GECENİN IŞIĞI

Autorstwa buyazarneleryazar

15.3M 402K 134K

Genel Kurgu #1 Bir adam düşünün, hayatının tüm dönemlerini karanlık işlerle geçiren ve geçmişinin izlerini hâ... Więcej

~TANITIM~
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47.BÖLÜM
48. BÖLÜM
Sırma-Sarp
Karakterlere Sorular
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
Sırma ve Sarp
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM: GECE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜMDEN KESİT
72. BÖLÜM
SORU-CEVAP
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
Yeni Kitap
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. bölümden kesit
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. Bölümden kesit
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
101. BÖLÜM
102. BÖLÜM
103. BÖLÜM
104. BÖLÜM
105. BÖLÜM
106. BÖLÜM
107. BÖLÜM
108. BÖLÜM
109. BÖLÜM
ÖNEMLİ
110. BÖLÜM
111. BÖLÜM
112. BÖLÜM
113. BÖLÜM
114. BÖLÜM
115. BÖLÜM
116. BÖLÜM
117. BÖLÜM
118. BÖLÜM
119. BÖLÜM
120. BÖLÜM
121. BÖLÜM
8 MİLYONNN!
Kitap Tanıtma Fırsatı
122. BÖLÜM
123. BÖLÜM
124. BÖLÜM
FİNALE DOĞRU •PART-1•
FİNALE DOĞRU •PART-2•
FİNALE DOĞRU •PART-3•
BÜYÜK FİNALDEN UFAK BİR KESİT!!!
•BÜYÜK FİNAL•
•VEDA•
•GECE• Duyurusu

44. BÖLÜM

140K 2.7K 308
Autorstwa buyazarneleryazar

Keyifli okumalar.

••

Uçurtmalar rüzgar gücü ile değil o güce karşı koydukları için yükselirler.
-Winston Churchill

••

Hayat kısa, yol uzun... elbette bu yolda karşımıza dikenli bahçeler, çukurlar çıkacak. Önemli olan o engelleri yılmadan geçebilmek. Başarabiliyor muyduk? Şu sıralar evet... bu her zaman böyle olmayacaktı elbette. Gece'nin aceleciliği, öğrendiğim gerçek... iki gündür, tam iki gündür beynim fazla mesai yapıp bu konuyu düşünüyordu. Başım dertteydi dertte olmasına, üstüne eklenen bir endişe daha vardı. Gece'nin evliliğe olan yaklaşımı. İstemeden işittiğim konuşmalar aklıma tekrar gelmişti.

--

"Gece bu kadar acele etme yavrum."

"Acele değil anne. Işık ile evleneceğim dediysem evleneceğim," diye bağırdı.

"Bak Gece, anlamıyorsun... o seni tam olarak tanımıyor. Sen bir yere bağlı olarak yaşayamazsın. Bunu biliyorum. Bu kadar aceleci davranma. Birbirinizi iyi tanıyın. Seni iyi biliyorum. Ufak bir tartışmada yine eskisi gibi ola-"

"Anne yeter! Eskiler eskide kaldı! Her seferinde yüzüme vurma!"

--

Neydi bu eskiden kastı? Ne yaşamıştı bu adam? Peki ya annesinin söylediği gerçek miydi? Bir yere bağlı kalamıyor muydu? Böyleyse biz nasıl evlenecektik? Öfke kontrolsüzlüğünü biliyorum. İleri boyutta şiddet mi uygulardı? Eski dedikleri neydi? Kafam öyle doluydu ki... O akşamki yemekten sonra Gece ile görüşmemiştik. İşler yolunda gitmiyormuş. En azından bana böyle söylemişti. Pazartesi günü işe başlayacaktım. Gece ile bu konuyu konuşmuştum. İlk başta katiyen izin vermese de daha sonra barda onun yanında çalışmama izin vermişti. Maaş konusu ise tamamen benim istediğim şekilde olacaktı. Bana hakkımı ödeyecekti. Fazla bir miktar teklif ederse asla kabul etmeyeceğimi söylemiştim ve kendi istediğimi kabul ettirmiştim. Elimde telefon mesaj bekliyordum. Ondan bir mesaj... halbuki ben de atabilirdim. Bu konuda biraz çekimserdim. Bu akşam halamlar Bursa'dan geliyordu. Levent ve Elif illaki gelirdi. En son nişanda gelmişlerdi ve o günkü talihsizlik yüzünden hasret bile giderememiştik. Annem akşam için yemek yaparken ben her zamanki gibi yardım edemiyordum. Çünkü becerikli değildim. Yapamıyordum işte!
Penye şortumun ufak cebindeki telefonum titredi.

GECE
Nerdesin?

Evde.

Başka nerede olabilirdim. Soru muydu bu?

GECE
İyi! Çıkma evden.

Emredersiniz! Ya sabahtan beri adamdan mesaj bekliyorum gelen şeye bak! Telefonu sinirle koltuğa bıraktım. Ne zaman normal olacaktık biz? Artık ciddi ciddi bu soruya bir cevap arıyordum.

••

Annem her zamanki gibi yine döktürmüştü. Tam elimi uzatıp bir sarma alacakken annem elime vurup engelledi.

"Saygısızlık etme," diye ikaz etti. Sinirle omuz silktim. Zaten Gece'ye sinirliydim.

"Nerde kaldılar ya?" diye sızlanıp sandalyeye oturdum. Babam da henüz gelmemişti. Abim odasındaydı. Güneş de televizyon izliyordu.

"Kızım sen 7 aylık falan da değilsin ne bu sabırsızlık?" diye takıldı annem.

"Acıktım anne," diye mırıldandım. İçeriden gelen melodi sanırım benim telefonumundu.

"Git bak telefonun çalıyor kızım hadi, yoksa sen masayı süpüreceksin."

