KİRALIK CEHENNEM

By cerennmelek

3.9M 234K 129K

Aksiyon 1. sıra 30.09.2017 Yalnızdı. İlk doğduğu andan itibaren, emeklemeye başlarken, ilk harflerini söyler... More

1.Bölüm: YABANCI
2.Bölüm: TEKLİF
3.Bölüm: ILGAR
4.Bölüm: YEDİ TEPELİ ŞEHİR
5.Bölüm: KİMSESİZ
6.Bölüm: EĞİTİM
7.Bölüm: SAVAŞ ÇANLARI
9.Bölüm: BAŞLANGIÇ
10.Bölüm: DAVET
11.Bölüm: VANİLYA
12.Bölüm: GEÇMEMİŞ
13.Bölüm: ANNE
14.Bölüm: YENİ YAŞ
15.BÖLÜM: ÖFKE
16.Bölüm: HARABE
17. Bölüm: SERGİ
18.Bölüm: UNUTMAK VE UYUŞMAK
19. Bölüm: RUHTAKİ İZLER
20. Bölüm: BİR ADAM BİNLERCE HAYAL
21. Bölüm: İLKLER
22.Bölüm: GÜVEN
23.Bölüm: BOYNUZ KULAĞI GEÇER
24.Bölüm: Cennet Ve Cehennem
25.Bölüm: YAŞAM OYUNU
26.Bölüm: SON PİŞMANLIK
27. Bölüm: İNTİHAR
28.Bölüm: TUTKUYLA HARMANLANMIŞ BEDENLER
29.Bölüm: VURGUN
30.Bölüm: ALEDA
31.Bölüm: KATİL
32.Bölüm: ILGAR HARİKALAR DİYARI
33.Bölüm: AYRILIK
34.Bölüm: TALİHSİZLİKLER SERÜVENİ
35.Bölüm: TANRININ UNUTTUĞU YER
36.Bölüm: İKİLEM
37.Bölüm: BİLİNMEZLİKLER TEKNESİ
38.Bölüm: İHANET
39.Bölüm: MERAK
40.Bölüm: RUH KATİLLERİ
41.Bölüm: SATILIK CENNET
42.Bölüm: İNTİKAM ATEŞİ
43.Bölüm: ŞEYTAN VE İBLİSLERİ
44.Bölüm: KIR ZİNCİRLERİNİ
45.Bölüm: SON PLAN
46.Bölüm: VAHŞİ
47.Bölüm: BOYNUZ KULAĞI GEÇTİ
48.Bölüm: KÖRDÜĞÜM
49. Bölüm: ÇIPLAK RUHLAR
50.Bölüm: SONUN BAŞLANGICI
51.Bölüm: YARA
52.Bölüm: FİNAL
Teşekkür
Özel Bölüm
ÖZEL BÖLÜM: ADALET BEKÇİLERİ
2.Kitap: ADALET BEKÇİLERİ
2. Kitap Yayında!

8.Bölüm: İLK İŞ

72.5K 4.7K 1.5K
By cerennmelek


  Breaking Benjamin - Ashes of Eden 



Yalnız hissetmiyordum. Hayatımın her anında yalnız hisseden ben ilk defa yalnız hissetmiyordum. Ben hala sevgiye aç, bir ailenin onu evlat edinmesini bekleyen o küçük kızdım. Ve o küçük kız artık yalnız hissetmiyordu. Buna hayatıma aniden giren insanlar mı sağlamıştı? Bilmiyordum.

Tek bildiğim şey, yalnız hissetmemeyi sevmiştim. Benim için endişelenecek birilerinin olma düşüncesini sevmiştim.

Makyajını yapan Aleda'ya baktım, parlak ve sarı saçları omuzlarından dökülüyordu. Üşenmeden ve yeterince güzel olmasına rağmen her gün makyaj yapıyordu. Aynadan bana baktı ve gülümsedi.

"Günaydın uykucu."

"Günaydın." Dedim yüzümdeki gülümsemeyle. Mutlu hissediyordum, kendimi ilk defa bir yere ait hissediyordum ama belki de hissetmemem gerekiyordu.

"Yeni okulunda ilk günün nasıl hissediyorsun?" Gideceğim yer okuldu sonuçta, fazla heyecanlı olamıyordum.

"Farklı yüzler görmek değişik olacak."

"Hadi seni ilk gün için güzelce hazırlayalım." Bu kadar enerjiyi nereden buluyordu anlamıyordum.

"Kaan hala sık sık arıyor mu?" Kalktım ayağa, banyonun kapısına yöneldim. O dışarı çıktığımız geceden sonra Kaan sık sık aramıştı Aleda'yı.

