KİRALIK CEHENNEM

By cerennmelek

3.9M 234K 129K

Aksiyon 1. sıra 30.09.2017 Yalnızdı. İlk doğduğu andan itibaren, emeklemeye başlarken, ilk harflerini söyler... More

1.Bölüm: YABANCI
2.Bölüm: TEKLİF
3.Bölüm: ILGAR
4.Bölüm: YEDİ TEPELİ ŞEHİR
5.Bölüm: KİMSESİZ
6.Bölüm: EĞİTİM
7.Bölüm: SAVAŞ ÇANLARI
8.Bölüm: İLK İŞ
9.Bölüm: BAŞLANGIÇ
10.Bölüm: DAVET
11.Bölüm: VANİLYA
12.Bölüm: GEÇMEMİŞ
14.Bölüm: YENİ YAŞ
15.BÖLÜM: ÖFKE
16.Bölüm: HARABE
17. Bölüm: SERGİ
18.Bölüm: UNUTMAK VE UYUŞMAK
19. Bölüm: RUHTAKİ İZLER
20. Bölüm: BİR ADAM BİNLERCE HAYAL
21. Bölüm: İLKLER
22.Bölüm: GÜVEN
23.Bölüm: BOYNUZ KULAĞI GEÇER
24.Bölüm: Cennet Ve Cehennem
25.Bölüm: YAŞAM OYUNU
26.Bölüm: SON PİŞMANLIK
27. Bölüm: İNTİHAR
28.Bölüm: TUTKUYLA HARMANLANMIŞ BEDENLER
29.Bölüm: VURGUN
30.Bölüm: ALEDA
31.Bölüm: KATİL
32.Bölüm: ILGAR HARİKALAR DİYARI
33.Bölüm: AYRILIK
34.Bölüm: TALİHSİZLİKLER SERÜVENİ
35.Bölüm: TANRININ UNUTTUĞU YER
36.Bölüm: İKİLEM
37.Bölüm: BİLİNMEZLİKLER TEKNESİ
38.Bölüm: İHANET
39.Bölüm: MERAK
40.Bölüm: RUH KATİLLERİ
41.Bölüm: SATILIK CENNET
42.Bölüm: İNTİKAM ATEŞİ
43.Bölüm: ŞEYTAN VE İBLİSLERİ
44.Bölüm: KIR ZİNCİRLERİNİ
45.Bölüm: SON PLAN
46.Bölüm: VAHŞİ
47.Bölüm: BOYNUZ KULAĞI GEÇTİ
48.Bölüm: KÖRDÜĞÜM
49. Bölüm: ÇIPLAK RUHLAR
50.Bölüm: SONUN BAŞLANGICI
51.Bölüm: YARA
52.Bölüm: FİNAL
Teşekkür
Özel Bölüm
ÖZEL BÖLÜM: ADALET BEKÇİLERİ
2.Kitap: ADALET BEKÇİLERİ
2. Kitap Yayında!

13.Bölüm: ANNE

69.8K 4.5K 2.1K
By cerennmelek

  Lorde - Liability  


Hayatım boyunca kontrollü bir insan olmuştum. Mantık çerçevesinden hiç çıkmadan düşünmüştüm bu zamana kadar. Hayattan zevk almayı düşünmekten çok hayatta kalmak için yaşayanlardandım.

Şimdi ise bir girdaba sürükleniyordum, ilk defa mantıklı düşünmüyordum. Beynimi değil nefsimi dinliyordum.

Karşımdaki yansımama baktım, üzerimdeki zümrüt yeşili elbise bedenimi tamamen sarmıştı, saçlarım dümdüzdü, bir ton makyaj vardı yüzümde. Kimdi bu kız? Ben bu kızı tanımıyordum. Duru eski pantolonu ve gömleği yırtılmasın diye uğraşırdı, Efsa'nın ise sayamadığı çok şeyi vardı. Ben Duru muydum hala? Yoksa çoktan Efsa'nın bilinmeyen kişiliğine mi bürünmüştüm?