Anneme göz devirip içeri girdim. Çalan benim telefonumdu. Ekrana baktığımda karnımdan kalbime acı bir sancı yükseldi. Ekranı kaydırıp aramayı yanıtladım.

"Gece?"

"Güzelim," deyip bir nefes bıraktı.

"N-neden aradın?" diye sordum konuya bodoslama dalarak.

"Sesini duymak istedim," dediğinde yüzüme yayılan sırıtışın tarifi yoktu.

"Ben de yüzünü görmek istiyorum," diye itiraf ettim. Hırıltılı nefesini kulağımın dibinde işittim.

"Yarın bana gelsene, seninle konuşmam gereken şeyler var," derken merakım gün yüzüne çıkmıştı. Benimle ne konuşacaktı ki?

"N-ne konuşacağız?" diye sordum alacağım cevaptan deli gibi korkarken.

"Yarın öğrenirsin güzelim."

"Peki."

"Kapatıyorum öyleyse," dedi, sanki kapatmak istemiyordu.

"Gece?"

"Efendim?"

"Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum," derken yüzünde yayılan sırıtmayı hayal edebiliyordum.

"Senin söylemek istediğin bir şey yok mu?" dedim beklenti ile.

"Biliyorsun."

"Biliyorum."

--

Kapı çaldığında kum torbası gibi yayıldığım koltuktan kalkıp kapıya koştum. Sanırım gelmişlerdi. Kapıyı büyük bir heyecan ile açıp misafirlerimizi kucakladım. Halam sızlana sızlana içeri geçti. Levent ve Elif de havanın sıcaklığından yakınarak girdiler eve. Annem ve halam çok sıkı iki dostlardı. Görümcesi değil de adeta kız kardeşi gibiydi. Annem Levent ve Elif'le de sarılırken abim merdivende boy gösterdi. Yüzünde hain bir sırıtış vardı. Ah Levent ve o... o ikisi cidden muhteşem ikiliydi. Elif ile de ben... Levent ile abimin muhteşem kucaklamasını sırıtarak izliyorduk.

"Vay vay vay," diye bir seromoni ile birbirlerine sarılıp özlem giderdiler. Güneş de halamın dibinden ayrılmıyordu. Babam kalmıştı bir tek. O da bir kaç saate gelirdi zaten.

"Semra açsanız Sadık'ı beklemeyelim," dedi annem halama.

"Yok yok bekleyelim. Abim sofraya hep birlikte oturmayı sever," deyip gülümsedi. Elif ile aynı yaşta oluşumuz daha iyi anlaşmamıza yarıyordu. Nişandan sonra tekrar buluşmamız çok iyi olmuştu.

"Ben üzerimi değiştirsem biraz terledim de?" deyip içeridekilere haber verdi ve beni de peşinden sürükleyip odama çıkardı.

"Ay çok özlemişim ya," deyip beni tekrar kucakladı.

"Ben de çok özledim seni."

"Gece ile... nasıl gidiyor?" Yutkundum.

"Şu sıralar karmaşık," dedim yalnızca.

"O ne demek?" diye sordu kaşları otomatik olarak çatılarak.

"Bak, cidden bunları konuşmak istemiyorum. Bizdesin, bunun keyfini çıkaralım," dediğimde başını sallayıp onayladı.

"Öyleyse ben duşa giriyorum. Çantamdan bana giyecek bir şeyler çıkarır mısın?"diye sordu masumca. Başımı sallayıp onu banyoya kışkışladım. Aklımın bir tarafı hep Gecedeydi. Benimle ne konuşacaktı? İçim sıkışıyordu. Sanki birisi kaşıkla içimi oyuyordu. Değişik bir histi. Elif'e çantasından iç çamaşırlarını, bir tişört ve eşofman altı çıkarıp aşağı indim. Annem ve halam koyu sohbete dalmışlardı. Abim ile Levent de eskileri konuşuyordu. Güneş ise merakla onları dinliyordu. Bense henüz dünyaya inmemiş uzayda gibiydim. Kendimi burada hissetmiyordum. Aklımda tek bir soru vardı. Gece benimle ne konuşacak? Kötü düşünceleri uzaklaştırmak istesem de bu mümkün değildi. Lanet olası düşünceler aklımdan çıkmıyordu. Evlilik fikrine saygı duymadığım için ayrılmak mı istiyordu? Saçmalama. İç sesim bile bunu söylerken ikilemde kalmıştı. Ya öyleyse? Ama ben evlenmek istemiyor değildim ki, sadece Gece'nin evliliğe olan yaklaşımından korkuyordum. Melek teyze bir şeyler biliyordu. Eskisi gibi... şu eski neydi bir bilsem. Dalıp gittiğim düşüncelerden beni uyandıran zilin sesi olmuştu. Kapıya aksak adımlarla gidip kapıyı açtım. Babamın hafif hafif yaşlanmaya başlayan yüzünü görünce bütün her şeyi unuttum ve yüzüme bir sırıtış kondurdum.

"Geldiler mi?" diye sorup içeri girdi babam. Başımı sallayarak karşılık verdim. Ayakkabılarını çıkarıp salona geçti. Ardından kapıyı kapatıp ben de.

"Hoşgeldiniz Semra," deyip kucaklaştı babam halam ile. Daha sonra da Levent ile. Elif de banyodan çıkınca özlem giderdiler. Sonunda hep birlikte sofraya geçtiğimizde saat sekize geliyordu. Tüm herkes yemeklerini büyük bir iştahla yemeye başladı. Cidden çok lezzetliydi bütün yemekler.

"Annecim ellerine sağlık," deyip ağzımı sildim ve çatalımı bıraktım.

"Afiyet bal şeker olsun evladım," deyip gülümsedi annem. Bütün herkes yemeğini yiyince halam ve annem Elif ile bana işaret verip sofrayı toplamamızı emretti. Emre itaat edip sofrayı kaldırdık. Bulaşıkları da hallettikten sonra içeri girdik.

