Yaramızda Kalsın ♣️

By PeriZekali

90.6K 4.4K 351

Tamamlandı ✔️ "Bu kitabı; 24 yıllık hayatım boyunca, içimde sürekli takılıp düşen o küçük kıza ithaf ediyorum... More

Yaramızda Kalsın
İlk Bakış.. Bölüm 1
Biat.. Bölüm 2
Katil.. Bölüm 3
Kleptomani.. Bölüm 4
Medcezir.. Bölüm 5
Acı zanaatçısı.. Bölüm 6
Hesaplaşma.. Bölüm 7
Acı Sarmalı.. Bölüm 8
Sır.. Bölüm 9
Rüya.. Bölüm 10
Madde.. Bölüm 11
İhanet.. Bölüm 12
Kayboluş.. Bölüm 13
İz.. Bölüm 14
Güvenin Acı Tadı.. Bölüm 15
Geçmişe Takılı Gelecek.. Bölüm 16
Veryansınlar.. Bölüm 17
Kefaret.. Bölüm 18
Katran Karası Düşler.. Bölüm 19
Siyaha Bulanmış Kelebek.. Bölüm 20
Kayıp.. Bölüm 21
Pembe Mezarlık..Bölüm 22
Karamsar.. Bölüm 23
Sahte.. Bölüm 25
Gözleri kör boşluk..Bölüm 26
Kirlenmiş Gökkuşağı.. Bölüm 27
Kaçmak İçin Savaş..Bölüm 28
Yaşamak İçin Öldür..Bölüm 29.
Seni Seninle Aldattım.. Bölüm 30
İki İnsan Bir Yanlış..Bölüm 31
Ölüme Tutsak Özgür..Bölüm 32
Kendini Feda Et..Bölüm 33
Onun İçin Ondan Vazgeç..Bölüm 34
Final.. Part 1/2
Final.. Part 2
Perizekalı'nızdan Veda

Kafes.. Bölüm 24

1.5K 98 4
By PeriZekali

"
Kazaya kurban giden heyecanımın esiri oluyordum her seferinde. Bedenimi bir kukla gibi oynatıyor, elinde evirip çeviriyordu. Öyle ki, beni her seferinde binbir oyuna mahkum edip ruhuma saldırıyordu. Yaralanan ruhumun içinde ki hakimiyeti takdire şayandı. Evet, bunu yapan sadece heyecanımdı. Elimin ayağımın bağını çözüp beni düşmanlarıma sunuyordu.

Sessizlik, keskin bir bıçağın ortadan ikiye ayırdığı bir elma gibi karanlığı yaralamıştı. Elimde çalan telefonu uğursuz bir şey tutuyormuşçasına boşluğa fırlattım ve kafama doğrultulan silaha boyun eğdim.

"Ellerini başının üzerine koy ve ayağa kalk." Duyduğum bu keskin emirle ellerimi başımın üzerine koydum ve yavaşça ayağa kalktım. Yüz yüze geldiğimiz de görebildim adamın o pis suratını. Kirli sakalları ve kim bilir ne zaman yıkadığı belli olmayan o yağlı saçları beni iğrendirmişti.

"Eylül?" Kafamı seri bir harekette sağa çevirip Ceyda'yı gördüm ve başında duran bir başka adamın onun da kafasına silah dayadığını farkettim. Tamam, işler tamamen rayından çıkmışa benziyordu. Adam beni sırtımdan kabaca itip Duru'nun yanına sürüklediğin de karşı gelmenin anlamsız olduğunu bildiğim için itaat etmek zorunda kaldım. Ceyda nerden geldiğini anlayamadığım bir deli cesaretiyle üzerime atladığın da hareketsiz kaldım. Adam onu çekiştirirken kulağıma bir şeyler fısıldadı. 

"Lütfen bir şey söyleme. Ben ne dersem onayla."Dediğin de kimseye farkettirmeden gözlerimi bir kez kırptım.

"O bizimle." Dedi Ceyda soğuk kanlı bir şekilde. Adam ifademizi ölçmek isterce ikimize de baktı. İki adam bir anda dört adama dönüşmüştü ve hepsinde birer silah vardı.

"Neden saklanıyordu o zaman?" Diye sorduğun da direk olarak bana bakıyordu. Dilinde zehir gibi dolaşan o şüphe suratıma sıçramış, beni ürkütmüştü.

"Saklanmıyordum." Dedim ama bundan başka söyleyecek bir şey bulamayınca Ceyda'ya döndüm. Bu konularda en berbat kişiydim ve bunu sesli söylemeye gerek yoktu.