"Sanırım ona umut verdim ama kalbimde başka birsi varken onun duygularıyla oynamak istemiyorum." Aleda gerçekten de melek gibiydi.

"Kalbindeki o adamı atman gerek Aleda, sana çok acı çektiriyor. Normalde olsa sevdiğin insanı bırakma derim ama sen zaten yeterince savaştın. Bence Kaan iyi bir insan." Karan, Aleda'yı hak etmiyordu. Aleda elindeki allık fırçasını bıraktı ve kafasını eğdi.

"Ondan başka kimse kalbimi hızlandırmıyor, nefesimi kesmiyor, mutlu etmiyor. Ben onu nasıl unutacağım Efsa? Gerçekten o kızı seviyor mu? Ne eksiğim var ki, o kız benden daha mı güzel?"Yine ağlamak üzereydi. Ona sarılırsam ağlayacağını biliyordum, sarılmadım.

"Hayır senden güzel değil sadece Karan fazla aptal."Banyoya girdim ve güzel bir duş aldım, dişlerimi fırçaladım. Beyaz bornozumu üzerime geçirerek çıktım banyodan.

Aleda dolabımın başında duruyordu, elinde benim için aldığımız kıyafetlerden bazıları vardı. Bana uzattı elindekileri ve sorgusuz sualsiz elindeki kıyafetleri alıp, banyoya geri girdim. Siyah dar paça bir pantolon vermişti ve beyaz, kayıkçı yaka, uzun kollu bir badi vermişti. Üzerimi hızlıca giyindim. Demir ne zaman çıkacağımızı söylememişti ama ilk günden okula geç gitmek istemiyordum. Demir'e kalsa öğleden sonra bir kaç derse girip, kendimi göstermem yeterdi ama ben gerçek bir eğitim almak istiyordum.

Banyodan çıktım ve Aleda beni az önce kendi oturduğu makyaj masasına oturttu.

"Abartma sakın Aleda, okula gidiyorum." Ona bakan kafamı iki eliyle tutarak aynaya çevirdi. Elime kurutma makinesini tutuşturdu.

"Bülent Ersoy makyajı yapacağım zaten ben sana." Dedi gülerek. Gülüşü çok sinsiydi. Gözlerimi kısarak ona baktım ve elindeki yeşil farla üzerime doğru gelmeye başladı. Sonra ikimizde aynı anda kahkaha atmaya başladık. Şakası bile ürkütücüydü. Yeşil farı yerine bırakıp üzerime doğru eğildi ve ben kendimi onun sihirli ellerine bıraktım.

Aleda müthişti. Yaptığı makyaj hem sade hem güzeldi, diğerlerinden fazla olan tek şey dudağımdaki hafif renklerdeki rujdu. Saçlarımı çok güzel kurutmuştu ve taramıştı. Saçım hem kabarmamıştı hem de hafif dalgaları çok hoş duruyordu. Aleda'nın elleri fazla hünerliydi.

Birlikte aldığımız siyah sırt çantasının içine bir kalem ve defter koydum.

"Bugün en az üç erkek kaldırmazsan benimde adım Aleda değil." Gülerek bana uzattığı kalın ceketi aldım. Bir anne gibiydi, çocuğunu okula hazırlayan bir anne.

"Çok geç oldu." Aleda sızlanmama karşılık sadece güldü.

"Çağkan bazen haftada bir gün bile okula gitmiyor." Tahmin edebiliyordum, çünkü sürekli evdeydi.

Beraber aşağı indik. Yine biz inmeden kahvaltı masası hazırlanmıştı. Tek fark bu sefer Ilgar'da onlara yardım ediyordu. Çağkan bir şey söyledi ve Demir'le Ilgar aynı anda kahkaha attılar. Yine gülüyordu ve yine çok güzel görünüyordu. Dümdüz ve beyaz dişleri bronz teninde parlıyordu.

Bu adam bir kaç gün önce beni hakaret etmekten beter adamdı. Günlerdir eğitim dışında hiçbir konuşmuşluğumuz olmamıştı. Bana hakaret etmişti ve bunu kendime yediremiyordum. Üçü de aynı anda fark etti bizi.

"Günaydın." Demir  ve Çağkan aynı anda söylemişlerdi. Ilgar ise yüzümüze bakma zahmetine bile girmemişti.

"Günaydın." Diyerek karşılık verdim. Demir'e baktım. "Ne zaman çıkacağız?" Onlarda masaya oturdu, bir boşluk vardı. Karan yoktu. Aleda'nın gözleriyle onu aradığını fark etmek hiçte zor değildi.

"Kahvaltıdan hemen sonra çıkarız." Dedi Demir kahvaltısına başlarken.