"Bulut." Levent'in seslenmesiyle abim kafasını telefonundan kaldırdı.

"Evet?"

"Bizi dışarı çıkarmayacak mısın?" diye sordu merakla.

"Bu gece olmaz ama yarın çıkarız," diye yanıtladı abim. İşe başlamama iki gün vardı. Önümdeki günleri güzel değerlendirmeliydim. Hazır, kuzenlerimde yanımdayken.

"İyi öyle olsun."

Elif ile ben koltukta sinmiş otururken babam ile Levent tavla oynuyordu. Vazgeçilmez oyunları... Abim de büyük ihtimalle Sinem ile mesajlaşıyordu. Bir ara başını telefondan kaldırıp sırıttı ve bize döndü.

"Ben dışarı çıkıyorum, haberiniz olsun," deyip evden çıktı. Sinem'in yanına gittiğine şüphe yoktu. Onlar adına mutluydum. Kendi adına mutlu olamıyorsun bir türlü. Kes sesini! İç sesim ile münakaşa içine girmeyi reddedip telefonumu elime aldım. Parmaklarım klavyenin üzerinde gezinerek Gece'ue mesaj yazmaya başladı.

Nerdesin?

Umarım evdesindir... yanıtım saniyeler sonra geldi. Demek telefonun başında bekliyordu.

GECE
Barda.

Barda? Ne işi vardı gece gece. Kızım adamın kendi barı. Sence ne işi var. Mantıklı.

Yanında kim var?

İyice paranoyaklaştım.

GECE
Sarp.

Gece-bana-neden-kısa-cevaplar-veriyorsun?

Sırma nerede?

Konuştuğumuz şeylere bak! Gece bana trip mi atıyordu? Eğer öyleyse neden?

GECE
Işık şu an uygun değilim. Yarın buluşacağız zaten. Konuşuruz. İyi geceler.

Ha, resmen beni geçiştiriyor. Bu işte bir iş vardı. Yarına kadar meraktan ölmezsem öğrenecektim. Elif'in bana yan yan baktığını görünce omuz silktim. Sırma'yı mı arasam acaba?

Koltuktan kimsenin dikkatini çekmeden kalktım ve mutfağa geçtim. Sırmanın numarasını bulup tıkladım ve aramamı cevaplamasını bekledim.

"Efendim?" Ah sesi uykuluydu.

"Sırma?"

"Işık abla sen misin?"

"Evet canım nasılsın?"

"Eee iyiyim ya sen?" diye sorarken sesinin yorgun çıktığını anlayabilmiştim.

"İyiyim canım da şey soracağım. Sarp yanında mı?" Uykulu bir iç çekiş sesi duydum.

"Hayır, bir kaç saat önce Gece abi gelip apar topar Sarp'ı götürdü," deyince kaşlarım çatıldı. Ne oluyordu?

"Neden olduğunu biliyor musun?"

"Hayır, Sarp sadece onu beklemememi ve uyumamı söyledi," diye izah etti.

"Peki canım sana iyi uykular," deyip telefonu kapattım. Neler olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Gece'nin gizemli tavırları artık cidden sıkıyordu. Yarın her şeyi tam anlamıyla öğrenmek istiyordum. İçeri tekrar girdiğimde Elif'in yukarı çıktığını farkettim ve bizimkilere haber verip ben de yukarı çıktım. Elif çoktan uykuya dalmıştı bile. Üzerine ince bir pike örtüp yanına uzandım. Ama düşünceler yüzünden uykuya dalmam uzun sürmüştü.

••

Sabahın kör edici güneş ışıkları ile uyanmayıp Güneş'in Işık'a olan eziyetiyle uyanmıştım. Güneş üzerime çıkmış tepiniyordu.

"Abla uyan artık."

Bacaklarını tutup yatağın yan tarafına sabitledim onu.

"İnsan böyle mi uyandırılır?" diye tısladım.

"Off bıraksana. Gece abi geldi seni almaya," dediğinde otomatik olarak bacaklarını bıraktım. Heyecanla yataktan kalkıp hazırlanmaya başladım. Beni almaya geldi! Üzerime günlük bir elbise geçirip aşağı indim. Gece halam ile muhabbet ediyordu.

"Günaydın herkese," deyip varlığımı belli ettim. Gözler bana çevrildi. Gözlerim Gece'den ayrılmadan yanına gittim.

"Günaydın," dedi kısık bir sesle.

"İzninizle Işık'ı bu gün alabilir miyim?" diye sordu anneme dönüp.

"Tabi evladım ne izni? Nişanlın o senin." Gece bana dönüp başı ile hadi deyince salondan ayrıldık. Ayakkabılıktan her zamanki sandaletlerimi çıkarıp giyince evden çıkabilmiştik. Gece'nin evin önüne parkedilmiş arabasına binip kemerimi taktım.

"Sana mı gideceğiz?" diye sordum ona doğru dönüp. Dikiz aynasından arkasını kontrol edip bana döndü.

"Önce kahvaltı yapalım," deyip arabayı çalıştırdı.

"Peki."

Araba yolda kayıp giderken ikimiz de sessizdik. Vedalar sessiz olur... bu düşünce nerden sızmıştı aklıma? Çok saçmaydı! Yan gözle Gece'ye baktığımda düşünceli olduğunu gördüm. Bir şey söylemek istiyordum. Onunla konuşmak... ama sesim çıkmıyordu işte. Araba kafe tarzı bir yerin önünde durunca indim. O da uygun bir yere arabayı parkedip yanıma geldi ve beni içeri girmeye teşvik etti. Kafe oldukça şirindi. Tahta masalardan birine oturduk. Garsona kahvaltılık bir şeyler koymasını söyledi.

"Nasılsın?" İlk konuşmayı başlatan oydu.

"İyiyim, sen?" diye sorarken kendimi ona karşı hiç bu kadar yabancı hissetmemiştim.