Duru silah tutmayı bilmezdi, Efsa biliyordu, Duru yalan söylemeyi beceremezdi, Efsa bu konuda her geçen gün daha iyi oluyordu, Duru bugüne kadar hiçbir erkekle yakınlaşmamıştı, Efsa yeşil gözlü bir adama her geçen gün daha çok kapılıyordu. Duru ve Efsa tamamen birbirinden farklı iki insandı, peki ben hangisiydim? Artık bilmiyordum. Hiçbir halt bilmiyordum kendim hakkımda.


Odanın kapısı tıklandı ve ardından açıldı. Demir girdi. Üstünde lacivert bir gömlek, siyah bir pantolon vardı. Esmer teninde lacivert yakışmıştı. Koyu gözleri üstümde gezindi.

"Çok güzel görünüyorsun." Aynaya baktım. Kısa elbise tüm vücut hatlarımı belli ediyordu. Ancak ben görünüşümü değil de ruhumu izliyordum.

"Bir fahişe gibi hissediyorum." Kaşları çatıldı.

"Kısa giyinen ve kendine bakan kadın fahişe olmaz Efsa." Ona döndüm, kollarımı iki yana açtım.

"Şu halime bak Demir. Ben kıyafetten bahsetmiyorum, ben ruhumdan bahsediyorum. Bir adama sırf saçma bir iş için yakınlaşıyorum, duygularıyla oynuyorum. Nasıl oldu bilmiyorum ama benden hoşlanmaya başladığını görüyorum, ona sahte bir mutluluğu yaşatıyorum. Fahişelerin yaptığı da bu değil mi? Sahte bir mutluluğu yaşatmak." Kapıyı kapattı ve yanıma yakınlaştı. Havaya kaldırdığım kollarımı tuttu nazikçe.

"Değişiyorsun Efsa, artık Duru olmak istemiyorsun. Artık küçük bir çocuk olmak istemiyorsun." Kollarımı okşadı hafifçe. "Sen artık gerçek bir kadın olmak istiyorsun ve bunun için kendini suçluyorsun. Sen fahişe olmuyorsun Efsa, bir kadın gibi hissetmeye başlıyorsun." Yutkunarak baktım koyu gözlerine. Demir'den korkuyordum, ona karşı bu kadar şeffaf olmak beni korkutuyordu. Herkes şeffaftı ona. Omuzlarımı düşürdüm yorgunlukla.

"Ne zaman bitecek bu iş Demir?" Kollarımdaki ellerini çekmedi.

"Amacımıza ulaştığımızda Efsa. Daha yolun çok başındayız." Bir süre sessizce bakıştık. Geri çekilen taraf ben oldum. Kolundaki pahalı olduğuna emin olduğu kol saatine baktı. "Geç kalacağız, çıkalım artık." Kalın montumu aldım ve Demir'le çıktım odadan.

Aşağı kata indiğimizde herkesin bizi beklediğini gördüm. Sanki nerede olduğunu biliyormuşum gibi gözlerim direk onu buldu. Beyaz bir gömlek giyinmişti, ilk üç düğmesini açık bırakarak bronz ve pürüzsüz tenini gözlere sermişti. Beyaz ona çok yakışıyordu, rengini açıyordu ve yeşil gözlerinin daha da parlamasını sağlıyordu. Ona baktım bakabildiğim kadar, ta ki o bana dönene kadar. Bakışlarımı hızla üstünden çektim ve Aleda'yla göz göze geldim. Kaşları hafifçe çatık bir şey düşünüyordu.

"Yine afet olmuşsunuz." Dedi Çağkan yanıma gelerek. Boyu bir erkeğe göre uzun olmasa da topukluyla onunla eşit oluyordum. "Aleda'nın çok dağınık yattığını duydum, gece yanıma gelebilirsin sakın çekinme." İyi yürekli bir insan gibi konuşuyordu. Onun bu hallerine alışmıştım, gülerek yürümeye başladım diğerleriyle birlikte.

"Kuzeniz biz kuzeniz." Oynadığımız oyuna gönderme yaptım.