"Bende ne zamandır okula uğramıyorum." Dedi Çağkan kafasını kaşıyarak. Adamda ki rahatlığa bak, biz raporluyla birlikte en fazla otuz gün devamsızlık yapabiliyorduk.

Kahvaltımızı sessizce yaptık. Bakışlarım Ilgar'ın üzerinde dolaştı. O gün bana yaptığı hakaret çok ağırdı ve bir kez olsun özür dilemeye çalışmamıştı. Ilgar iğrenç bir adamdı, sinirle derin bir nefes aldım. O günkü sözlerini hatırladıkça nefesim kesiliyordu, öz güvenim parçalanıyordu ve bunları en çok onun ağzından duymak rahatsız ediyordu.  Onun sözlerini neden bu kadar umursadığımı bilmiyordum.

Tabağına eğmiş olduğu kafasını kaldırdı, ona baktığımı hissetmiş olmalıydı. Suçlu o olmasına rağmen  hala bana suçlayıcı bir şekilde bakıyordu, düşmanca bakıyordu. Ona ne yaptığımı bilmiyordum, bana neden bu kadar kin doluydu bilmiyordum, benden neden bu kadar nefret ediyordu bilmiyordum.

İkimizde birbirimize değişik bir şekilde bakarken bu rahatsız durumu Demir'in sözleri kesti.

"Hadi bitirdiyseniz kalkalım." Demir, Ilgar'la aramızdaki gerginliğin arttığının farkındaydı. Yere bıraktığım çantamı aldım, ayağa kaktım ve ceketimi üzerime geçirdim.

Aleda'a el salladım. Demir ve Çağkan'ın hemen arkasından aşağı kata indim.











Kısa bir araba yolculuğunun ardından okula gelmiştik. Şüphesiz hayatımda gördüğüm en gösterişli okuldu. Dışı bile göz alıcıydı, Demir baya para vermiş olmalıydı buraya. Arabadan Demir ve Çağkan'la indim. Hava çok soğuktu ve üzerimdeki kalın ceket dahi beni ısıtamıyordu. Demir üşüdüğümü anlamış olacak ki elini belime koydu ve daha hızlı adımlar attı.

"Hiç özlememişim." Çağkan  da hemen arkamızdan söylenerek geliyordu.

"Okula geldiğin mi var zaten?" Demir omzunun üstünden ona bakmıştı, ardından tekrar önüne döndü. Döndüğü an Demir'in bir kaç gündür sakallarını kesmediğini fark etmiştim. Kirli sakal ona yakışıyordu. Sonunda otoparktan çıkıp okula girebilmiştik.

"Efsa'yı benim  sınıfıma al ki güçlü kollarımla ona bir şey olursa kurtarabileyim." Söyleyiş tarzına güldüm. Dudaklarını büzmüştü ve tatlı olduğunu söylemem gerekiyordu. Beş yaşındaki çocuklar kadar tatlıydı. Çağkan kolunu omzuma attı ve beni kendisine çekti yürümeye devam ederken.

"Senin gözün arkasında olmasın Demir, ona çok iyi bakacağım." Konuşurken kaşı gözü ayrı oynuyordu. Boş koridorlarda ilerlerken derse çoktan girmiş olduklarını anladım, belki de üçüncü derste bile olabilirlerdi.

"Kurda kuzu emanet etmek de pek akıl işi değil ya." Demir'in sözlerinin üzerine kaşlarını çattı. Çağkan'la bende sadece güldük. Allah'ım bugünlerde ne güler olmuştum böyle. Önceden tebessüm bile etmeye zorlanan ben, şimdi kahkaha atıyordum zorlanmadan. Belki de ben aslında soğuk bir insan değildim, belkide sadece yalnızdım. Küçükken beni hediyeler alarak güldüren bir babam ya da yanağımı öperek güldüren bir annem olmamıştı. Belki de o yüzden yabancıydım bu duygulara.

Beraber bir kapının önünde durduk ve Demir kapıyı çaldı. İçeriden bir ses gelmesini beklemeden açtı kapıyı. Odadaki masasında oturan seyrek, saçlarına aklar düşmüş adam ayağa kalktı. Sanırım müdürdü. Gülümsedi genişçe ve elini teker teker hepimize uzattı.

"Hoş geldiniz Demir Bey."

"Hoş bulduk Kenan. Sana söylediğim gibi, Efsa." Adamın yapmacık gülümsemesine zoraki bir tebessümle karşılık verdim. Samimiyetsiz insanlara tahammülüm yoktu.

"Sınıfımı öğrenebilir miyim? Hemen derse girmek istiyorum." Çağkan beni yanına çekti yine.