"Sadece beni bekliyordu. Buraya kız başıma kendim geleceğimi düşünmediniz herhalde?" Diye sorunca adamın bakışları kısa süre de öfkeyle dalgalandı. Evet kız başına ikimiz gelmemiz amma da adamı yatıştırırdı ya? Demek ki yalan konusunda tek başarısız insan ben değildim.

"Neler karıştırıyorsunuz lan siz?" Diye bağırıp silahı Ceyda'ya doğrulttu. Korkudan yüreğimin boğazımdan fırlayacağını sandım. "Etrafı yoklayın. Başka kim varsa öldürün!" Adamın emriyle iki kişi etrafa dağıldı. Çok şükür benden başka kimse yoktu ama bu bile beni sakinleştirmeye yetmedi.

"Yemin ederim kimse yok. Lütfen Ceyda'yı bırak." Diye yalvardığım da adamın bakışları bir saniye olsun yumuşamadı. Kaba saba adamları tatlı dille yola getiremeyeceğimi biliyordum ama güç kuvvet gösterecek kadar da kendime güvenmiyordum. Çünkü bizi alaşağı etmesi yarım saniyesini bile almazdı.

"Bak parayı aldın. Lütfen senden istediğimi yap yeter. Sonra da buradan çekip gideceğiz. Bir daha bizi görmeyeceksin bile." Ceyda'nın söylemlerine karşılık kaşlarım çatıldı. Hala neyin peşinde dolanıyordu? Sadece buradan gitmek istiyordum.

"Sen o şansı çoktan kaybettin küçük fare. Onu bana oyun oynamadan önce düşünecektin." Diye tükürürce konuşan adamın kelimeleri bizi sonumuza hazırlar gibiydi. Burada ölecek ve kimse ölümüzü bile bulamayacaktı. Aklımın köşelerinden fırlayıp geçen Emir'in görüntüleri beynimi sarstı ve kalbim acıyla kıvrandı. Sonra daha önemli bir gerçek beni kendime getirdi. Buse. Uzun bir süre yutkunamadım.

"Oyun yok. Yemin ederim yok. O ilik nakline ihtiyacım var!" Ceyda'nın çaresizce çıkan sesine karşılık bakışlarım hızla ona döndü. Tüm taşlar yerine oturmuş, bulunduğumuz ortamı göz kamaştıracak bir şekilde aydınlatmıştı. Bu yüzden mi buradaydık? Yasal olmayan yollarla mı bunu elde edecekti? Peki bunun için kimin canını yakacaktı? Aklıma gelen düşünceler midemi alt üst etti. Boğazıma kadar çıkan safrayı güçlükle yutmayı başardım.

"Etrafta kimse yok." Adamlar geri geldiklerin de bizim sonumuzun ne zaman geleceğini düşündüm. Şimdi? Bir dakika sonra mı? Sırtıma saplanan korku kaburgalarımı parçalamaya başladı.

"Bunları ne yapacağız?" Adam silah tutan eliyle sakalını kaşıdı. Muhtemelen bizim için bir şeyler düşünüyordu ama bunların iyi yönde olmadığına bahse girerdim. Israrla gözlerinin içine bakmıyordum. Kimseyi ölümümün  planını yaparken görmek istemiyordum.

"Şimdilik kafese götürün. Sonra baba icabına bakar."

Ceyda'yla bakışlarımız arasında geçen yardım çağrısı gözlerimizden okunuyordu. Ondan özür dilemeyecektim. Ama içimde ki pişmanlık tortusu bana karışmamam gerektiğini vurguluyordu. Belki de parayı verip işini halledebilirdi. Peki bunun sonunda canı yanan kim olacaktı? Hangi günahsızın vebalini cehenneme kadar taşıyabilirdik ki?

Korkunun kokusu kemiklerime kadar ulaşmış, o pis koku herbir zerreme sinmişti. Omuzlarımdan aşağıya dökülen saçlarım kısa sürede beni idam etmek için hazırlanmış bir ipe dönüşmüştü. Çok geçmeden biri altımızda ki sandalyeyi teklemeyecek ve bizi korkunç bir ölüme terkedecekti.

Bizi önce gözlerimizi ve ellerimizi bağlayıp sonra araçlara bindirdiler ve çıt ses çıkarmadan bir yere götürdüler. Bunu bizi daha fazla tedirgin etmek için yaptıklarını düşündüm. Çünkü insan gözleri bağlıyken ve bir şey duyamazken çıldıracak gibi oluyordu.