"Rol icabı o güzelim. Kollarım sana her an açık." Arabaların yanına indiğimizde Demir beni kendi arabasına yönlendirmişti çoktan. Çağkan'da Demir'in arabasına binmek için yanımıza gelmişti. Demir ön kapıyı açtı geçmem için, ben öne binerken Çağkan'da arkaya binmişti.


Arabada çalan kısık bir şarkı eşliğinde İstanbul trafiğine takılmıştık. Ne kadar kalabalık bir şehirdi böyle. Camdan dışarı baktım. Akşam vakti bir başka güzel oluyordu Boğaz köprüsünün görüntüsü.

"İstanbul'u sevdin mi Efsa?" Demir'de trafikten sıkılmış olmalıydı.

"Bir şehri sevip sevmemek o şehirde yaşadıklarına bağlıdır bence. Ben daha karar veremedim buna." Kafasını yana doğru yatırdı gülümseyerek.

"Umarım İstanbul'u seversin o zaman Efsa." İçimden bir ses nefret edeceğimi söylüyordu, umarım o ses yanılıyordur.

Uzun zamandır sesi çıkmayan Çağkan'a çevirdim kafamı. Durgundu, cama bakarak bir şeyler düşünüyordu. Onu böyle sessiz sedasız görmek değişikti. Rahatsız etmemek için geri önüme döndüm.

Artan trafiğe bakarak derin bir nefesini çektim İstanbul'un. Söyle bana İstanbul, seni sevecek miyim?














Uzun ve yorucu bir yolculuğun ardından nihayet varmıştık Ali'nin evine. Demir kapımı açmadan indim arabadan, hemen arkamızdaki arabadan Ilgar, Karan ve Aleda inmişti. Demir'in uzattığı koluna girerek site içindeki müstakil evleri inceledim. Aklıma yetimhanemin olduğu yerdeki eskimiş binalar geldi. Hayat adaletsizdi, hemde çok.

Büyük evlerden birinin önünde durduk. Demir kapıyı çaldı, çok geçmeden açıldı. Kapıyı bizzat Ali açmıştı. Yüzündeki sıcak gülümsemeyle karşıladı bizi. Demir'e sanki uzun zamandır dostlarmış gibi sarılmıştı. Demir sadece beni ona yakın tutmuyordu, kendisini ve bu sözde ailemizi de ona yakın tutuyordu. Onu alıştırıyordu.

Bana da kısaca sarıldı. Ali sevecen bir adamdı. İçeri geçtiğimizde evin ne kadar sportif ve düzenli olduğu ilgimi çekti.

"Kusura bakma biraz geciktik, malum İstanbul trafiği."Dedi Ilgar samimi bir şekilde. Rolünün hakkını vermeye çalışıyordu.

"Sorun değil yemekler hala sıcak." Dedi Ali misafirperver bir şekilde ve gülümsemeye devam etti. Suçluluk hissi yayıldı kanıma damardan çekilmiş bir uyuşturucu gibi hızla. Yapmak zorundaydım, ailemi öğrenecektim affet beni Ali.








Mutsuzdum, bu sahte tablodan mutsuzdum. Yanımda oturan Ali bir şeyler anlatıyordu, dinlemiyordum. Ali aslında yalnız bir adamdı. Parası, iyi bir işi ve harika bir yüzü vardı ama her şeye rağmen yalnızdı. Bir ailesi yoktu, benim gibi. Yüzüne baktım uzunca. Babası kısa süre önce ölen bir insana göre fazla çabuk toparlanmıştı.

Kafamı önüme çevirdim, yeşil bir çift göze takıldım bu sefer. Bana bakıyordu, o da rol yapmaktan memnun değildi. Öylece birbirimize bakıyorduk, ne bir şey söylüyorduk ne de bakışlarımızı kaçırıyorduk. Yeşil gözlerine saatlerce bakmak istiyordum, biçimli kaşları ve uzun kirpileri gölgeliyordu güzel gözlerini. Mükemmel bir tablo gibiydi, özenle resmedilmiş kadar kusursuzdu.

Demir'in bana seslenmesi üzerine Ilgar'ın hipnozundan kurtulabildim.