"Benim sınıfımda olacak"Müdür önündeki bilgisayara döndü. Müdür ya ona söylenen her şeyi yapıyordu ya da Demir'in her yerde sözü geçiyordu. Demir kulağıma eğildi.

"Tam adın Efsa Kara. İstabul'a yeni taşındın ve kuzenlerinle yaşıyorsun." Kafamı anladığımı belirtircesine salladım. Cebinden bana aldığı ama sürekli taşımayı unuttuğum telefonu çıkardı, bana uzattı. "Bunu da yanından ayırmıyorsun, bir şey olursa direk beni arıyorsun." Uslu bir çocuk gibi yine kafamı salladım. Ardından Demir bir kart tutuşturdu elime, bu bir kredi kartıydı.

"Bunu kabul edemem." Dedim kısık bir tonda. Bana biraz daha eğildi.

"Sen benim yanımda çalışıyorsun ve bunu da maaş gibi düşün. Hiç itiraz istemiyorum, şifresi doğum tarihin." Daha fazla söylenmeme müsaade etmedi. Kartı çantama attım. Ne kadar kabul etmek istemesem de hiç param yoktu.

"Doğum tarihimi nereden biliyorsun?" Gülerek kaldırdı kafasını.

"Hakkında düşündüğünden daha çok şey biliyorum Efsa." Konuşmamızı müdürün uzattığı kağıt böldü. Kağıdın üzerinde e-okul fotoğrafım vardı. Sınıfım ve numaram da yazıyordu.

"Derse girebilirsiniz." Dedi müdür ardından Demir'e döndü. "Lütfen oturun, ayakta kaldınız." Çağkan'la birlikte çıktık odadan. Çağkan yine kolunu omzuma attı ama bu hareketi rahatsız edici değilde dostçaydı. İki kat yukarı çıktık, dersliklerin birinin önünde durduk. Ben tam kapıyı çalacağım sırada Çağkan tüm gördü kurallarını yok sayarak sınıfa daldı.  Ben karşımda bana bakan kırklı yaşlarındaki kadına baktım kafamı kaldırarak.

"Girebilir miyim?"

"Yeni öğrenci misin?" Stresle sırt çantamın askılarına tırnaklarımı geçirdim. Yeni bir ortama girmek benim için hiçbir zaman kolay olmamıştı.

"Evet, Efsa Kara." Kadın gülümsedi.

"Hoş geldin Efsa, ben Matematik öğretmeniyim. İstediğin bir sıraya geçebilirsin." Gözlerimi tekli sıralara çevirdim. Biraz arkada da olsa cam kenarında olan sıraya oturdum. Hoca dersi anlatmaya devam ederken bazı bakışları üzerimde hissediyordum. Sabah çantama koyduğum kalemi ve defteri çıkardım. Uzun zamandır derslere girmiyordum ve çok geri kalmıştım. Dersleri güzelce dinlemem gerekiyordu.

Dersin sonlarında girdiğimiz için çok geçmeden zil çalmıştı. Çağkan hemen yanıma geldi ve sıramın üzerine oturdu.

"Beğendin mi okulu?" Bakışlarımı etrafta gezdirdim. Lükste olsa okuldu işte.

"Evet." Sarı saçları omzunun üzerinde biten, uzun boylu bir kız yanımıza geldi. Çağkan kızı süzüyordu utanmadan.

"Yine göz kamaştırıyorsun Melis." Çağkan her yerde Çağkan'dı işte. Melis yapmacık bir şekilde gülüp bana döndü.

"Hoşgeldin Efsa, nerden gledin?" Ben tam konuşacağım sırada Çağkan konuştu.

"Aksaray'dan geldi, kuzenim. Bundan sonra burada yaşayacak." Melis ters ters Çağkan'a baktı.

"Sana sormadık." Ardından bana döndü. "Her neyse bende Melis, tanıştığımıza sevindim."

"Bende." Dedim içten olmasına çalıştığım bir şekilde.

"Görüşürüz sonra." Dedi ve arkasını döndü yanımızdan ayrılmak için. O yürürken Çağkan'da arkasından bakıyordu. Bir an ondan hoşlandığını düşündüm ama sonra nereye baktığını anladım. Kızın kalçalarına bakıyordu. Koluna sertçe vurdum, acıyla kolunu tutarak bana döndü. Ilgar'ın dersleri gerçekten de işe yarıyordu.

"Ayıp ayıp." Hınzırca güldü. "Sapık mısın Çağkan?" Dedim ciddi bir ifadeyle, şaka yapmıyordum.

"İstersen sapığında oluruz güzelim." Kamyon şoförleri gibi konuşurken kafasını bana eğiyordu pis pis gülerek. Onu ittim ve kalktım sıradan.

