anlam verememiştik. Kapı tekrar açılınca bir daha soru sorma hakkımızı da kaybetmiş olduk.

"Herkes aşağıda toplansın. Sayım yapılacak. Sonra yerlerinize gideceksiniz." Adam çocukları tek tek dışarı çıkardığın da hemen ayağa kalktım.

"Biz ne olacağız? Daha ne kadar bizi burada tutacaksınız?" Diye sorduğum da adam pis bir gülüşle bana baktı. İçim kalkarak geri çekildim ama yüzümün ifadesizliğini bozmadım.  İstediğim en son şey korkarak onlara yanlış bir izlenim vermekti.

"Sıkıldın mı? Daha yeni eğlenmeye başlamıştık?" Diye dalga geçince yumruklarımı sıktım.

"Patronunuzla görüşmek istiyorum." Diye araya girdi Ceyda. "Paramı aldınız ve istediğimi yapmadınız. Para da sizde kalsın. Bizi bırakın gidelim."

"Başımı ağrıtıyorsunuz." Diye mırıldandı adam boynunu bir kaç kez çıtlatarak. "Beni eğlendirmek isterseniz çağırmanız yeterli. Ama yok baş ağrıtacaksanız sesinizi kesin." Adamın dediğini ikimiz de anlamıştık. Midemin bulantısı katlanarak artıyordu.  Bu olanlara inanamıyordum. Vicdansızların vicdanına kalmıştık ve artık söz konusu canımız değildi. Artık daha da ötesini görebiliyordum ve düşündükçe mideme kramplar giriyordu. "Baba sizinle konuşacak. Sessizce bekleyin." Diyerek çıktı ve kapıyı arkamızdan kilitledi.

"Ne yapacağız?" Diye sordu Ceyda. "Buse ne durumdadır kim bilir. Kafayı yiyeceğim." Diyerek kendini kartonların üzerine bıraktı. Bende yanına oturdum.

"Önce bir keşif yapalım. Kaç kişiler, kaç oda var bunları belirleyelim. Baba denilen adam geldikten sonra tuvalet için çıkacağım. O sırada her yere dikkatlice bakacağım." Dediğim de Ceyda yanımda doğrularak sırtını duvara verdi.

"Kaçma şansımız varsa ilk sen kalacaksın Eylül." Dediğin de ona saçmalama diyerek başımı çevirdim. "Ne düşünüyorsun?"

"Saçmalama Ceyda. Senin bir kızın var. Önce onu düşünmeliyiz."

"O yüzden senin kaçman daha doğru olur. Biraz daha burada kalırsan neler olacağını biliyorsun. Buraya katlanmazsın. Kalbin daha da kötüye giderse ne yapacağız? Her şeyi düşünmek zorundayız." Dediğin de sessiz kaldım. Çünkü hakkıydı. Kalbim de ki ağrı gittikçe artmaya başlamıştı ve burada fenalaşırsam beni gözden çıkarmamaları için hiçbir sebepleri kalmazdı. Buradan kaçabilir, yardım getirebilirdim. Ama bunlar en son düşünmemiz gereken şeylerdi. Kaçacak kadar bile bir fırsatımız olmayabilirdi.

"Tek yapmamız gereken beklemek. Sonra bir çaresine bakarız." Diyerek konuyu kapattım. Çaresizce bacaklarımı kendime çektim ve bir süre gözlerimi kapattım. Gelirken saydığım adımlarımı, geçtiğim yolları düşündüm. Hiçbiri aklımda yoktu ama bazı geçtiğimiz yerler sanki kafamın içinde bir yerlerdeydi. Merdivenlerden çıkmadan önce ki geçtiğimiz dar yer, atladığımız bir boşluk. Eğer oraya ulaşabilirsem gözüm açık daha kolay geçebilirdim.

Kapının kilidi açılınca başımı dizlerimden çekip gelen kişiye baktım. Öncen önde o bizimle alay eden adam girdi. Arkasından bastonuyla sert zeminde tiz bir ses çıkararak orta yaşlarda bir adam girdi. Daha ilk bakışta onun baba dedikleri adam olduğunu anlamıştım. Ceyda'yla ikimizde yavaşça ayaklandık.

"Merhaba hanımlar." Dedi adam iki elini bastonunun üzerine koyup destek alarak. "Size iyi misafir etmişizdir umarım?"