"İyi," dedi yalnızca. Bir şeyler olduğunu seziyordum ama onun anlatmasını bekliyordum. Masa çeşit çeşit kahvaltılıklar ile donatıldı. İştahsız olsam da bir şeyler yedim. Gece'nin de pek iştahı yok gibiydi. Sessiz bir kahvaltıdan sonra hesabı ödeyip kafeden ayrıldık. Sanırım şimdiki durak eviydi.

••

Araba evinin önünde durunca nedendir bilinmez büyük bir  heyecan ile indim. Ardımdan o da inip eve doğru yürümeye başladı. Arka bahçeden eve girdik. Oturma salonuna geçip ikili koltuklardan birine oturdum. Kısa bir süre ayakta dikilip beni izledikten sonra o da yanıma oturdu. Ve asıl mesele... neydi benimle konuşacağı şey? Kalbim bir atletin uzun mesafe koşusu ardından çarpan kalbi gibi atıyordu. Tek fark o birinciliğe koşmuştu, ben ise sona gelir gibi hissediyordum. Derin bir nefes aldı.

"Korkuyor musun?" diye sordu.

"Evet," dedim dürüstçe.

"Neden peki?"

"Beni bırakıp gitmenden."

Verdiğim cevaba karşılık gözlerini yumup beni göğsüne çekti. Çenesi başımdaydı.

"Biliyorsun," dedi.

"Duymak istiyorum," dedim. Buna muhtaçtım. Biliyorsun diyordu. Evet biliyordum ama duymak da istiyordum. Seni seviyorum demek ne kadar zor olabilirdi ki?

"Işık," deyip duraksadı. Başımı göğsünden çektim.

"Söyle artık." Bir an önce duyup kurtulmak istiyordum.

"Ben..." sustu. Söyle artık lanet olası.

"Ben İngiltere'ye gitmek zorundayım," dediğinde boğazıma takılan yumruyu hissettim.

"N-neden?" diye sordum titrek sesimle. Az sonra ağlayacağımın sinyalini veriyordu sesim. Ceketinin cebinden bir zarf çıkardı.

"Bu mektubu ben gittikten sonra oku," deyip kucağıma bıraktı.

"Gece, gitmek de ne demek! Neden gidiyorsun?" diye bağırdım dehşet içinde.

"Yalvarırım soru sorma, sadece gitmeden önce seni son kez hissetmeme izin ver," deyip kolları arasına aldı beni. Sıkıca sardı. Gözyaşlarım tişörtüne dökülmeye başladı.

"N-neden! Bana bir neden söyle!" diye bağırmaya çalıştım sesim el verdiğince.

"Her şey o zarfın içinde yazıyor. Ben gittikten sonra onu okumanı istiyorum," derken sesindeki tükenmişliği duyabiliyordum.

"Gitmeni istemiyorum, yalvarırım gitme!" deyip ellerimi ensesinde birleştirdim ve gözlerinin içine baktım.

"Zorundayım. Lanet olsun ki gitmek zorundayım!" Acı dolu sesi kulaklarımı tırmalıyordu.

"Döneceksin ama, değil mi döneceksin?"

"Elbette döneceğim. Sadece bir yıl," dediğinde gözyaşlarım daha da şiddetli akmaya başladı.

"Sadece 1 yıl mı? Sadece 1 yıl!" dedim dehşet içinde. Bir yıl çok az bir zamanmış gibi konuşuyordu.

"Bak, sen demiyor muydun okulum bitsin öyle evlenelim diye. Al, sana bir yıl. Sen okulunu bitir ben de gidip geleyim." Söylediği kadar basit mi sanıyordu her şeyi?

"B-bu, bu söylediklerine inanamıyorum. Kolay mı sanıyorsun?! Kolay mı?" Sesim artık bağırmaktan kısılmıştı.

"Ağlama! Ağlamanı istemiyorum. Seni terk etmiyorum, bu bir veda da değil. Sadece 1 yıl," derken sesi kısıktı. Nasıl bu kadar rahat söyleyebilirdi? 1 yıl denek onu görmeyeceğim 365 sabahtı. Onsuz olacağım aylardı.

"Bu kararı ne zaman verdin?" Gözyaşlarını silip sormuştum.

"Annem, geçen gün annem ile konuştuk... ve o bana bir şeyler söyleyip aklımı başıma getirdi. Bak doğrusu bu tamam mı? O mektubu okuduktan sonra öğreneceksin zaten," deyip alnıma defalarca kez öpücük bıraktı.

"İstemiyorum, gitmeni istemiyorum. Yalvarırım! Hemen şu an evlenelim, yeter ki gitme." Kendimi o kadar perişan hissediyordum ki...

"Daha fazla zorlaştırma," derken gözünün kıpkırmızı olduğunu gördüm. O, ağlamış mıydı?

"Biliyordum, beni bırakıp gideceğini biliyordum."

"Yapma böyle," deyip elimi dudaklarına götürüp parmak boğumlarımı teker teker öptü.

"Göz açıp kapayıncaya kadar geçecek."

Ama ben gözümü açıp kapattım her an onun yanımda olmasını istiyordum.

"Hiç mi gelmeyeceksin o 1 yıl içinde?" Başını olumsuz anlamda salladı.

"Seni çok seviyorum, tamam mı? Çok, bunu unutma. Her ne için gidiyorsan git sana deliler gibi aşık olduğumu unutma," deyip cevap verme fırsatı tanımadan dudaklarına kapandım. Gözümden usulca damlayan yaş dudaklarımızı ıslattı. Elleri saçlarımı okşadı. Gözlerindeki acı kalbimi paramparça ediyordu. Ama yapacak hiçbir şeyim yoktu. Dudaklarından ayrıldım.

"Ne zaman gidiyorsun?"