"Seninle aynı evi paylaşıyoruz, beni korkutma." Gülerek bacaklarını salladı. Bu çocuğun ciddi olduğu anlar o kadar azdı ki. "Karşı cinsin olan her varlığa asılıyorsun ama Aleda'ya asılmıyorsun." Dedim onların gerçekten kardeş gibi olduğunu fark ederek.

"O benden büyük, benim dikkatimi çıtırlar çekiyor." Çıtırlar derken dilini dudağının üstünde komik ve abartılı bir şekilde gezdirmişti. Kahkaha atarak baktım ona. Sınıftaki bir kaç bakış bize döndü ama bugün düşündüğümden daha iyi geçecek gibiydi. Çağkan sayesinde.











Telefonumdaki saate baktım. Çağkan ortalıklarda yoktu ve çıkış zili çalmak üzereydi. Bir iki derse girdikten sonra ortalıktan yok olmuştu, telefonlarına da bakmıyordu. Eve dönüş yolunu bilmiyordum. Dersten çıktığımda Demir'i aramalıydım.

Zilin çalmasıyla eşyalarımı çantama doldurdum. Herkes hızla sınıfı boşaltırken bende ceketimi giyindim ve çıktım sınıftan. Okul hem çok büyük hem de karışık bir mimariye sahipti ve ben çıkışı diğer öğrencileri takip ederek bulmuştum.

Okul bahçesine çıkarken hala bir umut Çağkan'ı arıyordu gözlerim ama yoktu. Okulun bahçesinden çıkarken telefonumu açtım Demir'i aramak için.

"Selam." Duyduğum sesle durdum. Ardından yanımda uzun boylu, daha önce gördüğümü hatırlamadığım bir çocuk durdu. Bir omzuna çantasını takmıştı ve lise öğrencilerinden daha büyük duruyordu ya da kirli sakalları onu büyük gösteriyordu. "Seni Çağkan'ın yanında gördüm, kuzeniymişsin. Ben Yiğit."

"Bend-" Konuşmaya devam edecektim ki sözümü kesti.

"Efsa. Aynı sınıftaydık." Fark etmemiştim, sanırım fazla dalgındım. Gülümsedi sıcak bir şekilde. "Tanıştığımıza sevindim Efsa, okulu sevdin mi?" Elimdeki telefonun ekranı karardı, Demir'i hala arayamamıştım.

"Evet ilk gün için oldukça iyiydi." Elini ensesine attı ve kafasını eğdi.

"Telefon numaranı verir misin?" Ardından aceleyle kafasını kaldırdı. "Yani yanlış anlama, sınıf grubu için. Sınıf başkanıyım da."

"Yanlış anlamadım." Derin bir nefes verdi. Numaramı bilmiyordum. Telefonu ona numarasını girmesi için uzattığım sırada hemen arkamda duyduğum korno sesiyle sıçradım.

Refleks olarak arkamı döndüm. Araba tam dibimde durmuştu ve ben bu arabayı tanıyordum. Camdan arabayı süren kişiye baktım, onu da tanıyordum. Ilgar her zamanki ifadesiz yüzüyle sürücü koltuğuna oturmuştu. Gözlerini kısmıştı ve üzerinde aynı benimki gibi kahverengi kadife spor bir ceket vardı.

Arabadan indi tüm ihtişamıyla. Ceketinin altına giyindiği beyaz kazak vücut kaslarını belli ediyordu.  Sürekli spor yapıyordu, vücuduna şaşmamak gerekirdi.

"Burada ne arıyorsun?" Dedim onu gördüğüme ne kadar şaşırdığımı belli ederek. Uzun boyuyla tam yanımda durdu.

"Seni almak için geldim." Kafasını eğerek yüzüme bakmıştı. Boyum bir kız için uzun bile sayılabilirdi ama Ilgar normal boy ortalamasının üstündeydi. Yiğit'in de bakışları Ilgar'ın üstündeydi.

"Merhaba." Diyerek elini uzattı Yiğit. Ilgar ise ona uzatılan ele boş boş baktı, sıkmadı. Yabani şey. Yiğit bozulmamış gibi telefonumu bana uzattı.

"Kendi numaramı da kaydettim. Sonra tekrar görüşürüz."

"Görüşürüz." Yanımızdan uzaklaştı seri adımlarla. Bakışlarımı Ilgar'a çevirdim geri. Bir adım geri attı ve o son model, göz alıcı arabasına yaslandı. Kollarını göğsünün üstünde kavuşurdu.

"Neden beni almaya geldin?" Ilgar asla kendi iradesiyle beni almaya gelmezdi, belli ki Demir zorlamıştı.