"Adamlarınız konusunda aynı fikirde değilim malesef." Diyerek yanında ki adama gözlerimi kısıp baktım. O ise umursamadı. "Madem misafiriz, bizi ne zaman bırakacaksınız?"

"Öncelikle adamlarım konusunda kusura bakmayın. Pek centilmenlik konusunda bilgileri yoktur." Öksürerek sırtını dikleştirdi. "Hem nereye gidiyorsunuz? Daha yeni misafirimiz olmuştunuz?" Dediğin de kaşlarımı çattım. Adamın ifadesiz yüzü yüzünden samimi çıkan kelimleri bile birer tehdite dönüşüyordu. Bu yüzden nasıl davranmam gerektiğini kestiremiyordum.

"Bakın sizinle bir anlaşmamız var ve adamlarınız benden parayı aldılar. Anlaşma iki tarafın da isteklerini yerine getirmekle olur. Gerisi zorbalığa girer." Diye öne atıldığın da Ceyda'nın da bu adama karşı nasıl tepki vereceğini bilemediğini farkettim. Gerçekten insan çok zorlanıyordu.

"İşler biraz karışmış ve maalesef ki sizi burada biraz daha misafir etmemiz gerekecek." Dediğin de kelimelerin nasılda insanın sinirine dokunduğuna şahit oldum. Hayır adam samimi veya cana yakın biri değildi. Sadece ürkütücü derece de soğukkanlı biriydi. Bu yüzden bir kelime sonra gülecek mi yoksa boğazımıza mı yapışacaktı anlam veremiyordum.

"Burada kalmak istemiyoruz. Bırakın gidelim. İşin rengi değişiyor artık." Diye sert biz çizgi çekerek biraz da olsa adama diklendim. O ise derin bir nefes alarak adamına bir işaretle kapıyı açmasını söyledi. Sanırım bu konuşmadan sıkılmıştı. Ağır ağır dışarı çıkarken öne doğru atılmak istedim ama adamlardan biri beni sertçe itti.

"Bizi burada zorla tutamazsınız!" Diye bağırdı Ceyda. Bir yandan da beni kaldırmaya çalışıyordu. Kötü düşmüştüm. "Lanet olsun." Diye inleyerek yanıma çöktü. "İyi misin?"

"Tamam bir şey yok." Dedim ama kolumda boydan boya bir çizik vardı. Zemin çok sert ve pürüzlüydü. Canım yansa da sesimi çıkarmadım.

"Sence o çocukları nereye götürdüler?" Diye sorduğun da ayağa kalkmış üzerimde ki tozları silkeliyordum.

"Basbayağı onları dinlendiriyorlar anlamadın mı?" Dediğim de Ceyda'nın yüzü çarpılmış gibi oldu. Gerçekten anlamadığına inanamıyordum. "Neyin içine girdiğinden bile haberin Yok değil mi?"

"Çaresizliğin insana neler yaptırdığına inanamazsın Eylül." Diye mırıldandığında sessiz kaldım. İşler iyice karışıyordu ve buradan kurtulmak istiyorsak birbirimize tutunmamız gerekiyordu. Kapıya doğru giderek birkaç kez vurdum.

"Tuvalete gitmem gerekiyor!" Diye bağırdım. Birkaç vuruşta kapı açıldı ve aynı adamla burun buruna geldim.

"Beni özledin mi güzellik?" Adamın pis sırıtışı ardından yüzüne tükürmemek içim kendimi zor tuttum.

"Evet öyle özledim ki tuvaletim gelince nedense aklıma gelen ilk kişi sen oldun." Dedim ama bu adamı kızdırmaktan çok eğlendirmişe benziyordu ki kahkahayı patlattı. Yüzümü buruşturdum.

"Kız çok iyi." Dedi yanındakilere dönerek. Sonra bu komik gelmiş olacak ki hepsi birden güldü. "Buyrun bayan." Diyerek önümü açtığın da Ceyda'ya göz ucuyla bakıp dışarı çıktım. "Şunu da bağlayalım." Diyerek cebinden bir bez parçası çıkardı. İşte bu hiç iyi olmamıştı. Gözlerimi sıkı sıkı bağlayarak kolumdan tuttu ve beni tuvalete gidene kadar bırakmadı. Sonra bir yerde durdu. "Burada bekleyeceğim. Bitince kapıya vur." Gözlerimi açtı. Hemen etrafıma baktım ama tuvaletin içine kadar girdiğim için pislikten gözükmeyen klozet dışında başka hiçbir şey yoktu. Burayı gördükten sonra olsa da tuvaletimi tutmaya karar verdim. Camı bile yoktu. Ne yapacağımı bilemeyerek etrafıma baktım. Kapının deliğinden dışarıya bakmaya çalıştım ama hiçbir şey göremedim. Sonun da vazgeçerek kapıya vurdum. Birkaç saniye içinde içeriye girdi.