"Bu gece." Gözlerim öyle doluydu ki yüzünü göremiyordum. Kirpiklerime yapışan yaşlar gözlerimi açık tutmama engel oluyordu.

"Gitmeden önce..." deyip devamını getiremedim, gözlerini kapatıp buruk bir tebessüm etti.

"Elbette seni ve bedenini son kez hissetmeden gitmeyeceğim," deyip beklemediğim bir anda kendimi kucağında buldum. İlk kez bu kadar yavaş hareket edip odaya sallana sallana taşıdı beni. Sırtım yatağın saten çarşafı ile buluştu. Gözlerinde arzu, şevk, zevk... hiçbiri yoktu. Yalnızca acı vardı. Üzerimdeki elbiseyi çıkarıp tüm vücuduma derin öpücükler bıraktı. Vücudumun her santimetre karesine birer öpücük bırakıp dudaklarıma ulaştı. Yavaşça dudaklarını öptü. Çok yavaş... incitmekten korkar gibi. Üzerimde kalan tek parça olan iç çamaşırlarımı da çıkardı.

(İleri boyutta hüzün içeren +18 vardır. Rahatsız olanlar okumasın!)

Hiç telaşsız hareket ediyordu. Bu öncekiler gibi değildi. Beni becermiyordu. Tam olarak sevişiyorduk. Başını boynuma gömüp derin bir nefes aldı. Kuşkusuz beş dakika orada çakılı kaldı. Titrek nefesini boynumda hissediyordum. Ellerim boynuna dolanmıştı. Sanki biri onu kollarımdan çekip alacaktı da ben engel oluyormuşum gibi. Boynumdan ayrılıp gözlerime baktı. Şahit olduğum bakışlar beni daha çok hüzünlendirdi. Acele etmeden üzerini çıkardı. Benim gibi çıplak kalınca üzerime uzandı. Baş parmağı ile yanağımı okşuyordu.

"Canını yakmayacağım," deyip elini aramıza koydu ve erkekliğini kadınlığımın girişine yasladı. Kalçalarını kullanarak içimde kendine yer açtı ve beni doldurdu. Hissettiğim ne acıydı ne de zevk, sadece hüzünlüydüm. Bacaklarımı beline doladım. Ayaklarım kalçalarının üzerindeydi. Kollarım ise zaten başından beri boynuna sarılıydı. İçimde yavaşça hareket etti. Öyle nazik davranıyordu ki... yatağın başlığından destek alıp içime yavaşça girip çıkmayı sürdürdü. Hiçbir sinir ucum ayakta değildi. Bu birleşim sanki cinsel bir birleşim değildi. Ruhlarımız birleşiyordu sanki. Zevk almak için değildi, sadece hissetmek içindi. Sevişmek buydu işte...

"Benimsin, yalnızca benim!" deyip erkekliğini en derinime bastırdı.

"Sen de benimsin! Unutma yalnızca benim!" deyip bacaklarımı daha sıkı sardım ona.

"Beni sonuna kadar hisset sevgilim!" deyip erkekliğini içime sabitledi ve bir süre hareketsiz durdu. Dudaklarına kapandım. Ben ona muhtaçtım.
Gözlerimden akan yaşlar eşliğinde sevişiyorduk. Dudaklarımızı ayırıp hareket etti.

"Orada kimseye bakmayacaksın!" diye tısladım.

"Asla," diye soludu. Bir yandan da yavaşça içime girip çıkmaya devam ediyordu.

"Hiçbir kızın sana bakmasına izin vermeyeceksin!"

"Katiyen," diye mırıldandı.

İçimde oluşan çimdiklenme hissi ile orgazma yakın olduğumu hissettim.

"Hiçbir erkeğin seni düşünmesine bile izin vermeyeceksin," deyip ritmine az da olsa hız kazandırdı.

"Ben yalnızca seninim," deyip ona eşlik etmeye başladım. Kalçalarımı kaldırıp onu karşılıyordum.

"Evet, yalnızca benim!" Eski sertliğine dönmese de hareketleri hızlıydı. Yarın sabah burada olmayacaktı. Diğer sabah da, ondan sonraki sabah da... gözyaşları içinde ona eşlik ediyordum. Ellerimi boynundan ayırıp sırtını okşamaya başladım. Destek aldığı yatak başlığından ellerini çekip yüzümü okşadı. Daha sonra aheste aheste göğüslerime indi eli. Amacı acı vermek değildi. Biliyorum. Zevk almak da değildi. Yalnızca birbirimizi hissediyorduk. Gitmeden önce son kez.

"Sen benim gerçek anlamda sahip olduğum tek varlıksın," deyip göğüslerimi okşadı. Elleri göğüslerimde fazla oyalanmayıp boynuma tırmandı. Parmakları çenemdeydi. Eğilip çeneme bir öpücük bıraktı. Sırtındaki ellerim tekrar boynundaki yerini aldı. Sıkıca sarıldım.

"Ve şimdi benim için gel sevgilim," deyip parmağını klitorisime bastırdı. Bedeninin altında milyonlarca parçaya ayrılıp ismini haykırarak orgazm oldum. Ardımdan iki kesin girişle kendini bir noktada sabitledi ve içime sıcak tohumlarını ekti. Gözyaşlarımı tutmak zor bir hâl almıştı. Durmuyordu zaten.

"Seni seviyorum," diye mırıldandı kulağımın arka tarafına. Bir şey söyleyemedim, yalnızca ağladım. Ve gözünden akan bir damla yaşın usulca omzuma düşüp tüm iliklerimi sızlattığını hissettim.

(+18 son.)