"Tek müsait olan bendim, Demir seni almam için arayıp durdu. Şimdi de bebek bakıcılığına başladım." Söylediklerine sinirlenmemek elde değildi. Beni sürekli küçük görüyordu, aşağılıyordu ve bir erkekte sanırım en itici özellik buydu. Okuldan çıkan insanların ona baktığını fark ettim. Bu okuldaki insanlar ne kadar zengin olsalar da bu araba herkes için göz alıcıydı. Ilgar'a da bakıyorlardı. Kabul etmem gerekiyordu ki Ilgar yakışıklı bir adamdı ama kişiliği berbattı.

"Ben kendim gelebilirdim. Bebek bakıcılığı yapmana gerek yoktu." İfadesizce baktı yüzüme. Güldüğünü görmesem robot olduğunu bile düşünürdüm.

"İstanbul o geldiğin küçük yere benzemez." Yaslandığı yerden ayıldı ve kollarını çözdü. Gözleriyle elimdeki telefonu işaret etti. "Demir onu sana ulaşmak için verdi, erkeklerle cilveleş diye vermedi."Bir insan anca bu kadar kaba ve kırıcı olabilirdi. Kadınları aşağılayan erkeklerden nefret ederdim ve Ilgar tam olarak bunu yapıyordu. Arabasına binmek için arkasını döndü.

"Bana baksana sen!" Bağırdım nerede olduğumuzu umursamadan. Sinirimi bozmuştum. "Sen beni ne sanıyorsun?" Durdu, bu sefer ben onun önüne gittim.

"Kadın değil misiniz? Hepiniz aynısınız." Sakinlikle konuşuyordu ve aşağılarcasına. Ona doğru bir adım attım, neredeyse ayak uçlarımız birbirine değecekti ve hiç beklemediğim bir şey yaptı. Geri adım attı, resmen benden kaçmıştı. Bu komikti, onun gibi iri bir adamın benim gibi cılız bir kızdan kaçması.

"Ne o sen çok mu mükemmelsin? Benimle konuşurken sözlerine dikkat edeceksin Ilgar. Zira aşağılamalarına katlanmak zorunda değilim. Bir kadın seni çok fena incitmiş." Son söylediğim cümle yüz hatlarını germişti, nefes alışverişini artırmıştı. Evet, bir kadın onu fena incitmişti. Yine çantamın saplarına tırnaklarımı geçirdim, bu sefer sinirden. "Arabanı da al başına çal." Arkamı döndüm ve yürümeye başladım.

"Peşinden geleceğimi falan mı zannediyorsun?" Bağırdı arkamdan. Arkamı dönmedim ve bende ona bağırdım.

"Cehenneme git." Yürümeye devam ettim hırsla. Çok geçmeden son model arabası yanımdan son süratle geçti. Sinirle önüme gelen saçlarımı arkaya attım. Yırtık biri değildim, öz güvenli biri hiç değildim ama bana yapılan hakaretlerin altında da kalmazdım.

Elimde tuttuğum telefonu açtım ve Demir'i aradım. İkinci çalışında açmıştı.

"Efendim Efsa?" Efsa, bu ismi kısa sürede ne de çok benimsemiştim.

"Demir beni alabilir misin? Ya da evi tarif eder misin?" Bir süre ses gelmedi, kalabalıktaydı.

"Ilgar seni almaya gelmedi mi?"

"Geldi ama almadı daha doğrusu ben gitmedim onunla. Evi tarif etsen yeter."

"Hayır geleceğim. Bir kafeye gir ve beni bekle." Gözlerim etrafı taradı ve hemen okulun önündeki kafe gözüme çarptı.

"Okulun önünde bir kafe var, oraya gidiyorum."

"Tamam geliyorum." Kafeye girer girmez yoğun bir kahve kokusu burnuma doldu. Kahverenginin ağırlıklı olduğu bu yer fazla sakinleştiriciydi. Az önce öfkeyle kavrulan ben şimdi çok daha sakindim.

Cam kenarındaki ikili masalardan birine oturdum. Yanıma gelen garsondan bir kahve istedim. İlk defa böyle bir kafeye gelip tek başıma bir kahve içiyordum. Eskiden böyle lükslere ayıracak param olmuyordu.

Demir'in hayatıma girmesi her şeyi değiştirmişti, adımı bile. Peri masalında gibiydim. Demir aniden hayatıma girip her şeyi değiştiren periydi ve ben bu masalın bir korku hikayesine dönüşmesinden korkuyordum. Eğitiliyordum, hırsızlık yapmak için. Ne kadar zenginden alıp fakire vermek gibi vicdan rahatlatıcı bir nedenleri olsa da bu yaptıkları şeyi değiştirmezdi. Bende çoktan bu şeyin bir parçası olmuştum ve geri dönüşü yoktu. Kabul ettiğim şey hiçte masum değildi kendimi bir suçlu gibi hissediyordum ve çok geçmeden gerçekten bir suçlu olacağımı biliyordum.