"Efsa'da çok heyecanlı sanat okulunda tiyatro eğitimi göreceği için." Konudan o kadar uzaktım ki. Kafamı sallarken Aleda'ya takıldı bakışlarım. Bana dikkatlice bakıyordu, kaşları çatıktı. Ne düşündüğünü deli gibi merak ediyordum.

"Benim branşım ne kadar resim olsa da sana edebildiğim kadar yardım edeceğim." Dedi Ali dostça. Gülümsedim.

"Edeceğine eminim."


Saatler ilerlerken en sonunda kalkma zamanı gelmişti. Arabalara kadar eşlik etti Ali bize, ben binmeden önce durdu yanımda.

"Yarın bir şeyler yapalım mı beraber?" Kabul etmeme gibi bir seçenek yoktu. Demir böyle bir fırsatı teptiğimi duyarsa kafayı yerdi. "İstemezsen anlarım."

"Çok isterim." İstemiyordum. Yüzünde bir gülümseme oluştu.

"O zaman yarın tekrar konuşuruz." Yanağımı öptü. Bunu yapması yanlış hissettiriyordu, hemde çok yanlış. "İyi akşamlar."

"Sana da." Onunla son kez vedalaşarak arabaya bindim. Demir arabayı çalıştırırken arkama yaslandım tüm gecenin yorgunluğuyla birlikte.

"Ali yarın buluşmak istedi." Demir memnun bir tavırla kafasını salladı. "Bu işte sanki bir gariplik var Demir, bu kadar basit olması normal değil."

"Kendini fazla hafife alıyorsun." Bence biz Ali'yi hafife alıyorduk.





Dönüş yolumuzda çok trafik yoktu, çok sürmemişti eve varmamız. Eve girer girmez topuklu ayakkabılarımı çıkardım. Salondaki koltuğa gömüldüm yorgunlukla. Diğerleri de salona girmişti peşimden salona, onlarda yorgundu.

"Ali'ye güvenmiyorum." Ilgar'ın sözleri salondaki herkesin dikkatini çekmişti.

"Onun bize güvenmesi gerek, bizim ona güvenmemiz değil." Ilgar alt dudağını ısırdı kafasını geriye atarak.

"Göründüğü kadar saf olmadığını düşünüyorum. Kim yeni tanıştığı insanlarla bu kadar sıkı olur ki?" Demir kaşlarını çatarak yanıma oturdu.

"Efsa'dan hoşlanıyor." Ilgar güldü.

"Hadi ama biraz gerçekçi olalım. Onunla tanışmak çok kolay olmadı mı? Onunla arkadaş olmak çok kolay olmadı mı? Bir terslik var." Ilgar düzgün saçlarını karıştırdı. Sarı tutamları birbirinden ayrıldı.

"Her şeyin yolunda gitmesi bir terslik olduğu anlamına gelmez." Diyerek arkasına yaslandı Demir. Duvar saatine baktım, saat gece yarısına geliyordu. Demir ayağa kalktı.

"İyi geceler size." Salonun çıkışına doğru yürüdü yorgun adımlarla. Rol yapmak hepimizi yormuştu. Demir gittikten sonra Karan, Aleda'ya yakınlaştı. Alnına küçük bir öpücük kondurdu, ardından çıktı odadan. Şaşkınlıkla seyrettim onları, aralarındaki ilişki çok çalkantılıydı. Aşk bu muydu? Her şeye rağmen sevmek miydi aşk?

Tüm gece durgun olan Çağkan'a baktım. Gözleri kızarıktı, iyi görünmüyordu.

"Çağkan." Dedim yumuşak bir tonda. Bana bakmadı. "İyi misin?" Gözleri duvardaki saatte gezindi boş bir şekilde. Ardından fırladı yerinden hızla, çıktı salondan ve çok geçmeden dış kapının sesi doldu evin içine. "Nereye gitti? Neyi var?" Endişeyle ve şaşkınlıkla baka kaldım arkasından.