"Üzgünüm." Ceyda'nın fısıldayan sesine karşılık sanki onu görebilecekmişim gibi kafamı ona doğru çevirdim. "Tek istediğim Buse'nin düzelmesiydi."

İç çektim. "Biliyorum."

Bir bilinmeze sürüklenmeden önce aklıma Emir geldi. Bizi bulabilirdi değil mi? Şimdiye kadar her seferinde beni bulmayı başarmıştı. Tek umudum oydu ve kalbim bir an bile olsa çılgınca atmaya bu umutla ara verebiliyordu. Bir kaç saniye sonra arabanın yavaşlayarak durduğunu hissettim ve tüm bedenim kasıldı. Biri kolumdan sertçe çekip; "inin!" Diye uyardı. Yavaşça araçtan inip beni yönlendirmelerine izin verdim.

Giderken adımlarımı sayarak ilerledim. Eğer gözüm kapalı da olsa buraları ezberleyebilirsem kaçabilirdik. Ufak bir şanstı ama yine de denemeye değerdi. Arabadan inince tam seksen dokuz adım saydım. Yani arabayla girdiğimiz yer arasında seksen dokuz adımlık bir mesafe vardı. Bir adım daha atacakken kolum soğuk bir metale çarpınca onun bir kapı olduğunu varsaydım. İçeri girdik. On beş adım daha saydım.

"Eğilin." Duyduğum sesle eğildim ve üç adım attım. "Tamam." Üç adım sonrası ayağa kalktım. Bir şeyin içinden mi geçmiştik? Anlam veremedim. On adım daha attığımız da bu sefer adam ileri doğru zıplamamızı emredince dediğini yaparak zıpladım. Yönlendirilirken tedirginliğim daha da hızlı artmaya başladı. Öyle garip bir yerdeydik ki, kaçmaya çalışsam bile başaramayacak gibiydi. Artık saymayı bırakmıştım çünkü bundan sonra işler daha da karıştı. Önce sağa sonra sola dümdüz ilerlerken çıktığımız yüz adımlık merdiven ve tekrar sola. Buradan asla çıkmayacaktık. Labirent gibi bir yere girdiğimizi düşündüm. Kaçsam da hemen yakalanacağımızı. Ağlamamak için sıktığım kaslarım ağrıyordu. Yorulmuştum. Sanki günlerce yol yürümüş gibi bacaklarım artık beni taşımak istemiyordu.

Karanlık bir ormanda yolumu kaybetmişim de sanki hayatta kalmak için çabalıyormuş gibi hissediyordum. Kör karanlıkta yönümü başkaları yönlendirdiği sürece asla yolumu bulamayacak, burada unutulup gidecektik. Mideme saplanan acı nefesimi kesti. Keza umutsuzluğun açtığı yara fazlaca can yakabiliyordu.

Bir kapıya iki kez vuruldu. Keskinleşen duyularım hemen harekete geçti ve dikkat kesildim. Birkaç kez bağlı olan elimi çekiştirdim ama başarılı olamadım. Artık gözlerimi açmayı ve bir şeyler görmeyi umut ediyordum. Sırtımdan itilerek bir kaç adım ilerledim ve ellerim kabaca çözülmeye başlandığı sırada sabırsızca gözlerimi açtım.

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp bulunduğumuz yere alışmaya çalışınca karşımda duran bir sürü gözle olduğum yere sabitlendim. Beton zeminin üzerinde oturan bir sürü çocuk gözlerini bize dikmişti ve aynı bakışlarla bizde onlara bakıyorduk. Gözlerinde gördüğüm tek şey korkuydu ve bu beni oldukça rahatsız etmişti. Kapı arkamızdan gürültülü bir şekilde kapandığın da yerimde korkuyla sıçradım ve olayı idrak etmemle kapıya koştum.

"Açın şu kapıyı! Bizi burada tutamazsınız!" Diye bağırdım ama çok geçmeden içerde ki rutubet kokusuyla öksürmeye başlayarak iki büklüm oldum.

"Eylül iyi misin?" Diye sordu Ceyda ve sırtımı sıvazlayarak beni sakinleştirdi. Ama koku öyle ağırdı ki soğukta iyice keskinleşiyordu. Kafamı tekrar çocuklara çevirdiğim de hepsinin bir köşeye sinip bize korku dolu gözlerle baktığını farkettim.