Önüme gelen sade ve sıcak kahvemden bir yudum aldım. Dışarı baktım, tüm gün kötü olan hava daha da kasvetli bir hal aldı. Yağmur yağacaktı, kış ayıydı normaldi havanın bu durumu. Kafe sıcak olasa da ceketimi çıkarmadım, kışın ısınmayı seviyordum ama yazın nefret ediyordum sıcaktan. Tek eksik güzel bir kitaptı.

Camdan dışarıyı seyrettim, gelip geçen insanları inceledim. Dinlenebileceğim kadar dinlendim çünkü eve gittiğimde beni bırakmayacaklarını biliyordum. Eğitimin Ilgar'la olan kısmını alıp çöpe atmak istiyordum.








Karşıma oturan Demir'i fark ettiğimde camdan kafamı ayırıp ona baktım. Bana bakıyordu, gülümsedi sık sık yaptığı gibi. Bende tebessümle karşılık verdim.

"Sanırım Ilgar'ı yanına yollamakla hata yaptım."

"Caddenin ortasında saç baş birbirimize girmediğimiz kaldı." Güldü halbuki ben çok ciddiydim. Biraz daha kalsak birbirimizin üzerine atlayacaktık. "Onu anlamıyorum. Hiçbir zararım yok ona ve o sürekli beni aşağılamaya çalışıyor. Artık onun beni eğitmesini istemiyorum Demir." Derin bir nefes aldı.

"O eğitmeye devam edecek." Sıkıntıyla bitmek üzere olan kahve bardağımı sıktım.

"Fazla dediğim dediksin." Kafasını sallayarak onayladı beni.

"Öyleyim, kararlarım net ve kalıcı olmalı."

"Aleda ve Karan'ın kavuşmasına da o yüzden mi izin vermiyorsun? Bir kere olmaz dediğin için mi?" Üstündeki siyah kabanda bakışlarım gezindi. Hatırlıyordum onu, o gece giyindiğim siyah kaban. Fark ettiğimi anlamıştı ve sadece yarım ağız güldü.

"Sayılır, bir kural koydum ve onlarda bu kurala uydu."

"Eğer kuralını yok saysalar ne yapacaktın? Onları kovacak mıydın gruptan?" Sorularım onu rahatsız etmiyordu hatta cevaplamaktan zevk aldığını hissediyordum.

"Yok sayamazlardı çünkü zor durumdayken kurtardığım kişi sadece sen değilsin. Bana saygı duyuyorlar."

"Ya aşkları sana duydukları saygıdan üstün gelseydi ki zaten Aleda'nın aşkı öyleydi. O zaman ne yapacaktın?" Güldü ama soruma cevap vermedi.

"Sakın gruptan birine aşık olma." Dedi gülerek ama altta yatan ciddiyeti sezmiştim. Bende güldüm bu sefer. Aşk bana tamamen uzak bir kavramdı, bu güne kadar hiçbir ilişkim olmamıştı.

"Kime aşık olacağım beni sürekli aşağılayan Ilgar'a mı? Hiç sanmıyorum." Sakallarını ovuşturdu gülerek.

"Bir şeyler yiyelim mi acıktıysan yoksa evde mi yiyelim?"

"Evde yiyelim." Yanımızdan geçen garson kızdan hesabı istedi Demir. Hesap geldiğinde cebinde içtiğim kahvenin çok daha fazlası para koydu. Garson kız hesabı almak için geri döndüğünde.

"Üstü kalsın." Diyerek ayaklandı. Lüks içinde yaşıyorlardı ama çevreye karşı ne kadar cömert olduklarının farkındaydım. Gerçekten de zenginden alıp fakire veriyorlardı. Beraber çıktık, sıcağa alıştığım için çıkar çıkmaz vücudum buz tuttu. Beraber arabaya bindik.

















Çok geçmeden eve varmıştık. Odama çıkarak üstümü değiştirdim, yemekten sonra spor yapacağımız için spor kıyafetlerimi giyindim. Aşağı indim, herkes gelmişti ama Demir görünmüyordu. Eve geldiğimizde kimse yoktu. Salona girdim ve yanlarına oturdum. Bu sefer Aleda ve Ilgar hazırlıyordu sofrayı. Aleda beni fark edince hemen yanıma geldi.

"Üç erkek düşürdün mü?" Dedi sabahki konuşmamıza gönderme yaparak. Gülerek kafamı iki yana salladım. "Yalan." Dedi Aleda yanıma oturarak.