"Bugün onun için kötü bir tarih." Dedi Aleda takılarını çıkarırken. Normal bir şey gibi söylemişti, aynı şeyi daha öncede yaşadıkları belliydi. Ne olduğunu merak ediyordum ama haddim olmayan şeyleri kurcalamak istemiyordum.

Salonda sadece üçümüz kalmıştık. Ilgar dirseklerini, dizlerine yaslamıştı. Bakışlarını yere kitlemiş, bir şeyler düşünüyordu. Hazır dikkati dağınıkken inceledim onu. Dolgun, etli ve pembemsi dudakları vardı. Sarışın olmasına rağmen gür, uzun kirpikleri vardı. Sert yüz hatları ona daha da katı bir hava katıyordu. O çok güzeldi.

Bakışlarımı fark etmiş olacak ki kafasını kaldırdı, yeşil gözlerini önüme sundu. Can yakıcı bir güzellikti onun güzelliği. Tanrı bir sanatçıysa, o tanrının en güzel eseriydi.

Tek sorun şuydu ki bu güzel adam benden nefret ediyordu. Ilgar kötü biri değildi, onunla yaşıyordum ve az çok kişiliğini görmüştüm. Ilgar merhametliydi, vicdanlıydı sadece acıları vardı. Atlatamadığı şeyleri vardı, hangimizin yoktu ki?

"Benimde çok uykum geldi." Girdiğim transtan Aleda'nın sözleriyle çıkabilmiştim. Kısa süreliğine zaman algısını kaybetmiştim sanki. Yeşillerinden ayırdım gözlerimi zorlukla, Aleda'a çevirdim kafamı.

Gözlerini kısmış bir şeyler düşünüyordu. Bakışları benim ve Ilgar'ın üzerindeydi. Ayağa kalktı, bende kalktım ayağa.

"İyi geceler Ilgar." Dedi Aleda, Ilgar kafasını sallayarak karşılık verdi. Aleda'yla birlikte salonun çıkışına yürürken son kez Ilgar'a baktım. Sadece heybetli sırtını görüyordum. Ona iyi geceler dediğimde bana karşılık bile vermeyeceğini biliyordum. İçimden geçirdim bende, iyi geceler güzel gözlü adam.

Aleda'yla sessiz sedasız, onun odasına girmiştik. Hala onunla uyuyordum. Aleda üstünü çıkarmadan önce yatağına oturdu, mavi gözlerini bana dikti.

"Sakın Efsa." Ne dediğini anlamayarak bakım ona. Eliyle yatağa iki kez vurdu, yanına gitmem için. Yanına oturdum. "Herkes olur, Çağkan, Ali ve hatta Demir bile olur ama o olmaz. Onu sevemezsin." Kaşlarımı çatarak baktım ona. Kimden bahsettiğini ikimizde iyi biliyorduk.

"Onu sevmiyorum."

"Ama sevmek üzeresin." Elini elimin üstüne koydu. "Bak Efsa, kalp kimi seveceğini seçemez ama beyin seçer. Sen çok güzel ve iyi kalpli bir kızsın, kırılmanı istemiyorum. Ona kendini kaptıramazsın. Kalbinden önce beyninle olaya müdahale et, duygularını dizginlemeye çalış." Haklıydı, büyük bir yangına koşarak gidiyordum. O yangın beni yakardı.

"Ona kapılmak istemiyorum, hele bana karşı bu şekilde davranırken. Ama söylesene Aleda, sen Karan'dan vazgeçebiliyor musun? Ilgar benim için imkansız, bunun farkındayım ama engel olamıyorum." Kolumu sıvazladı dostça.

"Umarım bu yolun sonunda canı yanan taraf sen olmazsın Efsa." Benim için endişeleniyordu. Bu içimi sıcacık bir duyguyla kaplamıştı.

"Ilgar neden kadınlardan kendini bu kadar uzak tutuyor?"

"Dürüst olmak gerekirse bilmiyorum, geçmişi hakkında hiç konuşmadı bugüne kadar. Benimle konuşmasını da bana alışmasına bağlıyorum, kardeş gibi olduk zaman içinde. Bugüne kadar onun yanında bir kadın bile görmedim, hemcinslerinden hoşlandığını da düşünmüyorum. Ilgar zor bir insan Efsa, dikkatli ol."