••

Başım, uyuduğunu belli eden, düzenli bir şekilde inip kalkan göğsündeydi. Kendimi yorgun hissetmiyordum. Yalnızca bitik... tam anlamıyla bitik...
Bir veda bu kadar mı can yakıcı olurdu? Resmen içimin yandığını hissediyordum. Sanki bir ateş bedenime bırakılmış ve kaçılmıştı. Kaç saattir uyuyorduk bilmiyorum ama saat epey ilerlemişti. Uyandırma onu. Kaçırsın uçağını! Gidemesin. Bizi bırakamasın! Bu defa içimin derinliklerinden gelen sese kızamıyordum. Çünkü onun istediklerini ben de istiyordum. Bugün gitmezse yarın gidecekti. Boş yere zorlaştırmaya gerek yoktu.

"Gece," deyip elimi saçlarında gezdirdim.

"Hım?"

"Uyan hadi," derken sesim buruktu.

"Saat kaç?" dedi uykulu sesiyle.

Hafifçe doğrulup yatağın yan tarafındaki komidinin üzerinde olan dijital saate baktım.

"Dokuza geliyor."

Yavaşça doğruldu.

"Oldu mu o kadar?" deyip o da komidindeki dijital saate baktı.

"Evet," diye mırıldandım.

"Ben duşa gireceğim, eşlik eder misin?" diye sordu. Başımı salladım. Arkasını döndüğünde gözyaşlarım kendini bıraktı. Yanında ağlamak istemiyordum. Banyonun kapısını açıp içeri girdiğinde ben de yataktan kalkabilmiştim. Küvetin içini su ile doldurmaya başladı. Bana bakmamaya çalışıyordu. O da üzgündü. Bunu elbette anlayabiliyordum.

"Gel bakalım," deyip elini uzattı. Uzattığı elini hayata tutunur gibi tuttum ve küvetin içine girdim. Ardımdan o da girdi ve arkamda yerini aldı. Hiçbir şey konuşamıyordum. Sözün bittiği yerdeydim. Ne diyebilirim? Yan tarafımızdaki rafa uzanıp bir duş jeli ve lif aldı. Jeli döküp lifi boynumdan aşağı indirdi. Koltukaltlarımı, boynumu, omzumu bütün vücudumu lif ile yıkadı.

"Tertemizsin," deyip boynuma bir öpücük bıraktı. "Benim haketmediğim kadar temiz."

O her şeyin en güzelini hakediyordu. Böyle düşünmesi canımı sıkıyordu.

"Sıra bende, şimdi ben seni temizleyeceğim," deyip konuyu değiştirdim. Göğsüne yaslı sırtımı ayırıp ona döndüm. Şimdi yüz yüzeydik. Elindeki lifi alıp jeli döktüm. Lifi ovuşturup köpürttüm. Lifi göğsüne koyup ovmaya başladım.

"Kızım yavaş öldürecek misin beni?" Bileğimden nazikçe tuttu. Canını yaktığımı fark etmemiştim bile.

"Ben... pardon," deyip daha yavaş bir şekilde lifi boynuna doğru götürüp sürttüm. Üst bedenini sakince temizledim. Sıra alt tarafına gelince sebepsiz bir heyecan yaşadım. Bacaklarını lif ile temizledim.

"Tamam yeterli bu kadar. Şimdi şu köpüklerden arınalım."

Başka zaman olsa beni utandırıp eğlenirdi ama şu an o bile içinden gelmiyordu. Küvetten çıkıp duş başlığının altına girdik. Köpükler bedenimizi terk edip beton fayansa akıyordu. Raftan uzanıp bir şampuan aldı ve saçlarıma sürdü. Uzun parmakları ile kafa derime masaj yaparak saçlarımı yıkadı. Aynı işlemi ona tekrarladım. Tabii bir farkla. Boyu o kadar uzundu ki saçlarını yıkayabilmem için beni kucağına almıştı. Zor da olsa onun da saçını yıkayıp banyodan çıktık. Gece üzerini giyinirken ben de mecburen çıkarttığım elbiseyi giymek zorunda kaldım. Ayrılık vaktinin gelip çattığını biliyordum. Annemlerin bu saate kadar aramayışını anlamıştım. Büyük ihtimalle biliyorlardı Gece'nin gideceğini. Bir tek ben bilmiyordum.

Her zamanki takım elbiselerinin aksine rahat bir kombin yapmıştı. Kot ve tişört. Şu an olduğundan da genç duruyordu. Hafif nemli saçları onu ayrı bir havalı gösterirken bütün kızların onu dikizleyecek olması fikri şu an katil olmama sebep olabilirdi. Gafil avlanacaktı benim nişanlım.

"Önce seni evine bırakayım," deyip yanıma geldi. Başımı sallayarak onayladım. Odadan çıktıktan sonra oturma odasına gidip zarfı aldım ve onun peşinden evden çıktım. O zarfta ne yazılıydı bilmiyorum ama kendime güvenip de okuyamayacağımı biliyordum. Valizi ya da çantası yoktu.

"Valiz hazırlamadın?" dedim sorar gibi.

"Orada evim var," dediğinde aklıma gelen senaryoları tek tek yolladım. Peki deyip arabaya bindim. Karanlık yolu farlar ile aydınlatıp arabayı çalıştırdı. Gözümden akacak tek bir damla yaş bile kalmamıştı. Öyle ki sabahtan beri ağlıyordum. Elimde değildi. Gece'ye sonuna kadar güveniyordum ama oradaki kızlar. Ya benim nişanlıma göz koyarlarsa? Aman yarabbi! Bu onların sonu olurdu. İngiltere falan dinlemem basardım yemin ediyorum. Gece arabayı kullanırken yüzünde muzip bir sırıtış vardı. E tabi oku sen benim zihnimi, gör çıldırdığımı, sonra gül... hiçbir şey demeden yola odaklandım. Araba az sonra evimin kapısında durunca ayrılacağımız gerçeği beynime sert bir cisim ile darbe almışım gibi vurdu.

"Annemlere veda etmeyecek misin?" Bu alakasız soruyu neden sormuştum? Yanında daha fazla kalabilmek için mi? Olabilir.