Gözlerimi tekrar bağlamadan önce göz göze geldik. Genç bir adamdı. Bir duş alsa biraz da güzel kıyafetler geçirse üzerine yakışıklı bile diyebilirdim. Ama bulunduğumuz durumda gözüme iğrenç bir yaratık gibi geliyordu. Bu yüzden gözlerimi kaçırıp bağlamasını bekledim. Düşündüğümün aksine dalga geçmedi veya çapkınca bir yorumda bulunmadı. Beni dışarı çıkardı. Birkaç adım atmıştım ki biri "Kenan!" Diye bağırdı. Adımlarımızı durdurunca adının Kenan olduğunu öğrendim. "Burada bekle. Yaramazlık yok." Dedi ve beni bıraktı. Olduğum yerde kaldım. Birkaç saniye bekledim ve sonra yavaşça bezi gözlerimden sıyırdım. Her yerde demir kapılı odalar vardı. Karşıma baktığım da buranın üç katlı olduğunu ve bizim ikinci katta olduğumuzu gördüm. Yan tarafımda mutfağa benzer bir yer görünce hemen oraya girdim ve etrafta kesici bir şeyler var mı diye yokladım. Tezgahın üzerinde ki küçük bıçağı alarak hemen pantolonumun kenarına sıkıştırdım. Tam çıkacakken gözüme salam takılınca aklıma çocuklar geldi ve hemen onu da sağ yanıma sıkıştırdım. Böyle yürümek zor oluyordu ama katlanabilirdim. Durduğum yere geri gelerek bezi gözlerime kadar indirerek beklemeye başladım. Heyecandan terlemiştim. Çok geçmeden zaten Kenan da geldi. Beni Ceyda'nın yanına götürüp kapıyı da kapattıktan sonra uzunca bir soluğu dışarı çıkardım.

"Ne oldu? Ne gördün?" Salamı çıkarıp kartonların arasına sakladığım da Ceyda bana garip bir şekilde bakıyordu. "Onu ne yapacaksın?"

"Çocuklara vereceğim." Dedim ve bıçağıda çıkarıp koyacak yer aradım. Ceyda bana şaşkınlıkla bakmaya devam ediyordu. Sonunda kırık bir tuğlanın kenarına sıkıştırdım.

"Sen neler yaptın böyle?"

"Pek bir şey göremedim. Dedikleri gibi eski bir yer burası ama kilise mi bilmiyorum. Daha önce hiç kilise görmedim. İkinci kattayız. Her yerde adamlar var. Zaten gözümü kapattılar bir fırsat bulunca da bunları aldım."

Hala nasıl başardığımı bilmiyordum. Soluk soluğa kalmıştım. İçimden geçen hastalıklı bir ses bunun içinde Kenan'ın Da bir payı var diyordu ama sanmiyordum. Bize niye yardım etsindi ki? Ama beni öylece orada bırakması normal değildi. Bu yüzden kafam karışmıştı.

"Sence başarabilecek miyiz?" Diye sordu Ceyda. Buna nasıl bir cevap vermem gerektiğini bilmiyordum. Zordu. Çok zordu. Sadece kendimizin değil burada kı herkesin başını derde sokabilirdik.

"Bilmiyorum. Bildiğim tek şey buna mecbur olduğumuz."

Continue Reading

You'll Also Like

266K 15.6K 29
"Hep kaderimin akını diledim Allahtan. Namazlardan sonra oturur uzun uzun dua ederdim. "Allah'ım benim için en hayırlısı kimse onu yaz kaderime" Ka...
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

403K 19.7K 23
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
542K 26.1K 45
Gül 23 yaşında Xelikan aşiretinin ortanca kızıdır. Okuyup doktor olmak istese de Dedesinin izin vermemesi yüzüne hayallerine hiç bir zaman kavuşamamı...
670K 44.3K 31
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...