"Olacağım."

Ne hissettiğimi ben bile bilmiyordum. Bazen o kadar sinirlendiriyordu ki, ondan nefret ettiğimi düşünüyordum. Bazende öyle güzel bakıyordu ki, kalbimin durduğunu zannediyordum. Ona olan duygularım hep uçlardaydı, ortası yoktu. Ilgar değişik bir adamdı.














Elimdeki kitabın son cümlelerini okuyarak bitirdim. Yüreğimin derinliklerinde oluşan sızıyla gözlerimi kapattım. Bir kitap acı verebilir miydi? Bana veriyordu. Cana Tan'ın 'Yüreğim Seni Çok Sevdi' Adlı eserine baktım kitabı kapatıp öylece. Fiilen ölen kimse yoktu kitabın sonunda ama iki ölü ruh vardı, iki kavuşamayan ruh. Murat'tı bu güzel seven adamın adı, gerçekte de onun gibi güzel seven bir adam var mıydı? Yoksa sadece bir kitap karakter miydi?

Murat'ın Aslı'sı olmak istedim. O kadar sevilmek istedim. Böylesine beni 'SONSUZ' seven bir adam olsun istedim.

Kitabı elimden bıraktım, etkisinden çıkmak biraz zaman alacaktı. Yağmurlu havaya baktım, soğuktu. Aleda ve Karan yoklardı. Aleda eski bir arkadaşında kalacağını söylemişti bu gece, Karan'da sözde sevgilisinin yanında kalacaktı. En azından Demir öyle zannediyordu, halbuki birlikte geçireceklerdi bu geceyi. Karan teklif etmişti bunu ve Aleda'da düşünmeksizin kabul etmişti.

Çağkan dün gece çekip gittikten sonra hala eve gelmemişti. Kazağımın kollarını avucumun içiyle ezdim, Ali henüz aramamıştı bugün buluşacağımızı hatırlatmak için. Aramaması daha iyiydi, gelsin istemiyordum. Onunla buluşup, numara yapmak istemiyordum.

Odada durmaktan sıkılarak aşağı indim. Salonda sadece Demir vardı, telefonla konuşuyordu.

"Orada olmadığına emin misin?" Karşı tarafı dinledi bir süre. "Tamam sen gelirse haber ver." Telefonu kapattı ve kafasını bana çevirdi.

"Çağkan telefonları açmıyor, arada bir gider böyle ama fazla sürmez ve telefonlarına cevap verirdi. Onu aramaya çıksam iyi olacak." Demir endişeliydi, Çağkan'a değer veriyordu.

"Bende geleyim mi?" Teklifime kafasını iki yana sallayarak karşılık verdi.

"Gerek yok, sen Ali'yle buluş bugün." Ayağa kalktı, karşımda durdu. "Küçük bir çocuk gibisin Efsa. Kimse yoksa kahvaltı yapma gereği bile duymuyorsun."

"İştahım yok."

"Yinede yemelisin Efsa, hadi lütfen mutfağa git ve bir şeyler ye." Tıpkı çocuğunu tembihleyen bir baba gibiydi. Demir'in çok farklı yanları vardı. Yeri geldiğinde lider, yeri geldiğinde sıkı bir dost ve bazende bir ağabey gibi olabiliyordu. "Ben çıkıyorum, sende doğru mutfağa." Eğik çenemi kaldırdı, işaret parmağıyla. "Uslu bir kız ol."

"Ne yaramazlığımı gördün?"

"Dün 'Fahişe gibi hissediyorum.' Derken oldukça yaramaz geldin bana." Dün akşam sinirle söylediğim sözler geldi aklıma.

"Patlama yaşıyordum."

"Aklına takılan bir şey olduğunda direk söyle Efsa, içine atma." Kafamı uslu bir çocuk gibi salladım.

"Tamam." Uzaklaştı benden, çıktı salondan ve kapının yanından montunu alarak aşağı indi. Otoparka iniyor olmalıydı.