"Görüştüm hepsiyle," derken sesinde hüzün vardı. Sabahtan beri öyle değil miydik zaten? Hüzünlü.

"Peki." Ve yine titrek sesim. Gözyaşlarım bitti mi demiştim? Unutun gitsin. Eskisinden de şiddetli geliyordu.

"Şişş... yapma böyle konuştuk bunları," deyip beni kendine çekti. Kollarımı boynuna doladım.

"Gitme, istemiyorum. Gitmeni istemiyorum... yalvarırım." Kısık sesimi duyduğuna bile şüpheliydim.

"Daha fazla zorlaştırma!"

Çaresiz sesi kulaklarıma değince ağlamam kesildi.

"Ben istiyorum mu sanıyorsun?" derken acı çektiğini anlamak zor değildi. Kolları arasından ayrılıp dudaklarına yapıştım. Öyle yavaş ve temkinli öpüyordum ki... bana eş olarak o da yavaştı. Dilim diliyle raks ediyordu. Ellerim ensesindeki saç tutamlarını çekiştiriyordu. Nefessiz kaldığımı hissedince ondan ayrıldım.

"Beni inciteceğini bildiğin şeyleri yapma," diye uyardım.

"Bana güven ve inan. Seni incitecek hiçbir şey yapmayacağım. İkimiz için gidiyorum."

Nasıl gidecektim şimdi? Ne demeliydim son olarak? Nasıl bir bakış atmalıydım?

"Allah'a emanet ol," dedim. Buruk bir tebessüm etti.

"İsa'nın yardımı üzerimde olsun."

"Seni seviyorum."

"Biliyorum."

Elim kapının kulbuna gitti.

"Beni üzecek bir şey yapma."

"Yapmayacağım."

Kapıyı açtım.

"Kendine dikkat et."

"Edeceğim."

Bir ayağımı dışarı attım.

"Sana aşığım."

"Biliyorum."

Kapıyı tamamıyla açıp arabadan indim. Kapıyı kapattım. Bana son bir bakış atıp gecenin karanlığına karıştı. Tıpkı kendi karanlığı gibi karanlık olan geceye...

••

Eve girdiğimde kimsenin sesi çıkmıyordu. Sanırım herkes her şeyin farkındaydı.

"İyi akşamlar."

"Gitti mi Gece?" Abimin tüm gaddarlığı ile sorduğu soruya başımı sallayarak cevap verdim. Elimde sıkıca muhafaza ettiğim zarfı görünce kaşları havaya kalktı.

"Ben odama çıkıyorum," dedim. Annem anlayışla başını salladı. Odama çıkmak için merdivenlere yöneldim.

"Kuzen." Levent'in sesi ile arkamı tekrar döndüm.

"Efendim?"

"Üzme kendini," dedi yumuşak bir sesle. Yalnızca gözlerimi yumup karşılık vermiştim. Odama çıktığımda kendimi hiç olmadığım kadar yorgun hissediyordum. Sanki dünyanın bütün yükü benim üzerimdeydi. O bizim için gitti. Artık kendini perişan etme! Pekala haklı olabilirsin ama bu üzülmeyeceğim anlamına gelmez. Elimdeki zarfı çalışma masama koydum. Şu an onu okuyacak kadar güçlü müydüm bilmiyorum. Belki de hiç okumamalıydım. En azından bir süre. Kendimi bir kum torbası misali yatağa attım. Uykum yoktu ama uykuya ihtiyacım vardı. Böylece bazı şeyleri unutmak kolay olabilirdi.

••

"Işık."

"Hım?"

"Hadi kalk abin bizi gezmeye götürecek, dün gece söz vermişti." Elif'in tepemde cırlayan sesi kulaklarımı mahvediyordu.

"Siz gidin ben gelmiyorum," deyip yastığıma daha da sarıldım.

"Ya! Sen gitmiyorsan benim ne işim var onlarla," diye soludu.

"Yorgunum ben," diye uydurdum. Yorgun falan değilsin. Bizim de biraz kafa dağıtmaya ihtiyacımız var.

"Işık hadi lütfen."

Üzerimdeki pikeyi söverek
attım ve yataktan kalktım.

"Of tamam ya." Ellerini neşe ile çırpıştırıp soluğu valizinin yanında aldı. Dolabımın karşısına geçip siyah bol bir pantolon ve siyah bir bluz çıkardım. Çıkardığım giysileri giyip saçımı da topuz yaptım.

"Bu ne hâl ya?" Elif'in hayret dolu sesine karşılık ona dönüp gözlerimi irice açtım. Dışarı çıkmayı kabul ettiğime şükredeceğine bir de beğenmiyor hanımefendi.

"Tamam tamam bir şey söylemedim. Çıkalım haydi," deyip küçük çantasını omzuna taktı. Ne olur ne olmaz diye ben de siyah deri sırt çantamı taktım. Odadan çıkıp aşağı indiğimizde ailem benim de gideceğimi beklemiyor olacak ki şaşırmıştı. Yalancı Elif!. Erkeklerin arasında diyor bir de. Sinem de buradaydı. Bana oyun oynamıştı resmen. Sinem yanıma gelip kollarını boynuma doladı.

"Üzülme sakın tamam mı?" Başımı sallasam da üzüleceğimi o da biliyordu. Hep birlikte bizimkilere haber verip evden çıktık.

"Nereye gidiyoruz?" Abim Sinem'in sorusuna cevap vermeden hemen önce bana bakmıştı.

"NIGHT CLUB'a," diyeceğini elbette biliyordum.

"Orası nerede ki?" diye sordu Elif.

"Ortaköy'de. Orası Gecenin barı," diye açıkladım.

"Vaov harika değil mi? Night ve Gece," dedi Elif büyük bir hayranlıkla. Abim daha fazla oyalanmak istemiyor olacak ki hepimizi susturdu. Kapının önünde bir araba vardı.