"Siz kimsiniz?" Diye sordum ama hiçbirinden bir cevap alamadım. Sanki dudakları mühürlenmiş gibi kıpırdamıyordu bile. "Bizden korkmayın. Size zarar vermeyeceğiz. Asla." Diye gönüllerini kazanmaya çalışsam da başarılı olamadım. Hepsi birbirine bakıyor ve birinin konuşmaya cesaret etmeye çalışmasını bekliyor gibiydiler. Bu görüntü içimi sızlattı. Sonra bir şey farkettim. Herkes bir köşede toplanmışken bir kızın hepsinden uzak bir yerde oturduğunu ve başka bir yöne baktığını gördüm. Kız olduğunu bile zor anladım çünkü hepsinin saçları erkek gibi traş edilmişti. Bizi görmemiş veya umursamamış bir hali vardı. Sanırım yaşça da diğerlerinden büyüktü. Adımlarımı ona doğru çevirdim.

"Burada ne yaptığınızı söyleyin. Size yardım edeceğiz." Dedim ama bu söylediğime kendim bile inanamadım. Bunu nasıl başaracaktım bilmiyordum ama artık bu mesele bizden çıkmışa benziyordu. Yine de kimseye umut vermemeliydim. Kız bana bakmamayı sürdürdü. Elimi yavaşça omzuna koyduğum da korkuyla irkildi ve acı dolu bir ses çıkararak duvarın en dibine kaçtı. Ben ise olanlar karşısın da  şaşkınlıkla dona kaldım. "Bir şey yapmadım." Diye geveleyerek Ceyda'ya baktım. Oda şaşkın bir halde çocuklara bakıyordu. Neye bulaşmıştık biz böyle?

"O konuşmaz." Dedi içlerinden biri sonunda bizimle iletişime geçerek. "Boşuna uğraşmayın. Burada kimse size bir şey anlatmayacak. Baba kızar." Dedi ve bize sırtını döndü. Delirecektim. Olanlara anlam veremiyordum. Midemden bir ateş yükselerek kulaklarıma ulaştı. Ayakta duramayacak hale gelmiştim. Duvarın dibine çöküp dizlerimi kendime çektim ve çocukların tek tek yüzüne baktım. Hepsi kir içindeydi. Yüzleri öyle karaydı ki uzaktan baksanız hepsini esmer sanırdınız. Bu baba dedikleri kim oluyordu? Ellerimi saçlarımın arasından geçirip yanıma oturan Ceyda'ya baktım.

"Ne yapacağız şimdi?" Ceyda'nın dili çözülmüşe benziyordu. Geldiğimizden beri yaptığı tek şey gözleri yuvalarından çıkacakmışçasına çocuklara bakmak olmuştu. Eliyle yüzünü örtüp ağlamaya başladığın da gözlerim istemsizce o sessiz kıza döndü. Ona ne olmuştu? Dilsiz miydi? Yoksa susmasını mı sağlamışlardı. Kafamı sıvası dökülen duvara yaslayıp gözlerimi yumdum. Şaşkınlık ve kafamın karışıklığından Ceyda'yı bile umursayamıyordum.

"Hangisinin günahına girecektin Ceyda?" Soğuk ve acımasızca çıkan sesim Ceyda'yı şoka uğratmıştı. Gözlerimi yavaşça açıp tekrar çocuklara baktım. Küçücük çocukları bir kuş gibi kafese tıkmışlardı ve özgürlüklerini çalmışlardı. Aileleri var mıydı? Bilmiyordum. Ve muhtemelen de asla öğrenemeyecektim.

"Böyle olsun ister miydim sanıyordun?" Diye acı çeker bir ifadeyle yüzüme baktı. "Buse ölecek! Buna katlanamam Eylül. Anla. Ölürüm." Dedi ve ağlaması şiddetlendi. Yaptığım hatanın farkına vararak ona dönüp kollarımı ona sıkıca sardım. Sarılmak, tüm acıları iki kaburga arasında sıkıştırarak yok etme eylemiydi.

" Öyle demek istemedim.  Ama şu çocuklara bak Ceyda. Çok küçükler." Dedim ve soğuk zeminde rahatsızca yan döndüm. Midem bulanıyordu. Bu ağır kokuya dayanamıyordum. İçeri aydınlatan tek ışık kırık cama çakılan tahtaların arasından geliyordu ve onun önünde de sessiz kız vardı. Nefes almalıydım ama yanına bir kez daha gitmeye cesaret edemedim.