"Üç tane mi bilmem ama en az bir olduğu kesin." Bunu söyleyen Ilgar'dı. Şaşkınlıkla ona baktım, hala benimle hangi yüzle konuşabiliyordu? Aleda çığlık attı.

"Hemen anlat." Tabakları yerleştiren Ilgar'a sinirle baktım. Çok oluyordu.

"Öyle bir şey değil. Sınıf başkanıydı, sınıf grubu için numaramı aldı." Neden Ilgar'a bakarak söylemiştim bilmiyordum sanırım bugün bana saçma ithamlarda bulunduğu içindi. Duyduğunun farkındaydım ama kafasını kaldırıp bana bakmıyordu.

"Yiğit miydi?" Dedi bu sefer Çağkan konuşmaya atlayarak. "İyi çocuktur Yiğit. Kuzenin olarak konuşmana izin verebilirim." Gülerek baktım ona.

"Çok fazla kaptırdın kendini role hem nereye kayboldun? İlk günden tek bıraktın beni."

"İşlerim vardı." Demir'in de gelmesiyle masaya oturduk. Demir'in elinde bir dosya vardı, yemek masasına koydu ama açmadı, kimsede bir şey söylemedi. Karan sanki bilerek yapıyormuş gibi Aleda'nın tam karşısına oturdu.

Tabağımdaki bol kızarmış tavuktan bir parça aldım. Benim gibi iştahsız birinin bile iştahını açmıştı.

"Yemek çok güzel, kim yaptı?" Aleda kafasını kaldırdı.

"Ilgar yaptı. Salatayı da ben yaptım." Az kalsın boğazımda kalacaktı. Ilgar'ın yaptığım bir yemeği yiyordum ve ikimizde birbirimizden hiç haz etmiyorduk. Demek silahta ve dövüşte olduğu kadar yemek yapmakta da iyiydi. Adamın kötü olan bir şeyi yoktu, karakteri dışında.

"Demir." Karan'ın konuşmasıyla bakışlarımız ona döndü. "İşimiz bittiğinde açığa vurmayalım bu sefer. Seren'le aramı bozmak istemiyorum." Aleda kaskatı kesilmişti ama belli etmemeye çalışarak yemeğini yemeğe devam etti.

"Öyle olacak zaten, Seren evimize kadar biliyor, polise şikayet edemeseler bile babası tehlikeli bir adam." Demir elindeki çatalı bıraktı ve Karan'a baktı. "O kız pek tekin değil."

"Babası tekin değil, Seren'in bir şeyden haberi yok. Sanırım ona alıştım." Demir ağır ağır kafasını salladı, bakışları yemeye devam eden Aleda'nın üzerindeydi. Masadaki herkes Aleda'nın tepkisine çaktırmadan bakıyordu aslında. Demir'in gözleri beni buldu, bugünkü konuşmamızı anımsamıştı. Aleda'nın acı çektiğini görüyordu. Karan çok oluyordu artık.

"Neden polise şikayet edemiyorlar?" Dedim konuyu kapatmaya çalışarak.

"Çünkü kara para, şikayet edemezler." Kara para, yasal olmayan yollardan kazanılan paralar. Demir'lerin yaptığı işte pek yasal değildi.







Yemeğimizi yedikten sonra hep beraber salona geçtik. Aleda durgunlaşmıştı, elinde değildi. Karan'ı boğmak istiyordum. Demir masaya getirdiği dosyayı hala elinde taşıyordu.

"O ne dosyası?" Dedi Ilgar bu akşam ikinci kez konuşarak. Demir dosyayı önüme koydu.

"Bu Efsa'nın içinde olacağı, sıradaki işimiz." Bir dosyaya baktım ve bir de yutkunarak Demir'e baktım. İçine girdiğim şeyin ciddiyetini bir kez daha kavradım. Bunu yapabilecek miydim ve bu gurubun bir parçası olabilecek miydim bilmiyordum tek bildiğim şey beni zorlu bir sürecin beklediğiydi.



Continue Reading

You'll Also Like

81.3K 6.2K 32
Biz adımız gibi özgür bir timdik. Hür Timi. Kendi kurallarımızı koyardık. Bu askeriye işleyişine ters olduğu için de sürekli azar işitirdik. "Hangi...
7.1K 1.5K 30
"Laleler çocukluğumuzdur, laleler solarsa çocukluğumuz unutulur. Lalelerimize..." ❧ LALELERİNDEN Serisinin birinci kitabı Siyah Emare, ikinci kitabı...
224 116 35
Bir keder ek ruhuma; büyüsün, şiir olsun.
201K 10.8K 43
Alya özer (asil ) küçük yaştan beri ailesinin intikamı için yanıp tututuşur tam herşey bitmişken gerçek ailesi ortaya çıkar.