Dediğini yaparak mutfağa gittim. Bir kaç malzeme çıkardım sandviç yapmak için ama hiç iştahım yoktu. Aklımda Ilgar geldi, bugün onu hiç görmemiştim. Evde miydi onu bile bilmiyordum. Çıkardıklarımı dolaba geri koydum, üst kata çıktım.

Ilgar'ın odasının önündeydim yine. Kapıyı tıklattım ama ses veren olmadı, kararsızca kapının kulpuna asıldım. Kapı açıldı, araladığım kapıdan içeri baktım.

Ilgar yataktaydı. Saat öğlen olmasına rağmen uyuyordu. Tam çıkacağım sırada ondaki değişiklik dikkatimi çekti. Yüzü çok soluktu, dudakları kırmızıya dönmüştü, nefesleri düzensizdi. İyi görünmüyordu. Odaya girdim, yanına yakınlaştım.

Elimi kararsızca kaldırdım, yüzüne dokundum. Teni yanıyordu. Kalbim ona dokunmanı heyecanından çok korkudan hızlanmıştı. Hızla aşağı odama indim, telefonumu aldım. Geri yukarı çıkarken Demir'i aradım. Açmıyordu, Aleda ve Karan'ı aradım hemen ardından. Onlarda açmıyordu. Kapıda duran görevli abide yoktu bugün, izin günüydü.

Telaş yapmamak elde değildi. Boynuna kadar çektiği kalın yorganı üstünden attım. Huysuzlukla mırıldandı, üşüyordu. Sıcak iyi değildi onun için, üşümesi gerekti.

Banyoya gidip küçük bir kovaya soğuk su doldurdum, küçük bir bezde bularak geri döndüm yanına. İlk önce bilinci açılmalıydı, sonra ağrı kesici verebilirdim. Yatağına oturdum. Soğuk suyla ıslattığım bezi alnına koydum. İrkilmişti ama uyanmamıştı. On saniyeden fazla kalmamasına rağmen sıcacık olmuştu bez. Sıkıntıyla tekrar ıslattım bezi. Bu sefer kazağını sıyırdım ve vücuduna dokunmadan, bakmadan göğsünün üstüne koydum bezi.

Bezi oradan da çıkardım ve tekrar ıslattım. Suyunu sıkarak boynuna koydum bu sefer bezi. Gözleri kıpırdamaya başladı, ardında da açıldı yorgunlukla. Konuşmaya takati yok gibiydi. Nasıl birden böyle ağırlaşmıştı anlamıyordum.

"Ne yapıyorsun?" Dedi kesik kesik, bitkin sesiyle.

"Ateşini düşürmeye çalışıyorum." Gözleri sürekli kapanıyordu. Havale geçirmesinden korkuyordum. Bezi tekrar ıslattım ve alnına koydum.

Dün öğleden kalan çorba vardı evde, Çağkan'ın pis boğazlı oluşu ilk defa işe yaramıştı sanırım. Öğlen canım çorba çekti diye tutturmuş ve Aleda'ya çorba yaptırmıştı.

Aşağı indim, mutfağa aceleci adımlarla gittim. Çorbayı tüpün üstün koydum, küçük bir tepsi hazırladım. Üstüne su ve dolapları karıştırarak bulduğum ateş düşürücüyü koydum. Doktor tavsiyesi olmadan ilaç vermek ne kadar doğruydu bilmiyordum ama ateşinin düşmesi gerekiyordu.

Isınan çorbayı bir kaseye koydum. Bir kaşıkta koydum tepsiye ve merdivenlerden dikkatlice çıkardım. Ilgar bir şeyler sayıklıyordu, yanına yakınlaştım. Ne dediğini duymak için kafamı eğdim. Cılız çıkan sesindeki sayıklamalarını algılamaya çalıştım.

"Anne." Küçük bir çocuk gibi annesini istiyordu hastayken yanında. Annesi neredeydi ya da annesine ne olmuştu merak etmiştim.