Gece artık iyice gökyüzüne çöktüğün de çocuklar duvara dayalı kartonları yerlere serdi ve üzerlerine poşet serip yattılar. Bizimle konuşan çocuk yanımıza gelip bir kartonda bize uzattı.

"Bunda yatabilirsiniz. Biz Mehmet'le aynı kartonda yatarız." Dediğin de neredeyse haykırarak bağıracak ve kendimi iyice kaybedecektim. Zaman insanın en azılı düşmanı değilde neydi? Gözlerimle hepsini taradım. Toplamda altı çocuk vardı ve bunlardan sadece ikisi kızdı.

"Burada mı yatıyorsunuz?" Diye sordum istemeyerek. Yerimi beğenmemiş gibi gözükmekten korktum ama artık gerçekten içim kaldırmıyordu. Bana omuzlarını kaldırıp yerine yattı. Bu kadar konuşmasına bile şaşırmıştım. Kartonu alıp altımıza serdim ama uyuyabileceğimizi sanmiyordum.

Soğuk betonun üzerinde daha ne kadar yaşam mücadelesi verebileceklerdi? Biri onlara zarar vermeden burada soğuktan bile ölebilirlerdi. Bunu hangi insanoğlu yapabilirdi? Aklım almıyordu. Sanki hepsini eziyet etmek için burada tutuyorlardı. Bu çocuklarda köle gibi istenileni yapıyordu. Ciğerlerime kadar dolan rutubet kokusu yüzünden sürekli öksürüyordum. Çocuklar uyanmasın diye tutmaya çalışsam da faydasızdı.

"İyi misin? " diye sordu Ceyda. Onaylamazca başımı salladım. Olanlar karşısında tamamen afallamıştım. Midem kaldırmıyordu. Kafamı Ceyda'nın omzuna yaşlandığım sırada fısıldaşmalara kulak misafiri oldum.

"Mert abi, çok üşüyorum." Küçük kızın sesi kulaklarıma doldu. Bize karton veren çocuk kıza sarıldı ama yetmiyordu belli ki. Sessiz kız hepsinden uzak yatıyordu. Tam onlara yönelecekken kapı açıldı.

"Alaska, dışarı." Tok çıkan sese karşılık o sessiz kız aynı kendi gibi sessizliğiyle ayağa kalkıp emre itaat edince ayağa fırlayıp onu kolundan yakaladım.

"Nereye götürüyorsunuz onu?" Diye sordum. Alaska bana şaşkınca baktı. İlk kez bir tepki verdiğini görüyordum. Kolundan sıkıca tutup yanıma çektim. Adam Alaska'yı kolundan yakalayıp dışarı çıkardı ve beni saçlarımdan tutarak yere oturttu. Acıyla inledim.

"Bırak onu!" Ceyda beni kurtarmak isterken, adam onu tutup fırlattı. Sertçe yere düşen Ceyda'nın ağzından acı bir ah sesi çıktı. Buradakilerin kimseye acıması yoktu. Bir zebani gibi herkese musallat oluyorlar hatta belli ki bundan zevk alıyorlardı. Saç diplerim yanmaya başladığın da gözlerim de sulandı.

"Sesinizi çıkarmadan oturun. Yoksa sizin de sesinizi kesmesini biliriz." Adam fütursuzca savurduğu tehditlerin ardından saçlarımı bıraktı ve ardından kapıyı çarparak kapattı. İnsanlıktan nasibini almamış bu hayvanların o kıza zarar verme düşüncesi mideme kramplar girmesine neden oluyordu. Sonunda dayanamayıp yanımda ki tenekenin içine bir kaç kez öğürerek kustum.

"Eylül?" Ceyda endişeyle yanıma gelip saçlarımı tutarak bana yardımcı oldu. Öyle çok öğürdüm ki midemi de tenekenin içine çıkaracağım sandım. Titreyerek yere çöktüm ve midemi tutarak ağladım. Çocuklar bu olaylar karşısında bir kez olsun kafalarını kaldırmadılar. Onlar dayanmaya alışmıştı belli ki ama ben her zaman dayanıksız bir inşaat gibi çökmeye mecburdum.

Aklıma gelen düşünceler beni rahat bırakmıyordu. Gecenin bir vakti Alaska'yı neden götürmüşlerdi? Nefes alamayacakmış gibi hissediyordum. Sanki biri soluk borumu kesmiş gibiydi. Kaburgalarıma yapılan baskı korku ve pis düşüncelerle doluydu. Buradan kaçmak zorundaydık. Buradan kaçmalı ve bu çocuklara bir şekilde yardım etmek zorundaydık. Kendime gelemeyip bir kez daha öğürdüm ama boş midemden hiçbir şey çıkmadı.