"Gece'nin bu gece çıkacağımızdan haberi var. O yolladı bu arabayı," dedi abim arabayı uzaktan kumandası ile açarken. Düşünceli sevgilim bir de araba yollamıştı. Abim şöför koltuğuna Levent de yanındaki koltuğa oturdu. Biz de kızlar ile arka koltuğa geçtik. Araba hareket etti. Onu ilk gördüğüm yere gidiyorduk ve o yoktu. İçime yine fenalıklar geliyordu.

Kısa bir süre sonra araba barın önünde durdu. Abim kapımızı açtı. Sinem abimin bu davranışına gülerek karşılık verdi. Ödül olarak ise bir öpücük... bakışlarımı hemen onlardan ayırdım. Levent ve Elif'e baktığımda Levent'in Elifin koluna girdiğini gördüm. Abilik işte. Biri göz koymasın diye sahipleniyordu. İçeri geçtiğimizde boş loca bulmak zor gibiydi ama o bile ayarlanmıştı. Gece ayarlamıştı elbette. Adam yokluğunda bile varlığını belli ediyordu. Bizimkiler localarına gittiklerinde ben de Sayko'nun yanına uğramıştım.

"Işık!" Beni gördüğüne şaşırmış aynı zamanda da sevinmişti.

"Naber Sayko?" Bar taburelerinden birine oturdum.

"İyi işte iş güç," deyip eliyle etrafını gösterdi.

"Gece gitti haberin vardır herhalde," dedim buruk sesimle. Başını salladı.

"Biliyorum. Ama dönecek yani üzme kendini," dedi. Demesi elbette kolaydı.

"Bana ağır bir şeyler versene."

"Ne istersin?"

"Doldur işte ağır olsun." Başını sallayıp arkasına döndü. Az sonra elinde geniş bardak ile döndü. Votka mı? Kaldırabileceğimden bile şüpheliydim. Bardağa elimi uzatmam ile birlikte telefonumun cebimde titrediğini hissettim. Elimle bir dakika deyip telefonuma baktım.

GECE
Eline bile almayı düşünme onu!

Gece! Yok artık. Panikle etrafıma bakındım. O burada mıydı?

Sen... nasıl?

Hâlâ şaşkınlıkla etrafıma bakınıyordum.

GECE
Her hareketinden haberim olacak. Sakın hoşuma gitmeyecek bir şey yapma. O Saykoya da söyle gelince benden sıkı bir dayak yiyecek!

Aman Tanrım! O yokken bile buradaydı. Bunu nasıl yapabiliyordu? Üzerimdeki etkisi büyüktü. Sayko'ya bana yalnızca meyve suyu vermesini söyledim.

Pekala sadece meyve suyu içiyorum.

Mesajı attıktan sonra bardağımı sanki o görüyormuş gibi havaya kaldırmıştım. Cevap vermedi. Sayko'ya abimlerin yanına gittiğimi söyleyip bizimkilerin yanlarına döndüm.

"Ya, oturmaya mı geldik?" diye sızlandı Elif. Sinem de ona onay verip dans etmek istediğini söyledi.

"Çıkın oynayın işte," dedi abim başından savar gibi.

"Ya siz de gelin," dedi Sinem dudak büzerek. Abim buna karşı gelemezdi. Gelemedi de... Sineme eşlik etmek için piste çıktı. Elif de Levent'i zorla piste çıkarmıştı. Olduğum yere daha çok yayılıp onları izlemeye başladım. Abim ve Sinem'in baştan çıkaracak danslarına kıskançlıkla baktım. Levent ile Elif ise normal bir şekilde dans ediyordu. Abim ve Sinem ise gecenin sonunu odalarda -bardaki yatak odaları- geçirecek gibiydiler. Tüm gece burada sıkıntıdan patlayacaktım. En iyisi Sayko'ya yardım etmekti. Zaten işi biliyordum. Normalde yarın burada işe başlayacaktım ama Gece burada olmadığı için bundan vazgeçmiştim. Ben yine evde oturacaktım kös kös... bara gidip Sayko'nun işlere yetişemediğini gördüm. Bar tezgahının arkasına geçip ona yardım etmeye başladım. Bana minnetle bakıyordu. Gelen tüm müşteriler en ağırından içki istiyorlardı. Bu gece ayrı bir ayyaştı hepsi.

••

Gecenin sonu malumdu. Aralarındaki tek ayık kişi bendim. Abim araba kullanacak gibi değildi. Cesaretimi toplayıp arabayı ben kullanmaya karar verdim. Çok da zor olamazdı herhalde. Gece kullanırken izliyordum. Zaten araba otomatik vitesti. Bizimkileri zor da olsa arabaya bindirdim. Öküz gibi içmişti hepsi. İyi ki Gece'nin lafını dinleyip içki içmemiştim. Canım sevgilim benim, her zaman beni düşünüyor işte. Anahtarla kontağı açtım ve çalıştırdım. Tek yapmam gereken gaza basmaktı. Yapabiliriz bunu. İçimdeki sesten de aldığım gazla gaza bastım. Araba öne atılırken yüzümde geniş bir sırıtış vardı. Başarmıştım. Boş yolda gitmek zor değildi. Sinyal vermek dışında bütün her şey iyiydi ta ki trafik polisini görene kadar. İşte gece asıl şimdi başlıyordu.


DÜZENLENDİ ✔️

BÖLÜM SONU.

Herkes bu bölümde en beğendiği veya etkilendiği sahneyi buraya yazabilir mi?

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

903K 54K 70
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
12.1M 586K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
304K 7.7K 28
" aşk ebedidir, sürdüğü sürece..."
186K 10.3K 37
Her şey ruhu viran olmuş kuzguni gözlerin, gecenin kör bir vaktinde yapılan o hatanın bedelini ödetmek istemesiyle başladı. Ve bu hatanın beraberinde...