"Ilgar." Kolundan dürterek onu kendine getirmeye çalıştım. Gözlerini hafifçe araladı. "Hadi çorba içmen gerek." Onu zorlukla doğrulttum yataktan. Arkasına bir dolu yastık koyarak dik durmasını sağladım. Çorba tepsisini kucağına koydum içmesi için ama gözlerini bile açamıyordu ki. Kendi kucağıma çektim tepsiyi. Kaşığı çorbayla doldurdum, ağzına götürdüm. Aralık dudakları arasından içirttim ona çorbayı.

Onu bu kadar güçsüz ve savunmasız görmek değişikti. Kızmıyordu, laf sokmuyordu, bu Ilgar'ı sevmiştim. Bilinci yerinde olsa hayatta izin vermezdi ona çorba içirtmeme. Kaseyi yarılayamamıştı bile ama daha fazla içemeyecek gibiydi. Tepsiye koyduğum hapı dudaklarına götürdüm. Parmaklarım, etli dudaklarına değmişti. Eş zamanlı titreyen dizleri zapt etmeye çalıştım.

Ardından suyu dudaklarına dayadım. Hapı yuttuğuna emin olduktan sonra geri uzanmasına izin verdim.

Birden odada dolan sesle yerimden sıçaradım, sadece telefonum çalmıştı. Demir olma ihtimalini düşünerek hızla telefona koştum ama değildi. Ali arıyordu, hayal kırıklığıyla açtım telefonu.

"Efsa, nasılsın?" Sesi oldukça iyi geliyordu.

"İyiyim sen?"

"İyiyim ama seninle buluşursam daha iyi olacağıma inanıyorum." Yarı baygın yatan Ilgar'a baktım.

"Çok isterdim ama Ilgar çok hasta. Onun yanında kalmam gerek."

"Geçmiş olsun, neyi var?" Endişelenmişti.

"Ateşi var biraz."

"Gelmemi ister misin?" Aslında odan yardım isteyebilirdim. Ilgar'ın yanına yakınlaştım ve elimle ateşine baktım. Birazda olsa düşmeye başlamıştı.

"Hayır, saol. Ben hallediyorum."

"Tamam kendine iyi bak."

"Sende." Telefonu kapattım ve geri Ilgar'ın yanına oturdum. Güzel yüzünü hastalık bile bozamamıştı. Elim havalandı, yumuşak saçlarını buldu. Yüzünde bir gülümseme oluştu gözleri kapalıyken. Bu gülümseme o kadar huzurlu bir gülümsemeydi ki. Hayranlıkla seyrettim onu.

"Anne." Dedi kısık sesle.

"Gerçekten çok hasta olmalısın." Dedim mırıldanarak.

"Hasta olmayı seviyorum." Dedi kısık ve titrek bir sesle. "Çünkü sadece o zaman yanımda oluyorsun anne." Kalbim, acıyordu. Bende annesizdim, onu hiç tanımamıştım. Ilgar ise tanımıştı. İçimi acıtan sözleriyle saçlarını okşadım. Saçını okşadığım kişi huysuz o adam değildi, küçük annesine muhtaç bir çocuktu.





Merhabalar! 

Bölümü kontrol etmeye vaktim olmadı, yazım yanlışlarım varsa affola. Hikayenin durgun ilerlediğini düşünüyorum, bir süre daha böyle gidecek ama ileride size sürprizlerim olacak. Bölüm hakkındaki görüşlerinizi ve ileriye yönelik tahminlerinizi bekliyorum.

Beni cerenmelekhikayeleri adlı İnstagram hesabımdan da takip edebilirsiniz. Kendinize iyi bakın.

Continue Reading

You'll Also Like

8.9M 184K 15
••••• Derler ki; "Tesadüf diye bir şey yoktur..." ••••• Ateş'ten korkan bir kız... Ateş'i görmeyen bir günü bile olmayan bir adam... Kahramana ihtiya...
2.5M 134K 15
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
52.6K 3K 26
Ben İpar Gök, İpar yüksek dağların kar tutmayan yerlerinde yetişen bir çiçekti. İsmimi babam koymuştu, annemle karşılaştıkları ilk gün ona İpar hatun...
12.4K 461 30
33. Bölüm sonrası kurgulanmıştır.