"Eylül? Bu ne böyle? Seni bilmesem hamile misin diye soracağım." Diye fısıldadı Ceyda endişeyle kimseye duyurmamak için. Aklıma düşen bir başka düşünce beni sert bir çizgiyle başka dünyaya atmış ve tüm hücrelerimle birlikte sarsmıştı. Ceyda'dan gözlerimi kaçırdım. Çünkü hastalığımı öğrenmesini istemiyordum. Ama bu hareketim onu şüphelendirmiş olacak ki ağzını şaşkınca açarak tedirgince sordu; "yoksa?"

Kalbim göğüs kafesimi parçalamak isterce atmaya başladığın da dudaklarımı ısırdım ve bu sancının geçmesini bekledim. Korku ete kemiğe bürünmüştü artık. Bu zamana kadar hiç böyle korktuğumu hatırlamıyordum. Tek bir soru beni tepetaklak etmeye yetmiş, dünya ayaklarımın altından kaymaya başlamıştı. Bunu nasıl düşünürdü? Şimdi ne yapacaktım?

"Lütfen bir şey sorma." Diye geçiştiririm sandım ama karşımda ki kişinin Ceyda olduğunu unutmuştum. Gerçekler gün yüzüne çıkıyordu ve kendimi hiç olmadığım kadar huzursuz hissediyordum. Ruhum aynı gece içinde defalarca yara almış, herbirinde sağ kurtulmuştu. Ama şimdi kötü tökezliyordu.

"Böyle susmakta ısrarcıysan yanlış anlamaya devam edeceğim Eylül. Hamile misin? Başka bir şey mi var? Yoksa..."

"Ceyda lütfen..." diye sızlanarak kollarımla kendimi sardım. Titremem bir türlü geçmiyordu. Şüphenin tohumu mideme çoktan atılmış, büyüyerek beni etkisi altına almayı başarmıştı. Ceyda'nın bakışları üzerimden bir türlü çekilmiyor, bunun peşini bırakmayacağa benziyordu. Rutubet kokusu bana iyi gelmiyordu. İlaçlarım yanımda yoktu ve zaten buradan çıkacağımızı da düşünmüyordum.  Paniği hissettim, bacaklarımda başlayan o hissin fireni patlamış bir araba gibi hücrelerime yayıldığını, yalnız kaldığınız da arkanızda birini hissetmeniz gibi paranoyakça olan o hastalıklı hissi. "Hastayım tamam mı?" Diye itiraf ettim sonunda. Bakışlarıyla işkence edebilen tek kişi Emir değildi belli ki. Aklıma gelince üzerime koca bir yük bindi. Şimdi ne yapıyordu? Kalbimde ki alev tekrar harlandı. Gergince Ceyda'ya baktım. "Kalp hastasıyım. Ve öleceğim." Diye öylece söyleyiverdim. Artık kaçışım yoktu. Hastalığımı bir kişi daha öğrenmişti ve bunun sonu yoktu. Ceyda'nın şok olmuş yüz ifadesi aniden acı çeker bir ifadeye dönüştü. İşte bundan nefret ediyordum. Bu yüz ifadesini nicelerinde görmüştüm. En çok da annemin aşağılamakla acımak arasında ki o yüz ifadesini asla unutamazdım. Umarım birazdan ağlayarak bana sarılmazdı. Beni pişman etmezdi diye düşündüm.

Ama beni haklı çıkarmadı.

Ceyda ağlayarak bana sarıldı.

Artık korumam gereken sadece burada ki çocuklar değildi. Çok daha büyük sorunlarım var gibi gözüküyordu. Ve ben ne yapacağımı bilmiyordum...

Continue Reading

You'll Also Like

12.8K 1.1K 9
Modern zamanın Ferhat ile Şirin'ini okumaya hazır mısınız?
669K 44.8K 43
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
7.3K 822 25
Tanıştıkları andan itibaren kendisiyle konuşmayan ve soğuk davranan adamın neden böyle yaptığını merak eden genç bir kız ile yıllarca kızı seven ama...
267K 15.7K 29
"Hep kaderimin akını diledim Allahtan. Namazlardan sonra oturur uzun uzun dua ederdim. "Allah'ım benim için en hayırlısı kimse onu yaz kaderime" Ka...